|
|
Konu Araçları |
bedirhan, güzel, gökçeden, gökçenin, şiirler, şiirlerbedirhan, şiirleriseslendirdiği |
Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler |
10-09-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği ŞiirlerSEN GİDERSEN Sen gidersen sesin gider Kokun gider yüzün gider Ay dolanır pusularda Tenim titrer gecem biter Sen gidersen yüzün gider Martı küser baykuş öter Senden kalan son hatıra İki damla yaşın gider Sen gidersen boyun gider Posun gider sözün gider Bir şey kopar yüreğimden Çatılmadık kaşın gider Sen gidersen kim kıskanır Kim dolanır pencereme kimler gelir kimler geçer Çift kapılı şu hücrede Sen gidersen sohbet gider Tadım gider tuzum gider Dinlediğim her şarkıda Tel kırılır sazdan düşer Sen gidersen başkent gider içim üşür ayaz düşer İzmir de konak meydanı İstanbul da taksim düşer Sen gidersen canım gider Adın geçer içim titrer Şu dağlanmış yüreğime Sevda denen akkor düşer Sen gidersen herşey gider Sesin gider,sesim düşer Sen gidersen ey sevgili Ben biterim,şiir biter Bedirhan GÖKÇE DESEM Kİ Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır, Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor, Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini, Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim, Senden kopardım çiçeklerin en solmazını, Toprakların en bereketlisini sende sürdüm, Sende tattım yemişlerin cümlesini Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! Desem ki İnan bana sevgilim inan, Evimde şenliksin, bahçemde bahar; Ve soframda en eski şarap Ben sende yaşıyorum, Sen bende hüküm sürmektesin Bırak ben söyleyeyim güzelliğini, Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi farkedemezsen, Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm Fakat yine üzülme, müsterih ol; Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini, Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede, Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum Seni, Seni, Seni Cahit Sıtkı Tarancı ALDIRMA Karanlık ufuklar ergeç ağarır Dağlarıda duman bürür aldırma İnananlar elbet menzile varır Hac kervanı ağır yürür aldırma Sevda tutmaz her yüreğin örgüsü Aşk dediğin kula Allah vergisi Ne günahı vardır nede sorgusu Sevmeyenler kinde erir aldırma Ayrılıklar bağrımızı delsede Soframıza hasret aşı gelsede Muhammedler halimize gülsede Derdi veren derman verir aldırma Yolumuza dursalarda ne çıkar Kolumuzu kırsalarda ne çıkar Prangaya vursalarda ne çıkar Hain ölür demir çürür aldırma Aşkın denizinde çinup yunalım Biraz daha bekle eli kınalım Yanacaksak bu uğurda yanalım Yananları Allah görür aldırma Ayhan İnal ACILAR DENİZİ Ben acılar denizinde boğulmuşum İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni Duyarım yosunların benim için ağladıklarını Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse Yılların içimde bıraktıklarını Ümit Yaşar Oğuzcan İLK YAZDA Sen bir sarkiyi yorumlarken Ayaklarim yerden kesilir benim Yedi kat göklerde dolasirken, Basim bir yildiza çarpar Akkor kesilir bedenim Sen bir siiri yorumlarken Bense gök kusagina binerim Yüregim kipir kipir bir kustur artik! Dagin, vadinin üzerinde Yagmurla yaris ederim? Sen bir resmi yorumlarken Boyalar canima karisir benim Figürler egemen zaman ve mekana Yer-gök türkü çiçegidir Yeserten sensin güzelim Sen sustugun vakit ilk yaz yok artik Berekette biter, sevda da biter Birden çöküverir kis ve karanlik Sarkisiz, siirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür Kanatlari kirilan türküler Bahattin Karakoç Bana Bir Gül Ver kendimin ellerinden tutunca içimden nehirler gibi akmak geliyor yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor bak, palandöken dağlarında karlar erimiş teknelerde kol kola bahar sulara inmiş dağlar için, sular için bana bir gül ver avuttuğum düşler için bana bir gül ver yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş dağlar için, sular için bana bir gül ver avuttuğum düşler için bana bir gül ver ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım sen kendinin ellerinden tut kendine benim için bir gül ver Nefretim Aşkımı Aştı Bu Gece Sen benim gözümde bir hiçsin artık, Nefretim aşkımı aştı bu gece Bugün ki sözlerin söz müydü artık Son sözün sabrımı aştı bu gece Kolayca bitsin bu diyemedin de Salladın savurdun basiretsizce Hiç mi ders almadın onca gezdik de Yağmurun rahmeti aştı bu gece Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi? Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi? Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi? Yalanın doğrunu aştı bu gece Evlenmek hayali kapımda idi Giriş kat evimin boyası yeni Mobilyan,takımın, alınmış idi Vuslatım tadını aştı bu gece Yemedim yedirdim ne varsa sana Üç kuruşum olsa verirdim daha Memurdum yoksuldum hatırlasana Hafızam haddini aştı bu gece Ayakların donmuş,üşümüştün de Gece yatamamış üzülmüştüm de Bir ay oruç tutup yememiştim de O çizmen boyunu aştı bu gece Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile Allahtan beklenir kul bilmese de Kızgınlığım buna, sebep ise de Sabrım miadını aştı bu gece Onca gez toz benle,seviyorum de Sonra git nişanlan bir de ona de Şerefsizlik değil, nedir bu söyle Küfrüm edebimi aştı bu gece Sana son bir sözüm, nasihatım var Aldığım ahlakla bir terbiyem var Senin doğuran ana deyip geçmek var Saygım adabımı tuttu bu gece Gönlümün romanı bitti bu gece Hangisine yansam şimdi gün gece Ömrümden beş yıl gitti bu gece GÖNDER Git de bir kocaman zarf al çarşıdan Üzerine endamını çiz gönder Bu ayrılık yetti artık canıma Ayrılığı ayağınla ez gönder Gönülden af çıktı hasret suçuna Gelmeye karar ver ayın kaçına? Bir de resmini koy zarfın içine Arkasına birkaç satır yaz gönder El söz eder gezme dağda bayırda Otlar ayak öpsün gezki çayırda Cümleleri dudağından ayır da Üzerine dil deymemiş söz gönder Kimde varki sendeki şu fidan boy Aynalara bak da sana sen de doy Saçlarının kokusundan bol bol koy Sitem edeceksen ondan az gönder Sabah erken erken düşki yoluna Güneş bile girmesin koluna Hasret kaldım ellerinin falına Avucundan parça parça iz gönder Umutları gökten yere indirde İşte bunlar var ya hep senindir de Hayallerinin trenine bindirde Ne olursun seni bana tez gönder Halil Soyuer ELLERİM ÜŞÜRDÜ ellerim üşürdü, üşürdüm şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim seni düşünürdüm sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın başka ülkelere sımsıcak ellerim üşürdü nikotin kokan ellerim üşürdü ve bir sigara daha yakardım şehir ıslanırdı duman duman çocuklar uyanmış olurdu düşlerini kaybetmeden uykularından benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda asılı kalırdı gündoğumlarına ellerim üşürdü ellerim üşürdü, donardı donardım teninin yokluğuna değince ve bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum hiçbir şeyin ellerim üşürdü, üşürdüm bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli geçmişim küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum sonra denize karşı kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna donardım martılar göç ederdi, demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından seni düşünürdüm su olurdum, toprak olurdum, kus olurdum ama yasam olmayı beceremezdim sensizliğinde acemi bir ölümü karşılardım beceremezdim ölmeyi ellerim üşürdü,üşürdüm tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar, ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında sonra bir pervane yanardı gözlerimin sırılsıklam aydınlığında kanatlarına islerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin sonbahar geçerdi, kar yağardı ellerim üşürdü üşürdüm ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi seni düşünürdüm Ali Uluraspa BEYZA Bir resim gördüm kitabın üstünde Sonra bir resim de ben çizdim Saçlarını savurdum rüzgarın hoyrat ellerine Gözlerinde mutluluğu estirdim Ve adını yazdım bir kenarına Ve içimi döktüm çaresizce satırlara Hüzünlendim birden Ve kelimeler dizildi ardısıra ?Ben sana mecburum Sen yoksun? Kar yağar yüce dağlara Beyazların en beyazından Dallara çiçekler düşer ilkbaharda Beyaz, en beyaz, renkleri hep beyzâ Rüyâma girersin sabaha karşı Titremeyle uyanırım, yokluğunla Ansızın harfler yine dökülür dilimden Boşlukta yine adın yazılır:Beyzâ Elimdeki kağıdı önce kırmızıya boyadım Sonra yeşilden çizgiler çektim üstüne Ve aklıma Yıllar önce okuduğum bir kitap geldi Sanki aynı satırları yeniden okudum: ?Yeşil bağla ala karşı Yakışmazsa öldür beni? ?Ve Itır çekildi pencereden Utandı, başını öne eğdi? Sonra adını yazdım siyah kalemle O yeşil çizgilerin arasına: Beyzâ Sonra tekrar dağlara baktım Bu sefer renklerine is düştü Dağ başında bulutları morarmış gördüm Güvercinin mor kanadına Seni sordum Zaman sensiz geçmiyor Uyku girmiyor gözüme geceleri Duvarları bile beyaza boyadım Karanlık, beyazını gölgeliyor Düşündükçe Tüm bunlar rüyaymış gibi geliyor Beliriyor hayalin birdenbire duvarda Uzanıyorum Tutamıyorum Bağırıyorum ardından: Beyzââââ Koşuyorum ardından tüm gece boyu Sonra kabuslar konuk oluyor Hayallerimi darmadağın ediyor Deli bir rüzgar Döküyor çiçeklerini baharımın Bir hoyrat el Siyah küller savuruyor Beyaz karlar üstüne Ve sonra kefenin biçiliyor beyaz bir kumaştan Tabutuna yeşil bir yemeni örtüyorlar Yeşilin en güzelinden Yeşil sana yakışırdı, beyaz da öyle Kefeninde bir leke bile yok siyahtan Ama toprağın siyah eli Karalıyor bedenini Beyzâ Yine beliriyorsun bir serap gibi Sesin bu defa çok uzaklardan geliyor Sanki cennetten, hurilerin içinden Gülümsüyorsun O kadar güzelleşmişsin ki Dünyada bu kadar yakın olmamıştım sana Yıkanırken bedenim, kabirde kefenim kararır Düşündükçe Düşündükçe elemlenirim, benzim sararır Yeşil ve mavi boyasıydı Sen gidince karaya büründü dünya Karlara ve bahara leke sürdüler Beyzâ Sen gidince bu garibi hor gördüler Beyzâ Sana kavuşmayı bana zor gördüler, çok gördüler Beyzâ Mehmet BİLİR GİDERKEN Bilerek mi yanına almadın giderken, Başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize, Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki, Saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi,bir de annem terketmişti Ki göbeğimde durur,onun yokluğundan bana kalan çukur Sunay AKIN YALAN Allah, anamdan razı olsun Bana sevmeyi öğretti Yere serilen sofralarda Kurumuş ekmeklerle, soğan yemeyi Bir dilim ekmek, bir salkım üzümle Gün ışığını sofraya getirmeyi Anam anlatmıştı, bir yaz günü Bir bardak suya şükretmeyi Yağmurlu havalarda dua etmek Bana anamdan arta kalmış Yalnız ?sev! ? dediği insanlardan Sevgi beklemek yalanmış! Ahmet Tevfik Ozan BİR AYRILIK GÜNÜNDE Ne gariptir şu ayrılık günleri Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan Nedense bir tuhaf oluyor insan Derin bir sızı giriyor içeri Son bir defa bakarken caddelere Dükkanlara, evlere, kahvelere Hatıra yüklü kervanlar geçiyor Dolu dolu gözlerinin önünden Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden Ne unutulmaz zamanlar geçiyor Ağır ağır biz farkında değilken Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken Sen istediğin kadar unutulmaz de Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur Unutulur, azizim unutulur Başka ne yapılır böyle bir günde Kapanan bavul, çivilenen sandık Ve sonra kuru bir "Allaha ısmarladık!" Ümit Yaşar OĞUZCAN SEN SEN SEN Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden, Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter Hiç kimse aramasa sormasa beni Sen gelsen yeter Huzur ellerinin güzelliğidir Gözlerin karşımda mutluluk denizi Her sabah soframızda ekmeğimizi Sen bölsen yeter Yüreğim seninle yaylalar kadar serin Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam Sen dolsan yeter Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm Bende sabır sende naz Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün, Sende karar kıldığını Ve içimin şerha şerha yarıldığını, Sen bilsen yeter Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek, Eğilsen yeter Yavuz Bülent BAKİLER YENİK SERÇE (ADI NEVİN) Yaban ve asi dağlara dağılan taylar gibi ve yangın gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi Adana?da yollara dizilmiş garlarda, çığlık çığlığa peronlarda çocuklar gibiydi gözleri Adı Nevin, şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin O, kanadı kırık bir kuştu, beyaza vurulmuştu; kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini Kimseler?Görmedi kimseler kirlendiğini Adı Nevin, hüzün kokar ve korkardı geceleyin ?Kendini martılarla bir tutma? derdim; ?senin kanatların yok düşersin, yorulursun, beni koyup koyup gitme ne olursun! ? O, kanadı kırık bir kuştu, gülümserken vurulmuştu Kimseler görmedi uçtuğunu Kimseler?Görmedi kimseler öpüştüğünü Adı Nevin, özlem tüter ve çağlardı geceleyin ?Işığın? diyordu: Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum; karanlık kördü ve acımasız Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı; kanatlarımı kanatmaktan geliyorum O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı Sonra da çift çıkardık; kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık! O kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı, insanlar dar yapılmıştı, çıkardık! Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda Avurtlarına çarpan kar taneleri, gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi Erirdi Biz yan yana, yana yana Yana yana! O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı, ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı Gitti Kanatları yüreğimdeydi Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi Yitirdim o aşkın kimliğini; h ü k ü m s ü z d ü r Adı Nevin, ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin! Yılmaz ODABAŞI İSTANBUL Evin içinde bir oda, odada İstanbul Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm Çekmeğe başladı, oltada İstanbul Bu ne biçim su, bu nasıl şehir Şişede İstanbul, masada İstanbul Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım Nereye gidersen git, orada İstanbul Ümit Yaşar OĞUZCAN ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN Hani erken inerdi karanlık, Hani yağmur yağardı inceden, Hani okuldan, işten dönerken, Işıklar yanardı evlerde, Eskidendi, çok eskiden Hani ay herkese gülümserken, Mevsimler kimseyi dinlemezken Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, Eskidendi, çok eskiden Hani hepimiz arkadaşken, Hani oyunlar tükenmemişken, Henüz kimse bize ihanet etmemiş, Biz kimseyi aldatmamışken, Eskidendi, çok eskiden Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken, Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden, Daha biz kimseye küsmemiş, Daha kimse ölmemişken, Eskidendi, çok eskiden Şimdi ay usul, yıldızlar eski Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden Geçen geçti, Geçen geçti, Geceyi söndür kalbim Geceler de gençlik gibi eskidendi Şimdi uykusuzluk vakti Murathan MUNGAN NOKTA NOKTAM Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım Beni anlatmış sana ve sen ona "Unuttum artık onu" demişsin Hem bu sözü gülerek, Medar-ı iftihar ile söylemişsin Unutamazsın Nokta Noktam Unutamazsın! Çünkü; unutmak için önce unutulmak gerek Oyasa ki sen, Hala bende esen, Eski kavak yelisin Unutamazsın Kan değil, tüküremezsin, Ruj değil, silemezsin Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım İki heceli erkek adımı Unutamazsın Nokta Noktam Unutamazsın! Seninle biz, halâ bir kabukta İki badem içi gibiyiz Baharsın; kokacaksın Güneşsin; yakacaksın Sabah yatağım kadar rüyâ dolu Sabah yatağım kadar sıcaksın Unutamam Unutamazsın! Şimdilik bu kadar Öbür mektubuma daha diyeceklerim var Darılma bana, gücenme sakın Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan Binlerce selam sana Bahar başladı nokta noktam Ankara'da bahar, veriminde toprak ana Aylar var ki sana tek satır yazamadım Oysa ki şimdi mevsim bahar Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var Artık yazmalıyım Takvime baktım bu sabah, ayrılalı beş ay olmuş Düşün ki Nokta Noktam Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder Bunca uzun ayrılıksa; İnan bana Nokta Noktam İnsanı, herşeye küskün eder İnan bana Dargınlığım herkese Ve tek hasretim sana Düşünüyorum Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum Bu yolun sağında yükselen Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen Bahçesinde iri yedi veren, kayısı gülleri açan evi düşünüyorum Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı Ablan yanımda çorapsız gezerdi, Baş örtüsüz annen Düşünüyorum Bu mevsimde baban, Her akşam bir yerine iki içerdi Miyoplaşınca gözleri "Şair, iç be oğlum bahar dişidir doğurur" derdi Bahar başladı Nokta Noktam Ankara'da bahar, Gönül ufkunda yağmur bulutları Cennet olsa artik sevmiyorum Sevmiyorum sensiz baharı Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü! Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü! Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk! Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası! Ölümsüz bir yolculuk yaratan Sen; ey çıplak bir hançer gibi! Boylu boyunca gönlümde yatan Sen; ey herşeyim olan herşey! Son mektubunda söz verdin Tut diyorsun, unuttum Unut diyorsun, unutmak mı??? Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç? Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç? Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü! Sen; ey herşeyim olan herşey! Bu gece Yılbaşı Başkent'de kar yağıyor Nokta Noktam Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar Bu gece yılbaşı Bilirsin ki Nokta Noktam Yılbaşında hesaplanır Çoğu zaman insanların yaşı Bu gece yılbaşı Tokmaklarında yirmi dört hece Eğilip üstüme sessizce Şehrin kule saati Bilir misin Nokta Noktam? Bilir misin, bilir misin ne dedi? "Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi" Ve bir el saçlarımdan tutarak Kalbimi sana kadar sürükledi Bu gece yılbaşı, başkent ayakta Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta Ne de kıvrak bu vals havası Başladı yine gönlümün On yıl evvel ki kanaması Ne günlerdi o günler cancağızım Ne günlerdi Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde Başı duman duman bir kız Ben, yirmi üstünde Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı Ne çabuk geçti zaman Hey gidi Dünya hey Bu gece yılbaşı Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim Bartın'da bahar Elimle yapmışım "asma köprüsünden" Kocanaz deresi Sağda, orta okul Okulda, çocukların sesi "Çakır beylerin" elma bahcesi Derede kayık, dümende ben Küreklerde sen Hava berrak, hava ılık Hava temiz Ve sularda sarmaşan gölgemiz Bu gece yılbaşı, başkent ayakta Çalınan Tuna dalgaları değil artık komşu plâkta Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta Dışarıda kar yağıyor Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde Küllenmiş bir mangal gibi Eski hatıralar Rıza Polat AKKOYUNLU |
Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler |
10-09-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği ŞiirlerBU BİR AYRILIK DEĞİL Özle(me) yeceğim seni diyip Kasem ederken yürek ayinimde, Keşişin gözleriydi yaşaran? Kefenlerden biçtiğim yelkenlerdi Rüzgarın bağrında savrulup, Gün doğmayacak kentlerin Eteklerinde dolaşan? Özle(me) yeceğim derken, Bir minik şişeye salacaktım sensizliği Senden sıçramış ne varsa hayata Dolduracaktım içine Mor vedalarda kalıp, Hani, güvertesinde, Gözlerime aktığın yerden Salacaktım denizlere? Özle(me) yeceğim diyerek Ettiğim kasemin kefareti, Hangi sunakta adanacaktı? Hangi biri sığacaktı hatıralarımın O şişeye? Arnavut kaldırımlı yol, Ihlamur ağacı, Elimde ayaza kesmiş bir çakı Dünyam, sen? Özle(me) yeceğim seni bil Bil ki düşlerimde yan yana iki lahit Yangın var koyunlarında Bahira?nın tuvalindeki Umuda iliklenmiş ruhları Sessiz çığlıkları yırtıyor Servili kasabayı? Özle(me) yecektim seni? Bilirdim, ıradıkça sen, Yıkılacaktı bir bir kalyonun direkleri Ağlayacaktı yelkenlerin beyazı Bilirdim kabus olurdu sensizlik Ve bilirdim ?ben susunca da yağmurlar yağardı! ? Toprak olurdu aşkın rengi Özle(me) yecektim sen kokan çiçekleri Mavi sarı saksıların matemini tutacaktım Iradıkça devrilecekti yığdığım hatıralar Devinecekti, sen sinmiş her bir şey Sen rüzgar olup esişimi, Ölüm olup göçüşümü, Dua olup susuşumu hissettikçe Yasını tut(maya) caktım Özle(me) yecektim ben seni Bu bir ayrılık değildi, Göz yaşlarım gülümseyecekti, Gün doğmayan yaşanmışlıklarıma ?? Billahi, Özle(me) yeceğim işte seni?! Nesrin ÇAYLI İKİ YOLCU Bu kalabalık senin düğününe Benimse cenazeme geliyor Bu davullar senin düğününe; Benimse cenazeme çalıyor Senin üzerine çiçek Benim üzerime toprak atacaklar Senin kınalı ellerinden Benimse tabutumdan tutacaklar Seni türkülerle, beni ağıtlarla Uğurlayacaklar bizi iki yolcu gibi İkimizde giysisi beyaz olacak Nüfusa seni EVLİ beni ise ÖLÜ Yazacaklar Abdullah ŞİMŞEK EY HAYAT ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın aslında yokum ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın? yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka gelir vurur ömrünün coşkusuna hani tutulur dilin konuşamazsın! tırmandıkça yücelir dağlar sen mağlupsun sen ıssız ve kalbinde kuşların gömütlüğü tutunamazsın? eloğlu sevdalardan dem tutar aşk büyütür yıldızlardan yasak senin düşlerin dokunamazsın birini sevmişsindir geçen yıllarda açık bir yara gibidir hâlâ hâlâ ne çok özlersin onu ağlayamazsın yolunda köprüler çürür sesin, sessizlik sanki bir uğultuda savurur hayat kül eyler seni doğrulamazsın! yapayalnız bir ünlemsin dünyayı ıslatan şu yağmurlarda herşey çeker ve iter anlatamazsın yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka gelir vurur işte ömrünün coşkusuna sesinde çığlıklar boğulur ama bağıramazsın? sonra vakt erişir, toprak gülümser sana upuzun bir ömrün ortasında ne hayata ne ölüme yakışamazsın! yazdırmalısın mezar taşına: ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın aslında hiç olmadım ben bu oyunda ömrüm beni yok saysın? Yılmaz ODABAŞI KALANLARA SELAM OLSUN Bu dünyadan gider olduk Kalanlara selam olsun Bizim için hayır dua Kılanlara selam olsun Ecel büke belimizi Söyletmeye dilimizi Hasta iken halimizi Soranlara selam olsun Tenim ortaya açıla Yakasız gömlek biçile Bizi bir asân vechile Yuyanlara selam olsun Azrail alır canımız Kurur damarda kanımız Yuyacağın kefenimiz Saranlara selam olsun Selâ verile kastımıza Gider olduk dostumuza Namaz için üstümüze Duranlara selam olsun Dünyaya gelenler gider Hergiz gelmez yola gider Bizim halimizden haber Soranlara selam olsun Miskin Yunus söyler sözün Yaş doldurmuş iki gözün Bizi bilmeyen ne bilsin Bilenlere selam olsun Yunus EMRE ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP Zindan iki hece Mehmed'im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mı? Belki Daha ölmedim! Avlu Bir uzun yol Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli Bu yol da tutuktur hapse düşeli Git ve gel Yüz adım Bin yıllık konak Ne ayak dayanır buna, ne tırnak! Bir âlem ki, gökler boru içinde! Akıl, almazların zoru içinde Üstüste sorular soru içinde: Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu? Buradan insan mı çıkar, tabut mu? Bir idamlık Ali vardı, asıldı Kaydını düştüler, mühür basıldı Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"! Çatık kaş Hükûmet dedikleri zat Beni ALLAH tutmuş, kim eder azat? Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil; Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekûn içinde yazıl ve çizil! İnsanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik, mintanlarla et Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat Yalnız seccademin yönünde şefkat Beni kimsecikler okşamaz mâdem; Öp beni alnımdan, sen öp seccadem! Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan! Dakika düşelim, senelik paydan! Zindanda dakika farksız aydan Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin! Peykeler, duvara mıhlı peykeler; Duvarda, başlardan, yağlı lekeler, Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler Duvar, katil duvar, yolumu biçtin! Kanla dolu sünger Beynimi içtin! Sükût Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyada nazar Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz? Ses demir, su demir ve ekmek demir İstersen demirde muhali kemir, Ne gelir ki elden, kader bu, emir Garip pencerecik, küçük daracık; Dünyaya kapalı, ALLAH'a açık Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu İplik ki incecik, örer boşluğu Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş; Karanlığında nur, yeniden doğuş Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş! Sen bir devsin, yükü ağırdır devin! Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir Necif Fazıl KISAKÜREK GİTMEK Bugünlerde herkes gitmek istiyor Küçük bir sahil kasabasına, bir baska ülkeye,dağlara, uzaklara Hayatından memnun olan yok Kiminle konuşsam aynı şey Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği Öyle ''yanına almak istediği üç şey'' falan yok Bir kendisi Bu yeter zaten Her şeyi, herkesi götürdün demektir Keşke kendini bırakip gidebilse insan Ama olmuyor Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor Yani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor Böyle gidiyor iste Bir yanimiz ''kalk gidelim'', öbür yanimiz "otur'' diyor "Otur" diyen kazaniyor O yan kalabalik zira İs, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu En kötüsü aliskanlik Aliskanligin verdigi rahatlik, monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor Kaliyoruz Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz Evlenmeler Bir çocuk daha dogurmalar Borçlara girmeler Isi büyütmeler Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor Misal, ben Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum Degil bu sehirden gitmek, iki sokak öteye tasinamiyorum Alip götürsem gelmez ki Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda Herkes onu, o herkesi seviyor Hangi birimizle gitsin? ''Sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir; evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin Kendi imalatimiz küfeler Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada Ölüm var zira Ölüme inat tutunmak lazim Inadina kök salmak lazim Bari ufak kaçislar yapabilsek Var tabii yapanlar Ama az Sadece kaymak tabakasi Hepimiz kaçabilsek Bütçe, zaman, keyif Denk olsa Gün içinde mesela Küçücük gitmeler yapabilsek Ne mümkün Sabah 0900, aksam 1800 Sonra baska mecburiyetler Sıkışıp kaldik Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz Bir ömür karsiligi bir ömür yani Ne saçma Bahar midir bizi bu hale getiren? Galiba Ben her bahar á**Yasak Kelime** olmam ama her bahar gitmek isterim Gittigim olmadi hiç Ama olsun Istemek de güzel Can YÜCEL KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER kendimin ellerinden tutunca içimden nehirler gibi akmak geliyor yollara çıkmak,yolculuklara bakmak geliyor geberesiye içip salaş meyhanelerde buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor bak,Palandöken dağlarında karlar erimiş teknelerde kol kola bahar sulara inmiş dağlar için,sular için bana bir gül ver avuttuğum düşler için bana bir gül ver yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş dağlar için, sular için bana bir gül ver avuttuğum düşler için bana bir gül ver ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım sen kendinin ellerinden tut kendine benim için bir gül ver Yılmaz ODABAŞI GİDERSEN YIKILIR BU KENT Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akş**Yasak Kelime** olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Bir de seni ekliyorum susuşlarıma Selamsız saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akş**Yasak Kelime** Gidersen kar yağar avuçlarıma Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde Ahmet TELLİ ESKİCİ Eskiler alırım haydi eskici Eski halı,kilim,giyisi alırım: Bir zahmet banada uğra eskici, Acele edersen memnun olurum çekinme eskici içeri buyur Burada bir aşkın ateşi uyur Baktıkça içimin yangını büyür! İşte şu odada başbaşa kaldık, Şu ahşap masayı birlikte aldık Onun şu gördüğün kadife koltuk Bilsen şu camları örten perdeler Neler gizlediler,neler gördüler, Konuşabilseler neler derdiler Burada ne varsa hepsi senindir, İlk önce duvardan tabloyu indir Hiç sorma resmini gördüğün kimdir ! Onun şu daktilo,şu kalem kağıt İster sat istersen hayrına dağıt Sussun bu hıçkırık,dinsin bu ağıt! Sabırmı dayanır bu ihanete ! Hiçbirşey bırakma kütüphanede, Benim ne işim var defter kitapla Topla be eskici hepsini topla! Hepsinde yaşayan binbir anı var Hepsinin birşeyler söyler yanı var Al götür hepsini sırdaşlarımın Kurusun kaynağı gözyaşlarımın! Al götür eskici ne resmi kalsın Ne yüzü,ne izi, ne ismi kalsın Onsuzda gülmeye değer bu dünya Onsuzda görmeye değer her rüya Cemal SAFİ YAZ BİTTİ yazın bittiği her yerde söylenir söylenmeyen şeyler kalır geriye ve sonra hiçbir şey olmamış gibi ağır, usul bir hazırlık başlar uykuya başlar yeni bir mevsime orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında incelen yazın akş**Yasak Kelime** esintilerinde zaman usulca sıyrılır aramızdan ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini başka ne gelir elimizden büyük bir uzaklığa gülümseyerek geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri yatıştırır rüzgarlar dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını saklar bizi gözlerimizdeki hüzne "dinginlik" adını verir "seni iyi gördüm" diyenler biz de iyi hissederiz kendimizi elimizden başka ne gelir ki köşe başları, akş**Yasak Kelime**üstleri, kokular tozar gider zamanın boşluğunda karışır anların kuytu belleğine belki sonraları bir gün hatırlanır aynı kederle yazın bittiği her yerde söylenir söyleyenler inanır gerçekten birşeylerin bittiğine yaz biter eskir geceler, serin hüzünlü yeni mevsime hazırlık ömrün teğel yerleri bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri çıkarır sizi dalgın derinliğinizden yaşadığınızı duyarsanız teninizde bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları ahşap pancurları yaz bitti bitmeyen şeyler kaldı geride yaz bitti yaz bitti yüksek sesle söylüyorum bunu kendime her yerde söylendiği gibi yaz bitti yaz bitti hiçbir şey hiçbir şey hiçbir şey yalnızca üşüyorum şimdi Murathan MUNGAN GÜLÜMSER Yanı başlı bir sevda Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü Gel desen bütün korkunç yargılar susacak Katmerli günahlarda ezilecek zaman Gel desen Aşk anımsanmaz oysa Yaşanır tıpkı şiirler gibi Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem Yatılı bir yokluğun kalır içimde Buruk ve sancılı Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi Ben,ben oldum olası bir seni sevdim Karaç**Yasak Kelime** gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin Sevgilerim büyük olurdu Evreni sığmazdı hasretliğim Gel dinle beni Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu Tüm yargıları unut Gel vede parçala yalnızlığı Yoksa yoksa gelme dicem Hep aynalarda kal dicem gülümser Tutki usuma perçinlemişim seni En ağır sevgilerle Bakışların gözlerime günışığı neylersin Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana Kınadılar beni,kınadılar beni Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti Yoksa yoksa gelme dicem Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça Piri reis vapuruna yüklendi bu akş**Yasak Kelime** liman dolusu umutlarım Mersin açıklarında olacak sabaha Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar Öyle deme yar unutmak ne mümkün Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda Yalnızlıklar bana ben sana aşina Bir türlü alışamadım yok oluşuna Haberin ola haberin ola Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa Tüm güneyim tanığımdır On şiir yazsam dokuzu seni anlatır Kim ne derse desin Adresimdir yüreğin Herkes bilsin istiyorum Sevmenin böylesini Yoksa yoksa gelme dicem Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla Bazen gelirsin düşlerime Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa Gül biraz, gül biraz Yunus YAŞAR HER ŞEY SENDE GİZLİ Yerin seni çektiği kadar ağırsın, Kanatların çırpındığı kadar hafif Kalbinin attığı kadar canlısın, Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü Ne renk olursa olsun kaşın gözün, Karşındakinin gördüğüdür rengin Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün Gülebildiğin kadar mutlusun Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin Sakın bitti sanma her şeyi, Sevdiğin kadar sevileceksin Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın Bir gün yalan söyleyeceksen eğer; Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret, Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın, Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, Bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir, Kuşlar ötebildiği kadar sevimli, Bebek ağladığı kadar bebektir Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunu da öğren, SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN Can YÜCEL KAŞLA GÖZ ARASINDA Gecemi zehrediyor içime düşen kuşku, Sırra kadem mi bastın, kaşla göz arasında? Nasıl anlatsam bilmem aramızdaki aşkı, Bir sıcaklık vardır ya külle köz arasında Sen ektin yüreğime en acı duyguları, Sen çaldın gözümden en tatlı uykuları, Aşkıma benzetirim tutmayan şarkıları, Bir gariplik vardır ya sazla söz arasında Sen yüzüme gül yeter, bırak bahtım gülmesin, Sen kadrimi bil yeter, başka kimse bilmesin, Sen bir daha gel yeter, bırak o hiç gelmesin, Hani bir mevsim var ya, kışla yaz arasında SENSİZ OLMADI Kaybolan neşemi şarkıda, sazda, Bulmayı denedim, sensiz olmadı, Felekten bir gece çalıp biraz da, Gülmeyi denedim, sensiz olmadı Hasreti herkesten çok tanıyorum, Bu zehrin üstüne yok sanıyorum, Yaşlı gözlerimden utanıyorum, Silmeyi denedim, sensiz olmadı Doğmanı bekledim battığın yerden, Dönmeyı bilmedin gittiğin yerden, Beni sarhoş diye sattığın yerden, Gelmeyi denedim, sensiz olmadı Evlenmiş dediler, çıldıracaktım, Resim, mektup, şiir, ne varsa yaktım, İlmeği kaç defa boynuma taktım, Ölmeyi denedim, sensiz olmadı Cemal SAFİ DOĞMADAN ÖNCE Sormuşlar ?ezelde aşk var mı? ? diye Ben kalpten vuruldum doğmadan önce İster azap deyin ister hediye Meçhule sürüldüm doğmadan önce Yılmadan ben bana beni anlattım Günahı tövbeyle yıkayıp attım Ebed kapısında ölümü taddım Kefene sarıldım doğmadan önce Gönlüme sevdanın güneşi doğdu Şüphe iklimimi ışığa boğdu İlk yağmurum Kâlûbelâ?da yağdı Bulandım duruldum doğmadan önce Sevdim, sevgiliye giden yol uzun Şerbetini içtim ateşin, buzun Bazen girdabına düştüm sonsuzun Çok öldüm-dirildim doğmadan önce Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya Gerçeği alt etti gördüğüm rüya Kendi kopyam imiş meğer şu dünya Düşündüm, yoruldum doğmadan önce Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben Mezarda, mabette aşkı gördüm ben Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben Aşk ile karıldım doğmadan önce Abdurrahim KARAKOÇ ALLAHAISMARLADIK Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın, Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git! Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı Andırıyor ışıksız evinde pencereler Biraz yeşermek için beklesin artık kışı Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna, Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz: Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna, Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü, Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü, Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü Daha candan görürüm senden uzaklaşınca Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü: Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın, Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git! Faruk Nafiz ÇAMLIBEL DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum Bütün çiçeklerini getirin buraya, Ögrencilerimi getirin, getirin buraya, Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer Bütün köy çocuklarını getirin buraya, Son bir ders vereceğim onlara, Son şarkımı söyleyeceğim, Getirin, getirinve sonra öleceğim Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum, Kaderleri bana benzeyen, Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları Geniş ovalarda kaybolur kokuları Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni, Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini Bacımın suladığı fesleğenleri, Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini, Avluların pembe entarili hatmisini, Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın, Aman Isparta güllerini de unutmayın Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım, Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden, Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden, Ne güller fışkırır çilelerimden, Kandır, hayattır, emektir benim güllerim, Korkmadım, korkmuyorum ölümden, Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Baharda Polatlı kırlarında açan, Güz geldi mi Kopdağına göçen, Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen, Muş ovasından, Ağrı eteğinden, Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni, Eğin türkülerinin içine gömün beni Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, En güzellerini saymadım çiçeklerin, Çocukları, öğrencileri istiyorum Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini, Köy okullarında açan, gizli ve sessiz, O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek, Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Ben mezarsız yaşamayı diliyorum, Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum, Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın, Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın, Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım, Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim, Çiçeklerde açar benim gizli arzularım Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum, Okulun duvarı çöktü altında kaldım, Ama ben dünya üstündeyim, toprakta, Yaz kış bir şey söyleyen toprakta, Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım, Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım, Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya, Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya Ceyhun Atuf KANSU "Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin" Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri |
|