ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Aşk & Sevgi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=388)
-   -   Arşivlik Mevzuular (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=897044)

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:42 PM

Arşivlik Mevzuular
 
20. yüzyıldan devraldığımız Aşk Endüstrisini 21. yüzyılda da büyütmeye kararlıyız. Diziler, filmler, kitaplar, hediyeler, reklamlar, giysiler, takılar, parfümler, sabunlar,... kısacası her ürün aşka bulanarak raflara konuyor. "Kocası yerine deterjanına aşık olan kadınlar", "aşkı uğruna çikolatasından vazgeçmeyen erkekler" 21. yüzyılın aşka koşan insan manzaralarından. Biz aşkı çok sevdik. Anneler Günü buluşundan sonra Sevgililer Günü ikinci büyük buluş oldu. Ama Babalar Günü hala satış grafiklerinde bu iki günü yakalayamadı. Bir Sevgililer Günü maniası peydah oldu ki sorma gitsin. Kredi kartı ekstrelerinden, sms mesajlarına dek her yerde aşk eşantiyon olarak verildi. Aşkın doğuşunu laboratuvar ortamına alıp kameralar altında aşık adaylarını izlemeye koyulduk. Ünlülerin aşklarına pek bir merak saldık. "Tek gecelik ilişkileri"ni aşk olarak satmak ünlülerin de işine geldi. Bizler de yalan olduğunu bilsek de bu yalandan rahatsız olmadık. Lady Diana'nın yaşadığı acı dolu aşk hikayesinin benzerleri her gün yaşanıyor olsa da onlara daha çok üçüncü sayfada kanlı haberler olarak yer verip Lady Diana'yı ayrı tuttuk. Jeniffer Lopez ile Ben Affleck mi yoksa Jeniffer Aliston ile Brad Pitt mi diye iddialara girdik. Tom Cruise'un Nicole Kidman'dan ayrılmasına içerledik. İbrahim Tatlıses'in Derya Tuna'dan ayrılmaması için ana haber bültenlerini devreye soktuk. Sinan Çetin'in Film Gibi dramasında aşıkların ayrılıklarının bitmesi için kendimizi dua ederken bulduk. Kısacası, sözün özü, netice olarak, son tahlilde efendim "aşk" 21. yüzyılda da satış grafiklerine paralel olarak maraton koşmaya devam edecek.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:42 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Aşk ve Sevgi hakkında her şey...

Gizli bir el kalkış hazırlanan otobüse binmek için seni sürükler gibiydi. Sanki kalmak istiyordun. “baharda dönerim” demiştin hatırlıyor musun ?” Sakin beni unutma bekle.”

Ben seni unutmadım sevgili, ben seni unutmadım. Bütün kış baharda döneceğin günün hayaliyle ısındım. Minik öpücüklerle uyandırıp güneşin doğuşunu gösterecektim sana. Çiçeklerin, denizin, kumasalın, güneşin tadına birlikte varacak , gün batımlarında denizle birleşen ufuk çizgisini birlikte seyredecek, ay ışığında mutluluk şarkımızı söyleyecektik.

Yalan değil kaçamak sevdalara takıldım yokluğunda bir süre. Sana benzeyen her şeyi sevdim ben. Sevdiği her şeyde senden izler vardı. Aradığımı buldum sandım ama yanıldım , bulduğum sen değildin. Olmadık zamanlarda aklıma düştün, zamansız yaralandım. Her sabah seni bulmak için yolara düşmek geldi içimden ama gidemedim .

Yalnızlığın acısıyla gurur satın alır oldum her gece. “Gelir” dedim kendi kendime, “Söz verdi gelmesi gerek.” Bekledim.Kendimi param parça hissetim ama yine de sana kızamadım.Unuttum kötü sözlerini Unuttum kapında bekletildiğimi.Unuttum telefonlarıma cevap vermediğini, kavgalarımızı unuttum.

Bir tek seni unutmadım sevgili, bir tek seni unutamadım. Hep dönmeni bekledim. Zamanla alıştım acılara , ölüm ilanlarında kendiliğinden siline adreslere. Alıştım sevdiklerimin yokluğuna. Ama yalnızlığa alışamadım, hasrete alışamadım, sensizliğe alışamadım. Hep dönmeni bekledim.

Olamadı gülüm bir araya gelemedik. Oysa daha yolun başındaydık, tomurcuktuk daha çatlamaya hazır. Bahar gelmeden ayrıldık. Şimdi artan yalnızlığım , büyüyen yokluğu var . duvarlarda gözlerinin izi , kapı kollarında parmak izlerin saklı. Sen neredesin sevgili, varlığın nerede ?. bir mevsim döndü , sen dönmedin .

Düşlerim böyle dağınık değildi eskiden. Kara bulutlar gibi kümelenip bir yere, acılarım yüreğimde çöreklenmişti gece yarılarında. Özlemlerim hiç bu kadar olmamıştı gün ışığına. Hasret bu kadar büyümemişti. Şimdi göçebe olmuş yüreğimle her sabah yeni yolculuklara çıkıyorum. Umudun türküsünü söylüyorum öksüz bakışlarımla....

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:42 PM

Arşivlik Mevzuular
 
İşte aşk bu

Ölemiyorum bile…

Şişirip yelkenleri, açılma vaktin gelmiştir denize. Bilirsin ki ne fırtınalar, ne deli dalgalar beklemektedir seni.

Korkarsın, terk edemezsin limanı, bir köşesine sığınırsın. Kabullenmesen de artık aşk bitmiştir, İşte son bu...

İçin hep hüzün doludur, bir türlü kabullenemezsin bittiğini. Gözlerinin içine bakıp seni seviyorum demesini beklersin. O sözler hiç çıkmayacak o dudaklardan bilirsin. Yinede umudun yeşildir, İşte hayal bu...

Gururlusundur, istenmediğin yerde durmazsın. An olur ki ne olur bitmesin dersin. Bu sözlerin dudaklarından nasıl çıktığına kendin bile inanamazsın. Oysa o yüzüne bakıp sadece gülümser, İşte acı bu...

Ondaki sıcaklığı kimsede bulamayacağını düşünürsün. Kimse onun gibi gülemez, onun gibi dokunamaz dersin. Ve kimseyi onun kadar sevemeyeceğini bilirsin. Kahredip başını eğersin önüne. İşte hüzün bu...

Nefes alamaz hale gelirsin, daralır için. Bir kaç saatlik derin bir uykuya hasretsindir. Bilirsin ki gözlerini kapasan da terk etmeyecektir hayali. Atarsın gecenin kollarına kendini, İşte huzur bu...

Ondan gelecek tek bir haberi umutsuzca beklersin Bir de beklemek ölüm gibi gelir insana böyle zamanlarda. Aslında ölüm fikride garip değildir artık sana. Geri dönerse diye ölemezsin bile, İşte sabır bu...

Hayat devam ediyordur ama her şey yarımdır, hep bir yanın eksik. Yüreğin eskisi gibi atmayacaktır, başka aşklarsa seni kandırmayacaktır. O başkalarıyla, mutlu bir hayatı yaşıyor olsa da, yine de sevginden vazgeçemezsin. İste aşk bu...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:43 PM

Arşivlik Mevzuular
 
EĞER' değil, 'ÇÜNKÜ' değil, 'RAĞMEN' sevin...

Masumi Toyotome diye bir Japon yazmış bu yazıyı. “Dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir diye başlıyor. Ama sevgi nedir?, nerede bulunur?, biliyor muyuz?” diye soruyor. Sonra anlatmaya başlıyor... Sevgi üç türlüdür.

Birincinin adı 'Eğer' türü sevgi. Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim.

Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim.

Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor. Karşılık bekleyen sevgi.

Yazara göre evliliklerin pek çoğu 'Eğer' türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.

İkinci tür: 'Çünkü' türü sevgi...

Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu,

bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum.

Çünkü bana o kadar güven veriyorsun. Seni seviyorum.

Biri dışa gösterdikleri öteki yalnızca kendilerinin bildiği. İnsanlar sandıkları kişi

olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar.

İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir.

Japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla

parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş.

Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler,

artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş. Güzellik kalmayınca sevgi de

kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş...

Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu 'Çünkü' türündendir ve bu tür sevgi,

kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor.

Peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne? Ve işte sevgilerin en gerçeği:

Üçüncü tür sevgi: 'Rağmen' ...

Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için?

Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil.

Bu üçüncü tür sevgide, insan Bir şey olduğu için değil, Bir şey olmasına rağmen sevilir. Esmeralda, Quasimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına Rağmen sever. Asil, yakışıklı, zengin delikanlı da Esmeralda'ya çingene olmasına rağmen tapar. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir.

Her şeye rağmen sevmek... sevilmek ya da...

Gerçekten de güzel ve özel... “Çünkü”ye ve “Eğer”e gerek kalmadan..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:43 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Eflatuna sorulan iki soru

İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışı nedir?’ Eflatun;

Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler.

Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.

Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü ne de yarını yaşarlar.

Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.

Peki sen ne öneriyorsun?’ demişler. Bilge yine sıralamış;

Kimseye kendinizi ‘sevdirmeye’ kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye’ bırakmaktır.

Önemli olan; hayatta, en çok şeye sahip olmak değil, en az şeye ihtiyaç duymaktır.

Sevmek, sevilmek, sevdirmek..

Insan sevgiye kendinden baslamali.

Kendini sevmeyen baska bir varligi

sevemez....Yani sevgiyi sevmeyi bilemez.

Dolayisiyla sevilemez de.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:43 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Sevmek

Kişi sevdiğiyle olmak ister!.

Sevdiğinin hâliyle hâllenir… Sevgisi kadarıyla, onunla yaşar!.

Sevginin ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz için,

çoğunlukla, “beğeni” ile “sevgi”yi birbirine karıştırırız..

“Beğeni” yanında “sahip olma” arzusuyla açığa çıkar!.

Bir nesneden hoşlandığında, beğendiğin şeye sahip olmak ve

üzerinde tasarruf edebilmek arzusuyla yaşarsın…

Bu tüm mahlukatta çok yaygın bir duygudur!.

Kimi, beğendiğini cebine sokar;

kimi beğendiğine tasma takıp yanında taşıyarak onunla hava atmak ister;

kimi yakalayıp inine sürükler… Her mahlûk yaradılış fıtratına göre,

beğendiği üzerinde tasarruf etmek ister.

“Sevmek” ise bundan çok farklıdır…

Sevince, yanlızca sevdiğin için yaşamak istersin!.

Yalnızca yanında olmak, yalnızca onun olmak,

yalnızca onun zevk aldığıyla zevk alıp, sevmediğinden kaçmak istersin!

Sevdiğin öylesine sarmıştır aklını, fikrini, ruhunu ki, her şey sana,

onu hatırlatır; yanında iken bile onun içinde olmak istersin!…

Yakınlık bile uzak gelir sana!…

Sen kaybolursun, sende; sevdiğin kalır yalnızca, beyninde!..

Onun bakışıyla bakar, onun değerlendirmesiyle değerlendirir,

onun diliyle konuşmaya başlarsın!. Gözün ondan başkasını görmez,

kulağın ondan başkasını duymaz,

elin ondan başkasına uzanmaz olur!.

Her an sana sahip olmasını; varlığının, tasarrufunun her an

üzerinde olmasını, her an seni kucaklamasını istersin!…

Bedensel yakınlık bile, korkunç uzaklık gibi gelir sana;

ve onunla tek bir beden, tek bir ruh, tek bir şuur olmayı dilersin!.

Sevgi, fıtratın müsait ise, sevdiğinde yok edesiye yakar seni;

ve gün gelir kaşında-gözünde, yüzünde-dilinde

sevdiğini görürler de, “sen o olmuşun” derler!

Beğenen sahip olmak ister…

Seven ise sevdiğinde yok olur; feda eder her şeyi sevdiği uğruna!.

Bazılarının da sevgi kokusu sürülür üstüne; “aşığım” sanır!.

Ama sevdiği uğruna, fedakarlık etmeye gelince sıra,

o koku siliniverir üzerinden “kopamama” sabunuyla!.

Parasından kopamaz… Mevkiinden kopamaz…

Yakınlarından kopamaz… İçinde yaşadığı ortamın

güzelliklerinden kopamaz… “Etraf”tan kopamaz!.

Derken kusurlar belirmeye başlar sevdiğini sandığının üzerinde…

Eksiklikler görmeye başlar başlar, yetersizlikler görmeye başlar…

Bunlar önce acıma duygusuna dönüştürür sevgisini;

uzaktan acıyarak seyretmeye başlar…

Sonra tatlı bir anıya dönüşür, sevgi sandığı duyguları!.

Bu tecrübe gösterir ki, onun fıtratında sevgi programı yoktur!..

Beğeniyi, sevgi sanmıştır!..

Uzaklaşma ondan gelmemiş de, karşısındakinden gelmişse,

bu defa “nefret”e döner “beğeni”; ondan intikam alma duygusu

gelişir içinde; ve vicdanla intikam dalgaları arasında

bir o yana bir bu yana sürüklenir durur; terkedilmişliğin, uzaklaşmanın,

layık olmadığını yaşamanın sanısı içinde!..

Oysa yanlızca, fıtratında olmayan gerçek sevginin sonuçlarını yaşamaktadır!.

Cüzdanı için, güzelliği-yakışıklılığı için, kendisine hoş gelen huyları için,

mevkii-koltuğu için, ilmi için beğenmiştir; sevdiğini sanmış;

sahip olamayınca da arzusuna erişememenin düş kırıklığı içinde kopmuş;

yalnızca çıkarları doğrultusunda yaşamayı tercih etmiştir…

Seven ise göze almıştır kopmayı… Dışlanmayı…

Paradan-puldan, namdan nişandan, dosttan akrabadan uzak kalmayı…

Fıtratından gelir sevgi!. Kulluğu sevmek üzeredir!.

Onunla, sevmeyi yaşamak istediği için yaratmıştır onu Yaratan…

O yüzden kopar anadan-babadan; dünyadan paradan!

Seven, karşılıksız sever!…

Beğenen karşılığını ister!.

Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!..

Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu!..

Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır;

maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar…

Ama pervane gibi sevemez!. Atamaz kendini ateşe!.

Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.

Beğenen mahlûkat çoğunluğuna göre, “sevgi” delilikten bir türdür!..

Anlamazlar onlar, sevdiği uğruna, etraf ne derse desin deyip,her şarta katlanmayı!

Ve “delillik bu” derler…

Beğenme bir tür “hobi”dir!…

Bazen ömür boyu sürer, bazen bir kaçyıl, bazen bir kaç ay!..

Sevgi bir ömür boyudur!…

Bitmez, tükenmez, bazen durulur, bazen coşar ama hiç gerilemez!.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:43 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Kayıp bir adrese mektuplar

Bilirim kirlenen kentinde kirli karlar yağıyor kalbine. Üşüme nolur, bir dilek tut yine de, sana emanet verdiğim yıldızıma. Bana karanlığını bırak sadece, kederle üşüyen yalnız kuşları bırak bana. Nasıl olsa bir cinayet zanlısıyım, çünkü öldürdüm kendimi, uçurumlara binbir kırık gülüş savurdum. Çağladığın tüm mevsimleri ateşe verdim sürülmüşlüğümle.

Çekip gittiğim tüm şehirler senden yana, ellerim çirkinleşiyor ve kötürüm geceye naat yazıyorum. Umut adına bindiğim tüm trenler gecikiyor, umursamıyorum, nasılsa yok beni benden başka bekleyen. Kurşuni bir sessizliğe fısıldıyorum kahkahalarımı, meczup gözlerimi kendim oyuyorum. Kendim asıyorum kendimi, sensizliğin sokağında kurulu darağacına. Beklenen baharlarda beklenen yağmurlar da yağmadı ve kupkuru kalan bir çölde susan benim. Seni bekliyorum akrebi kayıp bir saatin altında, cebimdeki cinayet suretlerinden tanı beni ve ateşe vermeden hasta bedenimi sakın bakma gözlerime, delirebilirim.

İmlasız bir güze konuğum şimdilerde. Yıldızlar küskün biraz, mevsimler düşlerim kadar yorgun. Kırmızıdan daha uzun türküler de yok artık dilimde. Adını uzak dostların unutulmuşluğuna sakladım. Uzun yolculuklardan bıktım usandım. Yurdum dediğim her yer yangınlar içinde. Değiştirebilirim sanırken beni evreni, dünyayı ve her şeyi; sen değişmeyen bir dipnot olarak kaldın böğrümde. Şiirlerime bulaşan gözlerimi yakıyorum kızıl bir akşamın gurubunda; ellerim, yüzüm kapkara. Ve de yüreğim...

Sağlıcakla kal ey Yar! Akşam olduğunda donuyorsa ellerin acımasız ayazlarda, çocuklar korkuyla bakıyorsa yüzüne, sevgi adına tutunduğun her dal kırılıyorsa, devriyeler basıyorsa sokağınızı, gideceğin tüm yollar kapalıysa, vakitsiz karlar vuruyorsa yamacına, dokunduğun çiçekler soluyorsa, bil ki ben yaşıyorum. Ve bembeyaz saçlı çocuklar taşıyorken ahımı, ben onulmaz vaktinde çıkıp geleceğim mahşerin tam orta yerine sadece senin için.

Sağlıcakla kal ey Yar!

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:43 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Belki sıra sizde

Dünyanın sesini duyabiliyor musunuz? Hiç aşık oldunuz mu? Siz misiniz, orda mısınız, yaşıyor musunuz? Hani sihirli saatleri vardır ya yaşamın; bir ihtimal her sabah pencerenizin kenarına gelen ve sizi uyandıran güvercinin kanat seslerinde saklıdır saniyeleri, bir ihtimal sonbaharın her gelişinde yapraklarını yerçekimine teslim eden kestane ağacının yalnız fakat bir o kadar mağrur duruşunun kişisel direnişinde! Kim bilir muhtemelen, saniyelerini çıkartıp dakikalarına ekleseniz ucundan da olsa yakalayabilirsiniz yaşamın sihirli saatlerini. Bülbülde olabilirsiniz gül de. Aşk yanı başınızdadır çoğu vakit, dikkatli bakılacak bir çift gözde; belki dünyanın sesinde, belki de sıra sizde!

Bülbül güle sevdalı ama gül çok nazlı. Bülbül bekler gülün yollarını, gül hiç mi hiç olmaz oralı. Bülbül bir adım atar gül iki adım kaçar. Bülbül aşıktır güle, gül ise malum. Bilindik hikayelerin yazılmayan kelimelerinde ve yazılan aşkların bilinmeyen hikayelerinde o da meyillidir bülbülün gönlüne. Zamanın ötesinde ve ararken sonsuzluğun sorularına en ümitli cevapları, yaşam tüm heybetiyle sunar hiç bitmeyecek yarınlarını biz insanlara. Ah çekeriz işte o anda, ah bir de gülün şu dikenleri olmasa...

Bülbül güle dedi ki: ”O kadar çok merak ediyorum ki seni. Kim bilir şu an ne düşünmekte, ne yapmaktasın? Aşkım sonsuz. Hadi aç kapılarını gönlünün bana. Anlat sırrını usulca, aydınlat sana giden karanlık yolları, bana bir yol göster; yani dedim ya, belki de demedim ama demek üzereyim, seçenek koy önüme. Beni sen yap güneşli aşk mevsimlerinde. Umutsuzluğuma biraz yarın biraz, biraz belki, elin değmişken biraz da ümit ver, şöyle tek bir silkinişte dağıt puslu tahminlerimi sonra da aç kapılarını gönlünün, yavaşça anlat sırrını bana!’’

Gül bülbüle cevap verdi: ’’Benim sırrım sende saklı. Eğer beni seveceksen olduğum gibi sev. Benden bir şey bekleme, ihtiyaç duyma sevgime. Karşılıksız sev. Sen bülbülsün ben gül. Gönlüme güven olmaz ki. Bir bakarsın yanı başındayım, bir nefes kadar yakında; bir de bakarsın çoktan gitmişim uzaklara, bir acı kadar gerçek; kendi yalnızlığımdayım...’’

Bülbül güle yalvardı adeta: ”Dur gitme! Eğer gidersen, sen gidersen o kadar anlamsızlaşır ki her şey. Bak oldu ki gittin diyelim, ama gitmezsin, olmaz ya gelmeyeceksin bir daha, ama gitmedin ki, bir düşün bakalım nasıl çekilir sabahları bu şehrin, nasıl söner neon ışıklı sokak lambaları bir anda, bir anda nasıl ıssızlaşıverir en kalabalık caddesi ve nasıl esmez yeni yaşamlar getiren rüzgarı. Bir düşün bakalım ben ne yaparım sensiz. Her anımda bir sen, her sende bir ben gizli; hayır gidemezsin! Eğer gidersen, sen gidersen sonu gelir kelimelerimin. Gitme...’’

Gül sevdalı ama kararsızca: ’’Sen misin bunları söyleyen bana. Gerçek misin acaba? Beni ne kadar tanıyorsun. Aşksa eğer bu sonuna kadar gider misin?Düşünmeden, korkusuzca seveceksin. Anlamıyor musun hala, benden yar olmaz sana. Ne istersin, neden karıştırırsın aklımı? Vazgeçmiyorsun hala, o kadar mı güçlü aşkın. Sen nereden çıktın?’’

Bülbül son bir umutla: ’’Herhangi bir saati paylaş benimle. Anlatayım sana o zaman her şeyi. Sadece dinle beni, cevap vermesen de olur boşuna yorma kendini. Issız gecelerde yıldızlara nasıl hükmettiğimi dinle mesela, nasıl adını yazdığımı gökyüzüne ve sabah olunca görmeyesin diye nasıl sildiğimi gece bulutlarının yardımıyla. Sesini duyunca nasıl geride bıraktığımı sabahsız günleri ve nereye ne için gittiğimi öğren. Cevap vermesen de olur sadece dinle beni.’’

Gül cevapladı son kere: ’’Boşuna yorma kendini. Ben aşkımı sözcüklerin ulaşamadığı yerde yaşarım. Bana anlatma bana bak: Bazen tek bir bakış, binlerce kelimeden daha etkilidir ve asla emin olamazsın hiçbir şeyden, çünkü gerçeğin rengi gridir. Gerçeksen eğer devam et beni sevmeye. Hem bak hala gitmedim, gidemedim...’’

Aşk yanı başınızdadır çoğu vakit. Bülbülün sonsuzca yalvarışında ve gülün bilinmez sevdasında çıkar karşınıza. Dünyanın sesidir aşk! Eğer istiyorsanız, duyarsınız. Zamanın ötesinde ararken sonsuzluğun sorularına en ümitli cevapları, yaşam tüm heybetiyle sunar size hiç bitmeyecek yarınlarını ve bülbül misali ah çekersiniz o anda: ’’Ah birde gülün şu dikenleri olmasa...’’

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:43 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Ben ençok eski yaralarımı sevdim

En kolay onlarla başedebildiğim için mi bilmiyorum ama ben en çok eski yaralarımı sevdim. Bir daha kanamıyorlardı eski yaralar artık. Bir daha o eski acıyı aynı kıvamda yaşatmıyorlardı bana. Onlarla barışmayı öğrenmiştim zamanla. Ve artık bir yaradan ziyade iz olarak yer alıyorlardı hayatımda.

Geçmişimi hatırlatıyordu bana eski yaralarım. Kim olduğumu onlar mırıldanıyordu bana geçmişimden. Deneyimlerimin adıydı aslında eski yaralarım. Ve deneyimlerime duyduğum saygıyı esirgemiyorum eski yaralarımdan da.

Acıyı onlar öğretmişti bana bir zamanlar.

Acıyı yaşamayı, acıyla birlikte yol almayı, vicdanın sesini dinlemeyi, hoşgörüyü, acıyı bal eylemeyi, olgunlaşmayı onlardan öğrenmiştim.

Yeni sevdalara doludizgin dalabilmeyi onlar sayesinde öğrendim. Onlar güç verdi bana hayat kavgasında. Çelikten sinirlere sahip olmayı onlara borçluyum en çok...

En iyi danışmanlarım onlar oldu yaşayıp giderken. Çıkmazlara girdiğimde, yolumu şaşırdığımda en çok onlarla konuştum. Onlara bakarak arttırdım dayanma gücümü.

Kendimi sevmeyi, kendime değer vermeyi, kendimle arkadaş olmayı eski yaralarım hatırlattı bana sık sık... Ben en çok eski yaralarımı sevdim. Ya siz...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:44 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Hani bir an gelir....

Hani bir an gelir...

Ve söylenmez söylenir olur!

...

Hani bir an gelir...

Mutluluk pembe bir mendil gibi savrulur loş odada!

....

Hani bir an gelir...

Bir an gelir...

Hani bir göz bir göze gelir.

Hani,öyle bir an gelir ki;

an " gelinmez " yoolarla en "varılmaz" yolların , senle ben arasındaki yarda boyun büktüğünü görürsün...

Bu yar, iki yar arasıdır!....

Her yar iki yar arasıdır!...

Ve üstelik;

Yaralar yar 'a benzer,

Her yar yaraya benzer!

Yar başımda duruşum ;

Yar' e naraya benzer!...

Halbuki gök yerin...

Halbuki gök yar'ın...

Halbuki gök yarin içindedir bu mesafelerde

......Veya ,gök mavi bir hançer gibi dalıvermiştir de toprağın içine; şimdi toprak kendi içindeki koca bir yarayı yar bilmiş...Kendini parçalayan koskoca yaraya türbedar olmuştur!!!

Halbuki hep...

Hep iki yardır.

Bir yar başında duran...

Her yar , yari gördüğüm rüyadır!...

Yolun biri gözlerinden başlar senden içeri gider ; diğeri gözlerimden benden içeri....

Bir yar oluşur her yarin arasında bir boşlukta!...

Ben , yarın bir duvarı olup sana bakarım bu yandan ....Sen yarın bir duvar olup o yandan bana bakarsın !...Ve en derinimden gelip en derinine gidebilecek yok ile , en derinimden çıkıp en derinime inebilecekolan gökkuşağı " bakışlarımızda " kopar!..

Biz sarılmadıkça.....

Yarlar kaldıkça yar'lar arasında!...

Hani bir an gelir....

Ve söylenmez sözler söylenr olur!

Hani biran gelir....

Mutluluk pembe bir ipek mendil gibi savrulur loş oda da !

Hani bir an gelir....

Bir an gelir....

Hani bir göz bir göze gelir ....

Hani bir an gelir...

Bir an ....

Bakışlar düğümlenir.

Bütün yaralar silinir .

Sıra sevdalar söylene gelir.

__________________

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:44 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Gönül Ferman dinlemez

Bak gözünü açıp kapamadan senin şu delikanlı yüreğinin kapısını bu sefer kim

çalıyor?

Ne kadar garip değil mi?

Su gönül kapısından kimler girip çıkıyor ama sen buna mani olamıyorsun çünkü

gönül bu ferman dinlemez...

Yalnız senin elinde olan hiçbir şey yok, senin gönlün, senin yüreğin ama sen

hiçbir şey yapamıyorsun!

Birden hayatına birisi giriyor, ona sadece arkadaş diye bakarken oda çalmış

kapını, açmak istemiyorsun, yeter artik diyorsun bu gönül bir darbe daha

kaldıramaz ama elinde değil sen kapını açmadan o senin kapını açmış karşında

sana gülümsüyor ve sen…. Sen hiçbir şey yapamıyorsun. Sende sevmeye

başlıyorsun…

Artik arkana değil önüne bakmaya karar veriyorsun, etrafındakilere ‘ de

aldırmada sevdiğinle öyle geçiyor zaman, birden bir sorun çıkıyor karşına

sevdiğin sandığın kişi sırtından vuruyor seni.

Hayata iyice küsüyorsun. Gönül kapını sadece kilitlemekle kalmıyor

tahtalarla çivileyerek kapını kapsama alanı dışında bırakıyorsun.

Birde bakmışsın sevdiğin sana geri dönüyor ve her şey eskisi gibi olmuş.

Zaman öyle çabuk geçmiş ki boy boy çocuklarla yaşlanmış gitmişsin…

Söyle bakalım simdi gönül ferman dinlemiş mi?

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:44 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Bir kere bile aşık olmayan var mı?

Aşk İyi ki Var!

Bir kere bile aşık olmayan var mı? Böyle bir şey mümkün mü? Tabii ki değil... İnsan hayatta hiç olmazsa bir kez, deliler gibi aşık olabilme hissini yaşamalı...

İLK AŞK: Ne yaparsanız yapın, ilk aşkınızı unutmanız mümkün değildir. Yıllar sonra dönüp, "Ben ona nasıl aşık olmuştum acaba" diye pişmanlıkla karışık garip bir duygu da yaşayabilirsiniz... Olsun. O, size ilk aşkı tattırmış. En önemli yaşam tecrübelerinizden birini yaşatmıştır. Aranızda geçenler acı bile olsa, dönüp minnetle anacağınız biri hep var olacak...

YILDIRIM AŞKI: Var mı, yok mu tartışmasının içinde değiliz. Diyelim ki var. Demek ki bazılarının duyguları yağmur olup yağabiliyormuş. Yıldırım aşkla başlayıp, yıllar süren beraberlikler de var üstelik. Dikkat edilmesi gereken, sürekli yıldırım aşkına tutulanların kendi yarattıkları hayalin peşinde koşmalarıdır...

OLANAKSIZ AŞK: Bazen yolda yürürken rastlarız, bazen en yakınımızda bulunabilirler. "Bu ikisi bir araya nasıl gelmiş?" diye düşünürüz. Kendi başımıza geldiği de olmuştur. Çoraplarını sağa sola bırakan bir kadın ya da televizyondaki futbol maçını seyrederken daha önce hiç duymadığınız küfürler eden bir adam. Her aşkın olanaksız bir tarafı vardır gerçi... Genelde bunları görmemeyi yeğleriz.

YASAK AŞK: Men edilmiş, engellenmiş ve çoğu zaman da yasadışıdır. Ama aşığın gözü görmez ki...

PLATONİK AŞK: Onu görmek bile sizi heyecanlandırırken, o sizin yanınızdan, geçip gider. Siz heyecandan sapır sapır titrerken, o işiyle meşgul olur. O sizin için hayatınızdaki en önemli kişiyken, siz onun için sıradan birisinizdir. Hem aşık, hem de salak hissedersiniz kendinizi... Davranışlarından, konuşmalarından isaretler alıp, umutlanır, bozulur, küsersiniz.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:44 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yaşam ve sevgi

Dağlık bir bölgede adam küçük oğluyla yürürken, oğlan ayağını taşa çarpar ve can acısıyla, “Ahhhhh!”diyebağırır. Dağdan, “Ahhhhh!” diye bir ses gelir ve bu sesi duyan çocuk hayret eder. Merakla “Sen kimsin?” diye bağırır ; ama aldığı tek yanıt “Sen kimsin?” olur. çocuk bu yanıta kızar ve, “Sen bir korkaksın!” diye bağırırağdan aldığı yanıt “Sen bir korkaksın!” dır. Babasına bakar ve “Baba ne oluyor?”diye sorar.

“Oğlum, dikkat et!” diyen baba, vadiye doğru, “Sana hayranım!” diye bağırır.Ses “Sana hayranım!” diye yanıtlar. Baba “Sen harikasın!” diye bağırdığında, bu kez dağdan “Sen harikasın!” yanıtı gelir. çocuk şaşırmıştır, ama hala ne olduğunu pek anlayamamıştır.

Baba oğluna durumu açıklar: ”Oğlum, insanlar buna yankı derler ama; ama gerçekte YAŞAM’ın kendisidir. Yaşama ne verirsen sana onu yansıtır. Yaşam senin davranışlarının bir aynasıdır. Eğer yaşamında daha çok sevgi istiyorsan, insanları daha çok sev. Eğer sana saygılı davranılmasını istiyorsan insanlara saygılı davran. Eğer başkaları tarafından anlaşılmak istiyorsan, önce başkalarını anlamaya gayret göster. Eğer insanların sana hoşgörülü ve sabırlı davranmasını istiyorsan, önce sen insanlara karşı hoşgörülü ve sabırlı olmalısın.
Oğlum yaşamda ne ekersen onu biçersin. Bu doğa yasası yaşamın her yönü için geçerlidir.”

İnsanların yaşamı tesadüfler sonucu oluşmaz; insanların yaşamı onların davranışlarının yansımasından başka birşey değildir...

Bazen karşımızdakilerin varlığına bile tahammül edemiyoruz, çarpık sağlıksız bir kişiliğe doğru sürükleniyoruz.

Ey siz sessiz sevgilerin sessiz ortakları... Bu serin gecenin ıslak damlacıkları bedeninize yayılırken, üşüyüp kaçmak yerine, Yüreğinize sevginin sıcaklığını esir edin... Ve bunu kendinize bahşedilmiş en kutsal ödül sayın. Sevin yalnızca sevin...
Dünyanın en güzel şeyi insanların sevildiğini bilmesidir, daha da güzeli sevebilmesidir,sevmeyi bilmesidir. Sevmek hiç bir zaman çılgınlık değildir. Sevmek insan tarafımızı bulmamızdır. Dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı. Sevebilen insan kendini ve yaşamı keşfeden insandır, talihli insandır. Duygulu duyarlı ve güzel insandır.
Sevgidir insanı yücelten, insanın yaşamına anlam ve derinlik kazandıran. Sevmeyenler ve sevemeyenler ot gibi yaşayıp, ot gibi gidenlerdir. Ah evet, sevgisiz bir dünyada hala sevmeyi bilen siz duyarlı dostlara selam, bilmeyenlere de bir mesaj iletiyorum bu şekilde...

‘”Dünyayı şairler yada çocuklar yönetse, o zaman dirlik düzenlik olur; çünkü ikisininde yüreği sevgi doludur, ikiside açık yüreklilikle yaklaşır hem beyninin hem yüreğinin sorunlarına” diyen yazara katılmamak mümkün mü?.

Beynimi beynininizin aydınlığına yaslayıp, yüreğimi yüreğinizin sıcaklığına, güzel, yalın yapmacıksız duygularınızdan öpüyorum.

Yaşamı savunma sorumluluğu ve bilinciyle
mutluluklara

Güzel yüzlü olmak elimizde değil ama..
Gülen yüzlü olmak elimizde..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:44 PM

Arşivlik Mevzuular
 
İşte Aşk budur...

İki sevgili bir motosikletin üzerinde 180 km hızla giderken aralarında şöyle bir konuşma geçer:

> Kız : Lütfen yavaşla, ben korkuyorum

> Delikanlı : Hayır, bak ne kadar eğlenceli

> Kız : Lütfen, lütfen, çok korkuyorum

> Delikanlı : Peki beni sevdiğini söyle

> Kız : Seni çok seviyorum, lütfen yavaşla

> Delikanlı : Şimdide bana sıkıca sarıl

> (Kız delikanlıya sıkıca sarılır)

> Delikanlı : Kaskımı alıp kendine takar mısın?. Başımı çok sıktı..

Ertesi gün gazetelerde şöyle bir haber çıkar:

> Motosiklet, fren arızası nedeniyle bir binaya çarptı. Üzerindeki 2 kişiden sadece biri kurtuldu.

Oysaki gerçek hiçte gazetelerde yazdığı gibi değildi. Yolun yarısında delikanlı frenlerin bozulduğunu anlamış ama bunu kıza belli etmek istememişti. Bunun yerine kızdan kendisini sevdiğini söylemesini ve kendisine son defa sarılmasını istemişti. Sonra da kendi ölümü pahasına kızın başlığını takmasını ve hayatta kalmasını sağlamıştı.

İşte gerçek aşkın anlamı da buydu..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:44 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Bahar

Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyaklarin en etkilisi, sevdanin suç ortagisin.

Yapma bunu bana!..Bahar, yalvaririm çek git isine!.. Salma üstüme çiçeklerini, aklimi çelme!.. Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyaniyor bahçemde; sonra günesle oynasip tütsülenmis gibi bugulaniyor. Ne zaman sokaga çiksam badem agaçlari salkim saçak çiçek... Kavaklar kipir kipir, islik isliga meltem... Kirda dayanilmaz bir kekik kokusu, toprakta türlü çesit börtü böcek... Yapma bunu bana bahar, böyle üstüme gelme!..

Zaten damarlarima zor zaptediyorum kanimi... Çoktan cemreler düsmüs beynime, yüregime... Kalbimin buzlari erimis. Gögüs kafesimde ne idügü belirsiz bir kipirtiyla geziyorum nicedir... Bir de sen çildirtma beni... Krizdeyim ben... Tembelligin sirasi degil, uyamam sana... Al git serçelerini sabahlarimdan, çaglalarina, kokularina hakim ol. Meltemlerine söyle, deli gibi islik çalip sokaga çagirmasinlar beni... Bulutlarin üsüsmesin basima... Girme kanima benim... yoldan çikarma!..

Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyaklarin en etkilisi, Sevdanin suç ortagisin. Kiyma bana!..

Biliyorum çünkü, yine kandirip yesillendireceksin aska; gövdemi azdirip sonra birden çekip gideceksin. Tam kanim kaynamisken sana, toplayip allarini morlarini, beni bir kurakligin ortasinda terk edeceksin... O iple çektigim isigin, dayanilmaz olacak o zaman...

Ne o delismen sabahlar kalacak, ne günaha çagiran çapkin eteklerin uçustugu gün batimlari...Tembel kuslarin sakimaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan... Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgarlarinda...

Yeserttigin çiçekler yürekler solacak; damar damar çatlayacak ruhumuz... Hayat, bir ezik otlar diyarina dönüsecek yeniden... yüregim viraneye... Her bahar sarhoslugu gibi, geçecek bu sonuncusu da... Ebedi bahar, bir baska bahara kalacak.

Iyisi mi, hiç azdirma ruhumu bahar... Is açma basima... Git isine! Yoldan çikarma beni!..

Can DÜNDAR

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yüreğini koy

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna Rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.

Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....

Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Siz hiç aşka yüreğinizi koydunuz mu? Sevdalarınızı vatan gibi savunabildiniz mi? Sevmek değil sevememek sularında yüzmekten korktuğunuz oldumu hiç?

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Azerinin aşkı

Sen meni sev, men seni sevem..

Sen menin için yan..

Men senin için yanim duduşam..

Glasik eşk neyse onu yaşayah..

Ya da sevme haberin olmasın..

Men sana sevdalanıp dolaşam..

Platonik eşk neyse onu yaşayah..

Sevdada oturah, yiyah içah..

Elele olah, gan kusah..

Tombilik eşk neyse onu yaşayah..

İstersen sevdadan kendimi kesim..

Sağımı solumu doğrayım biçim..

Psikopatik eşk neyse onu yaşayah..

Eyle sevek ki gara sevda olah..

Araplara benzeyen gapgara olah..

Gara eşk neyse onu yaşayah..

Yalan söylemeyeh hep doğru diyah..

Beraber oturah beraber yiyah..

Realist eşk neyse onu yaşayah..

Birbirimize türkü söyleyah, mizildiyah..

El ele tarlalarda, bostanlarda gezah..

Romantik eşk neyse onu yaşayah..

Kediyi, gudiği sen diye sevim..

Sen de horozi, guligi men diye sev..

Sembolik eşk neyse onu yaşayah..

El ele tutuşip kendimizi elehtriga verah..

Zangir zangir tityeyah, ölmeyah..

Elektronik eşk neyse onu yaşayah..

Ahırlarda, komlarda buluşah..

Tezek agalahlarinin dibinde oturah..

Otantik eşk neyse onu yaşayah

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Aşk ve Sevgi ile ilgili yazılar...

[ Ölmeyen Sevgi ]

Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı , kıpkırmızı, kan kırmızısı güller...

Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller...

Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, "Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi.

Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti..

Onları hiç bir şey ayıramazdı...

Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm...

Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika gece kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü...

Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denizlere dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza karşı olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu. Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarında söyleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonrada gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?

İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı...

Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı.

Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu...

Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara...

Ne kadar güzel dansediyorlardı havada.

Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok... Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??...

Aklına kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır.. hayır.. olamazdı.

Sevdiğine bir şey olamazdı.

Onsuz hayat yaşanmazdı ki...

O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu.

Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan.

Artık bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı.

7 sene oldu dedi. 7 senedir her gün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine damladı...

Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandı...

Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdu...

Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Sayın abonemiz

Sayın abonemiz, aradığınız numara yanlıştır.

“Dahası, aradığınız telefon hattı, makinesi ve makinenin üzerindeki tuşlar da yanlıştır.

“Sayın abonemiz, zaten aradığınız kişi de evde yoktur. Zira, söz konusu kişi, yanlış zamanda yanlış yerdedir.

“Kaldı ki, aradığınız numara, ulaşmaya çalıştığınız kişiye de ait değildir. Siz bu numarayı, yanlış kişiden aldınız. Ona, ulaşmak istediğiniz kişinin ismini vereceğinize, yanlışlıkla başkasının ismini verdiniz. Size numarayı veren kişi de sizi yanlış anlayarak, başka bir numara verdi. Ancak, onun verdiği numara da yanlış anladığı kişiye ait değil, başka kişiye aitti. Size numara veren arkadaşınız, rehberden yanlışlıkla başkasına ait bir numarayı verdi. Bununla kalsa iyi, numarayı yanlış okudu. Ve siz, onun yanlış okuduğu numarayı yanlış anlayarak, ama anladığınız gibi değil, yanlışlıkla başka bir şekilde yazdınız.

“Sayın abonemiz, ahizeyi yanlış tutuyorsunuz, numaraları yanlış kişiden, bir dizi yanlışlıklardan geçerek alıyorsunuz ve elinizdeki numarayı değil, başka bir numarayı, yine yanlışlıkla çeviriyorsunuz.

“Sayın abonemiz, bu yanlışlıklardan hiçbiri olmasaydı bile, siz yanlış kişiye ulaşmaya çalışıyordunuz. Yanlış kişiye karşı yanlış duygular besliyorsunuz. Onunla çok yanlış bir arkadaşlık yaşadınız. Ona hep yanlış sözler söylediniz, ondan yanlış sözler dinlediniz.

“Ona karşı hissettiklerinizi yanlış yorumluyorsunuz. Onu yanlış tanıyorsunuz. Ve, o da sizi yanlış tanıyor. Siz yanlış zamanda, yanlış bir mekanda karşılaştınız. Ve, bütün yanlışlıklar da o zaman başladı. Hiçbir zaman doğru bir şeyler konuşmadınız.

“Sayın abonemiz bu bir teyp kaydıdır. Bu yüzden, duygularınızı anlamayacağını zannediyorsunuz. Sayın abonemiz, yanlış düşünüyorsunuz.

“Ayaklarınız yere basmadan seviyor, aklınız bir karış havada hisleniyorsunuz. Bunlar yanlış duygular, mantığınızı bir kenara bırakıp, aklınızı devreden çıkarıp, en doğru kararı vereceğinizi zannediyorsunuz. Bunu deneyip başaranlar olmamış değildir, ama sayın abonemiz, bunu başarmak konusunda siz, yanlış insansınız.

“Sayın abonemiz, sadece aradığınız numara, telefon, aradığınız kişi ve hissettiğiniz duygular değil, bulunduğunuz mekan da yanlış. Sabah yanlış bir saatte uyandınız. Yanlış otobüse bindiniz. Yanlış durakta inip, yanlış telefon kulübesine girdiniz.

“Sayın abonemiz, siz de yanlışsınız, ben de yanlışım.

“Yanlış band kaydını dinliyorsunuz. Dinlediğiniz band kaydını yanlış anlıyorsunuz.

“Lütfen aradığınız numarayı kontrol ederek tekrar arayınız. Numarayı aldığınız kişiyi kontrol edip, doğru kişiden numara isteyiniz. Lütfen, numarasını istediğiniz kişinin ismini doğru ve anlaşılır bir şekilde söyleyiniz. Lütfen, size numarayı veren kişinin doğru numarayı verdiğinden ve doğru aktardığından emin olunuz. Lütfen, söylenen numarayı pür dikkat dinleyip doğru bir şeklide not alınız.

“Sayın abonemiz, ulaşmaya çalıştığınız kişi yanlıştır. Lütfen kontrol ederek doğru kişiye ulaşmaya çalışınız. Ayaklarınız yere bassın, doğru duygular besleyin. Doğru sözler söyleyin ve doğru sözler dinleyin. Doğru zamanda doğru yerlerde, doğru insanlarla beraber olun.

“Sayın abonemiz, sırada bekleyen insanlar var. Telefonu bu kadar meşgul etmeniz çok yanlış. Bir yanlışlık olmalı sayın abonemiz. 30 kontörlük kartla 32 kontör konuşma yaptınız.

“Sayın abonemiz, aradığınız numara yanlıştır. Hatta, numara aramanız yanlıştır. Size numara değil, doğru insan lazım.

“Sayın abonemiz, sizin bizim abonemiz olduğunuz da doğru değil. Lütfen, abone olunuz.

“Sayın abone adayımız...”

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Gidene kal demeyeceksin...

Gidene kal demek zavallilara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakisir.

Kimseye hak ettiginden fazla deger verme, yoksa degersiz olan hep sen olursun...

Düsün....

Kim üzebilir seni senden baska?

Kim doldurabilir içindeki boslugu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazir degilsen?

Kim yikar, yipratir seni sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Hersey sende baslar, sende biter...

Yeter ki yürekli ol, Tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yasama sevgisini..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Ay Gülüm

Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Diyecektim ki gülüm;

Mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi... Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız. Anlatılması zor, ifadesi güç. Fikirler tel tel, şehra şehra düşünceler, duygular buruk buruk....

Bir yanı bahardır kıyılarımızın bir yanı cehennem.

Durmadan gözyaşı dökülüyor yüreğimizin üstüne. Acıdan, ayrılıktan haritalar ekleniyor alnımızın çizgilerine...

Sararan yapraklar tutunamıyor artık dallarda gülüm! Rüzgar estikçe savrulup gidiyor her biri bir yana. Katar katar turnalar göçüp gidiyor üstümüzden...

Diyecektim ki gülüm;

mevsim hazan mevsimi, mevsim hüzün mevsimi, har düşmüş bağlara, bahçelere. Yapraklar üşüyor, yapraklar düşüyor dalından. Turna göçü gibi yapraklarında göçü başladı gülüm!...

Diyecektim ki gülüm;

mevsim hazan mevsimi, mevsim kıran mevsimi. Her taraf ölümlerle acılarla dolu. Kan gölüne döndü dünya. Dört bir tarafta barut kokuları geliyor. Her tarafta savaş, kan gözyaşı var. Her tarafta bir kaos sürüyor... Bu yüzden karalar giydik gülüm!. Utandık insanlığımızdan!.

Bacakları kopan çocukların feryatları doluyor yüreklerimize. Çığlıkları, çocukları ölen anaların. Hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz kalmamıştı yüreğimiz.

Gerçeklerle hayallerin karıştığı, rüyalar şehri İstanbul’da bombalar patlıyor durmadan. Özlemler, hayaller ıstırap veriyor artık... Her ah! çekişte içimiz titriyor... Derin bir ah gibi sızlıyor yüreğimiz... Yüreğimiz parça.parça..

Güvercinlerin öldürüldüğü, defnelerin sessizce ağladığı günlerdeyiz gülüm!...

Diyecektim ki gülüm;

Çiçektir çocuklar: Bakım ister, özen, özveri, güven ve sabır ister, açmak için çiçeklerini bahara... Hepsinden önemlisi şefkat, sabır ve sevgi ister... Sulanmak ister sevgi pınarlarıyla ... Tomurcuk tomurcuk açmak için dünyaya çiçeklerini ... Sevgisizlikle solmamak için yaprak yaprak ...

Diyecektim ki gülüm;

Bahçedir çocuklar:. Tohumdur ekilir, sürer filiz filiz.. Umudu besler bağrında. Emek ister, bakım ister... Büyür, olgunlaşır , sevgi meyvesi verir; sevinçle koklar ve tadarsın. Karşılık beklenmez, verdiğini alırsın...

Diyecektim ki gülüm;

Yüreklerimizi yıllardır sıcak ve hillesiz bir sevgiye kilitleyip, umutla ,özlemle geleceğe dair apak düşler kurduk. Güneşli, aydınlık, güzel günlerin özlemini çektik. Belki biraz yorgun, belki durgun, ama yine de umutlu, yine de mutlu, sevgiyi işleyip mavilere, bütün yollara, dallara, dağlara gül yazdık.

Sevgiyi, umudu, güveni, dostluğu, barışı, özgürlüğü, mutluluğu ve bunların getireceği güzellikleri bekledik ölümüne...

Diyecektim ki gülüm;

Geleceksin diye bütün yollara gül döktük. Güvercinler uçurduk mavilere.

Sevgiyi,dostluğu, barışı, baharı, sevinci getireceksin diye dağlara, ovalara, denizlere . Bunca çirkinliklerin içinde güzelliği, saflığı, temizliği getireceksin diye kirlenmiş hayatımıza, yıldızlara haber saldık ...

Diyecektim ki gülüm;

Yaşamak güzel... Yaşamak bir çiçek gibi, dört mevsim güzel kokular saçıyor üzerimize... Sevgiyle bakıyor herkes biribirine, sevgiyle sarılıyor... Kinler, düşmanlıklar, kötülükler Kaf Dağı’nın ötesine sürülmüş...

Diyecektim ki gülüm; Gel!

Yorulduk yollarına gül döküp beklemekten. Ey ömrümüzün taze gülü, ey gözleri öksüzümüz, her hazan bir gül getirip yüreğimize bırak ki, sevdamızın ateşiyle yakalım saçlarını yeryüzünün...

Diyecektim ki gülüm;

Herşeye rağmen yüreğinde bin umut taşıyor çocuklar gelecek baharlara...

Dünyanın dört bir tarafında barış ve umut şarkıları söylüyor... Özgürlük ve mutluluk şarkıları söylüyor çocuklar, diyecektim...

Ama diyemedim, diyemedik gülüm!...

Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Anlat Bana, Nedİr AŞk

İlk günbatımının hemen ardından söylediklerimiz, bir

yüzyıl sonra da geçerli olabilirdi ve biz, güneşe

boğulmuş bir ilkyaz sabahının ilk saatlerinde, en çalışkan

çiftçilerle yarışarak, zamanı değirmenlerimize çuvallar

dolusu taşıyabilirdik. Bunları düşleyemiyorsak eğer,

anlat bana, nedir aşk?

İlk mektuplarımızla birlikte okumayı sökerdik ve

ellerimizin tutkusu uğruna en yakıcı özlemleri göze

alabilirdik. Sonra geleceği müjdelenmiş yokülkelerin

tapınaklarında beklemek yerine, şimdi ele geçirilmiş bir

gecenin saatlerinde eritebilirdik. Yapamamışsak bunları

eğer,

anlat bana, nedir aşk?

Sabahın ilk dalgaları bizi kumsalda bulmayabilirdi ve

biz, günah çıkartmak için mavi sığınaklarımızı yeğlerdik.

Köpüklü haritalarda yerimizi arayanlar, bir an sonra

haritalarını yitirirler, sonradan, çok sonradan

söylencelerimizle yetinmek zorunda kalırlardı.

olmamışsa söylencelerimiz eğer,

anlat bana, nedir aşk?

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Dokunma

Yağma be yağmur. İçim üşüyor. Islatma toprakları. Attığım her adım daha da ağırlaşıyor. Kokun sinmesin çiçeklere. Çoktan unuttum içime derin bir nefes çekmeyi. Çoktan unuttum ardından görünen gökkuşağının renklerini. Serinletmeye çalışma boşuna içimi. İstesen de beceremezsin yorulma boşuna.

Yağma yağmur. Çek git yoluna

Esme be rüzgar. Uğulduyor kulaklarım. Takatim yok itme beni. Titriyor bacaklarım. Bilmem hangi melodidir fısıldadığın. Duymuyorum. Uzun zaman oldu işitmiyorum hiçbir sesi. Çek elini eteğini dalların üzerinden. Eğme boynunu. Koparma yapraklarını. Bırak her biten ot her yeşeren yaprak yerinde güzel. Çalma! Yerinden yurdundan etme hiç birini. Kimseler yok işte sokaklarda. Issız her yer senin şansına

Esme rüzgar. Çek git yoluna.

Geçme be zaman. Sabrım bitiyor. Dur olduğun yerde. Her şey uzaklaşıyor. Unutturma bana çektiklerimi. Unutturma özlemiyle divane ettiklerini. Alışmaya çalışmadım hiç. Vazgeçmeye çalışmadım. Henüz çok taze yaram. Bırak kanasın. Bir gün dönmez biliyorum. Bekletme boşuna.

Geçme zaman. Çek git yoluna.

Akma be gözyaşım. Yüreğim yanıyor. Değmez bir vefasız için heder olmana. Eğer gözyaşım fayda etseydi ona gider miydi ardına bile bakmadan uzaklara. Kıyamadığı kopamadığı onsuz yapamadığıydım hani? Yazık. Ne boş sevmişim meğer. Ne boş yanmışım. Sanma bu benim ilk aldanışım.

Bakma gözlerime

Çoktan perde indi üstlerine

Bakarsam dayanamam ağlarım

Sarılma ne olur

Böyle bir şefkat fazla bana

Hep isterim sonra, alışırım

Sevme be güzelim beni.

Gönül sayfamı çoktan kapadım

Dokunma sakın bana.

Yüreğim yaralı.

Seninde canını acıtırım....

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Sen yalnızlığımın bahanesisin

Sen yalnızlığımın bahanesisin, her gün kanayacak değilsin ya...

Yalanlarla avutmak zorunda değildin ki beni. Sen oluyordun her arkama dönüp baktığımda göremediğim umudum. Yine de avunmayı uygun gördün sen bana. Yine sana karşı çıkmıyorum ve avunuyorum, yokluğunun ezilmişliğini taşıyamayan ruhumla. Kendimden kaçışımın nedeni olmana rağmen, seni yine de özlüyorum. Özlediğim sen misin, yoksa kendimden kaçışımın heyecanı mı, karar veremiyorum.

Gittiğin yerlere ardından bakakalıyorum sinsice. Gittiğin her şehir seni benden daha mı çok özlüyor... Oysa biliyorsun, özleminin bittiği yere gömüyordum ben sonsuz bekleyişimi. Ve sen, sen olmaktan çıkıyorsun bir süre sonra, yine yok oluyorsun göremeyeceğim uzaklarda. Uzaklar oldu belki de benim yirmili yaşlarımı çalan. Çocukkende böyleydim ben, hep bir tek umudum olsun isterdim. Umutların çoğalmasıydı tek korkum. Çünkü ne zaman umutlarım çoğalsa, hep yanlış olanın peşinden koştum. Şimdi de bunun devam ettiğini, çocuklukta kalmadığını gösteren bir kanıtsın sen. Büyümüşlüğümü hiç sayansın yani. Değişmeyen tek şey bu muydu yoksa yenilerini de mi getiriyordun bana...

Kurtaramadığım kanatlarımın en beyazıydın sen. Kaybolmaktan çok kaybetmekten korkuyordum ama sen kaybetmeyi de biliyordun.

Senin doğallığındı benim yasaklarımı yasaklayan. Yine de katlanamadın birlikte yalnız kalmaya. Oysa ikimizde yalnızdık birlikteyken.

Tüm bu kalabalığın suçunu üstlendin sen. Sadece benim suçum ağır geldi sana. Şimdi sanıklığımı sorguluyorsun benim. Oysa ben çoktan imzaladım idamımı, senin haberin yok...

Sıradan bir mekandayım yine, senin olmadığın her yer gibi yani. Seni yaşamanın zor olmadığını sanırdım hep, yalan söylemişim gereksiz yere kendime. Etrafımdaki mutlulukların tek sebebiydin sen demek ki. Garipliklerimin ortasında kalmama rağmen, insanların garip bakışları kadar hassas kalmadı yüreğim. Hep bir gülüş olmak istedim dudaklarında, yazık ki tebessümün ötesine geçemedim ya da geçirmedin. Korunma iç güdüsünün sana eşlik ettiği saatlerde, ben kendi korunmasızlığıma haykırıyordum sessizce.

Gözlerinin ıslattığı her yaşamdan bir parçayım şimdi. Ama ne sen varsın yanımda ne de gözlerin... Şimdilerde çok da acımıyorum bana bıraktığın anılara. Yine de sende kalan her bir parçaya sahip çıkıyorum, sanki hiç gitmemişsin gibi. Sesinin eşlik ettiği her beni gün geçtikçe daha çok sevdim. Zaten senden çok sesindi yanımda kalan, Şimdi o da yok belki, belki de hiç olmadığı kadar yakın bana.

Bazen de karar veremiyorum, gözlerine mi yoksa sözlerine mi inanmalıyım. Koskocaman bir sırdı her ikisi arasındaki uyumsuzluk. Bunun çabası içinde boğuldum hep. Hep bir şeyleri eksik bırakmadın mı zaten bende. Ve ben, hep bunları tamamlama peşinde yoruldum durdum. Yorgunluğumu bile affetmedim ben, affedilmeyen diğerlerinin arasında.

Gözlerimi kapatmam yetmiyor bıraktıklarını geri vermem için. Zar-zor bulduğum bütün yolların sonu sana çıkıyorken, ben, nedensiz yere bir yol seçmekle uğraşıyorum.

Her yol sen olduğuna göre, tek çare oldu yoldan çıkmak. Sen yine bekle herhangi bir yolun sonunda, kimbilir belki batışımı birlikte kutlarız...

Simsiyah bir dünya bıraktın, kırılmadım; büyümüşlüğümü hiçe saydın, kırılmadım; giderken bana bir avuntu bile bırakmadın yine kırılmadım; ama bir hoşça kal demeden çektin gittin ya, kırıldım, üzüldüm, üşüdüm...

Resmini geri almak için bulduğun bahaneler bile yetersiz kalacak kendini aklaman için. Bu beni hiç etkilemedi ki. Belki yeni bir sevdanın çarmıhına gerildiğim için, belki de seni sindirebildiğim için. Zaten o resim hiçbir zaman bana ait olmadı ki.

Acılarımın bir parçası olmanın sonuna geldin artık. Belki de gerçekler bundan sonra başlayacak. Ama hazır değilim bu sefer simgelediğin harflerle oyalanmak için. Hayırsız gidişini kabullenmek bile daha kolay artık. Yine de çalışıyorum, her yeni doğan güne yalan söylemek için. Yalanlarım birikiyor giderek. Kimin yüzüne baksam ayıplıyor beni. Korkak yanımın bu kadar öne çıkacağını düşünmemiştim. Benzemelerimi de benzetmelerimi de çaldın sen. Götürdüğün yerde hastalıklı bir aşk yaşattın bana.

Her şeyin sonuna yaklaşırken, biraz da umut oluyor yeni başlangıçlar için. Biraz da olsa umudum kaldı mı acaba... Belki de bu, yeni sevdalara sığınmaktı benim için. Ama her yeni sevda yeni bir başlangıç olmuyor ki. Yine acıyorum içime ve yine kanıyorum kendi kendime. Artık elini uzatmanı da beklemiyorum, çünkü biliyorsun, gerçek dışı beklentilere izin vermiyorum artık.

Söylediklerimi anlatma çabası içinde olduğumdan hep konuştum, hiç susmadım. Ama ne söyleyebildim ne anlatabildim sana. Şimdi uzun uzun bak birlikte seyrettiğimiz denize. Hani ben sana, sen denize mecburdun; şimdi hatırlamakta bir mecburiyet oldu benim için.

Hatırlamakta korkutuyor ama. Her şeyden korkar oldum yaşadığın yüreksizliğin yüzünden. Yine de seyrettiğimiz her damlanın izini taşıyorum kirlenmiş yüreğimde.

Sen sakın düşünme düşündüklerimi. En azından birimizi kurtaralım pençesinde olduğumuz kokuşmuş duygulardan... Yalnızdık, yalnızlardaydık ikimizde. Sen belki senden çok uzaklardaki birisine kiralamışsın yüreğini ama sende yalnızsın en az benim kadar. Tek çelişkim bu değildi elbette. Ben seni, sana gönderdiğim her dörtlükte yaşıyorum mısra mısra; acaba sen bunu biliyor musun?

İkimizde farkındayız bir çok şeyin, hatta ikimiz dışındakiler bile. Sancısız bir aşkı yaşayamamanın yarası kanıyor şimdi de içimde. Sen de yeni yaralar açmak ister gibisin. Oysa artık insanı sevmek istiyorum, açılan yaraları değil.

Şimdi ne senin mutluluğunum ne bir başkasının. Ama sen mutlu ediyorsun hem beni hem bir başkasını. Çelişkilerimin arasındaki en önemli gölgeydi bu. Sen, bendeki yansımanı biliyorsun, görüyorsun ve yeni meraklıklara sürüklüyorsun beni. Acaba gözlerin yalancı mı çıkacak bana... Şu sıralar umut bağlıyorum tozlanmış yüreğine. Ya sen, sen bırakacak mısın bilmiyorum ardından yollara dökülen her bir parçamı. Belki ben senden, ufacık bir çocuğun süpermanden beklediklerini bekliyorum, belki de tek beklentim basitliğini kaybetmiş bir paylaşım.

Kocaman bir kalabalık gibisin, paylaşımcılığını yitirmiş iç dünyamda. Bunun en önemli nedeniydi belki, gözlerindeki soğukluğun yüreğimi bile titretmesi. Ama bazen yakalardım sendeki sıcak ışıltıları ve o an inanılmaz bir çılgınlığın kahramanı gibi hissederdim kendimi. Geçici olması bile umrumda olmuyor çoğu zaman. Çünkü yanımda oluyorsun, çünkü nefesim oluyorsun ve her nefes alışımda ölümüm olmuyorsun, şimdilik.

Yanlış hayatlarda ve yanlış aşklarda arıyorum yine yarım kalmış yüreğimi. Ve ben bu sefer daha cesurum savaştığım karamsarlıklara karşı. Yanlış hayat; seni de yaşayacağım dolu dizgin...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yaşamak lazım yaşamak

MuTLuLuğu haber eT bana ey doğan güneş... Sevdiğimden haber eyLe ey esen rüzgar... Kollarımda hüzün kokun, avuçLarımda sıcakLığın, dudakLarımda aL yanağının Tadı, Ben seni öyLe özLedim ki Tarifi mümkün değiL nede anLaTıLır, ancak yaşanır...

Kader denen kim vurdunun çarkında yuvarLanıp giTmeLere devam edeceğiz sanırım, ama umarım bu sefer yuvarLanıp giTmeLerimiz kısa sürecek, ve o aşk kokan sevda kokan sohbeTLerimize kaLdığımız yerden devam edeceğiz...

Aşk dedik ya adına bir kere mühürLedik ya birbirimizi yüreklerimize koLay koLayda söküp aTıLmıyor hani... Son sigaramın son nefesi gibi Tiryakin oLdum arTık senin…

Sevda kokuyor buram buram bu şehir, arTık isTesende siLemem seni doLaşTığımız, sarmaş doLaş oLduğumuz bu kaLdırımLardan, Ben sana aiTim, nasıL anLaTıLır, ancak yaşanır…

GözLerin, beni benden aLan benLiğime ben kaTan, yüreğimde sen avuçLarımda ayrıLıkTan kaLan hüzün, aşk dedik ya adına bi kere, mesafede girse aramıza, aramızda isTemedikLerimizde girse bizi bizden koparamazLar rı...

NasıL anLaTıLır biLmem ki... Sende aşkı TaTmaLısın, o sevda kadehinden bir yudum sende TaTmaLısın... Aşk dedik ya adına, sevda geceLerinde gökLere haykırdık ya ismini, nasıL Tarif ediLir biLemem ki, Tarifi yohk bu sevdayı yaşamak Lazım...

Aşk yaLan, sevda yaLan diyenLere, iki saTır sözüm var… Aşk, sevda öyLe bir duygu ki Tarifi yok anLaTıLması zor, Yaşamak Lazım yaşamak...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Can çiçeği

Erişilmez bir uçurumun kıyısında, senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise, dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim, yapraklarımdan aşağı akışını, her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp götürürdü beni adını bilmediğim, tanımadığım yerlere...

Sen yağınca susuzluğum dinerdi, biterdi kimsesizliğim, dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu, uçardım sevinçten. Günlerime, gecelerime; hiç kimsenin bilmediği, fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa, her kelebeğe, her arıya gülümserdim...

Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan, yalnız ve boynu bükük, bembeyaz bir çiçektim ben. Sen, bakışlarında sevdalar gizleyen, sevdalandığım, gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim, adına sevda, adına umut. Sevdam, umudum her şeyimdin. Günüm, günaydınım, gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim, tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere, ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut, özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp, kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu, umudum özlemin. Beklerdim, beklerdim bıkmadan, usanmadan...
çünkü seni seçmiştim ben, sevdam, arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki, fırtınalar, boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim...

Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken, bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim, şikayet etmedi yüreğim. çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla.

Sen beyaz bulutlarla gelirdin, bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı, hayallerim vardı. Canlı, cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen, hayatıma kattığım canım, gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut, üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın, hayattın, suydun, sevgime bandığım gülaydınlığımdın, günaydınımdın...

Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni, bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun, acılara özlem yağıyor... Bak, kar yağıyor üstüme, iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye...

Unutmuşum, içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi, yeşil, al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam, ne zaman bir su sesi, içimde sevgiler kanar, pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime, sen gelir dökülürsün gözlerime, kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim, bulut bulut, hüzün hüzün..

Düştüğüm her uçurumda sen varsın yanımda
seni taşıdım içimde bir damla gözyaşı gibi
bütün yıldızlara ismini haykırdım, bütün gecelere
bir sen yoksun bir sen duymuyorsun bi-tanem

rüyalarımı hicran alır her gece gelmezsin
çağrılarım isyan olur her gece bilmezsin
sevdasını yüreğime taht kurduğum nerdesin
bir sen yoksun bir sen bilmiyorsun bi-tanem

bil ki hep sana aktım bu sevdalı nehirlerde
hep seni bekledim bu düştüğüm yerlerde
ümit kervanları bir bir gelip giderler de
bir sen gittin bir sen gelmiyorsun bi-tanem

Gel... Gel ki, sarı papatyalar açsın, kır gülleri, kır menekşeleri, kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler, ceylanlar, karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları, ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara, yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki, sevginle anlam bulsun duygular, gözlerimden toprağa düşen damlalar....

Gelmeni istiyorum biten umutları, yiten sevdaları diriltmen için, solan yaprakları yeşertmen için.

Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki, gelmezsen solup gideceğim, bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi, gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara, gül desenli baharlara, kırlara, ceylanlara... Gel!...

Sen bir nazlı gül olaydın
dalına yaprak olurdum
canına can verirdim
acına toprak olurdum

sen bir türkü olaydın
kıskanırdım rüzgarlardan
kalbime koyardım sesini
yalnızca ben duyardım

tual olaydın fırçalarıma
sevginin rengine boyardım
ne okşardım saçını
ne öpmeye kıyardım

sen de sevseydin beni
canına can verirdim
kanına kan veririrdim
sende sevseydin beni

yoluna toprak olurdum
dalına yaprak olurdum
pervane olurdum ışığına
etrafında döner dururdum

seinde sevseydin beni
önüne yol olurdum
kapına kul olurdum
sende sevseydin beni

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Beklentİsİz Sevmeyİ Denedİnİz Mİ?

Hiç beklentisiz sevdiniz mi?

Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?"

diye kendi kendinizi yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak mı

acaba?" diye bir beklenti içine girmeden...

Sevdiniz mi hiç?

Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip ,

onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi?

Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip

ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,

"Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi

bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.

Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve

kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?

Hiç beklemeden çalan bir kapıda,

onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?

Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...

Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının

tadına varabildiniz mi hiç?

Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar?

Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?

"Bugün beni hatırlamadı" yerine "Hiç beklemiyordum,

senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa...

Onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek

ne güzeldir... Sahiplenme duygusundan uzak,

sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç?

Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile

kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize,

Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?

Beklentisiz sevin...

Ben, beklentisiz seviyorum...

"Niye aranmadım" diye düşünüp kendini kendinizi

yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim"

mesajı ile aşkı yakalayın..

Beklentisiz sevin...

Ben, beklentisiz seviyorum...

O, sizin sevgiliniz oldu için değil.

Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi

davranma hakkınız olduğunu düşünmeden.

Onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin...

Sevgiye karışan "beklenti" denen illeti

hemen silin aşkın ak sayfalarından...

Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel...

Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...

Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin

damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti

zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını..

Ben, beklentisiz seviyorum...

Onun nerede olduğunu merak etmiyorum...

"Beni bugün neden aramadı" diye

geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda...

Geleceğe dair hayallerim de yok zaten...

Ben, sevgiyi yaşıyorum...

Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli,

o kadar kıymetli ki... Gerçekleşmemiş ve

gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları...

Beklentisiz seviyoruz...

Sevdiğimiz için seviyoruz...

Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlık seviyoruz...

Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...

Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
papatya tarlası

Papatya tarlasi...

Bir papatya tarlasi düsün..

Ilkbahar ayi..

Ve sen, onun yanindan gecen yolda yürüyorsun...

Ve o papatya tarlasinda bir papatya dikkatini ceker..

Binlercesinden birisidir ama sen, onun yanina gidersin..

Onda seni ceken bir seyler vardir.

O papatyayi oldugu yerden koparirsin..

Sadece senin olsun istersin, sadece senin..

Ölecegini düsünmeden. Ve gidersin o tarladan...

Icindeki siddetin durduramadigi bir bencillik ama bir o kadar güzel ve hapsedici.

Iste bu TUTKU...

Yine o tarlanin kenarindaki yolda yürüyorsundur..

Yine milyonlarcasi arasinda bir tanesi seni ceker..

Yaklasirsin, yanina gidersin o papatyanin..

Gözlerin baskasini görmez olur o an.

Onun icin herseyi yapmak istersin...

Dokunmak istersin..

Dokunamazsin, orda, onunla ölmek istersin.

Ama birden hafif bir rüzgar eser ve bir baska güzel cicek kokusu gelir burnuna..

Dayanamazsin onun kokusuna..

Unutturur herseyi bir anda ve o kokunun geldigi yöne gidersin..

O papatya orda kalmistir, yüreginin bir kenarinda..

Paylasilmamistir bi cok sey..

Unutulmaz belki ama geri de dönülmez ona..

Iste bu ASK...

Yine o yoldasin..

Papatya tarlasinin yanindan gecen..

Ve yine bir papatya ...

Milyonlarcasinin icinde seni ceker..

Gidersin yanina.. Orda kalakalirsin..

O hic ölmesin diye her seyi yaparsin..

Tüm gücünle onunla olmak istersin..

Oradan seni koparacak hic bir güc olmadigina inanirsin..

Ve orda onunla ölene kadar birlikte kalirsin...

Iste bu da SEVGI...

AHMET ALTAN

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yüreğini kanatmıyor mu zaman?

Aşkı bedenlerimize, çiçekleri parfümlere kurban ettik. Rüzgarın yerini pervane aldı. Sevgi şehvetin tuzağı oldu. Göz yaşlarımızın kalbimizle bağlantısını kopardık.

Ruhumuzu yitirdiğimizin farkına bile varamadık. Gönlümüz gönlümüze esir düştü. Ağlamayı unuttuk çünkü kalplerimiz ölü.

Ölmekten kaçıyoruz çünkü yaşamayı unuttuk.

Kimseyle konuşamıyoruz, kimseyi dinleyemiyoruz çünkü kendimizle kavgalıyız. Sözler kalbimize inmiyor çünkü kalplerimize giden yolları kapatmışız.

Tenlerimiz kalplerimizi esir etti. Aşkından verem olanlar şimdi bir hayal. Artık kıskançlık krizleri geçiriyoruz.

Bulut nasıl ağlar, nar çiçeğini kim boyar,kumrular nasıl kur yapar,bülbüller birbirlerine hangi aşk sözlerini fısıldar, bilmiyoruz anlamıyoruz.

Semaların dilini çözememişsen,sevgi kalbine kılavuz olamamışsa,hala meyveyi ağaçtan, suyu buluttan biliyorsan, nasıl yaşayabiliyorsun dünyada?. Dar gelmiyor mu bu mekan sana? Yüreğini kanatmıyor mu zaman? ....

Yüreğinizde sevgi tomurcukları hiç solmasın!

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Bir başıma bir ben...

•Yorgun uyanıyorum gecelerde sabahlar olamıyor bir türlü.

•Deli gönlüm coşkulu .Yaşadığım her şeyi aşk sanıyorum kaptırıyorum ve sonra avucum da kalan son aşk kırıntıları.... onları kalbime gömüyorum.

•Arkadaşlarıma anlatıyorum, arada bir de kendi ailemle paylaşıyorum bütün bunları , belki arkamdan gülüyorlar ama her zaman umutla bakıyorlar bana

•Bazen de kendim kendimle konuşuyorum “yalnızlığım arkadaşım.” duvarlara kızıp çiçeklerimi seviyorum,bazende aynalara bakıp dans ediyorum..

•Kendimi seviyorum,bazen de kızıyorum... nasıl kızmam? kalkıp giden o, aşığım diye beni terk eden o değil mi? yanı aşıkken ben; ben değilim... beni ben terkediyor...

•Aslında Dosttum kendimle kendime ve anlatıyorum ne varsa içimde

•Arkadaş oluyorum bazen de alıp başımı gidiyorum sahil kenarına

•Ve ısmarlıyorum en güzel yiyeceklerden özellikle sade dondurmaları kendime.

•Ben varım bu dünyada yalnızca tek başıma

•Gerisi ise hepsi hikaye.

•Ne zaman sevgiye kalbimi açsam ; avucumun içinde kalıyor aşk kırıntıları

•Ne zaman dost diye baksam yüzüne gülüyorsun arkamdan dalga geçercesine,

•Ne zaman arkadaş desem bugün var yarın yok oda

•Bir ben varım işte bu dünyada.

•Bir başıma bir ben.

•Bende beni terk edemem ki aşık olmazsam eğer.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yaşamın bir (aşk) tılsımı olmalı ?

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg
"Bir tılsımı olmalı hayatın. Genç kızların telefon bekleyişlerinde vardır o tılsım... Hayatın tılsımı tıp tıp attırır yüreklerini, kahkahaları başka türlü, saç taramaları başka türlü; anneyle ortak babaya söyledikleri yalan başka türlüdür. Psikolog Yeşim Akbulut Mynet okurları için yazdı.

Ya delikanlılar... Bir şey oturmaz içlerinde. Bir kız seviyorlardır. Gerçi kız da seviyordur kendilerini. Ama... Öylesine bakarlar ki sevdiklerinin yüzüne, bir daha hiç öyle bakamayacaklardır...

Genç kadınlar hep o tılsımı ararlar. Kimseye göstermedikleri bir kor yanar içlerinde. Ve bir kere o tılsım kayboldu mu, ipi kopmuş bayraklara döner bütün günler. Gün pörsür, güneş pörsür, gece pörsür. Buruşuk bir can sıkıntısı kaplar da kaplar saatleri...

Ya erkekler... Kaybetmeye görsünler o tılsımı. Rakı şişeleri biter de doldurmaz o tılsımın boş bıraktığı yeri...

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Bir tılsımı olmalıdır hayatın, vazgeçilmez bir öfke gibi, zaptedilmeyen bir aşk aranışı gibi, kaptırıp kendini şiirler yazma gibi... Bu tılsımda yanar söner kandilleri ilk defa baş başa kalınmış gecelerin. Bu tılsımda koklarsın ayaklarını kucağına aldığın ilk çocuğunun... Bu tılsımda:

'Gel gidip çekelim be', vardır.

Bu tılsımda sevdiğin evin duvarına bir resim asma vardır...

Yaşantının özündedir bu tılsım... Sönen tılsımlar başka tılsımları da söndürmeye dönüktür. Yanan tılsımlar başka tılsımları da parlatmaya...

Bu tılsımda 'haydi yürüyelim!' dersin on binlere...

Bunları tatmamışsan, ayda hiç değilse üç defa dünyayı bir pula satmamışsan, kızıp vurmuyorsan yumruğunu masaya ve ..."

Çetin Altan'ın 36 yıl önce yazmış olduğu bu taptaze yazıyı kim bilir kaçıncı kez bulup okudum geçenlerde ve gene ilk kez okuyormuşçasına heyecanlandım. Aklımın havuzuna başka tılsımlar dökülüverdi; ama ustanın sözünün üstüne söz koymak haddim değil. Zaten bu yazıyı okuyan herkes için kendi tılsımları yanıp sönecektir bir an da olsa. Ancak ister istemez yitirilmiş tılsımları düşünürken yakaladım kendimi. Şimdilerde o yitirilmiş tılsımlar rengârenk, minik haplarda, psikiyatr/psikolog koltuklarında, fitness centerlerde(!), estetik cerrahi masalarında, banka hesaplarında, markalarda ve süper, hiper bilmem ne lüks mekânlarda vs. aranıyor diye düşündüm; ya da öte dünyalarda! Ve tabii bulunamıyor! O tılsımlar yittikçe yerlerine obsesyonlar (takınak), depresyonlar (çökkünlük), panik ataklar ve daha niceleri yerleşiveriyor sinsi sinsi.

Akıl yürekten bunca uzak düşer, yürek de akıldan bunca kopartılırsa olacağı budur elbet. "Çağın gereği, günümüz koşulları, teknolojinin dayatması..." vb. martavallarla yalnızlaşıp bölünen akıl ve yürek, bunun bedelini insana "ruh sağlığını" da tehdit ederek ödetiyor besbelli. Oysa "ruh sağlığı" dediğimiz şey, bir tür buluşma hali, bir ilişkidir. Aklın ve yüreğin kimi zaman birbirlerine hoşgörü göstererek, kimi zaman da birbirlerini disipline ederek ilişki kurmaları... Hiç biri bir diğerinden daha az önemli değildir üstelik.

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Çocukluk ve ergenlik gözyaşlarımın en önemli tanığıydı rahmetli babaannem. Pek çok sıkıntı yaşamış tipik bir Anadolu kadınıydı. Sinesine yumulup -kim bilir ne minicik bir şey için- zırıl zırıl ağlarken, mis kokulu beyaz tülbentinin ucuyla gözyaşlarımı siler, "gadasını aldığım guzum" derdi, "ağla amma aklınla üzül emi yavrum".

Dikkatinizi çekerim; "ağlama" değil, günümüzde pek moda olan Amerikan filmlerinden aparılmış "boş ver ha!" değil, üzülmüş insana söylenebilecek en saçma ve baştan savma laf olan "üzülme" de değil söylenilen!.. Yüreğin inkarı ve ihmali yok; aksine yumuşacık, küçümsemesiz bir kabulü var yaşanılan acının. Ama o acının abartılıp yaşayanı kavurmaması için de aklın yardıma çağırılması öğüdü var; bir destekçi olarak, bir baskı unsuru olarak değil!

İşte ruh hep böyle bir ilişki talep eder. Bu talebi yerine getirmek için bir an durmak, sakinleşip yeniden bakmak gerekiyor ara sıra. Dışımızda ve içimizde olup bitenlere, önceliklerimizin ne hale geldiğine, hala bizim olup olmadıklarına, tılsımlarımızın üzerine attığımız kürek dolusu külün gerçekte ne denli canımızı yaktığına bakmalı. Bakmalı ki görmeli; gördükçe kıpırdanmalı bir şeyler. O kıpırtılara yavaş yavaş izinler verilmeli belki, yeni keşiflere çıkılmalı içerilerde ve sonra da paylaşılmalı kocaman kocaman...

Bir dostum Mynet'teki yazılarımı okuduktan sonra "söylediklerini yapmamak daha kolay, biliyorsun değil mi!" dedi. "Biliyorum" dedim, "ama ödül insanın kendine kavuşmasıysa buna değmez mi?! Üstelik depresyonda yaşamaya ya da panik ataktan kurtulmaya çalışmaktan daha zor da değil söylediklerimi yapmak." Bütün yapacağımız biraz kül üflemek! Azıcık toza dumana bulansak da tılsımın pırıltısı her şeyi unutturacaktır.

Yazı:

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
ÇİÇEKLE SUYUN HİKAYESİ

Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar.

İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder

birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için.

Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan

içi içine sığmaz artık ve anlar ki, su'ya aşık olmuştur.

İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar,

"Sırf senin hatırın için ey su" diye...

Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı

birşeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki,

çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur.

Günler ve aylar birbirini kovalalar ve çiçek acaba

"Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar.

Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek,

alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.

Çiçek, suya "Seni seviyorum der. Su, "Ben de seni

seviyorum" der. Aradan zaman geçer ve çiçek

yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der.

Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler...

Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz

etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der.

Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der

ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek

artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin.

Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler

çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine...

Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla

başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben,

gerçekten seviyorum." Çok hüzünlenir su bu durum

karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır

nedir sorun diye...Doktor gelir ve muayene eder

çiçeği. Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu

ümitsiz artık elimizden birşey gelmez."

Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık

nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir

bakar suya ve der ki: "Çiçeğin bir hastalığı yok dostum...

Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.

Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece

"Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
kırık papatya ve umut

papatya:

gunesı unuttu gozlerım

sessızlıgım ıcımde bı cıglık

sesım boşlukta bı yankı

ve gece

en derın ızbelerınde benı aldı yanına

umut:

gitmeseydin, kanmasaydın geceye..

yalancı şahittir o...

aldatıcıdır, riyakardır, dost olmaz geceden

ne yardır, ne yaren

gülmeyi unutmayı insan kendi secer,

senin bahçende açacak çiçekler var

izin verirsen uğrar bahar ülkene

papatya:

benım cıceklerım baharlık papatyalar

soldular soldurdular

onca duslerımı caldılar

sonra guluslerımı

sonra Umutlarım gıttı teker teker

bır bır yıktılar dunyamı

delıl aradılar sevgıme sevdıgıme ınanmadılar

umut:

bakma sen onlara

onlar ne bilir sevdayı

papattyadan ne anlar

aç gönlünde

tanıyan tanımak isteue n tanısın...

sen ne mevsimlik, ne bi baharlıksın...

papatya:

düş dersin düşler dersin güzel dersin

düşler solmus Umutlar kusmus neylersin

papatyalarımın dalları kırık yaprakları solmus

güneş yüzüme ugramaz olmus

bahar benı terk edeli yıl olmus

umut:

bak!! aç kapını

kayıp şehirlerden düşler getirdim sana

tamam

kırılmış kanatları umudun

yoğun bakıma almışlar yüreğini

yıl olmuş diyorsun...

çık artık komadan... uzanan el mi yok

ya paylaşacak yürek

damlam; ömür geçiyor...

ne olur uyan!!!

papatya:

bır gun gelıcek sessız bı uykuya dalacak bu bedenım

bi musalla tası bılecek acımı

bi yaradanım

cezam agır olacak biliyorum

bilerek ben bu sucu gonullu ıslıyorum

bir gun uyanacak düşlerim

bir bahar sabahı olucak gülüşlerim

sonra bır nisan yağmurunda

akicak yağmurlarım

sulayacak papatyaları

umut:

düşersen düşerim, düşersem düşler düşer...

kırılırım en ince yerimden...

ne su çekerim, ne toprak,

bi ruh olur uçarm, selden, denizden uzak

papatya ve umut hayal şehrinin kahramanları... şehir hayalden değil aslında güneşin olmadığı yerlerden... ama ben biliyorum dünya döndükçe, güneş de döner. ve bir gün bize de değer, kutuplar 6 ay gece 6 ay gündüz... varsın yıl olsun güneş doğsun yeter...

ben umut un diliyim... papatyam heeeeeep üzgün.

ama duy papatya, burda olmasan da duy!!!

güneş bizim ülkemize de doğacak...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:48 PM

Arşivlik Mevzuular
 
yine ölemiyorum

Bazı anlar var, bir şarkı geliyor kulağıma; zamanı durduran, bana "Seni" hatırlatan..

O anlar acaba diyorum.. Acaba o da beni düşünüyor mu.. Benim onu sevdiğim kadar o da beni seviyor mu.. Gözlerinde kaybolduğum insanın kalbinde azda olsa bir yerim var mı?..

Sorular, sorular, sorular.. Bana ne yaşattın ki seni bu kadar unutulmaz, seni bu kadar Vazgeçilmez yaptı.. Biliyorum sorular seni bana getirmez.. Biliyorum acım ne yaparsam yapayım dinmez..

Her güne başlarken Vazgeçtim diyorum. Bu gün son.. Bir daha adını anmayacağım, gözlerini düşünmeyeceğim, nefesini hissetmeyeceğim� Olmuyor yapamıyorum işte... Seni içimden söküp atamıyorum�

Hayatta bir insanın başına gelebilecek en büyük mucizesin� Ve ne şanslıyım ki ben bu mucizeyi yaşadım.. Hala da yaşıyorum� Hala geceleri karanlık odamda bana gülümsüyorsun..

Gittiğinden beri değişen çok şey yok... Senden kalanlarla seni yaşamaya çalışıyorum.. Her yağmurda dışarıya fırlıyor sokaklarda seni arıyorum.. Seni ilk gördüğüm günü hatırlıyorum.. O anı yaşıyorum.. Başını omzuma koyduğun anı.. Keşke diyorum o an ölebilseydim....

Yine yağmur yağıyor.. Yine sokaklardayım.. Yine ağlıyorum..... Ve yine ölemiyorum......

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:48 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Aşkın gözyaşları

Ey kara bulutları delip geçen keskin ışık!
Yıkılmaz umursamazlıkların, yüce karamsarlık dağlarının arasından, bana hayatın yaşanılası büyüsünü inatla hatırlatan gizemli mucize!
Zihnimde yeniden esmeye başlayan umut rüzgarının, bülbülleri aşktan deli divane eden pırıltılı esintisi!
Gönlümün taze kıpırtısı, sahiplenme hissimin son sahibi!

O çiçeklerle bezenmiş kalbini aç ve dinle beni…
Yeni açtığım beyaz sayfaların üzerindeki ilk yazıdır senin gönül yazın…

Yeni kurduğum çocuksu hayallerin başrolü senindir…
Yeni yazdığım görkemli destanların, gülleri kıskandıran kadını sensin…
Taze kırılmış kalbimin ilacı sensin…
Yırtılan umutlarımın yaması sensin…
İçimdeki kurumuş güllerin yağmuru sensin…
yitik düşlerimin umudu sensin...
Sesi kafamda yankılanıp duran kaval sensin, saz sensin…
Donmuş yüreğimi eriten ateş sensin, har sensin…

Yapmacık gülüşlerin ardındaki gizli hüzün sensin ve en derin üzüntülerin ardındaki içten gülümseme…

Kararmış ufkumdan, doğabileceğin en güzel zamanda doğdun… Siyah dünyama yedi renginin her tonunu getirdin… Hayatı “zoraki” bulduğum, artık bitsin istediğim en siyah günlerimde ömrüme ömür kattın…
En umutsuz zamanımda, dertlerin, tasaların, feryatların, figanların arasından bana geldin…

Sonu nasıl biterse bitsin, gel sev, gel yeter ki sen ağlat beni...

Aşkın gözyaşlarında yeterki gel, sen boğ beni...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:48 PM

Arşivlik Mevzuular
 
yağmur yağarken gülmek şimşeğin adetidir

Bana, kıvılcımlar gibi gülmesini öğreten güzel, tatlı gülüşlerinden cihanı bir cennet yaptı.

Ben gerçi yokluktan hoş gönüllü ve gülerek doğdumsa da aşk bana başka türlü bir gülmeyi öğretti.

Sedefe benzerim, beni kırdıkları zaman gülerim. Fethü zaferden gülmek, hamların işidir.

Akşamların, seherlerin ruhu olan o, bir gece benimle sözleşmeğe geldi de bana seherler gibi gülmeyi öğretti.

Ben bulut gibi, somurtkan olsam bile içimden gülerim. Nitekim yağmur yağarken gülmek, şimşeğin adetidir.

Bir döküm ocağına rastladığın zaman, kırmızı altına hoşça bak ki, ateşin içinde, taşın gülüşünü göresin. Altın ateşin içinde gülünce, sana şöyle der:

-Eğer kalp değilsen, zarar vaktinde gülümse.

Eğer sen pek büyük bir beysen, şimdi iğreti padişaha, iğreti taç ve kemerine gülmeyi, ecelden öğren.

Efendi! Eğer sen İsa sıfatlı isen, şehvet gamında bulunan erkek ve kadına gülmesini İsa'dan öğren.

Eğer sen bir an, Ahmed-i ümmi'nin irfan medresesini gördünse, git sana, arkıt bu fazilete, bu hünere gülmek helaldir.

Ey müneccim! Sen Ayın yarılması mucizesine eğer inanmıyorsan, önce kendine sonra da GÜneşe ve aya bakıp gülmen gerekir.

Gonca gibi sen gizli gülme! Ağaçlar, üzerlerinde çiçeklerini açtıkları vakit, bitkilerin güldükleri gibi gül.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:48 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Dal rüzgarı affetse de kırılmıştır bir kere

Dal kırıldı, en onulmaz yerinden

Aslında ne çok sevmişti rüzgarı

Lal oldu, kırıldı dal, bir daha yeşermez yaprakları

Rüzgar hoyrat esti, keskin bir bıçak gibi

Ümitlerini kesti, kırdı, incitti dalı

Zemheri soğukların, ayazları bile

Gömememişti dalı kendi içine

Ak karlar yağmıştı da üstüne, kıramamıştı onu

Rüzgar, en sevdiği rüzgar, yaptı yapacağını

Islık gibi hoyrat nefesi ile, kırdı onu, kırdı kanadını kolunu

Artık hüzünler açar, dalın tomurcuklarında

Fasılalı esse de rüzgar, özür dilese de binlerce

Farketse de, dalın onu ne çok sevdiğini

Esmese de , eskisi gibi keskin, eskisi gibi hoyrat

Takati kalmadı dalın, kırıldı bir kere, en hassas yerinden

Sustu dal, esti rüzgar, olanlar oldu

En hassas yerine, yüreğine vurdu rüzgar

Dal rüzgarı affetse ne çıkar, kırıldı ya bir kere

Esmese de artık delice rüzgar

Kırmızı şafaklarda beklerdi oysa onu

Isınırdı sam yellerinde

Raks ederdi dalın yaprakları

Ilıman esince rüzgar ve sevinirdi her esişinde

Lalelerin, papatyaların kokusunu bulurdu onda

Mavi gökyüzüne yollardı, yapraklarını sırtında

Isınırdı bazen, onun kollarında

Şakırken bülbüller, o rüzgarı dinlerdi gene de

Tarifsiz, anlatılmaz bir sevgi idi yaşadıkları

Islığıyla dikilirdi yaprakları

Rüzgarı çok sevmişti dal, çok sevmişti

Bir gün kırılana kadar

İçi burkulana kadar

Rüzgar onu kırana kadar

Kırılmıştı bir kere

En onulmaz yerinden

Razı olurdu ya her şeye

Eğer başka dallara esmeseydi rüzgar

Kısacası sevdiklerimizi kırmayalım arkadaşlar. Bir kalp kolay kazanılmıyor ama hemen kaybedilebiliyor.

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:48 PM

Arşivlik Mevzuular
 
gel derdim sana ey yar

Deseler ki, üç günün var; Üçünde de seni severdim... Ve bir gün de ben ekler, dördüncüsünde ölmeye giderdim yar!

Deseler ki üç dakikan var; Üçünde de seni düşünürdüm... Ve bir dakika da ben ekler, dört dakika daha seni beklerdim yar!

Deseler ki; üç kelimen var. Biriyle "Sen", kalan ikisiyle de "SENİ SEVİYORUM" derdim. Ve bir kelime daha ekleyip sonuna, "Gel..." derdim sana yar!...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:48 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Dalga ve kıyının aşkı

Dalga Ve Kıyının Aşkı

Dalga ile kıyının aşkını bilirmisin? öncesizden başlayıp sonsuza giden

Dalga hep aska kavusma özlemiyle atılır kıyıya. dalga seven kıyı sevilendir

Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga ve döner hep geriye. bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya. her bir dokunusunda aşkına verir bedenini hesapsızca işte bende seni böyle severim yar. bilirmisin dağ başında açan uçurum çiçeklerini bilirler gorunmeyeceklerini, sevilmeyeceklerini, koklanmayacaklarını

Okşanmayacaklarını ama inatla açarlar aşkla, sevgiyle, özlemle. hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını işte bende seni öyle beklerim yar. ya ipek böceğini bilirmisin? onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını bilir o ördüğü ipliğin kendisinin ölumu olacağını ama aşkına feda eder kendini öyle verir kendini yarenine korkusuzca. işte bende kendimi böyle veririm sana yar. ya ağac ile meyvesinin aşkını bilirmisin meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için öyle zorludur ki ayrılmaları. verir meyvesini agaç, meyve tohum olur, tohum kök olur

Ve yeniden doğar ağac kendi meyvesinden, işte bende böyle yar!

Yok olmayı göze aldım tekrar sende doğmak için

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:49 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Kabullenmek ve unutmak.

.

Anlamsız gelir bazen istemediğin şeyleri kabullenmek zorunda kalmak. Elini tutmak isteyip tutamamak, sesini duymak isteyip duyamamak.. Onun nasıl kabullendiğine şaşırırsın, belki de acı veren onun kabullenmiş olmasıdır sensizliği! Ah dersin, çıkarıp atabilsem kafamdan.. Hiç yaşanmamış gibi olsa keşke.. Ama derler ki; unutamazsın, sadece kabullenebilirsin. Sadece kabullenmek değil bir unutabilsem..


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.