Şu Destanı,Destana Kahraman Olarak Adını Veren Şu Hakkında Bilgiler |
09-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şu Destanı,Destana Kahraman Olarak Adını Veren Şu Hakkında BilgilerŞu Destanı,Destana kahraman olarak adını veren Şu Hakkında Bilgiler Şu Destanı,Destana kahraman olarak adını veren Şu Hakkında Bilgiler Destana kahraman olarak adını veren Şu, sanıldığına göre MÖ dördüncü yüzyılda yaşamıştır Bir Türk Hakanıdır Destanda Makedonyalı İskender'in, İran üzerinden Asya'ya doğru yürürken yapılan savaşları ve bu savaşların Türklerle ilgili bölümü anlatılmaktadır Türk boylarının oluşumu, Türklerin şehir hayatı yaşamağa başlamaları, aynı zamanda milletini geçici bir işgalden mümkün olduğu kadar can ve mal kaybına uğratmadan kurtarmak için düşünen bir Hakanın kaygıları da anlatılan destanın en büyük özelliği, daha sonraki Türk destanlarında gelişecek olan ana fiziği ve süslemeleri önceden işlemesidir Zeki Velidî Togan'a göre, destanda önemli bir yer tutan ve destanın geçiş dengesi olan İskender'in istilâsının aslında İskender'le ilgisi yoktur; daha önceki yüzyıllardan bir Aryanı istilâ ile ilgilidir Destanın kısa da olsa bir özeti Divan-ı Lügat-it Türk'de kayıtlıdır Destanın Özeti: Şu Kalesi, Balasagun yakınlarında, genç bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi, fakat Hâkan'ın sarayı Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da, o çağların en güçlü, en büyük ordusu bulunuyordu Şehir zengindi Öyle ki, her gün, Şu Hakanın sarayının önünde, ordu beğleri için 365 nöbet vurulurdu Bu sıralarda, bir adına da Zülkarneyn denilen Makedonya Kralı İskender ünlü Doğu seferine çıkmış, Ön Asya'dan İran içlerine doğru önüne neresi gelmişse ordusunu yenmiş ülkesini ellerinden almıştı İskender Semerkand'e kadar gelmiş burayı da geçip Türklerin yaşadığı ülkelere doğru ilerlemişti İskender'in, Balasagun'a ve Şu Kalesine doğru yaklaşmakta olduğunu, genç Hakan Şu'nun gözcüleri gelip haber verdiler Dediler ki: Genç Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi göründü Çünkü çok daha önce, en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsin diye göndermişti Yiğitler kimseye görünmeden, gizlice gidip Hucend Irmağının kıyılarına yerleştikleri için ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri haberden, Hakanlarının telâş edip yerinden kımıldamadığını gördükleri için de şaşmışlardı Hakanın gönlü rahattı Hakan Şu'nun bir havuzu vardı; gümüştendi Bu işten çok iyi anlayan ustalara yaptırmıştı Her yere taşınabilecek şekildeydi Bunun için Hakan da gümüş havuzunu, sefere bile çıksa yanına alır, konakladıkları yerlerde içine su doldur-tur, kazlar ve ördekleri su dolu gümüş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi Kazların ve ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini seyretmek Hâkan'ı dinlendirir, dinlenir iken seferle, milletinin geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı Haberciler geldikleri zaman yine gümüş havuzunda yüzen ördeklerle kazları seyredip dinleniyordu Habercilerin: - Nasıl buyurursunuz? İskenderle savaşalım mı ? diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu, havuzda yüzen kazlarla ördekleri gösterdi: - Görüyor musunuz, Kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor, nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar? dedi Ama o sırada, İskender, Hucend Irmağını geçmişti Vakit gece yansına geliyordu Hucend Irmağının kıyılarında gözcülük yapıp devriye gezen Genç Hakanın en güvendiği kırk yiğit yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler ve gece vakti, İskender'in Hucend suyunu geçip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Şuya haber verdiler Daha önceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sözü üzerine derhal ve gece yarısı göç davulunun çalınmasını emretti Davulun çalınmasıyla birlikte, Doğuya doğru hızla yola çıktı Bu durum halkı şaşırttı Hakanın, gündüzün hiç bir hazırlıkta bulunmadan böyle gece vakti göçü başlatması üzerine korktular Ellerine ne geçtiyse toplayıp, buldukları ata atlayan millet Hakanla birlikte yola düştü Sabah olurken, şehirde hemen hemen biç kimse kalmamıştı; bomboş ve dümdüz bir ova görünüyordu Bütün milletin, Hakan Şunun ardından gitmiş olmasına rağmen, gece vakti binecek hiçbir şey bulamayan yirmi iki kişi, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesinde kalmışlardı Bu yirmi iki kişi, ne yapacaklannı düşünürken yanlarına iki kişi daha geldi Kap kaçakları toplamışlar sırtlarına yüklenmişler, öyle taşıyorlardı Yorgundular Fakat pek duracağa benzemiyorlardı Önceki yirmi kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini söylediler Ayrıca: - İskender dedikleri her kim ise, burada uzun müddet kalamaz: geldiği gibi geri dönüp gider Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır, diye ısrar ettiler Bu yüzden bu iki kişinin adı (Kalaç) oldu kaldı; bu iki kişiden olan çocuklar ve torunları (Kalacı) adıyla anıldılar Fakat bu iki kişi, öteki yirmi iki kişinin sözlerini dinlemedikleri, bırakıp gittikleri için İskenderin geldiğini görmediler Bu olaylar gelişe dursun, öte yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Çin sınırına kadar yürümüşlerdi Çin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender'i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu asıl merkezinden çok uzaklara çektiğini, kendi ırkdaşları arasında bulunduğu için İskender'den daha güçlü bir duruma geldiğini düşündü Ve bir kısım askerini ayırarak, içlerinden en gençlerini seçerek İskender'in üstüne yolladı Veziri, gidenlerin hepsinin genç olduğunu, tecrübelerinin olmadığını ileri sürdü Başaramazlarsa sonucun kötüye varacağını söyledi Şu Hakan vezirine hak verdi ve yaşlı, tecrübeli bir Subaşını askerleriyle birlikte gönderdi Bunlar, bir zaman sonra İskender'in gönderdiği öncü birliklerle karşılaştılar Türk erleri, İskender'in öncü birliklerine bir gece baskını yaptı Çok kanlı bir baskındı bu, ölüm kalım meselesiydi İskender'in öncü birlikleri bozguna uğradı Türk erlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye bölmüş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı Ertesi sabah güneş ışıklan bu kanlı altınları parıldattı Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp "Altın Kan! Altın kan!- diye bağırıştılar O günden bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun Han Dağı oldu ve öyle söylenip geldi Baskından sonra Şu Hakan ile İskender bir daha savaşmadılar , barış yaptılar Barışın sonu her iki taraf için de iyi sonuçlar verdi Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı Uygurlar ile öteki Türk kavimleri şehirlere yerleşti Şu Hakan da Balasagun'a döndü Şu kalesini sağlamlaştırdı , şehri geliştirdi Bütün bunları yaptıktan sonra bir de tılsım koydu Bu tılsım öyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu Leylekler bu şehre geldikleri zaman tılsım yüzünden daha öteye geçemediler , şehri aşamadılar |
|