Şeriatın Kestiği El? |
10-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şeriatın Kestiği El?Şeriatın Kestiği El? Hakkında Şeriatın Kestiği El? ŞERİATIN KESTİĞİ EL? Toplumumuzun şeriat denildiğinde tüyleri diken diken olmaktadırLakin şeriat bilinçlerinde el kol kesme şeklinde tasavvur olagelmiştirOysa bu hükmün yerine getirilmesi için nice araştırmalar yapılmaktadırKafalardaki bu düşünceyi aydınlatma adına deryadan katre sunmayı uygun bulduk acizane Şeriat:Kur'an'da, "Şeria(t)formunda olmak üzere, "Ş-r-a" kökünden türetilmiş dört kelime yer alır Dinî bağlamda bunun anlamı şudur: Şeriat,ed-dîn'den tarihin her hangi bir anında bir topluma, bir peygamber(vahiy/kitap) aracılığıyla açılan yoldur; Lugat anlamında Şeriat; canlıları hayat kaynağı olan suya götürürken; dinî anlamda Şeriat insanları ilahi hakikate bağlamaktadır MAİDE: 38AYET 38 HIRSIZLIK eden erkeğe ve hırsızlık eden kadına gelince, işlemiş oldukları fiillere karşılık, Allah'tan (gelen) caydırıcı bir müeyyide olarak her ikisinin ellerini kesin: (48) zira Allah kudretlidir, hikmet sahibidir 39 Bu suçu işledikten sonra tevbe edip kendisini ıslah edene (49) gelince, kuşkusuz Allah onun tevbesini kabul eder: Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır TEFSİRİ(DIYANET TEFSİRİ) 48 - Kur an'ın öngördüğü bu cezanın son derece şiddetli oluşunun hikmeti, ancak, kimseye karşılığında bir (hak) verilmeksizin hiçbir görev (teklîf) yüklenmeyeceği şeklindeki temel İslam Hukuk prensibi dikkate alınırsa anlaşılabilir; ve görev terimi, bu bağlamda, aynı zamanda ceza ehliyetini de kapsar Şimdi, İslam toplumunun her üyesinin -hem müslim hem de gayrimüslim- devrolunamaz haklarından birisi, bir bütün olarak toplum tarafından korunma hakkıdır Sayısız Kuran buyruğundan ve Peygamber'in öğütlerini nakleden sahih Hadisler'den açıkça anlaşılacağı gibi, her vatandaş, toplumun ekonomik kaynakları üzerinde bir paya ve böylece sosyal güvenlikten yararlanma hakkına sahiptir: Başka bir deyişle, her vatandaşa, toplumun tasarrufundaki kaynaklar ile mütenasip adil bir hayat standardı sağlanmalıdır Çünkü Kuran, hayatın nihaî değerlerinin ruhsal mahiyette olmasından dolayı insan hayatının yalnızca fiziksel varoluş terimleriyle ifade edilemeyeceğini açıklığa kavuştururken, müminler, ruhsal gerçekleri ve değerleri insan varlığının fiziksel ve sosyal faktörlerinden ayrı görmezler Kısaca İslam, insanın sadece ruhî ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda bedenî ve zihnî ihtiyaçlarını da karşılayacak bir toplum tasarımına sahiptir Bu nedenle, -gerçekten İslamî olması için- bir toplum (veya devlet) öyle oluşturulmalıdır ki kadın ve erkek her birey, onsuz ne insan onurunun, ne gerçek özgürlüğün, ne de, son tahlilde, ruhî gelişmenin olamayacağı asgarî maddî refah ve güvenlikten yararlanabilsin: Çünkü, mensuplarından bir kısmının hak etmedikleri bir yoksulluktan yakınmalarına göz yumarken diğerlerinin ihtiyaçlarından fazlasına sahip olmalarına izin veren bir toplumda gerçek bir mutluluk ve istikrara yer yoktur Eğer bütün bir toplum, kendi kontrolü dışındaki şartlardan dolayı mahrumiyet yaşıyorsa (İslam'ın ilk günlerindeki Müslüman toplulukta yaşandığı gibi), bu şekilde paylaşılan mahrumiyet, ruhî sağlamlığın ve bu sayede parlak bir geleceğin kaynağı olabilir Ama eğer bir toplumun mevcut kaynakları, bazı toplumsal grupları refah içinde yaşatırken, toplumun çoğunluğunu emeklerinin ancak günlük yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya yettiği bir duruma düşürecek şekilde adaletsiz dağıtılmışsa, yoksulluk, ruhî gelişmenin en tehlikeli düşmanı olur ve bazan da bütün toplumu Allah'a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaştırarak ruhî gelişmeyi öldürücü bir materyalizmin kollarına iter Hz Peygamber şu uyarıcı sözleri ile (Câmiu's-Sağîr'de Suyûtî tarafından nakledilmiştir) kesinlikle bunu kasdetmiştir: Yoksulluk kolayca hakikatin inkarına (küfr) dönüşebilir Sonuç olarak İslam'ın sosyal düzenlemeleri, her erkeğin, kadının ve çocuğun, (a) yeterli yiyecek ve giyecek, (b) yeterli barınak, (c) eğitimde fırsat ve imkan eşitliği, ve (d) sağlık ve hastalık esnasında bedava tıbbî bakım sahibi olduğu bir idarî yapı amaçlar Böyle bir yapının gereği, toplumun her üyesine, çalışma çağında ve sağlıklı iken üretken ve kazançlı iş sahibi olma hakkının; hastalık, dulluk, zorunlu işsizlik, yaşlılık veya küçüklükten doğan imkansızlık hallerinde ise, (toplum veya devlet tarafından) yeterli beslenme, barınak, vb imkanların sağlanmasıdır Biraz önce zikredildiği gibi, böyle kapsamlı bir sosyal güvenlik sistemi oluşturma toplumsal yükümlülüğü, bir çok Kuran ayetinde ortaya konulmuş ve Hz Peygamber'in çok sayıdaki tavsiyesinde de desteklenmiş ve açıklanmıştır Bu emirleri somut bir idarî programa dönüştüren kişi ikinci Halife Ömer b Hattâb oldu (bkz İbni Sad, Tabakât III/1, 213-217); ama onun erken vefatından sonra ardından gelenler, Hz Ömer'in yarım kalmış işlerini devam ettirecek ne geniş bir görüş ve düşünce ufkuna, ne de yeterli devlet adamlığı vasfına sahiptiler Kuran'ın, hırsızlığı caydırıcı bir ceza olarak şiddetli el kesme hükmü getirmesi, İslam'ın öngördüğü bu sosyal güvenlik programının gereğidir Yukarıda belirtilen şartlarda tahrikin haklı bir mazeret olarak kabul edilmemesi nedeniyle ve İslam'ın sosyo ekonomik sistemi son tahlilde mensuplarının inancına dayalı olduğundan, sistem son derece hassas bir denge üzerinde durmaktadır ve her zaman titizlikle gözetilmesi gereken bir korunma ihtiyacı içindedir Herkese tam güvenlik ve sosyal adaletin sağlandığı bir toplumda bir kimsenin toplumun diğer mensuplarının aleyhine olarak kolay ve haksız kazanç sağlama teşebbüsünde bulunması, bir bütün olarak sisteme karşı bir saldırı olarak görülmeli ve buna göre cezalandırılmalıdır: Hırsızın elinin kesilmesini öngören yukarıdaki hükmün sebebi budur Ancak, bu notun başında zikredilen prensip de akıldan çıkarılmamalıdır: yani, insanın hakları ile mukabil yükümlülükleri (cezaya muhatap olma da dahil) arasındaki mutlak karşılıklı bağımlılık Bütün mensupları için eksiksiz bir sosyal güvenlik sistemi oluşturamayan bir toplumda veya devlette, bir kimsenin gayrimeşru yollarla zenginleşmeye eğilimi çoğunlukla karşı konulamaz hale gelir -ve sonuçta hırsızlık, sosyal güvenliğin tam anlamıyla yürürlükte olduğu bir toplumdaki kadar şiddetle cezalandırılamaz ve cezalandırılmamalıdır Eğer toplum, mensuplarının her biriyle ilgili yükümlülüklerini yerine getiremiyorsa, münferit ihlallere karşı ceza hukukunun (hadd) en sert müeyyidelerini uygulama hakkına da sahip olamaz ve bu durumda kendisini idarî cezaların daha yumuşak şekilleri ile sınırlamalıdır (Büyük Halife Hz Ömer'in, el kesme cezasını, o dönemde Arabistan'ı etkileyen kıtlık süresince ertelemesi, bu prensibin doğru bir değerlendirmesiydi) Özetlersek, hırsızlığın cezası olarak el kesilmesinin, başka hiçbir şartta değil, yalnızca halihazırda mevcut olan ve tam olarak işleyen bir sosyal güvenlik programının bulunması halinde uygulanabileceği sonucuna rahatlıkla varabiliriz 49 - Yani, görevliler tarafından yakalanmadan önce çalınan malları iade etmek suretiyle (Menâr VI, 382) KURTUBİ TEFSİRİ(EL CAMIULİ AHKAMİ KURAN) El Kesme Cezası Hangi Şartlar Altında Uygulanır; Yüce Allah´ın: "Ellerini kesin" buyruğunda geçen "kesmek´in anlamı, ayır*mak ve izale etmektir Kesmek ise ancak hırsızda, çalınan şeyde çalmanın ger*çekleştiği yerde ve çalmanın niteliğinde birtakım sıfatların bir arada bulun*ması halinde icabeder Hırsızda aranan nitelikler beş tanedir Bunlar buluğ, akıl, kendisinden hır*sızlık yaptığı kimsenin mülkiyeti altında (kölesi, cariyesi) olmamak, o kim*senin lehinde veya aleyhinde velayet yetkisinin bulunmamasıdır Buna gö*re köle, efendisinin malından hırsızlık yapacak olursa eli kesilmez Aynı şe*kilde efendi, kölesinin malını alacak olursa, yine el kesme cezası uygulan*maz Çünkü köle, malı ile birlikte efendisine aittir Hiçbir kimsenin eli kö*lesine ait malı aldı diye kesilmez Çünkü o, kendisine ait olan bir malı al*mıştır, Ashabı Kiramın icrnaı ve halifenin (Ömer b el-Hattab´ın): Sizin kö*leniz, size ait olan bir malı çalmıştır[198] ifadesinin de gösterdiği gibi, icma ile kölenin elinin kesilme cezası düşmüştür [size="3"]Dârakutnİ, İbn Abbas´tan şöyle dediğini nakletmektedir: Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Kaçmış köle için hırsızlık yaptığı takdirde el kesme cezası yoktur, Zımmi için de yoktur" Der ki: Bu hadisi Fehd b Süleyman´dan baş*kası merfu1 olarak rivayet etmemiştir Doğrusu bu hadisin mevkut´ olduğu*dur [size="3"]İbn Mace de Ebu Hureyre´den şöyle dediğini nakletmektedir: Rasulullah (sav) buyurdu ki: "Köle, hırsızlık yaptığı takdirde onu, cüz´i bir şey muka*bilinde olsa dahi satınız" Bu hadisi Ebu Bekr b Ebi Şeybe yoluyla rivayet etmiştir Ebu Bekr dedi ki: Bize, Ebu Usame, Ebu Avâne´den anlattı Ebu Avâne, Ömer b Ebi Seleme´den, o, babasından, o da Ebu Hureyre´den [size="3"]Yine İbn Mace der ki: Bize, Cubare b el-Muğallis anlattı: Bize, Haccâc b Temim anlattı Haccâc, Meymun b Mehran´dan, o, İbn Abbas´tan nakletti ki, humsa (ganimetlerin beşte biri) ait bir köle, yine humsdan bir şeyler çaldı Peygamber (savYın huzuruna getirildi, Hz Peygamber elini kesmeyip: "Al*lah´ın malının bir bölümü onun bir kısmını çaldı"[201] diye buyurdu Cubâre b el-Muğallis, Ebu Zur´a er-Razi!nin dediğine göre, metruk bir ravidir Çocuğun da, delinin de eli kesilmez Ancak, zınıminin ve İslam yurduna eman ile girmeleri halinde muâhid ile harbinin elleri kesilir Çalınan malda aranan niteliklere gelince, bunlar da dört tanedir: Bunlar*dan biri nisabdır, buna dair açıklamalar daha önceden geçmiştir Diğeri ise, mal olarak edinilen, mülkiyet altına alınabilen ve satışı helal olan bir şey ol*masıdır Eğer mal olarak edinilemeyen şarap ve domuz gibi satışı helal ol*mayan bir şey olursa, ittifakla bundan dolayı el kesilmez Bundan tek istisna, Malik ve İbnü´l-Kasıma göre (çalınan) küçük hür ço*cuktur Bundan dolayı el kesme sözkonusu olmadığı da söylenmiştir Şafiî ve Ebu Hanife de bu görüştedir Çünkü hür küçük çocuk mal değildir Bizim ilim adamlarımız ise şöyle demektedir: Aksine o, en büyük bir maldır Hırsızın muayyen bir mal dolayısıyla eli kesilmez Elinin kesiliş se*bebi, insanoğlunun o şeye meyi etmesidir İnsan nefsinin hür bir kimseye mey*letmesi ise, köleye meyletmesinden daha fazladır Şayet çalınan şey, beslenilmesine izin verilmiş köpek ve kurbanlık etleri gibi mülk edinilmesi caiz olmakla birlikte satışı caiz olmayan şeylerden olursa, bu hususta İbnül-Kasım ve Eşheb arasında farklı görüşler vardır Ib-nü´1-Kasım der ki: Köpek çalanın eli kesilmez Eşheb ise el kesmeme, barın*dırılması yasak kılınmış köpek için sözkonusudur Edinilmesine izin verilmiş olan köpeği çalanın ise eli kesilir Yine Eşheb der ki: Her kim, kurbanlık eti*ni yahut derisini çalacak olursa, onun bu çaldığının kıymeti yüz dirhemi bul*duğu takdirde eli kesilir İbn Habib de der ki: Esbağ dedi ki: Eğer kurbanlık hayvanı kesimden ön*ce çalacak olursa eli kesilir Kesildikten sonra çalındığı takdirde ise eli ke*silmez Eğer çalınan şey aslı itibari ile edinilmesi ve satışı caiz olan şeylerden olup, ondan kullanılması caiz olmayan bir şey yapılırsa, -tambur, zurna, ud ve bu*na benzer eğlence aletleri gibi- duruma bakılır Şayet bunların şekilleri bo*zulup onlardan gözetilen maksat elde edilemeyecek hale getirilmelerinden sonra çeyrek dinarlık ve daha fazla kıymet taşıyan bir şey kalıyorsa, el ke*silir Kullanımı cate olmayıp kırılması emr olunan altın ve gümüş kaplarda da hüküm böyledir Bunlar arasında bulunan alan ve gümüşe işçilik eklenmek-sizin kıymet biçilir Altın ya da gümüşten yapılmış haç da böyledir Necis ol*muş zeytinyağın» şayet necis olmakla birlikte kıymeti nîsab miktarını bulu*yorsa, bundan dolayı el kesilir (Çalınan malda aranan üçüncü nitelik),-başkasına rehin bıraktığı veya üc*retle verdiği malını çalan kimse gibi- hırsızın çaldığı şeyde mülkiyetinin ve mülkiyet şüphesinin sözkonusu olmaması gerekir Bu hususta mülkiyet şüp*hesinin nazar-ı itibara alınması açısından bizim mezheb ilim adamları ile di*ğerleri arasında görüş ayrılığı vardır Mesela, bir kimse, ganimetten veya bey-tülrnalden hırsızlık yapacak olur ise, mülkiyet şüphesi bulunan bir şeyden çal*mış olur Çünkü, o kimse için o malda bir pay vardır Ali (r,a)´dan rivayet olun*duğuna göre, ona Hums´dan (devletin ganimetteki beşte bir payından) bir miğfer çalmış bir kişi getirilidi Hz, Ali, elinin kesilmeyeceği görüşünü izhar ederek: Bunun da onda bir payı vardır, demiştir Beytülmal hususunda da ce*maatin fukahanın büyük çoğunluğunun) görüşü bu şekildedir Böyle bir kim*seye hırsızlık ile ilgili âyetin lafzındaki umum İleri sürülerek el kesme ceza*sının uygulanacağı da söylenmiştir (Çalınan malda aranan dördüncü nitelik ise), küçük köle ile arap olmayan büyük köle gibi çalınması sahih olan şeylerden olmasıdır Çünkü, arapça ko*nuşabilen köle gibi çalınması sahih olmayan şeyler dolayısıyla el kesme ce*zası uygulanmaz Malın çalındığı yerde aranan nitelik ise, sadece bir tanedir O da o çalınan şeyin benzeri için o yerin hirzi (malı koruyabilecek mekanı) Özelliğinde ol*masıdır Bu hususta söylenecek şeylerin özeti şudur: Her bir şey İçin bilinen bel*li bir yer vardır, İşte onun o yeri, o şeyin hirzi kabul edilir Beraberinde ko*ruyucu (muhafaza) bulunan her bir şeyin de koruyucusu onun hirzidir Ev*ler, konaklar, dükkânlar İçlerinde bulunan şeyler için birer hirzdir Sahiple*ri ister bulunsunlar, ister bulunmasınlar Aynı şekilde beytülmal de müslümanlann hirzidir Hırsız kimse ise onda herhangi bir hak sahibi değildir İsterse hırsızlık yapmazdan önce, imamın kendisine beytülmalden birşeyler vermesi mümkün olan bir kimse olsun Çün*kü, her müslümanın beytülmaldeki hakkı ona Fiilen verilen atiyye ile teay-yün eder Nitekim imamı, beytülmahn tamamını müslümanlann menfeatine olan herhangi bir alanda harcayıp insanlar arasında onu dağıtmayabilir Ve*ya bir beldede onu dağıtırken, bir başka yerde dağıtmayabilir bir topluluğa verirken, bir başka topluluğa vermeyebilir Böyle bir varsayıma göre bu hırsizlik yapan kişi beytülmalde hakkı olmayan kimselerdendir [size="3"]Ganimetler de böyledir Ya paylaştırmakla teayün ederler, -bu ise beytül-mal hakkında yaptığımız açıklamalar gibidir- ya da savaşta fiilen hazır bulu*nan kimselerin o malı ellerine almak suretiyle sahibi teayün eder Böyle bir durumda {teayünden önce) çalan kişinin çaldığı miktar göz önünde bulun*durulmalıdır Eğer hakettiğinden fazlasını çalmışsa eli kesilir, aksi takdirde eli kesilmez |
|