“İnsan Sarhoş Doğar Ve Uykuda Ölür.” |
09-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
“İnsan Sarhoş Doğar Ve Uykuda Ölür.”“İnsan sarhoş doğar ve uykuda ölür” ( japon atasözü) “Çocukluğumuzda bize zenginliğin fakirlikten daha mutlu bir hal olduğu insanların hayattaki statülerine göre veya sahip oldukları maddi şeylere göre güzellik eğitim veya yeteneklerine göre üstün veya aşağı oldukları söylendi İnsanlarda görülen büyüklük halinin bireysel bir mutluluk hali olduğu eğlencelerde eğlenileceği seçkin tanıdıkların dışarıdan parlak görüleceği başkaları tarafından takdir edilmenin gerekliliği onların beğenisini kazanamamanın bizi güçsüz bir duruma düşüreceği kitap resim ve müziğin kişiliğimizi geliştireceği bir iş yapmadan boşu boşuna vakit geçirmenin hoşa gideceği hiçbir şey yapmamanın mümkün olduğu şöhrete güç ve ünvanlara sahip olmanın başarı kazanmanın gerçek değerler olarak kabul gördüğüne inanmamız öğretildi” Bir Hindu metninde şöyle anlatılıyor: “Bizler öte alemden yuvarlanıp havanın içine düşeriz ve ondan sonra bu kaskatı gezegene girmek için ana rahmini bir geçiş yolu olarak kullanırız Bu dünyanın donuk ışıklarından başımız dönerek çabucak kutsal orijinimizi unuturuz; dünya bizim okulumuzdur” Bir Japon atasözü de şöyle der: “İnsan sarhoş doğar ve uykuda ölür” Ama yine de “İnsan olarak doğmanın nasıl büyük bir fırsat olduğunu kimse anlayamaz” denmektedir bir Tibet atasözünde Başka bir hikayede rahimdeki doğmak üzere olan bir çocuktan bahsedilir Çocuk kendi kendine tekrar tekrar şunları söylemektedir: “Kim olduğumu hatırlayacağım kim olduğumu hatırlayacağım” Fakat ne yazık ki doğum anında çocuğun dudaklarından kopan feryatta dünyanın her yerinde yeni doğan çocukların ilk feryadı yankılanır: “Ah unuttum! Unuttum!” Çocukların kendi ruhsal potansiyelleriyle irtibat haline geçmesine yardımcı olmanın her ana babanın vazifesi olduğunu unutmamalıyız Ruhsal ana babalar bu içsel dürtüyü ifade etmeye yönlendirilen çocukların hayatlarının herhangi bir anında kim olduklarını nereden gelip nereye gittiklerini kendilerine soracaklarını bilirler İnsanlık tarafından çağlar boyu beslenen inanca göre bu sorular üzerinde bir kere ciddi olarak düşünülmeye başlandı mı ardından kutsal olanı arayış gelecektir Ne İçin Yaşıyoruz? adlı kitabında John Bennett şöyle söylüyor: “Nasıl ki insan kendi saçından çekip kendini tutup çıkaramazsa kişinin kendisini etkileyip etkilemeyeceği de hazırlığına bağlıdır Bu hazırlanma ancak yaşam ötesi olası deneyimleri belirleyen çağrışım stoklarının büyüyen çocuğun genç alıcı beyin sistemine yerleştirildiği gelişim yıllarında olabilir Bu nedenle her neslin bir sonrakine borçlu olduğu bir zorunluluk vardır Bu çocuklarını objektif yargılamaya ve her gerçek şeyin bir bedeli olduğunu ve şuurlu çalışmanın ve maksatlı acı çekmenin bu ödemenin yapılabileceği tek araç olduğunu anlamaya muktedir sorumlu varlıklar olmak üzere hazırlamaktır Çocuk çaresiz ve bağımlıdır bu iş annesi babası ve öğretmenleri tarafından dürüstlükle yapılmadıkça eğer kaderini ona yakışan bir biçimde gerçekleştirecekse gerekli olan tek şeyde kusurlu olarak yetişkinlik çağına gelecektir Kabul edilmelidir ki bir çocuğun yetiştirilmesi bu temel gereksinimler açısından ciddi biçimde kusurlu ise hiç de kendi hatası olmaksızın o çocuk olabileceğini olmak fırsatından yoksun kalacaktır Doğal mizaç ve diğer kalıtımsal faktörler açısından pekala gerçek var olmayı elde etmeye muktedir ama kusurlu yetiştiriliş ve kötü örnekler sonucu ne onun için neyin gerekli olduğunu anlamaya ne de kendi üzerinde çalışma kararını verip uygulamaya muktedir olamayan bir varlığın trajik durumunu tanımlamak zordur Bunu az da olsa anlamaya başlayan hiç kimse bir sonraki kuşağın sorumlu bir yaşa hazırlanmasının ulvi bir zorunluluk teşkil etmesi gerektiğini fark etmeden edemez Peki çağdaş insanlık ne yapmaktadır? Çocuklar doğduklarında neredeyse doğuştan boşluk bencillik kendine fazla önem verme güvensizlik hilekarlık kolaylıkla etki altında kalma başkalarına bağımlılık ve varlıklarının tam kökünde ve merkezinde bulunan kendini beğenme gibi özellikleri onlarda kaçınılmaz olarak yaratacak olan etkilere maruz bırakılırlar” Tutum ve davranışlarımızda duygularımızda ve düşüncelerimizde telkinin ne kadar önemli bir yeri olduğunu bir kez daha anlıyoruz Kendi hür irademizle yaptığımızı zannettiğimiz pek çok şeyi aslında basit olabilecek bir telkin sonucu benimsediğimizin farkına varmalıyız Hepimiz televizyon reklamlarının veya popüler kültürlerin kendi üzerimizdeki etkilerinin bir derece farkındayız ancak daha farklı şekillerde her an her türlü negatif ve hiç ihtiyacımız olmayan telkinlere maruz kalmaktayız Bennett kişinin tarafsızca oluşturduğu kendi hakkındaki yargısının en önemlisi olduğunu söylüyor: “Diğer insanların iyi ya da kötü yargılamalarına müracaat etmeksizin içsel olarak yapılan kişinin kendi hakkındaki kendi tarafsız yargısının kişinin kendi hareketlerinin temeli olması gerektiği anlayışını çocuklarda geliştirmek için hiçbir etkili adım atılmamıştır Eğitimin amacı insan kaderinin varlığın değişimini içerdiğini henüz düşünmeye başlamamış bireyler tarafından bile genel kabul göreceğine inandığım kavramlarla formüle edilebilir Örneğin şöyle yazabiliriz: “Eğitimin amacı kendine ve içinde yaşadığı dünyaya karşı yükümlülüğünü anlayan bu yükümlülüğünü yerine getirme gerekliliğini hisseden ve bunun için gerekli fedakarlık ve gayretleri göstermeye muktedir bağımsız bir varlık ortaya çıkarmaktır” Çocuğunuzun Ruhsal Eğitimi David Carroll (Ege Yayınları) Ne İçin Yaşıyoruz? J Bennett (RM Yayınları) |
|