![]() |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Maşite hatunun imanı
Firavunun hazine işleriyle görevli bir veziri, bunun da Maşite adında bir hanımı vardı. Firavunun kızının dadılığını yapıyordu. Kendisi Musa aleyhisselamın dinine inandığı halde imanını gizliyor, ibadetlerini de gizli yapıyordu. Maşite hatun bir gün hamamda Firavunun kızının saçını tararken, tarak yere düştü. Tarağı yerden gayri ihtiyari besmele çekerek aldı. Firavunun kızı bu söze kızarak dedi ki: -Ey dadı! Bu nasıl sözdür. Benim babamdan başka tanrı mı vardır? Babamın adını değil de, bir başkasının adını nasıl söylersin? -Evet yavrum Allah vardır. Hem yeri, göğü ve içindekileri yoktan var eden, seni beni, babanı ve bütün varlıkları yaratan bir Allah vardır. Firavunun kızı bu sözlere daha da kızarak dedi ki: -Seni babama şikayet edeceğim. Hak ettiğin cezaya çarptırılacaksın. Durumu babasına söyledi. Firavun Maşite hatuna dedi ki: - Sen benden başka bir tanrıya inanıyormuşsun. Söyle, benden başka yer yüzünde tanrı var mıdır? - Ey Firavun sen de biliyorsun ki sen ilâh değil, âciz bir kulsun. Seni de yaratan Allah'tır. Sen fânisin, yok olacaksın. Fakat Allah ebedidir. Fâni değildir. Musa aleyhisselam da Onun Peygamberidir. Bu sözlere çok kızan Firavun onu hemen öldürmektense, her gün bir uzvunu keserek başkalarına da bir ders olmasını istedi. Önce tırnaklarını çektirdi. Saçından tavana asıldı. Kamçılarla vücudundan kan çıkıncaya kadar kırbaçlandı. Bunlara rağmen dininden dönmeyince, Firavunun kini günden güne fazlalaşıyordu. Maşite hatunu bir ağaca bağlattı. Biri 5 yaşında, diğeri de 5 aylık olan iki kız çocuğundan büyüğünü karşısına getirerek şöyle söyledi: -Ey Maşite, beni tanrı olarak kabul edersen seni serbest bırakacağım. Maşite, yavrusunun acıklı hâline, bir de Firavunun hâline baktı. Sonra dedi ki: - Ben ancak bir olan Allah'a inanıyorum. Firavun eline geçirdiği bıçakla 5 yaşındaki yavrunun gırtlağını annesinin gözü önünde kesti. Kanını da Maşite'nin ağzına yüzüne sürdürdü. Sonra tekrar hiddetlenerek şöyle sordu: - Söyle, benden başka tanrı var mıdır? - Allah birdir, Allah'tan başka ilâh yoktur. Bu sefer Firavun 5 aylık kundaktaki yavruyu getirmelerini istedi. Getirilen yavruyu annesine yaklaştırdıklarında saatlerdir süt emmeyen yavru, meme aramaya başladı. Maşite hatun önceki yavrusunun uğratıldığı akıbetini düşündü. İkinci yavrusunun da hunharca kesilmesine bir anne olarak dayanamayacaktı, kararını verdi. Firavuna Rabbim sensin diyecek, fakat kalben inanmayacaktı. Tam ''Rabbim sensin'' diyeceği sırada küçük yavru dile gelerek dedi ki: - Hayır anne, hayır! sabreyle! Rabbim sensin deme! İmanından asla dönme. Firavuna inanma! Benim için, ablam için, senin için, Allah'ın Cennette hazırlamış olduğu makamı görüyorum. O makamı, etrafında sana hizmet etmek için pervane gibi dönen hurileri de görüyorum. Firavun ve orada hazır olanlar bu sözü duydular. Tevbe edeceklerine daha da hiddetlenen Firavun, 5 aylık yavruyu da hemen boğazlattı. Fakat Maşite hatun ağlamıyor, gülüyordu. Kızının gördüklerini artık o da görüyordu. Ölümünün bir an evvel gelmesini arzuluyordu. Firavun, kocasıyla beraber Maşite hatunu ve yavrusunu kaynar kazanın içine attı. Fakat kini hâlâ yatışmamıştı. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Küçük çocuk ve dua
Deniz kenarına oturmuş, gözlerinide ilerdeki bir noktaya dikmişti. Belki de bir saattir öylece duruyordu.Onun bu hâli, alışveriş için balıkçı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti. Yaşlı adam, seke seke onun yanına gidip: - Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi? Küçük çocuk, başını çevirmeden; - Ama rüzgârlı, dedi. Topum denize düşünce sürükleyip götürdü. Adam, çocuğun yanına oturup: - Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım!. dedi. Ama şimdi adım bile atamıyorum. Küçük çocuk, ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı. Yaşlı adam, sakin bir ses tonuyla: - Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur. Çocuk, büyük bir sevinçle: - Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi? - Allah isterse eğer, ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter. Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı uaları ard arda sıraladı. Daha sonra da, topun dönmesi için Allah'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı. O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı. Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü, topu ise küçücük. Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk, eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı. Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup: - Avınız inşallah iyi geçmiştir!. dedi Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim. Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip: - Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi. Denizde "av" diye bir şey kalmadı.- Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!. Balıkçı için her şey tesadüftü. Bnun için de "rasgele" derlerdi. Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken - Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım? - Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim. Balıkçı, böyle bir sözü ilk defa duyuyordu. Başını ağır ağır sallayarak: - Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden. Çcuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı.Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada.Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı, onu çocuğa uzatıp: - Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum!. Küçük çocuk, rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama her şey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da... Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp: - Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman? SİZLERDE DUA ETMEYİ DENEDİNİZMİ SIKINTILI ANLARINIZDA?... BELKİ DUALARINIZ HEMEN GERÇEKLEŞMEYEBİLİR AMA O DUALARIN SEVABI YETER SİZLERE... DUA EN KIYMETLİ BİR HAZİNE BİZİM İÇİN.. BİTER DİYE KORKMAYIN İSTEDİĞİNİZ KADAR KULLANIN... ÖYLE BİR HAZİNE Kİ SINIRSIZ VE KARŞILIKSIZ VERİLMİŞ HEMDE... |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
ŞEYTANIN OYUNU -İsrailoğulları arasında biri vardı. İbadethanesinde ibadet ederdi. İsmi Âbid Bersesisa idi. Duası makbul bir kimseydi. İnsanlar hastalarını ona getirirlerdi. O da onlara dua edince iyi olurlardı. İblis, şeytanlarını çağırdı ve sordu: - Bu abidi kim yoldan çıkarabilir? O sizi artık aciz bıraktı.Ona bir şey yapamıyorsunuz. Şeytanlardan bir ifrit dedi ki: -Onu ben fitneye düşürebilirim. Eğer ben onu yoldan çıkarmazsam, senin yakının değilim. Bunun üzerine İblis: -Sen ona git dedi. O ifrit şeytan yola çıktı. İsrailoğulları sultanlarından birinin konağına girdi. Sultanın zamanın en güzeli sayılan bir kızı vardı. Babası, anası ve kardeşleri ile beraber oturuyordu. O kızı çarptı, aklını aldı.Delirtti. Üzerine üşüştüler, ama çaresiz kaldılar. Sonunda delilerin yanına atıldı. Günlerce orada kaldı. Günün birinde o ifrit, insan süretinde geldi. Onlara şöyle dedi: -Eğer o kızın iyileşmesini istiyorsanız, falan rahibe götürün. Ona okur, duâ eder. Böylece iyileşir. Alıp götürdüler. Rahip ona duâ edince; iyileşti. Hastalığından kurtuldu. Dönüp geldiler, hastalığı yeniden geldi. Bu defa insan kılığındaki ifrit onlara şöyle dedi: -Eğer onun tamamen iyileşmesini istiyorsanız, bırakın o rahibin yanında bir kaç gün kalsın. Kızı götürüp rahibin yanına bıraktılar. Rahip yanında kalmasını istemedi, ama kalması için ısrar ettiler; bırakıp gittiler. Rahip, gündüzleri daima oruç tutar, geceleri ise, ibadetle geçirirdi. Rahip yemeğe oturduğu bir sırada,ifrit kızın cinnetini tazeledi. Her yanını açtı; ama rahip ondan yüz çevirdi. Bu iş böylece uzayıp gitti; günün birinde rahip onun yüzüne ve vücuduna baktı. Benzeri görülmemiş bir yüz ve benzeri görülmemiş bir vücut olduğunu gördü. Dayanamadı , ona yanaştı, vuslata erdi. Bunun üzerine ifrit ona geldi; şöyle dedi: -Sen, o kızla zina ettin. Bu yaptığın işten ötürü sultanın cezasından kurtulamayacaksın. Onu öldürmeli ve ibadethanene gömmelisin. Onu, sana sordukları zaman da şöyle dersin: -Eceli geldi; öldü.Onlar, seni doğrularlar. Kızın üzerine yürüdü, kesti, gömdü. Gelip kızlarını sordukları zaman, onlara kızın öldüğünü haber verince, inandılar, dönüp gittiler. Bir başka rivayette ise, sordukları zaman onlara şöyle dedi: -İyileşti evine gitti. Onun bu sözüne inanıp gittiler. Akrabalarının evinde aramaya başladılar. Bu arada ifrit onlara geldi ve şöyle dedi: -Rahip ona zina etti.Duyulacağından korkunca da kesip gömdü. Bunun üzerine sultan öc almak arzusu ile adamları ile rahibin yanına geldi. Kızın mezarını açtılar, boğazlanmış olduğunu gördüler. Rahibi yakalayıp idam yerine götürdüler. Rahip asılacağı sırada, ifrit geldi ve rahibe şöyle dedi: -Sana bu yapılanları ben yaptım. Onu başkasının başkasının boğazladığını haber verip seni kurtaracağım. Onlar benim bu sözüme inanırlar. Eğer Allah'ı bırakıp bana secde edersen bunu yaparım. Rahip: Bu halde sana nasıl secde edeyim? Deyince, ifrit şöyle dedi: -Başınla bana imalı secde et, razı olurum. Rahip, böylece ona secde etti. Bunun üzerine ifrit şöyle dedi: -Ben senden uzağım. Allahu Teâlâ bunu şöyle anlattı: -"Şeytanın misali şöyledir ki, bir insana; inkâr et! der. O insan inkâr edince de şöyle der: -"Ben, senden uzağım Ben, Âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım." Her ikisinin akıbeti cehennemde sonsuz kalmaktır. Bu zalimlerin cezasıdır."(Haşr süresi, ayet 16,17) |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
İnsana teşekkür etmeyen…
Bir “İslâm âlimi”, bir gün sevdiklerine; - Kardeşlerim, insanlara teşekkür etmeyen, Allaha şükretmiş olamaz, buyurdu. Sordular: - Önce kime teşekkür etmeliyiz efendim? - Evvelâ bize dînimizi öğreten “Hocamız”a, buyurdu. - Nasıl teşekkür etmeliyiz? - Söylediklerine kıymet vermek ve gösterdiği yolda yürümekle. - Sonra kime teşekkür edilir efendim? - Anne babamıza. - Kâfir olsalar da mı hocam? - Elbette. Kâfir de olsalar, ne kadar kötü de olsalar, “Anne baba”ya karşı gelinmez. - Sonra hocam? - Üçüncü olarak “İşveren”e teşekkür edilir. O’na teşekkür de, emirlerini yerine getirmekle olur |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Bir genç, bir “İslâm âlimi”ne giderek;
- Efendim, Allahın bir kulunu “Sevmediği”nin alâmeti nedir? diye sordu. Cevabında; - O kulun, ne dîne, ne de dünyâya hiç faydası olmayan “Boş işler”le uğraşmasıdır, buyurdu. Delikanlı sordu yine: - Efendim, benim çok sevdiğim bir arkadaşım var. Ama “Namaz kılmıyor”. Onun durumu nedir? - Çok tehlikeli. Delikanlı irkildi: - Nasıl yâni hocam? - Şöyle ki, namaz kılmak, Allahın biz kullara en mühim “Emri”dir. Kılmamak ise en büyük “Suç”tur. Kılmadığı için “Üzülmezse” îmanı gider. Ve ekledi: - Ona söyle, mutlaka kılsın namazını. - Peki efendim, ya üzülürse? - Üzülürse, “Îmanı gitmez”. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Çocuğuna Dini Öğretmezse
Evliyâ zatlardan “İbrâhim Tennûrî”hazretleri, bir sohbetinde; - Kardeşlerim,“Îman”ve “Îtikat” bilgilerini, namaz kılmasını ve namazda okunacak Fâtiha sûresini, hemen öğrenmek, kadın erkek her müslümana “Farz”dır, buyurdu. Ve ekledi: - Bunları çocuklarına öğretmek de ana babalara “Farz”dır. Sordular: - Farz, ne demek efendim? - Farz, Allahü teâlânın “Emirleri” demektir. - Pekii anne baba, bunları çocuklarına öğretmezlerse efendim? - Öğretmezlerse çok fenâ olur. - Nasıl yâni? - Şöyle ki; evlenecek yaşa gelen bir müslüman evlâdı, bunları bilmez, öğrenmeye de önem vermez, birinci vazîfe olduğunu kabul etmezse, “Îmanı gider”. - Yâni kâfir mi olur? - Evet. “Kâfir”, Allahın düşmanı demektir. - Ya öğretirlerse hocam? - Çocuklarına islâmiyeti öğreten anne babalara müjdeler olsun. Onlar, “Şehit” olarak can verir, Cennette yüksek derecelere kavuşurlar. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
TANRI MİSAFİRİ
Evvel zaman içinde Batıda Yotan diye bir köy varmış. Köyde pek namazı niyazı olmayan Ali Mahmut diye bir köylü varmış. İşin doğrusu Ali Mahmut dönemin sayılı dinsizlerindenmiş. Köyün imamı da, cemaat de bu durumdan pek hoşnut değillermiş. Gel zaman git zaman bizimkisi bir gün ölmüş. Köyün imamı "Ben bu adamın cenaze namazını kılmam" diye diretmiş. Köy halkı da "Allah'a inanmıyordu biz bu herifi gömmeyiz" diye tutturmuşlar. Durumu gören köyün yaşlılarından Müzeyyen hanım, köyün dışındaki tepelerden birinde, tek başına yaşayan köylülerin İğdeli İsmail diye andıkları köylüye haber vermiş. İsmail'in de pek namazla ilgisi yokmuş. O köye gitmiş cenazeyi almış ve kendi evinin yakınlarında bir yere gömmüş. O akşam imam Nazmi efendi, müezzin Mustafa efendi tüm cemaat aynı rüyayı görmüşler. Ali Mahmut Cennette çok iyi bir yer de keyif içinde dolaşıyormuş. Sabah herkes birbirine rüyayı anlatmış. İmam, müezzin yanlarına bekçi Şinasi efendiyi de alıp sabah karanlığında yola çıkıp öğleye doğru İsmail'in yanın gelmişler. İmam sormuş "Kardeşim sen nasıl bir dua ettin ki bu imansız Allah katında bu kadar iyi bir yere gitti" İsmail efendi: "Vallahi ben bir şey yapmadım, Rahmetliyi gömdüm. Sonra da: "Allahım soğuk kış gecelerinde, sıcak yaz günlerinde insanlar kapıyı çaldı ve biz 'Tanrı misafiriyiz' dediler, ben de senin misafirlerini en iyi şekilde ağırladım. Misafirleri güvenip bana gönderdiğin için onlara da neyim varsa yoksa yedirdim. Ben sana ilk defa bir misafir yolluyorum sen de benim güvenimi boşa çıkarma! dedim." |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...
Bir pastanın üç otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu: -Çikolatalı pasta kaç para ?' -50 Cent.' Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu: -Peki, Dondurma Ne Kadar ?' -35 Cent.' dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki... Çocuk parasını bir daha saydı ve -Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?' dedi. Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent'lik bahşiş duruyordu.. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Evvel Zaman içinde Memleketin Birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış? çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış
'bu gençliğin sırrı nedir' diye. ihtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya.. Ama Sorular sık , soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki. Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine. "Bu davette size sırrımı açıklayacağım” demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş. Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş. Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken Adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş: -"Hatun, şu kilerde bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!.." Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da: " Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş. “ Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin “ demiş, Başka istemiş?. Bu böylece üç dört sefer daha tekrarlamış. Neyse misafirleri ve de siz Aziz okuyucuları sıkmamak için !!! Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş. "Eeee ?. Arkadaşlar iste benim gençliğin sırrı burada anladınız mı?? Herkes birbirinin yüzüne bakmış. Kimse bişey anlamamış.."Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!" Dedecik gülmüş."Efendiler" demiş "O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile "aman be adam , deli misin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca.." demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. işte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum. Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. iyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.’ demiş. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Niyet hâlis olunca… Büyük VelîlerdenBehâeddîn-i Buhârî hazretleri, bir dostunun evinde sohbet ediyordu ki, bir ara; - Bir genç, “Tirmiz”den yola çıktı. Maksadı, “kâmil bir rehber” bulmaktır. Hâlis niyetle çıktığı için, maksûduna elbette kavuşur, buyurdu. Ordakiler, bu sözden bir şey anlamadılar. Sohbet devam ediyordu ki, kapı önünde “bir atlı” gelip âniden durdu. Ve şaşkın bir vaziyette göz attı etrafa. Hâce hazretleri seslendi pencereden: - Aradığın burada. Haydi in de gel! Genç adam, attan inip içeri girdi. Büyük Velî, sordu ona: - Yolculuk ne tarafa evlâdım? - Tirmiz’den geliyorum efendim. Bir gündür yoldayım. Gâyem, hakîkî bir rehber bulmaktır. - Peki, burada niçin durdun? - Bilmiyorum efendim. Atım beni getirdi buraya. - Nasıl oldu, anlatsana. - Tirmiz’den yola çıkınca, atım, başını bu belde istikametine doğru çevirip, sür’atle koşturmaya başladı. Bilerek gidiyordu sanki. Ben de serbest bıraktım dizgini. Nereye gittiğini merak ediyordum ki, bu evin önüne gelip durdu birden. Büyük Velî buyurdu ki: - Niyetin hâlismiş evlâdım. Ve şefkatle bir nazar etti gence. "Dünya sevgisi" çıkıp gitti kalbinden. Delikanlı, aradığı “gerçek rehber”i bulmuştu ki, dünyada bundan büyük bir “nîmet” yoktur. Ve olamaz. |
Allahın sevdiği kullar
Allah (c.c.) bir gün hızır (a.s.) mı yanına çağırır. Ona bir liste verir.
- Al bu listede adı geçenlere benden selam götür.Bunlar benim sevdiğim kullarım der. Ve hızır (a.s.) listeyi alır başlar isimleri aramaya.Tek tek her bulduğuna ,sana Allahu Teala'nın selamı var der gider.Ve listenin sonuna gelirki ,o da bir camide vaaz veren hocadır.Hızır (a.s.) - Hele der bi safa gireyim vaazı bitince Allahı tealanın selamını verir giderim. der Saf'ta dururken yanında bir ihtiyar amcanın uyukladığını farkeder.Ufak bir dirsek haraketi ile ihtiyar amcaya dokunur.ihtiyar amca dönüp hızır(a.s.) a bakar ve hızır (a.s) derki; - Bak bu vaaz veren hoca çok değerli bir insandır vaazı dinle, uyuklama der. ihtiyar amca kafayı sallar ve tekrar gözleri dalar , uyuklamağa başlar. aynı şekilde hızır(a.s.) yine dirsek haraketi ile ihtiyar amcaya dokunur ve aynı şeyi söyler ,fakat ihtiyar yine uyklamağa başlar. Hızır a.s. Tam üçüncü dirsek hareketini yapacaktıki ihtiyar.. _ Eeee Hızır... Yeter artık ,rahat bırak beni sanane benim uyuklamamdan der. Hızır a.s. Sus pus olur ve yerine çekilir . Hocanın vaazı bitince ona da Allahu teala'nın selamını söyler ve ayrılır oradan. Daha sonra Allah-u Tealanın yanına çıktığında sorar, Hızır(a.s.) _Yarabbim verdiğin listedeki herkese selamını söyledim fakat en son o camideki ihtiyar kimdir. der Alah-u Teala derki _Ya Hızır ben seni, benim sevdiğim kullara gönderim. Sen beni seven kullara niye karışıyorsun. der. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
:img-clapping::img-clapping::img-clapping::img-clapping:ellerine saglık bilinmesi gereken cok sey var ne ince düşünceler varmıss...cok saoll
|
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
"Benim Evimi Yıktın"
Birgün resmi elbiseli, iri yarı, heybetli bir adam geldi. Bediüzzamanın yanına... Selam verdi, elini öperek yanına oturdu. "Efendim, arkadaşları dışarı çıkarın, sizinle gizli bir şey görüşmek istiyorum" dedi. Bediüzzaman adama dönerek: "Ne söyleyeceksen burada söyle, bunlar yabancı değiller." Kör Hüseyin Paşa bir aşiret reisiydi ve Bediüzzamanla görüşmek için Patnos an kalkmış gelmişti. Kemerinden iki kese altın çıkardı. "Efendim, bu benim malımın zekatıdır, talebelerinle afiyetle harcarsın" dedi. Bediüzzaman cevaben: "Paşa, sen bilmez misin zekatın başka yere taşınması dinen caiz değildir." "Efendim, çevremdeki fakirlere zekatımı dağıttım, bu sizin içindir." "Benim zekata ihtiyacım yok, hem ben zekat ve hediye kabul etmiyorum." Kör Hüseyin Paşa, mahcup bir şekilde altınları tekrar kemerine soktu ve şöyle dedi: "Efendim, sizden bir ricam olacak. Ben bu devletle savaşmak istiyorum. Beş bin askerimle Vanın etrafını kuşatmaya aldım, emir verdiğin anda hemen vuracağım." Bediüzzaman celallendi, yerinden doğruldu, kaşlarını çattı: "Paşa! Aklını başına al, kimi kime vurduracaksın. Hasanı Hüseyine, Ahmedi Mehmede mi kırdıracaksın?" Paşa: "Efendim, ben bu konuda kararlıyım. Sizden fetva bekliyorum." "Paşa, eğer Müslüman kanının dökülmesine sebep olursan Allahın huzurunda sorumlu olursun. Düşündüğün şeyden vazgeç." Paşa Bediüzzamana adeta yalvararak: "Seyda, ben bu kadar hazırlık yaptım, şimdi askerime ne cevap vereceğim?" Bediüzzaman: "Aşiretine ve askerine mahcup ol, ama yarın Allahın huzurunda rezil olma." Kör Hüseyin Paşa, dizüst oturduğu yerden kalktı, elini dizine vurarak, "Seyda, sen benim evimi yıktın, sen benim evimi yıktın" diye söylene söylene gitti. Ve Vandan asker, top, tüfek neyi versa alıp gitti. |
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
Çok güzel bir paylaşım.teşekkürler Baron.
|
Cevap : İbret Veren Kısa Hikayeler..:!!!
A L L A H D E M E K Fakir bir genç, padişahın kızına aşık olmuş. Bu ümitsiz sevdasını gidip meşhur dervişine anlatarak yardım dilemiş. Derviş: “Evlâdım, şehrin girişinde tam yol ağzında otur, kim ne derse desin sadece ‘Allah’ diye cevap ver.” demiş. Fakir genç, denileni yapmış. Günlerce, aylarca şehrin girişinde başka hiçbir kelime konuşmadan “Allah” demiş. Derviş, yiyeceğini, içeceğini her gün getiriyormuş. Zamanla “Allah” diyen genç halk arasında meşhur olmaya başlamış. Nihayet bir gün padişah da genci merak etmiş. Dervişten, genç hakkında bilgi istemiş. Derviş, gencin devrin büyüklerinden olduğunu söylemiş. Padişah, kalkıp genci ziyarete gitmiş. “Kimsin? Derdin ne? Ne istersin?” demiş ise de, genç, padişaha karşı da “Allah” demekten vazgeçmemiş. Başka tek kelime konuşmamış. Derviş akşam gencin yanına gelmiş. “Padişah sana “Kızımı vereyim” diyene kadar, sen ondan sakın ola ki bir istekte bulunma!” diye tembihte bulunmuş. Nihayet bir gün padişah gelip: “Ne istiyorsun, istiyorsan seni kızımla evlendireyim.” deyince, genç, dervişin şaşkın bakışları altında “Yok” demiş. Artık onu da istemiyorum. Ben başka birisinin hatırı için Allah dedim, Allah devrin padişahını ayağıma getirip, benim gibi miskin bir gence kendi kızını teklif ettirdi. Eğer Onun hatırı için Allah deseydim kim bilir ne olurdu? Ben bundan böyle Ondan başkasını anmıyor, ondan başkasını istemiyorum.” |
İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşu'dur
Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraberdik Gözünü semaya dikti Sonra: "Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır Öyle ki, bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!" buyurdular Ziyad İbnu Lebid el-Ensari araya girip: "Bizler Kur'an'ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onu hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!" dedi Resulullah da: "Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum (Bak) işte Tevrat ve İncil, yahudilerin ve nasranilerin elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?" buyurduCübeyr der ki: "Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh'a rastladım Kardeşin Ebu'd-Derda ne söyledi, işittin mi? dedim Ve ona Ebu'd-Derda'nın söylediğini haber verdim bana: "Ebu'd-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşu'dur Büyük bir câmiy e girip huşu üzere olan tek şahsı göremiyeceğin vakit yakındır!" dedi" |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.