Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
avrupa, ermeni, günümüze, macerası, osmanlı`dan, sorunu, türkiye`nin

Osmanlı`Dan Günümüze Türkiye`Nin Avrupa Macerası Ve Ermeni Sorunu

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı`Dan Günümüze Türkiye`Nin Avrupa Macerası Ve Ermeni Sorunu



Osmanlı Devleti XIX yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinin gelişmişlik seviyesine ulaşabilmek için çeşitli çözüm yollan aramış ve bu konuda aynı devletlerin yardımına ihtiyaç duymuştur Osmanlı Devleti`nin sahip olduğu geniş coğrafya, aynı yüzyılın Avrupa devletleri için bir yayılma alanı ve mücadele sahası olarak görülüyordu Hem bu devletlerden çağdaşlaşma yolunda yardım alınacak olması, hem de aynı devletlerin Osmanlı Devleti üzerinde çeşitli çıkarlarının bulunması yenileşme problemini içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu Bir yandan bütün Ortadoğu`yu elinde bulundurmak isteyen İngiltere, bir yandan Afrika`nın kuzeyinden aynı topraklarda geniş nüfuz alanları oluşturmak isteyen Fransa ve diğer yandan Boğazlara ve Doğu Anadolu bölgesine yerleşmek isteyen Rusya, Osmanlı Devleti`nin ayakta kalabilmek için yapacağı yenileşme arayışlarında etkili olacaklardı Osmanlı Devleti, bu devletlerin kendi toprakları hakkında olan niyetlerini bilmekle beraber, kendi varlığı için kaçınılmaz olan dönüşüm sürecini de tamamlamak zorunda olduğunun farkında idi

Osmanlı Devleti`nde yapılması gereken reformların aynı ülkeler tarafından talep edilmesi, daha uygulanmaya konulduğu andan itibaren Osmanlı Devleti`nin olumsuz yaklaşımı ile karşılaşacaktı Osmanlı Devleti ile ilgili Avrupa devletlerinin istediği düzenlemelerin en önemlisi, şüphesiz ki bu devlet içerisinde yaşayan Hıristiyan tebaa ile ilgili olanları idi Bu düşünceleri ilk defa ortaya atan devlet, Balkanlarda Panslavizm politikası uygulayarak burada yaşayan milletleri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtan Rusya oldu Rusya`nın Balkanlarda ve Osmanlı Devleti`nin diğer bölgelerinde üstün bir duruma geçmesini istemeyen İngiltere, ikinci devlet olarak ortaya çıktı Bunları Fransa ve Avusturya devletleri takip etti İlk ıslahat projeleri Balkanlarda yaşayan milletlerle ilgili olmakla beraber bu projelere her defasında Ermeniler de dahil edilmeye çalışıldılar

XIX yüzyılın ortalarından günümüze kadar devam eden bu uluslararası mücadele, bazen çok önemli hale geldi, bazen de devletlerin politikaları gereği unutulmuş göründü Ermeni sorununu Osmanlı Devleti`nin önüne çıkararak, bu coğrafyada kendi isteklerini gerçekleştirmek isteyen Avrupa Devletleri bugün de aynı politikalar ve amaçlar için aynı yöntemlerle, çoğu zaman dışarıdan Ermenileri ve Türkiye Cumhuriyeti içerisinde de farklı unsurları kullanarak çalışmaktadırlar

1890 yılından itibaren Doğu Anadolu`da büyük bir devlet kurmak amacında olan Ermeniler, yüzyıl önce de bu büyük devletlerin amaçlarının farkında idiler ve Lozan Antlaşması ile bu düşüncelerinin gerçekleşmeyeceğini gördüler Fakat bugün soykırım ve ezilmişlik ruhu ile dünyanın farklı bölgelerine yayılmış olan Ermeniler arasındaki birliği ancak "Türk düşmanlığı" ve "soykırım ruhu" ile saglayabilmekteler Ermeniler için Türkiye`nin soykırımı kabul etmesinden daha çok belki de bu ruhun ve millet olma bilincinin bu sayede ayakta tutulması önem arz etmektedir Ermenistan Cumhuriyeti`nin bu konuya yönelmesi ise daha çok dış dünyadan yardım almak ve iç politika endişelerinden kaynaklanmaktadır

Ermeniler, Osmanlı Devleti`nin kuruluş yıllarından itibaren Osmanlı topraklarının büyük bir kısmına dağılmış şekilde yaşıyorlardı Ancak Ermenilerin yaşadıkları hiçbir bölgede çoğunluğu teşkil etmedikleri gerek bu konuda çalışma yapan bilim adamlarının yayınladığı eserlerde, gerekse bölgeyle İlgili haber yapan yabancı gazetecilerin ve yabancı devlet görevlilerin raporlarında özellikle belirtilmektedir XVIII yüzyıl sonlarına kadar Ermenilerin mevcut siyasi otoriteyle ters düşmeleri veya çatışmaları söz konusu olmamıştır Daha çok kendi aralarında mezhepsel nedenlerden dolayı çatışmışlar ve ayrılıklar görülmüştür Fakat XVIII yüzyıl sonları ve XIX yüzyıldan itibaren Ermeniler arasında devlete karşı kıpırdanmalar başlamıştır Ermeni sorunu, XIX yüzyıl boyunca da Türk-Avrupa ilişkilerinde etkili olmuştur

Fransız İhtilali`nin etkilerinin Avrupa`ya yayılmaya başlaması İle birlikte Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu gibi çok milletli yapılardan meydana gelen devletlerin içinde kıpırdanmalar başlamıştır Özellikle Osmanlı Devleti için bu ciddi bir tehlike oluşturmaktaydı Çünkü Osmanlı Devleti eski gücünü kaybetmiş, devlet birçok alanda olduğu gibi iç güvenliği ve asayişi sağlama konusunda da zafiyet göstermeye başlamıştı Bu durumun farkına varan Osmanlı Devleti içerisindeki milletler, milliyetçilik akımının etkisi ve Avrupa Devletlerinin kışkırtması ve desteği ile hareketlenmişlerdir Kendi bünyelerindeki milliyetçi liderlerin öncülüğünde harekete geçen bu milletler, kendi ulusal devletlerini kurmak en azından devletten alabildikleri kadar imtiyaz alabilmek için örgütlenmeye başlamışlardır Örgütlenmelerini tamamlayan gruplar amaçlarına ulaşmak için stratejiler belirlemişler ve faaliyetlerine başlamışlardır Bu faaliyetlerin ilk aşamaları olan kendi haklarını Avrupa`ya tanıtmak, Avrupa`da kamuoyu oluşturmak ve bu yolla Avrupa devletlerinin desteğini sağlamak için yapılan çalışmalar sonucu, Osmanlı Devleti`nin bir iç meselesi olan Ermeni Sorunu, Avrupa Devletlerinin özellikle doğu siyasetinin önemli gündem maddesi haline gelmiştir Avrupa, Ermenileri bu şekilde taramış ve Ermeni Sorunu bu şekilde ortaya çıkmıştır Ermeni Sorunun ortaya çıkmasında misyonerlerin aracılığı ile Avrupa`da eğitim gören ve daha sonra kendi ülkelerine dönen veya dönmeyen Ermeni gençlerinin büyük etkisi olmuştur Sorunun ortaya çıkarılması ne kadar Ermenilerin faaliyetleri ile olmuşsa da bu olayın sağlam temellere oturtulması ve geliştirilmesi daha çok bölgede çıkarları olan Avrupa Devletlerinin katkıları ile olmuştur

Ermeni sorununu Avrupa`ya taşıyan iki önemli siyasi olay 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus harbi sonunda imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması (3 Mart 1878) ve Berlin Kongresi sonucu imzalanan Berlin Antlaşmasıdır (13 Temmuz 1878) Osmanlı-Rus Savaşı sonucu Ruslar İstanbul önlerine kadar gelmişlerdi Rusların Ayastefanos`a yaklaştıkları sırada İstanbul Ermeni Patriği Nerses Varjabedyan ve diğer Ermeni liderleri Rus elçisi İgnatiyef ile görüşerek Sivas, Van, Muş ve Erzurum illerine özerklik verilmesini istediler İgnatiyef, Ermeni sorunun Ayastefanos Antiaşması içerisinde yer alacağına dair Ermenilere söz vermiştir Onun çabaları ile Ermeni Sorunu anlaşmada yer almıştır Ayastefanos Antlaşmasının 16 maddesi Ermeni sorunu üe ilgilidir 16 madde, Rus askerinin Doğu Anadolu`yu boşaltmasını ve Osmanlı Devletine geri verilmesini, Osmanlı Devleti`nin Ermenilerle meskûn mahallerde derhal ıslahat yapmasını ve Ermenilerin Kürtlere` ve Çerkezlere karşı korunmalarının sağlanmasını taahhüt ediyordu Bu antlaşma ile Ermeni adı ilk defa uluslararası bir anlaşmaya geçmiş oluyordu Bu nedenle, Ayastefanos Antlaşması, Ermeniler için bağımsızlık yolunda ablan önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir Ayrıca bu antlaşma, Osmanlı-Rus ilişkilerinde de bir dönüm noktasıdır Rusya bir yandan Doğu Anadolu`da Ortadoğu`ya egemenlik yolunda bir köprübaşı ele geçirirken, öte yandan da Ermeniler üzerinde nüfuzunu güçlendirmiş oluyordu Rusya 16 maddede geçen "Ermenistan" ifadesi ile böyle bir ülkenin varlığını da Osmanlı Devleti`ne kabul ettirmiş oluyordu

Berlin Antlaşması ile de Ermeni sorunu tam manası ile Avrupa`nın gündemine taşınmıştır Bu antlaşmanın 61 maddesi ile Avrupa Devletleri Ermenilerin koruyuculuğunu ve hamiliğini kabul etmişlerdir Bu tarihten itibaren Ermeni sorunu, Osmanlı Devleti ile Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerde belirleyici rol oynamıştır Berlin Anlaşmasının 61 maddesinin uygulanmasını kendi geleceği açısından mahsurlu gören Osmanlı Devleti, reform çalışmalarını kendi isteği doğrultusunda yönlendirmek istemiş, Sultan II Abdülhamid`in politikaları sonucu reformların uygulanmasından Avrupa`nın ve Ermenilerin İstediği sonuçlar elde edilememiştir

İngiltere, Ermenilerle ilgili reformlar üzerine en fazla yoğunlaşan devlet olmuştur Berlin Antlaşması`nın ardından İngiltere, antlaşmanın Ermenilere ilgili maddelerinin sıkı bir takipçisi olmuş ve Osmanlı Devleti`ne vaat edilen ıslahatların yapılması İçin baskılarda bulunmaya başlamıştır Ayrıca bölgedeki ıslahatları yakından takip etmek için bölgeye konsoloslar atamıştır, İngiltere bu doğrultuda 1878`in sonbaharında, Sivas`a Albay Wilson, Erzurum`a Binbaşı Trotter, Van`a Yüzbaşı Clayton, Kayseri`ye Yüzbaşı Cooper`i konsolos olarak atamıştı, ingiliz asker-konsoloslarının Anadolu`ya gelişleri, Osmanlı Ermenileri arasında dalgalanmalara sebep oldu Militan Ermeniler halkı kışkırtmak için bunu fırsat saydılar Gelenler yeni İdareciler olarak görüldü ve kurtarıcılar olarak karşılandı 1878 yılında Doğu Anadolu` da uzun bir inceleme gezisi yapan İngiliz Generali Baker Paşa bu konuda İngiltere Dışişleri Bakanlığı`na gönderdiği raporda şunları yazıyordu:

"Birçok ileri gelen Ermeni ile yaptığını konuşmalardan şunu anladım ki, Ermeniler gelecek için büyük emeller beslemektedirler Bu emelleri uygulanabilir olamadıktan başka, kendileri için de tehlikelidir Ermeni özerkliği planının ne kadar aptalca bir şey olduğunu anlayabilmek için bu ülkeyii tanımak gerek Ermeniler her yerde azınlıktadırlar Genel olarak nüfusun üçte biriyle beşte birini oluşturuyorlar Bütün araştırmalarım şunu kanıtlıyor ki, bu vilayetlerin yönetilişi pek iyi olmamakla birlikte, Hıristiyanlar Müslümanlardan çok daha iyi durumdadırlar"

İngiltere`nin Ermenilere yönelik politikalarının temelinde bağımsız bir Ermenistan Devleti kurma fikri vardır Fakat Ermenilerin bağımsız bir devlet kurabilecek bir olgunluğa sahip olmadığını ve bu devletin uzun ömürlü olmayacağını düşünen İngiltere, bunun çözümü olarak da kurulacak olan devletin kendi himayesi altında olması gerektiği tezini savunuyordu Böylece İngiltere`nin koruması altında kurulacak olan Ermeni Devleti`nin sayesinde Rusya`nın güneye sarkmasını önleyecek bir tampon bölge oluşturulabilirdi

Van`da bulunan İngiliz Konsolosu Clayton, 29 Kasım 1879 tarihli raporunda, reformlar ve sonuçları ile ilgili düşüncelerini şöyle açıklıyordu:

"Doğu Anadolu`da huzur ve refah sağlanınca dışarıdan buraya Ermeniler akın edeceklerdir Nüfusları artan Ermeniler, Doğu Anadolu`da bağımsız bir devlet kurmaya çalışacaklardır Ama böyle bağımsız bir Ermeni devleti, Rusya`nın güneye yayılmasına engel olabileceğinden Ruslar bunu yaşatmazlardı Rusya, ya Ermenilerin sürekli huzursuzluk içerisinde kalmalarım ve bir gün Rusya`dan yardım isteyebilecek duruma düşmelerini yeğleyecekti; ya da kurulacak Ermeni devletini yutmak için yollar arayacaktı Buna fırsat vermemek için İngiltere Doğu Anadolu`da yapılacak reformlara öyle bir yön vermeliydi ki, bağımsız Ermeni devleti ya hiç kurulmamalı, ya da kurutursa Rusya`ya yem olmayacak biçimde kurulmalıydı"

Clayton`un tespitleri doğru çıktı ve Rusya, Osmanlı Ermenilerini kendisine muhtaç olacak bir duruma getirdi, onlara silah desteği vererek ve kendi toprakları içerisinde örgüt çalışmalarına imkan sağlayarak bunu başardı Osmanlı Ermenilerini devlete karşı kışkırttı ve onların bir bakıma huzurunu ve rahatını bozarak kendisine muhtaç hale getirdi İngiltere de kendi amacına ulaştı: Ermenistan devletinin hiç kurulmaması için, ama kendisine muhtaç bir Ermeni topluluğunun bulunması için çaba harcadı En azından bu politikasını 1914 yılına kadar sürdürdü

Osmanlı Devleti, Berlin Antlaşmasının 61 maddesinde istenilen ıslahatları yapamadı Ancak Doğu Anadolu bölgesine müfettişler göndererek halkın durumu ile ilgili raporlar hazırlattı İşin doğrusu, Ermenilerin azınlıkta bulunduğu yerlerde onların yararına ve Müslümanların zararına sonuçlar doğuracak önlemleri almaya da imkan yoktu Rusya`nın ve İngiltere`nin XIX yüzyıl sonunda doğu politikalarındaki derin değişiklikler, 1880-1890 yıllarında kurulan Ermeni ihtilal örgütleri ve 1890-1896 yıllarında Anadolu`da ve devletin başkenti İstanbul`da meydana gelen Ermeni olayları, bu olaylar sonucunda Avrupa`da başlayan propagandalar Osmanlı Devleti`nin baş edemeyeceği nitelikte idi Osmanlı Devleti`nde bu dönemde meydana gelen olaylar "Ermeni Katliamı" olarak isimlendirilmişti Avrupa devletleri reformlarla ilgili düşüncelerini uzun bir süre içerisinde gerçekleştirebileceklerine inanıyorlardı Bu sebeple reform konusunda Osmanlı Devleti`ni en uygun ortama çekmeye çalışıyorlardı Misyonerlik faaliyetleri, Osmanlı Devleti`ndeki milliyetçilik hareketlerinin yönlendirilmesi, ekonomik girişimler ve Sultan Abdülhamid`in düşürülmesi bu düşüncenin sonucu olarak ortaya çıkmıştı

Osmanlı Devleti`nde Ermenilerle ilgili ikinci dönem reform girişimleri Sultan II Abdülhamit tahttan indirildikten sonra II Meşrutiyetle birlikle yeniden başladı Jön Türkler meşrutiyeti Avrupalı devletlerin yardımıyla başarabilmişlerdi Meşrutiyet döneminin kendileri için istenilen özerklik ortamını oluşturmadığını gören Taşnaklar ve Hınçaklar eski yöntemlerine devam ettiler İngiltere, Fransa ve Rusya da İttihatçıların kendilerinden yüz çevirerek Almanya`ya yakınlaştıklarını görünce yeniden reform konusunu gündeme getirdiler Bu dönemde Ermeni örgütleri, büyük bir devlerin desteği olmadan bağımsız Ermenistan devlerinin kurulamayacağını kesin bir şekilde anlamış bulunuyorlardı 1912-1914 yılı Osmanlı Devleti ile ilgili İngiliz kaynaklan ve yazışmaları daha çok reform konusuna odaklanmış durumda idi 1887`den 1914 yılına kadar geçen dönem, Osmanlı Devleti`nin en felaketli dönemidir Gerek içerde, gerek dışarıda her gün yeni bir olay çıkıyordu 1912 yılının son günü İstanbul`daki İngiliz sefirinin İngiliz Dışişleri Bakanlığı`na gönderdiği rapor, bu reform döneminin nasıl başladığını göstermektedir:

"Berlin Anlaşmasının 23 maddesi, nihayet Makedonyalıların kurtuluşları ite sonuçlandığı için, Ermeniler aynı anlaşmanın 61 maddesine konu olan eyaletlerle ilgilenme zamanının geldiği hissine kapılmış görülüyorlar Majestelerinin Erzurum, Van, Bitlis gibi yerlerdeki konsolosluklarının son raporları Ermenilerin bu konudaki beklentilerine işaret etmektedir Bununla beraber Ermeni çevrelerinde gittikçe kuvvetlenen Ur kanaat vardır, son 30 yılın acı tecrübelerine dayanan bu kanaate göre, Osmanlı İmparatorluğu Türk olmayan Osmanlı vilayetlerinde hakiki bir ıslahatı gerçekleştirmekten acizdir, bir Avrupa garantisi, hatta Lübnan`ınkine benzer bir garanti, milletlerarası menfaat ayrılıkları ve rekabet sebebiyle tesirli olamaz Bugünün ihtiyaçlarını ancak bir otonomi veya bu vilayetlerdeki Türk idaresine son verilmesi karşılayabilir"

Bu telgraftan da anlaşılacağı üzere Ermeni sorunun geleceği "büyük güçlerin ihtiyaçlarının karşılanması" şeklinde halledilecekti ve bunun birinci yolu ya nüfuz bölgeleri oluşturulması ya da bağımsız Ermenistan`dı İngiltere için görünen ilk çözüm yolu reform olacaktı Osmanlı Devleti`nin Balkan Savaşlarından yenik çıkması Ermeniler konusunda istenilen değişikliklerin İngiltere, Rusya ve Fransa tarafımdan daha kolay bir şekilde ele alınması sonucunu doğurdu Taşnaksütyun idarecileri tarafımdan Osmanlı Hükümeti`ne iletilen ve daha sonra İngiltere hükümetine sunulan, Fransa ve Rusya kamuoyuna taşınan mesele ile ilgili ilk toplantı Yeniköy`de 1913 yılında yapıldı Osmanlı Devleti, Avrupa Devletlerinin reform tekliflerini 8 Şubat 1914 tarihinde kabul etmek zorunda kaldı Ermenilere göre bu reform beklentileri karşılamamakla beraber şimdiye kadar ortaya konulan ve uygulanabilir olan en iyi teklifti Bu projeye göre, Doğu Anadolu iki bölgeye ayrılacak, bu bölgeler Avrupalı müfettişler tarafından idare edilecekti Bu bölgelerden Erzurum, Trabzon ve Sivas`ta Hollandalı westenek; Van, Harput, Bitlis ve Diyarbakır`da Norveçli Hoff tarafından idare edilecekti Bu müfettişler, bulundukları bölgelerde tam bir bağımsız idareye sahip olabileceklerdi Müfettişler görevleri yerine getirmek konusunda askeri güçleri de kullanabileceklerdi5 Eğer Birinci Dünya Savaşı çıkmamış olsaydı ve Osmanlı Devleti bu savaşa dahil olmasaydı Doğu Anadolu`nun geleceği de Makedonya, Lübnan ve Balkanlardaki diğer Osmanlı topraklarının akıbetinden farklı olmayacaktı Zira Osmanlı Hükümeti bu anlaşmayı halka açıklamaya cesaret edememişti Osmanlı Hükümeti, 31 Aralık 1914 tarihinde müfettişlerin görevlerine resmen son verdi ve Ermenilerle ilgili reform konusu da savaş sebebiyle kapanmış oldu

Birinci Dünya Savaşı hem Rusya`nın hem de İngiltere ve Fransa`nın, Ermenilere yönelik bağımsız Ermenistan`ın kurulması düşüncesini propaganda olarak en yoğun ele aldıkları dönem olmuştur Ermeniler bu propaganda sonunda Rusya, İngiltere ve Fransa`nın yanında hevesle savaşmışlardır Tabii savaş sonunda beklentileri de buna paralel olacaktır

Reform projeleri Bilinci Dünya Savaşı`nın sonunda, Paris`teki barış görüşmelerinde yeniden ele alınmaya başlandı Bu görüşmeler sonunda, 10 Ağustos 1920`de Osmanlı Devleti`ne Sevr Antlaşması imzalatıldı Bu anlaşmaya göre, Türkiye ile Ermenistan arasındaki Erzurum, Van ve Trabzon`a ait olan sınırı Amerika Başkanı tespit edecekti Amerika Başkanı wilson ise Doğu Anadolu vilayetlerinin Ermenistan`a terk edilmesi isteğini daha önceden İngiltere`ye bildirmişti Böylece Sevr Anlaşması ile Büyük Ermenistan rüyası gerçekleşmiş oluyordu Fakat onların hesaplamadığı bir şekilde Mustafa Kemal Paşa`nın başlattığı Milli Mücadele bu projenin gerçekleşmesini önledi ve bu gelişmeler Lozan Antlaşması ile sona erdi Avrupalı devletler, özellikle İngiltere ve Fransa, Birinci Dünya Savaşı sonunda dünyaya yeni bir düzen vermek istemişler ve bu düzeni kendi çıkarları doğrultusunda kurmak istemişlerdi Ortadoğu`da bunu büyük oranda gerçekleştirdiler Ancak Anadolu için bunu söylemek mümkün değildi

Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti`nin kurulması ve Lozan Antlaşması`nın imzalanması ile Türkiye ve Ermenistan arasında bağımsız ve demokratik iki ülke arasında olması gereken siyasi ilişkilerin de kurulması beklenirken Sovyet idaresi altında bulunan Ermenistan, bağımsız dış politikasını gerçekleştirememiş, daha çok Sovyetler Birliğinin dış politika ilkelerine bağlı kalmıştır Diasporada yaşayan Ermeniler için aynj şeyleri ifade etmek tabii ki mümkün değildir Zira onlar, Lozan Antlaşmasını tanımadılar Daha Lozan Konferansı`nın devam ettiği aylarda Ermenistan`daki ve Avrupa`daki Ermeni kuruluşları, başta Taşnaksütyun, Birleşik Ermeni Heyeti, Ermeni Dostları Birliği vb kuruluşlar diplomatik temaslarına devam etmişlerdir Bu amaçla yeniden devletlere mektuplar yazmışlar, raporlar göndermişler ve kurulan hukuki durumun değiştirilmesini istemişlerdi Bu müracaatların çoğu cevapsız kalmış ve nadiren aldıkları cevaplarda ise, kendilerini desteklemiş, kışkırtmış, cephelere sürmüş olan devlet yetkilileri yapacak bir şey olmadığını söylemişler ve bu küçük eski müttefiklerini teselli etmekle yetinmişlerdir

Lozan` da bulunan Ermeni Cumhuriyeti Heyeti Reisi Aharonyan, 9 Ağustos 1923tarihinde Milletler Cemiyeti`ne ve Müttefik Devletler temsilcilerine birer protesto gönderdi Bu protestolarda, Ermenilerin Müttefikler yanında fedakarca savaşmasının karşılığı olan Sevr`in tozan` da bir tarafa bırakılmış olmasmdan duyulan üzüntü ve Müttefiklerin Ermenileri yüzüstü bıraktıkları üzerinde duruluyor, Lozan hükümlerine sonuna kadar karşı çıkılacağı belirtiliyordu

Ermeniler Lozan Antlaşması`ndan sonra kendilerine yeni bazı hedefler belirleyerek bunları uygulamaya koydular Belirlenen bu hedefleri şu başlıklar altında verebiliriz:

1-Ermenistan Cumhuriyeti`ni ekonomik ve kültürel yönden geliştirmek için çalışmak,

2-Avrupa Devletleri, Milletler Cemiyeti ve siyasi cemiyetler içerisinde Ermeni iddialarını devam ettirmek ve bunların gerçekleşmesi için çalışmak,

3-Bütün dünyaya dağılmış olan Ermeniler arasında milli ruhu, dili ve kültürü, siyasi ideali yaşatmak ve korumak,

4-Ermeni halkı ve göçmenleri için gerekli bütün yardım yollarını kullanarak onlara bakmak, yetimlerini yetiştirmek ve okutmak

Bu şekilde kabuğuna çekilen Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşandığını iddia ettikleri olayları ve kayıplarım her yıl anarak ve nesilden nesile bu hikayeleri anlatarak, erişilmesi gereken hedefe yürümek gerekliliği üzerinde durdular

II Dünya Savaşı sırasında ve savaş sonrasında Rusya, İngiltere ve ABD, Ermenileri kullanarak Türkiye üzerinde siyasi bir baskı oluşturmak istediler Ermeniler, 1944-1946 yılları arasında ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya dışişleri bakanlıklarına sundukları mektuplar ve muhtıralarla, "Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında uğradığı haksızlıkların giderilmesini ve Ermenistan dışındaki Ermenilerin ana vatana dönmelerinin teminini" istediler Ermeniler yine bu sayede II Dünya savaşı sonrasında ele alınacak toprak konularına Ermeni sorununu da dahil etmek istiyorlardı Ancak bu istekleri Türkiye`nin savaş sırasında aldığı tavır sayesinde aşılabildi

Ermeni Sorunu 1965 yılında tekrar uluslararası bir konu olarak gündeme taşındı 1965 yılı Ermeniler için soykırımın 50 yılını ifade ediyordu Bu tarihte dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermeniler, Ermeni Patrikhane ve kiliseleri, eğitim-öğretim kurumları ve siyasi kuruluşları harekete geçmiş ve sözde katliamın 50 yıldönümü sebebiyle "24 Nisan Ermeni Soykırım Günü" ilan edilmiştir Bu kararın alınmasında Kıbrıs Rumlarının da önemli destekleri olmuştur Yine aynı dönemde Kıbrıs Sorunu, Türkiye ile ingiltere, ABD ve Yunanistan arasındaki ilişkileri gerginleştirmişti Bu politikanın bir sonucu olarak, 24 Aralık 1964`te Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kipriyanu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde "Ermeni meselesini" ortaya atarak Türkiye aleyhine karar çıkarmaya çalışmıştı 24 Nisan 1965`te Brezilya`nın Sao Paulo kentinde de Ermeniler tarafından Türkiye aleyhinde gösteri düzenledi Bu gösteriler yetersiz kalınca, Ermenilerin sesini bütün dünyaya terör yoluyla duyurmak ve Ermeni sorunu ile ilgili reformlara ortam hazırlamak için 20 Ocak 1975`te ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu) örgütü kuruldu ASALA, kendisini uluslararası devrim hareketinin bir parçası olarak kabul etmekte, Türkiye ile müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni davasının ancak silahlı mücadele ile çözümlenebileceği görüşünü savunmaktaydı 22 Ekim 1975`te Viyana`da Büyükelçi Danış Tunagil, 24 Ekim 1975`te Paris`te Büyükelçi İsmail Erez ile polis memuru Talip Yener katledildi Bu faaliyetlerin amacı, uluslararası alanda iddiaların kabul edilmesini sağlayıp, Türkiye`nin üzerine daha yoğun bir baskıya dönüştürmekti Yine aynı düşünceyle, Birleşmiş Milletler nezdinde Beyrut`tan bütün temsilciliklere Mart 1978`de postalanan mektupta, "Ermeni, Kürt, Hatay, İstanbul ve Kıbrıs" sorunlarına dikkat çekilmektedir Böylece, Yunanistan, Suriye ve Kıbrıs Rum kesimi bu faaliyetler içerisine çekilmekte ve organize bir hareket görünümü verilmek istenmektedir Ayrıca yine bu tarihlerde ASALA-PKK işbirliği de dikkat çekici nitelikte bir gelişme göstermektedir Bütün bu eylemlerde Avrupa devletleri sadece seyirci kaldılar Terör faaliyetlerinden bahseden Avrupa basını, öldürülen Türk diplomatlarından çok Ermenilerin 1915 yılında Türklerden gördükleri zulümden bahsettiler Böylece terör yolu ile Ermeni sorunu Avrupa kamuoyuna tekrar taşınmış oluyordu

Bütün bu gelişmeler 21 yüzyılın eşiğinde, bölgede gelişmekte olan Türkiye Cumhuriyeti için yeni olumsuzlukların da başlangıcı oldu Özellikle Avrupa Birliği ile kendisini daha güçlü hale getirmek isteyen Türkiye için bazı engeller çıkarılması bunun göstergesi idi AB`nin konuya İlgisi 1987 yılına kadar gitmektedir Türkiye`nin AB`ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu "Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü" başlıklı bir tavsiye kararı almıştır Kararda 1915-1917 yıllan arasındaki olaylar, 1948 BM Sözleşmesine göre soykırım olarak adlandırılmakta ve Türkiye`nin Ermeni soykırımını tanımamasının AB`ye tam üyelik yolunda engel olduğu vurgulanmaktadır Buna benzer bir tavsiye kararı da Avrupa Birliği Parlamentosu tarafından 15 Arabk 2004 tarihinde kabul edilmiş ve bu kararda Türkiye`nin 1987`deki kararı yerine getirmediği ifade edilmektedir Bu kararlar 2000, 2001, 2002, 2003, 2004 yılı ilerleme raporlarında da yer almakta, burada soykırım kelimesi kullanılmamakta, bunun yeıine trajik olaylar ibaresi yer almaktadır Aynı raporda, Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de değinilerek, kara sınırının açılması istenmektedir Avrupa Birliği bu tür kararlar alırken Avrupa devletleri parlamentoları da Ermeni sorunu ile ilgili kararlar almıştır Belki de konunun bizimle ilgili olan kısmı da burasıdır XIX yüzyılda Ermeni sorununu Osmanlı Devleti`nin önüne çıkaran ve bulunduğu coğrafyada Ermenileri kullanarak avantajlı duruma geçmek isteyen Avrupa Devletleri, XXI yüzyılın başında yine aynı düşüncelerle hareket etmektedirler

Ermeni soykırımını tanıyan ülkeleri şu şekilde verebiliriz: Uruguay (1965), Güney Kıbrıs (1982), Arjantin (1993), Rusya (1995), Kanada (1996), Yunanistan (1996), Lübnan (1997), Belçika (1998), Vatikan (2000), İtalya (2000) ve Fransa (2001) Geçen beş yıl içerisinde Ermeni sorununu en fazla gündemde tutmaya çalışan Ülkelerin başında Fransa gelmektedir Fransa Parlamentosu, 15 Ocak 2001 tarihinde Ermeni soykırımını tanıyan bir karar aldı Bu kararda Fransa`da yaşayan 400000 Ermeni`nin ve bunların bağlı olduğu kuruluşların etkisi olduğu şüphesizdir Türkiye`nin AB ile müzakerelere başlamasına büyük tepki gösteren Paris Ermenileri, Ankara`nın AB`ye girmeden önce Ermeni soykırımını tanıması İçin mücadeleye devam edeceklerini ifade etmişlerdir Paris`teki bir Ermeni kilisesinin önünde birçok Ermeni kuruluşunun yetkilileri, Ermenilere ve başlıca demokrasi ilkelerine sırtını dönen Avrupa`ya karşı teessürlerini ilettiler Tchonobian Jeopolitik Enstitüsü Müdürü Jean Sirapyan, "Bu sonuç, baskılara boyun eğen Avrupa`nın siyasi kuvvetsizliğini göstermektedir Şu anda Türkiye`nin AB`ye entegre olabileceğini düşünmüyoruz Bu ülkede milliyetçilik ve aşırıcılık hakimdir Bu sebeple önce beyinlerde devrim yapmak gerekmektedir" diyordu Bazı Ermeni yetkililer, Türkiye`de köklü değişiklikler sağlanıp sağlanamayacağım görmek için müzakereleri yakından takip edeceklerini belirtiyorlardı Avrupa Davasını Savunma Komitesi`nin genç Başkanı Vartan Arzumanyan, "Lüksemburg`da Türkiye ile müzakerelere başlanması kararı alınması Ermenileri çok şaşırtmadı Buna rağmen mücadelemize devam etmeliyiz" diyordu11 Bütün bu çalışmalar, Ermenilerin Türklerin işlerini zorlaştıracak her konuda ön planda olacaklarını göstermektedir Avrupa Birüği`ne giriş sürecinde de aynı tutum görülecek, hatta Türkiye`nin bu birliğe girme arzusu Ermenilerin taleplerini gerçekleştirmek için daha iyi bir ortam sağlayacaktır

Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği`ne giriş sürecinde Ermeni Sorununun kendisi açısında önemli bir problem olmayacağını düşünerek bu konuyu hep geri plana iten, ikinci planda olan bir sorun olarak görmekte ve daha çok ekonomik konulara yönelerek Avrupa Birliğine giriş sürecini tamamlamak istemektedir Ancak 2006 yılı içerisinde nasıl eğitim alanında yeni bir dönüşüm süreci yaşanıyorsa, Ermeni sorunu ile ilgili de aynı dönüşüm süreci AB tarafından istenecektir

Bu dönüşüm sürecinde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının soykırımı kabule hazır hale getirilmeye çalışıldığı da dikkatlerden kaçmamaktadır Osmanlı Devleti`nin yaptığı gibi konuyu görmezlikten gelmek ya da "bilahare hallederiz", "biz suçsuzuz", "işi tarihçilere bırakalım" düşüncesinde olmak sorunun çözümünde hiç de faydalı olmayacaktır Türkiye Cumhuriyeti`nin bugün yapması gereken, bir an önce bu sorundaki haklılığını ortaya koyacak bir eylem planı oluşturmak ve bunu uluslararası alanda uygulamaktır, Aksi takdirde sadece kendimize güvenerek bu sorununun çözümünü beklemek mümkün değildir Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği`ne girişten başka bir çözüm yoluna sahip değilse bu yolun Ermeni kapısından geçmeden halledilmesi şarttır Ancak Türkiye`yi Avrupa Birliği`ne almak istemeyen oluşumlar da Ermeni sorununu bir araç olarak kullanmaktadırlar Ermeniler de bu konuda dikkatli olmalı ve tarihi hatalarını tekrar etmemelidirler Zira kaybedilen zaman ve enerji bu coğrafyada hem Türklere hem de Ermenilere çok pahahya mal olmuştur, mal olacaktır Fransa`nın Ermeni soykırımını inkar edenlere bir yıl ile beş yıla kadar hapis cezası biçmeye çalıştığı şu günlerde, bütün Avrupa kamuoyunun ve devletlerinin de tarihten çıkarması gereken dersler olduğu açık bir şekilde görülmektedir Birinci Dünya Savaşı`nda kendi saflarına katarak döktükleri Ermeni ve Rum kanları yetmezmiş gibi şimdi de 21 yüzyıl kuşağında aynı düşmanlıkları kışkırtmak onlara hiçbir şey kazandırmayacak, sadece Türklerin kinine sebep olacaktır

Türk Milletinin eli, tarihin her devrinde çok temizdi, şimdi de çok temizdir Bize düşen sadece bunu idrak etmek, anlamak ve yeni nesillere anlatmaktan ibarettir

24122008 tarihli, DoçDr Haluk SELVİ adlı yazarın makalesidir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.