![]() |
Cengiz Numanoğlu
Ku'RaN Ne DeSiN DaHa Ey insan yaşıyorken hem de Kur'an çağında Çırpınıp duruyorsun cehalet batağında Kalbin katı... Gözün kör..Başın kibir dağında Kuran sana gel diyor bak bendedir adresin Ey şerefli mahlukat daha Kur_an ne desin Özgürce seçmen içn iki yoldan birini Apaçık bildiriyor ayetlerini Ya Peygamber Ya şeytan seç diyor rehberini Öyle seçki sırahattan rüzgar gibi geçesin İlla şeytan diyorsan daha Kuran ne desin Ya cennet bahçesidir ya ateştir o mezar Mekan var mıdır? dünyada öyle derin öyle dar Hiç bir şey yakın değil insana ölüm kadar Diyorki hesabı var aldığın her nefesin Mezarlar konuşurken daha Kuran ne desin Malın, mülkün, şöhretin dünyada her şeyin var Ya dünyadan rabbine götürecek neyin var Bana yeter diyorsan şu üç günlük itibar Bir dördüncü gün var ki çok çetindir bilesin Bunlar masal diyorsan daha Kuran ne desin O münezzeh ruhtan ruh verilirken insana Erişilmez şeref bahşetti Allah sana Ne kadar sevildiğini buradan anlasana Sanki taparcasına kendine kul kölesin Nefsini put yapana daha Kuran ne desin Ayet diyor ki eğer daga inseydi Kuran Param parça olurdu Allah korkusundan Hangi insan duyupta ibret almaz ki bundan Sen ki bir dağ yanında ne kadarda cücesin Haddini bilmen için daha Kuran ne desin Bir gün var çok yakın dağların yürüdüğü Göklerin güneşin önünde sürüdüğü Kainatı toz duman dehşetinin bürüdüğü Kıyamet senaryosu oyun deil bilesin Hala ürpermiyosan daha Kuran ne desin O mahkemede bütün diller susacak Konuşacak bu defa göz, kulak, el, bacak Uzuvlar birer birer işlenenleri sayacak Açılacak önüne defterleri herkesin Kendine gelmen için daha Kuran Ne Desin.. |
Cevap : Cengiz Numanoğlu
İBADET Küçük bir tebessüm, içten bir selâm, Dosta hatır soran, bir iki kelâm, Kısaca diyor ki, insana İslâm; İhlâsla yaptığın, herşey ibâdet... Doğuştan var olan, îman özüyle, İlimler kaynağı, Kur'ân sözüyle, Maddeye hükmeden, gönül gözüyle; Herşeyde bir mânâ, görmek ibâdet... Kalbin, 'istem dışı' vuruşlarını, Göklerin, direksiz duruşlarını, Maddenin verdiği, ipuçlarını; Akıl tığlarıyla, örmek ibâdet... Bahar tenindeki, binbir kokudan, Binbir kanattaki, renkli dokudan, Balıktaki pul pul, gümüş takıdan; Onu 'Vareden' e, varmak ibâdet... Gönül buzlarını, sevgiyle delmek, Melekle insanın, farkını bilmek, Kulda kusur varsa, affedip silmek, Kırılmış bir kalbe, girmek ibâdet... Ölümün açtığı, derin yarayı, Kapatmaz... Versen de, köşkü sarayı. Bir evlâd kaybeden, bahtı karayı, Dilin merhemiyle, sarmak ibâdet... Bakıp da kişinin amellerine, Dünyayı terkedip, giden birine; Cennet cehenneme hüküm yerine, Kulluk sınırında, durmak ibâdet... ''Neme lâzım'' sözü, korkuya perde. Hiçbir zaman devâ, olmadı derde. Zorbanın, hükümdar olduğu yerde; Mazlum hesabını, sormak ibâdet... Bir rüyâ tokluğu, dünyalık sefâ, Gör ki; ne cânânda, ne canda vefâ. O dost pınarından, günde beş defa; Secde şerbetini, içmek ibâdet... İftar saatinde, paslı dillerle; Sağnak dualardan, kopan sellerle; Yedi kat semâyı, delen ellerle; Sabır sofrasını, açmak ibâdet... Sanma ki, mezarlık, tenhâ, korkulu, Duâlar bekleyen, ruhlarla dolu. Kim ki; kabristana, düşerse yolu; Bir fatihâ ile, geçmek ibâdet... Hâkk aşkıyla doruklara çıkıp da; Beytullah'a, kalp gözüyle bakıp da; Gönül tüllerinden, kanat takıp da; O çorak çöllere, uçmak ibâdet... Servet, şöhret, makâm, nişan ve ünvân; Hepsi, bu dünyada birer imtihan. Tut ki; alkışlarla, dolsa da cihân, Gurur ve kibirden, kaçmak ibâdet... Her kimse, diline, mahşerde kefil; O dil ki; yargıda, tanık ve delil. Benlik şahikâsı, nutuklar değil; Hâkk için söylenen, sözdür ibâdet... Bir uzay var amma... Sınırı nerde? Göz nereye baksa, bir kara perde. Fizik ilimlerin, sustuğu yerde; Karanlığı delen, gözdür ibâdet... Firdevs'e adaydır, gelen her beden, O'na ancak varır, Kur'ân'la giden. Bize fırsat için, ömür lûtfeden; Lâtif sevgiliye, azdır ibâdet... Allah aşkı ile, dolanlar için; O yüce makâm'ı bulanlar için; Namazı, mî'raç'la, kılanlar için; Âşıktan Mâşûk'a, nazdır ibâdet... Biliyorsa eğer, göz bakmasını; Bir ziyafet görür, çorba tasını. Dünya sofrasının, her lokmasını, Nîmet bilinciyle, tatmak ibâdet... Her gece, uykuya dalmadan önce; Hesaba dalıp da, inceden ince; Rabb'in huzurunda, durup kalbince, Şehâdet getirip, yatmak ibâdet... O, sabâ makâmı, tiz perdelerden, Çağlayıp inerken, minârelerden, Yağarken sabahın nûru seherden; Yorganı fırlatıp, atmak ibâdet... Bir görünmez kazâ, olsa da neden; Hasta yatağında, kıvransa beden; Mevlâ'dan gelene, isyân etmeden; Sancılara sabır, katmak ibâdet... Ahlâkın güzeli, Rabb'in nîmeti; Kusur gizleyene, açar Cenneti. Taa mezara kadar, dost emâneti; Sırları kusmadan, yutmak ibâdet... Bilim; temellere, hızla inerken, Kubbede güneşler, yanıp sönerken; Mikrodan makroya, bu çark dönerken; Durup, düşünceye, dalmak ibâdet... Bu ölüm telâşı, bu korku neden? Ayrılacak bir gün, can ile beden. Gerçeği görüp de; henüz ölmeden; Ölümle, arkadaş olmak ibâdet... Şu insan bedeni, gör ki; mû'cize, Her hücresi Hâk'tan emânet bize, Damla karışmadan, henüz denize; Nefes kıymetini, bilmek ibâdet... Elinde neşterle, hasta başında; Belinde silahla, sınır taşında; Yol kesen eşkiyâ, kâtil peşinde; Görev inancıyla, dolmak ibâdet... Ticâreti, yol seçip de giderken; Kâr ve zarar hesapları güderken; Hele bir işçiye, ücret öderken; Vicdanla başbaşa, kalmak ibâdet... Sevgi; sabunudur, gönül kirinin. Rahmet bedeli var, her özverinin. Hele bu dünyadan, giden birinin; Varsa, kul borcunu, silmek ibâdet.. |
Cevap : Cengiz Numanoğlu
Anlamlı bir şiir . biraz uzun . ellerine sağlık
|
Beytullah'ta BeN
Bir sancak altında kaç milyon insan, Ne tenleri benzer, ne dilde lisan... Olmuşlar... Tek yürek, tek beden de can; İnsanlığı gördüm...Beytullah'ta ben... Yedi bağın gülü, aynı destede, Yetmiş iki millet, aynı listede, Kaç milyon ''Âmin'' der, aynı bestede; Tevhîd'le haşroldum... Beytullah'ta ben... Sînelerde alev, ne kül ne duman, Dillerde bir soru: ''Vuslat ne zaman?'' Cehennem söndürür, böylesi îman... Aşk ne imiş gördüm... Beytullah'ta ben... Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi, Aç, susuz, uykusuz, gündüz gecesi... Her nefes, dilinde Kur'ân hecesi; Sevdâlılar gördüm... Beytullah'ta ben... Rabb'in o davetli misafirleri; Doldurmuş, Mekke'de her karış yeri. Dillerinde dinmez, ''LEBBEYK'' sesleri, Arş'a yollar gördüm... Beytullah'ta ben... Bir damla misâli, kapılmış sele; Zengin, fakir, paşa, nefer elele... Yan yana secd'eder, sultanla köle; Mahşerle tanıştım... Beytullah'ta ben... Kimi görmez gözü, elinde âsâ; Lâkin, kalp gözünü açmış devâsa... Yüzünde tebessüm, ne gam, ne tasa, Döner durur gördüm... Beytullah'ta ben... Kimi, ayağında yarım çarığı; Kaç yerinden kanar, topuk yarığı... Meğerse; kefenmiş başta sarığı, Ne âşıklar gördüm... Beytullah'ta ben... Baktım... Sofrasında, nice melekler; Bir tas zemzem suyu, kuru ekmekler, Gözleri Kâbe'de iftarı bekler, Tokluğuma yandım... Beytullah'ta ben... Bir zerre gözü yok, dünya aşında, Âhir rızkın arar, harman başında, Rabb'in nazarını, Kâbe taşında; Gören gözler gördüm... Beytullah'ta ben... Kimi bahardadır, görmemiş yazı, Kiminin geçiyor, Mevlâ'ya nazı; Kılınır Kâbe'de vedâ namazı, İmrendim.. El açtım, Beytullah'ta ben... Kiminde kalmamış, derman bacakta; İki büklüm yürür, gitmez kucakta... Erimiş.. Kaybolmuş.. Cenâb-ı Hakk'ta Pervaneler gördüm.. Beytullah'ta ben... O kambur sırtında, eski torbası, Torbasında sanki, Cennet urbası.. Hele bir, kıyamda var ki durması; Göz göz oldum, doldum... Beytullah'ta ben... Bin rütbeyi, bir secdede atlayan, Bir secdeyi, yüz binlere katlayan, Bu kârını meleklerle kutlayan, Ne tâcirler gördüm... Beytullah'ta ben... Hacerü'l-Esved'de adın yazdıran, Îman pençesinde, nefsi ezdiren, Yücelen ruhuna, Arş'ı gezdiren, Ne veliler gördüm... Beytullah'ta ben... Unutmuş... Dünyanın vefâ derdini, Yıkmış... Kalbindeki, riyâ bendini, Öyle teslim etmiş, Hakk'a kendini; Canda Cânân gördüm... Beytullah'ta ben... Bir sevdâ seli var, Safâ Merve'de; Damlalar köpürmüş, vecde girmede. Nice peygamberler, nice zirvede; Durup bakar gördüm... Beytullah'ta ben... İbrahim Makâmı, sultan sofrası; Sunulur herkese, bir kevser tası... Bir cennet şöleni, perde arkası, Ne sahneler gördüm... Beytullah'ta ben... Melekler almışlar, şölenden payı; Sarmışlar, Kâbe'de bütün semayı. Kalem anlatamaz, bu içtimayı, Âciz bir kul oldum... Beytullah'ta ben... Kaç yerinden açılmış, gökte kapılar; Ardında saraylar, zümrüt yapılar, Vâdeleri sonsuz, nice tapular; Elden ele gördüm... Beytullah'ta ben... Durdum da, tavâfı seyrettim hayran; Gördüm: Bir kâinat misâli devran... Hangisi melektir, hangisi insan? Şaşırdım çok zaman... Beytullah'ta ben... Bir sağnak misâli selâm yağmuru, Gönüller yıkanmış, kalpler dupduru. İhlâs ateşinde, nice hamuru; Pişiyorken gördüm... Beytullah'ta ben... Yaş desem... Yaş değil, gözlerden akan, Bir sel ki, günahlar bendini yıkan... Kâbe göklerinden, semaya çıkan; Merdivenler gördüm...Beytullah'ta ben... Dağlar, taşlar, vecde gelmiş kavrulur, Kum tanesi, ''Allah'' diye savrulur... Göz nereye baksa, Rahman'ı bulur, Ne zikirler duydum... Beytullah'ta ben... Ter döktüm.. Susadım, nefsimden yana, Başkası bir lezzet vermedi bana; Dediler: ''Bu zemzem, şifadır cana'' İçtim kana kana... Beytullah'ta ben... Mescid-i Haram'da dokuz minâre; Diyor ki: ''Bendedir, gaflete çâre'' Bir günde beş kere, yürek bin pâre; Ezanlar dinledim... Beytullah'ta ben... Bir mânâ sarayı, Mescid-i Haram; O ne ince nakış, o ne ihtişam... Her kalbe, Muhammed Aleyhisselâm; Bin taht kurmuş gördüm... Beytullah'ta ben... Vah ki bana! Bunca yıldır gülmezdim, Gözlerimden böyle yaşlar silmezdim. Vah ki bana! Huşû nedir bilmezdim; Tattım o lezzeti... Beytullah'ta ben... Yıllar geçti, aramakla özümü; Dünya malı kör etmişti gözümü, Unutmuştum, ''Kâlû Belâ'' sözümü; Gör ki hatırladım... Beytullah'ta ben... Çekildi kapımdan, şeytân-ı kebir, Çekildi kanımdan, zorbalık cebir, Ne bir hased kaldı, ne gurur kibir; Yerle yeksan oldum... Beytullah'ta ben... Bir zaman derdim ki: ''Yâ Rabbî neden, Bir daha istiyor, bir kere giden?'' Meğer bilemezmiş, insan gitmeden; Aldım cevabımı... Beytullah'ta ben... Gördüm ki; bu dünya bir oyalanma, Halime bakıp da, mutluyum sanma. Bedenim Kâbe'den uzakta amma; Gönlümü bıraktım... Beytullah'ta ben... |
Cevap : Cengiz Numanoğlu
Son dizeleri çok güzel
|
Secdeden Gayrı
İlim kapısında verdim yılları, Dinledim, ''Hâkk'' diyen âlim kulları, Sordum, Dost'a giden bütün yolları; Yakın yok dediler.. Secdeden gayrı... Ne bağış yaptığın, vakıf listesi, Ne de alkışların esrarlı sesi. Günde seksen kere, berât müjdesi; Veren yok dediler.. Secdeden gayrı... Huşû tüllerinden, kanat açmaya, Bir lâhzada, yedi semâ geçmeye, Kevser şerbetini, elden içmeye, Ruhsat yok dediler.. Secdeden gayrı... Dedim: yıllar yılı gönlüm harapta, Devâ bulamadım, sazda şarapta, Bir yudum su verin, kaldım serapta; Pınar yok dediler.. Secdeden gayrı... Gördüm ki, insanın iki düşmanı, Biri kendi nefsi, biri şeytanı, Dedim: kuşansam mı kılıç kalkanı? Silah yok dediler.. Secdeden gayrı... Yaklaştım.. Süslü bir, mermer kabire, Belli ki zenginmiş.. Dönmüş fakire. Fidye var mı? dedim Münker Nekir'e; Meded yok dediler.. Secdeden gayrı.... Baktım.. Ay yıldızlar kalmaz zikirden, Var mı dedim sizde, şirk denen kirden? Dile geldi bütün, Kâinat birden; Biz de yok dediler.. Secdeden gayrı... Rahmet çöllerinde, rahlemi kurdum, Gözlerimde seller, vakfeye durdum, Safâ'ya, Merve'ye, Kâbe'ye sordum; Mîrâc yok dediler.. Secdeden gayrı... |
Naat
Arş’ın kubbelerine, adı nûrla yazılan, İsmi; semâda ”Ahmed”, yerde ”Muhammed” olan, Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli’ni bulan, Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed. Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan, O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan, Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk’tan; O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken, Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken, Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb’e giderken, O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. Kâbe’de şirk taşları, putlar yere dönerken, Cehâlet bayrakları, birer birer inerken, Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken, O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken, Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken, Arz’dan Arş’a , Âlemler, rahmetini bulurken, O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen, Doğar doğmaz, Allah ’a secde emri verilen, Alnında, âlemlere rahmet tâcı görülen, Kâinat Efendisi, Yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen, Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen, Beşeri şüpheleri, Kur’ân ilmîyle silen, Seçilen sevgilisin, Yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi, Bunca âciz beşerin, Mahşer günü bekçisi, Sen ki; Kur’ân şâhidi, Allah’ın son elçisi, Kurtuluş habercisi, Yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren, Zulüm sancılarını, şefkâtiyle dindiren, İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren, Âlimlerin sultanı, Yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; güzel huyların, ahlâkın meş’alesi, Sabır doruklarında, beşerin en yücesi, Senin Cennet mekânın, fakirlerin hânesi, Gönüller hazinesi, Yâ Hazreti Muhammed. Câhiliye devrini, kapatan, ulu Sultan, Şefaatin, Allah’a yalvaran kolu Sultan, Rabb’imin, en sevgili, en yakın kulu Sultan, Melekler Sana hayran, Yâ Hazreti Muhammed. Sana şâhid, sonsuzlar, ezelden beri her an, Sana şâhid, âyetler, her zerre ve her mekân, Senden uzak kalmaya, nasıl dayanır ki can? Sen, her canda Cânânsın, Yâ Hazreti Muhammed. Mîraç gecesi, bir bir, açılıyorken gökler, Seni selamlıyorken, her katta peygamberler, Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler, Hâkk’ a yalnız yürüdün, Yâ Hazreti Muhammed. Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin, Dünya’da dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin, Allah, bütün beşeri, ümmetinden eylesin, Sancağının altında, Yâ Hazreti Muhammed. Hâkk ile, kul vuslatı, o îlahi düğünde, Hiç kimseden kimseye, fayda olmayan günde, Hasatları, has tartan, o terazi önünde, Noksanları bağışlat, Yâ Hazreti Muhammed. Bu îman meş’alesi, hiç sönmeden yanacak, Ümmetin, Seni her an, mahşere dek anacak, Gönül tortularımız, nûr’unla paklanacak, Andımıza şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed. Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nîmetinin, Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin, Sana, Salât ve Selâm, gönderen ümmetinin, Cennetler şâhidi ol, Yâ Hazreti Muhammed (SALLALLAHÜ ALEYHİ VE SELLEM) |
Şeytana Açık Mektup
Ey Şeytan! Sana bu mektubumu, kabirden yazıyorum; Ve kendime ilk defa, bu kadar kızıyorum. Nasıl oldu da beni, kendine inandırdın ? Benim gibi çok zeki, bir insanı kandırdın !. Bir zamanlar önüme, ne servetler sermiştin; ''Sana ölüm yok'' diye, güvenceler vermiştin. Hani sonsuza kadar, sürecekti saltanat ? Hani bana her zaman, olacaktın kol kanat ? Ey şeytan !. O yıllarda, ne çok severdim seni; Sırtımı hep sıvazlar, hep şımartırdın beni. İki duble atınca, hayale daldırırdın, Ahlâki yasakları, ortadan kaldırırdın. Akşamları çalarken, hüzzam faslı derinden, Bana hep gülümserdin, şarap kadehlerinden. Bazen şuh bir kadının, bedenine girerdin; En gözde, en pahalı, parfümleri sürerdin... O cömert gerdanına, mücevherler takardın; Sonra bir çift göz olur, ihtirasla bakardın. Gönül antenlerimiz, mesajları alırdı, Bundan sonrası artık, iç güdüye kalırdı... Namustan dem vuranı, dosyalarda fişlerdin; İrticâ kompleksini, beyinlere işlerdin. Hep gırgıra alırdık, cehennemde yanmayı; Hoşgörü denizinde, boğardık utanmayı... Düşünen bir insanı, görünce irkilirdik; Beyinleri sadece, bir sakatat bilirdik. Ne güzeldi o günler, ne bulursak yiyorduk; Hayvanlar gibi mutlu, yaşayıp gidiyorduk... Biliyorum.. şu anda, hâlime gülüyorsun; Artık beni hiçbir şey, kurtarmaz.. Biliyorsun. Biraz sonra gelecek, sorgu için melekler; Yanımda ne bir kuruş, ne bir senet, ne çekler. Kendi derdine düşmüş, mezarlık sakinleri. Baktım.. Karmakarışık, meşrepleri, dinleri. Kimisinin totemi, sallanıyor boynunda, Kimisinin dövmesi, kalçasında, koynunda. Buraya gelir gelmez, etrafımı sardılar; Bilir misin ey şeytan ! Hepsi seni sordular. Kimi genç, kimi yaşlı, kimi miskin bir dede; Hepsi de benim gibi, olmuşlar şeytanzede... Kimisini kumarla, düşürmüşsün ağına; İncirleri dikmişsin, kırk yıllık ocağına. Kimi, senin yüzünden, aldatmış kocasını, Süslemişsin gözünde, o kayak hocasını... Kimisine en sinsi, tuzakları kurmuşsun; Esrarla, eroinle, kokainle vurmuşsun. Kimisinin girmişsin, vesveseyle kanına, O da gidip kastetmiş, karısının canına... Kimisini makamla, rütbeyle kandırmışsın; Bir ilâh olduğuna, onu inandırmışsın. Kimi hukuk cambazı, sola kaymış kantarı; Hâlâ beyin sanıyor, başındaki mantarı... Kur'ân diye bir kitap, duymuştum yaşıyorken; Ciddiye almamıştım, peşinden koşuyorken. Meğerse o kitapta, adın çok geçiyormuş, ''İnsana hüsran!'' diye, şeytan and içiyormuş... Eğer bir fırsat daha, verseydi http://www.minare.net/forum/Smileys/default/iccon04.gif bana; Hep seni anlatırdım, altı milyar insana. Gerçi bütün insanlar, seni ismen tanıyor, Ama gaflete bak ki; cismini yok sanıyor... Ey şeytan ! Vakit geldi, ben artık gitmeliyim, Sana yenik düşmüşüm.. Îtiraf etmeliyim ... Hiç korkma.. Bu insanlar, böyle gâfil oldukça; Sana hep tapacaklar, cüzdanları doldukça |
Cevap : Cengiz Numanoğlu
Kabirden Şeytana MI ??? Korkutucu Bir Mektup ...
|
Kur'ân'ı Yaşadıkça
Bir insan ki; yenilmez, ne kalem, ne tüfekle; Ne saray sofraları, ne kuru bir ekmekle. Bir insan ki; dünyada, korkusuz bir yürekle, Allah 'a vekîl olur, Kurân'ı yaşadıkça... Bir inanç ki; sarsılmaz, ne tayfun, ne tûfanla; Güçlenir sabır denen, en zorlu imtihanla. Bir inanç ki; beslenir, her nefeste îmanla, Sonsuzlara tâc olur, Kur'ân'ı yaşadıkça.. Bir vicdan ki; düşmeden, nefsin tuzaklarına; Mahşer penceresinden, bakar kul haklarına... Bir vicdan ki; her çağda, zulmün uşaklarına. Adâleti haykırır, Kur'ân'ı yaşadıkça... Bir gönül ki; dost olur, ''aman'' diyen düşmana; Şevkati şükran bilir, yaratılmış her cana. Bir gönül ki; paklanır, kin ve kibirden yana; 'Yer ile yeksân' olur, Kur'ân'ı yaşadıkça.... Bir huzur ki; bozulmaz, şeytanî şüphelerle, Ne tabiî afetler, ne de başka bir şerle... Bir huzur ki; barışır, o ilâhi kaderle; Ruhlara sükûn verir, Kur'ân'ı yaşadıkça... Bir edep ki; hayânın, gölgesinde barınır, Ahlâk ibriklerinden, süzüldükçe arınır... Bir edep ki; namusu, servetten önde tanır; Âyetlerle yıkanır, Kur'ân'ı yaşadıkça... Bir hayat ki; doyumsuz, her mevsimi bir bahar; Her baharda bin meyve,her meyvede bin tad var. Bir hayat ki; ölümsüz.. Çünkü aslında mezar; Bir cennet kapısıdır, Kur'ân'ı yaşadıkça... Bir sevda ki; titretir, yürekleri derinden; Dağılır kâinata, Medine göklerinden.. Bir sevda ki; açılır, semâlar kaç yerinden, Muhammed nûru ile, Kur'ân'ı yaşadıkça... Bir dünya ki; ne açlık, ne cinâyet, ne savaş, Ne kan ağlayan mazlum, ne gözlerde damla yaş. Bir dünya ki; ufuklar, ağarır yavaş yavaş; Sabahlar müjdelenir, Kur'ân'ı yaşadıkça... |
Cevap : Cengiz Numanoğlu
Gerçekten hoş güzel ve en önemlisi anlamlı sözler
|
Bir Daha Düşün...
Kendin için, bir mahkeme kursan da; Nefsinden, ne kadar uzak dursan da; Her celseyi, vicdanına sorsan da; Hükmünü vermeden, bir daha düşün… Ahlâk reddederken, miras reddini, İnkar ediyorsan, hâlâ ceddini; Aslına duyduğun, bu nefret, kini; ‘Ben insanım’ derken, bir daha düşün… Elinde mey tası, dilinde nifak; Kalbinde şeytanla, binbir ittifak; Sökmediyse hâlâ, cehlinde şafak; Dalâlet ne demek? bir daha düşün… Niyetinde varsa, Kur’an’a cür’et; Bir kısmını kabul, bir kısmını red. Sana vermiyorsa, ölüm de ibret; Mahşer kimliğini, bir daha düşün… Hasedin.. Edepten, hayâdan çoksa; Kardeşin karnı aç, seninki toksa; Hele günlüğünde, namaz da yoksa; ‘Müslümanım! ’ derken, bir daha düşün… Ne kılıç, ne kalkan, ne zırha güven; Mîzan’da kurtulur, nefsini döven. Bil ki; seni sana, şeytandır öven; “Kalbim temiz” derken, bir daha düşün… Kalmamış modanın, iz’ân ölçüsü; Ne giysiler gördüm; şehvet dürtüsü. İffet değil midir, insanın süsü? Çağdaşlık bu mudur? Bir daha düşün… Fal, büyü, cin değil, kurtuluş Hakk´ta, Aradığın huzur; Nas’ta, Felak’ta. Gel şu hezeyanı, artık bırak da; ‘Müslümanım! ’ derken, bir daha düşün… Aç kalsan… Dönüp de, hüsrana bakma, Ne can, ne canânı, âhirde yakma. ‘Kazandım’ deyip de, yediğin lokma; Haram mı, helal mı? Bir daha düşün… Nereye akıyor, bu insan seli? Gerçeği görmeyen; ya kör, ya deli. Dünyada sabırdır, cennet bedeli; Değer mi, değmez mi? Bir daha düşün… Akla kara, bir yürekte barınmaz, Secde yoksa, kibir kiri arınmaz. Hele îmân, kolay kolay korunmaz; Bunları bir daha, bir daha düşün… Düşmezdin.. Dengeyi, ilimle kursan, Kur’ân mihengine, aklını vursan. Yoksa.. Her doğruya, ‘ifrat! ’ diyorsan; Bir daha.. Bir daha… Bir daha düşün… |
De Ki; Allah İçin Ne Yaptın Bugün?
Kalbini bağla ki, Hâkk kemendine, Düşme, mahşer günü, yargı derdine, Sen, kendi yargıcın, ol da kendine, De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Bir gönül kapısı, bulup çaldın mı? Bir sevgi seline, boyca daldın mı? Bir dosta bedelsiz, selâm saldın mı? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Seher vakti kalkıp, vecde daldın mı? Nûrlar dağılırken, payın aldın mı? Hâkk aşkına, kâlbi şâhid kıldın mı? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Bilmediğin, bilenlere sordun mu? İlimle aranda, köprü kurdun mu? Zarar ve kârını, hayra yordun mu? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Ezelî rızkına, râzı oldun mu? Sabır sofrasında, lezzet buldun mu? Îmânla şükredip, huzur doldun mu? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Gafleti, gayretle, yarıştırdın mı? Alnını, secdeyle barıştırdın mı? Bir akraba sorup, soruşturdun mu? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Kibir dağlarından, inip geldin mi? Zorda kalmış, bir kişiyi bildin mi? Sana borcu vardı, onu sildin mi? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Merhamette, Hâkk serveti buldun mu? Komşu kederiyle, ortak oldun mu? Bir yetimin, şefkâtiyle doldun mu? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Acılar görünmez, gözler baksa da, Her ateş, düştüğü yeri yaksa da, Hasta, bir dost bekler, ümit yoksa da, De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Gönül gözlerini, açıp baksana, Veren, neler vermiş, dünyada sana, O'na gönderdin mi, bir hamd ü senâ? De ki; Allah için, ne yaptın bugün? .. Gramla yazılır, yaptığın hasat, Bir zerre noksansız, çıkar yedi kat, Tükenen her nefes, kaybolan fırsat, De ki; Allah için, ne yaptın bugün? |
Eğer, Bilsen Ki Bugün
Eğer, bilsen ki bugün, Son günüdür ömrünün... Neler yapardın acep, Nasıl geçerdi günün? .. Yine düşünür müydün; Mevsimlik kostümlerde Renklerin modasını? .. Ve yazlık köşkün için, Pembe, İtalyan tipi O yatak odasını? .. ''Doldur! ..'' diye haykıran, Şarkılara dem tutar; Meyhâneci dostuna Sitem'le çatar mıydın? .. O bir günlük ömrüne, Bunları katar mıydın? Hele ki.. Bu dünyanın, ''Anasını'' bu kadar Kolayca satar mıydın? . Eğer, bilsen ki bugün, Son günüdür ömrünün.. Neler yapardın acep, Nasıl geçerdi günün? .. Yine, o mezarlıktan; Çılgın kahkahalarla, Şen, şakrak geçer miydin? .. Yine mahremlerini Cömertçe(!) açar mıydın? Ve mâbetler dolusu Arınmış insanlara, 'Yobaz' yaftasıyla Hükümler biçer miydin? .. O ezan seslerinden, Yine de kaçar mıydın? .. Eğer, bilsen ki bugün, Son günüdür ömrünün... Neler yapardın acep, Nasıl geçerdi günün? ... 'Vurdumduymaz' tavrını Yine öyle takınır, Servetin zekâtını, Fukaradan sakınır; Bu İlâhi buyruktan, Yine yakınır mıydın? .. Koltuk ihtirâsıyla, Ahlâk yolundan sapar; Paraya tapar mıydın? .. Şuursuz alkışlarla, Zâlime arka çıkar; O vebâl ateşinde, Kendini yakar mıydın? .. Yine, hoş gelir miydi; Âyetle alay eden, O zındık fıkraları? .. O işret sofraları? . Eğer, bilsen ki bugün, Son günüdür ömrünün.. Neler yapardın acep, Nasıl geçerdi günün? .. Geç de olsa... O, 'Allah korkusu' yla tanışır; Secdeyle, seccadeyle, Hemen barışır mıydın? . Bunca beyhude geçen, Ömrüne yanar durur; Pişmanlıklar içinde, Dizine vurur muydun? .. O cehennem korkusu, Bütün kalbini sarar, Haklarını yediğin, Kulları arar mıydın? .. Anlar mıydın.. Zerrelerin Zikreden dillerini? .. Açar mıydın.. semâya, Titreyen ellerini? .. Yalvarır mıydın? ''Yarab, Bana bir fırsat'' diye ''Kulun uyandı artık, Ömrünü uzat'' diye... |
Cevap : Cengiz Numanoğlu
Güzel paylaşımların için teşekkürler sevgili Gökkuşağı eline sağlık.
|
Ey Azrail !
Ey Azrail !. Bilirim, bu sözlerim çok yersiz, Neden böyle ansızın, geliverdin habersiz ?. Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin, Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin... Aşk, meşk derken dünyadan, bir türlü kopamadım. Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım.... Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul, Uykum öyle ağır ki; ne zil duydum , ne davul... Yaşım yetmiş olsa da, gör ki; fıkır fıkırım, Bu cümbüşlü âlemi, ben nasıl bırakırım?.. Hani bir söz vardır ya ; ''Yaş yetmiş, işi bitmiş.'' İnan ki; bu bir yalan, bunu diyen halt etmiş... Ey Azrail !. Dur biraz, sana yalvarıyorum; Yasal haklarım için; bir avukat arıyorum... Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim. Estetik yapılacak, daha burnum, dişlerim... Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim, Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim... Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu. Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu... Ey Azrail !. Ne olur, bozulmasın pazarım. Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım... Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana, O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana?. Bazen çoluk çocuğa, içimden kızıyorum, Ölmemi bekliyorlar, inan ki; seziyorum... Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı, Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı. Tahmin ediyorum ki; mevlid de okuturlar, Ortalığı birazcık, gülsuyu kokuturlar. Araya reklam konur; bir ilahi aryası, Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası. Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir, Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir... Ey Azrail !. İnan ki, hazırlığım yok daha, Hele şu din konusu çok karışık bir saha. Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular, İrtica diye diye, beni de korkuttular. İlâhiyat adına; ekranda iki kaçık; Kimlerin kuklaları oldukları apaçık... Alim zalim karıştı, renkleri seçilmiyor, Velisiz kaldı sokak; deliden geçilmiyor. Bu cinnet kervanına, kocabaşlar dahiller, Tuz bozulmuş, ne yapsın bizim gibi cahiller?. Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat, Ne Kur'an'la tanıştım, ne de kıldım bir rekat. Gönül desen, henüz genç, daha haccım duruyor, Nerde bir taze görsem, kalbim küt küt vuruyor. Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye, Ortalıkta ne görse; tutturuyor ver diye. Ey Azrail ! Bilirim, gelince beklemezsin, Tükenen vadelere, saniye eklemezsin. Bu satırlar boş geçen, bir ömrün hikayesi, İbret alanlar için, son pişmanlığın sesi... Bilmem ki, bir duvarda, bu mütevazi çaba; Bir küçücük pencere, açacak mı acaba?.. |
Mevlâ Bilir Ya...
Vefâsız dost için, yanma bu kadar; Nankörlük, beşerin hamurunda var.. Gördüğün yarayı, sen yine de sar; Kullar bilmese de, Mevlâ bilir ya... Gösteriş düşkünü, süzme cehâlet; İslâmı etse de, servete âlet, Üzülme.. Bu riyâ postunu elbet, Kullar görmese de, Mevlâ görür ya... El etek öperek, susan dillere; Rüşvet kapısında, bükük bellere; Zulmü alkışlayan, gizli ellere; Kullar yetmese de, Mevlâ yeter ya... Benlik sevdâsıyla, kalem tutana, Allah'ın hükmüne, hüküm katana, İşret sofrasında, makam satana; Kullar sormasa da, Mevlâ sorar ya... Sen ki; bozmadıkça, niyetlerini, Uzatmaz kalbine, şeytan elini... Temiz alnındaki, ter bedelini; Kullar vermese de, Mevlâ verir ya... Bir yudumluk hazdır, çöldeki testi, Kaptırma, şu dünya çarkına postu... Kim demiş ki olmaz; doğrunun dostu? Kullar olmasa da, Mevlâ olur ya... |
Öyle Bir Gözyaşı Ver Ki Yâ Rabbî;
Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Aklansın.. Ölümün kara düşleri, Korkuları, umutlara döndürsün. Rahmetinle, her damlası Cehennemler söndürsün... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Cennetler berâtı inci damlalar, Secdelerde seller gibi çağlasın. Etrafımda haşre kadar melekler, Sevinçlerle ağlasın... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Eritsin.. Buzlarını gafletin, Gönül ufukları, nûra bürünsün. Açılsın da cehlin kara perdesi, Gerçek görünsün... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Müjdeler dökülsün, Arş-ı Âlâ'dan, Hidâyet selleri, sineme dolsun. Her damlası Mahşer Günü Şâhidim olsun... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Esmâ'ndaki 'Doksandokuz' aşkına, Semâlardan gufranını indirsin. Hesap günü, titreşirken Mîzan'da, Hicâbımı dindirsin... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Firdevs Göklerinden, nûr sağnakları, Dehşet günü, Sırât üzre saçılsın. Sekiz yerden, sekiz cennet kapısı Bir lâhzada açılsın... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî; Sabahı beklerken, berzâh gecesi, Selâm sellerine dönsün köpürsün. Kabir toprağımdan, Mahşere kadar, Azap kirlerini silsin süpürsün... Öyle bir gözyaşı ver ki Yâ Rabbî Arıtsın.. Şu nankör nefsi hevâdan, Bütün zerrelerim, Kur'ân'la dolsun. Ve Mahşer günü, şu tövbekâr bedenim, Şehitlerle haşrolsun... ÂMİN! |
İnsan Olmak, Bu Kadar Mı Zorlaştı?
Varmaz oldu, vermeye hiç elimiz, Dönmez oldu, bir özüre dilimiz, Teşekküre çoktan bitti pilimiz; En küçük damlada, sabrımız taştı, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Bilgisizlik, ne vehimler üretti; Önyargılar, vicdanları kör etti. Dürüst olmak.. Affedilmez cür'etti, Öfkemizden, yüreğimiz korlaştı, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Çağdaşlığı, maske yaptık yüzlere; Bu çifte yüz, yakışmadı bizlere, Merhametten, haktan yana sözlere, Hoşgörümüz, neden böyle darlaştı? İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Bir tarafta, ilme şaşı bakanlar, Bir tarafta at gözlüğü takanlar, İrfan desen, bu lisandan kim anlar? Gerçek âlim, gözümüzde horlaştı, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Helâl kazanç, nefsimize az geldi, Bankerlere tavuk verdik, kaz geldi, O gözyaşı sağnakları, vız geldi; Saçlarımız, değirmende kırlaştı, İnsan olmak bu kadar mı zorlaştı?.. Yedik içtik, haram helâl bir tuttuk, Dişe göre ne bulursak hep yuttuk, Mahşer, Mîzan, Kur'ân, vicdan unuttuk; Yollarımız, hep zulümde birleşti, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı? Paspas oldu; sevgi, saygı, paraya, Ahlâk döndü, kanayan bir yaraya, Ailede, şeytan girdi araya; Karı, koca, kardeş, bacı hırlaştı, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Evde pişen, bizi tatmin etmedi, Beş yıldızlı sofra kurduk yetmedi, Şişelerle yarışımız bitmedi; Kalp gözümüz, şehvetlerle körleşti; İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Kendimizi, masaya hiç sermedik, Başkasına hiç söz hakkı vermedik, Sövdük, dövdük..Bunda vahşet görmedik Mazlum yüzler, yumruklarla morlaştı, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Bayramlarda, beş dakika mezarlık, Bir senede, iki namaz... Nazarlık, Ettik hâşâ Allah ile pazarlık; Bir gaflet ki; içimize yerleşti, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Oysa bizler, ihsan için varolduk; Meleklerin secdettiği bir kulduk. Bu şerefi taşımaktan yorulduk. Edep, hayâ, akıl, fikir yozlaştı, İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Dîn.. İslâm dinidir, Allah indinde, İlim, irfan, sevgi, barış bu dinde, İnsanlık, ne buldu, nefrette kinde ? Sağduyumuz, hedefinden çok şaştı; İnsan olmak, bu kadar mı zorlaştı?.. Ey Mübarek akl-ı selîm , nerdesin? Sen, ateşle aramızda perdesin, Hasreti var, gör ki sana herkesin; Cür'etimiz, haddimizi çok aştı; İnsan olmak, ne kadar da zorlaştı... |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.