ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Aşk & Sevgi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=388)
-   -   Arşivlik Mevzuular (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=897044)

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yüreğini koy

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna Rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.

Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.

Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.

Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki....

Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....

Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun as olan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

Siz hiç aşka yüreğinizi koydunuz mu? Sevdalarınızı vatan gibi savunabildiniz mi? Sevmek değil sevememek sularında yüzmekten korktuğunuz oldumu hiç?

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Azerinin aşkı

Sen meni sev, men seni sevem..

Sen menin için yan..

Men senin için yanim duduşam..

Glasik eşk neyse onu yaşayah..

Ya da sevme haberin olmasın..

Men sana sevdalanıp dolaşam..

Platonik eşk neyse onu yaşayah..

Sevdada oturah, yiyah içah..

Elele olah, gan kusah..

Tombilik eşk neyse onu yaşayah..

İstersen sevdadan kendimi kesim..

Sağımı solumu doğrayım biçim..

Psikopatik eşk neyse onu yaşayah..

Eyle sevek ki gara sevda olah..

Araplara benzeyen gapgara olah..

Gara eşk neyse onu yaşayah..

Yalan söylemeyeh hep doğru diyah..

Beraber oturah beraber yiyah..

Realist eşk neyse onu yaşayah..

Birbirimize türkü söyleyah, mizildiyah..

El ele tarlalarda, bostanlarda gezah..

Romantik eşk neyse onu yaşayah..

Kediyi, gudiği sen diye sevim..

Sen de horozi, guligi men diye sev..

Sembolik eşk neyse onu yaşayah..

El ele tutuşip kendimizi elehtriga verah..

Zangir zangir tityeyah, ölmeyah..

Elektronik eşk neyse onu yaşayah..

Ahırlarda, komlarda buluşah..

Tezek agalahlarinin dibinde oturah..

Otantik eşk neyse onu yaşayah

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Aşk ve Sevgi ile ilgili yazılar...

[ Ölmeyen Sevgi ]

Genç adam ellerinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi... Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı , kıpkırmızı, kan kırmızısı güller...

Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller...

Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, "Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum" dedi.

Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi yine deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti..

Onları hiç bir şey ayıramazdı...

Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm...

Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika gece kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü...

Ve gözlerini önündeki uçsuz bucaksız denizlere dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tıpkı sevdiği kıza karşı olan aşkı gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluğa uzanıyordu. Aslında bugün onlar için çok özel bir gündü. Kendi aralarında söyleneceklerdi. Delikanlı önce bunu sevdiğine açmış, sonrada gidip iki yüzük almıştı. Bu kadar önemli bir günde bari onu bekletmemeliydi.. Ama alışmıştı artık beklemeye, zararı yok biraz daha beklerim diye düşündü. Güllerin yaprakları nedense hala yaşlı idi. Bir türlü anlamıyordu onları. Her şey bu kadar güzelken neden ağlıyorlardı ki?

İşte az sonra sevdiği gelecek, ona sarılacak, kucaklaşacaklardı...

Sonra söz yüzüklerini takıp, evliliğe ilk adımlarını atacaklardı.

Genç adam öyle heyecanlıydı ki sevdiğine kavuşmak için can atıyordu...

Martılara baktı, birbirleriyle oynaşıp, uçuşan martılara...

Ne kadar güzel dansediyorlardı havada.

Tekrar saatine baktı genç adam. Endişelenmeye başlamıştı. Sevgilisi yine geç kalmıştı, hem de çok... Bu kadar geç kalmaması gerekiyordu. İşte her gün burada buluşmak için sözleşmiyorlar mıydı? Her gün sahilde, martılara bakarak, denizin onlara anlattığı masalları dinleyerek birbirlerine sarılıp hasret gidereceklerine söz vermiyorlar mıydı? O zaman neden gelmemişti yine??...

Aklına kötü düşünceler gelmeye başladı. Hayır.. hayır.. olamazdı.

Sevdiğine bir şey olamazdı.

Onsuz hayat yaşanmazdı ki...

O ölse bile devamlı benimle yaşar diye düşündü genç adam. Bunun düşüncesi bile hoş değildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaşlarını kimsenin görmesini istemiyordu.

Zaten nedense etrafındaki insanlar ona sanki kaçık gibi bakıyorlardı. Rahatsız olmaya başladı bakışlardan.

Artık bıkmıştı... Yine sevgilisi geldi aklına.. Neden gelmedi acaba diye düşünmeye başladı. Gözlerini kapattı.

7 sene oldu dedi. 7 senedir her gün bu sahildeydi, sevdiğini bekliyordu. Daha fazla dayanamadı. Kalbi parçalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yaş güllerin üzerine damladı...

Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gideyim diye mırıldandı...

Hiç olmazsa gülleri her zamanki gibi yanına koyar, ona vermiş olurdu...

Genç adam ayağa kalktı. Sevdiğiyle buluşmak üzere, yeşil tepenin ardındaki kabristana doğru yürümeye başladı..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Sayın abonemiz

Sayın abonemiz, aradığınız numara yanlıştır.

“Dahası, aradığınız telefon hattı, makinesi ve makinenin üzerindeki tuşlar da yanlıştır.

“Sayın abonemiz, zaten aradığınız kişi de evde yoktur. Zira, söz konusu kişi, yanlış zamanda yanlış yerdedir.

“Kaldı ki, aradığınız numara, ulaşmaya çalıştığınız kişiye de ait değildir. Siz bu numarayı, yanlış kişiden aldınız. Ona, ulaşmak istediğiniz kişinin ismini vereceğinize, yanlışlıkla başkasının ismini verdiniz. Size numarayı veren kişi de sizi yanlış anlayarak, başka bir numara verdi. Ancak, onun verdiği numara da yanlış anladığı kişiye ait değil, başka kişiye aitti. Size numara veren arkadaşınız, rehberden yanlışlıkla başkasına ait bir numarayı verdi. Bununla kalsa iyi, numarayı yanlış okudu. Ve siz, onun yanlış okuduğu numarayı yanlış anlayarak, ama anladığınız gibi değil, yanlışlıkla başka bir şekilde yazdınız.

“Sayın abonemiz, ahizeyi yanlış tutuyorsunuz, numaraları yanlış kişiden, bir dizi yanlışlıklardan geçerek alıyorsunuz ve elinizdeki numarayı değil, başka bir numarayı, yine yanlışlıkla çeviriyorsunuz.

“Sayın abonemiz, bu yanlışlıklardan hiçbiri olmasaydı bile, siz yanlış kişiye ulaşmaya çalışıyordunuz. Yanlış kişiye karşı yanlış duygular besliyorsunuz. Onunla çok yanlış bir arkadaşlık yaşadınız. Ona hep yanlış sözler söylediniz, ondan yanlış sözler dinlediniz.

“Ona karşı hissettiklerinizi yanlış yorumluyorsunuz. Onu yanlış tanıyorsunuz. Ve, o da sizi yanlış tanıyor. Siz yanlış zamanda, yanlış bir mekanda karşılaştınız. Ve, bütün yanlışlıklar da o zaman başladı. Hiçbir zaman doğru bir şeyler konuşmadınız.

“Sayın abonemiz bu bir teyp kaydıdır. Bu yüzden, duygularınızı anlamayacağını zannediyorsunuz. Sayın abonemiz, yanlış düşünüyorsunuz.

“Ayaklarınız yere basmadan seviyor, aklınız bir karış havada hisleniyorsunuz. Bunlar yanlış duygular, mantığınızı bir kenara bırakıp, aklınızı devreden çıkarıp, en doğru kararı vereceğinizi zannediyorsunuz. Bunu deneyip başaranlar olmamış değildir, ama sayın abonemiz, bunu başarmak konusunda siz, yanlış insansınız.

“Sayın abonemiz, sadece aradığınız numara, telefon, aradığınız kişi ve hissettiğiniz duygular değil, bulunduğunuz mekan da yanlış. Sabah yanlış bir saatte uyandınız. Yanlış otobüse bindiniz. Yanlış durakta inip, yanlış telefon kulübesine girdiniz.

“Sayın abonemiz, siz de yanlışsınız, ben de yanlışım.

“Yanlış band kaydını dinliyorsunuz. Dinlediğiniz band kaydını yanlış anlıyorsunuz.

“Lütfen aradığınız numarayı kontrol ederek tekrar arayınız. Numarayı aldığınız kişiyi kontrol edip, doğru kişiden numara isteyiniz. Lütfen, numarasını istediğiniz kişinin ismini doğru ve anlaşılır bir şekilde söyleyiniz. Lütfen, size numarayı veren kişinin doğru numarayı verdiğinden ve doğru aktardığından emin olunuz. Lütfen, söylenen numarayı pür dikkat dinleyip doğru bir şeklide not alınız.

“Sayın abonemiz, ulaşmaya çalıştığınız kişi yanlıştır. Lütfen kontrol ederek doğru kişiye ulaşmaya çalışınız. Ayaklarınız yere bassın, doğru duygular besleyin. Doğru sözler söyleyin ve doğru sözler dinleyin. Doğru zamanda doğru yerlerde, doğru insanlarla beraber olun.

“Sayın abonemiz, sırada bekleyen insanlar var. Telefonu bu kadar meşgul etmeniz çok yanlış. Bir yanlışlık olmalı sayın abonemiz. 30 kontörlük kartla 32 kontör konuşma yaptınız.

“Sayın abonemiz, aradığınız numara yanlıştır. Hatta, numara aramanız yanlıştır. Size numara değil, doğru insan lazım.

“Sayın abonemiz, sizin bizim abonemiz olduğunuz da doğru değil. Lütfen, abone olunuz.

“Sayın abone adayımız...”

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Gidene kal demeyeceksin...

Gidene kal demek zavallilara,

Kalana git demek terbiyesizlere,

Dönmeyene dön demek acizlere,

Hak edene git demek asillere yakisir.

Kimseye hak ettiginden fazla deger verme, yoksa degersiz olan hep sen olursun...

Düsün....

Kim üzebilir seni senden baska?

Kim doldurabilir içindeki boslugu sen istemezsen?

Kim mutlu edebilir seni, sen hazir degilsen?

Kim yikar, yipratir seni sen izin vermezsen?

Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?

Hersey sende baslar, sende biter...

Yeter ki yürekli ol, Tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yasama sevgisini..

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:45 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Ay Gülüm

Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Diyecektim ki gülüm;

Mevsim hazan mevsimi, mevsim gözyaşı mevsimi... Mevsim ayrılık mevsimi. Tarifsiz bir hüznün sarmalındayız. Anlatılması zor, ifadesi güç. Fikirler tel tel, şehra şehra düşünceler, duygular buruk buruk....

Bir yanı bahardır kıyılarımızın bir yanı cehennem.

Durmadan gözyaşı dökülüyor yüreğimizin üstüne. Acıdan, ayrılıktan haritalar ekleniyor alnımızın çizgilerine...

Sararan yapraklar tutunamıyor artık dallarda gülüm! Rüzgar estikçe savrulup gidiyor her biri bir yana. Katar katar turnalar göçüp gidiyor üstümüzden...

Diyecektim ki gülüm;

mevsim hazan mevsimi, mevsim hüzün mevsimi, har düşmüş bağlara, bahçelere. Yapraklar üşüyor, yapraklar düşüyor dalından. Turna göçü gibi yapraklarında göçü başladı gülüm!...

Diyecektim ki gülüm;

mevsim hazan mevsimi, mevsim kıran mevsimi. Her taraf ölümlerle acılarla dolu. Kan gölüne döndü dünya. Dört bir tarafta barut kokuları geliyor. Her tarafta savaş, kan gözyaşı var. Her tarafta bir kaos sürüyor... Bu yüzden karalar giydik gülüm!. Utandık insanlığımızdan!.

Bacakları kopan çocukların feryatları doluyor yüreklerimize. Çığlıkları, çocukları ölen anaların. Hiç bu kadar sahipsiz, hiç bu kadar umutsuz, bu kadar çaresiz kalmamıştı yüreğimiz.

Gerçeklerle hayallerin karıştığı, rüyalar şehri İstanbul’da bombalar patlıyor durmadan. Özlemler, hayaller ıstırap veriyor artık... Her ah! çekişte içimiz titriyor... Derin bir ah gibi sızlıyor yüreğimiz... Yüreğimiz parça.parça..

Güvercinlerin öldürüldüğü, defnelerin sessizce ağladığı günlerdeyiz gülüm!...

Diyecektim ki gülüm;

Çiçektir çocuklar: Bakım ister, özen, özveri, güven ve sabır ister, açmak için çiçeklerini bahara... Hepsinden önemlisi şefkat, sabır ve sevgi ister... Sulanmak ister sevgi pınarlarıyla ... Tomurcuk tomurcuk açmak için dünyaya çiçeklerini ... Sevgisizlikle solmamak için yaprak yaprak ...

Diyecektim ki gülüm;

Bahçedir çocuklar:. Tohumdur ekilir, sürer filiz filiz.. Umudu besler bağrında. Emek ister, bakım ister... Büyür, olgunlaşır , sevgi meyvesi verir; sevinçle koklar ve tadarsın. Karşılık beklenmez, verdiğini alırsın...

Diyecektim ki gülüm;

Yüreklerimizi yıllardır sıcak ve hillesiz bir sevgiye kilitleyip, umutla ,özlemle geleceğe dair apak düşler kurduk. Güneşli, aydınlık, güzel günlerin özlemini çektik. Belki biraz yorgun, belki durgun, ama yine de umutlu, yine de mutlu, sevgiyi işleyip mavilere, bütün yollara, dallara, dağlara gül yazdık.

Sevgiyi, umudu, güveni, dostluğu, barışı, özgürlüğü, mutluluğu ve bunların getireceği güzellikleri bekledik ölümüne...

Diyecektim ki gülüm;

Geleceksin diye bütün yollara gül döktük. Güvercinler uçurduk mavilere.

Sevgiyi,dostluğu, barışı, baharı, sevinci getireceksin diye dağlara, ovalara, denizlere . Bunca çirkinliklerin içinde güzelliği, saflığı, temizliği getireceksin diye kirlenmiş hayatımıza, yıldızlara haber saldık ...

Diyecektim ki gülüm;

Yaşamak güzel... Yaşamak bir çiçek gibi, dört mevsim güzel kokular saçıyor üzerimize... Sevgiyle bakıyor herkes biribirine, sevgiyle sarılıyor... Kinler, düşmanlıklar, kötülükler Kaf Dağı’nın ötesine sürülmüş...

Diyecektim ki gülüm; Gel!

Yorulduk yollarına gül döküp beklemekten. Ey ömrümüzün taze gülü, ey gözleri öksüzümüz, her hazan bir gül getirip yüreğimize bırak ki, sevdamızın ateşiyle yakalım saçlarını yeryüzünün...

Diyecektim ki gülüm;

Herşeye rağmen yüreğinde bin umut taşıyor çocuklar gelecek baharlara...

Dünyanın dört bir tarafında barış ve umut şarkıları söylüyor... Özgürlük ve mutluluk şarkıları söylüyor çocuklar, diyecektim...

Ama diyemedim, diyemedik gülüm!...

Kapımızda nöbet tutuyor ölüm

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Anlat Bana, Nedİr AŞk

İlk günbatımının hemen ardından söylediklerimiz, bir

yüzyıl sonra da geçerli olabilirdi ve biz, güneşe

boğulmuş bir ilkyaz sabahının ilk saatlerinde, en çalışkan

çiftçilerle yarışarak, zamanı değirmenlerimize çuvallar

dolusu taşıyabilirdik. Bunları düşleyemiyorsak eğer,

anlat bana, nedir aşk?

İlk mektuplarımızla birlikte okumayı sökerdik ve

ellerimizin tutkusu uğruna en yakıcı özlemleri göze

alabilirdik. Sonra geleceği müjdelenmiş yokülkelerin

tapınaklarında beklemek yerine, şimdi ele geçirilmiş bir

gecenin saatlerinde eritebilirdik. Yapamamışsak bunları

eğer,

anlat bana, nedir aşk?

Sabahın ilk dalgaları bizi kumsalda bulmayabilirdi ve

biz, günah çıkartmak için mavi sığınaklarımızı yeğlerdik.

Köpüklü haritalarda yerimizi arayanlar, bir an sonra

haritalarını yitirirler, sonradan, çok sonradan

söylencelerimizle yetinmek zorunda kalırlardı.

olmamışsa söylencelerimiz eğer,

anlat bana, nedir aşk?

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Dokunma

Yağma be yağmur. İçim üşüyor. Islatma toprakları. Attığım her adım daha da ağırlaşıyor. Kokun sinmesin çiçeklere. Çoktan unuttum içime derin bir nefes çekmeyi. Çoktan unuttum ardından görünen gökkuşağının renklerini. Serinletmeye çalışma boşuna içimi. İstesen de beceremezsin yorulma boşuna.

Yağma yağmur. Çek git yoluna

Esme be rüzgar. Uğulduyor kulaklarım. Takatim yok itme beni. Titriyor bacaklarım. Bilmem hangi melodidir fısıldadığın. Duymuyorum. Uzun zaman oldu işitmiyorum hiçbir sesi. Çek elini eteğini dalların üzerinden. Eğme boynunu. Koparma yapraklarını. Bırak her biten ot her yeşeren yaprak yerinde güzel. Çalma! Yerinden yurdundan etme hiç birini. Kimseler yok işte sokaklarda. Issız her yer senin şansına

Esme rüzgar. Çek git yoluna.

Geçme be zaman. Sabrım bitiyor. Dur olduğun yerde. Her şey uzaklaşıyor. Unutturma bana çektiklerimi. Unutturma özlemiyle divane ettiklerini. Alışmaya çalışmadım hiç. Vazgeçmeye çalışmadım. Henüz çok taze yaram. Bırak kanasın. Bir gün dönmez biliyorum. Bekletme boşuna.

Geçme zaman. Çek git yoluna.

Akma be gözyaşım. Yüreğim yanıyor. Değmez bir vefasız için heder olmana. Eğer gözyaşım fayda etseydi ona gider miydi ardına bile bakmadan uzaklara. Kıyamadığı kopamadığı onsuz yapamadığıydım hani? Yazık. Ne boş sevmişim meğer. Ne boş yanmışım. Sanma bu benim ilk aldanışım.

Bakma gözlerime

Çoktan perde indi üstlerine

Bakarsam dayanamam ağlarım

Sarılma ne olur

Böyle bir şefkat fazla bana

Hep isterim sonra, alışırım

Sevme be güzelim beni.

Gönül sayfamı çoktan kapadım

Dokunma sakın bana.

Yüreğim yaralı.

Seninde canını acıtırım....

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Sen yalnızlığımın bahanesisin

Sen yalnızlığımın bahanesisin, her gün kanayacak değilsin ya...

Yalanlarla avutmak zorunda değildin ki beni. Sen oluyordun her arkama dönüp baktığımda göremediğim umudum. Yine de avunmayı uygun gördün sen bana. Yine sana karşı çıkmıyorum ve avunuyorum, yokluğunun ezilmişliğini taşıyamayan ruhumla. Kendimden kaçışımın nedeni olmana rağmen, seni yine de özlüyorum. Özlediğim sen misin, yoksa kendimden kaçışımın heyecanı mı, karar veremiyorum.

Gittiğin yerlere ardından bakakalıyorum sinsice. Gittiğin her şehir seni benden daha mı çok özlüyor... Oysa biliyorsun, özleminin bittiği yere gömüyordum ben sonsuz bekleyişimi. Ve sen, sen olmaktan çıkıyorsun bir süre sonra, yine yok oluyorsun göremeyeceğim uzaklarda. Uzaklar oldu belki de benim yirmili yaşlarımı çalan. Çocukkende böyleydim ben, hep bir tek umudum olsun isterdim. Umutların çoğalmasıydı tek korkum. Çünkü ne zaman umutlarım çoğalsa, hep yanlış olanın peşinden koştum. Şimdi de bunun devam ettiğini, çocuklukta kalmadığını gösteren bir kanıtsın sen. Büyümüşlüğümü hiç sayansın yani. Değişmeyen tek şey bu muydu yoksa yenilerini de mi getiriyordun bana...

Kurtaramadığım kanatlarımın en beyazıydın sen. Kaybolmaktan çok kaybetmekten korkuyordum ama sen kaybetmeyi de biliyordun.

Senin doğallığındı benim yasaklarımı yasaklayan. Yine de katlanamadın birlikte yalnız kalmaya. Oysa ikimizde yalnızdık birlikteyken.

Tüm bu kalabalığın suçunu üstlendin sen. Sadece benim suçum ağır geldi sana. Şimdi sanıklığımı sorguluyorsun benim. Oysa ben çoktan imzaladım idamımı, senin haberin yok...

Sıradan bir mekandayım yine, senin olmadığın her yer gibi yani. Seni yaşamanın zor olmadığını sanırdım hep, yalan söylemişim gereksiz yere kendime. Etrafımdaki mutlulukların tek sebebiydin sen demek ki. Garipliklerimin ortasında kalmama rağmen, insanların garip bakışları kadar hassas kalmadı yüreğim. Hep bir gülüş olmak istedim dudaklarında, yazık ki tebessümün ötesine geçemedim ya da geçirmedin. Korunma iç güdüsünün sana eşlik ettiği saatlerde, ben kendi korunmasızlığıma haykırıyordum sessizce.

Gözlerinin ıslattığı her yaşamdan bir parçayım şimdi. Ama ne sen varsın yanımda ne de gözlerin... Şimdilerde çok da acımıyorum bana bıraktığın anılara. Yine de sende kalan her bir parçaya sahip çıkıyorum, sanki hiç gitmemişsin gibi. Sesinin eşlik ettiği her beni gün geçtikçe daha çok sevdim. Zaten senden çok sesindi yanımda kalan, Şimdi o da yok belki, belki de hiç olmadığı kadar yakın bana.

Bazen de karar veremiyorum, gözlerine mi yoksa sözlerine mi inanmalıyım. Koskocaman bir sırdı her ikisi arasındaki uyumsuzluk. Bunun çabası içinde boğuldum hep. Hep bir şeyleri eksik bırakmadın mı zaten bende. Ve ben, hep bunları tamamlama peşinde yoruldum durdum. Yorgunluğumu bile affetmedim ben, affedilmeyen diğerlerinin arasında.

Gözlerimi kapatmam yetmiyor bıraktıklarını geri vermem için. Zar-zor bulduğum bütün yolların sonu sana çıkıyorken, ben, nedensiz yere bir yol seçmekle uğraşıyorum.

Her yol sen olduğuna göre, tek çare oldu yoldan çıkmak. Sen yine bekle herhangi bir yolun sonunda, kimbilir belki batışımı birlikte kutlarız...

Simsiyah bir dünya bıraktın, kırılmadım; büyümüşlüğümü hiçe saydın, kırılmadım; giderken bana bir avuntu bile bırakmadın yine kırılmadım; ama bir hoşça kal demeden çektin gittin ya, kırıldım, üzüldüm, üşüdüm...

Resmini geri almak için bulduğun bahaneler bile yetersiz kalacak kendini aklaman için. Bu beni hiç etkilemedi ki. Belki yeni bir sevdanın çarmıhına gerildiğim için, belki de seni sindirebildiğim için. Zaten o resim hiçbir zaman bana ait olmadı ki.

Acılarımın bir parçası olmanın sonuna geldin artık. Belki de gerçekler bundan sonra başlayacak. Ama hazır değilim bu sefer simgelediğin harflerle oyalanmak için. Hayırsız gidişini kabullenmek bile daha kolay artık. Yine de çalışıyorum, her yeni doğan güne yalan söylemek için. Yalanlarım birikiyor giderek. Kimin yüzüne baksam ayıplıyor beni. Korkak yanımın bu kadar öne çıkacağını düşünmemiştim. Benzemelerimi de benzetmelerimi de çaldın sen. Götürdüğün yerde hastalıklı bir aşk yaşattın bana.

Her şeyin sonuna yaklaşırken, biraz da umut oluyor yeni başlangıçlar için. Biraz da olsa umudum kaldı mı acaba... Belki de bu, yeni sevdalara sığınmaktı benim için. Ama her yeni sevda yeni bir başlangıç olmuyor ki. Yine acıyorum içime ve yine kanıyorum kendi kendime. Artık elini uzatmanı da beklemiyorum, çünkü biliyorsun, gerçek dışı beklentilere izin vermiyorum artık.

Söylediklerimi anlatma çabası içinde olduğumdan hep konuştum, hiç susmadım. Ama ne söyleyebildim ne anlatabildim sana. Şimdi uzun uzun bak birlikte seyrettiğimiz denize. Hani ben sana, sen denize mecburdun; şimdi hatırlamakta bir mecburiyet oldu benim için.

Hatırlamakta korkutuyor ama. Her şeyden korkar oldum yaşadığın yüreksizliğin yüzünden. Yine de seyrettiğimiz her damlanın izini taşıyorum kirlenmiş yüreğimde.

Sen sakın düşünme düşündüklerimi. En azından birimizi kurtaralım pençesinde olduğumuz kokuşmuş duygulardan... Yalnızdık, yalnızlardaydık ikimizde. Sen belki senden çok uzaklardaki birisine kiralamışsın yüreğini ama sende yalnızsın en az benim kadar. Tek çelişkim bu değildi elbette. Ben seni, sana gönderdiğim her dörtlükte yaşıyorum mısra mısra; acaba sen bunu biliyor musun?

İkimizde farkındayız bir çok şeyin, hatta ikimiz dışındakiler bile. Sancısız bir aşkı yaşayamamanın yarası kanıyor şimdi de içimde. Sen de yeni yaralar açmak ister gibisin. Oysa artık insanı sevmek istiyorum, açılan yaraları değil.

Şimdi ne senin mutluluğunum ne bir başkasının. Ama sen mutlu ediyorsun hem beni hem bir başkasını. Çelişkilerimin arasındaki en önemli gölgeydi bu. Sen, bendeki yansımanı biliyorsun, görüyorsun ve yeni meraklıklara sürüklüyorsun beni. Acaba gözlerin yalancı mı çıkacak bana... Şu sıralar umut bağlıyorum tozlanmış yüreğine. Ya sen, sen bırakacak mısın bilmiyorum ardından yollara dökülen her bir parçamı. Belki ben senden, ufacık bir çocuğun süpermanden beklediklerini bekliyorum, belki de tek beklentim basitliğini kaybetmiş bir paylaşım.

Kocaman bir kalabalık gibisin, paylaşımcılığını yitirmiş iç dünyamda. Bunun en önemli nedeniydi belki, gözlerindeki soğukluğun yüreğimi bile titretmesi. Ama bazen yakalardım sendeki sıcak ışıltıları ve o an inanılmaz bir çılgınlığın kahramanı gibi hissederdim kendimi. Geçici olması bile umrumda olmuyor çoğu zaman. Çünkü yanımda oluyorsun, çünkü nefesim oluyorsun ve her nefes alışımda ölümüm olmuyorsun, şimdilik.

Yanlış hayatlarda ve yanlış aşklarda arıyorum yine yarım kalmış yüreğimi. Ve ben bu sefer daha cesurum savaştığım karamsarlıklara karşı. Yanlış hayat; seni de yaşayacağım dolu dizgin...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yaşamak lazım yaşamak

MuTLuLuğu haber eT bana ey doğan güneş... Sevdiğimden haber eyLe ey esen rüzgar... Kollarımda hüzün kokun, avuçLarımda sıcakLığın, dudakLarımda aL yanağının Tadı, Ben seni öyLe özLedim ki Tarifi mümkün değiL nede anLaTıLır, ancak yaşanır...

Kader denen kim vurdunun çarkında yuvarLanıp giTmeLere devam edeceğiz sanırım, ama umarım bu sefer yuvarLanıp giTmeLerimiz kısa sürecek, ve o aşk kokan sevda kokan sohbeTLerimize kaLdığımız yerden devam edeceğiz...

Aşk dedik ya adına bir kere mühürLedik ya birbirimizi yüreklerimize koLay koLayda söküp aTıLmıyor hani... Son sigaramın son nefesi gibi Tiryakin oLdum arTık senin…

Sevda kokuyor buram buram bu şehir, arTık isTesende siLemem seni doLaşTığımız, sarmaş doLaş oLduğumuz bu kaLdırımLardan, Ben sana aiTim, nasıL anLaTıLır, ancak yaşanır…

GözLerin, beni benden aLan benLiğime ben kaTan, yüreğimde sen avuçLarımda ayrıLıkTan kaLan hüzün, aşk dedik ya adına bi kere, mesafede girse aramıza, aramızda isTemedikLerimizde girse bizi bizden koparamazLar rı...

NasıL anLaTıLır biLmem ki... Sende aşkı TaTmaLısın, o sevda kadehinden bir yudum sende TaTmaLısın... Aşk dedik ya adına, sevda geceLerinde gökLere haykırdık ya ismini, nasıL Tarif ediLir biLemem ki, Tarifi yohk bu sevdayı yaşamak Lazım...

Aşk yaLan, sevda yaLan diyenLere, iki saTır sözüm var… Aşk, sevda öyLe bir duygu ki Tarifi yok anLaTıLması zor, Yaşamak Lazım yaşamak...

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Can çiçeği

Erişilmez bir uçurumun kıyısında, senden başka kimsenin farkında olmadığı bembeyaz bir çiçektim ben. Sen ise, dört mevsim özlemini çektiğim yağmur. Üstüme yağışını severdim, yapraklarımdan aşağı akışını, her damlanı içime çekişimi severdim. Bedenimde seni hissedişimi. Her damlan alıp götürürdü beni adını bilmediğim, tanımadığım yerlere...

Sen yağınca susuzluğum dinerdi, biterdi kimsesizliğim, dağılırdı ürpertilerim. Serin bir meltem değip geçerdi yapraklarıma. Dünyalar benim olurdu, uçardım sevinçten. Günlerime, gecelerime; hiç kimsenin bilmediği, fark etmediği sıcak bir sevgi dolardı. Sıcak bir sevgi dolardı yüreğime. Her çocuğa gülümserdim; her kuşa, her kelebeğe, her arıya gülümserdim...

Erişilmez bir uçurum kıyısında rüzgarlara ağıt yakan, yalnız ve boynu bükük, bembeyaz bir çiçektim ben. Sen, bakışlarında sevdalar gizleyen, sevdalandığım, gözleri menekşe rengi küçücük bir kızdın.. Adına Seher demiştim, adına sevda, adına umut. Sevdam, umudum her şeyimdin. Günüm, günaydınım, gülaydınlığım seninle başlardı. Tek sevenim, tek sevdiğimdin. Yağmurumdun sen; kurak günlere, ayaz gecelere inat. Hiç bitmeyen bir umut, özlem ve hazla beklerdim seni. Gelmediğin zaman boynumu büküp, kapar gözlerimi seni beklerdim. Özlemin umudum olurdu, umudum özlemin. Beklerdim, beklerdim bıkmadan, usanmadan...
çünkü seni seçmiştim ben, sevdam, arkadaşım olarak. Sevdanı yüreğime nakış nakış işlemek için. İşlemeliydim ki, fırtınalar, boranlar içinde bile olsa kardelenler gibi açmasını öğrenmeliydim...

Umudumun bitip tükendiği anlar da oldu elbette zaman zaman. Seni beklerken, bekleyişin işkenceye dönüştüğü zamanlar da olurdu. Günlerin yıllara döndüğü zamanlar da. Ama hiç şikayet etmedim, şikayet etmedi yüreğim. çünkü seni delicesine seviyordum ve bu sevgimle mutluydum. Özlemine zor da olsa katlanıyordum bir umutla.

Sen beyaz bulutlarla gelirdin, bembeyaz gelinlikler içinde. Hayran hayran bakardım sana. Sen gelince ardından gökkuşağı gelirdi. Gökkuşağına dönüşürdün rengarenk. Her renginde umutlarım vardı, hayallerim vardı. Canlı, cansız tüm varlıklar kıskanırdı güzelliğini... Sen, hayatıma kattığım canım, gözbebeğimdin. Ben de senin cançiçeğindim. Gözlerime dolan bulut, üzerime yağan yağmurdun sen. Toprağa saçtığım umudumdun. Havaydın, hayattın, suydun, sevgime bandığım gülaydınlığımdın, günaydınımdın...

Yıllar sonra şimdi yine bekliyorum seni, bir umutla. Ama artık azalan hatta tükenen bir umutla... Ömrümün bütün dilimlerine kar yağıyor şimdi. Kar da beyaz ama ben yine de direniyorum. çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bir zemheri mevsimiydi ayazda bırakıp gitmiştin hayallerimi. Bak yine zemheri. Dağlara kar yağıyor ama sen yoksun. Sen yoksun, acılara özlem yağıyor... Bak, kar yağıyor üstüme, iliklerime dek üşüyorum. Yine de yüreğimde ateşler yakıyorum. Dönersen ellerini ısıtırsın diye...

Unutmuşum, içimdeki umutların beyazlığını... Unutmuşum mavi, yeşil, al renkleri... Ne zaman bir yağmur sesi duysam, ne zaman bir su sesi, içimde sevgiler kanar, pınarlar kanar benimle. Sonra sen gelir dökülürsün içime, sen gelir dökülürsün gözlerime, kirpiklerim dökülür yollara. Gülaydınlığın doğar üstüme. İşte o zaman dağ dağ özlem kesilirim, bulut bulut, hüzün hüzün..

Düştüğüm her uçurumda sen varsın yanımda
seni taşıdım içimde bir damla gözyaşı gibi
bütün yıldızlara ismini haykırdım, bütün gecelere
bir sen yoksun bir sen duymuyorsun bi-tanem

rüyalarımı hicran alır her gece gelmezsin
çağrılarım isyan olur her gece bilmezsin
sevdasını yüreğime taht kurduğum nerdesin
bir sen yoksun bir sen bilmiyorsun bi-tanem

bil ki hep sana aktım bu sevdalı nehirlerde
hep seni bekledim bu düştüğüm yerlerde
ümit kervanları bir bir gelip giderler de
bir sen gittin bir sen gelmiyorsun bi-tanem

Gel... Gel ki, sarı papatyalar açsın, kır gülleri, kır menekşeleri, kırkkanatlılar açsın. Yol alsın umuda nazlı cerenler, ceylanlar, karda boranda yolunu yitirenler. Gel can gelsin solmuş anılara. Boşalsın sicim sicim gözyaşları, ırmak olsun susuz kalmışlara; kardeş olsun dostluklara, yüreğimdeki merhamete... Gel... Gel ki, sevginle anlam bulsun duygular, gözlerimden toprağa düşen damlalar....

Gelmeni istiyorum biten umutları, yiten sevdaları diriltmen için, solan yaprakları yeşertmen için.

Tüm ümitlerin tükendiği anda çıkıp gelmeni, üzerime yağmanı bekliyorum. Bu sitemdir sanma. Bil ki, gelmezsen solup gideceğim, bitip tükeneceğim. Bir daha bir daha hiç bir mevsim açmayacağım çiçeklerimi, gülümsemeyeceğim gül yüzlü çocuklara, gül desenli baharlara, kırlara, ceylanlara... Gel!...

Sen bir nazlı gül olaydın
dalına yaprak olurdum
canına can verirdim
acına toprak olurdum

sen bir türkü olaydın
kıskanırdım rüzgarlardan
kalbime koyardım sesini
yalnızca ben duyardım

tual olaydın fırçalarıma
sevginin rengine boyardım
ne okşardım saçını
ne öpmeye kıyardım

sen de sevseydin beni
canına can verirdim
kanına kan veririrdim
sende sevseydin beni

yoluna toprak olurdum
dalına yaprak olurdum
pervane olurdum ışığına
etrafında döner dururdum

seinde sevseydin beni
önüne yol olurdum
kapına kul olurdum
sende sevseydin beni

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:46 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Beklentİsİz Sevmeyİ Denedİnİz Mİ?

Hiç beklentisiz sevdiniz mi?

Yani "Bugün telefon etmedi" demeden, "Şu an nerede acaba?"

diye kendi kendinizi yemeden, "Yaş günümü hatırlayacak mı

acaba?" diye bir beklenti içine girmeden...

Sevdiniz mi hiç?

Onun, size ait bir mal olmadığını kabul edip ,

onu özgür yaşamı ile sevmeyi denediniz mi?

Yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip

ama aldırmıyormuş gibi yapmadan, gerçekten aldırmadan,

"Bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi

bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.

Onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve

kendinizi yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?

Hiç beklemeden çalan bir kapıda,

onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?

Beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...

Ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının

tadına varabildiniz mi hiç?

Siz istediğiniz için değil, o istiyor diye yapıldı mı tüm bunlar?

Ve beklentisiz sevmenin tadına bakabildiniz mi hiç?

"Bugün beni hatırlamadı" yerine "Hiç beklemiyordum,

senin geleceğini" diyebilmek ne güzeldir oysa...

Onu boğmadan, kendinizi boğmadan sevebilmek

ne güzeldir... Sahiplenme duygusundan uzak,

sevmenin, sevilmenin tadına varabildiniz mi hiç?

Yapılmamış davranışlar, söylenmemiş sevgi sözcükleri ile

kendi kendinizi aşk çıkmazında kaybedeceğinize,

Hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?

Beklentisiz sevin...

Ben, beklentisiz seviyorum...

"Niye aranmadım" diye düşünüp kendini kendinizi

yiyeceğinize, hiç beklenmedik bir "Seni özledim"

mesajı ile aşkı yakalayın..

Beklentisiz sevin...

Ben, beklentisiz seviyorum...

O, sizin sevgiliniz oldu için değil.

Ona tapulu malınız gibi, çantanız, arabanız gibi

davranma hakkınız olduğunu düşünmeden.

Onu sevdiğiniz, onun da sizi sevdiği için sevin...

Sevgiye karışan "beklenti" denen illeti

hemen silin aşkın ak sayfalarından...

Göreceksiniz ki, o zaman aşk, başka bir güzel...

Göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...

Göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin

damaklarda bıraktığı tat, yıllanmış şarap gibi, beklenti

zehrine karışmadan bir başka döndürüyor insanın başını..

Ben, beklentisiz seviyorum...

Onun nerede olduğunu merak etmiyorum...

"Beni bugün neden aramadı" diye

geçirmiyorum içimden, aramadığı zamanlarda...

Geleceğe dair hayallerim de yok zaten...

Ben, sevgiyi yaşıyorum...

Onun yanımda olduğu anlar o kadar değerli,

o kadar kıymetli ki... Gerçekleşmemiş ve

gerçekleşmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anları...

Beklentisiz seviyoruz...

Sevdiğimiz için seviyoruz...

Hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... Anlık seviyoruz...

Deneyin... Beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...

Beklentilerle boğduğunuz aşklarınıza acıyacaksınız

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
papatya tarlası

Papatya tarlasi...

Bir papatya tarlasi düsün..

Ilkbahar ayi..

Ve sen, onun yanindan gecen yolda yürüyorsun...

Ve o papatya tarlasinda bir papatya dikkatini ceker..

Binlercesinden birisidir ama sen, onun yanina gidersin..

Onda seni ceken bir seyler vardir.

O papatyayi oldugu yerden koparirsin..

Sadece senin olsun istersin, sadece senin..

Ölecegini düsünmeden. Ve gidersin o tarladan...

Icindeki siddetin durduramadigi bir bencillik ama bir o kadar güzel ve hapsedici.

Iste bu TUTKU...

Yine o tarlanin kenarindaki yolda yürüyorsundur..

Yine milyonlarcasi arasinda bir tanesi seni ceker..

Yaklasirsin, yanina gidersin o papatyanin..

Gözlerin baskasini görmez olur o an.

Onun icin herseyi yapmak istersin...

Dokunmak istersin..

Dokunamazsin, orda, onunla ölmek istersin.

Ama birden hafif bir rüzgar eser ve bir baska güzel cicek kokusu gelir burnuna..

Dayanamazsin onun kokusuna..

Unutturur herseyi bir anda ve o kokunun geldigi yöne gidersin..

O papatya orda kalmistir, yüreginin bir kenarinda..

Paylasilmamistir bi cok sey..

Unutulmaz belki ama geri de dönülmez ona..

Iste bu ASK...

Yine o yoldasin..

Papatya tarlasinin yanindan gecen..

Ve yine bir papatya ...

Milyonlarcasinin icinde seni ceker..

Gidersin yanina.. Orda kalakalirsin..

O hic ölmesin diye her seyi yaparsin..

Tüm gücünle onunla olmak istersin..

Oradan seni koparacak hic bir güc olmadigina inanirsin..

Ve orda onunla ölene kadar birlikte kalirsin...

Iste bu da SEVGI...

AHMET ALTAN

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Yüreğini kanatmıyor mu zaman?

Aşkı bedenlerimize, çiçekleri parfümlere kurban ettik. Rüzgarın yerini pervane aldı. Sevgi şehvetin tuzağı oldu. Göz yaşlarımızın kalbimizle bağlantısını kopardık.

Ruhumuzu yitirdiğimizin farkına bile varamadık. Gönlümüz gönlümüze esir düştü. Ağlamayı unuttuk çünkü kalplerimiz ölü.

Ölmekten kaçıyoruz çünkü yaşamayı unuttuk.

Kimseyle konuşamıyoruz, kimseyi dinleyemiyoruz çünkü kendimizle kavgalıyız. Sözler kalbimize inmiyor çünkü kalplerimize giden yolları kapatmışız.

Tenlerimiz kalplerimizi esir etti. Aşkından verem olanlar şimdi bir hayal. Artık kıskançlık krizleri geçiriyoruz.

Bulut nasıl ağlar, nar çiçeğini kim boyar,kumrular nasıl kur yapar,bülbüller birbirlerine hangi aşk sözlerini fısıldar, bilmiyoruz anlamıyoruz.

Semaların dilini çözememişsen,sevgi kalbine kılavuz olamamışsa,hala meyveyi ağaçtan, suyu buluttan biliyorsan, nasıl yaşayabiliyorsun dünyada?. Dar gelmiyor mu bu mekan sana? Yüreğini kanatmıyor mu zaman? ....

Yüreğinizde sevgi tomurcukları hiç solmasın!

Prof. Dr. Sinsi 10-11-2012 10:47 PM

Arşivlik Mevzuular
 
Bir başıma bir ben...

•Yorgun uyanıyorum gecelerde sabahlar olamıyor bir türlü.

•Deli gönlüm coşkulu .Yaşadığım her şeyi aşk sanıyorum kaptırıyorum ve sonra avucum da kalan son aşk kırıntıları.... onları kalbime gömüyorum.

•Arkadaşlarıma anlatıyorum, arada bir de kendi ailemle paylaşıyorum bütün bunları , belki arkamdan gülüyorlar ama her zaman umutla bakıyorlar bana

•Bazen de kendim kendimle konuşuyorum “yalnızlığım arkadaşım.” duvarlara kızıp çiçeklerimi seviyorum,bazende aynalara bakıp dans ediyorum..

•Kendimi seviyorum,bazen de kızıyorum... nasıl kızmam? kalkıp giden o, aşığım diye beni terk eden o değil mi? yanı aşıkken ben; ben değilim... beni ben terkediyor...

•Aslında Dosttum kendimle kendime ve anlatıyorum ne varsa içimde

•Arkadaş oluyorum bazen de alıp başımı gidiyorum sahil kenarına

•Ve ısmarlıyorum en güzel yiyeceklerden özellikle sade dondurmaları kendime.

•Ben varım bu dünyada yalnızca tek başıma

•Gerisi ise hepsi hikaye.

•Ne zaman sevgiye kalbimi açsam ; avucumun içinde kalıyor aşk kırıntıları

•Ne zaman dost diye baksam yüzüne gülüyorsun arkamdan dalga geçercesine,

•Ne zaman arkadaş desem bugün var yarın yok oda

•Bir ben varım işte bu dünyada.

•Bir başıma bir ben.

•Bende beni terk edemem ki aşık olmazsam eğer.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.