|
|
Konu Araçları |
altın, bedeli, çanakkalede, hikayeler, islami, olarak, ödenecektir |
'Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Ödenecektir' İslam-İ Hikayeler |
09-08-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
'Bedeli Çanakkale'de Altın Olarak Ödenecektir' İslam-İ HikayelerÜç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, 'zâbit namzeti' olarak Çanakkale'de idi (Mart 1916) Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale'de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz'ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915'in son haftasıyla 1916'nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi 'bedeli çanakkale'de Altın Olarak ödenecektir' İslam-i Hikayeler Muzaffer, Çanakkale'ye vardığında harp durmuştu Zaman zaman, İmroz-Bozcaada'da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan'ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı bağuşmalara kıyasla bu bombardımanlar 'hiç' mesâbesindeydi Çanakkale'deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar Muzaffer, birliğinin alay karargâhında vazifeliydi Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı Bunlarsa ancak İstanbul'dan sağlanabilirdi O devirlerde bu gibi basit mübâyaalar için açık artırma yapmak, ilanlarda bulunmak, ne âdetti, ne de bunlarla kaybedilecek vakit vardı Herşey itimatla yürütülürdü Muzaffer, açıkgöz ve becerikli bir İstanbul çocuğu olduğundan, karagâh, gerekli malzemenin temin ve mübâyaasına onu memur etti İcab eden paranın kendisine i'tâsı için de Erkân-ı Harbiye Riyâseti'ne hitâben yazılı bir tezkereyi eline verdiler O yıllar İstanbul'da otomobil ve kamyon, nâdir rastlanan vâsıtalardı Bunlaların lastikleriyse yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı Muzaffer aradı, uğraştı, nihayet Karaköy'de bir Yahûdi'de istediklerini buldu Fiyatlar pek fâhişti ama, yapacak başka birşey yoktu anlaşmaya vardı Lâzım gelen parayı almak üzere Erkân-ı Harbiye'ye gitti Elindeki tezkereyi tediye merciiine havâle ettiler Muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam (yarbay)'ın huzurundaydı Kaymakam, uzatılan kezkereyi okudu Karşısında hazırolda duran ihtiyat zâbit namzetine baktı İsteyeceği paranın miktarını sormadan 'Ne alınacak?' dedi 'Oto ve kamyon lastiği' cevabı verilince bir an durdu Sonra Muzaffer'e dik dik baktı: 'Bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun! Haydi yürü git, insanı günaha sokma Para mara yok!' dedi Muzaffer selâmı çaktı, dışarı çıktı Harbiye Nezâreti'nin (bugünkü hukuk fakültesi binâsının) bahçesinden dış kapıya ağır ağır yürürken, ne yapacağını düşünüyordu Malzemelere alayın ihtiyacı vardı Eldeki (Almanlar'ın verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi Diğer malzemeler de mutlaka lâzımdı Kendisi, bulur alır diye vazifelendirilmişti Malzemeyi bulmuştu, fakat para yoktu Eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lâzımdı Muzaffer bunları düşüne düşüne Bâyezid Meydanı'na vardı Birden durdu, kendi kendine güldü Aradığı çareyi bulmuştu! Doğru tüccar Yahûdi'ye gitti: 'Paranın tediye muâmelesi akşamüstü bitecek Ezandan sonra gelip malları alamam gece kaldıracak yerim yok Yarın öğleden evvel vapurum Çanakkale'ye kalkıyor, yetişmem lâzım Onun için, sabah ezanında geleceğim Malları mutlaka hazır edin' Tüccar 'Peki' dedi Muzaffer tam ayrılırken ilâve etti: 'Altın para vermiyorlar, kâğıt para verecekler' Yahûdi yine 'Peki' dedi Ertesi sabah Muzaffer, Merkez Komutanlığı'ndan araba ve neferle ezan vakti Yahûdi'nin kapısındaydı Ortalık henüz ışıyordu Taccar, malları hazırlatmıştı Havagazı fenerinin yarım yamalak aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi Muzaffer, bir yüzlük kâime (yüz liralık kâğıt para) verdi araba dörtnal Sirkeci'ye yollandı Malzeme şat'a, oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu Üç gün sonra Yahûdi, elindeki yüzlük kâimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası'na gitti Bozmadılar Zira elindeki para sahte idi Muzaffer evrâk-ı nakdiyenin basımında kullanılan kâğıdın aynısını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün gece oturmuş, çini mürekkebi ve boya ile, gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemiyecek nefâsette taklit para yapmıştı Tüccara verdiği para buydu O devrin hakiki paralarının üzerinde yazılar arasında bir de şöyle ibâre bulunurdu: 'Bedeli Dersaâdette altın olarak tesviye olunacaktır' Muzaffer yaptığı taklit parada bu ibâreyi şöyle yazmıştır 'Bedeli Çanakkale'de altın olarak tesviye olunacaktır' Onun burada altın dediği, Çanakkale'de Mehmetçiğin akıttığı, altından da kıymetli kanı idi Yâhudi tüccar bunu mesele yapmadı Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi, bilinmez Ancak hâdise bütün İstanbul'a yayıldı Dünyada emsâli olmayan ve olmayacak olan bu hâdise Şehzâde Abdülhalim Efendi'nin kulağına kadar gitti Şehzade hemen lalasını göndererek Yâhudi tüccarı buldurdu Yüzlük taklid evrâk-ı nakdiyeyi, bedelini altın olarak ödeyip aldı Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul Polis Okulu'ndakiEmniyet Müzesi'ne hediye etti Şehid Mehmet Muzaffer'in taklidini yaptığı paranın asıl 50 liralık kâğıt paradır Bu kâğıt paralar, üzerlerinde de yazılı olduğu gibi, Rûmi 6 Ağustos 1332 (M1881916) tarihli kanunla tedâvüle çıkarılmıştır Bu tertip kâğıt paraların en büyük kıymeti 50 liralıklardır Yüz lira olarak bu tipte hiçbir kupür basılmamıştır Her halde Şehid Muzaffer'in alacağı malzemenin bedeli elli liranın çok üstünde olmalıdır ki, iki tane ellilik imal edecek olsa anlaşılabileceğini düşünüp tek bir yüzlük yapmıştır Bu kâğıt paralar yeni tedâvüle çıktığından, getirip veren de subay ve askerleri olduğundan, tüccar, bu çeşit yüzlük kâime mevcut olup olmadığını araştırmak lüzûmunu görmemiş olmalıdır Esasen Muzaffer'in 'sabah ezanı vakti' üzerinde durması da, hem o devrin ölü ışıkları altında paranın iyice incelenmesine imkân bırakmamak, hem de sabahın o saatinde her taraf kapalı olduğundan, sağa sola sormak ihtimâlini de ortadan kaldırmak için olmalıdır Çeşitli imkânlara sahip teksir ve totokopi makinelenin henüz îcad edilmediği yıllarda, bugün son sistem âletlerle çalışan kalpazanlara taş çıkartacak şekilde elle bu derece başarlı bir taklidi yapabilmek, üstelik de bunu bir tek gecenin sınırlı saatleri için sığdırmak, fevkalâde büyük bir sahtekârlık başarısı değil, bir san'at şaheseri olarak değerlendirilmelidir Hz Allah, bütün şehidlerimizden de, vatan için her şeyi göze alabilen bu san'atkârın, bu mübârek şehidin rûhundan da, o ganî rahmetini eksik etmesin (Âmin) |
|