ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Kitap Özetleri (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=654)
-   -   Mor Salkımlı Ev Özeti - Halide Edip Adıvar (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=1024645)

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 10:05 PM

Mor Salkımlı Ev Özeti - Halide Edip Adıvar
 
Kitabın Özeti:

Her insana var olduğunu,yaşadığını idrak ettiren farklı farklı olaylar vardır. Nasıl bir şimşek çakınca karanlık birden aydınlanıyorsa ,hafızamızda da bazı olaylar sonucunda bir canlanma oluyor.Bu küçük kızın hafızasında çakan şimşekler çok erken başlar.

Hafızasında hayat, kendini koyda başladığı ilk devrin olsa unutamayacağı zemini,Beşiktaşta doğduğu evde başlamıştır.Evin kendisi ,çocuğun hafızasında mor salkımlı ev yaftasını taşır.

Acaba ilk varlığını idrak ettiren sahne kaç yaşında meydana gelmiştir?Galiba dört yaşından önce olmalı.Sebebi,bu devirde hafızasında çakan şimşeklerin aydınlattığı sahnelerde zaman zaman anneside görünür.Ancak kız annesine zaten üç ile dört yaşlarında kaybetmiştir.

Bu evdeki başka başka hatıralardan biriside gece ziyaretleri ve

Hamam kapısı vuruldu

İçeride meclis kuruldu

Fehimem düştü bayıldım....

diye İstanbulda o zaman söylenen halk türküsünü dinlerken her zaman minderde uyuyup kalmasıdır.

Bir gün horoz şiirini söylemek için masaya tırmanırken,etrafındaki eşyanın salıntısı o kadar şiddetlendi,başı o kadar fazla döndü ki;bunun farkına varan Eleni onu kucağına alarak evine götürdü,Teşhis sonunda kız Mor Salkımlı Eve geldi.Bundan sonra küçük hikayesi artık benim oluyordu.

Evlilik hayatıma gelince,onu anlatabileceğim kadar kısa keseceğim.Babam bir dairesini bize vermişti,sultan tepesindeki,burada salih zekinin birinci oğluda bizim yanımızda idi.

İçine kapanık bir kişiliğe sahipti.Bu sebeple olması gerek Makedonyadaki siyasi depremlerden ,gerekse yeni bir rejim hazırlayan hareketlerden haberdar değildi.Bu 1907 sensinde rast gelmekteydi.1908de tekrar Burgaza gittiğim zaman meşrutiyet ilan edilmişti 24 temmuz da.Meşrutiyet ilan edildiği gün,mor salkımlı evin Burgazdaki geniş sofrasında ,bizde misafir olan Peyker(Hala) ve eşi Hamdi efendi ile oturuyorduk. Oğulları Genç Türk hareketine karışmış ve memleket haricine kaçmak zorunda olmuştu.

Daha sonra Amerikalı dostlar beni bir zaman için memleket haricine çıkmamı istediler.İşte bu suretle 1909 irtica hareketlerinin tam ortasında iki küçücük yavrumla Mısıra gittim.

Nihayet balkan harbi geldi kapıya dayandı.O harp içinde <Teali Nisvan Cemiyeti hastabakıcılık ve faaliyetine girişmişti.

Bu devir içine Türk Ocağı, Ziya Gökalp ile yakından tanışmak, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Hamdullah Suphi <Genç Kalemler >vesaire de girer.

1911de Türk Ocağı açılmış.1924e kadar ilk prensiplerini az çok muhafaza etmiştir.En hareketli ve faal zamanı Hamdullah Supinin reyis olduğu devreye tesadüf etmektedir.

1913 ile 1915 yılları arasında, ittihatçılar, memleketteki yapıcı faaliyetlerini kaybeder.Doğru ve yanlış birçok tecrübeleri onlarda da idare kabiliyetini yükseltmiş ve sonraki inkılaplarının temelini atmışlardır.

İnsanlar için birbirini anlamak, sulh içinde beraber yaşamak herhalde şu ve yahut bu esasa dayanmak, şu ve yahut bu idale saklanmakla dahi mümkün olmuyor.

Burada hep Kantın bir sözünü hatırlarım:<Dünya sahnesine insanların girişini, hiddetle bir nefret duymadan seyretmek mümkün değildir.Çünkü insanların birbirlerine yaptıkları kötülük tabiatın yaptığından çok daha fazladır.>

1914-1916 yıllarını , sadece bizim için değil, bütün dünya için en büyük hadisesi Birinci Dünya Harbidir.

Merhum Ahmet Ağaoğlu Beye göre milliyetin, dil, ırk ve anayasa idi.

Derhal toplantı bunların hangisinin başta geldiğine dair çok hareketli bir münakaşaya girişti.Geliboluya muhareceti ortaya çıktı.Bütün bunların doğurduğu münakaşalar zıt fikir ve temayüllerden de burada bahsedecek değilim.Çünkü fikirlerine iştirak etmediklerim arasında samimiyet ve millet aşkına hürmet ettiklerimde vardır.

Bu günler benim için Suriye ve Arap diyarına hoca ve maarifçi olarak gitmemle sona erdi.

Lüblanlı dostlarımızın ziyareti ve o münasebetle yapılan muhabbet gösterisi olanların diyarı ve halkı hakkında hafızanda yer almış olan acı, tatlı bütün intibaları canlandırdı.Tatlı dediğim zaman sakın Arap diyarına mahsus dünyaca meşhur tatlılarını kastettiğimi ve bazı gazetecilerin romantik, fakat çirkin bir tarzda Cemal Paşanın kudretine dayanarak o diyarda keyif sürdüğüme sanmayın.Çünkü Suriye ve Lübnanda geçen hizmet yıllarım baştanbaşa en derin ıstırap ve meşakkat içinde geçmiştir.Şikayetçi değilim, çünkü gerçi her zaman <Çiğnerim, çiğnerim,hakkı tutar kaldırırım>iddiasında bulunamam.Fakat her zaman, herhangi şart içinde ıstırap çekenlere kalbim ve kollarım açıktır.Ve ben Arap diyarına, bilhassa en çok aralarında kaldığım Lübnana acı günlerinde gittim.Ve insan takatinin tahammülü derecesinde de kendi mahdut sahamda onların dertlerine ortak oldum.

Bütün o geçen günleri işte, Lübnanlı misafirlerimin resimlerini gazetelerde gördüğüm zaman yaşadım.

Suriyeden bir süre sonra ayrılmıştım.Fakat 1917 yılının Eylül ayında vaadimi yerine getirerek,bir sene için tekrar Suriyeye döndüm.Hocaların birinci sene gösterdikleri gayret,kudret ve fedakarlık sayesinde,açtığımı mekteplerde ikinci sene tedrisat kolaylıkla devam etti.

Benim aziz dostum Selim Sabit her defasında gözlerinde yaşla dinlerdi.Bana<beyn-es-sutur,o-kuyan lakabını takmıştı.> <Bu defa kalplerimizin perdesini de kaldırdı>diyordu.Selim Sabitten 1921de Ankarada bir mektup aldım.<beyn-es-sutur>manasını en iyi ifade edecek bir yazıya on altın vereceğini Beyrutta ilan ettiğini yazıyordu.İkinci bir mektup daha aldım,içi resim doluydu.Sulu boya ile yapılmış bir Arap diyarı,bütün hurmaları,kumları,çadırları ve muzları o kadar güzel resmedilmişti ki... Cevap vermeye vakit bulmadan ölüm haberini almıştım.

Küçük aktörleri bir gece,bir kamyona doldurup Ayin Turaya götürdük.Oranın çocuk bandosu her Cuma Der-Nasıraya7 gelir konser verirdi. Şimdi buna mukabele etmek zamanı gelmişti.

Marangozhaneyi boşalttık, ikisini bir sahneye koyduk, küçük aktörler oynadılar, söylediler, Ayin Turayı eğlendirdiler.

Martın dördünde Küçük Cemal Paşanın gösterdiği nezaket ve yardımıyla, Ayin Tura müstesna, diğer mekteplerimizin hocalarıyla hareket ederken, samimi vedalar arasına biraz da göz yaşları karıştı.

Allaha ısmarladık Lübnan ve gelip geçtiğim Arap Diyarı!...

• EDİLOĞ(Son Söz)

Ekimde Mondrosta imzalanan mütareke (30 Ekim 1918) ile Mart (1917) arasındaki hadiseler hakkında söylenecek pek bir şey yoktur.Tarihi bir fasıla idi.Osmanlı İmparatorluğu ve onun son temsilcileri olan İttihatçıların üstüne bir perde indi.Büyük kaybetme hislerinin ardında bir beklentide vardı.İttihatçıların rejimi özgürlük, adalet, müsavat ve kardeşlik vaat eden kansız bir inkılap ile taşladı ve Türk topraklarına hem ulviyet hem zillet getirdi.Bu rejim ortadan kalktıktan sonra, Türk insanı perdenin tekrar yükselmesini ve 1908in büyük muvaffakiyetlerini ileriye götürdüğü, Türkiyenin büyük evlatlarının kendilerini kurban ettiği ve kanlarıyla temizleyip arındırdığı yeni ve barışçı bir Türkiyenin iftişasını bekliyordu.

Yeni dönem nasıl başladı.İcra ettiren manzarane idi, ayrı bir hikaye olarak anlatılmasıdır.Öyle bir hikaye ki modern Avrupanın en iyi destanlarından biri....

• Kitabın Türü:Roman


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.