Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
antalya, tarihi, özellikleri

Antalya Tarihi Ve Özellikleri

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Antalya Tarihi Ve Özellikleri



Antalya'nın Tarihçesi

Antalya tarihi taş devrine kadar dayanırBunun kanıtı Yağca Köyü civarında Karain Mağarasında bulunan Paleolitik çağ buluntularıdır
Karataş Semahöyük kazılarında çok büyük mikarda eski tunç çağı buluntuları çıkarılmıştırHititlerin çivi yazılı tabletlerinde geçen Ahiyava' ya da Arzova ülkesinin Pamfilya (Antalya ) olabileceği tarihçiler arasında ileri sürülüyorFakat Side hariç bir kaç buluntunun dışında burada yaşadığına dair bir buluntuya rastlanmıştırYunan efsanelerinde ise Truva savaşından sonra bazı Aka kafilelerinin Kalkhas yönetiminde Pamfilya ' ya ulaşmış oldukları yazılmıştırAntalya sınırları içerisinde yerleşen Lidyalıların kökeni kesin olarak bilinmemektedirHitit vie Mısır kaynaklarında MÖ 2000 Lükki ya da Lükka adlı bir kavimin Lidyalılar olması olasıdırBu kavimden kesin olarak ilk kez Lidya Kralı Kroissos döneminden söz edilmiştir

Antalya bölgesi ik zamanlar Lidya krallığına bağlıydı Kral Kroissos' un Pers Kralı Kyros' a yenilmesi ile MÖ 546 bu bölgeye İskender ' e kadar Persler hakim olmuşturMÖ 334 ' de Makedonya Kralı İskender , Lidya üzerinden Pamfilya' ya yürümüş , Silyon dışında buradaki kentleri ele geçirmiştirPsidya 'daki Termesos kenti İskender ' e teslim olmayarak karşı koymuştur

Apemeiya barışından MÖ 188 sonra Romalılar bu bölgeyi Bergama Krallığına bırakmıştır Bergama Kralı II Aktalos MÖ 159 -138 bir liman keni olarak Antalya 'yı kurmuştur
MÖ 102 'de Anadolu'da Klikya adlı bir eyalet kurulunca buraya bağlanmış MÖ36 yılında Anteunus Pamfilya'yı Galatya Kralı Amyntas ' a vermiştirİmparator Kladius MS 43 yılında Pamfilya ve Likya' yı eyalet haline getirmiştir Antalya bölgesi MS 2yy'dan 3 yyortalarına kadar en görkemli dönemlerini yaşamıştır
Antalya bölgesi Anadolu Selçukları'nca Süleyman Şah döneminde alınmış , ancak 1117 yılında yapılan antlaşma ile Antalya Bizanslılara bırakılmıştır

Antalya ' ya ikinci yerleşme I Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında olmuş 1206 ve Ertokuş Bey Subaşılığına getirilmiştir bu hükümdar zamanında (1204- 1215 ) Trabzon - İznik Rum İmp ile Antalya'nın yerleşik halkı Selçuklular' a kapattırmışlardırI Gıyaseddin öldürülünce , Hrıstiyanlar Kıbrısla birleşerek Antalaya 'yı geri almışlardırFakat üç gün sonra Iİzzettin Keyhüsrev tarafından ele geçirilerek Selçuklular'a bağlanmıştır
1336 yılından sonra Moğolların çekilmesiyle Anadolu' da beylikler dönemi başlamıştırAntalya ise Hamitoğulları Beyliğinin bir kolu olan Tekelioğulları'nın tekeline geçmiştir Yıldırım Beyazıt dönemimde de Antalya Osmanlı hakimiyetine girmiş ve 1391'de Firuz Bey'e verilmiştirAntalya artık Teke Sancağı adıyla anılmaya başlamıştır

Antalya I Dünya Savaşı'na kadar Osmanlı Sancağı olarak kalmıştırKurtuluş Savaşı başlangıcında ise kısa bir süre İtalyanlar tarafından işgal edilmiştir 9 Temmuz 1921 tarihinde İtalyanların Antalya 'yı işgali sona ermiş bu tarihten sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ili olmuştur

Düden Şelalesi

Bölgedeki akarsuların ortak amacı Akdeniz'e ulaşmaktadır Bu amaçla Toros Dağlarının yamaçlarından itibaren bazen yer üstünden ve bazen de yer altından oldukça ilginç yolculuklar yaparlar Bu sırada eşine ender rastlanır güzellikte çağlayanlar oluştururlar Bu çağlayanların sayısı 20'den fazladır

En güzelleri Antalya'nın 15 km kuzeyindeki Düden Şelalesi 18 km batısındaki Kurşunlu Şelalesi ve Manavgat'ın 3 km kuzeyindeki Manavgat Şelalesi'dir

Antalya bir sular şehri Özellikle tarlaların suya en çok ihtiyacı olduğu yaz aylarında 3 ay hariç, falezlerden sular fışkırıyor Bunlardan en ünlüsü de Düden Şelalesi

Düden Şelalesi iki kez harikalar yaratır Birincisi Lara Plajı yolunda, Antalya'dan 8 km uzaklıkta yer alıyor Burada Düden Suyu büyük bir gürültü ile 50 metre yükseklikteki falezlerden denize dökülüyor Düden suyunun Antalya'nın 15 km kadar kuzeyinde "Düdenbaşı Şelalesi" denilen diğer bir çağlayanı bulunuyor

Hıdırlık Kulesi

Kara surlarının en güneydeki başlangıç noktasında bulunan alt kısmı kare, üst kısmı silindir şeklinde olan bir kuledir Antik çağdan kalma bir yapı olup, içinde kare şeklinde büyük bir kütle vardır

Kulenin yapısı son derece sağlamdır İç yapısının özelliği nedeni ile savunma amacıyla kullanılan ya da işaret ateşi yakılan bir yer olduğu sanılmaktadır

Kale Surları

Eski Antalya kenti, birisi deniz ve birisi de karadan olmak üzere at nalı şeklinde iki surla korunmaktaydı Ayrıca şehir içi yerleşim merkezlerini birbirinden ayıran duvarlar da vardı Dış surlarda çok sayıda ve elli adım aralıklarla kuleler bulunuyordu Antalya surlarının geçmişi antik çağlara kadar uzanır Genellikle Helen devri temmelleri üzerine Romalı' lar tarafından yapılmış olup Selçuklu'lar devrinde genişletilmiş ya da onarılmıştır Duvarlarda çok sayıda antik özellik taşıyan taş bloklar kullanılmıştır XIXYüzyılın sonlarına kadar neredeyse tamamı korunmuş haldeydi Günümüzde sadece kent içindeki bazı burçlar, Hadrian kapısı, Saat kulesi, Hıdırlık kulesi ve bazı duvar kalıntıları varlığını korumaktadır

Kaleiçi Evleri

Antalya Kaleiçi Evlerinde yaşamın gereklerine doğa ve çevre koşullarına uygunluk ön planda tutulmuştur Bu tutum, Antalya Mimarlığına gerçekçi bir özellik kazandırır Eçimden önce işleve önem verişi ile belirgin olan bu gerçekçilik, estetik ve yetkinlik kaygısını büyük ölçüde geriye iterek içtenliği öne çıkarırken kalabalığa düşmez İç oylumlardaki uyumluluk, düzenlemedeki titizlikle ve tutuculukla sağlanmıştır Bu durum, ev yaşamının akışını kolaylaştıran başlıca etkendir

Antalya’da yazlar çok sıcak, kışlar ılık geçer İşte Antalya Kaleiçinde bulunan evlerde soğuktan korumadan çok güneşi önleme ve serinlik sağlama amacı güdülmüştür yazın, gündüzleri denizden karaya geceleri karadan denize esen yumuşak rüzgarların geçişine olanak sağlayan yerleşme düzeni, Antalya da bu evlerde oturanların yaşamına az çok ferahlık getirir Gölgeli taşlıklar ve avlular, hava akımını kolaylaştıran yüksek tavanlı katlar, Kaleiçi’ndeki eski evlerin en belirleyici özelliğini oluşturur

Bu evlerin bu şekilde inşa edilmesinde maddi olanakların başında yörenin kereste bakımından zenginliği önemli bir rol oynamıştır

Toplumsal ve ekonomik yaşamın gereği olarak Antalya’da ahşap yapı geleneği yok olmuş ve yerini beton yapılara terk etmiştir

Kaleiçi’nde bulunan eski evlerin kapıları, develerin ve arabaların geçebileceği genişlikte dar sokaklara açılır, bahçelerinde genellikle portakal ağaçları bulunan bu evlerde, her biri yüksek duvarlarla dış dünyadan ayrılmışlardır

Evin yerleştiği alan, taşlık denilen kesimi oluşturur Taşlıktan birinci kata bağlanan iç merdiven, bir ara kata geçiş olanağı da verir Merdivenin son bulduğu üst katın, yanları açık üstü kapalıdır “Hayat” denilen bu ışıklı ve havadar yerde, indirip kaldırılabilen ****sler, görüşü ve ışığı düzenlemeye yarar Kimi hayatlar, tümüyle açıktır; kimileri camlıdır

Evlerde ana kat, birinci kattır Giriş katı dışa açılma nedeniyle düzensiz bir görünümdedir; buna karşılık birinci katta, köşe çıkmalarıyla düzenlilik sağlanmıştır Plan, çoğu kez tam çıkmalarla zenginleştirilir Giriş katları depo, kiler, hizmet katlarıdır; ara katlar da az çok bu nitelikleri gösterir, iklim elverdiği için, mutfak, banyo, hela çoğunlukla bahçededir Bu yüzden, evin iç yapısı getir-götür zorunluluklarından etkilenmez

Günlük yaşam, genellikle hayatta ve taşlıkta geçer Odalar geniş bir aileyi barındıracak biçimde bağımsız evler niteliğindedir Bu belirgin kullanımlarından dolayı “ev” olarak adlandırılır Odalardan en genişi, evin en büyüğüne ayrılmıştır Pencereler dış görünüşe göre değil, iç yaşamın gereklerine göre açılmıştır Odalarda, genellikle sedir yükseklikleri pencere yüksekliklerini belirlemiştir Pencereleri bol ışık alabilecek biçimde, geniş yapılmıştır Kimi zaman, ışık girişini kolaylaştırmak için tepe pencereleri de kullanılır

Kaleiçi ve Yat Limanı

Deniz ve kara surları tarafından kuşatılan kent merkezine bugün "Kale İçi" denmektedir Kale İçi'nin sokakları ve yapıları Antalya tarihinin izlerini günümüze kadar getirmektedir Eski evlerin önemi sadece mimari açıdan değil, aynı zamanda insanların yaşam şekli,davranışları, gelenekleri ve sosyal yönleri konusunda da çok yararlı bilgiler aktarmaktadır

Kale İçi'nin sokakları dardır Çoğunlukla limandan yukarılara doğru, dış surlar yönünde uzanırlar Evler sahiplerinin ekonomik güçleri ve kullanılış amaçlarına göre farlılık gösterebilmektedir Fakat ortak özellikleri çoktur Genellikle yığma taştan ve ağaç bağlantılı olarak yapılmışlardır Hepsinin bir sokak cephesi ve bir de sokak görmeyen bahçesi bulunur Sokağa bakan yüzde, ilk katta çok az pencere vardır Üst katta ise "Cumba" denilen ve hem ev, hem de sokak mimarisine uygun olarak yapılmış çıkmalar vardır Bu çıkmalar ağaç süslemelerle bezenmiştir

Evlerin merkezini, zemin katta, bahçeye açılan ve taş zeminli "Taşlık"lar oluşturur Bu taşlıklarda ağaçtan dinlenme kanepeleri vardır Buralardan zemin kattaki odalara geçilebildiği gibi, üst kata da bir merdivenle ulaşılır Zemin kat evin daha çok hizmet bölümüdür Depo, mutfak gibi görevi olan odalar buradadır Üst kat ise yaşam içindir Üst katın odalarının pencereleri daha büyük olduğundan dolayı daha aydınlıktır Çoğunlukla bu odalarda üst üste iki sıra pencere vardır

Üst pencereler camsız olup ağaç ****slerden oluşmakta, alt pencereler açılıp kapanabilir türdendir Cumbaların üst pencerelerinde küçük boyutta ve genellikle renkli camlar bulunur Kale içinde birçok ev aslına uygun restore edilmiştir Kale içi günümüzde, eğlence yerlerinin, pansiyonların, restoranların, hediyelik eşya satan dükkanların ve antika halı satan mağazaların bulunduğu eşsiz güzellikte bir turizm merkezi olmuştur

Antalya limanı bir zamanlar Türkiye'nin güney kıyısında Mersin'den sonra gemilerin yanaşabileceği ikinci limandı Bu gün ise bu limandan sadece yatlar yararlanmaktadır Kentin batısında yapılan Endüstri Limanı'nın çalışmaya başlaması ile eski limanın adı "Yat Limanı" olarak değişmiştir

Karain Mağarası

Antalya'nın 27 km kuzeybatısında bulunan Karain Mağarası, merkeze bağlı Yağca Köyü içindedir Prehistorik tarih öncesi değeri olan mağara, Batı Toros kalker kuşağının tarverten ova ile teşkil ettiği sınırda, yamacın 80 m kadar üstünde, denizden 370 m kadar yükseklikte bulunmaktadır Karain Mağarası, ilk kez 1919 yılında Antalya şehrinin kısa bir süre italya işgali altında kaldığı sırada italyan Gaiseppe Moretti tarafından bulunmuştur

Yapılan prehistorik araştırmalar ve kazılardan ortaya çıkan bulgulardan, Karain Mağarası'nın Orta Paleolitik (Yontma Taş Devri) çağlarında sürekli iskan gördüğü anlaşılmaktadır Klasik çağlarda da bu iskanın devam ettiğini ve mağaranın kutsal bir adak ve tapınma yeri olarak kullanıldığını bilhassa dış duvarlar üzerindeki kitabelerden anlıyoruz Karain Mağarası'ndaki kültür katları arasında, çakmak taşından yapılmış el baltaları, çeşitli kazıyıcılar süs takıları ve ok uçları ile su aygırı parçaları bulunmuştur

Karain Mağarası'na, basamak şeklinde düzenlenmiş bir patika ile çıkılmaktadır Mağara içi elektrik ışığı ile aydınlatılmış olup kısmen turizme açılmıştır

Kesik Minare Camii

Yapı elemanları incelendiğinde camiinin geçmişinin İS IIyüzyıla kadar uzandığı görülür Bulgular yapının, İS V yüzyılda mevcut antik bir tapınak üzerine Bazilika olarak yapıldığını göstermektedir II Beyazid'in oğlu Sultan Korkud tarafından cami'ye çevrilmiş ve yapıya bir minare eklenmiştir

Minare'nin ağaç kısmı XIX yüzyılda çıkan bir yangında yanmış ve ozamandan beri Kesik Minare adı yerleşmiştir Halen harap bir durumda olan eser kullanılmamaktadır Fakat ziyaretçilere aynı yapı içinde Antik Bizans ve Selçuklu yapı unsurlarını sunma yönünde eşine ender rastlanır bir kalıntı olarak hizmet vermeye devam etmektedir

Kocain Mağarası

Kocain Mağarası Antalya’nın 45 km kadar kuzey yönünde, 1171 m rakımlı İndağı'nda bulunmaktadır Kocain Mağarasına eski Antalya-Burdur asfalt yolunun 30kmsinde bulunan Pınarbaşı kaynaklarını biraz geçtikten sonra, kuzeydoğu yönüne doğru sağa sapan ve Karataş*Camiliköy-Killik ve Ahırtaş köylerine ayrılan yoldan gidilmektedir Ahırtaş Köyünde vasitadan inildikten sonra kuzey batı istikametinde İndağı’na çıkışa başlanmaktadır Takriben 1-130 saatlik hafif meyilli yamaçtan yayan olarak küçük bir patikayı takiben çıkıldıktan sonra, 788 m kotta bulunan ve büyük bir giriş ağzı olan Kocain mağarasına varılmaktadır

Kocain mağarası 600 metre uzunluğunda, girişinde 35 m, içerde 75 m genişliğinde, bazı yerlerde 50-60 m yüksekliği olan çok büyük bir salondan ibarettir

Mağara ağzında Prehistorik devirlerde, daha sonra da Romalılar zamanında iskan edildiğine dair kalıntılar mevcuttur İçinde çimentolu sarnıçların bulunması, tarihi devirlerde de oturulmuş olduğuna bir delil olarak gösterilebilir Mağara, iç içe meydana gelmiş iki büyük salon ve bu iki boşluğu ayıran dev dikitlerden oluşmuştur Dev istalagmit kolonları yanında gayet güzel beyaz kristallizasyonlar da bulunmaktadır

Kesik Minare Camii

Yapı elemanları incelendiğinde camiinin geçmişinin İS IIyüzyıla kadar uzandığı görülür Bulgular yapının, İS V yüzyılda mevcut antik bir tapınak üzerine Bazilika olarak yapıldığını göstermektedir II Beyazid'in oğlu Sultan Korkud tarafından cami'ye çevrilmiş ve yapıya bir minare eklenmiştir

Minare'nin ağaç kısmı XIX yüzyılda çıkan bir yangında yanmış ve ozamandan beri Kesik Minare adı yerleşmiştir Halen harap bir durumda olan eser kullanılmamaktadır Fakat ziyaretçilere aynı yapı içinde Antik Bizans ve Selçuklu yapı unsurlarını sunma yönünde eşine ender rastlanır bir kalıntı olarak hizmet vermeye devam etmektedir

Kurşunlu Şelalesi

Antalya'dan Alanya yönüne doğru giderken, 17 kilometre sonra, Isparta-Kurşunlu kavşağı ile karşılaşıyorsunuz Bu yönde 6 kilometre ilerledikten sonra, karşınıza sağ tarafta Kurşunlu Şelalesi sapağı çıkıyor Girişte yolu gösteren tabelalar var Sapaktan iki kilometre daha devam edin Asfalt ve çam ormanları arasındaki yol sizi günübirlik piknik alanına getiriyor Parka girişte belli bir ücret veriyorsunuz Otomobilinizi park için ayrı bir ücret ödemiyorsunuz Girişte ödediğiniz ücretten sonra başka ödeme yapmadan parkın bütün bölümlerini gezebiliyorsunuz Kapıdan girer girmez Muğla'dan getirilen kayrak taşlarıyla yapılan orman içi yoldan ilerleyerek alışveriş merkezine geliyorsunuz Burada hem hediyeli eşyalar, hem de ayakta yiyebileceğiniz gıda ürünleri satılıyor isterseniz şelale yanında da her türlü yiyeceği bulabileceğiniz mükellef lokanta hizmetinizde

Plajlar ve Doğal Güzellikler

Konyaaltı Plajı : Antalya kentinin hemen batısında, karlı dağların eteklerinde uzanan bir plajdır Deniz sakin, fakat ani derinleşmelerle doludur Kıyı boyu ince ;akıllı kumdur Soyunmak için kabinleri vardır Bu plaj üzerinde boydan boya halk plajları ve yemek yiyebileceğiniz halk tipi lokantaları her zevke uygundur

Karpuzkaldıran Plajı : Lara Plajı yakınında Karpuzkaldıran koyundadır Üzerinde askeri dinlenme tesisleri kurulmuştur Denizi çok derin değildir

Lara Plajı : Antalya’nın 11 km güneydoğusunda yer almaktadır Denizi Konyaaltı Plajına göre daha sığ ve ince kumludur Kabinler ve plaj evleri vardır

Topçam Plajı : Antalya’nın en çok ilgi gören, Antalya kent merkezine 15 km batıda, çam ormanları içinde bir plajdır Amatör dalış yapmak isteyen amatör dalıcılar ıçin bu sahil ideal bir yerdir karşısında Sıçan Adası vardır Topçam Plajlarını geçtikten sonra her yerde denize girebileceğiniz, Küçük Çaltıcak, Büyük Çaltıcak, Beldibi, Kızıltepe Mocamp Tesisleri, Kemer koyu, Phaselıs, Çıralı Plajlarını da öneririz

Sıçan (Reşad) Adası : Topçam Plajı karşısında, Zeytin”, ‘lssız”, ‘Reşad” isimleri ile de bilinen küçük ı~ır ada vardır Bu adanın adı eski coğrafya kitaplarında ve haritalarda Konyaaltı Plajı ‘Reşad Adası’ olarak ta geçmektedir Söylentiye göre, Harunnürreşid zamanında, bu ada Arap donanması için bir süre donanma üssü olarak kullanılmış ve adaya bu isim verilmiştir Ancak yerli halk, adanın kıyıdan görünümü sıçana benzettiği için adaya bu ismi vermiştir

Atatürk Parkı : Konyaaltı Caddesi boyunca uzanan bu park 1980’li yıllarda düzenlenmiştir Buradan Antalya kentinin ve Konyaaltı Plajı ile Toros Dağlarının eşsiz bir görünümü vardır Parkın Konyaaltı Plajı’na yakın olan Bölümünde ise Atatürk Parkı’na bitişik Kuğulu Park ve Burada son yıllarda bölücü örgüt yaptığı çatışmalarda şehit düşen Antalyalı askerler anısına dikilen bir Şehitler Anıtı yer almaktadır

Karaalioğlu Parkı : Hıdırlık kulesinin güneyine baktığınızda güzel bir park sizi çağırır adeta Bu Karaalioğlu Parkı’dır Gerçi Antalya’nın batısında daha birçok park son yıllarda yapılmış ve modern bir şekilde düzenlenmiştir ama burası, Antalya’nın eski delikanlılarının gönlünde ayrı bir yeri vardır İşte denize doğru uzanmış kim bilir kaç yüzyıllık Aşıklar Ağacı’ Kim bilir kaç kişi onun altında sevişti; kaç kişi oradan kendini aşağıya atarak karşılıksız aşkına bir çözüm aradı 70 bin metrekarelik bir alana kurulan parkta denize uzanan üç geniş mirador, işte Beydağları Konyaaltı Plajı’nın sahili ve uçsuz bucaksız gibi görünen Akdeniz, saatlerce hayranlıkla seyredilebilir bu miradorlardan Kuş cıvıltıları ve günün en sıcak anlarında bile, serinliğini koruyan Antalyalılar’ın en sevdiği bir gezinti ve dinlenme yeri

Antalya Kültür Parkı : 1997 yılında Antalya Belediye Başkanı Hasan Subaşının büyük gayretleri ile hizmete açılan bu Park, Antalya’nın en güzel parklarından biridir Park içinde fuar alanları, Büyük cam piramitten oluşan Kongre Merkezi, Antalya Kültür Merkezi binası ile birçok yapay havuzlar ve şelaleler vardır Hemen onun yakınında bir su kayakları merkezi vardır

Selge

Kaynaklar, Pamphylia’nın önemli akarsularından biri olan Euromedon (Köprüçay)’un yukarı çığırında, 900 metre yükseklikte kurulu olan Selge’yi Pisidia kenti olarak anarlar İskender’in Termessos’u kuşattığı sırada Selgelilerin kendisini ziyaret ettiklerini ve dostluğunu kazanarak ona kılavuzluk yaptıkları bilinmektedir

Termessos gibi bir dağ kenti olan Selge’nin bugünki verimsiz ve yoksul görünümüne karşın, geçmişte varsıl ve gönenç içinde bir kent olduğunu antik çağ yazarları bildirmektedir Günümüze kalan kalıntılar da bunu doğrulamaktadır Euromedon Irmağı’nın doğusunu izleyen yol, yaklaşık 40 km sonra Roma çağından kaldığı bildirilen görkemli Oluk Köprü’den batı kıyısına geçer ve 14 km boyunca antik yol güzergahını izleyerek Selge’ye ulaşır

Selge’nin yerinde kurulan küçük Altınkaya Köyü’nde, evler antik kalıntılarla iç içe durumdadır Kaynakların Spartalıların akrabası olduğunu bildirdiği Selge’nin en göze batan antik kalıntısı tiyatrosudur Tiyatronun oturma planı Helenistik karakter gösterirken, sahne binası Roma geleneğini yansıtır Tiyatronun güney batısındaki Stadion’un güneyinde kent Agorası ve kilise kalıntısı, batısında ise Sarnıç ve Zeus ve Artemis’e ait olduğu kabul edilen iki tapınak kalıntısı yer alır

İşgal görmeyen kentlerden biri olarak ünlenen Selge’nin, İÖ 220 yılında komşu kent Pednelissos’u kuşatmasıyla başlayan savaş, sonraki çağlarda ismi hain tanımı yapılırken kullanılan bir Selgelinin ihanetiyle ünlenmiştir Selge’nin ünlü ismi Logbasis’in isminin başında "Hain" lakabı bulunması acı bir gerçektir Logbasis, düşmanla anlaşarak halkına ihanet eder ve bedelini canıyla öder

Euromedon üzerindeki Oluk Köprü ve ırmağa batıdan kavuşan Gökçesu üzerindeki yine Roma Dönemi özellikleri taşıyan Büğrüm Köprü ve dünyada sadece bu bölgede bulunan Yabani Servi Ormanı yörenin görülmesi gereken yerleri arasındadır Rafting yapmaya elverişli akarsular da, rafting meraklılarını yöreye çekmektedir

Sur İçi Eserler

Hıdırlık Kulesi
Hıdırlık Kulesi eski kentin ana ekseni olarak kabul edilen bugünkü Hesapçı Sokağı’nın batı yönünde denizle kesiştiği yerde, surların hemen bitişiğinde bulunan ve Romalı bir senatör ailesine ait olan bir anıt mezardır
Denizden yanaşan teknelerin çok uzaklardan kolaylıkla görülebildiği bir konumda olan kule, zamanla bir yol yapısı olarak algılanmış ve bu kimliğini son zamanlara kadar korumuştur Ancak yapılan son incelemelerle bu yapının bir anıt mezar olduğu kanıtlanmıştır Anıt mezarın yüksekliği, kare plânlı kaidesi üzerinde yükselen yuvarlak kulesi ile birlikte 14 metreyi bulmaktadır

Kesik Minare

Hesapçı Sokağı’nın Sakarya Sokağı ile kesiştiği yerde, eski Roma Agorası’nın bulunduğu yerde 6 yüzyılda Pamphylia Bölgesi’nin en önemli kilisesi inşa edildi Haç biçimindeki kilisenin doğusunu geniş bir apsis kapatıyordu 1974 yılındaki kazılar sırasında, Roma Agorası’nın yuvarlak kült podyumunun bir bölümü ortaya çıkarılmış bulunmaktadır

16 yüzyıl başlarına kadar kilise olarak hizmet veren yapı, Şehzade Korkut’un valiliği döneminde camiye çevrilerek minare ilave edilmiştir Minarenin ahşap kısımlarının 19 yüzyılda yanması, caminin "Kesik Minare" olarak anılmasına neden olmuştur

Yivli Minare Külliyesi

Kentin sembolü olan Yivli Minare, Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubad döneminde inşa edilmiştir Blok kesme taştan yapılan kaidenin üzerinde, tuğladan örülmüş sekiz silindirik yivle yükselen minarenin çini ile kaplı olduğu eski fotoğraflardan anlaşılmaktadır Yivli Minare Külliyesi içinde yer alan ikinci önemli yapı, Yivli Minare Camii de denen, Ulu Cami’dir Caminin I Alaeddin Keykubad tarafından, Yivli Minare’nin hemen kuzeyindeki eski bir Hıristiyan yapısının üzerine yaptırıldığı bilinmektedir Kuzey ve batı yönünde iki kapısı bulunan Ulu Cami, 12 sütun üzerinde yükselen altı kubbe ile örtülüdür

Cami, bugünkü modern müze binası inşa edilinceye kadar müze olarak da kullanılmıştır Külliyenin ayakta olan yapılarından biri de Mevlevihane’dir Devlet adamlarının, eşrafın ve varlıklı kimselerin tarikatı olarak Mevlevilik, 13 yüzyıl Anadolu hümanizminin önemli isimlerinden biri olan Mevlana Celaleddin’in düşünceleri doğrultusunda çalışan bir tarikattır Selçuklular döneminde inşa edilen yapı, 18 yüzyılda devrin valisi tarafından Mevlevihane haline getirilmiştir

Yapının üstü, tamamı kiremit kaplı dört kubbe ile örtülmüştür Bugün sanat galerisi olarak hizmet veren yapının yanında, üç kubbeli, küçük hamam ilginç mimarisiyle varlığını sürdürmektedir Yine Yivli Minare Külliyesi içinde yer alan Zincirkıran Mehmet Bey Türbesi, Cumhuriyet Caddesi’nin hemen yanında yer almaktadır 1377 yılında inşa edilen türbenin kitabesinde "Emir Yunus oğlu Mehmet’e" ifadesi yer almaktadır Türbe sekizgen planlı olup, içinde üç mezar barındırmaktadır

Külliye içinde yer alan bir başka türbe ise II Beyazıt’ın eşi, Şehzade Korkut’un annesi olan ve 1502 yılında ölen Nigar Hatun anısına inşa edilmiştir Mevlevihane ile Yivli Minare Camii arasında yer alır Yivli Minare Külliyesi’nde bulunan Atabey Armağan Medresesi’nden günümüze çok az kalıntı ulaşmıştır Yivli Minare Medresesi olarak da bilinen medrese, tarihi ve kültürel varlıklara sahıp çıkmak, evrensel kültür mirasını gelecek kuşaklara aktarmak ve yaşatmak amacıyla restore edilerek bir Türk Çarşısı olarak düzenlenmiştir

Karatay Medresesi
Kentin sur içinde bulunan önemli eserlerinden biri de, 13 yüzyılın ilk yarısında saltanat naibi olarak görev yapan Celaleddin Karatay tarafından kurulan medresedir 1250 yılında yaptırılan medrese, Celaleddin Karatay’ın vakıf senedinde kayıtlıdır İki eyvanlı medreselerin en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilen Karatay Medresesi, geçtiğimiz yıllarda onarılmıştır

Tekeli Mehmet Paşa Camii

Kalekapısı semtinde bulunan ve Paşa Cami olarak bilinen yapı, 17 yüzyıl mimari özelliklerini taşımaktadır Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin kuzey ve doğuya açılan iki kapısı vardır Kuzey batı köşesindeki minare tek şerefelidir Caminin minber ve mihrabı ise mermerden yapılmıştır Mihrap büyük sivri kemerli bir niş içine alınmıştır

İskele Mescidi

Eski limanda, köşk mescit türünde, altıgen planlı, iki katlı, küçük bir yapıdır Ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Mescidin altından akan ve 20 yüzyılın ilk yarısının sonuna kadar kentin içme suyu ihtiyacını karşılayan küçük kaynak, bir tür şadırvan hizmeti vermektedir Ahşap minarenin külahını şerefe korkulukları taşımaktadır Mescidin mihrabı gotik mimari özellikler göstermektedir

Ahi Yusuf Mescidi ve Türbesi

Mermerli Sokakta Ahi Yusuf adına 1249 yılında yaptırılmıştır Gezgin İbni Batuta, 14 yüzyıl ortalarında uğradığı Antalya’da Ahilerin yaşamı ve dayanışması konusunda önemli bilgiler aktarmakta ve "Dünyada bunlar kadar hayırlı iş yapan meslek görmedim" demektedir Bu anlamda bir Ahi Şeyhi olan Ahi Yusuf’un adıyla anılan ve günümüze kadar gelen mescit ve türbe, Antalya Ortaçağı’nın önemli tanıklarından biri olarak görülmelidir Girişi kuzeyde bulunan mescidin güneyinde türbe ve doğu duvarında küçük bir çeşme yer almaktadır

Murat Paşa Camii

1571 yılında ölen Karaman Beylerbeyi Murat Paşa’nın vasiyetiyle, 1574 yılında inşa edilen cami, kentin kuzeyinde ve surların dışındadır Murat Paşa’nın, Antalya yöresindeki büyük arazilerin, çevredeki akarsuların üzerindeki köprülerin ve hanların gelirlerini, açılacak su kanallarına, imar işlerine ve vasiyeti üzerine yaptırılan caminin giderlerine ayırdığı, ölümünden sonra düzenlenen vakıf senedinde yazılıdır Cami tek kubbeyle örtülüdür Caminin tek minaresi iki şerefelidir

Kentin Diğer Önemli Yapıları
İsmet Paşa Caddesi ile Şehit Cengiz Toytunç Caddesi’nin kesiştiği yerde 15 yüzyıl yapımı olduğu sanılan Balibey Camii, Şeyh Sinan Mahallesi’nde 17 yüzyılda yapıldığı varsayılan cami ve Şeyh Sinan Türbesi, Müsellim Camii, Kapıcı Mehmet Ağa tarafından 1796 yılında Kalekapısı’nın kuzeyinde inşa edilmiştir Caminin güney batı köşesinde küçük bir kütüphanesi vardır Antalya, denizden 40 metre kadar yüksek falez oluşumların üzerinde gelişmiştir Kentin doğusundan akan Düden (Kataraktes) Çayı, antik Magydos yakınlarında saçak yaparak denize dökülür

Bunun yanında, Murat Paşa’nın 16 yüzyılda kurduğu vakfın gelirleri ile açılan sulama kanalları, sularını kentin yakın çevresinden denize dökerdi Antalya’nın Şelaleler Kenti olarak anılmasının nedeni bugün artık var olmayan o kanallardır

Termessos

Orman içinde korunan ören yerlerinin en çarpıcılarından biri olup aynı adı taşıyan Milli Park'ın içinde yer alır Beydağları-Termessos Milli Parkı; bitki örtüsü ile bölgenin botanik, yaban keçisi sürüleri ile de açık hayvanat bahçesi görünümündedir Antalya-Korkuteli karayolunun 24 km'sinden sola tırmanan özel yolla 1050 m yükseklikte Güllük Dağı'ndaki kalıntılara ulaşılabilir

Şehrin kalıntıları, Antalya-Korkuteli yolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik devir suru ile başlar ve Güllük dağının zirvesine kadar devam eder Otoparktan sonra şehre tırmanan patika takip edildiğinde, sağ yanda İmparator Hadrian devrinde yapılmış İyon düzenindeki tapınağın basamak ve anıtsal girişine rastlanır, aşağı şehir surları ve su kayağının bulunduğu alanda güneye doğru tırmanmaya devam edilirse, solda yer yer birinci katı ayakta kalmış Gymnasium'a ulaşılır Birçok oda ve salondan oluşan yapının güney-batısında arkalarında dükkanlar bulunan sütunlu cadde yer alır ve hemen yakınında kanalizasyon şebekesinin mükemmeliğini gösteren kanallar hala görülebilir

Düzlüğe çıkıldığında, orman gözetleme noktasına giden patikanın solunda şehrin birçok resmi yapısının bulunduğu alana ulaşılmış olur Düzlükteki ilk kalıntı agoraya aittir Batısındaki portiko veya stoa, II Attalos zamanında (İÖ 159-138) inşa edilmiş olup dor düzenindedir Agoranın doğusunda, yamaca yaslanmış olan ve Antalya Körfezi'ni görebilen konumdaki tiyatro yer alır Hellenistik devirde yapılmış olup Roma devrinde onarılıp sahne binası eklenmiştir Tiyatronun yaklaşık 100 m güney-batısında çatı yüksekliğine kadar ayakta duran meclis binası bulunmaktadır Agoranın doğusundaki düzlükte ise birbirine geçişli 5 adet sarnıç, derinlik ve genişlik açısından benzersizdir

Şehrin güneybatısında, "Kurucunun Evi" olarak isimlerinden Roma tipinde fevkalade güzel bir villanın kalıntıları yer almaktadır Cephe duvarı dor düzeninde olan ve 6 m yüksekliğe erişen yapı, kapısının sol tarafındaki kitabeden dolayı 'Kurucunun Evi" adını almıştır Termessos çok sayıda tapınağa ve çok geniş mezarlık alanlarına sahiptir Mezarlarının çeşitliliği ye bezemeleri oldukça zengindir Bunlardan Büyük İskender döneminin önemli komutanlarından Alketas'ın mezarı (İÖ 319) ve diğerleri, şehir tarihine ışık tutmaları açısından da önemlidirler

Yivli Minare ve Külliyesi

Kalekapısı semtinde bulunan ve çok sayıda Selçuklu yapıtından oluşan eserler topluluğudur Külliye'de bulunan yapılar şunlardır: Yivli Minare, Yivli Camii, Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Selçuklu Medresesi, Mevlevihane, Zincirkıran Türbesi ve Nigar Hatun Türbesi

Yivli Minare Antalya'daki ilk islam yapılarındandır XIII yüzyıla ait bir Selçuklu eseridir Kaidesi kesme taştandır Gövde kısmı tuğla ve firuze renkli çinilerden yapılmıştır 8 Yivlidir Minare günümüzde Antalya kentinin sembolü durumuna gelmiştir Yüksekliği 38 m olup 90 basamaklı bir merdiven ile çıkılmaktadır

Yivli Minare Camii, Yivli Minare'nin hemen batısındadır Anadolu çok kubbeli camii türünün en eski örneğidir Yarım küre şeklinde 6 adet kubbe ile örtülüdür 1372 yılında Balaban Tavşi'ye yaptırılmıştır Yapısında diğer elemanların yanı sıra antik kalıntılardan yararlanıldığı da görülmektedir1972 yılına kadar Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmış olan cami, eski bir Bizans Kilisesi iken Selçuk Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından (1219/38) bir minare eklenerek camiye çevrilmiştir Yivlerinden dolayı Yivli Minare adı verilen bu minare, kentin her tarafından görüldüğü içindir ki, Antalya’ya ait hemen hemen bütün fotoğraflarda yer alır Kare seklinde taştan bir kaide üzerine inşa edilmiştir Üst minare bölümü tuğladır ve açık mavi renkte dört köşe taşlarla mozaik tarzında süslenmiştir

Gıyaseddin Keyhüsrev Medresesi, Atabey Armağan tarafından 1239 tarihinde, Gıyaseddin Keyhüsrev adına yaptırılmıştır Bu eserin kapısının karşısında bir XIII yüzyıl yapıtı olduğu sanılan Selçuklu Medresesi kalıntıları vardır Zincirkıran Türbesi, Yivli Minare'nin kuzeyinde ve üst bahçededir Şekil olarak Selçuklu tarzındadır Fakat dış yüzeyinin sade olması, pencerelerinin bulunması, içindeki mezarlığın aşağı seviyede olması özellikleri ile Osmanlı Türbeleri karakterini taşır 1377 yılında yaptırılmış olup 3 adet mezarı korumaktadır

Nigar Hatun Türbesi, Yivli Camii'nin kuzeyindedir Altıgen bir plan üzerine yapılan Türbe'nin sade bir görünümü vardır Selçuklu tarzında olan Türbe 1502 yılından kalmadır Zincirkıran Türbesi'nin batısında bulunan yapı Mevlevihane olup Alaeddin Keykubat tarafından 1225 yılında yaptırıldığı sanılmaktadır Kitabesi kaybolmuştur Onarım görmüştür Günümüzde güzel sanatlar galerisi olarak kullanılmaktadır

AKDENİZ BÖLGESİ
COĞRAFİ KONUMU
Yurdumuzun güneyinde alan bakımından 4 büyük bölgemizdir
YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
Bölgenin büyük bir kı smı Toros Dağları ve yüksek platolarla kaplıdır Genel olarak engebeli ve dağlıktır Toroslar, III Jeolojik zamanda oluşmuş Alp – Himalaya sistemine bağlı genç kıvrım dağlarıdır Batı ve Orta Toroslar bölge içinde geniş yer tutar
Batı Toroslar Antalya Körfezi'nin her iki yanında da yer alır Bey Dağları, Çiçekbaba ve Barla Dağları Antalya Körfezi'nin batısında, güneybatı - kuzeydoğu yönünde uzanırlar Sultan Dedegöl ve Geyik Dağları Antalya Körfezi'nin doğusunda kuzeybatı - güneydoğu yönlü uzanır
Anamur Burnu'nun kuzeyinden başlayan Orta Toroslar, güneybatı - kuzeydoğu yönlü uzanan üç kütleden oluşur Bunlar, Bolkar Dağları, Aladağlar, Tahtalı Dağları ve Binboğa Dağları'dır Akdeniz Bölgesi'nde Toroslar'dan başka Hatay - K Maraş istikametinde uzanan dağların oluşturduğu bir dış sıra halinde Nur (Amanos) Dağları uzanır
Dağların kıyıya paralel uzanması, dalga aşındırmasının fazla olmasına ve kıyılarda yalıyarların (falezlerin) çokluğuna neden olmuştur
Akdeniz Bölgesi'nde yer yer plato alanları bulunur Bunlardan biri Antalya Körfezi'nin batısındaki Teke Platosu, diğeri de Anamur Burnu'nun gerisindeki Taşeli Plâtosu'dur Antalya Körfezi'nin batısındaki dağlarla ve platolarla kaplı karstik arazi "Teke Yöresi" olarak adlandırılır Teke Yöresi ve Taşeli Platosu bölgenin en tenha yerleridir
Türkiye'de karstik yapının yaygın olduğu yerlerde yağışın fazla olmasına karşın yeraltına sızmanın çok olması, yerüstü sularının zayıf olmasına yol açar Bu nedenle de bu yerlerde nüfus yoğunluğu azdır
Dağlar kıyıdan itibaren yükseldiği ve kıyıya paralel olduğu için iç kısımlarla ulaşım ancak bazı geçitlerle sağlanabilmektedir
Bölgedeki başlıca geçitler şunlardır: Göller Yöresi'ni Antalya'ya bağlayan Çubuk geçidi, İç Anadolu'yu Silifke'ye bağlayan Sertavul geçidi, Amik Ovası'nı İskenderun'a, hatta Suriye'ye bağlayan Belen geçidi ve Çukurova'yı İç Anadolu'ya bağlayan Gülek geçididir
Bu bölgedeki ovalar çöküntü alanlarında alüvyonların yığılması ile oluşmuş birikim alanlarıdır Bu birikim alanlarından en önemlileri Çukurova delta ovası ile Hatay çukurluğundaki Amik ovasıdır Akdeniz Bölgesi'nin batısında da kıyıda Antalya ovası ile Göller yöresinin küçük çöküntü ovaları bulunmaktadır
Akdeniz Bölgesi genel olarak engebeli ve dağlıktır Bölgenin % 80'ini kıyıya paralel uzanan Toros Dağları ile yüksek platolar oluşturur Bu durum, bölgede nüfus dağılışını, kara ulaşımını, bitki örtüsünü, turizm çeşitliliğini çok etkiler Sanayi ürünleri çeşitliliği ise bu durumdan en az etkilenir
AKARSU ve GÖLLER
Bölgedeki akarsular düzensiz rejime sahiptirler Akarsu rejiminin düzensiz olmasında çeşitli faktörlerin etkisi vardır Bunlar:
· Bölgede etkili olan Akdeniz ikliminde yağışların çoğu kış aylarında görülür Yaz ayları ise çok sıcak ve kurak geçer Bunun sonucu olarak akarsular kışın kabarır, yazın ise kuruyacak seviyeye gelir
· Bölgede karstik yeryüzü şekillerinin geniş yer tuttuğu görülür Bunun sonucu olarak, yağışlı mevsimlerde suyun bir kısmı yer altına sızarak akarsuların fazla kabarmasını önler Yazın ise yeraltı suyunun akarsuya karışarak su seviyesinin alçalmasını az da olsa engellediği görülür
Bölgenin en önemli akarsuları, Asi, Seyhan, Ceyhan, Göksu, Manavgat, Aksu ve Dalaman çayıdır
Bölge göl bakımından zengindir Batısında tektonik ve karstik etkenlerle oluşan göllerin yer aldığı Göller Yöresi bulunmaktadır Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Suğla, Söğüt, Salda, Elmalı ve Kovada gölleri bulunur
Eğirdir Gölü tatlı su gölüdür Bunun nedeni fazla sularını yer altından Aksu'ya ve dolayısıyla Akdeniz'e boşaltmasıdır Bu göllerden Suğla Gölü, zaman zaman kuruyacak derecede su kaybına uğrar
Doğuda Hatay yöresindeki Amik Gölü de, Asi nehrinin taşkınlarının bataklık şeklinde olduğu bir göldür Bu alan akarsuların getirdiği alüvyonlarla büyük ölçüde dolmuştur
İKLİM ve BİTKİ ÖRTÜSÜ
Bölgede karakteristik Akdeniz iklimi görülür Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır Yıllık sıcaklık ortalaması 18°C'dir Kıyıda yıllık yağış miktarının 1000 mm yi bulduğu yerler vardır Akdeniz kıyıları kış mevsiminin en ılık geçtiği bölgemizdir Buna yol açan nedenler, nemlilik miktarı, güneş ışınlarının düşme açısı ve Toros Dağları'nın doğrultusu ve yükseltisidir Toroslar, kışın kuzeyden gelen soğuk hava kütlelerinin kıyıya inmesini önler
Yağış maksimumu kış mevsimine rastlar
Bölgedeki yaz kuraklığı ise, dinamik yüksek basınç alanlarının etkili olması, bölgenin alçalıcı hava hareketlerinin etkisine girmesinin sonucudur
Kıyıdan itibaren yükseldikçe sıcaklık düşmekte, yağış miktarı artmaktadır
Denize dönük yamaçların etekleri bol yağış alır Batıda Antalya çevresi doğuda, Hatay, Dörtyol, Osmaniye, Kadirli, Bahçe çevresi 1000 mm civarında yağış alır Oysa ovadaki Mersin ve Adana çevresi 600 - 700 mm yağış almaktadır
Karasallaşmanın belirgin olduğu yerler, bölgenin batı kesiminde genişler Göller yöresi ve Teke yöresi karasallığın en belirgin olduğu yerlerdir Sıcaklık farkları artar, kışlar daha uzun sürer
Akdeniz Bölgesi'nde 700 - 800 m'ye kadar maki bitki örtüsü hakimdir Maki, zeytin, mersin, defne, sakız ağacı, zakkum, keçiboynuzu, vb kuraklığa dayanıklı bodur bitkilerden oluşur
Bölgedeki ormanlar, makiden sonra başlar, 2400 m'ye kadar devam eder Daha sonra dağ çayırları yer alır Orman alanları üzerindeki dağ çayırları yazın kuraklığın etkisi ile kururlar
Akdeniz Bölgesi'nin iç kesimlerine doğru gidildikçe iklim karasallaşır Özellikle Göller Yöresi'nde yıllık yağış miktarı ve kış sıcaklık değerleri düşmüştür
TARIM ve HAYVANCILIK
Bölgede tarım alanları sınırlı olmasına rağmen kıyı şeridinde en önemli ekonomik etkinlik tarımdır En önemli tarım alanları başta Çukurova olmak üzere Amik ve Antalya ovalarıdır
İklim özellikleri tarımsal yaşamı şekillendirir Tarım alanlarından yıl içinde birden çok ürün alma bakımından en elverişli koşullara sahip olan bölgemizdir
Bölgede yetiştirilen başlıca tarım ürünleri şunlardır:
Buğday: Bölgenin hemen her tarafında yetiştirilir Çukurova'da pamuk ekilmeyen alanlarda da ekilir
Pirinç: Hatay'da Amik Ovası'nda, K Maraş çevresinde ve Silifke civarında yetiştirilir
Pamuk: Başta Çukurova olmak üzere diğer kıyı ovalarında yetiştirilir Türkiye pamuk üretiminin yaklaşık % 33'ü bölgeden karşılanır
Tütün: Göller Yöresi'nde ve Hatay çevresinde yetiştirilir
Gül: Özellikle Isparta ve Burdur çevresinde tarımı yapılır
Turunçgiller: Kıyı boyunca Finike, Antalya, Alanya, Anamur, Silifke, Mersin, ve Dörtyol'da yetiştirilir Türkiye turunçgil üretiminin yaklaşık % 89'u bölgeden karşılanır
Muz: Alanya ve Anamur çevresinde yetiştirilir Türkiye'de yetiştirilen muzun tamamı bölgeden karşılanır
Haşhaş ve şekerpancarı: Özellikle Göller Yöresi'nin ürünleridir
Zeytin ve üzüm: Kıyı şeridinde hemen her yerde yetiştirilir Ancak bölge halkı daha kârlı olan pamuk üretimine önem verdiği için zeytincilik ve bağcılık fazla gelişememiştir
Bölge soya fasulyesi, yer fıstığı ve mısır üretiminde de Türkiye'de ilk sıradadır
Seracılığın en yaygın olduğu bölge Akdeniz Bölgesi'dir Bölgede kış sıcaklığının sıfır derecenin altına düşmemesi turfanda sebze ve meyveciliğin gelişmesine yol açmıştır Mersin - Antalya kıyı şeridi turfanda sebzeciliğin en yaygın olduğu yerdir
Akdeniz Bölgesi'nde hayvancılık fazla gelişmemiştir Sığır, koyun ve keçi Toroslar'da yaylacılık sistemiyle yetiştirilir Hayvanlardan en yaygın olanı kılkeçisidir Çünkü bu hayvan Toroslar'ın sarp yamaçlarında yaşamını kolayca sürdürür
YERALTI ZENGİNLİKLERİ
Krom : Fethiye- Dalaman ve Adana (Aladağlar) çevresinde çıkarılır
Barit : Mersin ve Adana çevresinde çıkarılır
Boksit(alüminyum): Batı Toroslar'da Seydişehir çevresinde çıkarılır
Kükürt : Keçiborlu (Isparta) çevresinde çıkarılır
Demir : Adana (Feke ve Saimbeyli) çevresinde çıkarılır
Asbest : Doğu Akdeniz'de Hatay çevresinde çıkarılır
ENDÜSTRİ
Adana Bölümü'nde sanayi daha fazla gelişmiştir Adana Bölümü'nde dokuma, tütün, gıda, kimya, tarım araçları, çimento, madeni eşya, cam ve tuğla fabrikaları vardır
Mersin, önemli bir liman kentidir Bu ilimizde, Ataş petrol rafinerisi bulunur
Antalya'da ferro - krom tesisleri, yağ fabrikaları bulunur
Isparta'da gülyağı fabrikaları, çimento fabrikası, tarım araçları yapım merkezleri ve halı fabrikası bulunur
Burdur'da gül yağı fabrikası, şeker fabrikası, tarım araçları fabrikası, süt ve yem fabrikaları yer alır
TURİZM
Bölge turizmden elde edilen gelirler bakımından 3 sıradadır
Burdur'da İnsuyu mağarası, Alanya'da Damlataş mağarası, Tarsus'ta Yedi uyuyanlar mağarası, Antalya yakınlarında Karain mağarası, Düden, Manavgat Kurşunlu ve Tarsus şelaleri, Mersin'deki Cennet ve Cehennem obrukları ve Dilek kuyu mağarası bölgede yer alan ve turizm faaliyetlerine neden olan karstik şekillerdir
Ayrıca yazın erken başlaması deniz turizminin de erken başlamasına ve gelişmesine neden olmuştur Bütün Akdeniz kıyıları boyunca turistik tesisler kurulmuştur ve kurulmaktadır Akdeniz Bölgesi'nde Olimpos - Beydağları Sahil,Güllük Dağı (Termessos), Kovada Gölü, Kızıldağ, Köprülü Kanyon ve Karatepe - Aslantaş milli parkları bulunur
Antalya'da her yıl düzenlenen Altın Portakal Film Festivali ile Mersin Moda ve Tekstil Fuarı da önemli turizm etkinliklerindendir
NÜFUS ve YERLEŞME
1997 nüfus sayımına göre, bölgede 8,1 milyon insan bulunmaktadır Nüfus sayısı bakımından beşinci sırada yer alır Nüfus yoğunluğu km2 ye 66 kişidirAkdeniz Bölgesi'nde nüfusun %70'i Adana Bölümü'nde toplanmıştır
Bu durumun başlıca nedenleri;
• Zengin tarım alanı olan Çukurova'nın varlığı,
• Çukurova'da tarım ürünleri işleyen sanayi kuruluşlarının fazlalığı,
• Adana Bölümü'nün yollarla Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu'ya bağlanmasıdır
Adana Bölümü'nde Adana, Mersin, İskenderun, Antakya, Kahraman Maraş, Tarsus, Kilis, Kozan, Kadirli, Osmaniye gibi büyük il ve ilçelerde sanayi, tarım ve ticaretin aktif olması nüfusun artmasına neden olmuştur
Antalya Bölümü'nde ise nüfus, bölge nüfusunun %30 unu oluşturur
Çünkü;
• Antalya Ovası Çukurova kadar verimli değildir
• Kalkerli kayaların varlığıyla karstlaşma, tarım hayatını olumsuz yönde etkilemektedir
• Antalya Bölümü'nde ulaşım fazla gelişmemiştir Burdur ve Isparta yöresi demir yoluyla Ege Bölgesi'ne bağlanmış ve İzmir'in ard bölgesi durumuna gelmiştir
• Antalya Bölümü'ne bağlı kıyı ovalarının, son yıllarda turizm faaliyetlerine bağlı olarak nüfusu artmaktadır
Buna karşılık toplu yerleşme daha fazladır Ancak suyun bol olduğu yörelerde dağınık yerleşmeye rastlanır Bölgenin kıyı ovalarında turistik tesislerin yaygınlığından dolayı dağınık yerleşme hakimdir Bölgede köy ve kasaba evlerinin yapı malzemesini daha çok kalker taşları oluşturur
Akdeniz Bölgesi nüfus yoğunluğu açısından Türkiye ortalamasının altında bir durum gösterir Bunun en önemli nedeni bölgenin %90'ını işgal eden Toroslar'dır
Toroslar, Teke ve Taşeli Yöresi Türkiye'nin en seyrek nüfuslu yerlerindendir Adana Bölümü'nde özel konumunun etkisiyle nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üstündedir Adana Bölümü'ndeki Çukurova pamuk tarımı nedeniyle, Güneydoğu ve Doğu Anadolu illerinden mevsimlik göç alır
Çukurova'da nüfus yaz mevsiminde artmaktadır Bu artışta tarım işçilerine olan gereksinimin artması rol oynar
BÖLÜMLERİ
Antalya Bölümü
Taşeli Platosu'nun batısında kalır Antalya Bölümü endüstriyel gelişim bakımından Adana Bölümü'nden daha geridedir Bunun nedeni Antalya Bölümü'nün dağlık olması ve tarım yapılan ovaların azalmasıdır
Bozova, Elmalı, Acıpayam, Tefenni gibi karstik ovalara sahiptir
Antalya Bölümü, Adana Bölümü'nü turizmde, seracılıkta ve yağış miktarında geçmiştir Antalya Bölümü'nde yeryüzü şekillerinin etkisiyle tarım yapılan alanlar daha dardır Dağları kıyıdan itibaren ani olarak dikleşir ve iç kısımlarla olan bağlantıyı zorlaştırır Böylece bölgenin art bölgesi yok denecek kadar azdır Bu da Antalya Bölümü'nde endüstriyel gelişimin, Adana Bölümü'nden daha geri olmasına neden olmuştur
Turizm potansiyeli bakımından Antalya Bölümü, Adana Bölümü'nden çok önde gelir Sanayi kuruluşlarının çokluğu yönüyle Adana Bölümü Antalya Bölümü'ne göre öndedir Kıyı ovalarının genişliği yönüyle değerlendirildiğinde Adana Bölümü'nde yer alan Çukurova'nın Antalya Ovası'ndan çok geniş olduğunu görürüz Tarımın ve sanayinin yoğun olarak yapıldığı Adana Bölümü'nde nüfus daha yoğundur Antalya ve Adana Bölümü iklim şartları bakımından benzerlik gösterir Her iki bölümde karakteristik Akdeniz iklim koşulları görülür
İklim özellikleri her iki bölümde aynıdır
Sulama suyu miktarı şartları itibariyle iki bölüm de aynı avantajlara sahiptir
Tarım alanlarının kullanış biçimi her iki bölümde benzerdir
ADANA BÖLÜMÜ
Bölüm yüz ölçüm olarak Antalya Bölümünden daha büyüktür Bölümde verimli ovalar geniş alan kaplar Bölümün batısında bulunan Taşeli platosunun yüzeyi kireç taşlarından (kalker) oluşmuştur Bu sebeple burada kireç taşlarının çözünmesi sonucu oluşmuş karstik şekiller meydana gelmiştir Başlıcaları; Cennet-Cehennem obrukları, Dilek kuyu mağarası, yedi uyuyanlar mağarası gibi
Bölge nüfusunun yarıdan fazlası bu bölümdedir Sebepleri : Verimli tarım alanları, sanayinin gelişmiş olması ve ulaşım imkanlarının daha iyi olmasıdır Bölümün en gelişmiş ili Adana'dır Adana aynı zamanda Türkiye'nin 4 büyük kentidir Adana ;Tarım, sanayi,ticaret ve eğitim kentidir
Bölümün en önemli ticaret merkezleri Adana ve Mersin'dir Mersin'de yer alan serbest ticaret bölgesi ve Mersin Limanı bölüm ticaretinde önemli paya sahiptir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.