Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dini, hikayeler

Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #1
TiFus
Varsayılan

Dini Hikayeler



Küpü Kıran Köpek

Birgün cami odasının kapısını açık bırakmıştık Arkadaşların küpte kavurmaları vardı İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş Sonra da kafasını çıkaramayınca küpü yere düşürüp kırıp kaçmıştı Arkadaşların canı çok sıkılmıştı Bir yolunu bularak köpeği yakalayacaklar, sopadan geçireceklerdi Üstad durumu öğrendi ve bu düşüncelerinden vazgeçirmek istedi Molla Resul: Üstadım, biraz kavurmamız vardı Biz kıyamıyorduk ki yiyelim Oysa bu köpek gelmiş, hem kavurmayı yemiş, hem de küpü kırmış Bize zarar verdi Ona nasıl ceza vermeyelim Üstad: Molla Resul senden soruyorum Vicdanen söyle Sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya da gücün yetmese, açık bir yerde bir et bulsan yer misin, yemez misin? Oysa aklın var, düşünüyorsun ki bu etin sahibi var Ne yaparsın? Molla Resul biraz düşündükten sonra, evet yerim, dedi Üstad tekrar dedi ki: Bu hayvandır Aklı yok, haramı helali bilmez Hayrı ve şerri tanımaz Sahibinin kendisini döveceğini bilmez Elbette açık kapıdan girmiş ve kavurmalarınızı yemiş Bundan dolayı cezayı, hak etmiş midir? Sizden soruyorum Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin? Molla Resul ve arkadaşları : Köpeğin suçu yoktur, diye karar verdiler Daha sonra Üsad şöyle dedi: Madem öyledir, bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helal edin Molla Resul Üstad ile çok samimi konuşurdu Gülerek şöyle dedi: Üstadım, içimizden gelmiyor ki helal edelim Fakat, siz helalelleşmeye bizi ikna ettiniz

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #2
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Ve Aslıma Döndüm

İnancı güçlü olmayan bir baba ile sade bir Ortodoks annenin çocuğu olarak Ukrayna’da dünyaya geldim Babam beni köy kilisesinde gizlice vaftiz etmiş Komünizmin bütün yasaklarına rağmen annemden gelen “tek tanrı” inanışı ile büyüdüm Paskalyayı seviyordum Elimden geldikçe paskalyadan evvelindeki kırk gün süren perhizi oruç tutmaya çalışıyordum Paskalyadan önceki “Temiz Perşembe”yi ailecek heyecan içinde beklerdik “Ben kimim, neciyim, nereden geldim?” bunların bir anlamı yoktu benim için o zamanlar Yalnızca iyi bir üniversite okumak suretiyle iyi bir geleceğe hazırlanmak vardı, o kadar Oldukça parlak bir öğrencilikten sonra ülkenin en iyi üniversitesinde öğrenim dili İngilizce olan işletme fakültesini okudum Yirmi yaşına gelinceye kadar hayat oldukça güzel geçmişti Artık cevapsız soruların cenderesine düşmüştüm Bir çekirge sürüsü gibi binlerce soru üşüştü beynime Tanrı, İsa, insan, dünya, hayat, ölüm, cennet cehennem sonsuzluk… Tesadüf, tabiat, yaşam, ölüm… Sonra yokluk, ebedi yokluk Bütün bu düşünceler bir sülük olup beyin zarımı emiyor; ama ben onlara bir cevap bulamıyordum Kendimi karanlık bir odada yapayalnız hissediyordum Kurtulmak için ne zaman bir hamle yapsam her seferinde dipsiz bir boşluğa yuvarlanıyordum Ve bu boşluktan helezonlar çize çize düşüyordum Ne bir ışık vardı ne de tutunacağım bir dal Hepsinden beteri ruhumun çığlıklarını hiçbir kulağa işittiremiyordum Oysa o çığlıkları duysalardı aslanların, ödleri kopardı Etrafımdaki hiç kimse beni anlamıyordu Dolayısıyla yardım edemiyorlardı Bu bir yana “gençsin başarılısın ye, iç, gez-dolaş, bırak kendini bu kadar yıpratmayı” deyip kızıyorlardı Sanki bunları istemiyormuşum gibi Hayatı bana zehir eden düşüncelerden kurtulmak için akıl oyunlarından, deli saçmalıklarına varıncaya kadar her yolu denememişim sanki Olmuyordu ama olmuyordu işte Yaptığım her şey bir pansumandan öteye geçmiyordu O zamanlar benim için en mesut anlar, düşünmemeyi becerebildiğim anlardı Bu anlar geçtiğinde ise geriye yine boşluk yine karanlık ve yine sop soğuk bir yalnızlık kalıyordu… Bitkin gündüzleri ve uykusuz geceleriyle tam beş sene bu azabın kucağında çırpındım durdum Hastane hastane dolaşmalar psikologdan psikologa koşmalar… Ama bir netice yoktu Bütün bu girdapta tek tesellim anneciğimden aldığım inancımdı Acılar da sevinçler de Tanrı’dandı Uykusuz gecelerim boyunca beni bu durumdan kurtarması için hep O’na yalvardım durdum Sonunda çareyi başka bir ülkeye gitmekte bulacağıma inanarak evimden ayrıldım Daha doğrusu içine düştüğüm karanlıktan kaçtım Tolstoy gibi Yüksek lisans yapmak üzere girdiğim imtihanı kazandım ve Avusturya’nın yolunu tuttum Yeni bir ülke, yeni bir çevre ve yeni insanlar… Karanlık odanın Ukrayna’da kalacağını zannediyordum Ama olmadı Bu bir yana, karanlık odam bütün Avusturya’yı içine alacak kadar büyüdü Şimdi anlıyorum ki karanlık benim içimdeymiş Bu şekilde değil Avusturya’ya, güneşe bile gitseydim bir tek ışık devşiremezdim Güneşte bile karanlığa gömülü kalmak ne korkunç, ne tuhaf… Bu hal içerisinde kalabalıklar arasında yalnız, ampuller altında ışıksız ömrümü geçiriyordum Yeryüzünde ‘Tam anlamıyla yalnızlığı sadece biri yaşamıştır’ dense; tereddütsüz ‘o benim’ derim Aslında pek çok arkadaşım vardı Ama dar gününde yanında olmadıktan sonra sebebi ne olursa olsun bunaldığın anlarda başını yaslayacağın bir omuz olmadıktan sonra insan binlerin milyonların içinde tek başına kalıyor Bu anlamda tam anlamıyla yalnızdım Yapayalnız Günler geçiyordu, hiç kimse olmuyordu yanımda Ne bir arkadaş ne bir telefon ne de bir mektup Bir ben vardım bir de boşluk… Bir ben bir de yalnızlık… Dıştan bakıldığında okuluna giden, derslerinde başarılı geleceği parlak biri olarak görülüyordum Ama içimdeki fırtınalardan kimsenin haberi yoktu Kendimi oyalamazsam delirebilirim düşüncesiyle kitaplara sarıldım Coelho, Tolstoy, Turgenyev’i okuyor, Ahmatova’nın şiirlerini ezberliyordum Sonra, kendim bir şeyler yazıyor, dil öğreniyordum… Çok ciddi bir şekilde İncil okuyor, Tanrı’ya, O’na olan sevgimi kuvvetlendirmesi ve beni doğru yola iletmesi için yalvarıyordum Yalnızlığımı paylaşmak üzere internetteki Ortodoks sitelerine üye oldum, yazıcım durmadan İncil’den hikayeler yazıyordu Bir papazla yazışıyordum bir de dinî eserler basan bir matbaa sahibiyle Bilgilerimi güçlendirmek, beynimi kemiren sorularıma cevap bulmak ve içimi saran yalnızlıktan kurtulmak için bu sitelerin sohbet odalarına giriyor, insanlarla sohbet ediyordum Ancak bu dinî sohbet odalarında da diğer internet ortamlarındaki tiksindirici konuşmalar bu teşebbüsümden beni hemen vazgeçirdi Beynimi kemiren sorularımın cevaplarını bulmak niyetiyle kiliseye gidiyor, papazlarla konuşuyordum Fakat umumiyetle bütün sorularımı, özellikle Tanrı ile alakalı olanlarını nazikçe geri çeviriyor ve sadece, “Dua et, çocuğum!” diyorlardı Ben de dua ediyordum Ama İsa’ya değil, Tanrıya Ve anlamadığım, neden insanların İsa’ya dua ettikleriydi Dünyayı da İsa’yı da yaratan Tanrı’ydı Hal böyleyken neden yalnızca Tanrı’ya dua edilmiyordu? Ne kitaplarda ne Ortodoks sitelerinin sohbet odalarında ne de kilisede tam olarak aradığımı bulamamıştım Ve bir gün bir istasyondaydım, Tolstoy gibi O karanlık odadan nasıl kurtulacağımı bilememenin acziyle, çaresiz öyle kendi halimde bekliyordum Gözlerim anlamsız bakışlarla istasyonu tararken benim yaşlarımda bir kıza ilişti Başında beyaz bir eşarp, üzerinde de yine beyaz bir takım vardı Omzunda bir notebook “Ne kadar şık ve ne kadar da zarif!” diye geçirdim içimden O an ne olduysa birden bana döndü, göz göze geldik Simasında nasıl bir parlaklık vardı öyle… gözlerinde nasıl bir aydınlık Gencecik yaşına rağmen bütün muammaları çözmüş bir bilgenin dinginliği vardı yüzünde Telaşsız, kendinden emin, duruşu mütevazı, bakışları sevgi doluydu Ya dudağındaki tatlı tebessüm… Tarif edemem Hayran hayran öylece seyrettim Utanmasam yanına gidecek tanışacaktım Ve yalvaracaktım ona “Tanrı aşkına bu huzurlu tavrından bana da biraz ver Gözlerindeki aydınlıktan da, dudağındaki tebessümden de… ne olur! ne olur!” diyecektim Fakat biraz sonra bir tren geldi ve onu alıp götürdü Onun gibi olmak istedim o an Beyazlar içindeki o zarafet, o dinginlik beni çarpmıştı Ruhumda kıvılcımlar saçıp kaybolan o örtülü kızdan sonra onun gibi örtünen kızlardan üniversitede bir hayli arkadaş edindim Beni Ramazan ayında bir iftara çağırdılar Gittim Onlardaki Tanrı’ya olan kuvvetli iman ve O’na cc olan samimi ibadetleri çok hoşuma gitmişti Çünkü ben Tanrı’yı çok seviyordum Onların yanında kendimi yabancı hissetmiyordum Bu bir yana, onların yanındayken çok sevdiğim Tanrı’ya biraz daha yakınlaştığımı hissediyordum Bana hiç mesafe koymadılar Kendilerinden biriymişim gibi davrandılar Hıristiyanlığımdan dolayı ayıplayıcı tek bir bakışa bile maruz kalmadım Çevremdeki Müslüman kızlarda da erkeklerde de durum böyleydi Onlarla oturup konuşuyorduk Bu konuşmalarda bana ille “Müslüman ol!” telkiniyle karşılaşmadım “Bizde böyle, sizde nasıl?” ifadesi sohbetlerimizin kilit cümlesiydi çoğu zaman Yalnızca bana bir şeyler anlatmakla kalmıyorlardı Benden, tuttuğum perhizin orucun önemini, dualarımızın ve ikonalarımızın anlamını da soruyorlardı Ben de bildiğim kadarıyla anlatıyordum Onların yanında öyle huzurluydum ki anlatamam… Gerçi karanlık odama henüz ışık süzmüyordu; ama olsun, en azından artık yalnız değildim Artık dostlarım vardı yeni dostlarım… Gerçek dostlarım Yeni dostlarımla yaptığım sohbetler yepyeni ufuklar açıyordu önümde “Dünyadaki bütün güller aynıdır Bütün elmalar, arılar, insanlar aynıdır Yani aynı fabrikanın malıdırlar, aynı tezgahta dokunmuşlar Yani yaratanları bir ve tek O da Allah’tır ve Allah birdir, müteaddit olamaz” İslam dininin Tanrı, iman ve peygamberler hakkında söylediklerinin hepsini kabul ediyordum Kur’an’ın İsa as hakkındaki ayetleri beni adeta çarpmıştı Meryem ranha adına bir surenin var olması da beni çok etkilemişti Zira İncil’de bile Meryem adına bir sure yoktu Bunun yanında Kur’an’ın Türkiye’de de Endonezya’da da aynı olduğunu, bu insanların aynı anda ibadet edebildiklerini öğrendiğimde de çok şaşırmıştım Paskalyaya kırk gün kaldığında yani biz Ortodokslar için oruç günleri başladığında bu sefer bütün ciddiyetimle onu tutmaya çalıştım Maksadım kendisini ne kadar çok sevdiğimi Tanrı’ya göstermek ve ispat etmekti Bu arada beni doğru yola iletmesi için geceler boyu O’na dua ediyordum Yeni dostlarımın bana anlattıklarını uzun uzun düşünüyor, söylediklerinin gerçek olup olamayacağına ulaşmaya çalışıyordum Beynim düşüncelerin arenasına dönmüştü Fikirler kafamda çarpışırken bir neticeye varamamanın ıstırabıyla kıvranıp duruyordum Bu minval üzere oruç tutuyor, ağlıyor ağlıyor ve bana bir ışık göstermesi için dua ediyordum Sonunda çok önemli bir şeyi anladım: Bir tek Yaradan yarattı bu kainatı Bizi de o yarattı Bu dünyayı bizim için O donattı O bizim sahibimizdir O’na ulaşacak bir yol bulmak da bizim vazifemizdir Evet bunu anlamıştım; fakat Tanrı’ya giden yol hangisidir? Bugüne kadar devam ede geldiğim inancım mı yoksa İslam mı? Ah yine sancı, yine gözyaşı, yine ıstırap… ıstırap Ardından dua… dua… Tanrım bana bir ışık ver Tanrım beni sevdiğin yola ilet İslam’ın neredeyse her şeyini kabul ediyordum ama ben bir Hıristiyan’dım Hatta bazen “Tanrım neden beni bir Müslüman olarak yaratmadın?” diye söylenirdim Bir gün internetten “chat”leştiğim bir kadına bunu sordum O da bana bir mesaj gönderdi Mesajı okudum Okuduklarıma inanamadım Bir daha okudum, sonra bir daha, ardından bir daha Yerimde duramaz olmuştum Her zerrem heyecandan titriyordu Avazımın çıktığı kadar haykırmak istiyordum Odanın içinde birkaç tur attıktan sonra yeniden masaya oturdum ve mesajı bir daha okudum Mesaj Hz Muhammet’in bir sözüyle başlıyordu: “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar Sonra ebeveynleri tarafında Yahudi ve Hıristiyan yapılır” Demek ki Tanrı’ya serzenişim boşunaymış Demek Tanrı beni Müslüman olarak yaratmış Bana bu maili atan hanımefendi “Kitab-ı Mukaddes’e göre Hz İsa’nın son on iki saatini anlatan Tutku filmini seyrettiğini söyleyerek şunu yazmıştı: “Film, Hz İsa’nın orijinal dili olan Aramca ile seslendirilmişti Ve filmde ‘İsâ Tanrı’ya Allah diye hitap ediyordu Yani Müslümanların hitabı gibi… Müslümanlıkla Hıristiyanlık arasındaki tek benzerlik bu da değil En önemlilerini senin için yolluyorum -”Müslümanların nasıl namaz kıldığını görmüşsündür Ayakta durur Kur’an okuruz, sonra rükua gider kalkarız, sonra yüzüstü kapanıp secde yaparız Kitab-ı Mukaddes’i dinle: Mezmurlar 95:6: Gelin secde kılalım ve rüku’a varalım; bizi yaratan Rabbin önünde diz çökelim! Sayılar 16:20-22: …Ve Musa ve Harun yüzleri üzerine yere kapandılar… Tekvin 17:3: Ve İbrahim as yüzüstü yere kapandı… Çıkış 34:8: Ve Musa as acele ile rükua gitti ve ibadet etti Nehemya 8:6: Ve Üzeyr as büyük Rabbi takdis etti Ve bütün kavim ellerini kaldırarak amin amin diye cevap verdiler Ve rükua gittiler, secdeye kapanarak Rabblerine ibadet ettiler Matta 26:39: İsâ as yere kapanıp… dua etti… Matta 17:6: Ve havariler yüzleri üzerine yere kapandılar… Netice: İslâm Hz Muhammed as ile başlamış bir din değildir İslâm Hz Adem as ile başlayıp Nuh as, İbrahim as, Musa as ve İsâ as gibi büyük resullerle devam eden ve Hz Muhammed as ile kendisine son nokta konulan bir dindir İslâm yeni bir din değil, bilakis bu peygamberlerin geleneğini canlı tutan Allah’ın ilk ve tek ve son dinidir Kitab-ı Mukaddes’te diğer peygamberler ve kavimler için anlatıldığı gibi bugün ibadet etmeden önce su ile temizlenen kimlerdir? Müslümanlar! Bugün hâlâ daha başını öne eğip yüzünü yere sürterek namaz kılan ve ellerini kaldırarak dua eden kimlerdir? Müslümanlar! Bugün kendisini örterek ibadet eden ve kapanarak haram nazarlardan kendisini koruyan kimdir? Müslüman kadınlar! Öyle ise bugün diğer peygamberlerin izinden giden ve hâliyle Kitab-ı Mukaddes’in de tahrif olmamış aksamını tatbik eden kimdir? Müslümanlar! Demek bir Hıristiyan Müslüman olsa dinini terk etmiş olmuyor, bilâkis kendi kitabında anlatıldığı üzere kulluk dairesine girmiş oluyor Size naklettiğim onlarca Kitab-ı Mukaddes ayetinden sonra Kur’an’dan bir ayetle yazıma son veriyorum “İlahımız ve İlahınız birdir ve biz O’na Müslümanlar olarak teslim olmuşuzdur” Bu mesajı kaç kere okudum hatırlamıyorum Kalbim göğüs kafesini kıracak gibi atıyordu Gözyaşlarıma mani olamıyordum Sonunda yazının son cümlesini içimden gele gele söyledim “İlahımız ve ilahınız birdir” Evet, evet “İlahımız ve ilahınız birdir” Ve ben de artık bu dakikadan itibaren Müslüman olarak O’na teslim oluyorum “Teşekkürler Tanrım… Teşekkürler tan… Allah’ım! Allah’ım! Allah’ım!” Müslüman olduktan sonra serin meltemler esmeye başladı yıllarca kavrulmuş yüreğimde Artık tek bir anı bile ziyan etmek istemiyordum O gün öğlen vakti ilk namazımı kıldım Yalnızca bismillah demesini biliyordum Gerçek dostlarımın yaptığı gibi ellerimi omuz hizasında kaldırdım ve “bismillah” dedim Tarifsiz bir hal sardı bir anda beni ellerimi kalbimin üstünde birleştirir birleştirmez gözlerimden yaşlar süzüldü Anlatamayacağım duygular içerisinde bildiğim tek şeyi tekrarlayıp durdum Bismillah… bismillah… bismillah ne muhteşem bir şeydi Allah’ım Bismillah dedikçe önceki düşüşlerime inat helezonlar çize çize yükseliyordum sanki Bir hayli durduktan sonra bismillah deyip rukuya vardım Bismillah… bismillah… bismillah… Doğruldum bismillah Sonunda yıllarca dolaştığım çöllerde kavrulmuş dudaklarım suya erdi Damarlarımı kurutan beyabanın içinde bir vaha gibi adeta kendimi secdeye attım bismillah Ve bismillah… bismillah Allah, Allah… Bismillah Yıllarca aradığım senmişsin Uykusuz gecelerde andığım senmişsin Daha neler söyledim, neler hissettim anlatmam mümkün değil Dillerin dönmediği, kelimelerin iflas ettiği yerler az değil ki Bütün hissettiklerimden öte bir şey vardı ki nasıl söylesem, nasıl söylesem bilmem ki kalbimin derinliklerinde Allah’ın hoşnut olduğunu hissediyordum Aslında bu kadar cümleyi boşuna yazdım Söylenecek en güzel şey baştan başa yalnızca bismillah ile kılınan o ilk namaz, anlatılmaz Tarifler üstü bir hal ile kılınan o namazdan sonra kitaplara sarıldım Geceler boyu okudum, okudum İslamiyet’i öğrendikçe bütün sorularıma cevap buluyor, Hz Muhammed’i tanıdıkça da Allah’a yaklaştığımı hissediyordum Hayat, dünya, ahiret ve insanla alakalı ne varsa kafamda yerli yerine oturmuştu Hayatıma bir mana gelirken içimin dağlarına güneş doğmuştu Duvarları yıkılmıştı karanlık odamın Artık ne beni hapseden duvarları vardı ne de bunaltan karanlığı Güneş… Işık İslamiyet’le gelen ışık beni öyle etkiledi ki kendime ikinci bir isim verdim: “solnyeçnıy luç”, yani güneş ışığı Şimdi keşke güneş ışığı olsaydım diye düşünüyorum İslam güneşinin ışıkları olarak karanlığın kuytularında vaktiyle benim gibi kıvranıp duran insanların âlemine aksaydım Aileme henüz kararımı açıklamadım Bunun için uygun zamanı bekliyorum Ve onlar için sürekli dua ediyorum Halen uluslararası işletmecilik ve yönetim üzerine master yapmaya devam ediyorum Bir yandan da bir Amerikan şirketinde proje müdürü olarak çalışıyorum Ama hayalimi bütün ailemle aynı anda secdeye varmak süslüyor Ben, annem, kardeşim ve babam… Başımızı secdeye mıhlamış yalnızca bismillah, bismillah deyişlerimizi hayal ediyorum Ve ilk namazımda kalbimin derinliklerinde hissettiğim duyguları bir kere daha yaşamayı umuyorum Rabbimin bana tebessüm ettiğini bir daha hissetmek istiyorum

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #3
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Eski Çoraplar

Bir zamanlar çok zengin bir adam, çocuklarına şöyle vasiyette bulunur - Ben ölüp yıkanınca şu eski çoraplarımı ayağıma geçirin,ben bunlarla gömülmek istiyorum Vakit saat gelir bu zengin vefat eder Cenaze yıkandıktan sonra oğulları çorapları alıp getirirler Babamızın vasiyeti var, şu eski çorapları ona giydireceğiz derler Hoca efendi bunu katiyyen kabul etmez Müftüye çıkarlar O da dinimizde böyle bişey yok deyip reddeder ister istemez, babalarının vasiyetinden vazgeçmek mecburiyentinde kalırlar Cenazeyi defnedip kabirden evlerine dönünce komşularından biri elinde bi mektupla gelir: Ve mektupta şöle yazar ; - Evlatlarım, işte gördünüz; eski çoraplarımı bile kabrime götüremedm Aklınızı başınıza alınız Ne yapacaksanız hayatta yapıp öbür aleme gönderiniz Aldanmakta fayda yok

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #4
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Kılıç Gibi Keskin Dil

Hicri üçüncü asrın yarısında, Abbasiler devrinde, İbnurrumi diye bilinen, Ali ibni Abbas, Kasım Ubeydullah adındaki Abbasi vezirinin meclisinde oturmuştuO daima mantık ve beyan gücü olan kılıç gibi keskin diliyle gururlanırdı Kasım bin Ubeydullah, İbnurrumi in dil yarasından çok korkuyordu ve endişeliydi Fakat rahatsızlık göstermiyor ve öfkesini belli etmiyordu Aksine, öylesine bir tavır takınıyorduki İbnurrumi; bütün kötümserliği, kuruntuları ve sahip olduğu, ihtiyatlı davranma, ve her şeyi kötüye yorma sanatına rağmen, onunla muaşeret etmekten çekinmiyordu Kasım gizlice, İbnurrumi in yemeğine, zehir koymalarını emretti İbnurrumi yemeği yedikten sonra döndü ve hemen gitmek için kalktı Kasım : - Nereye gidiyorsun? - Beni gönderdiğin yere - O halde, anne ve babama da selam söyle - Fakat, ben cehennem yoluna gitmiyorum, dedi İbnurrumi evine gitti ve tedaviye başladı Fakat tedaviler fayda vermedi ve böylece sonunda, dilinin kılıç gibi keskin olmasının, cezasını buldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #5
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Arap Teknolojileri

Birgün bizim bu amerikalılar 40 motorlu bir uçak yapmışlar ve demişlerki: -Biz bu uçağın kalitesini ölçmek için en iyisi bir arap pilot çağıralım demişler Neyse en sonunda pilot kullanmaya başlamış 1motor patlamış,ekranda ingilizce olarak panik yabmayın yazmış,2motor patlamış yine aynısı 3,4 derken en sonunda bütün motorlar patlamış ve ekranda"ucak güvenli bir sekilde indirilecktir panik yapmayınız" yazısı gelmiş Neyse bu arap gitmiş ülkesine anlatmış bu olayları ee arap aklı demişlerki bizde bunun aynısı yapalım ama amerikan bir pilota denetelim demişler en sonunda yapmışlar amerikalı binmiş 1motor patlamış "panik yabmaya gerek yok" diye bir yazı gelmişamerikalı sanmışki bunlarda bizim gibi ucak yabmışlar demiş panik yabmammış en sonun da bütün motorlar patlamış ve ekrana şu yazı gelmiş: -"EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENLE MUHAMMDER ABDÜHÜ VE RASULÜHÜ"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #6
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Gururr

Sâlim Şebşîrînin talebelerinden Nûreddîn Ali Şebrâmelîsî isminde bir zât, bir gün İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâ kitâbından gurûr bahsini mütâlaa ediyordu Orada ilim sâhiplerinden bâzılarının, ilimlerine güvenerek ve ilimlerinin kendilerini kurtaracağını zannederek aldandıklarını, kendini beğenmeye, kibre ve gurûra kapıldıklarını, böylece felâkete sürüklendiklerini okuyunca birden çok duygulandı Kendisinin de o tehlikelere düşmesinden çok korktu Şimdiye kadar öğrendiklerim bana yeter düşüncesiyle ilim öğrenmeyi bırakıp, devamlı Kurân-ı kerîm okumakla, oruç tutmakla, sırf ibâdet ve tâat yapmakla meşgûl olmaya karar verdi Artık Sâlim Şebşîrîden okumayacaktı Ertesi gün derse gitmeyecekti Fakat hocası derste göremeyince merak edip sorar veya yanıma gelir diye sırf hatırını gözetmek için derse gitti Fakat, o günkü dersi mütâlaa etmemişti Ders esnâsında hep susuyor, derse iştirak etmiyor, hep İhyâda okuduğu yeri düşünüyordu Ders esnâsında Sâlim Şebşîrî de, onun bu hâlini anlamıştı Bir ara ona; Yâ Ali! Sana ne oldu Bugün çok suskunsun dedi O da; Efendim, bu günkü dersi mütâlaa etmedim dedi Sâlim Şebşîrî onun hâlini kerâmet olarak anladı ve İmâm-ı Gazâlînin eserlerini sayarak; Yâ Ali! İmâm-ı Gazâlî, Müstesfâ, Vecîz gibi şu şu eserleri telif etmedi mi? dedi Ali Şebrâmelîsî; Evet efendim dedi Bunun üzerine sâlim Şebşîrî; Anlaşılıyor ki, sen İhyâdan Gurûr bahsini okumuşsun ve o sana çok tesir etmiş İlim ile meşgûl olmamak îcâbetseydi, İmâm-ı Gazâlî hazretleri ilimle bu kadar meşgûl olur ve bu kadar eser yazar mıydı? Sen ilim taleb et! Gücün yettiği kadar Allahü teâlâdan kork Çeşitli tehlikelere, kibre, gurûra düşmekten Ona sığın Ümid olunur ki, Allahü teâlâ seni ihlâs sâhibi kullarından eyler dedi Ali Şebrâmelîsî diyor ki: Hocamın bu sözleri bana çok tesir etti Ben önceki düşüncelerimden vazgeçtim İlim öğrenmeye devâm ettim Vakitlerim hocamdan okuduğum ve okuyacağım dersleri mütâlaa etmekle geçti

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #7
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Gönül Dili

Seyyide Tün Nefise Allah dostlarından Seyyide Tün Nefise Bir akşam vakti Kapısı çalınıyor Komşuları, gayrimüslim bir çift Bir ricaları var -Komşu, sende biliyorsun, bizim felçli bir kızımız var Önemli bir işimiz çıktı, sabaha kadar gelemeyebiliriz Biz gelene kadar Allah için kızımıza bakabilirmisin? İşi gücü ibadet ve gözyaşı olan ulvi kadın: - Ne demek, siz işinize bakın evladınızı düşünmeyin Anne baba işlerine, Seyyide Tün Nefise felçli kızın yanına gider Saatler saatler Allah dostunun gözleri, kızın üzerinde, sevgi dolu bakışlar ve kızdan sevgi dolu karşılıklar İçi bir an bir garip bir garip oluyor Gönül diliyle: - Allahım Allahım, şu güzel kızı şu güzel kızı ayağa ayağa kaldır ve ona hak yolu nasip et Anne ve baba dönüyorlar Hasta kızları komşularının ayağının dibinde oturmakta Büyük bir mutluluk içersinde Kapının açılmasıyla birlikte ayağa fırlıyor ve hepsi artık, Allahın razı oldukları içersinde, İslamın içinde

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #8
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Ebabil Kuşları

Habeşistan Krallığının Yemen valisi olan Ebrehe, milâdî 570 yıllarında Sana şehrinde, Kulleys adı verilen muhteşem bir kilise yaptırmıştı Maksadı, Kâbe ziyaretine rağbet gösteren Arapların ziyaretlerini oraya çevirmekti Bu duruma tepki gösteren bir adam da, gecenin birinde Kulleyse girip içine pislemişti Bu hakarete çok öfkelenen ve koyu bir hıristiyan olan Ebrehe, gidip Kâbeyi yıkmaya karar verdi Topladığı onbinlerce asker altmış bin olduğu söylenir, Mahmud adlı büyük bir fil ve daha başka fillerle Mekkeye doğru yola çıktı Önüne çıkan bazı kuvvetleri de mağlup ederek ilerledi Taif şehrine gelince askerlerin bir kısmını Mekkeye gönderdi Onlar da Peygamber savin dedesi ve Kureyşin reisi Abdülmuttalibin ikiyüzü aşkın devesiyle ahalinin hayvanlarını sürüp götürdüler Bu olayın peşinden Abdülmuttalib, gidip Ebreheyle görüştü, develerinin geri verilmesini istedi Ebrehe dedi ki: - Benden develerin istiyorsun da, Kâbeden hiç söz etmiyorsun Halbuki ben onu yıkmaya geldim - Ben develerin sahibiyim Kâbenin de onu koruyacak sahibi vardır! Bu görüşme sonunda develer geri verildi Mekke halkı bu güçlü orduyla savaşamayacağı için, anlaşma gereği dağlara çekilip neticeyi beklemeye başladı Ebrehe ordusu büyük fili önden sürerek Mekke sınırına dayandı Kâbeyi halatla bağlayıp fillerle çekerek yıkmak istiyorlardı Bu sırada Ebrehenin yol kılavuzlarından Nüfeyl b Habib, koca filin kulağından tutarak şöyle bir şey söyledi, sonra da koşarak dağa çıktı: - Ey Mahmud çök! Sakın ileri gitme, sağ salim geriye dön! Mekkeye girişte büyük fil direndi, zorlanınca yere yattı Onu bir türlü Kâbe cihetine yürütemediler O anda sürü halinde ebabil kuşları ortaya çıktı Her birinin ağzında ve ayaklarında nohut gibi birer taş vardı Bu taşları ordu üzerine mermi gibi boşalttılar Kime rastlarsa delip geçiyordu Askerlerin çoğu öldü; Fil Ordusu dağılarak Yemene döndü Ebrehe de dönüşte öldü Kâbe ise olduğu gibi kaldı Kuranda Fil Suresi bu olayı anlatır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #9
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Hiç Çürümemişti

Ankara-Eskişehir demiryolunun kenarında bulunan türbesi, 1948’de yolun genişletilmesi için kaldırılmak istendi Fakat bir türlü bu işte muvaffak olunamadı Hattâ bir defâsında, döşenen rayların sökülüp, sekiz metre geriye atıldığı görüldü Bunun üzerine Yûnus Emre için bir türbe yapılıp, kabrinin oraya nakline karar verildi Yûnus Emre’nin yeni kabri, eskisinden 100 m kadar ileride bir tepecikte yapıldı Yeni kabrine taşıyacak beş kişilik heyet, kimseye haber vermeden ve hiçbir merâsim yapmadan çalışacaktı Karar verildiği üzere hareket edildi Yalnız ertesi gün, Yûnus Emre’nin çevresine dâvetsiz, ilânsız otuz binden fazla insan kalabalığı toplandı Yûnus Emre’nin kabri îtinâ ile açıldı Bedeni, 700 seneden beri hiç bozulmamış bir hâlde, bir eli yüzünde, bir eli kalbinin üstünde, rahat bir şekilde uzanmış yatıyor görüldü Mübârek bedeni oradan alındı, tabuta kondu ve kalabalığın elleri üzerinde, 100 metrelik mesâfe tam üç saatte katedildi Yeni mezarına defnedildi Yûnus Emre’nin vasıyeti şu idi: “Beni hocamın türbesinde, giriş yolu üzerine gömsünler!” Bundan murâdı, şeyhini ziyârete gelenlerin, kendisini çiğneyip de geçmeleriydi Bu, hocasına ne ölçüde bağlı olduğunu göstermektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #10
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Doğru Yol

Ben Hollandada yasiyorum ve 18 yasindayimBurda hersey diger ulkelerden farkli Insanlar cok sosyete ve acik giyimli Ben asiri acik olmasam da basim acikdi Bir aksam babamin aldigi dini kitapi okuyordum Icinde kiyamet, ahiret, cehennem o tur seyler yaziyordu Cok ilgimi cekmisdi Okudum okudum ve yine okudum Soyle cumleler vardi: Muslumanim demekle musluman olunmuyor Siz ALLAHIN cc isteklerini yerine getirmediginizden cehennemde Rabbimiz dileginceye kadar yanacaksiniz, basiniz kavrulacak, su icmek istediginizde saadece kan ve irin bulacaksiniz Hic durmayacak ates orda gunler saniye olacak yillar ise gun Neden insanlar bunu anlamazliktan geliyor?? Okadar zor mu ebedi hayati kisa omre tercih etmek?? Bu soru isareti benimde kafama takilmisdi o kadar zormu?? Neden insanlar icin yasiyalim ALLAH icin yasamak vargen hanki mantiga sigiyor bu? Ben hayatimda degisikliklerden korkan bir insandim hani basortusu takarimda musrik arkadaslarim laf eder dusunurdum Ama okadar sacma dusunceler bunlar, insan nefsine kapildimi dogruyu yanlisi ayiramiyor Ve o kitapi okurken aklim nefsimi yenmisdi Ve karar verdim kapanmaya, cevremdeki musrikler pek bisey demedi ama hos deselerde umrumda olmazki ardik Ben bir gere dogruyu bulmussum Digerli din kardeslerim gunumuzun 24 saatinden cok degil 30 dakkasini bunlari dusunduk mu aklimiz daha izin vermiyecekdir nefsimizin isteklerine Hangi insan cehennemi cennete tercih eder? cevab: \kimse\ Ozaman bu kadar dunya suslerine baglanip, cehennem yoluna yurumeyelim!!

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #11
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Besmelenin Kerameti

Birgun ben ve arkadaslarim bir kamptayken Belcikada, Ardennen bolgesinde, Belcikalinin yanina firça sormaya gittik Bizim ahçinin firçasi kaybolmus 3 kisi gittik ben arkadasim ve 10 yaslarinda bir talebe Belcikalinin yan Bahcesi on kapiya bakiyordu ve biz kapida zile basarken kadin da ordaymis Kadinin 2 Buldog köpegi vardi Kopekler bizi koklar koklamaz bize dogru kostular Arkadasim kopeklere daha yakindi ve 10 yasindaki talebe en yakinda duruyordu Talebe arkama kacti arkadasim benimle ayni hizaya kadar geri adim atti Kopekler havlyarak hala uzerimizi kosuyorlardi Bize saldirmalarina 15 metre kala korktum yuksek sesle: Bismillahirrahmanirrahim dedim Kopekler ayni anda birden duru verdiler ve sahiblerinin yanina kostular Bu Besmele in bir kerameti olsa gerek

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #12
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Fakir ve Kör

Kibirli ve zengin birisi kapısına gelen bir fakire bir şey vermediği gibi, onu hem paylar hem de kapıyı yüzüne kapatır Zavallı fakir içlenir; bir tarafa çekilir ve oturur, ağlamaya başlar Bir kör, onun ağlamalarını duyar Kalkar yanına gelir, niçin böyle üzgün olduğunu, ağladığını sorar Fakir olanı biteni anlatır Kör, teselli vererek, üzülmemesini, kendi evine gelmesini, evinde kalmasını, ekmeğini çorbasını kendisiyle paylaşmasını ister ve ısrarda eder Fakir onun içtenliği ve ısrarı karşısında kabul eder, onunla gider Kör ona karşı çok güzel bir konukseverlik gösterir Fakirin, hem karnı doyar hem de gönlü hoş olur Gönlü öyle hoş olur ki, o hoşnutluk içinde: - Sen bana evini açtın, sen bana gönlünü açtın, Kadir Mevlamda senin gözünü açsın, diye dua eder Gece olur, körde bir gariplenir bir gariplenirki, o gariplik içersinde gözünden birkaç damla yaş damlar, gözleri birden açılır Görmeğe başlar Körün görmesi ile ilgil i haber bir anda şehirde yayılır Yer yerinden oynar Bu haberi onu kapısından kovan, kovmakla kalmayan taş yüreklide duyar İşin doğruluğunu anlamak için gözü açılan şahsa gelir: - Çok şanslıymışsın Gözün nasıl açıldı, kim açtı - Hey! seni gidi gafil seni, sen nasıl bir adammışsınki, öyle bir mübarek zatı azarladın, üzdün, yüzünü yıktın devlet kuşunu bıraktın, baykuş ile meşgul oldun Gözümün kapısını, senin yüzüne kapıyı kapattığın o kimse açtı - Desene kendime yazık ettim, öyle bir doğanmışki öyle bir devletmiş ki, kıymetini bilemedim, bana değil sana nasip oldu, ben avlayamadım sen avladın, der ve kıskançlıkla parmağını ısırır Dişini sıçan gibi hırsa batırmış kimse koca doğanı nasıl avlayabilir? İyilerin bastıkları toprak dermandır, göz açar Ancak gönül gözü kör olanlar o dermandan gafildirler, kıymetini ne bilsinler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #13
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Babaya Saygı

Vanda, Vali Tahir Paşanın konağında kaldığı günlerdi Bir gün basit kıyafetli bir köylünün kapıda kendisini beklediğini söylediler Kapıya koştu Gelen babasıydı Bir merkeple Nurs an kalkmış, Vana oğlunu görmeye gelmişti Bediüzzaman sevinç içinde babasının ellerine sarıldı, öptü Halini hatırını sordu Annesi ve kardeşleri hakkında bilgi aldı Mirza Efendi, kapıda oğlunu, - "Oğlum, burada benim, senin baban olduğumu sakın kimseye söyleme" diye uyardı Bediüzzaman babasının önüne geçip ona yol gösterdi ve içeri aldı Salona girdiler Vali ve şehrin diğer ileri gelenleri de oradaydı Sofi Mirza Efendi, utanarak kapının eşiğine yakın bir yere oturdu Bediüzzaman, uyarısına rağmen babasını topluluğa iftiharla tanıttı: - "İşte bu zat benim babam Sofi Mirza Efendidir" Ve babasını kapı ağzından alarak baş köşeye, Vali Tahir Paşanın yanındaki sedire oturttu Onun layık olduğu yer orasıydı Baba, herkesin önünde ve başında olmalıydı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #14
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



Alın Teri

İmam Kazım as kendi tarlasında çalışmakla meşguldü Fazla faaliyet İmamdın bütün vücundan terler akıtmıştı bu arada Ali ibni Ebi Hamza-i Bata ini geldi imamın yanına, ve o manzarayı görünce: - Kurban olayım, niçin bu işi başkalarına bırak mıyorsun? diye sordu - Niçin başkalarına bırakayım? Halbuki benden daha üstün kişiler bile, daima bu gibi işlerle meşgul olmuşlardır - Allahın elçisi, Emirülmüminin ve bütün ecdadım Esasen tarlada çalışmak ve ziraatla meşgul olmak Peygamberlerin, peygamber vasilerinin ve Allahın seçkin kullarının başta gelen, en önemli adetlerinden biridir 1

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Dini Hikayeler

Eski 06-24-2009   #15
TiFus
Varsayılan

Cevap : Dini Hikayeler



On Çinli

Resûlullah sav rüyamda göründüler ve: "Bugün burada bir çinli vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin" buyurdular Bundan altı, yedi ay önce Çinin değişik bölgelerinden on kişi İstanbula gelir Bu on kişi sıradan insanlar değildir Bunların ortak özelikleri yeni Müslüman olmalarıdır Umre için İstanbul üzerinden Arabistana gideceklerdi Hepsi de yeni Müslüman olmuş Kimi yirmi gün önce, kimi bir ay, en uzağı iki ay önce Müslüman olmuştu Ne yeterince İslâmî bilgileri vardı, ne de yapacakları umre ile ilgili bir bilgileri Yanlarına, kendilerine yardımcı olacak, hem Çinceyi, hem Arapçayı iyi bilen, hem de İslâmî bilgisi olan birini rehber olarak alacaklardı Mevlâmızın takdiri, Türkistandaki Çin zulmünden kaçıp İstanbula yerleşmiş bir Uygur kardeşimiz, bu on Çinliye rehber oldu Bundan sonra hâdiseyi bu kardeşimizden dileyelim Bahsi geçen kardeşimiz şu anda bizim yanımızda bulunmaktadır - "Yeni Müslüman olmuş bu on Çinli ile birlikte yola çıktık Kısa zamanda aramızda iyi bir dostluk kuruldu Yeni mümin olmuş bu insanlar, büyük bir heyecan yaşıyorlardı Hiçbirinin İslâmî bilgisi yoktu Hatta namazda okuyacakları sûreleri bilmedikleri gibi Fatihayı bile bilmiyorlardı Bazı zikirleri yaptırmaya çalışıyor, ancak Çince telâffuz zor olduğu için zikirleri tam okuyamıyorlardı Namazlarda sadece "Elhamdülillah, Allahu Ekber" diyebiliyorlardı Bana sormuşlardı "Ne yapalım?" diye Ben de onların kimine "Elhamdülillah", kimine "Lâ ilâhe illallah" ve benzeri zikirleri öğretmeye çalışıyordum Onlar da namazlarda bunları söylüyorlardı Önce Mekkeye gittik Kâbede onların hâli görülmeye değerdi Yeni doğmuş çocuklar misali heyecan ve neşe içinde, kâh ağlıyor, kâh gülüyorlardı İsimlerini değiştirmiştik: Muhammed Çan Çing Hasan, Çun Fang gibi her biri yeni ismi ile çağırılıyordu On Çinli kardeşimizden biri olan Muhammed de bir farklılık vardı Bu durum dikkatimi çekmişti Her namazını gözleri yaşlı olarak bitiriyordu İyice dikkat ettim Evet, Muhammed namazlarında ağlıyordu Bana da sürekli sorular soruyorlar, İslâm hakkında bilgi ediniyorlardı Ben de bildiğim kadarıyla onlara bilgiler veriyordum Bir gün Muhammed sordu: - İçki nedir, İçkiye dinimiz nasıl bakar? - Rabbimiz içkiyi kesin olarak yasaklamıştır, içilmesi, yapılması, taşınması, satılması yasaktır Kaldığımız otele gelmiştik Muhammed bir telefon edeceğini söyledi ve ona memleketine telefon etme imkânı sağladık Çindeki kardeşini arıyordu, kardeşine aynen şöyle diyordu: - İçki fabrikamızı kapat, Allahımız öyle emretmiş Bize bu emre uymak düşer Kardeşi bunu yapamayacağını, birçok bağlantısının olduğunu, durup dururken, kapatırlarsa, yüz binlerce dolar zarar edeceklerini, hiç olmazsa kendisine biraz zaman vermesini söyler Fakat Muhammed kararlıdır: - Allah emretmiş, bize uymak düşer Fabrikayı hemen kapat, ben gelince borçları hallederim İçki fabrikası kapanıyor Mekkedeki ibadetlerimize devam ediyoruz Yine bir gün bana sordukları sorularda çıkardıkları bir neticeyi açıklarlar: - Kadın modası, kadınları yarı çıplak resmetmek gibi faaliyetler de dinimizde yasak mıdır? - Evet yasaktır Aynı gün ötele geldiğimizde yine Çini aradı ve bu sefer de kardeşine moda evinin kapatılması emrini verdi Kardeşi yine itiraz etti, ancak Muhammed ne itiraz dinledi, ne de kararından vazgeçti - Rabbimiz emretti ise, bize bu emre uymak düşer Mekkedeki ziyaretimizi bitirdik ve Medineye gittik Medinede bir sabah namazı Efendimizin "Burası cennet bahçesidir" buyurduğu yerde sabah namazının fazını kılıyoruz Muhammed benim yanımda Diğer Çinli kardeşlerimizle aynı saftayız İlk secdeye varıyoruz, secdeden kalkıyoruz, ikinci secdeye varıyoruz, sonra kıyama kalkıyoruz O da ne? Muhammed hâlâ secdede, kalkmadı Tekrar secde ediyoruz, ettahiyyatı okuyoruz ve selâm veriyoruz Muhammed hâlâ secdede Düşündüm ki, yorgunluktan ve uykusuzluktan bazen insana bir geçkinlik geliyor, Muhammede de secdede böyle bir şey oldu, uyudu Elimi uzattım, omzuna dokundum ve hafifçe çekeyim dedim ki, sağ tarafının üzerine yuvarlandı Muhammedin ölmüş olabileceğini düşündüm Olay duyulmuştu Görevliler müdahalede bulundular, dışarı çıkardılar, bir ambulansa koyarak hastaneye götürdüler Biz de gittik Hastanedeki ilk muayenede çoktan vefat ettiğini söylediler Muhammedi hastanenin morguna kaldırdılar Çinli kardeşlerimle birlikte hastanenin önünde ne yapacağımızı bilemez bir hâlde üzüntü içinde bulunuyorduk O sırada bir araba ile makam mevki sahibi bir zat geldi Herkes onu hürmetle karşıladı, sonradan öğrendik ki bu zat Medine in ileri gelen yöneticilerinden biri idi Hastane yetkililerine sordu: - "Bugün burada ölen bir Çinli var mı?" - "Evet", cevabını alınca şu açıklamada bulundu: - "Dün gece Efendimiz rüyamda bana göründü ve buyurdular ki, - "Yarın burada bir Çinli kardeşim vefat edecek, onun cenazesi ile ilgilenin" Bir anda her şey değişti Muhammedi morgdan aldılar, bir devlet yetkilisine yapılanlardan daha fazlasını yaptılar Cennetül Bakîye defnettiler Bu hâdiseyi bizzat yaşayan ve onlara rehberlik yapan Doğu Türkistanlı kardeşimiz hâdiseyi bu şekilde anlattı Teslimiyeti gördük değil mi? "Rabbim emrettiyse, bize uygulamak düşer" Zararmış, ziyanmış, önemi yok Rabbimiz emretmiş ve iş bitmiştir İşte sahabe inancı Bu Çinli kardeşimiz de o inanca ulaştı ulaşmasına; ancak dünyada fazla kalamadı Çünkü bu dünya pisliğinin içinde fazla kalamazdı ve kalmadı da Efendimizin de ilgisine mazhar oldu Ne mutlu bu Çinli kardeşimize, ruhu için elfatiha Bu hâdiseyi niçin anlattık? Bu hâdiseden çıkaracağımız dersler var da onun için anlattık Bu Çinli kardeşlerimiz, internet sayesinde İslâm ile şereflendi Gerek ülkemizde, gerekse dünya üzerinde bir kıvılcım bekleyen nice insanlar var Bizim yapmamız gereken; bizden bir ışık, bir kıvılcım bekleyenlere bir an önce ulaşmak Alınacak önemli derse gelince, bir sigaradan, bir markadan ya da herhangi bir lüksünden vazgeçemeyen müminler, şu Çinli Muhammedi okuyun Bakın teslimiyete "Emir Mevlâdan ise, bize uymak düşer" Ey bir sigarayı feda edemeyen mümin kardeşim! Çinli Muhammede bak! O bir anda koskoca bir fabrikayı nasıl feda etti?!

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.