ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   10 Soruda Kubbealtı'ndaki Divan-I Hümayun (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=1029679)

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 12:32 AM

10 Soruda Kubbealtı'ndaki Divan-İ Hümayun
 
10 Soruda Kubbealtı'ndaki Divan-ı Hümayun

Osmanlı İmparatorluğu'nun en büyük karar organı Divan-ı Hümayun idi. Üç
kıtaya yayılan imparatorluk, Topkapı Sarayı'nda bulunan Kubbealtı'ndaki
Divan-ı Hümayun toplantılarıyla yönetilirdi

1.Divan-ı Hümayun nasıl kuruldu?

Bazı Osmanlı tarihleri, Osman Gazi'nin zaman zaman "Divan" topladı­ğını
söyler. Ancak bunlar muhtemelen aşiret yönetimin­deki toplantılardan
birisiydi. Üyeleri ve toplanma şekli belirlenmiş Divan-ı Hümayun değildi.

Orhan Gazi devrinde, dev­let idaresinde "vezir" adı veri­len bir görevlinin
ortaya çık­masından sonra, Divan-ı Hü­mayun örgütlenmesi de ger­çekleşti.

Aşıkpaşazade Tarihi, dev­let adamlarının Divan toplan­tılarına burmalı
dülbend, yani bir çeşit sarıkla katıldıklarını yazar. Bu da Divan'ın belli
Orhan Gazi döneminde kurul­duktan sonra, dev­letin büyümesine paralel olarak
geli­şimini sürdürüp, Fatih Sultan Meh­med zamanında klasik halini aldı.

2.Fatih devrinde Divan'da ne değişiklik oldu?

Fatih devrine kadar, Di­van-ı Hümayun bizzat padişahların başkanlı­ğında, bu
tarihten sonra da veziriazamın riyasetinde top­landı. Padişah, Divan
başkan­lığını bıraktı.

Bu değişim, Fetih'ten son­ra, Roma'nın İmparatorluk, İs­lâm devletlerinin
Sultanlık ve Türklerin Hakanlık gelenekle­rini Fatih'in kendi kişiliğinde
birleştirme fikrinin sonucuydu.

3.Divan'a kimler katılırdı?

Fatih'in devletin idari teşkilat ve teşrifatında, yani protokolünde mey­dana
getirdiği büyük yapısal değişim neticesinde, yeni bir çehreye kavuşan
Divan-ı Hü­mayun'a katılanlar, iki ana gruba ayrılmaktaydı:

Erkân-ı erbaa ismiyle anılan ve başta sadra­zam olmak üzere, vezirler,
kazaskerler, defterdarlar ile nişancıdan oluşan ilk zümre Divan'ın aslı
olup, orada fikir beyan etme ve karar ver­me yetkisine sahip­tiler.

Bu asli üyelerin arasına bazı görevliler de şartlı olarak dâhil
olabilmekteydi. Bunlar­dan yeniçeri ağaları, vezir rüt­besinde iseler,
Di­van'a katılabilir­lerdi.

Üzerinde vezir­lik payesi de bulu­nan kaptanıderya­lar da İstanbul'da
bulundukları za­man Divan toplan­tısına iştirak eder­lerdi.

Beylerbeyilerden herhangi birisi İstanbul'da iken, aynı şekilde Divan'a
katılma hak­kına sahipti. Ancak 18. Yüzyıl'dan itibaren, beylerbeyi
makamında bulunanlar Divan toplantılarına katılmadılar.

Divan-ı Hümayun'un asli üyesi olmadığı halde toplantı­lara katılanlar ise,
maiyetinde Divan bürokrasini yürüten bir kâtipler zümresi bulunduğu halde
reisülküttap, büyük ve küçük tezkireciler, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası,
teşrifatçı, asesbaşı, subaşı gi­bi görevlilerdi.

Divan-ı Hüma­yun hizmetkârları diye anılan bu gruptakiler, sadece
hizmetlerini yapar­lar ve asli üyelerin aksine, toplantı müddetince ayakta
beklerlerdi,

4.Divan ne zaman toplanırdı?

Orhan Bey zamanın­dan Fatih zamanına kadar Divan-ı Hümayun, genellikle
haftanın hemen her günü sabah namazından sonra toplanıp, öğlene kadar
çalış­maktaydı.

Fatih'in Divan başkanlı­ğından çekilip, arza girme uy­gulamasını
başlatmasından sonra, Divan'ın asli üyeleri­nin, haftanın dört günü huzura
çıkarak kendi memuriyet sahaları hakkında padişaha bilgi vermeleri âdeti
benim­sendi.

16. Yüzyıl sonlarına doğru Divan toplantıları haftanın yalnızca dört günü;
cumartesi, pazar, pazartesi ve salı günleri yapılmaya başlandı.

III. Murad devrinde salı ve pazar günleri arz yapılması usulü kabul
edilerek, her Di­van günü arza girilmesi âde­tinden vazgeçildi.

III. Mehmed devrinde ise, toplantı günleri salı ve pazar olmak üzere haftada
iki güne indirildi ve salı da, arza girme günü oldu.
Bu süreçte, dev­let işlerinin ve çeşit­li meselelerin görü­şülüp bir karara
bağlanmasında, ön­ce sadrazamların "İkindi Divanları" ön plana çıktı. 17.
Yüzyıl'ın ortaların­dan itibaren oluş­maya başlayan Paşa Kapısı (Bab-ı Asafî
/ Bab-ı Âlî), zamanla Divan-ı Hümayun'un yerine, devlet işlerinin
görül­mesinde, yeni bir hükümet merkezi oldu.

Divan-ı Hümayun, II. Mahmud'un reformlarından sonra, eski bir gelenek ve
şata­fat vasıtası olarak kaldı; an­cak ulufe dağıtımı ve elçi ka­bulleri
sırasında toplanmayı sürdürdü.

5.Divan-ı Hümayun nerede toplanırdı?

Osmanlı saraylarında Divan-ı Hümayun toplantılarının yapıl­dığı yerler olan
divanhaneler hakkında, ilk dönemlere dair bilgimiz sınırlıdır.

Bursa Sarayı zaten bilinmez; 1877- 78 Osmanlı-Rus Savaşı'nda büyük hasar
gören Edirne Sarayı'nda ise, Divan toplantıları için tahsis edilmiş bir
Kubbealtı oldugu bilinir.

Topkapı Sarayı'nda ise Divan-ı Hümayun toplantıla­rı, Kanuni zamanına kadar
ikinci avluda, bugünkü Di­vanhane'nin hemen arkasında yer alan Eski
Divanhane'de yapılırdı,

Bugünkü üç kubbeden oluşan Kubbealtı binası, Eski Divanhane'nin yetersiz
kal­ması üzerine, Kanuni'nin sal­tanatı başlarında, veziriazam İbrahim Paşa
tarafından yap­tırıldı.

Kubbealtı'nın üç kubbe­sinden 'Divanhane' ismiyle anılan birisi, Divan
toplantı yeri idi. Bu kısımda, Divan üyelerinin teşrifat kaidelerine göre
belirlenmiş oturma yerle­ri vardı.

6.Divan'da nasıl oturulurdu?

Sadrazam ve vezirlerin oturduğu ve yerden ya­rım metre kadar yüksek­likteki
sedirin üst kısmında, sadrazamın oturduğu yerin hemen arkasında, padişahın
gizlice Divan toplantılarını dinleyebildiği "Kasr-ı Adl" isimli odanın
kafesli penceresi bulunurdu.

Divanhane'nin bitişiğinde, kapı­dan girilince sağ taraftaki ikinci kubbenin
altında Divan-ı Hümayun hacegânı, maliye kalemlerinin hali­fe, kâtip ve
şakirt­leri bulunurdu.

Bu ikinci kub­be ile üçüncü kubbe arasında yer alan ve reisülküttap tahta­sı
ismi verilen bölüm, reisül­küttaba bağlı olarak Divan bürokrasisini yürüten
Divan-ı Hümayun kâtiplerinin yeriydi.

Üçüncü kubbenin altında­ki bölüm Divan-ı Hüma­yun'da tutulan defterdarlıkla
ilgili her türlü kaydın sandık­lar içinde muhafaza edildiği Defterha­ne-i
Amire idi.

Sadrazam, Di­vanhane'deki sedir­de, Kasr-ı Adl'e açı­lan kafesli pencere­nin
hemen önüne, vezirler ise onun sağ tarafına mevki­lerine göre oturur­lardı.
Sadrazamın solunda kadıaskerler yer alır, kapının girişine yakın bir yer­de
defterdarlar, onların karşı­sında da nişancı otururdu.

7.Protokol kuralları nelerdi?

Divan-ı Hümayun top­lantıları, simgelerle yüklenmiş, katı ve ay­rıntılı
teşrifat geleneklerine bağlı olarak icra edilirdi.

Bu konuda İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Osmanlı Dev­letinin Merkez ve
Bahriye Teşkilatı" isimli eserinde önemli bilgiler verilir.

Divan halkı sabah namazını genellikle Ayasofya Camii'nde kılarlardı. Bu
arada yeniçeri ocağı ve süvari bölükle­ri ağalarıyla bir miktar yeniçe­ri
caminin Bab-ı Hümayun isimli giriş kapısına bakan mi­naresi önünde, önceden
belir­lenmiş yerlerinde, iki sıra ha­linde dizilirler; namazdan Çı­kan Divan
üyeleriyle vezirler de buraya gelerek mevkileri­ne uygun biçimde saftaki
yer­lerini alırlardı.

Nihayet toplanma tamam­lanınca meydan duacısının yüksek sesle dua edip,
"Fatiha" demesiyle, hep birlikte Fatiha Suresi okunur, sarayın ilk ka­pısı
olan Bab-ı Hümayun açı­lırdı.

Vezirler, reis tahtası önün­de kendilerini bekleyenlerin selamını aldıktan
sonra, bü­tün erkân Divanhane'ye girer; herkes yerli yerinde ayakta
beklerdi.
Sadrazam da gelip, herkes yerli yerine oturduktan sonra, iki görevli hazine
önünde Fe­tih Suresi'ni okumaya başlar, bu sırada Divan erkânına aki­de
şekeri dağıtılırdı. Fetih Suresi'nin bitmesiyle birlikte ye­niçerilere de
çorba dağıtılırdı. Yine bu sırada çavuşbaşı ve tezkereciler tarafından
hazine ve defterhanenin mühürleri açılıp, o gün kullanılacak def­terler
Divanhane'ye getirilirdi.

Nihayet bütün hazırlıkla­rın tamamlanması üzerine, ça­vuşbaşı ağa, elindeki
asayı ye­re vurur, bu işaret üzerine Di­van-ı Hümayun toplantısı başlardı.

8.İşlemler Divan'da nasıl yürütülmekteydi?

Divan'da önce devletin iç ve dış meseleleri görüşülür ve bu ko­nularda
alınan kararlara dair evrak hazırlanırdı. Bundan sonra Divan-ı Hümayun'u en
fazla sonra herhangi bir işin veya davanın halli için Divan'a ge­len halkın
dinlenmesine baş­lanırdı.

Dışarıda bekleyenler, ça­vuşlar ve kapıcılar marifetiyle, kafile halinde ve
bir sıra terti­binde getirilirler, çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdası bu
kimse­leri bulundukları yerden ala­rak Divanhane'ye sokardı.

Divan-ı Hümayun'a sunu­lan arzuhaller, sadrazamın huzurunda, önceleri
reisülküt­tap tarafından okunurken, 18. Yüzyıl'ın başlarından iti­baren, bu
görevi büyük ve kü­çük tezkireciler yerine getir­meye başladılar.

9.Divan'ın konuları nelerdi?

Divan'ın konul meşgul eden me­seleler, imparatorlu­ğun dört bir yanından
gelen istek sahiplerinin talepleri ile yerel kadının verdiği kararı
beğenmeyen, kendi bölgesin­deki memurlardan baskı gör­düğünü iddia eden,
birisiyle anlaşmazlığa düşen ya da daha başka sebeplerle şikâyetle­rini
Divan'a intikal ettiren kimselerin davaları idi.

Divan'da davalı ve varsa davacı, bizzat kendi kendini müdafaa eder, lüzum
görülür­se yerel kadıdan bu konuda bilgi istenir ya da çavuşlar ve­ya
mübaşir adı verilen görevli­ler o bölgeye gönderilerek araştırma yapılırdı.

İsteyen herkes din, dil, ırk ve içtimaî mevkii farkı gözetil­meksizin
Divan'a müracaat edebilirdi.

Divan erkânı, muayyen bir iş bölümü ile çalışırdı.

Sadrazam, huzurunda okunan arzuhallerdeki mese­leler hakkında kesin bir
kara­ra varamadığında, meseleyi, şer'i bir dava ise kazaskere, mali bir dava
ise defterdara, toprakla ilgili bir konu ise ni­şancıya havale ederdi.

Şikâyetçilerin fazla olması durumunda, sadrazamın mü­saadesiyle ikinci vezir
de dava dinler, tayin, azil ve maaş zammı haricindeki işleri halle­derdi.

Ayrıca vezirler nişancının işinin çok olduğu zaman, yine sadrazamın emriyle,
ferman ve beratlara tuğra çekmede ni­şancıya yardım ederlerdi.

10.Divan'ın yetkileri nelerdi?

Padişahın vekillerinin iş­tirakiyle ve padişah adı­na tertip edilen Divan-ı
Hümayun, 17. Yüzyıl'ın son­larına kadar, 0smanlı'nın en güçlü
kurumlarındandı.

Okul kitapların­da, bu kurumun gü­nümüzün bakanlar kuruluna benzetil­mesi
hatalıdır ve bu kurumun idari fel­sefenin anlaşılmasını­ imkânsız
kılmak­tadır.

Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun'un yetkilerinin si­yasi, hukuki ve
iktisadi-mali olmak üzere üç başlık halinde değerlendirilebileceğini söyler.

Buna göre Divan'ın siyasi yetkileri; hiçbir fark gözet­meksizin bütün
Osmanlı teba­asının emniyetinin sağlanma­sı, devlet kademelerinde ge­rekli
tayin terfi veya azillerin yapılması, yabancı devletlerle ilişkilerin
esasının belirlenme­si, savaş ve barış şartlarının saptanması, elçi kabulü,
elçi­lerden gelen taleplerin değerlendirilmesi gibi geniş bir yelpazeye
yayılmaktaydı.

Hukuki yetkileri padişah adına örfi kanunların hazır­lanması, bir suç
işleyen ya da hakkında şikâyet bulunan rea­ya ve askeri sınıf mensupları­nın
muhakeme edilmesi, daha evvel eyalet divanlarında ya da yerel mahkemelerde
sonuca bağlanmış bir dava­nın tekrar görüşül­mesi,bir davanın ye­niden
görüşülmek üzere başka bir mah­kemeye havale edil­mesi, suçu sabit
bu­lunanların cezaları­nın infazı gibi, ol­dukça geniş bir alanı
kapsamaktaydı.

İktisadi-mali yet­kileri ise, verginin etkili ve adil bir şekilde
toplanmasını sağlamak, vergi politikalarını belirlemek, arazilerin
statüle­rinin tespit ve muhafaza edil­mesi, para politikalarının tayini,
yerli ve yabancı ticaretin yönlendirilmesi, iltizam ve mukataa işlerinin
düzenlen­mesi gibi hayli genişti.

Divan-ı Hümayun, günü­müzdeki Meclis, Bakanlar Ku­rulu ve Yargı tarafından
yürü­tülen yasama, yürütme ve yar­gı işlemlerini tek başına üst­lenmişti.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.