|
|
Konu Araçları |
fethi, istanbulun, metni, tiyatro |
İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metniİstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni AÇILIŞ Bu surların ardından Gümm Gümm Güm, Toplar atılır Bu surların ardından Hücumm Hücumm Hücum Surlar açılır Bir sabahta fecir ufukta beyaz Türküler maniler destan nefesler Perdeler nameler besteler sesle Sırlar açılır Kargılar palalar yalın kılıçlar , Döner alev halka dev kırlangıçlar Alatlar kıratlar yağızatlar , Kuzgun döner başa, ruhlar açılır Üç tepeler ardında, beş tepeler üstünden; Üç yiğit belirir üç hilal üçtuğ, Şehadet parmağı yukarda başbuğ Bir hedef verilir uzak ve uluğ, Gönüller açılır gökler açılır A N BİRİNCİ BÖLÜM 1 TABLO ROL TAKDİMİ “Her rol sahibi en müessir (tesirli) ve en güzel sözünü yüksek sesle ve piyesteki edasına uygun olarak, aralanan perdenin ortasından görünerek seyirciye hitaben söyler ve ayni eda ile kaybolur Rol sırasına ve tabloların gelişine dikkat edilir Bir taraftan girilir Perde üç kişi sığacak kadar aralanmıştır Perde arkasında takdimci sıra ile okur:” 1 -2 Murat ve Fatih Rolünde (………) rol sahibi kostüm ve makyajıyla girer , tam ortada durur , kılıcını çeker) Beylerim Paşalarım toplar dökülsün Anadolu Beylerbeyi- ne koşturulsun Kostantina (İstanbul) üzerine sefer var? (Kaybolur) 2 -Vezir-i A’zam Rolünde (Başbakan) (……… ) (İki elini uzatarak) Yalnız Hünkarım (padişahım), biz Bizans ile barış içindeyiz… (Kaybolur) 3 -Zagnos Paşa Rolünde (……… ) (Sancakla girer ve şiddetle) -Bizans intihar etmiştir, Vezir (bakan) Hazretleri, ya aşırı merhametlisiniz yahut… (Ve sert adımlarla kaybolur ) 4 -Turhan Bey Rolünde (……… ) Hünkarımızın işaretini bekliyoruz (Kaybolur) 5 -Akşemsettin Rolünde (……… ) Bizans ahdini (ANLAŞMAYI) bozmuş ve şehrin sehabet (sahiplik) hakkını kaybetmiştir Hilal Ayasofya üzerine meyletmiştir (yönelmiştir) 6 -Molla Gürani Rolünde (……… ) Varmısın, Altın kubbeli Ayasofya’yı Yed-i Beyza-ı İslam’a (İslam’ın beyaz eline) teslim etme mücüdelesine? (Tekrar eder) Varmısınız? 7 -(Küçük) Sultan (Şehzade) Mehmet Rolünde (……) (Kılıcını çekerek) İslam’ın gayreti buna her Müslümanı arzu ettirir hocam! 8 -Çocuklar (……) (Dördü birden divan durur) Ferman Padişahımızındır 9 -Askerler Rolünde (……) Savulun Hünkarımız geliyor 10 -Kadı Rolünde (……) Allah’ın kanunundan başkasıyla hükmedenler zalimlerin ta kendileridir 11 -Kostantin Rolünde (……) (Heyecanlı) Yürüyün mukaddes (kutsal) cihanda (Durak) Surlarda bir er gibi çarpışarak öleceğim 12 -Ahmet Paşa Rolünde (……) (Kendisinden bir beyit okur) 13 -Keşiş (Rahip) Rolünde (……) (Ortaya çömelir) Karalar ve denizler hep bunu fısıldıyor: Bizansın yıldızı söner gibidir Talih Osmanlıya gülüyor 14 -Esnaf ve köylüler ( ) (Üçü birden) Dükkan komşum siftah etmeden ikinci satış haram olur bana! 2 TABLO (Işıklar yanınca perde tam açılmıştır: İkinci Murat, Akşemsettin ve Hacı Bayram Veli Bursa Sarayının bahçesinde sohbetteler Önde havuz ve yeşillik, arkada sarayın cephesi, sağda bir oda dershane biçiminde… II Murat yaşlı, diğerleri orta yaş ve tarikat kisvesinde II Murat dalgın duruyor, arkadan çocuk ağlaması işitilmekte Akşemsettin ve Hacı Bayram-ı Veli II Murat’ı süzüyorlar (Bir dakika) HACI BAYRAM-I VELI – (II Murat’a saygılı ve samimi bir sesle) Hünkârım daldınız, nedir acaba sorsak?… II MURAT-(Başını H Bayram’a çevirir düşünceli ve içli ağır ağır) Kostantina zihnimi çok meşgul eder oldu sultanım O Peygamber müjdesine mazhar kul olamazmıyım diye düşünür- düm… Zira ki zamanda, mekânda, imkân da bize elverir oldu HACI BAYRAM – Müsterih (rahat) olun Hünkârım (Ara) O belde İslâmındır (ara düşünür) Biz ermemişiz ne gam (Ellerini iki yana açmış, ayağa kalkar tebessümle) Bilesin ki dünyanın mihver çivisi Ayasofya’yı küfrün kasvetinden kurtaracak (Perde arka- sından gelen sese işaret eder) bu çocuktur Sen olmayacaksın Bende görmiyeceğim (Tekrar tebessüm ve Akşemsettini göste- rir) Ama bu bizim köse görecek (Ara) Esselâmü Aleyküm (Tarikat terbiyesince eli göğsünde Hacı Bayram selâm verip çıkarken oradakiler ayağa kalkar, selâm’a mukabele ederler Ve otururlar) AKŞEMSETTIN-(II Murat’a, söylediğini başıyla tastik ederek) Hacı Bayram Hazretlerinin sözü aynıyle keramettir Hülefa-i Raşidinden (Peygamberimizden sonra başa gelen 4 halife) beri sürüp gelen mukaddes yarışın bitişini ihtar eden bir dehşet duyurdu bana (Ara… kabul ettirici eda) Resulallah’ın has ismi ile de alakadardır evlâdınızın ismi (Başlar tastik eder bir eda ile sallanır Sukût) (Soldan Molla Yeğân ve Molla Gürani girer M Yegân ortayaş, M Gürani genç ve sakallı, Arap kıyafetinde Ortada durur, selâm verirler, selâm alınır) 2 SAHNE: (Molla Yegân, Molla Güranî ve öncekiler) II MURAT – (Ayakta Molla Yegânla musafaha (iki elle sıkışırken) yaparken) Ehlen ve Sehlen (hoşgeldiniz) Hocam efendim, Beytullah’ın (Allah’ın Evinin) mübarek kokularını getirtiniz (Yer gösterir) Buyrun oturun (Musafaha biter Otururlar Ara) II MURAT – (Molla Yegân’a saygıyla) O mübarek beldeden (şehirden) bize hediyeniz nedir Molla Yegân?… M YEGÂN – (Elini sakalına götürür Müjdeleyici eda ile) Hünkârım hediyenin mânada ve maddedeki üstünlüklerinden hangisi matlub-u Şahanenizdir (isteğinizdir) () II MURAT – Resûller Resûlünün (Peygamberler peygamberi) işaretince her türlüsü makbuldür (Ara hatırlamış gibi) Amma manadaki üstünlük elbette gönlümce olur M YEGÂN – (Aceleci ve M Güraniyi gösterir) Molla Güraniyi getirdim Gönlünüzce olur, inşallah (Bakışlar M Yegân hepsini tarar, II Murat bekleyiş halinde) M YEGÂN – (Kararlı) Alim ve fazıl (değerli) bir zattır II MURAT – (Sevinç belirten bir sesle) Allah hepinizden razı olsun (ara, ani karar vermiş) Molla Gürani’yi oğlum Mehmet’i yetiştirmek üzere vazifeli kıldım (Molla Gürani’ye hitapla) vakti gelince talime başlarsınız M GÜRANI – (Ayağa kalkmıştır, elini göğsüne bastırır başını öne eğer) Memnuniyetle Hünkârım (Hepsi ayaktadırlar, çıkarken ışık söner) 3 TABLO (Işık yanar, yandaki odada Molla Gürani ve Şehzade Mehmet, karşı karşıya, rahle-i tedristeler (dersteler)) 1 SAHNE: (Şehzade Mehmet, Molla Gürani) MOLLA GÜRANİ – (Kara ciltli büyük bir kitaptan bir yer bulur, okumaya başlar: (Fetih Suresinin meal ve tefsiri) Bismil- lahirrahmanirrahim (ayetin metnini okur) “Biz hakikat sana, Hudeybiye anlaşması ile Fetih yolu açtık “Bu” Senin geçmiş ve gelecek günahlarının affı, Allah’ın yarlığaması (bağışlaması), senin üzerindeki nimetini tamamlaması, seni doğru yola iletmesi içindir” Fetih açmak manasınadır Şehir ve beldeleri zapt edip adalet ve refaha kavuşturmak manasını kucaklar Nitekim hicretin 8 miladın 630 uncu yılında Resulullah Mekke’yi fethedip Kâbe’de namaz kıldı Orasını putlardan temizlerken, Mekkelilere de af ilân etti ve Mekke’yi zülum ve ahlaksızlıktan temizledi (Ara… Mekke fethi ve fethe dair bilgi verir) Mekke fethi bütün fetihler için örnek ve nûmûnedir Öğle vakti Hz Bilâlin Kabe damındaki ezan-ı Muhammediyi okuyuşu âdeta bütün dünyayı rahmete da’vet, çağrısıdır… MOLLA GÜRANI – (Dalgın duran Şehzade Mehmet’e sert- çe çıkışır) Dersi tâkip etmez misin Mehmet!… Ş MEHMET – (Şaşırır, toparlanır) Teeddüp ederim (özür dilerim) efendim (Ara) Dalmışım (Mazur eda ile) Mekke’nin fethi gözümde canlandı’da (Molla Güraninin tebessümünden yüz bulmuş bir eda ile) Zafer güzel şey, değil mi hocam? M GÜRANI – (Şefkat ve hayranlık içinde) Oğlum, erken öten horozun başını keserler, Sabret (Şehzade Mehmet’in ümitli bakışlarına cevap verir gibi) Sen de izn-i ilahiyle (Allah’ın izniyle) ereceksin o günlere (durak ve bakışmalar) Ş MEHMET – (Sevinçle) İnşaallah (M Gürani kalkar Ş Mehmet fırlar, ayakkabıları çevirir kapıyı açar uğurlar Ara Kitabı kapatır bahçeye çıkar etrafa bakar Ani olarak birini görmüştür) Ş MEHMET – (Eliyle uzaktan çağırır) Hızır, Turhan… gelin, size bir şey söyliyeceğim! (Birkaç çocuk koşarak gelir etrafını çevirirler Dikkatle Ş Mehmetin ne söyleyeceğini beklerler) 2 SAHNE: (Ş Mehmet – Çocuklar) Ş MEHMET – Şimdi bakın ben Padişahım (Çocuklar dirsekleriyle birbirlerini dürterler, tebessümle dinlerler) HIZIR – (Gururlu) Peki! Ş MEHMET – (Parmağıyla gösterir) Turhan, sende (biraz düşünür) subaşı ol TURHAN – (İtiraz eder elini savurur) Hayır, hayır ben Anadolu Beylerbeyi olurum Ş MEHMET – Peki, (Eliyle arar gibi, parmağıyla birinci çocuğa dokunur) Haydi sen ol I ÇOCUK – (İtiraz eder, zıplıyarak) Hayır ben kadı olurum Ş MEHMET – (Sertçe) Eee… irade ettiğim hükme itiraz istemem I ÇOCUK – (Eğlenerek) Vay canına anladık, ne yapalım yani Padişah’ın Oğlusun (Ciddileşerek) Bende yeniçerinin oğluyum (Hepsi ellerini şaplatarak gülüşürler) Ş MEHMET – (Kaşlarını çatar) Biraz ciddî olalım arka- daşlar II ÇOCUK – (Bir adım ilerler, elini uzatır ve alttan çevirerek, Ş Mehmet’e) Bu oyundur kuzum, ne kadar da dalmışsın (geriye çevrilirken kafasını sallar) Erken de ötmeye başladın haaa… Sen kendini nerede zannediyorsun? (Hep birden gülüşürler Ş Mehmet ve Hızır gülmeye katılmazlar) Ş MEHMET – (Ciddî) Bir Türk, oyununda bile ciddîdir HIZIR – (İleri atılarak elini uzatır ve haykırır) Hele bir müslümanın, beşiğine bile laûbalilik girmemelidir (Öğretici bir edâ ile) Hem büyük insan çocukluğundan belli olur Ş MEHMET (Memnun) Yaşa Hızır, yetiştin imdadıma Sen hep benim yanlışlarımı düzelteceksin (Seri ve yüksek sesle ortaya) Evet arkadaşlar, bir Müslüman oyununda bile ciddiyet taşıyacaktır (Aniden M Gürani girer, çocuklar kaçışırlar Ş Mehmet ortada kalır, mahçup önüne bakar) 3 SAHNE: (M Gürani-Ş Mehmet) M GÜRANI – (Tebessümlü, eli arkada durur) Ne o, padi- şahlığa özenti ha!… (Ara – başıyla işaret eder) Odaya geç, kitabını aç (Ş Mehmet sâkin ilerler, odaya geçer, kitabını açar bakar M Gürani bahçede gezinir, odaya girer Ş Mehmet kalkar, hoca oturur Ara ve Molla Gürani derse başlar) M GÜRANI – Bugün dersimiz, Mûcizât-ı Nebeviyyeden, istikbale dair (Peygamber mucizelerinden gelecekle ilgili) müjdelerden birini, Fetih Hadis-i Şerîfini okuyacağız (Önce hoca sonra talebe birer kere hadisin metnini okurlar) M GÜRANI – Gramer (dilbilgisi) tahliline girmeyeceğiz, mânâsı ve delâleti üzerinde duracağız (Okur, mânâ verir ve anlatır) Allah Resulü (elçisi) 571 de doğmuştur Doğduğu zaman dünyada iki büyük devlet vardır Bunlar Orta – Doğu’da çekişme halindedir: Bizans ve İran İran Kostantina’yı (İstanbulu) defalarca kuşatmış, alamamıştır HzMuaviye’den itibaren de, okuduğumuz Peygamber müjdesine ermek için yarış başladı Otuzdan fazla kuşatıldı bu şehir Ve Ebu Eyyub Ensari de bu kuşatmada şehit oldu Sur dışında yatmaktadır Şu anda surlara tıkılmış Bizans ve onu Osmanlı bekliyor… M GÜRANI – (Ş Mehmet’in dalgınlığına dikkat etmiştir) Ne oldu Mehmet? Padişah olmuştun demin, varmısın altın kubbeli Ayasofya’yı Yed-i Beyda-i İslâma teslim etmek mücade- lesine, Allah ve Resulünün Mübarek ismini o kubbede çınlatma- ya? (Sükût) Ş MEHMET – (Sükûtu bozar) İslâm gayreti bunu her müslümana arzu ettirir, hocam… M GÜRANI – Allah’ın inayeti (yardımı), Resulüllah’ın ruhaniyeti seninle olsun Dualarımız bu yoldadır Mu’cizat-ı Muhammadiy- ye (Muhammed’in mucizesi) tecelliye (gerçekleşmeye) yakındır (Kalkar çıkıp giderken, Ş Mehmet onu uğurlar, önceki sahnedeki tavırla biran kalır Bakınır Hızır’ı görmüştür Aniden canlanır, çağırır) Ş MEHMET – Hızır, Hızır… Koş… koş… (Hızır koşarak gelir Odayı yoklar) 4 SAHNE: (Hızır,-Ş Mehmet) HIZIR – (Odaya bakar) Ne var ne oldu?… (ve döner sevinir) Hoca gitmiş… Ş MEHMET – (Ortaya) Arkadaşlar ben hünkârım, herkes vazifesini bilsin (ve koltuğa oturur) Beylerim, Paşalarım Kostan- tina üzerine sefer var (İki yanda saf duran çocuklar eğilerek) HEPSİ BİRDEN – Ferman Padişahımızındır BİRİSİ – Dağlar da bizimdir Ş MEHMET – (İlerler havuzu gösterir) Burazı deniz, burası da Kostantina Karadan ve denizden kuşatacağız (Havuzun çevresine çömelirler) Ş MEHMET – Hücum… (Koşarken ışık söner) 4 TABLO (Işık yanınca yine saray bahçesi görünür Bu sefer tam karşıda tahtı üzerinde genç Sultan, II Mehmet Sağında Molla Yegân, solunda Hızır Bey ve Molla Gürani sohbet halindeler Molla Yegânla Sultan Mehmet arasında boş bir koltuk var Girişte muhafız dimdik durmakta On saniye sonra ihtiyar Akşemseddin girer ve ilerler Selam verir Sultan Mehmet ve oradakiler ayağa kalkar Selâm alırlar Sultan Mehmet Akşem- seddinin elini öper Muhafız çekilip kaybolur) SULTAN MEHMET – Buyrun oturun (Sağ yanını işaret eder) (Akşemseddin sağdaki koltuğa otururken öbürleri de yerleri- ne otururlar – Ara) S MEHMET – (Neşeli – Molla Yegân’a hitaben) Hocam ne halse (Akşemseddini gösterir) Bu ihtiyar gelince gayrî ihtiyarî ayağa kalkarım ve elim titrer (Memnun tebessümler ve bakışmalar) S MEHMET – (Devam eder) Molla Gürani’den de korkarım haa… (Başını sallar ve güler) Emirnamemi yırtmış geçen gün… (Molla Gürani ciddî kasılır ve öbürleri ona bakmaktadır S Mehmet devam eder) S MEHMET – Ama (Takdirkâr ifade) iftihar ederiz Sizler (hepsini gösterir gibi) bizim rehberimizsiniz Öyle ya, “Hak konusunda susan âlim dilsiz şeytandır” (Ara – Sultan Mehmet hafif sağa ve pecereye döner, öbürleri bakışırken, Molla Yegân sûkutu bozar) M YEGÂN – (Hızır’a) Hızır Bey, kadısınız ya (az ara) bence mahkemenin zor bir tarafı var: İki taraf zayıflardan olsa kolay da, bir taraf büyüklerden olursa neylersin? HIZIR – (Dudak büker ve elini savurtarak) Ondan kolayı ne; kuvvetliden yana hükmettin mi olur biter, Molla Yegân! (Hafif güler ve gözler S Mehmed’i yoklar) AKŞEMSETTIN – (Müdahaleci – Elini uzatarak) Vicdanı rafa kaldırmak şartıyla tabii… HIZIR – (Molla Yegân’a) Asıl, mahkemenin zor tarafı, iki tarafın da büyüklerden olması Aşağı koysan sakal, yukarı koysan bıyık… (Sükût ve S Mehmed’i süzer) (S Mehmet bakışların kendisine döndüğünü hisseder gibi ve sükûtun sorusuna cevap verircesine âniden Hızır’a döner) S MEHMET – (Pencereyi gösterir) Şu medresede sabahlara kadar ışık yanar Nedir bu Hızır Bey? HIZIR – (Toparlanır, hatırlamış gibi) Bir talebe varmış hünkârım, sabahlara kadar ders çalışırmış… S MEHMET – (Geriye yaslanır – Ah diye derinden nefes alır boşaltır) Yoksa dedim benim gibi bütün gece Kostantinayı mı düşünür… (Ara) (Aniden muhafız girer, eğilerek selâm verir) MUHAFIZ – Hünkârım vezir-i âzam (Başbakan) ve paşalar geldiler S MEHMET – Girsinler (Önde Vezir Çandarlı, arkada Zağnos Paşa, Turhan Bey girerler Adet üzere eğilip selamlarlar Oradakiler şaşkın bakışa- rak ayağa kalkmışlardır) S MEHMET – (Paşalara sertçe) Buyurun oturun! (Öbürle- rine yumuşakça) Sizler de efendiler… (ve hepsi tereddütlü otururlar -Ara-) S MEHMET – (Sükûtu bozar) Bu zevatı (kişileri) , bir hususu görüş- mek için çağırmıştım İsabet sizler de varsınız M GÜRANİ – Malûmunuzdur hocam: Bir sevgilimiz var, Kostantina Sevdiren de Allahın sevgilisi Vuslatımız Ayasofya’- nın kubbesi altında olacak ki mâşukumuzun boynundaki incidir o kubbe Onu elde etmek, bütün zıt mânâları islâma teslim etmek ve boyun eğdirmek olur Onu kaybetmek ise (durak) tabi aksi, (mahzun) islâmı zıt mânâlara mağlup ettirmek olur (Sükût ve başlar tasdik edercesine sallanır) AKŞEMSETTIN – Allahın nusreti bizimle olacak Hareket plânımızı tesbit edelim VEZİR – (Ayakta ve ürkek, S Mehmet’e) Yalnız hünkârım, biz Bizansla anlaşmalıyız (Kendisine bakıldığının farkında, hoşlanılmadığını anlamış, yutkunur) Hem bu iş böyle kolay olmaz zannederim, zamana ihtiyacımız var… (Zağnos Paşa hışımla ayağa kalkar ve eli kılıcının kabzasın- da, vezire yiyecek gibi sert bakar, öbürlerinde de hoşnutsuzluk S Mehmet söze başlayınca; Zağnoş Paşa öyle kalır ve kımıldama- dan vezire bakar) S MEHMET – (Vezire ağır ağır yaklaşır, parmağını uzata- rak en yüksek sesle) Bizansın hiyaneti bütün dostlukları silmiştir Karamanlıyı himayesi ise, idamını mûcip (gerektiren) bir cürümdür (suçtur) Kazanmak cihetine gelince (ortaya) bilesiniz ki bize düşen mücadeledir Muvaffakiyet (başarı) Allah’tandır Kuvvet bir sebep ise,ben köhne Bizans surlarını ayakta tutacak bir ruhun mevcudiyetine kâni değilim (inanmıyorum) (Vezire) Bunca ordularımdan yalnız birinin başaracağına inanmaktayım Bütün harp plânları hazırdır vezi- rim! (hepsine birden) Reylerinizi görüşlerinizi) bekliyorum efendiler! AKŞEMSEDDİN – (S Mehmet’le, ayakta) Beyanınız ye- rindedir Bizans ahdini bozmuştur ve artık bu şehrin sahabet (sahipliğini) hakkını kaybetmiştir Hilâl Ayasofya üzerine meyletmiştir ZAĞNOS PAŞA – (Kıpırdamadan dururken fırsat bulmuş, aceleci ve sert) Bizans intihar etmiştir Vezir hazretleri! Ya aşırı merhametlisiniz, yahut!… VEZİR – Yahut, korkak mıyım? TURHAN BEY – Tefsire ne hacet Hünkârımızın işaretini bekliyoruz M GÜRANİ – Ben de Hünkârın fikrindeyim arkadaşlar (Artık bütün meclis ayaktadır Herkes sultanın kararını bekliyor) S MEHMET – (Bütün söylenenleri hiçe sayar gibi) Sen ne dersin Hızır Bey? (ve bekler) HIZIR – (Kararlı ve yüksek sesle) Sefer, zafer bizimdir! (Ve bu soru hepsine sorulur aynı cevap alınır Vezire sorulmaz) S MEHMET – (Ortaya ve ileri) Toplar dökülsün Anadolu Beylerbeyine at koşturulsun Bizans karadan ve denizden kuşatılacak Herşey bilinerek yapılacak, hiçbirşey bilinmiyor gibi susulacak Beylerim, Paşalarım, Derhal!… (Parmağı ileride durarak, Hepsi elleri göğüslerinde hafif eğilmiş durumda -Mehter başlar- Işık söner -Tek ışık hüzmesi bir noktaya dökülmüştür Öyle kalır ve perde gerisinden fetih marşı yankılı olarak okunur Bir ses yüksekten ve uzakta, ikinci ses her mısraı tekrar eder) |
İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni |
09-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro MetniFETİH MARŞI Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek Yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden Senin de destanını okuyalım ezberden Haberin yok gibidir taşıdığın değerden Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini Göster, kabaran sular nasıl yıkar bendini… Küçük görme, hor görme delikanlım kendini, Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın, Fatih’in Istanbul’u fethettiği yaştasın, Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır Şu mihrap Sinan-üddin, şu minâre Sinan’dır Haydi artık uyuyan destanını uyandır… Bilmem neden gündelik işlerle telâştasın, Kızım sen de Fatih’ler doğuracak yaştasın Delikanlım, işaret aldığın gün atandan, Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan: Senki burçlara bayrak olacak kumaştasın, Fatih’in Istanbul’u fethettiği yaştasın Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin Çelebiler çekilip, haremlerde kışlasın Yürü aslanım, Fetih hazırlığı başlasın! Yürü! hâlâ ne diye kendinle savaştasın? Fetih’in Istanbul’u fethettiği yaştasın A Nihat ASYA Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın, Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın 5 TABLO (Uzakta, ışık yanınca surlar gözükür, Sultan Ikinci Mehmet maiyyeti ile beraber otağın önünde surları gözlüyor, yalın kılınç S Mehmet, M Gürani, Akşemseddin, Hızır Bey, bir de üç hilâlli bir sancak gözükür, sancak dalgalanır Dikkatler ve heyecanlı yüzler Derinden -Allah Allah- sesleri, kılınç şakırtıları ve top sesleri işitiliyor Ani bir dalgalanma olur, sırtlarında ok ve yayları bulunan, surlardan beri koşan üç asker gelir, tam sultanın önünde durur, eğilerek selâmlamaktadırlarsa da müthiş solumaktadırlar Ciğerleri paralanacak gibi Ve birinci asker hemen müjdeler) 1 SAHNE: (Askerler ve Sultanın meclisi) I ASKER – (Soluğunu güçlükle toparlar, bağırarak) Sulta- nım , surlara bayrağı dikti (soluğu kesilir ve düşer) S MEHMET – (Heyecanla ilerler, ikinci askere) Kim, kim? II ASKER – (Ayni boğulan nefesle) Ulubatlı Hasan, Ulu- batlı Hasan… (düşer) (Herkes karışır) S MEHMET – (Üçüncü askere acele) Kendisi nerede? III ASKER – (Son soluğunda) Yaralı ağır yaralı… (Düşer) S MEHMET – (Haykırarak, Hızır Bey’e) Hızır Bey yetiş, Hasan’a yetiş… Beylerim Paşalarım… hücumm… son hamledir bu… (Hızır hızla surlara doğru kaybolur ve hepsi “Allah Allah” diye hücum ederken ışık söner) 6 TABLO (Mehter çalmada Işık yanınca sadece surlar görünmede, aniden bir Yeniçeri girer, sırtında ok yay, elinde kılınç ve kalkan Heyecanla etrafa bakarken âniden bir Bizans askerinin hücumuna ugrar Kılınç kalkan döğüşürlerken, Bizanslı kaçar ve yeniçeri nara atar Bilâhare öteden bir Bizanslı daha çıkar, haykırarak saldırır Yeniçeri baskın döğüşmede Döğüşürken Bizanslının kılıcı düşer Yeniçeri, kılıcını almasını işaret eder ve bekler Kılıcını alan Bizanslı yeniden saldırır Bizanslının bu sefer de kalkanı düşer Yeniçeri de kalkanını fırlatır ve kalkansız döğüşürler Bizanslı sırtındaki yapıncayı (kama) Yeniçerinin suratına atarak hile yapmak ister Yeniçeri onu kılınçla karşılar ve hamle yapar Bizanslıyı sıkıştırır, devirir ve kılıcını kaldırır Bizanslı- nın karnına basar Bizanslının gözleri fırlamıştır Yeniçeri kılıcını saplar ve “Allah” diye bağırırken Bizanslı acı bir feryat bastırır ve kıvranır Tam bu arada ışık söner Bu esnada döğüşün başında “Yeniçeriye” şiiri okunmaktadır, Fetih hadisi yüksek şesle okunur) YENİÇERİ’YE GAZEL Vur pençe-i Alîde ki şeşîr aşkına Gülbanki asmânı tutan pir aşkına Ey leşker-i müfettihul ebvap vur bugün, Feth-i mübîni zâmin o tebşir aşkına Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i Hilâl içün, Gelmiş bu şehsuvar-ı cihangîr aşkına Düşsün çelengi rûmun, eğilsün ser-i fırenk, Vur Türk’ü gönderen Yed-i takdîr aşkına Son savletinle vur ki; açılsın bu surlar, Fecr-i hücum içindeki o tekbir aşkına Yahya KEMAL 7 TABLO (Işık yandığında görünen; Ayasofya, kilise halinde, kubbe- sinde haç Ve minaresiz Ayasofya önünde perişan kılıklı büyüklü küçüklü Bizanslılar Kalabalık karışmada ve ağlayanlar var Uzaktan top sesleri geliyor Orada bir keşiş (rahip) dolaşmaktadır Sağdan uzun cübbeli uzun sakallı patrik girer Salınarak ortaya gelir) 1 SAHNE: (Kalabalık ile Patrik) PATRİK – (Tepeden bir tavırla oradakilere, elini hayretle açarak) Ne var, ne bu, ne oluyor? Niçin buradasınız? BİR BİZANSLI – (Ağlıyarak) Biz savaşmıyoruz Bizansın günahı o kadar çok ki; Mesih’in ruhu onun üzerine ateş yağdırıyor Biz boşuna ölmek istemiyoruz Varsa yüreğiniz, Osmanlıyla gidip savaşın PATRİK – (Şaşırır ve toplanır, yukarılara bakınarak, elle- rini açarak) Melekler Mesih ile üzerimizde dolaşıyor (Ara - Yüzleri kontrol eder) Zafer bizimdir BİR BİZANSLI – (Kin ve istihza (alay) karışık, bakar) Büyük ruhani, artık şu anda bu türlü sözler kargaları güldürür Biliyor musunuz müslümanlar Allah Allah deyip surlara tırma- nırken dev toplar askere yolaçıyor Onlar fal ile kehanetle avunmuyorlar (Keşiş ve Patrik âniden sertleşlir, dik dik bakarlar Adam devam eder) BİR BIZANSLI – İmanları maddî güçlerine destek ve reh- ber oluyor Hocaları ve hükümdarları askerlerin önünde çarpı- şıyor (Sağdan sert adımlarla, zırhlı ve silâhlı Kral Kostantin ve maiyeti girer Halkı hayretle süzer Öbürleri geride dururlar - Ara) 2 SAHNE: (Kostantin ve öncekiler) KOSTANTİN – (Halka,) Yürüyün mukaddes cihada Ruha- niler (Prenslere) Prenslerim (halka döner) Milletim (Sükût, ses çıkmayınca kıpırdanma olmayınca; kılıcını çeker ve yere atar) Altın kabzalı kılınç gerekmez artık (Prenslere döner) Bana kanlı bir kılınç verin… (Etrafta ürperti ve geri çekilmeler Jüstinyen krala uzatır) KOSTANTIN – (Kılıcını alır ve gözü dolaşan keşişe takılır Ara) Hey (eliyle çağırır) Keşiş gel bakayım (Önüne çömelen Keşiş’e) Bir Remil at (fal) bakayım, savaşı kim kazanacak? KEŞİŞ – (Diz çöker yere bir şeyler atar bakar, kıvranır Krala bakar, etrafa bakar ve çaresiz söyler Çenesi yukarıda) Karalar ve denizler, ağaçlar ve kuşlar hep bunu fısıldıyor Bizansın yıldızı söner gibidir Talih Osmanlı’ya gülüyor… KOSTANTIN – (Sert bir itişle Keşişi yere serer ve) Alın bu uğursuz herifi hapsedin (Yanındakilere) Jüstinyen, Dimitriya- dis… yürüyün henimle, surlarda bir er gibi çarpışarak öleceğiz (Karışırlar ve hepsi aynı noktaya bakarken sağdan yeniçeri- ler, ellerinde mızraklar, başlarında uzun külâhlarıyla görü- nürler) YENIÇERILER – (Eliyle işaret ederek ve iterek) Savulun, açılın yol verin, Hünkâr geliyor Sultanımız Ayasofya’ya geliyor (Ve Fatih, sağda Akşemseddin solunda Molla Gürani, Hızır Bey yürür ve orta yerde bir an duraklar Halk dikkatle bakışır, yürür ve kaybolurlar Askerler dimdik dururlarken halk yeniden karışır ve Yeniçeri halkı açar) YENIÇERİLER – Savulun… açılın Hünkâr Fethin ilk na- mazını kıldı çıkıyor… (Fatih ve maiyeti çıkar, orta yerde dururlar, Fatih etrafı süzer, dinler Bir inilti gelmektedir) FATIH – (Ortaya) Bir inilti geliyor Nedir bu? BIR BIZANSLI – (Koşarak ilerler eli göğsünde) Kostantin’- in hepsettiği Keşiş’tir efendim Fal açtırdı Osmanlı lehine gelince hapsettirdi FATIH – Getirin o ihtiyarı… (Yeniçeriler çıkar Fatih Bizanslıya döner) FATİH – Kostantin nerede? BIR BİZANSLI – Surlarda döğüşerek ölmeğe gitti, işte kılıcı (Ve Kostantin’in kılıcını alıp Fatih’e uzatır Eğilerek geriye çekilir Fatih kılıcı alıp çevirir bakar ve) FATIH – (Kılıca bakarken kendi kendine) Zavallı Kostan- tin Korkak bir millet içinde kahramanlık en büyük bedbaht- lıktır AKŞEMSEDDIN – (Sözünü tamamlar gibi) Beli (Evet) Hünkârım, (Kendisini dinleyen Fatih’e yönelir) Cahiller içersinde alimin, ahmaklar arasında zekinin, korkak bir millet içinde cesur ve kahramanın bedbahtlığına denk bir felâket gösterilemez (Ara – Keşişi getirirler Herkes çekilirken Fatih’in haberi olmuştur Hafif yan döner Keşiş ürkek ürkek Fatih’in yüzüne bakmakta İki yeniçeri kollarından yakalamış duruyorlar Fatih keşişi süzer) FATIH – Korkma, ben cezalandırmayacağım Sanatını gös- ter Bir de bakayım Kostantina milletimin elinden çıkacak mı? KEŞİŞ – (Bazı numaralar yapar Ürkek ürkek Fatih’e bakarak) Bu şehrin fethi sana nasip oldu Artık milletin elinde kalacak Böyle bir işgalle elinizden çıkmayacak FATİH – (Ayasofya’yı gösterir) Hemen kubbelerden haç sökülüp Hilâl konsun (Yanındakilere emir verir) Derhal bir de minare yapılsın İçi de lâyık ne ise öylece düzenlensin (Ortaya, yüksek ses ve kararlı ifade) Artık burası bir islâm mâbedidir Böylece bilinsin (Işık söner) 8 TABLO (Işık yanınca tek minare ve kubbelerde hilâl gözükür Sahne boş Perde arkasında “Ayasofya Vakfiyesi” okunur Vakfiye bitince ışık hüzme halinde Ayasofya üzerine düşer ve “Canım İstanbul” şiiri okunur) AYASOFYA’NIN VAKFİYESI Şark ve Garp (doğu ve batı) sultanları üzerine gölgesi uzanan bütün halka nîmetleri ve iyilikleri serpilen Sultan ömrünü tamamlayıp Allahına yükseldiği zaman Ayasofya’nın mütevelliği (Yönetimini)nesiller boyunca en iyi erkek evlâdına verilecektir Allah onların şerefli vârislerini kıyâmete kadar eksik etmesin… Ama Bâki ancak Sâmed olan Allah’tır Herşey fânidir Evlâdından ve torunların- dan kimse kalmazsa o vakit bu saltanat şehrine (makarrına) hâkim olan ve memleket tahtına oturan kişi benim mütevelliye- timi üzerine alacaktır O, Ayasofya’nın koyduğu şartlara göre idaresini, dindar, her cihetle kendine güvenilir ve nezarete ehil kimseyi bu işe memur edecektir Yerler ve gökler devam ettiği müddetçe benim vakfettiğim Ayasofya’nın vakıf şartlarını kimse değiştiremez, bozamaz Koyduğum esaslar birer kanundur Bunların bir tek noktasını kimse ne eksiltebilir, ne de çoğaltabilir Bunları yapmak Allahın haram kıldığı şeylerdendir 0 Allah ki LEVH’in, KALEM’in, ARŞ’ın, KÜRSÎ’nin, yerlerin ve göklerin sahibi ve muhafızıdır - FATİH SULTAN MEHMET HAN - CANIM ISTANBUL Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar İçimde tüten birşey; hava, renk, edâ, iklim; O benim zaman mekân aşıp gelmiş sevgilim Çiçeği altın yaldız suyu telli pulludur, Ay ve Güneş ezelden iki İstanbul’ludur… Denizle toprak yalnız, onda ermiş visâle, Ve kavuşmuş rüyalar onda onda misâle İstanbul benim canım, Vatanım da vatanım Istanbul… İstanbul… Tarihin gözleri var, surlarda delik delik Servi endamlı servi, ahirete perdelik Bulutta şaha kalkmış, Fatih’ten kalma kır at Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kır’at Şahadet parmağıdır göğe doğru minare Her nakışta o mânâ: Öleceğiz ne çare! Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet, Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet O mânâyı bul da bul, İlle İstanbulda bul İstanbul… İstanbul… Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği, Çamlıcada yerdedir göklerin derinliği Oynak sular yalının alt katına misafir, Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak koca bir şehir kadar… Bir ses bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi Cumbalı odalarda inletir “kâtibimi” Kadını keskin bıçak Taze kan gibi sıcak İstanbul… istanbul… Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler… Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu… Her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından, Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar Gecesi sünbül kokan, Türkçesi bülbül kokan, İstanbul… İstanbul… |
İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni |
09-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro MetniİKİNCİ BÖLÜM 1 TABLO (Perde açılınca görünen manzara, dördüncü tablodaki dekordur Fatih tahtında, huzurda Hızır Bey, Şair Ahmet Paşa) 1 SAHNE: (Fatih, Ş Ahmet Paşa, Hızır Bey) FATIH – (Ahmet Paşa’ya) Asrımdaki Şuaranın (şairlerin) reisi, karın- daşım Ahmet Paşa! Kelimelere düzen verip sanatını gösterirsin Askere de öyle bir düzen ver ki fetihler ardı ardına gelsin desem… (Tebessüm eder) Ne buyrulur? AHMET PAŞA – (Başını öne büker) İltifat buyurdunuz Hünkârım Ordularınızın emir kuluyum Şairliğim ise Avni Mahlaslı (lakaplı) zat-ı şâhânenin çömezliğine bile ulaşamaz FATIH – (Sert) Paşam orduların nizamı harple korunur Ordularımıza yeni “Kızıl elma”lar gerek Bizans son değildir İçe ve dışa madde ve mânâ plânında devam edecek olan fetih meş’alesini İstanbul’u almakla biz sadece tutuşturduk Torunla- rımız onu dünyaların ötesine götürecek Ama şunu öğrenmek isteriz; İstanbul’dan sonraki nokta neresi olabilir? AHMET PAŞA – (Tebessümle) Sultanım bu âcize söyletmek dilersiniz, halbuki bütün plânlarıyla hatır-ı şâhânenizde musav- verdir (tasarlanmıştır) , o belde Bendeniz ilk nokta olarak Viyana’yı düşünürüm (Ara – Herkes birbirine bakışır) FATIH – Roma’yı almadan Viyana elde tutulamaz Paşa… AHMET PAŞA – Beli (Evet) Hünkârım Endülüs yolunun iki ayağıdır buralar… FATIH – İfşaya vardı Paşa hazretleri (Sükût ve dik dik bakar) Ben de bildireyim ki, Avrupa istikrarının üç ayağından biri elimizdedir Sonra… (Ara) Evet, Endülüs’te bayram… (Ara) Ancak… (Ara – Parmağını uzatır) Kafamdakilerinden birtek düşüncemi sakalımın birtek kılı bilse, bütün sakalımı traş ederim Bu ölçüyle hareket oluna… Ve gün o gündür ki; kararlı ve şuurlu büyük işlere girişilsin Malûmunuzdur ki 12 yaşında bu makamı rahmetli pederim Murad-ı sanî (2Murad) terkettiğinde; tehlike ve düşman saldırısı baş göstermişti Onu vazife başına çağırmış ve demiştim ki: (Hiddetle) Eğer sultan sen isen gel vazifene sahip çık Yok sultan ben isem emrediyorum İstilâya karşı memle- keti koruyacaksın… (Ara – İleriye dimdik bakar) Şimdi ise ulemâ (alimler), şuera (şairler), asker, hâkim, sanatkâr ve bütün bir islâm milleti ile elbirliği, korunma ve yayılma hedefindeyiz İlerde büyük nizamı kurabilmek için yapacağım en ciddî hamlelerimi sizlerin istişarî (danışma) desteğiyle başaracağım Allahın inayeti (yardımı) de böylece tecelli eder (ortaya çıkar) umarım (Hızır Bey ve Ahmet Paşa kıyam eder, eğilirler) FATİH – (Ayağa kalkar) Ve Roma fethine Ahmet kulumu- zu vazifeli kıldık AHMET PAŞA – Emru ferman (emir-buyruk) yeryüzünde Allah’ın iradesi- ni temsil eden, Şark (Doğu) ve Garbın (batı) padişahı, Anadolu ve Rum diyarının Sultanına aittir Bize itaat düşer… (Muhafız girer selâm verir) MUHAFIZ – Hünkârım iki Rum papazı huzura girmek dilerler FATIH – (Yerine otururken) Girsinler… (Oradakiler oturur, papazlar girer Eğilerek selâmlarlar Fatih’in işaretiyle otururlar) 2 SAHNE: (Papazlar ve öncekiler) FATIH – (Hemen söze başlar) Hızır Bey (Papazları gösterir) Bunları milletimin ahlâkından birkaç örnek göstermek için çağırdım Merak ederlermiş, bunca yıldır başarılamayan Bizans fethinin sırları nedir deyu? (Kalkar, Hızır’a) Bana bir derviş kisvesi (kıyafeti) gerek Sizler de refakat ediniz ve kendinizi tanıtmayınız Esnafı gezeceğiz Ruhaniler de (Papazları gösterir) buyursunlar (Kapıya doğru yürürken ışık söner) 2 TABLO (Işık yanınca çarşı görünmektedir Karşıda ayakkabıcılar kapılarında mest ve papuçlar asılmış Kapı üstünde Osmanlıca «Her sabah besmele ile açılır dükkânımız, Ahî evrendir hem pirimiz üstadımız» beyti yazılı Solda bakkallar, sağda nalburlar Fatih derviş kılığında, öbürleri de tanınmayacak şekilde sahne- nin ortasında fısıldaşan edâ ile) SAHNE – (Fatih – yanındakiler – esnaf) FATİH – (Ortaya) Önce bakkallara… (Başlar, sen bilirsin mânâsına eğilir ve yürürler Birinci bakkalın önündeler) FATIH – (Mütevazi selâm verir) Esselâmü aleykum efendi BİRİNCİ BAKKAL – (Kalkar) Aleyküm selâm derviş efen- di Azimetiniz ne yana? Bir emriniz mi var? FATIH – Bir okka şeker, ikiyüz dirhem kahve almak isterûz (Bez bir torba uzatır) BAKKAL – (İçeri girerken) Şeker veririz (Torbayı dolu getirir, el kantarı ile çeker) Tamam bir okkadır efendim (Uzatır) Bedeli yalnız iki paradır Derviş baba hoşgörün, (Öbürlerini işaret eder) beylerim de hoş görsünler Kahveyi komşu bakkal- dan alacaksınız Zira ki bugün siftah ettim O henüz etmedi Ona da bu fırsatı verin FATIH – (Tebessümle) Hayhay efendim… (Bakışırlar ve işaretleşirler Dudaklarını bükerek hayretleri- ni ifade ederler Fatih ikinci bakkalın önünde durur ve içeriye seslenir) FATIH – (Nezâketle) Bakkal karındaşım lütfedermisiniz… (Ara – iki parmağını uzatır) İkiyüz dirhem kahve… (Ara) İKİNCİ BAKKAL – (Elini dışarı uzatır, bir küçük bezle) Buyrunuz dervişim Borcunuz bir puldur… (Fatih uzatır ve döner Sahnenin ortasında toplaşırlar Fatih nalburları gösterir ve o yana yürürler) FATIH – (Eliyle buyrun der gibi) Nalbura uğruyalım (Dükkânın önünde oturan adama) Nalbur efendi… Zencefil var mıdır? Elli dirhem olsun NALBUR – (Ayağa kalkar) Elbette ancak (gösterir) bu dükkândan vereyim… (Girer çıkar bir kağıt uzatır) Buyrun bir puldur… FATIH – (Elini göğsüne bastırır, Nalbura) Biraderim bir hususu merak ettim… (Ara) Neden bu dükkânı tercih ettiniz? Onda zencefil yokmudur? NALBUR – (Şaşırmış) Var efendim Ama… (Ara) Çok cüz’i (küçük) bir komşu hakkına riayet için (Mühimsemez, Aldırma… (Ara) Ama öğrenmek diledin; siz komşumun dükkânı tarafından geldiniz O da burada yok, bana emânet etti Kendisi olsa ihtimal ki siz ondan alışveriş yapacaktınız Ayrıca emâneti nefse tercih gerekirdi Emânete riayet bunu gerektirir Ayrıca komşumuzun nüfusu kalabalıktır Onun çok kazanmaya ihtiyacı vardır FATIH – Berhudar (selamette kalın) olunuz efendim, Allah’a ısmarladık… (Nalbur başıyla onları uğurlar Dönerler, herkes önüne bakarak düşünceli Yine sahne önüne toplaşırlar Fatih döner karşıdaki ayakkabıcıları gösterir Şimdi bakkal ve nalburlar gözükmez Ayakkabıcı dükkânlarının içinde birer adam görünür İlerlerler ve dururlar Ahmet Paşa kapıdaki levhayı okur) A PAŞA – «Her sabah Besmeleyle açılır dükkânımız Ahî Evrendir dahi pirimiz üstadımız» HIZIR BEY – (A Paşa okuması bitince) Ah… işte teslimiyet ve tevekkül (Allah’a güven) , bağlılık, disiplin ve bir kelimeyle… FATIH – (Sertçe döner) Evet bir kelimeyle… Nizam!… (Döner seslenir) Kavaf efendimiz (Ayakkabıcı) bize bir çift ayakkabı, bir çift mest satınız 1 KAVAF – Satayım ey Pîr… genç yaşta dervişlik çok zevklidir Mestlerim pek güzel değildir ama satayım Ancak ayakkabıyı komşumdan almanız şartıyla… FATIH – (Mestleri eller) Kavaf karındaş, mestlerin aliyyül a’lâ, (çok güzel) Halbuki sen onları yeriyorsun (kötülüyorsun), herkes malını överken… 1KAVAF – (Mestleri indirirken) Aziz dervişim, övülecek tek Allah (cc) ve onun övdüğü, övdükleridir Ben kendi imâlimi nasıl överim Üstelik olur ki bir kusuru çıkarsa, müşteri gıyabî de olsa (arkamdan) hakkımda kötü şehadet etmez mi? Ve hele övmekle komşuma karşı saygısızlık olmaz mı? Olur ki onun gönlüne hüzün gelir Yererim; benden almazsan komşudan alırsın, komşum kazanırsa ben de kazanırım demektir FATIH – Peki ayakkabıyı niçin komşundan aldırırsın? 1 KAVAF – (Ellerini oğuşturur) Kârda eşitlik olsun O hiç, ben iki kazanırsam, din kardeşliğimize sığmaz ve yaraşmaz… (Paralarını uzatır, ondan mesti, öbüründen ayakkabıları alır Peki der gibi dönerler Kavaf içeri girer, onlar yine önde toplaşırlar) I PAPAZ – (Heyecanlı aceleci) Adamlar bize ömürlük ders verdiler II PAPAZ – (Atılır) Ve Bizans’ın fethinin sırlarını da… FATIH – Deryadan (denizden) katre (bir damla) gördünüz Ve bunlar mü’min için tabiî şeyler Değilmiki doğrudur, vazifesini yapıyor Evet mecbur olduğu şeydir Fazilet bundan ötedir II PAPAZ – Bundan ötesi de mi var?… FATIH – Daha neler… (Elini sallar) HIZIR BEY – (Atılır) Hz Ebubekir’in duasını bilir misiniz? Allah’ım benim vücudumu o kadar büyüt ki Cehennem’i doldurayım ki; öbür Mü’minlerin girmesine yer kalmasın… FATIH – Evet Mü’min, Mü’min’in günahını bile yüklenme- ye hazırdır… (Apışmışlardır, ışık söner) 3 TABLO (Işık yanınca; mahkeme salonu, Kadının (Hakim) rahlesi (küçük masa) okka kalem görünür, kapının yanında mübaşir oturur Kadının makamı boş Sahne tam aydınlanınca kapıdan, mübaşirin arkasından omuzu- na doğru, bir köylü başını uzatır Mübaşir başını geriye kaldırarak, bakarken) 1 SAHNE – (Köylü, mübaşir) KOYLÜ – (Acele ve telâşlı) Kadı efendi nerede? Dâvâm var, at aldım hastalıklı çıktı MUBAŞİR – (Bir başına, bir ayağına bakar) Bilmez misin namaz vaktidir? KÖYLÜ – Ben bilirim ya telâşlıyım… Sen bilirdin de niçin gitmedin? MÜBAŞİR – Farzı kılıp döndüm, senin gibi telâşlıları beklemek için (Adam telâşlı ve cevapsız etrafa bakar, acele çıkar Mübaşir arkasından kalkıp çağırır) MÜBAŞİR – Kadı efendi şimdi gelir, erken dön! (Mübaşir oturur, ara, Kadı girer Mübaşir ayakta, Kadı tam yerine geçince ayakta duran Mübaşir’e dönerek) KADI – Gelip giden varmı? MÜBAŞIR – (Eli önünde bağlı hürmetle) Evet efendim az önce bir at meselesi için biri geldi Beklemedi, çabuk dön dedim (Ara) KADI – (Eliyle gösterir) Dışarıda bekle, gelince hemen içeri al (Mübaşir çıkar Kadı oturur kitap karıştırır Az sonra mübaşir ve acele ile köylü girer Mübaşire fırsat kalmaz) 2 SAHNE – (Kadı, Mübaşir, Köylü) KOYLÜ – Telaşlı ve aceleci) Kadı efendi geldim, yoktun, atım öldü şimdi neyleriz KADI – (Merakla) Yani nasıl bir şey? Baştan anlat bakayım KÖYLÜ – (Aynı telâşla devam eder) Bir adamdan bir keseye bir at aldım At soluğanmış söylemedi Binip sürünce hastalandı şikâyete geldim yoktunuz Atını da geriye almadı, şimdide öldü Kadı efendi… (Ara) KADI – (Az düşünür köylüye bakar) İlk gelişinizde ben burada olsaydım, kanun hükmü şu olurdu; Atı sahibine iade, aybını sakladığı için de ceza Sana da verdiğin paranın iadesi Fakat… KÖYLÜ – (Endişeli, kadının sözünü keser) Fakat şimdi alamayacak mıyım? KADI – (Tebessümle) Heyecana mahal yok, adalet tecelli edecektir (Ve kuşağından bir kese çıkarır köylüye uzatır) KADI – Ben vaktinde burada bulunabilsem öyle hükmeder- dim Binaenaleyh, bunu benim tazmin etmem (ödemem) lâzım (Köylü almak istemez, mahçup çekilirse de Kadı, ısrarla avucuna tutuşturur Köylü konuşmadan çıkar, ışık söner) 4 TABLO (Işık yanınca, eski dekor görünür Kadı rahle başında Mübaşir kapının yanında oturuyor Birden Mübaşir geriye çekilir, hayretle bakar Ve kolu bilekten kesilmiş, kanlar akan adam iki kişinin yardımıyla içeriye baskın gibi girer Ve müsaade beklemeden konuşmaya başlar Kadı yerinden kalkmış hayret içinde dinliyor Ve bakıyor Gelen Mimardır, yanındakiler kalfaları) 1 SAHNE – (Mimar ve kalfaları Kadı ile mübaşir) MİMAR – Kadı efendi göster adaletini, Padişah’ımız kolu- mu kestirdi Sultan Mehmet’i şeriata şikâyet ediyorum KADI – Elbette, kanun önünde şahıslar vardır Sultan yok… Haksız kim olursa olsun, cezasını bulacaktır (Temkinli) Sen hele hadiseyi sebebleriyle olduğu gibi anlat bakayım MİMAR – (Ağlıyarak ve arada bir durarak anlatır) Ben rum asıllı bir Mimarım Hazirun (Burdakiler) bilirler ki; Padişah’ımız beni Ayasofya’ya müsavî (eş) bir câmi inşasına memur kıldı Bu kalfaları (Yanındakileri başıyla göstererek) da yardımcı vermişlerdi Camî Kadırgada inşa olunmuştur Biz sa’yü gayretle tam istediği zaman ve istediği yerde, istediği şekilde camiyi yaptık Ne var ki zelzeleden yıkılmasın diye sûtünlardan bir miktar kestim Sultan bu yüzden (ses benzetmeye çalışır gibi) «Sen benim itina ile getirdiğim sütunları kesip camii de alçak eyledin » diyerek elimi kestirdi Ben davacıyım Bundan böyle sanatımı icradan ve ehlimi geçindirmekten mahrum, namerde muhtaç kaldım (Ağ- lar başı öne düşer) KADI – (Kolu kaldırıp bakar, bırakır kol sarkar ve kan damlar) Hak ve adalet tecellî edecek Suçlu da cezasını bulacaktır Ve mazlumun zararı da izale edilecek (giderilecek) Müsterih ol (rahatla) (Sert ve yüksek sesle) Hem ne hakla Sultan Mehmet kaza makamını (yargı makamını) tecavüz eder (Mübaşir’e sertçe parmağını uzatır) Derhal Sultan Mehmet’i buraya çağır Hakkında şikâyet var, kaza makamına çıkacaksın diyesin… MÜBAŞİR – (İnanmaz, ürkek sorar) Padişah Fatih Efendi- mizi mi?… KADI – (Daha dolgun sesle) Evet evlâdım O kişiyi… Ve söyleyeceksin ki, Murâfaa-i ser’ (mahkeme çağrısı) için mühlet yoktur, âcilen gele… (Mübaşir selâm verir çıkar Kadı duvardan asılı süngüyü alır oturduğu minderin altına sokar Sonra rahleye geçip kitapları aceleyle tetkike dalar Ötekiler seyre dalmışlardır Ara sıra mimar kıvranır Az sonra mübaşir girer) MÜBAŞİR – (Eli önüne bağlı hafif eğilir selâmlar) Sultan’a emrî tebliğ ettim (Ara Kadı dinler Mübaşir devam eder) Hemen kalktı; Çağıran Emr-i Şer-i Muhammedidir (Muhammedin getirdiği şeriat emri) , icabetetmem lâzım dedi Hazırlanıyordu (Ara – Ve birden geriye çekilir heyecanla) Padişah’ımız teşrif ediyor! (Fatih girer Mimar ve kalfalar toplanır geri çekilir Fatih heybetle ileri gider Fatih, sağdaki koltuğa ilerlerken, silahlıdır Kadı müdahale edince bir saniye durur önüne bakar) 2 SAHNE – (Fatih ve öncekiler) KADI – (Parmağıyla gösterir ve ayağa kalkar) Suçlu yerine geçiniz ve davacının yanında ayakta durunuz (Ara) Müddeî (iddiacı) şikâyet ve talebini (isteğini) beyan etsin (açıklasın) (Fatih geri çekilip Mimar’ın yanında vekarla durur Mimar bir Fatih’e bir kadıya bakarak evvelki ifadeyi aynen tekrar eder ve ilâve eder) MİMAR – Kaza makamının vereceği hükme razıyım KADI – (Kalfalara) Hadiseye aynen şahitmisiniz? İKİSİ BİRDEN – Aynen şahitiz KADI – (Fatih’e döner) ne dersin Sultan Mehmet? FATİH – (Başı önünde) Hadise aynen öyledir (Başını kaldırır, ciddi) Hükmünüzü bekliyorum KADI – O halde hükmü tebliğ ediyorum (oturur kitabâ bakarak bir şeyler yazar ve kalkar, elindeki kağıdı okur HÜKÜM: Fatih Sultan Mehmet Han verdiği vazifedeki kasten veya hataen kusurundan dolayı, elini keserek bir sanatkârı sanatından mahrum, ailesini perişan kılmış, hemde rey’iyle (kendi görüşü ile) hüküm verip emr’i şeriate (şeriat hükümlerine) Muhalefette bulunmuş, kaza makamını tecavüz etmiştir Binaenaleyh, onun dahi elinin aynı yerden aynı vechile (şekilde) kesilmesine mazlumun da zararının izalesi (giderilmesi) için ailesine nafaka bağlanmasına hükmolundu Karar, Kur’an ve Sünnetin aynı zamanda Salih Ulemânın (alimlerin) beyanları neticesidir İnfazı derhal olacaktır Ara – Başını kâğıttan kaldırır, Fatih’e bakar) Yani kısas olacaksınız, Sultan Mehmet!… FATİH – (Mütevekkil ve metin) Şeriatın kestiği parmak acımaz, yalnız ben dâvâcının şahsî ve ailevî ihtiyaçlarını taahhüt etsem (karşılayacağına söz verme) , acaba diyet mümkün mü? (Fatih göz ucuyla Mimar’ı kontrol ederken Kadı ilerler ve ortada dururu) KADI – Bir şartla… (Mimarı gösterir) Dâvâcının bunu kabul etmesi şartıyla… (Ara) MİMAR – (Kendisine bakıldığını görünce şaşkın bakınır Fatih’i süzer, Şefkatli edâ) Ben padişahımızın kolunun kesilmesi- ni istemem… (kükrer Kadıya) O kolsuz olamaz… FATİH – (Ümitlenmiş, Mimara döner ve acele ile) Bütün ihtiyacını hazineden derhal bağlatacağım… KADI – (Sözünü keser El âyâsını (avucunu) Fatih’e uzatarak) Ha- yır… suç devletin değil, şahsınızındır Binaenaleyh, zat-î emlâki- nizden (şahsi mülkünüzden) ödemeniz ve buna da Mimar’ın açık rıza göstermesi kaydıyla hükümde değişiklik olabilir FATİH – Baş üstüne efendim, herşeyi ölçüsüyle ödeyeceğim KADI – (Mimar’a döner) Ne dersin Mimar efendi? MİMAR – (Yorgun, fakat mes’ut edâ ile) Adaletin tecellisi karşısında ne isteyeceğimi, hatta nerede olduğumu bile unut- tum… Son hükmü, yani diyet hükmünü aynen kabulleniyorum KADI – (Ortaya) Hüküm diyetle değiştirildi (Geçer yerine ve kâğıda not eder Mimar’a) Mürafaa (dava) bitmiştir Selâmetle gidiniz (Mimar ve kalfalar hürmetle çıkarlar Fatih değişmeden duruyor – Ara-Kadı yerinden kalkar, birkaç adım yürür) KADI – (Fatih’e) Hünkârım, mûrafaa bittiğine göre, buyu- rup (sediri gösterir) bu fakirle (göğüsüne dokunur) iki kelâm etmek lûtfunda bulunmaz mısınız?… FATİH – (Yürür ve konuşmadan sedire oturur Eli kılıcın kabzasında bir şey söyleyecek gibi bakar) Hızır kardeşim (Ara – Hızır dikkat kesilir) Bilirmisin ne için silâhlı geldiğimi? (Sertçe) Padişahtır deyu iltifat etsen, hele lehime hüküm vermeğe kalkışsan, (Kılıcını çekerek ve ayağa kalkarak) bunun- la başını uçuracaktım!… KADI – (Anî ciddîleşir ve minderin altından süngüyü alır) Sen de bilirmisin; mahkemenin kararına uymasan hükme itiraz etsen (Süngüyü ileri uzatır) bu yılanı kalbine sokacaktım (Süngüyü sedire atar ve yumuşar Fatih yavaşça oturur İkisi de sâkinleşirler Kadı devam eder tebessümle) Kardeşim zira biz bu makamda Allah adına hükmetmek ve dosdoğru karar vermek zorundayız (Daha yumuşak) Sultanım yoksa âdil hüküm vere- ceğimden mi şüphe edersiniz? İmanımızın icabıdır bu Üstelik “kuvvetliye meyil (yan çıkma) bana ar gelir (utanç verir)” Senin zulme razı olmayacağını bilirim ama (sertçe) isterse başımda dünyanın en zalim hükümdarı bulunsun Allahtan korkmak seviyesine erebilmiş karakter ve şahsiyet sahibi bir kadı hükmü olduğu gibi söyler Aksi halde bir hâkim, otlamaya salınmış sözde hür mahlûktan farksız, vicdanından esir bir zavallı olduğunu hisset- melidir (Ortaya yüksek sesle) Bilirsiniz ve duyururum ki, gerçek hâkim olmayınca, mahkemelerden daha şen’î (kötü) bir zulüm mahalli düşünülemez FATİH – (Kıpırdanmadan dinlerken âniden ayağa kalkar ilerler Kadı ile yüz yüzeler Elini yana açar) Hükümdarlar bir milletin başında zulüm ile de kalabilirler, adaletle de! Ama (Parmağını sallar) bu bitici günlerden sonra tarih onu ya kanlı bir sahifeye, yahut bir (Sağ elinin baş ve şehadet parmaklarının köşelendirip ileri uzatır) Şeref tablosuna yerleştirir (Ara) Ama işin en feci tarafı şudur ki, insan zulmettiğini pek sezemez His ve hırslar, zaten yetersiz olan aklı örter ve sapkınlaştırır… (Ara) Bu yüzden de (Seyirciye döner) bu yüzden de adalet namına zulüm her gün artar (Aniden Hızır’a döner sokulur ve elini uzatır) Bunun ölçüsü şaşmaz prensibi nedir? Söyle Hızır Bey… Oyle ki insan zulme saptığının farkına varıp (geriye döner) dönebilsin (Bir adım atar, kadı konuşunca sertçe döner) KADI – Hak ve hakkın sultası ki; Gerçek Hürriyet olan, ALLAH’ın sultasıdır O’na teslim olmak… FATİH – (Olduğu yerde ve durumda) Yani ALLAH’ın kanununa uymak… (Ara – Kendi kendine) Onu bırakıp kendi iradesiyle hükmetmek…(Düşünür) Evet evet… (Kadıya) Allah’ın kanunundan başkasıyla hükmetmek zulümdür… KADI – (Kendi görüşünün belirmesi sevinciyle) Evet Hün- kârım… (İki elini aşağıdan yana açar) Kendi iradenizle el kesmeniz bu bakımdan zulümdür… FATİH – (Başını yukarıya kaldırarak, ferahlıca) Hamdede- rim ALLAH’ıma adaletle sona erdi (Âniden değişir Ciddî ve kararlı, seyirciye döner Bir adım atar, parmağını sertçe ileri uzatır) Necip (asil) Milletimin vazifesi de budur işte… (Son sesiyle) Bütün beşerî ve nefsanî nizamları silerek Hakkı kaim kılmak (ayakta tutmak)… (Perde kapanmaya başlar) FETİH’TE BUDUR İŞTE… GERÇEK FETİH… (Perde sür’atle kapanır) |
|