![]() |
Bakkal...
EVET... Dünya değişiyor elbet.
Düşünceler, şartlar, kavramlar, kurumlar, gereklilikler, alışkanlıklar... Kimi yok oluyor, kimi dönüşüyor. Bakkalın başına gelen de bu. Evet... “Bakkal”ı savunmak, tek kanallı televizyona methiye düzmek, yahut şehirlerarası konuşabilmek için üç gün beklemek zorunda kalındığı günlere geri dönmeyi istemek gibi olabilir. Evet... “Toplumsal barış” gibi parlak lafların da gereği yoktur. Ama bendeki nedeni farklı bunun. “Parlak laf” aynı zamanda “içi boş laf” oluyor çoğu zaman. Parlak lafı gören okur, amacın tersine, içine çekilmesi istenen konudan bucak bucak kaçabiliyor. Zaten ben parlak laf edemem. “Gerçek bir köşe yazarı” değilim çünkü. “Aklımdan geçenler”le “içimden gelenler”i yazıya dökerken, bunlara bir de “toplumsal boyut” katma becerim yok. İşte şimdi de siyasetten, ekonomiden, toplumdan bağımsız, sadece kendim için bakkallar üzerine bir şeyler karalamak istiyorum. Bakın, sırf bakkaldan alışveriş edebilmek için yıllardır bir sürü avantajına rağmen bir siteye taşınmamakta direniyorum ben. Biliyorum çünkü... O duvarların arkasına girersem, bir süre sonra istemesem de değişirim. Belki bir zaman yakındaki bir bakkala uğrayıp dönerim eve ama sonra bir gün ben de yoğurdu internetten sipariş edebilirim. Hayır, bunu istemiyorum! Bakkalıma alıştığım için semt bile değiştirmiyorum, ne diyorsunuz siz! Derdimin ne olduğunu biliyorum. Ben “yüzde yüz değişmiş bir hayat”ın içinde olmayı istemiyorum. Yürüyüp giderken, yanımda tanıdığım, bildiğim bir şeyler olsun istiyorum. Tıpkı işyerine evden ufak tefek birkaç eşya götüren, masasına yakınlarının fotoğraflarını koyan biri gibi. Sanki bakkal da yok olursa, babasından kalan her şeyi satıp savan değer bilmez evlada dönüşeceğim. Hem bakkal benim için sadece “bakkal” değil ki! İstediğim an kapısını çalabileceğim komşum o aynı zamanda. Çayını içtiğim, siyasetten ekonomiye geniş bir yelpazede laflayabildiğim, mahallemdeki haberleri aldığım “nöbetçi arkadaş”ım o benim. “Emanetçi”m hem de. Evde olmadığım zamanlarda “teslimatçı”m. Marketteki, raflara durmadan mal takviyesi yapan çocuk kesmez beni. Ne konuşacağım onunla? Deterjanların “adres”ini soracağım, o da eliyle ötede bir yeri işaret edip “Şu tarafta hanımefendi” diyecek, hepsi bu! Biliyorum, bu satırlar çoğu insan için benim bir “nostalji budalası” olduğumdan başka bir şey ifade etmiyor. Umurumda değil. Ben de herkes kadar biliyorum, her devrin “gerekliler”, “gereksizler” listeleriyle geldiğini... Ama yok oluşlar karşısında içimin sızlamasına mâni değil bu. Çünkü “ihtiyar” ölümlerine de ağlayanlardanım ben... “Sıralı” diyemeyenlerden... PAKİZE SUDA |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.