Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dinlerde, mezhepler, tarikatlar

Dinlerde Mezhepler Ve Tarikatlar

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dinlerde Mezhepler Ve Tarikatlar



Dinlerde Mezheplerin ve Tarikatların Ortaya Çıkışı
Dinlerde mezhepler ve tarikatlar
İnsanlık tarihini incelediğimizde birbiriyle mücadele eden iki güçlü otorite görürüz Bu otoritelerden biri siyasi otorite, bir diğeri de dini otoritedir Tarihin çeşitli dönemlerinde bu iki güçlü otorite birbiriyle mücadele etmiş; kimi zaman siyasi otorite, kimi zaman da dini otorite galip gelmiştir Durum böyle olunca; Ortaçağın Hıristiyan dünyasında halk bu iki otorite arasında sıkışıp kalmış, bu iki otoriteye itaat ve hizmet eden tebaa durumuna gelmiştir Halkın karşısında iki güçlü otorite olduğundan, ne dini otorite ve ne de siyasi otorite sorgulanamamıştır Ortaya çıkan bu tablo sonucunda ne siyaset siyaset gibi, ne de din din gibi yaşanamamıştır

Din, insanoğlunun en hassan inanç sistemi olduğu için tarihin her döneminde gerek siyasiler tarafından ve gerek din adamları tarafından sürekli istismar edilmiştir Dinin siyasi amaçlar için kullanılması sonucunda bir takım mücadeleler başlamış ve bu mücadeleler dinlerde mezheplerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır

Hıristiyanlıkta Mezheplerin Ortaya Çıkışı:

Bilindiği üzere Hıristiyanlık Dini Kudüs’te ortaya çıkmış ve hızla yayılmaya başlamıştır Roma İmparatorluğu, ilk zamanlar Hıristiyanlığı yasaklamış, inananları takip altına almış ve çeşitli cezalar uygulamıştır Ne var ki İmparator Konstantin, Hıristiyanlığın yayılışını durduramayacağını; inat etmesi halinde koskoca imparatorluğun parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacağını düşünerek Milano’da yayınladığı bir ferman ile (Milano Fermanı-313) Hıristiyanlığı resmen kabul ettiğini ilan etmiştir

Uygulamalar sonucunda bazı teolojik sıkıntılar ortaya çıkmış; bu sıkıntıları ve anlaşmazlıkları aşabilmek için bazı temel kurallar getirilmiştir Temel kurallarla ilk aşamada başıbozuk bir halde hareket eden kiliseler düzenli hale getirilmek istenmiş, bu sebeple İznik’te, 325 yılında ilk evrensel toplantı düzenlenmiştir Toplantıda din adına alınan kararlara, başta siyaset ve din adamlarının şartsız uymaları istenmiştir Konsülde ortaya konulan kurallar; İsa’nın hem Tanrı, hem onun oğlu ve hem de ruhu olduğu inancı günümüze kadar değişmeden ulaşmıştır Alınan kararların yanı sıra Matta, Luka, Markos ve Yuhanna İncilleri muteber İnciller olarak kabul edilmiştir İncillerin kabul edilmesinden hemen sonra havariler tarafından kurulan Roma, İskenderiye ve Antakya kiliseleri, Ekümenik Patriklik Statüsüne kavuşturulmuştur Dolayısıyla Roma İmparatorluğu da bu kiliseleri yönetmeye başlamıştır İmparator Theodosius, kiliseler üzerinde egemenlik kurarak siyasi otoriteyi güçlendirmeyi düşünmüştür Bu sebeple; İstanbul’da bulunan Fener Piskoposluğu’na 381 yılında Ekümenik statüsü vermiştir İmparator Theodosius’un aldığı bu karar başta Roma olmak üzere, İskenderiye ve Antakya kiliseleri tarafından protesto edilmiştir Gelişen bu olaylar sonucunda imparatorlukta büyük çaplı karışıklıklar meydana gelmiştir

Theodosius’un politikasını takip eden İmparator Marcian, 451 tarihinde bizzat kendisinin hazırladığı 28 maddelik karar tasarısını konsüle zorla kabul ettirmiş, böylece Fener Patrikhanesi Hıristiyan dünyasının tek merkezi haline getirilmiştir İmparator Marcia’nın tek başına aldığı bu kararlar yine başta Roma kilisesi olmak üzere, İskenderiye ve Antakya kiliseleri tarafından şiddetle reddedilmiştir Şiddetli karşı çıkmalar ve ayaklanmalar sonucunda İmparator Marcian, İskenderiye ve Antakya kiliselerini yerle bir etmiş, binlerce Hıristiyan’ın ölmesine sebep olmuştur Bu tarihlerde Roma İmparatorluğu Batı ve Doğu olmak üzere ikiye ayrılmış durumdaydı Doğu Roma (Bizans) imparatorları Roma kilisesine karşı bir şey yapamamıştır Roma Kilisesi sonraki yıllarda bağımsızlığını ilan ettikten sonra, 325 tarihinde kurulan Hıristiyan Birliği’nden ayrılmıştır Roma İmparatorlarının kiliselere hükmetme sevdaları sonucunda Hıristiyanlık, Katolik ve Ortodoks olmak üzere iki farklı mezhebe ayrılmıştır

Ortaçağ Avrupa’sında, Batı Roma İmparatorluğu’nun parçalanması yeni bir sistemin (feodalite) ortaya çıkmasına sebep olmuştur Bu dönemin tek otoritesi olan Roma Kilisesi; yani Vatikan, hem siyasi ve hem de dini otoriteyi ele geçirmiştir İşte bu süreçle birlikte Hıristiyan Dini’ne yeni dogmatik bilgiler eklenerek Hıristiyan Dini özünde bozulmuştur Yüzyıllar boyu Hıristiyan dünyası bu düzmece dini kurallarla yönetilmiştir Bu çağ, Hıristiyan dünyası için kara bir çağ olmuştur Zira kiliseler, feodal sistem içinde vücut bulan derebeylerin tüm topraklarını ele geçirmiş, bu durum siyasi otoritenin sarsılmasına sebep olmuştur

15 yüzyılın ortalarında kiliselerin bu pervasız davranışlarına Almanya’dan tepkiler yükselmiştir Martin Luther, toprakları ellerinden alınmış Alman prenslerinin yani siyasi otoritenin de desteğini alarak kilise egemenliğine karşı savaş açmıştır Luther’in bu isyanı kısa sürede tüm Avrupa’ya yayılmış ve Protestanlığın doğmasını sağlamıştır Dini ve Siyasi otoritenin uzun yıllar süren kavgası neticesinde Hıristiyanlar Katolik, Ortodoks ve Protestan olmak üzere üç ayrı mezhebe ayrılmıştır

İslamiyet’te Mezheplerin Ortaya Çıkışı:

İslam Dini’nin tebliğ edicisi olan Hz Muhammed (sav) hem devlet işlerini şura kararlarıyla yürüten bir devlet adamı ve hem de din işlerini yürüten bir din önderiydi Hz Muhammed’in vefatından (632) hemen sonra en yakın arkadaşı (sahabe) olan Hz Ebu Bekir, başkan yani Halife seçilmiştir Hz Ebu Bekir, Hz Muhammed’in (sav) dini ve siyasi uygulamalarını aynen tatbik etmiştir Bu dönemde liderlikle ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır Hz Ebubekir’in vefatından sonra, vasiyeti gereği yerine Hz Ömer halife seçilmiştir Hz Ebubekir ve Hz Ömer, Haşimi ailesinden geldikleri için Hz Muhammed’e (sav) akraba oluyorlardı Bu sebeple her iki halifenin döneminde liderlikle ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır Ancak; Kureyş Kabilesi’nden gelen Haşimi ve Ümeyye ailesi, İslamiyet’ten önce Mekke Şehri’ne hakim olabilmek için uzun yıllar birbirleriyle mücadele etmişlerdir Bu mücadeleler Hz Ömer’in vefat etmesinden sonra daha da alevlenmiştir Hz Osman, Ümeyye ailesinden olmasına rağmen şura kararıyla halife seçilmiştir Halife Osman, iddialara göre devlet kadrolarını kendi akrabalarıyla doldurmuş, adam kayırmıştır Bu söylentilerin asılsızlığını defalarca örnekleriyle ortaya koymasına rağmen Hz Osman, ortaya çıkan olayları engelleyememiştir Muhaliflerin yönlendirdiği bir suikastçı Hz Osman’ı şehit etmiştir Hz Ali, Hz Osman’ın şehit edilmesinden hemen sonra şura kararıyla halife ilan edilmiş, ancak Hz Osman’ın katilini yakalayamamıştır Sosyal çalkantıların alabildiğince çoğaldığı bu karmaşa döneminde, Hz Osman’a akraba olan Şan Valisi Muaviye, Hz Ali’nin katilleri yakalayamadığını, devlet ve din işlerini yeterince yürütemediğini iddia ederek kendi halifeliğini ilan etmiştir Böylelikle İslam Devleti’nde ilk defa iki başlı bir yönetim ortaya çıkmıştır

Hz Ali ile Muaviye arasında başlayan halifelik mücadelesi Sıffın Savaşı ile neticelenmiştir Bu savaşta her iki tarafta bir netice alamamış, olayı hakemlerin çözmesi istenmiştir Her iki taraftan birer hakem tayin edilmiş; Amr İbnül As Muaviye’nin hakemi olmuş, Ebu Musa El Eşari’de Hz Ali’nin hakemi olmuştur ancak Muaviye’nin hakemi Hz Ali’nin hakemini kandırması sonucunda iki ordu tekrar karşı karşıya gelmiştir Ancak Hz Ali, daha fazla Müslüman kanının dökülmesini istemediği için geri çekilmiştir Böylece Muaviye Şam’da, Hz Ali’de Basra’da halifeliğini sürdürmüştür Bir süre sonra hem Hz Ali’ye ve hem de Muaviye’ye birer suikast girişiminde bulunulmuştur Ancak Muaviye bu suikasttan kurtulmuş ancak Hz Ali şehit olmuştur Hz Ali şehit olduktan sonra Muaviye, Hz Ali’nin oğulları olan Hasan ve Hüseyin’e kendisinin ölümünden sonra halife olacaklarını söylemiştir Kısa bir zaman sonra verdiği sözleri yerine getirmeyip oğlu Yezit’i halife ilan etmiştir Muaviye’nin bu anlaşılmaz kararları sonucunda uzun zamandır devam eden anlaşmazlıklar yeniden yaşanmaya başlamıştır Halk, Hz Hüseyin’in hilafet makamına geçmesini istiyordu Yezit ise Hüseyin’i kendisine biat etmeye davet ediyordu Halkın istekleri doğrultusunda hareket eden Hz Hüseyin, 71 kişilik savaşçı gurubuyla devasa Yezit ordusu ile Kerbela denilen yerde karşı karşıya gelmiştir Bu savaşta Hz Hüseyin, beşikte bulunan çocuğu ve tüm savaşçıları şehit olmuştur Bu savaş ile Müslümanlar ikiye bölünmüştür Muaviye soyundan gelenler ve taraftarları kendilerine Ehl-i Sünnet veya Sünni; Hz Ali’nin soyundan gelenler, Basra, İran ve Horasan’da bulunan Müslümanlar da kendilerine Ehl-i Şia veya Şii demişlerdir

Daha sonraki yüzyıllarda din adamlarının İslam Dini’ni şekil ve esas açısından farklı niteliklerde yorumlamaları (tefsir name) sonucunda Sünnilikte Hanefilik, Hambelilik, Malikilik ve Şafilik mezhepleri ortaya çıkmıştır Şiilikte ise Caferilik, İsmailliye, Zeydilik ve İmamilik gibi mezhepler ortaya çıkmıştır Sünni mezhepler ile Şii mezhepler arasında birtakım farklılıklar oluşmuştur Sunilere göre İmanın altı şartı vardır: Meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine iman etmektir Şiiler ise on iki imama iman etmeyi getirmişlerdir Şiilere göre on bir imam gelmiş ve Şiiliğin temel öğretilerini oluşturmuşlardır On ikinci imam kabul edilen Mehdi ise henüz gelmemiş, geleceği gün beklenmektedir

Tarikatların Ortaya Çıkışı:

Mezhep kurucusu din adamları kurdukları mezhebe kendi adlarını vermişlerdir Mezheplerinin daha yaygın hale gelmesi için değişik coğrafyalarda tekkeler açmışlar ve yetiştirdikleri din adamlarını tekkelerin başına geçirmişlerdir Zaman içinde aynı tarikat içinde faaliyet gösteren din adamlarının çokluğu, İslam’ın daha fazla ve farklı yorumlanmasına sebep olmuştur Bu sebeple; aynı mezhep içerisinde birbirinden farklı birtakım tarikatlar ortaya çıkmıştır

Ortaya çıkan Sünni ve Şii tarikatlar şunlardır:

Sünni Tarikatlar: Eşarilik, Maturidilik, Halvetlik, Ahilik, Bayramilik, Celvetîlik, Cemallilik, Cerrahilik, Kadirilik, Kalenderilik, Melamilik, Nakşibendîlik, Ticanilik, Şazellik

Şii Tarikatler: Batinilik, Haşhaşilik, Bektaşilik, Dürzîlik, Hurufilik, Nüsnilik, Karmatilik, Kazerunilik, Murdarilik, Nusayrilik, Vasilik,

Bu tarikatlar, zaman içinde daha fazla alt tabakalara bölünerek çoğalmıştır Tarikatların örgütsel yapısında şeyhlere kayıtsız şartsız itaat esastır Müritler, şeyhlerinin daima doğruyu söylediğine ve daima doğru şeyler yaptığına inanırlar Bu sebeple mutlak itaat şarttır Müritlerin tarikat içindeki görevi; her türlü çileye göğüs germek, sabretmektir Bunun doğal sonucu olarak da müritler, olgunluk mertebesine ulaşılacaklarına inanırlar Burada şunu da belirtmekte fayda vardır ki; Arap Yarımadası’nda ortaya çıkan Sunilik ile Anadolu Sünniliği arasında çok ciddi farklar bulunmaktadır Yine aynı şekilde Arap Şiiliği ile Anadolu Aleviliği arasında da çok ciddi farklar bulunmaktadır
Tarikatlar, kendilerine şartsız biat eden müritler isterler Bunun olumsuz sonuçlarını görebilmek için Selçuklu dönemine inmekte fayda vardır Hasan Sabbah’ın Haşhaşilik tarikatında yetişen müritleri, öleceklerini bildikleri halde, şeyhlerinin daima doğruyu söylediklerine inandıkları için pek çok kişiye suikast yapmışlardır Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi’nde yetiştirdiği müritleri, Selçuklu Dönemi’nde terörlü günlerin yaşanmasına sebep olmuştur

İsrail’de, Hamas Örgütü tarafından yetiştirilen ve bedenlerine bomba bağlayan insanlar, kalabalığa dalarak onlarca insanın ölümüne sebep olmaktadır Metin Kaplan, Almanya’da İslami Cemiyet Birliği’nin başı durumundadır Bu kişinin müritleri, 29 Ekim 1998 tarihinde Anıtkabir’e bir intihar saldırısı planlamıştır Allah yolunu takip eden hiçbir tarikatın böylesi vahşi olaylar gerçekleştirmesi düşünülemez İslami kılıflara bürünerek terör eylemlerinde bulunan sözde tarikatlar esasında insanlık suçu işlemiş ve halen işlemeye devam etmektedirler

Son söz olarak; dinler insanlara huzur, barış ve güven vermek için indirilmiştir İnananlar inandıkları gibi dinlerini yaşamalı ve dinlerini hiçbir zaman, hiçbir şart altında siyasete alet etmemelidir Ancak pek çok dönemde, siyasi otoritelerin cemaatlerin inançlarını siyasi bir getiri olarak görmüşler ve aldıkları oylarla iktidar koltuğuna yerleşmişlerdir Unutmayalım ki; dinin amacı ve fonksiyonu başka, siyasetin amacı fonksiyonu başkadır

Halit DURUCAN

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.