Sümerlerle Başlayan Mezopotamya Mimarisi |
10-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Sümerlerle Başlayan Mezopotamya MimarisiSümerlerle başlayan Mezopotamya Mimarisi Mezopotamya sanatı, Önasya sanatları içinde yer alır Bu bölgede çeşitli halklar yerleşmiş, birbirleriyle kültür ilişkilerinde bulunmuş, savaşmışlardır Geniş zaman aralıkları içinde, kültür önderliği birinden diğerine geçmiştir Bu halklar içinde Sami ırkından olmayanlar Kassitler, Hurriler, Mitanniler ve Sümerlerdir Bu kavimlerin nerden geldikleri belli değildir Mezopotamya’nın ilk sanat hareketi, muhtemel olarak MÖ 4000 yıllarında bir seramik özelliğinde açık olarak görülür Seramik kaplarda geometrik motifleri olan derin sevgi açıkça belirir Bu çağın kaplarında geometrik süsleme yanında, havyan ve bitkilerin geometrik bir biçimle modül edilerek kap yüzeyinde düzenlendiği görülür Bu kaplar ayrıca renkli olarak yapılmış ve bu renkli seramiklere “Halaf Kültürü renkli seramiği” denmiştir Bu çeşit dekorasyonlu seramik, samarra da en olgun seviyesini bulur Bitki motiflerinin stilize edilerek gayet açık kati formlar halinde, yüzey doldurucu bir karakterde özellikle dokuma motiflerinde görülmektedir Cemdet-Nasr çağına ait mimarinin de, yukarıda gördüğümüz baş heykeli gibi olgun mükemmelliğine vardığını görüyoruz Bunlar tapınak yapılarıdır Uruk'ta Gaura tepesinde mimari bütünlüğü olan bir yapı bulunmuştur Bu yapı bir esas salon ile yan odalardan ibarettir Temel planlarından anlaşıldığı gibi bina matematik bir kat'iyettedir Parçaların birbirine bağlanışı ve iç mekan formları da bir amaca göre biçimlendirilmiştir Buradan Mezopotamya mimarisinin birçok deneylerden sonra bu plana ulaştığını anlıyoruz Ortadaki uzunlamasına yapılmış salondan, bu tapınağın yatay bir ayin sistemine uygun olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır Esasen mühürler üzerindeki ayin resimlerinden yatay bir dini merasim düzeni olduğunu anlıyoruz Mimari bütünlük ve anıtsal anlayış bakımından çağın en ilginç eseri, yine Gaura tepesindeki bir tapınakta görünür Tapınağa giriş kapısı, binanın iki yanındaki çıkıntı arasına sıkıştırılmıştır Giriş büyük bir salona açılır, salonun ortasında mihrap olacak bir yer vardır Orta salondan yanlardaki uzun salonlara giriş kapıları bulunur Binanın tümünde oldukça simetrik bir inşa görülür Ancak plana dikkatle bakılacak olursa, bu binanın simetrik olmadığı anlaşılır Yanlardaki uzun salonların, ortadaki esas salona göre daha yüksek oldukları sanılmaktadır Çünkü Babil’deki kent kapılarının da aynı biçimde oldukları biliniyor Uruk-Cendet-Nasr kültürünün araştırılmasında birçok tabakalar çıkarılmıştır Bu kültürün eserleri arasında iki halk tabakasının eserleri bulunduğu anlaşılmaktadır Bunlardan biri halka hükmeden tabaka, diğeri ise aşağı tabaka ya da yerli halk tabakasıdır Sonradan buraya gelip de hakim olan halkın, esas yerlileri buradan çıkarmadıkları anlaşılıyor Yerli halkın eserleri, mozaik gibi bir teknikle ve geometrik anlayıştaki süslemelerdir Bugün Berlin’de bulunan mozaik bir duvar, bu ilk yerli halkın eserleri arasındadır Böylece Uruk ve Cemdet-Nasr çağları incelendiğinde iki anlayışta eserler görülür Bunlardan biri geometrik anlamda bir süsleme-dekorasyon anlayışıdır Diğeri ise tasviri rölyef ve heykel sanatıdır Yani biri soyut – dekoratif anlamda bir sanat, diğeri ise doğa gözleminden yararlanılarak yapılmış olan heykel ve rölyef sanatıdır Mimaride de yatay bir icaplarına uygun bir uzun salon vardır Soyut – geometrik süsleme sanatının, bu ilk yerli halkın sanatı olduğu anlaşılmıştır Tasviri ve canlı, doğal ifadenin sanatın ise, sonradan gelip yerlilere hükmeden halka ait olduğu anlaşılmıştır Bu sonuca götüren nedenler açıktır Uruk-Cemdet–Nasr kültürün sonuna doğru, birden geometrik – soyut anlatım yeniden çoğalır ve birinci plana geçer Buradan da eski yerli halkın yeniden kendi yönetimlerini ellerine geçirdikleri sonucu çıkarılmaktadır İşte bu değişme sırasında biz tarihte ilk kez olarak yazının bulunduğunu görüyoruz Böylece bu çağda Mezopotamya, dünyada ilk kez yazıyı Mısır’dan önce icat etmiş oluyor Bu, dünya ve insanlık tarihinde önemli bir olaydır |
|