Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
stresini, sınav, yenme

Sınav Stresini Yenme

Eski 09-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sınav Stresini Yenme



HAFIZA

Geçmişimizi kaydedip daha sonra ona başvurduğumuz bu sebep¬le de şimdiki anımızı etkileyen sistem hafızadır Hafıza kapasitesi ol¬maksızın bir insanı (veya öğrenebilen bir hayvanı) düşünebilmek zor¬dur Hafıza olmasaydı edindiğimiz tecrübelerden geriye hiçbir şey kal¬mazdı aslında öğrenme denilen şey de gerçekleşmezdi çünkü kısa bir süre önce öğrendiğimizi hafızaya dayanarak hatırlar ve uygulamaya koyarız Bunun aksi bir durumda çok dar bir çerçeve olan “bu ânı” yaşa¬mak zorunda kalırdık ve sonuçta da bu an geçmişimizi hatırlayamadı¬ğımızdan kendimiz ile ilgili bir an olarak bize bir mana ifade etmez¬di Her insan her sabah kalkar ve kim olduğunu ve ne olduğunu bilir Bu süre giden şahsî kimlik hissi bizim dünümüzü bugüne bağlayan hatı¬raların sürekliliği üzerine kuruludur
İnsan hafızasının analizinde hafıza sisteminin yapısı ve bu yapı¬yı işleten süreçler birlikte ele alınmalıdır Yapı hafıza sisteminin dü¬zenleme şeklidir; süreçler ise hafıza sistemi içersinde ortaya çıkan faa¬liyetlere dayanır Hafıza sisteminin ele alınacağı bu bölümde yapı ve süreçler birlikte incelenecektir
Bu sistemde kodlama depolama ve geri getirme arasında önem¬li farklar vardır Kodlama; hatırlanacak olan malumatın takdimi esna¬sında ortaya çıkan olaylara dayanır Biraz önce tanıştığınız bir kimse¬nin isminin yerini tutan bir fiziksel fenomenin yani ses dalgasının hafı¬zanın kabul edeceği türden kodlara çevrilip bu kodun hafızaya kayıt edilmesi olayıdır Kodlama süreçleri hafıza sistemine neyin depolana¬cağını tayin eder Ayrıca zihinde tutma esnasında varolan şartlarla bir¬likte hangi malumatın sonuç olarak geri getirilebileceğini tayin eder Hatırlanabildiler daha önce depolanmış olanlardır ve nasıl hatırlanabi¬leceği onun nasıl depolandığına bağlıdır (Tulving ve Thomson 1973)
Çeşitli hafıza teorisyenleri (Atkinson ve Shriffrin 1971) Waugh ve Norman 1965) hafıza sistemimizin temel mimarisini depolara ayırarak tasvire çalınmışlardır Çok depolu hafıza yaklaşımları adı altın¬da toplayabileceğimiz bu teorilerin genel özellikleri ortaktır Çok depo¬lu hafıza teorisyenlerine göre 3 tip hafıza deposu vardır
1) Duyusal hafıza deposu malumatın geliş yoluna (göz kulak) has bir depodur ve malumatı çok kısa bir süre için tutar
2) Kısa süreli hafıza deposu nispeten sınırlı kapasiteye sahiptir
3) Uzun süreli hafıza deposunun temelde sınırsız bir kapasitesi vardır ve malumatı çok uzun zaman dilimleri içersinde tutar
Bu modele göre çevreden gelen malumat duyusal depolar tara¬fından alınır Bu depolar görme işitme gibi kendine has ayrı depolar¬dır malumatı çok kısa süre için tutarlar Bu depoya giren maluma¬tın bir kısmına dikkat sarfedilir ve daha sonra kısa süreli hafıza deposu tarafından proseslenir Kısa süreli hafızada proseslenmiş olan maluma¬tın bir kısmı uzun süreli depoya aktarılır Atkinson ve Shriffrin (1971)'e göre malumatın uzun süreli depolanışı tekrar safhasına bağlıdır
Bu noktada dikkat ve hafıza sahalarının kesiştiğini belirtmek ye¬rinde olur Mesela Broadbent'in dikkat modeli hafızanın çok depolu modelinin esas habercisidir Duyusal hafıza deposu ile Broadbent' in te¬orik dikkat modeli arasında kesin bir benzerlik vardır
Hafıza depolarının kendisi temel yapıyı şekillendirir dikkat ve tekrar süreçleri ise hafıza depoları arasındaki malumat akışını kontrol eder Bununla birlikte bu çok depolu hafıza modeli yapı içersinde işle¬yen süreçlerden ziyade yapının kendisi üzerinde yoğunlaşmıştır

HAFIZANIN FİZYOLOJİK BİYOKİMYASAL TEMELİ

Ebbinghaus'un hafızada modern deneysel araştırmaları başlat¬masından bu yana araştırmacılar kaç çeşit hafıza olduğu sorusuna ce¬vap aramakla meşguldürler Bu farklı hafıza türlerinin birbirine benze¬diğini aşağıdaki 4 soruya verecekleri cevaplara göre tayin etmek belki de daha yerinde olacaktır Sorulardan birincisi: beyinin kayıd ettiği ma¬lumat nedir? ve bu kaydın meydana gelmesi için gereken süreçler ne¬lerdir? İkincisi: beyin elde edilmiş olan bu malumatı nasıl depolamak¬tadır? Üçüncüsü: beyinde meydana gelen ve unutmadan sorumlu deği¬şiklikler nelerdir? Dördüncüsü: evvelce gizli kalmış olan malumat ge¬ri getirilme sürecinde bu gizliliğini nasıl kaybetmektedir?
Bu genel 4 soru hafızanın kayıt depolama ve geri getirme saf¬haları halindeki bölümlerince temin edilen çerçevede gömülüdür Hafı¬zanın geleneksel safhalarını açıklamada kütüphane aaaaforu kullanıla¬bilir Hafızaya kaydedilenler bir kitabın muhtevasına onun başlangıçta kütüphaneye girişine ve dizin tarzına benzer Depolanma ve unutma kitabın kütüphaneye girdikten sonra başına gelenlerdir Kitap çalınmış veya paralanmış olabilir veya konulduğu yerde ulaşılamaz bir durumda ' kalmış olabilir Okuyucu özel bir kitabı bulmak istediğinde gelişi güzel bir tarama ile muhtemelen bir kitaba ulaşamaz onun içinde dizin kulla¬nır Kullanılan bu aaaafor unutmanın (başarısızlıkla sonuçlanan geri getirmenin) iki ana sebepten ortaya çıkabileceği noktasının hayatiyeti¬ni vurgulamaktadır Aranılan kitap (veya bir hatıra) ya kütüphanenin deposunda olmakla beraber bulunamıyordur (ulaşılmaz fakat elde edi¬lebilir) veya daha önce depoda bulunmakla birlikte artık orada yoktur (elde edilemez) Herkes bu birinci tür unutmayı yaşamıştır Evvelce kaybolmuş olan bir hatıra aniden hatırlama verir Birinci olarak klasik hatırlama modelleri kayıd etme depolama ve geri getirme ve de unut¬ma süreçlerinden yoksundurlar İkincisi bu modellerde beyinde neler olup bittiği ile ilgili kısımlar o devirdeki nörolojik bilgiler sebebiyle göz ardı edilmiştir Nitekim bu gözardı ediliş; unutmanın hatıranın de¬poda kaybolmasından mı yoksa depodan silinmesinden kaynaklandığı¬na karar vermedeki güçlükle izah edilir Bazı unutulmuş hatıralar ken¬diliğinden hatırlanabilirken diğerlerinin bu şansı hiç bir zaman olma¬maktadır Dolayısıyla bunun nasıl olduğunu tayin edebilmek için; beyin organizasyonundaki değişikliklerin azaldığına veya değiştirildiğine ya¬hut da değişmeden kaldığına dair bilgilere gerek yardır Böyle bir fiz¬yolojik bilgi olmaksızın depolamanın etkisini geri getirmenin etkisin¬den ve de kayıt etmenin etkisinden ayırdetmek zordur (Watkins 1978) Son zamanlarda hafızanın temelinde yatan beyin süreçleri artık açıklanabilmektedir
Öğrenilen materyal hafızadaki yerini ancakeğer beyinde belli fizyolojik değişiklikler meydana gelirse almaktadır Buna birleşme sü¬reçleri adı verilir ve mikroskopik ve makroskopik olmak üzere iki sevi¬yede ele alınır Mikroskopik değişiklikler nöronlar içersindeki arasın¬daki ve muhtemelen sinaptik bağlantılardaki faaliyetleri kapsar Bir¬çok araştırmacı; öğrenmenin bir dizi süreci başlattığını Ve bu süreçlerin de proteinlerin imal edilmesine ve uzun süreli yapısal ve işlevsel deği¬şimleri üreten sinapslara aktarılmasına sebep olduğunu öne sürer Bu¬nun yanısıra bu süreçlerin tamamlanması zaman alacağından hafıza¬nın da bu aradaki zaman zarfında öğrenmenin hemen başında hızla sahneye giren ayrı bir kısa süreli hafıza deposu vasıtasıyla ortaya çıkması gerektiğine inanmaktadırlar İlkel invertebrate'lerde (deniz yılanı Aplysia gibi) alışkanlık olarak bilinen hafıza şeklinin temelini oluştu¬ran nöronları ve nöronal değişiklikleri tespit etmek mümkün hale gel¬mektedir Bu değişiklikler kesin bir şekilde ölçülebilir hale geldiğinde unutma şekillerinin depodaki silinmeden mi? yoksa depo içersinde bir yerde kaybolmasından mı kaynaklandığına karar vermek mümkün ola¬caktır
Hafızanın temelinde yatan makrosopik beyin değişiklikleri tes¬pit etmek çok daha zordur Çünkü birincisi beyinin hangi bölgesinin sorgulanan hafıza türüyle ilişkili mikroskopik değişikliklere müsaade ettiğinin gösterilebilmesi gerekir Meselâ lisan bilgisi ile ilgili hafıza¬nın serebral kodeksteki değişiklikleri kapsayabileceği görülmektedir Çok küçük bir beyin dokusu parçasının hafıza deposunun çeşitli şekille¬ri için nasıl gerekli olabileceği konusu halen karışık bir mesele halinde durmaktadır Depolamaya vasıta olan bu doku tespit edilebilse bile da¬ha zor bir ikinci konunun mutlaka anlaşılması gerekmektedir ki bu da beyindeki değişiklikler vasıtasıyla depolanmış olan malumatın nasıl temsil edildiği sorusudur Hatıralar muhtemelen ilgili malumatın depo¬landığı bölgelerde depolanmaktadır dolayısıyla depolamada karmaşık malumatın nasıl temsil edildiğini anlamak için bu malumatın algı ve düşünme halinde beyin tarafından nasıl temsil edildiğim bilmeye ihti¬yaç vardır
Geri getirme süreçleri malumatın beyinde nasıl temsil edildiği¬ne muhtemelen fazlasıyla bağlıdır İnsanlarda karmaşık hatıraların ge¬ri getirilişinin çok yüksek seviyede düzenleniyor olması gerekir Spesi¬fik itemlerin devasa ebatlardaki bilgi depomuzdan süratli bir şekilde geri getirebilme kabiliyetimiz gerçekten dikkate değerdir
Beyin göreceli olarak birbirinden bağımsız işlevsel alt sistemleri ihtiva eder ve her biri belli türdeki malumatı kendi tarzında prosesler Bu prosesleme işlemleri malumatın özel türlerinin kaydedilmesine ben¬zemektedir Dolayısıyla bir malumat muhtemelen onu proseslemeden sorumlu olan alt sistemlerde depolanmaktadır Geri getirme ve unut¬ma da muhtemelen özel bir alt sistemin işleyiş tarzını yansıtmaktadır Eğer iki alt sistem benzer şekilde organize- olmuş beyin dokusundan oluşmuşsa hizmet ettikleri hafıza sistemleri de muhtemelen benzer gö¬rünür Eğer dokular farklı şekilde düzenlenmişse hizmet ettikleri hafı¬za sistemleri kayıt depolama (mikro ve makro seviyede) geri getirme ve unutma kurallarının şartlarına göre radikal bir biçimde daha farklı olur Meselâ lisân ve motor maharetlerle ilgili hafıza sistemlerimiz çok farklı olabilir çünkü sözel davranış esas olarak yeni korteks tarafın¬dan kontrol edilmekte motor maharetler ise büyük ölçüde serebellumdaki faaliyetlere bağlıdır Ayrıca serebellum'la yeni kodeksin yapılan da farklı şekilde düzenlenmiştir Bunun tersine görsel hayal ile kelime¬lere ait hafıza sistemleri ise muhtemelen çok daha benzerdir Görsel hayatın esas olarak sağ yeni kodeksin arka bölgesince lisanın ise sol ye¬ni korteks tarafından kontrol edilmesine karşın bu bölgelerin düzenleni¬şi birbirine çok benzemektedir Bir sahneyi görsel hayalle veya kelime¬lerle hatırlıyor olsak bile depodaki karşılığı aynı itemdir Sol yarımkü¬re bu depolanmış item anlamlarını özel ifadelere çevirirken sağ yarım¬küre görsel hayallere çevirmektedir (Anderson 1985)
Kayıt depolama geri getirme ve unutma kurallarının açıklanışının beyin süreçleri ile ilgili bilgilerimize bağlı olduğu görülmektedir Ayrıca hafızanın farklı şekillerini etkileyen faktörlerin kesin ve açık bir izahı da gerekmektedir Bu hafıza üzerinde çalışan psikologların ana konusu olmuştur
Çok yakın senelerde araştırmacılar hafızanın fizyolojisini deniz-yılanı üzerinde incelemeye başlamışlardır çünkü bir cins vertebrate olan bu hayvanda hafızanın depolandığı bölge onun nöronal yapısında tespit edilebilmektedir Fakat bu araştırmalarla karmaşık insan hafızasıyla arasında ilişki kurmada güçlük vardır Özellikle nöronal düzenle¬menin makroskopik seviyesinde durum böyledir Şartlama öğrenmesiyle ilişkili olan nöronal yeniden düzenlenme bu gibi hatıraların nasıl ya¬pılandığına işaret edebilir ama karmaşık insan hafızası için söyleyeceği şey çok azdır Diğer taraftan nöronlar arasında ve nöronlar içersinde meydana gelen mikroskopik değişiklikler bir çok canlı türleri arasında ve bir çok hafıza türünde benzer olabilir
Bir görüşe göre değişmeyen sabit hafızaya aracı olan nöronal de¬ğişiklikler öğrenme işlemi sırasında başlar ama bu değişikliklerin ta¬mamlanması zaman alır Bu öğrenme ile hafızaya depolanma işlemi¬nin sonuna kadar devam eden nöronal değişikliklerin birleştirilmesi sü¬resince nöronlar içersinde birbiri ile bağlantılı bir dizi biyokimyasal ve yapısal değişmeler meydana gelir Eğer öğrenmeyi takip eden sınırlı bir sürede uygun biyokimyasal ve fizyolojik işlemler yapılırsa bu deği¬şiklikler engellenebilir ve amnezi ortaya çıkartılabilir Bu sınırlı süre¬de hafızanın bir veya daha fazla sayıda kısa süreli depoya bağlı olduğu öne sürülmektedir Kısa süreli depolama belki aynı nöronal ve sinaptik bölgelerdedir ama hızlı başlayan ve oldukça çabuk azalan fizyolojik sü¬reçleri kapsar Bazı teorilerde kısa süreli depolama süreçleri de ileride meydana gelecek olan değişiklikleri başlatan birleştirme süreçleridir ve sonuçla nöronal yapılar uzun süreli depolamaya hizmet etmek üzere tâdil edilirler Kandel ve Schwartz'ın (1982) deniz yılanı Aplysia'daki kısa ve uzun süreli duyarlaştırma tarifi bu tarife çok iyi uymaktadır Kı¬sa süreli depolama değişiklikleri nöronal dengede bölgesel artışları art¬tırır ve bu iki değişiklik birlikte kısa süreli hafızaya aracı olur Eğer de¬ğişiklikler büyük miktarlarda olmaya devam ederse sonuçta uzun süreli hafızaya hizmet götüren yapısal değişikliklere sebep olurlar
Bu birleştirme terkip hipoaaaini test etme teşebbüslerinin çoğu öğrenmeden kısa bir süre sonra çeşitli bozucu işlemler yapılarak hafıza¬yı bozmaya dayandırılmıştır (mesela bu testler geriye yönelik deneysel amneziyi kapsar) Şiddetli sadmelerin genellikle kazadan hemen âz ön¬ce ortaya çıkan olayların unutulmasına sebep olduğu çok iyi bilinir De¬neyciler benzer amnezileri hayvanlarda yaratmaya çalışmışlardır Bu deneylerde birleştirme seyrinin zamanını onu kapsayan süreçleri ve şartlı öğrenmede kısa süreli depolama süreçlerinin olup olmadığını be¬lirlemek üzere şartlı öğrenme düzeni kullanılmıştır Civcivler ilk deneyde kininle tadlandırılmış yiyecek tabletlerinden kaçınmayı öğrenmişler¬dir Bu eğitimden sonra araştırmacılar civcivlere şu 3 tür ajandan birini vermişlerdir: 1) nöronal elektro fizyolojik faaliyeti bozan potasyum klorid 2) nöronların kimyasal milieusunu bozan ouabain gibi sodyum pompalayan engelleyiciler 3) nöronların yapısında ve kimyasal süreçle¬rin korunmasında hayatî önemi olan proteinlerin yapılmasını engelle¬yen protein senaaai engelleyiciler Potasyum klorid gibi ajanlar ancak eğitimin 5 dakikası içersinde verilmişse çok çabuk gelişen bir amnezi¬ye sebep olmuştur Sodyum pompalayan engelleyicilerin verilmesi eği¬timden 10 veya 15 dk'a sonra kesilirse amneziye sebep olmuş fakat bu amnezi yaklaşık 90 dk sonra bitmiştir Son olarak protein senaaai engel¬leyicileri eğitimden 30 dk sonra kesildiğinde amneziye sebep olmuş ve bu amnezi bitinceye kadar belli bir zaman almıştır Civcivlerin şartlan¬maya ait uzun süreli hafızalarının bir dizi birleştirme süreçlerine bağlı olduğu ve eğitimden sonra yaklaşık 30 dk devam ettiği bu bulgular ışı¬ğında öne sürülebilir Öğrenme vasıtasıyla başlatılan bu değişiklikler yüksek seviyede nöral faaliyete sebep olur bu da etkilenen nöronların içindeki ve dışındaki şarj olmuş atomların dengesini değiştirir ve prote¬in senaaaine bağlı yapısal değişikliklerle sona erer Bunların yanısıra hafızanın daha önceleri iki kısa süreli depo tarafından tutulduğu öne sü¬rülmektedir Bu depolardan biri çok kısa sürede biten bir depo olup po¬tasyum klorid faaliyetiyle ilişkilidir diğer depo ise daha gecikmelidir ve daha uzun süre içersinde sona erer ve her nasılsa sodyum pompası faaliyetine bağlıdır (bu pompa nöronların içindedir ve dışındaki kimya¬sal dengeyi korur)
Bu açıdan bakıldığında manzara maalesef son derece aldatıcı bir basitlik içersindedir Memelilerde geriye dönük deneysel amnezi yaklaşımını kullanmış olan araştırmacılar bugün bu yaklaşımın uzatıl¬mış birleştirme süreci fikrini ya desteklemediğine veya bu fikirle ilişki¬si olmadığına inanmaktadırlar Temelde bir çok problem vardır Birin¬cisi birleştirmenin süresi ile ilgili tahminler farklı deneysel görevler arasında ve hayvan türleri arasında çok büyük değişiklikler göstermek¬te ve bozucu ajan ile açıkça ilişkili olmamaktadır Tahminler saniyenin daha kısa anlarından günlere aylara hatta yıllara kadar değişmekte¬dir ikinci problem bozulmadan sonra amnezi hemen anında başlaya¬bildiği gibi haftalar sonrada başlayabilmektedir Başlama anı değiş¬mektedir Üçüncüsü hafıza kaybı hatırlatıcı işlemlerle sık sık tersine döndürülmedikçe hafıza geri gelmez Hatırlatıcılar ancak hayvan ilgili görevi daha önce öğrenmiş ise çalışır Bu hatırlatıcılar öğrenme situasyonundaki motivasyonel hâlin aynısının canlandırılması veya eğitim es¬nasında üretilmiş olan noradrenalin gibi hormonların verilmesi olabi¬lir
Bu sonuçlar bir çok manaya gelebilir Birincisi uygulanan işlem¬ler birleştirici süreçleri belki sadece kısmen bozmaktadır İkincisi; hatı¬raların öğrenmeyi takip eden sürede ortaya çıkan spesifik olmayan fiz¬yolojik faaliyet tarafından uyarılmadıkça ancak geçici olabileceği id¬dia edilmektedir Bozucu süreçlerin 'retiküler faaliyete geçirici siste¬min artan faaliyetini vasopresin adrenalin ve adreokortikotropik hor¬mon gibi hormonları kapsayan spesifik olmayan süreçleri bozduğuna inanılmaktadır Eğer bu spesifik olmayan süreçler sunî olarak öğrenme¬den sonraki sürede meydana getirilmişse amnezik ajanları etkisi karşı hücuma geçilebilir hatta bu etki sıfırlanabilir Üçüncüsü; amnezik ajan¬lar belli birleştirici süreçler değil de geri getirme süreçlerini engelliyordur meselâ hatıralar şekillenebilecektir fakat geri getirilebilir olama¬yacaktır Birleştirici süreçler görüşüne ters düşen sonuçlar bu ihtimali desteklemekte ve öğrenme sonrasındaki ilk süre içersinde hafızanın unik zedelenebilirliğinin bir illüzyon olabileceğini öne sürmektedirler Eğer hayvan bozucu işleme tabi tutulmadan hemen önce öğrenme situasyonuna (veya bir cephesine) tekrar sokulursa istenilen hatıra birkaç günlük eskililikte de olsa iyi birleştirilmiş olsa da amnezi ortaya çıka¬caktır Bu iddia eğer doğru ise herhangi bir yeni getirilmiş hatıra fizyo¬lojik bozucu ile zedelenebilir ve muhtemelen de sebebi bu hatıranın ge¬ri getirilebilidiğinin azalmasıdır Tekrar canlandırılan hatıralar vasıtasıyla bu etkiler sadece hayvanlarda tespit edilmiştir
Hayvanlardaki geriye yönelik amnezi etkilerine dair açıklama¬larda genel olarak bir anlaşma noktası yoktur Basit hatıralar eğer bir¬leştirilmek üzere mâkul bir süre alıyor ise de bu henüz ispat edilmemiş¬tir Bizim ilgili hafıza derişikliklerinin beynin neresinde ortaya çıktığı ve bunu kapsayan nöronlardaki yapısal tadilatların neler olduğuna dair bilgilere ihtiyacımız vardır Bu bilgiler deniz yılanı Alpysia için bulun¬muş olmakla birlikte vertebratelerin hepsine henüz genellenememektedir Bununla birlikte heyecan verici gelişmelerde elde edilmektedir Meselâ tavşanların serebellumlanndaki küçük hasarların şartsız tepki üretimini etkilemeksizin; klasik olarak şartlandırılmış göz kırpma tepki¬sini öğrenmeyi ve bunun alıkoymasını engellediği bulunmuştur Şartlan¬ma sonrası bu serebral bölgenin incelenmesi; göreve ait depolama sis¬temini temsil eden sinapslardaki mikroskopik değişiklikleri daha iyi izah edebilir Eğer böyle ise şartlanma sonrasındaki bu değişikliklerin seyir süresi planlanabilir Bu belgedeki basit aminoasit moleküllerin¬den olan GABA nörolaktarıcısınm faaliyetinin geçici olarak amneziye sebep olduğu halihazırda bilinmektedir
Vertebratelerin beyninde hatıraların nerede depolandığını tes¬pit etmek çok zordur ve bu bilgi olmaksızın da hafızaya aracı olan mik¬roskopik değişikliklerin yapısını ve seyir süresini tanımlayabilmek mümkün değildir Fakat yine de öğrenmenin nöral faaliyeti (muhteme¬len spesifik olmayan süreçleri de kapsar) başlattığı ve nöronlar arasın¬daki sinaptik bağlarda yapısal değişiklikler ile sona erdiği tartışılabilir Bu sebeple analizin bu seviyesinde bile farklı canlı türlerindeki farklı hafıza türleri aynı yapısal değişikliklerle ilişkiye getirilebilir Sinaptik değişikliklere ait ihtimaller çok büyük miktarda olmakla birlikte devâ¬sâ miktardaki malumat deposunun temelini oluşturabilir Meselâ çoğu kortikal nöronlar komşularıyla binlerce sinaps oluşturur ve bu sinapsların bir çoğu da tâdil edilebilir
Beyinin depoladığı malumatı nasıl temsil ettiğini anlamak için önce bu malumatın nerede depolandığını bilmek gerekir Yukarıda ve¬rilen cesaret verici örneklere rağmen bu konu halen belirsizlik içersin¬dedir Bu belirsizliğin bir kısmı Kari Lashley' in çalışmasından doğar(Lloyd ve Maycs 1990) Lashley farelerin yeni kortekslerinin çeşitli kısımlarını fareler karmaşık labirentleri çözmesini öğrendikten sonra veya önce harab etmiştir Sonuçlarını iki kuralla özetler Hareket hac¬mi kuralına göre hafıza kaybı ölçüsünü tayin eden harab edilen bölge değil çıkartılan kortikal doku miktarıdır Aynı potansiyelli olma kuralı¬na göre ise hafıza hususunda kortikal bölgeler karşılıklı değişebilir çünkü muhtemelen bu bölgeler kendilerine has işlevlerinin yanısıra ge¬nel bir hesaplama görevini de yaparlar Aynı potansiyelli olma kuralını destekleyen yeni araştırmalar vardır Bunlara göre artkafa korteksinin mekân öğrenmesinde genel bir rolü olduğu kadar görmede de özel bir rolü vardır Thompson'un lezyon çalışmaları Lashley'in düşüncelerini diğer yollardan tâdil edip genişletmesine yol açmıştır (Lloyd ve Mayes 1990) Thompson farklı türde şartlanma görevlerinin birbirinden ayrılabilir kortikal ve altkortikal bölgelerdeki lezyonlar vasıtasıyla bo¬zulduğunu bulmuştur Ama bunun yanında bütün bu spesifik hafıza sis¬temlerinin talamusun ortabeyinin ve pons'un bölümlerim kapsayan spesifik olmayan yapılarda genel bir lezyondan da etkilendikleri bul¬muştur Bu yapılar retiküler formasyonu kapsar ve muhtemelen hafıza birleşmesine (ve belki geri getirmeye) yardımcı olan spesifik olmayan süreçlere aracı olmaktadır Eğer Thompson haklı ise farklı görevlerle ilgili hatıralar beynin farklı bölgelerinde Lashley'in inandığından çok daha belli bir yere has şekilde depolanmaktadır
Şartlı öğrenme görevlerine ait hatıraların organizasyonu ve yeri; öğrenme esnasında ve öğrenmeyi takiben beyinde cereyan eden elek¬triksel faaliyet kaydedilerek de keşfedilmiştir Olds ve arkadaşlan tek bir sinir hücresinin faaliyetini kaydetmiş ve buradan hareketle öğren¬menin; impulsların tekrar aynı yolla gönderilmesine sebep olduğunu do¬layısıyla klasik şartlamayı takip ederek şartlı uyaran takdiminin evvel¬ce bundan etkilenmemiş olan bölgeler üzerinde etkili olması gerektiği¬ni öne sürmüşlerdir Nöronlar şartlanmanın hemen başında veya şartlı uyaranın başlangıcından hemen sonra faaliyet değişikliği gösterdiğinde Olds ve arkadaşları bu değişikliklerin hafızaya aracı oldukları sonucu¬nu çıkarmışlardır Bu gibi değişiklikleri limbik sistemin talamusun ortabeynin ve ponsun çeşitli altkortikal bölgelerinde kayıd etmişlerdir Maalesef bu tür çalışmanın büyük ölçüde teknik ve izah problemleri vardır
Şartlanma ile ilgili malumatın ferdî nöronların spesifik davranış¬larından ziyade yaygın bir şekilde dağılmış olan nöral şebekelerin orta¬lama davranışlar vasıtasıyla istatiksel bir biçimde temsil edildiği iddia edilmektedir Ama malumatla ilgili hâtıra ister deteraninistik isterse is¬tatistiksel şekilde temsil edilsin yeni hatıraların varlığı hâlâ sinapslardaki tek başına olan değişikliklere bağlıdır Şartlı tepkinin geri getirilme¬si esnasındaki beyin faaliyetlerini kayıd ederek yukarıdaki pozisyonu destekleyen bulgular elde edilmiştir Başarılı geri getirmenin beyinin birçok farklı bölgelerindeki farklı nöral faaliyet kalıplan ile birleştiril¬diği görülmektedir Bu kalıplar şartlı uyaranın fiziksel özelliklerinden ziyade neyin geri getirilmekte olduğuna bağlı olmuştur Bu sonuçlar ol¬dukça karmaşıktır meselâ geri getirme kalıplanın gösteren beynin bü¬tün bölgelerindeki lezyonların kritik göreve ait hafıza problemlerine Sebep olup olmayacağı şüphelidir
Malumatın temsil edilişindeki deterministik ve istatistiksel görüş¬ler arasındaki zıtlık belki bir hayvanın hangi hatırayı geri getirmekte olduğunu ideal bir gözlemcinin nasıl tayin edebileceği düşünülerek açıklığa kavuşturabilir Deterministik görüşe göre gözlemci; hatırayı temsil eden faaliyeti bir kerelik geri getirmeden sonra tek bir nöronda veya bir kaç nöronda emin bir şekilde tayin edebilecektir İstatistiksel görüşe göre ise bu gözlemci ya birçok geri getirmeden sonra nöronun ortalama fâaliyetine bakmak zorunda olacak veya tek bir geri getirme esnasındaki binlerce nöronun faaliyet kalıplarına bakmak zorunda ola¬caktır Bu görüşler birbirinden ayrıdır ama şimdiki teknoloji bunları ayırdetmeye pek muktedir değildir Ayrıca deterministik yaklaşımla bir hafıza sisteminin inşâsını hayal etmek kolay olmakla birlikte istatistik¬sel bir sistemin nasıl çalışacağını görmek çok daha zordur Doğal ola¬rak bu beynin determinist olduğunu ispat etmez ama bu hâlâ beyninbasit hatıraları bile nasıl temsil ettiğine dair açık bir kavramlaştırmaya sahip olmadığımıza işaret etmektedir Öğrenme esnasında beyinde temsil edilişin nasıl kodlandığı ve sonra nasıl geri getirildiği hala büyük bir problem olarak karşımızdadır

DUYUSAL DEPOLAR

Her an için duyularımız çoğuna dikkat bile etmediğimiz devâsâ miktarda malumat bombardımanına tutulmaktadır Mesela bu sayfayı okurken eğer bir iskemlede oturuyor iseniz vücudunuzun iskemleyle te¬mas eden kısmından muhtemelen dokunsal malumat gelmektedir ama okuduğumu metin ilgisini çeken bir konu ise şu ana kadar bu dokun¬sal malumattan haberiniz yoktu Bu gibi malumatlar hemen mi kaybo¬lur yoksa çok kısa bir zaman zarfı için prosesleme sisteminde kalır mı? Birazdan görüleceği üzere bu malumatın hepsi değilse de çoğu uyarıl¬manın hemen sonrasını takip eden bir süre için duyusal alıcılarda kalır
Duyusal depolarla ilgili çalışmaların hemen hepsi görsel ve işit¬sel duyu depolan üzerinde yoğunlaşmıştır
George Sperling yaptığı başarılı çalışmalarda görsel (ikonik) deponun bazı özellikleri ile uğraşmıştır (Glcitman 1981) Sperling de¬neklerine aşağıda da görüldüğü üzere her birinde 3 harf olmak üzere 3 sıra halinde yerleştirilmiş 9 harfi çok kısa bir süre (50 milisaniye) göstermiştir
Hemen ardından deneklerden harfleri hatırlamaları istenmiş de¬nekler yarısını hatırlayabilmiştir Ama Sperling deneklerin söyleyebil¬diklerinden daha fazlasını hatırladıklarına inanmıştı Ona göre uyara¬nın görüntüden kaybolmasının hemen ardısıra denekler bu harflere da¬ir zihinsel bir resme veya ikona sahip olmuşlardı Ama bu ikon çok hız¬lı soluyordu Bunun için denekler dizinin ancak yarısını söyleyebiliyorlardı Hatırladıklarını söylemeye başladıklarında ikon hâlâ canlı bir halde idi ama harfleri bir anda söyleyebilmek mümkün değildi De¬nek sırasıyla harfleri söylerken dördüncü harfe geldiğinde ikon'un geri kalanı tamamen solup kayboluyordu
Bunu ispat etmek için Sperling kısmî bir ifade işlemi tasarladı Deneklerine ilk sıradaki harfleri hatırlamalarım söyledi Söylenmesi gereken harflerin bölünmesi vasıtasıyla hatırlananların ifade edilişi ikon solmadan önce tamamlanabilirdi Deneğin görüntü anında uyara¬nın yani hatırlayacağı dizinin harflerine değilde hafızasına başvurma¬sını sağlamak için de ilgili harf dizisi uyaran kaybolduktan sonra söy¬lendi Deneklere bazı sinyal tonlamalarının manaları anlatıldıilk dizi için yüksekten ikincisi için orta vbg Elde edilen sonuçlara göre sin¬yal görsel uyaranın kaybolmasının hemen ardısıra verildiğinde hatırla¬ma oranı yaklaşık %100 olmaktadır Ama en küçük bir gecikme dahi hatırlamayı ciddi bir şekilde engellemiştir ve belli bir tonlama 300 mili¬saniye sonra verildiğinde de hatırlama oram %75 lere düşmüştür Bir sn sonra ise her zamanki metodla elde edilen sonuçlardan farksız hale gelmiştir
Bu sonuçlar görsel bir duyusal kaydın ancak saniyenin kesirleri dahilinde yüklü malumatlar taşıdığı fikrini desteklemektedir Denekle¬rin yazılı bir sayfa gibi okuyabildikleri görsel bir imaj vardır ama bir sa¬niye gibi kısa bir sürede bu sayfa kararıp kaybolmaktadır
İkonik depolama ne derece kullanışlıdır? Haber (1988) bu kulla¬nışlılık fikrine karşı çıkar kendisine göre ikonik deponun normal algı ile ilgisi yoktur ancak şimşeklerin çaktığı bir fırtınada okumaya çalışı¬lırsa muhtemelen bir faydası olabilir Bu deponun laboratuar şartların¬da bir değeri olabileceğini ve ortaya çıkabileceğini ama normal şartlar¬da meydana gelmeyeceğini savunur Gerçek dünyada görsel bir sabit¬leşme tarafından hızla maskeleneceğini dolayısıyla algıya yardımı olamayacağını iddia eder
Haber ikonun görsel bir uyarılmanın bitiminden yaratıldığını varsaymaktadır halbuki görsel uyarılmanın başlangıcında yaratıldığına dikkat çeken bulgular vardır Bu sebeple sürekli olarak değişen görsel bir dünya için bile ikonik malumatın kullanılması için bol fırsat vardır Ikonik depo bir laboratuar merakından çok görsel algının tamamlayıcı bir kısmıdır
Benzer teknikler işitme için de duyusal bir kayıdın olduğunu göstermiştir Kullanılan işlem Sperling'in modeli üzerine kurulmuş bir modeldir Denekler farklı kulaklıklardan anında verilen harfleri dinle¬mişlerdir her bir saniyelik harf takdiminde her bir kulağa üç tane ol¬mak üzere toplam 6 harf söylenmiştir Her takdimden sonra denekler¬den işittikleri harfleri hatırlamaları istenmiştir Diğer deney şaründa hatırlama işlemi kısmîdir sadece tek bir kulaklığa gelen itemleri hatır¬lamak zorundadırlar Sonuçlar Sperling' in sonuçları ile aynıdır Kısmî ifade bütünü ifadeden daha üstün gelmiştir Dolayısıyla tıpkı ikon gibi zihnî bir eko vardır Tıpkı ikonda olduğu gibi ekoda hızla kaybolmaktadır
İkon ve eko çok kısa süre içersinde kaybolmaktadır ama kaybol¬madan önce neye benzemektedir? Bilim adamları bunun duyusal alıcı¬ların temin ettiği kopyadan biraz daha ham işlenmemiş bir duyusal ma¬lumatı temsil ettiği konusunda anlaşmaktadırlar Bu işlenmek üzere il¬gili fabrikaya gelen ham maddenin geçireceği ilk işlem öncesinde göz¬den geçirilmesine benzer Kapasitesinin çok az olmasına karşın eko ve ikon'un depolama miktarı; üzerinde çeşitli işlemler yapacak olan kognilif sisteme izin verecek yeterliliktedir Bu çeşitli işlemlerden biri 'gelen duyusal malumatın özelliklerini çıkarıp modeller halinde bir araya getirmektir Diğeri ise bu modelleri halihazırda hafızada depolanmış olanlarla mukayese etmektir Bir ikon "A" görsel kemini taşıyabi¬lir ama bu iteni görsel kayıtta iken henüz bir harf olarak farkına varıla¬mamıştır Bu ve bundan sonraki işlemler gelen malumatın proseslenme tarzlarını oluşturur Bu malumat proseslenişi; bizim bilgi dünyamızın sonuç olarak şekillendirdiği ham materyalleri takdim eden duyusal de¬poların muhtevaları ile başlar

KISA SÜRELİ BELLEK İLE UZUN SÜRELİ BELLEK ARASINDAKİ İLİŞKİ

İki tür bellek olduğuna dair bulgular:
Kısa ve uzun süreli belleğin evrelerini ele alırken bu iki tür bellek arasında pek çok fark bulunduğunu gördük ilk olarak kısa süreli bellekte kodlama evresinin işitsel kod kullandığını (en azından tekrar gerektiren durumlarda) ancak uzun süreli bellekte kodlamanın anlama dayandığını gördük ikinci olarak kısa süreli belleğin saklama kapasitesinin 7±2 kümeyle sinirli olduğu¬nu buna karşın uzun süreli bellek kapasitesinin pratik açılardan sınırsız oldu¬ğunu gördük Ve üçüncü olarak kısa süreli bellekten geri çağırmanın az çok hatasız gerçekleştiğinin düşünüldüğünü (bilgi kısa süreli bellekteyse bulabilirsiniz) buna karşın uzun süreli bellekten geri çağırmanın hata yapmaya yatkın olduğunu ve unutmanın başlıca nedenini oluşturduğunu öğrendik Bu nedenle bu iki bellek deposunun üç evrede de kodlama saklama ve geri çağırma bir¬birinden farklılıklar gösterdiğine dair yeterince kanıt vardır
İki tür bellek olduğunu kanıtlayan ikinci kaynak beyin hasarının etkileri üzerine yapılan klinik çalışmalardır Beyin sarsıntısı ya da ciddi kafa travması geçiren kişiler genellikle geriye etkili amnezi belirtileri gösterirler Geriye etkili amnezi kişinin önceki olayları hatırlamasına rağmen hasarın hemen sonrasında olan olaylara dair belleğini yitirmesidir Hasar neden yakın bellek üzerinde bu derece tahribat yaratırken önceki olaylara dair bellek üzerinde hiçbir etki yaratmamaktadır? Çünkü beyin hasan uzun süreli belleği değil yalnızca kısa süreli belleği etkilemektedir Bu nedenle geriye etkili amnezi hakkındaki klinik bulgular iki farklı bellek olduğu düşüncesini desteklemektedir
Geriye etkili amnezi hayvanlar da da incelenmiştir Hayvan önce bir işi örneğin labirentte sola dönmeyi öğrenir Daha sonra elektrokonvülsif şok verilir; bu da beyin sarsıntısında olduğu gibi geçici bir bilinç kaybına neden olur Daha sonra asıl öğrenmiş olduğu davranımı koruyup korumadığını gör¬mek için labirentte test edilir Başlangıçtaki öğrenme ile şok arasındaki süre kısaysa öğrenilmiş davranım hâlâ kısa süreli bellekte olmalıdır Şokun belle¬ği silmiş olması ve hayvanın son testte az şey hatırlaması gerekir Ancak öğrenme ile şok arasındaki süre nispeten uzunsa öğrenilmiş davranımın uzun süreli bellekte olması gerekir Şok bu davranımı etkilememiş olmalıdır ve hayvanın son testte de pek çok şey hatırlaması gerekir Çeşitli deneylerde bu sonuç örüntüsü bulunmuştur
Klinik olarak gözlenebilen bir diğer belirli ileriye etkili amnezidir İleriye etkili amnezi örneğin epileptik nöbetlerden kurtulmak için ameliyat edilen hastalarda görülmektedir Hipokampüslerinin (beynin temporal lobunun dibinde bir bölüm) bir kısmı çıkarılan bu hastalar yeni materyali öğrenemezler Bu hastalar ameliyattan önce öğrenmiş oldukları beceri ve bilgilerini hatırlamakta hiçbir zorluk çekmezler demek ki uzun süreli bellekteki bilgiyi geri çağırma yetenekleri olduğu gibi kalmıştır Ayrıca sürekli tekrarlayacak olurlarsa birkaç sözel maddeyi akılda tutabilirler; bu da kısa süreli belleklerinin çalışır durumda olduğunu göstermektedir Bu hastaların asıl problemi yeni bilgiyi uzun süreli belleğe kodlamada ortaya çıkmaktadır Ameliyattan birkaç ay sonra ailesi eski oturdukları evden birkaç blok öteye aynı sokakta bir başka eve taşınan bir hasta örnek olarak verilebilir Bir yıl sonra hasta eski ev adresini kusursuz bir şekilde hatırlamasına rağmen hâlâ yeni ev adresini ne hatırlayabilmekte ne de yolunu bulabilmektedir Sürekli kullandığı eşyaları nerede tuttuğunu hatırlayamamakta ve aynı dergiyi-içeriğinin aynı olduğunu fark etmeden defalarca okuyabilmektedir (Milner 1966)Bu da kısa ve uzun süreli belleğin iki ayrı sistem olduğu izlenimini vermektedir
İki bellek kuramı:
iki tür bellek olduğuna dair kanıtları göz önünde bulundurduğumuzda şu soru açığa çıkmaktadır: Bu iki bellek birbiriyle nasıl ilişkilidir? Bu konuda çeşitli kuramlar geliştirilmiştir içerilen temel fikirleri göstermek için bu kuramlardan birini burada aktaracağız (Atkinson ve Shiffrin 1971 1977)
İki bellek kuramı dikkatimizi yönelttiğimiz bilginin kısa süreli belleğe girdiğini ve burada tekrar yoluyla muhafaza edilebildiği gibi yer değiştirmeyle de kaybolabildiğini varsayar Uzun süreli belleğin tamamen sınırsız bir kapasitesi olduğu düşünülmektedir ancak geri çağırma başarısızlığından etkilenmeye açıktır Ayrıca bilginin uzun süreli belleğe kodlanması için kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarılması gerekir İki belleği ilişkilendiren kritik varsayım budur En açık şekilde ifade edildiğinde bu varsayım bir şeyi yalnızca önce kısa süreli bellekte işleyerek öğrenebiliriz (uzun süreli belleğe kodlayabiliriz) anlamına gelir
Aktarma işlemleri hakkında ne söylenebilir? Bazıları uzun süreli belleğe anlamlı bağlantılar eklemede kullanılan daha önce de sözünü etmiş olduğumuz stratejileri içerebilmektedir İki sözcüğün bir imgeyle veya bir bağ cümleyle ilişkilendirilmesi bunların kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarılmasının iki yoludur Tekrarlama bir başka aktarma stratejisi olabilirbir maddenin tekrarlanması onu yalnızca kısa süreli bellekte tutmaz aynı zamanda uzun süreli belleğe aktarılmasını da sağlar
Bu iki bellek kuramı bahsettiğimiz bulguların çoğunu bir araya getirdiği gibi ciddi bellek bozukluklarını sınıflandırmak için bir yol sağlar İleriye etkili amnezinin kısa süreli belleğin hasar görmesinden kaynaklanabileceğini yukarıda belirtmiştik Hipokampüsün alınmasının neden olduğu bellek bozukluklarının kısa ve uzun süreli belleği ilişkilendiren aktarma süreçlerinin çökmesinin bir göstergesi olabileceğini görüyoruz Ve bir de kişilerin isim adres ve aile bağlan gibi kimlik duygusuna katkıda bulunan kişisel anılarının büyük kısmını unuttukları klasik amnezi türü vardır Bu amnezinin uzun süreli bellekteki bir bozukluk olduğu açıktır Üstelik klasik amnezi kurbanlarının kaybolan anılarını yeniden hatırlayabilmeleri bu kaybın aslında bir geri çağırma veya erişme kaybı olduğunu göstermektedir; bu da gene uzun süreli bellek bozukluğu görüşüne uymaktadır

KISA SÜRELİ HAFIZA

Alkinson ve Slıiffrin'in modelinde kısa süreli hafıza; hem depolama mekânım hem de hafıza sistemi içersinde malumat akışını bir bü¬tün olarak yönlendiren kontrol süreçlerini kapsar Bu kontrol süreçleri yapı içersinde sisteme büyük ölçüde bir esneklik kazandırır ayrıca bu süreçler duyusal depolardan kısa süreli hafıza deposuna neyin gireceği¬ne uzun süreli hafıza deposuna hangi itemin depolanması gerektiğine bunun nasıl yapılması gerektiğine ve uzun süreli hafıza deposundan tâleb edilen malumatın en iyi nasıl geri getirileceğine karar verirler
Kısa süreli hafıza kapasitesini bütün bu süreçler arasında paylaş¬tırmak zorundadır bu sebeple süreçlerden biri kapasiteden daha fazla yer tâleb ettiğinde diğerlerine ayrılan kapasite miktarı azalacaktır Meselâ kısa süreli hafızada tekrar yoluyla 7 + 2 itemi tutmak mümkün¬dür Çünkü tekrarın talep ettiği kapasite miktarı azdır Ama bu kemle¬rin uzun süreli hafızaya kodlanması daha yavaştır ve denek daha hızlı bir başka süreci meselâ zihinsel görüntüleme sürecini kullanmaya ka¬rar verebilir Bu sürecin kapasitedeki talebinin fazla olduğu düşünül¬mektedir Sadece bu şekilde kodlanan item kısa süreli hafızada alıkonabilmektedir Aynı süre içersinde hem bunu yapmak hem de diğer itemleri tekrar etmek için kısa süreli hafızanın kapasitesi yetersiz kal¬maktadır
Kısa süreli hafızanın kapasitesini ölçmede kullanılan iki popüler yol vardır1) Kapasite miktar ölçümü; bu ölçümlerde denekler kendile¬rine takdim edilen (işitsel görsel) itemleri veriliş sırasına göre hatırla¬mak zorundadır Deneklerin performansı güvenilir şekilde hatırlayabil¬dikleri en fazla sayıdaki itemler ile değerlendirilir 2) Serbest hatırla¬mada yeniliğin etkisi (serbest hatırlama; hatırlanacak olan malumatı herhangi bir sıra içersinde hafızadan geri getirme) Temel olarak kısa süreli hafıza kapasitesinin miktan deneklerin sıralarını doğru şekilde hatırlayabildikleri en uzun item dizileri olarak tarif edilir Uzun yıllar¬dan beri kısa süreli hafızanın ister sayı ister harf ve kelime olsun birbi¬ri ile ilişkisiz ortalama 7 itemi muhafaza edebildiği bilinmektedir Mil¬ler (1956) artık bir klâsik olan makalesinde kısa süreli hafıza (KSH)kapasitesinin genel olarak birimleri ne olursa olsun (sayı harf vb) 7–2 birim süre olduğuna işaret eder Yaklaşık olarak bir kerede 7 malu¬mat chunk' nın KSH' da tutulabileceği iddiasındadır Chunkgeçmişte öğrenilenlerle tecrübeler üzerine kurulu malumatın aşina olunan bir birimi anlamında kullanılır Chunk'lar çeşitli uyaran itemlerini tek bir kavramsal birim halinde kodlama yoluyla şekillendirilebilir Dolayısıy¬la 4 harf 4 chunk'ı (DEİK) veya l chunk'ı (KEDİ) temsil edebilir bu onların kelime olarak kodlanıp kodlanamayacağına bağlıdır
Bu kapasite miktarını tayin etmede uzun süreli hafızanın bir ro¬lü olabileceği düşünülmektedir Meselâ rakam dizilen seri hatırlama testi için (rakamların veriliş sırasına göre hatırlanması) verildiğinde ve ayrıca dizilerden biri birçok defalar gizlice denek tarafından tekrar¬landığında bu tekrarlanan dizilerde gösterilen başarı diğer dizilerden çok daha üstün bir seviyede olmaktadır Bu bulgu tekrarlanan rakam dizisine ait bazı malumatın uzun süreli hafızada depolandığı fikrini ver¬mektedir
Serbest hatırlamada yeniliğin etkisi; bir listedeki son birkaç ke¬min genellikle ortalarda yer alan itemlerdcn çok daha iyi hatırlanması olgusuna dayanır Item takdiminin bitişi ile hatırlama başlangıcı arasın¬daki 10 sn'lik bir süre için geriye sayma işlemi bu yenilik etkisini orta¬dan kaldırmaktadır ama esas olarak listenin diğer kelimelerini hatırla¬mada bir etkisi yoktur
Kısa süreli deponun kapasitesini ölçmede karşılaşılan karmaşık¬lığa karşın tam manasıyla sınırlı bir kapasite olduğu konusunda bir an¬laşma vardır
Çok depolu hafıza sistemi modeline göre uzun süreli depodaki ıtemler proseslenmiş bir şekilde depolanır bu sebeple de itemler birin¬cil olarak ses yapılarından çok anlam yapılarına göre depolanmışlar¬dır Kısa süreli depodaki itemler ise tam olarak proseslenmemiş itemlerdir Genellikle analizleri tamamlanmamış akustik (sese ait) şekiller halinde bulunurlar Fakat bu itemler duyusal depoda olduğu gibi işlen¬memiş ham materyaller değildirler Yarısı proseslenmiş materyaller¬dir Biraz önce rehberden baktığımız bir telefon numarasını akılda tut¬maya çalışırken doğal olarak bir dizi numara çevirdiğimizin farkındayızdır ama bu itemler telefon jetonunu cebimizin dibinde ararken kendi kendimize durmaksızın tekrarladığımız sesler dizisi gibi görünür Bu görüşü doğrulayan bulgular hatırlamada benzerliğin etkisinin incelendi¬ği araştırmalardan elde edilmiştir Buradaki ana fikir listelerin benzer olması halinde hafızada bunların birbirine karışma eğiliminde olacağı¬dır Deneklere bir kısmı birbirine ses olarak benzer (yapı sapı kapı gi¬bi) diğer kısmı ise benzemeyen kelime dizilerini doğru olarak hemen hatırlama görevi verildiğinde ses uyumu hatırlamayı oldukça kösteklemiştir ama araya süre girdiğinde hatırlama bu ses uyumundan etkilen¬memiştir Baddeley (1966) aynı deney düzenim anlam benzerliği olan kelimelerle işlettiğinde hatırlama görevi hemen hiç bir şekilde etkilen¬mezken gecikmeli (araya süre girdiği zaman) hatırlama görevinin bun¬dan etkilendiğini göstermiştir
Conrad '(1964) deneklerin harf dizilerini hatırladıklarında bu uyaranlar görsel olarak takdim edilmiş olsalar dahi yapılan hataların (doğru harflerin yerine) genellikle benzer şekilde olan harfler yerine benzer seste olan harfleri kapsadığım görmüştür Mesela (Türkçe’ye uyarlanmış olarak) KHTBRC dizisi verildiğinde eğer B harfi yanlış hatırlanmışsa yerine genellikle onunla ses uyumlu M harfi hatırlanmıştır (Tıpkı Murat ile Burak kelimelerinin telaffuzu esnasında ikinci kişinin bu iki ismi karıştırması gibi) Denek muhtemelen görsel materyali itemleri içinden tekrarlayarak akustik forma yeniden kodlamakta (yani çevirmekte) ve bu hali ile KSH' ya depolamaktadır (Conrad 1964) Fa¬kat eğer böyle oluyorsa-ortaya çıkan hataların itemlerin ses benzerli¬ğinden ziyade bu çevirmedeki benzerlikleri yansıtması beklenebilir Bir başka ifade ile hatalar ses benzerliğinden çok hece benzerliğinden kaynaklanıyor olmalıdır
Uzun süreli hafızaya henüz geçmemiş ve hâlen kısa süreli hafıza¬da bulunan bir item olduğunu farz edelim Bunu nasıl geri getirerek ha¬tırlarız Birçok psikolog bunun için herhangi bir zihnî taramaya gerek olmadığını ileri sürmüşse de yapılan araştırmalar göstermiştir ki kısa süreli hafızadan geri getirme işlemi bazı zihnî tarama ve mukayeseler sonucu olmaktadır
Bununla ilgili bulgular Sternberg'in (1975) deneylerden elde edilmiştir Sternberg' in yaptığı bu deneyde deneklere kısa süreli hafı¬zalarında geçici olarak tutmaları istenen bir rakamlar dizisi gösterilir
Deneklerin bu malumatı kısa süreli hafızalarında muhafaza et¬meleri kolaydır çünkü bu hafıza listesi 7 rakamdan daha az sayıda rakamı kapsamaktadır Sonra hafıza listesi görüntüden çekilir ve birkaç saniye sonra bir test rakamı verilir Denek bu test rakamının listede olup olmadığına karar vermek durumundadır Meselâ hafıza listesi 3 6 l rakamlarından oluşuyor ve de test itemi de 6 ise denek evet diye tepkide bulunmalı eğer test itemi 2 ise hayır diye tepkide bulunmalı¬dır Hafıza listesi test itemi verildiği an görüntüden kaldırılmış olduğun¬dan test itemi kısa süreli hafızada kodlanmış liste ile mukayese edil¬melidir Denekler bu görevde çok ender hata yaparlar ama ilginç olan deneklerin kararlarını vermedeki hız süreleridir Karar süresi test ke¬minin başlaması ile deneğin o itemin hafıza listesinde olup olmadığına işaret eden evet veya hayır düğmesine basması arasında geçen süredir Karar verme süresi çok hızlı olduğundan mili saniyeleri göstermede çok hassas cihazlar kullanılmalıdır Tipik bir deneyde denekler 100 de¬nemenin üzerinde teste tabi tutulur ve her bir denemede uzunluğu l itemden 7 iteme kadar değişen yeni hafıza listeleri verilir Böylelikle deneyci deney sonunda karar verme süresini deneklerin kısa süreli hafı¬zalarında aramaları gereken item sayısının bir fonksiyonu olarak ince¬leyebilir Karar verme süresi doğrudan hafıza listesinin uzunluğu ile ar¬tış göstermektedir Buna göre; kısa süreli hafızaya eklenen her yeni item arama sürecine sabit bir süre miktarını da eklemektedir yakla¬şık 40 mlsn Doğal olarak denek bu kısa zaman aralıklarının farkında değildir ama daha açık olarak karar verme süresinin kısa süreli hafıza¬da aranması gereken malumatın miktarı ile arttığına işaret etmektedir
Arama süreci 3 safhadan oluşmaktadır Birinci safhada denekler test itemi olan uyaranı kısa süreli hafızada depolanmış olan diğer kem¬lerle mukayese edecek tarzda kodlar İkinci safhada denek bu item ko¬dunu seri olarak kısa süreli hafızadaki her itemle tek tek mukayese eder Tek bir itemi kontrol etmek 40 mlsn 2 itemi 80 mlsn vb kadar bir süreyi kapsar Üçüncü safhada denekler evet veya hayır düğmesine basmak sureliyle sonuçlanan tepkilerini verirler Sonuçta karar verme süresi her bir üç safhanın tamamının bir özetidir Birinci ve üçüncü safhalar kısa süreli hafızadaki item sayısına bağlı olmayıp 400 mlsn'lik bir süreyi kapsar İkinci safhayı tamamlama süresi ise 40 mlsn olup hafıza listesinin uzunluğu ile çarpılır Böylece karar verme süresi mlsn olarak 400+40X'e eşittir X kısa süreli hafızadaki item sayısıdır
Bu sonuçlar çok geniş teorik izahların yapılmasına yol açmıştır Bunlardan en eski ve diğerlerine oranla da en hâkim olan izah şeklini Sternberg yapmıştır Kısa süreli hafızada arama süreci seri olarak yürü¬tülmektedir Hafıza listesindeki itemler ile verilen hedef item arasında¬ki mukayeseler her item için ayrı ayrı yürütülmektedir Buna göre her item için yapılan mukayese aynı miktardaki süre içersinde yapıldığın¬dan tepki süresi de hafızadaki item sayısıyla birlikle lineer olarak art¬maktadır
Sternberg'in bu seri arama modeli çok sayıda araştırmacı tarafın¬dan eleştirilmiştir Mesela Anderson (1985) beynin her 40 mlsn' de bir mukayese yapacak kadar bir sürate sahip olamayacağını öne sürer Ay¬rıca kısa süreli hafızada arama sürecinin paralel tarzda işlediği öne sü¬rülmektedir Buna göre denek test itemini hafıza listesindeki bütün kemlerle eş zamanlı olarak mukayese eder ve bir eşlemeyi bulur bul¬maz da evet cevabını verir veya yaptığı mukayeselerin hiçbirinde eşle¬me olmazsa hayır cevabını verir Bunun ötesinde araştırmacılara göre; paralel aramada mukayese edilecek item sayısı arttıkça karar verme süresi bu itemler arasında bölünen zaman sebebi ile artar Sonuçta itemi test etme daha yavaş bir süratle ilerleyen bir mukayese ile sonuçla¬nır Burada bir benzetme yapılacak olursa iki odalı bir dairede bir bomba arandığını farz edelim ve elde sadece iki tane bomba uzmanı bulunmaktadır Bombanın hangi odada olduğunu biliyorsanız iki uzma¬nı da oraya yollarsınız ve çabucak bombayı tespit edersiniz Ama bom¬banın hangi odada olduğunu bilmiyorsanız her bir odaya birer uzman yollarsınız Her ikisi de ayrı ayrı odalarda paralel olarak çalışır ama bombayı bulma süresi uzar Kısıtlı eleman sebebi ile iki odada bomba¬nın aranması iş bölümüne bu da iş gücünün düşmesine sebep olur
Tıpkı bu örnekte olduğu gibi fiziksel kaynaklarımız nasıl kısıtlı ise zihnî kaynaklarımız da kısıtlı olabilir Kısa süreli hafızadan geri ge¬tirme işleminde sabit bir kapasiteye sahip olabiliriz Kısa süreli hafıza¬ya bir item daha ilâve edildiğinde topyekün kapasite de eş zamanlı mu¬kayeseler arasında bir kere daha bölünmüş olur Bu da karar verme sü¬resini uzatmış olur

ÇOK DEPOLU HAFIZA MODELİNİN YETERSİZLİKLERİ

Hafıza depolan modeli hafıza sistemini kapsayan süreç ve yapı¬ların sistematik bir açıklamasını getirmeye çalışan ilk tebrik modeldir Duyusal kısa süreli ve uzun süreli hafıza depolarını birer birim depo olarak görür Birbirinden kalite olarak farklı hafıza depolarının olduğu nosyonunu haklı çıkarmak için bu depolar arasında önemli farklar oldu¬ğunu göstermek doğal olarak şarttır Nitekim bunu destekleyen uygun veriler de elde edilmiştir Hafıza depolarının en azından şu şekillerde birbirinden ayrıldığı gösterilmiştir: 1) Geçici süre 2) Depolama kapasi¬tesi 3) Unutma mekanizması ve 4) Beyin hasarının etkileri
Bu modelin oldukça ciddi sınırlamaları vardır Ama bugün bir¬çok hafıza modeli teorisyenleri çok depolu hafıza modelini bir başlan¬gıç noktası olarak kullanır Son on sene içersinde sarfedilen emekler bu modeli daha gelişmiş bir hale koymak yolundadır Dolayısıyla mode¬lin reddedilmesinden ziyade olgunlaştırılması söz konusudur
Bu modelin en büyük açmazı çok basit olmasıdır Çok depolu ha¬fıza teorisyenleri kısa ve uzun süreli depoların tek başına birim halinde çalıştıklarını farzetmişlerdir Kısa süreli hafıza deposunun bir birim ola¬rak işlemediği Warrington ve Shallice (1972) tarafından gözlenmiştir Bu iki araştırmacı araştırmalarını Korsakoff sendromu gösteren hasta¬lar üzerinde yapmışlardır Bu sendrom uzun süreli alkolik hastaların aldıkları bu toksik madde sebebiyle amygdala ve hipokampus gibi diencephalon yapılarının hasara uğraması ve bu yapılardaki hasarlarında hafiada hayatî derecede aksaklıklara yol açması şeklinde tarif edilebi¬lir Bu hastalarda kısa süreli hafıza depolarının hasar gördüğü ama uzun süreli depolarının etkilenmediği gözlenmektedir Warrington ve Shallice bu hastalarda kısa süreli hafızadan harf ve rakam gibi işitsel uyaranların unutulmasının görsel uyaranlardan çok daha fazla olduğunu bulmuşlardır Shallice ve Warrington (1974) daha sonra bu hastala¬rın kısa süreli hafıza hasarlarının harf kelime ve rakam gibi sözel ma¬teryalle sınırlı kaldığını kedi miyavlaması telofon sesi gibi manalı ses¬lere kadar uzanmadığını görmüşlerdir Bir başka ifade ile; basit bir şe¬kilde bu hastaların kısa süreli hafızalarının hasarlı olduğu söylenemez
Çok depolu hafıza modeli yine benzer şekilde uzun süreli hafıza deposunu da basite indirgemiştir Uzun süreli hafızamızda akıl almaz zenginlikte depolanmış malumat vardır Bu malumatlar 2X2 = 4 ettiği¬ne dair bilginizden bisiklete nasıl binileceğine popüler şarkı sözlerine tarih bilgilerine kadar çeşitlilik ve bolluk gösterir Bütün bu çeşitli ma¬lumat şekillerinin tek bir uzun süreli depo içersinde aynı şekilde depo¬lanmış olacağı fikri pek mantıklı gelmemektedir Hafıza kaybı (amne¬zi) gösteren hastalar üzerine yapılan araştırmalar 2 veya daha fazla sa¬yıda birbirinden farklı uzun süreli hafıza sistemleri olduğunu gösteren kuvvetli deliller vermektedir Bu önemli teorik farklılıklar çok depolu modelde yer almamaktadır
Çok depolu hafıza modelinin son zayıf noktası tekrarın rolü ile ilgilidir Bu modele göre uzun süreli hafızaya malumatın depolanması kısa süreli depodaki tekrar yoluyla olmaktadır Kelime listelerinin ser¬best tarzda hatırlandığı çalışmalarda tekrar etme miktarı genellikle uzun süreli hafıza ile uygunluk içersinde olurken tekrarın oynadığı ro¬lün önemi diğer öğrenme situasyonları düşünüldüğünde oldukça azal¬maktadır İnsanlar gazete veya hikaye okuduklarında genellikle oku¬dukları malumatın bu kısmını uzun süreli depolarında alıkoyarlar bura¬da faal bir tekrar edişin genelde işe karıştığı söylenemez Öğrenme iş¬lemlerinde tekrar işe karışıyor olsa bile çok hızlı bir şekilde deneklere verilen birbiriyle ilişkisiz kelimelerin harfi harfine hatırlanması gerekli¬liği vardır Dolayısıyla bu bulgulardan hareket ederek çok daha normal bir hafıza işleyişi hakkında tahminler yapılmasına sebep olamaz

İŞLEYEN HAFIZA MODELİ

Çok depolu hafıza sistemi modelinin yukarıda özetlenen bazı ek¬sikliklerini bertaraf etmek üzere yapılan çalışmalar arasında Baddeley ve Hitch' in (1974; Bkz Eysenck ve Keane 1990) işleyen hafıza hipote¬zi dikkat çekicidir
Baddeley ve Hitch kısa süreli hafıza ile ilgili teorilere yöneltilen eleştirileri tartışarak bu hafıza deposunun işleyen hafıza ile yer değiştir¬mesi gerektiğini ifade ederler Bu işleyen hafıza modeline göre kısa sü¬reli hafıza bir dizi birbirinden bağımsız alt sistemlerden oluşur Buna göre; işleyen hafızayı dörde ayırmak mümkündür 1) Çıktı veya bitiştirici ilmek sistemi: malumatın konuşma şeklindeki çıktısını bulundurur Çıktı sisteminin 2 alt sistemden oluştuğu öne sürülür buna göre pasif bir fenolojik depo konuşma algısıyla doğrudan ilgilenir bitiştirici bir süreç ise konuşmanın üretîlmesiyle bağlantılıdır Kelimeler ile ilgili fo¬nolojik (konuşma temelli) bilgi fonolojik depoya doğrudan işitsel tak¬dim vasıtasıyla veya dolaylı yoldan alt seslerin bitiştirilmesi vasıtasıyla ya da uzun süreli hafızada depolanmış fonolojik malumat vasıtasıyla do¬laylı olarak gelir 2) Girdi Sistemi: çok az bir süre önce konuşulan ma¬lumatı elinde bulundurur 3)Mekânsal ve/veya görsel kodlama üzerine uzmanlaşmış ve bu malumatı elinde bulunduran sözel olmayan bir sis¬tem 4) Genel amaçlı merkezi yürütme sistemi: malumat türlerinin he¬men hepsini tertipler
Eğer deneklerden 6 rakamı akılda tutmaları ve bu esnada eş zamanlı olarak verilen ve istedikleri sırada hatırlamaları istenen bir ke¬lime listesi gösterilirse normal bir seviyede yenilik etkisi gösterirler Yani listenin son itemlerini daha iyi hatırlarlar Bu da yenilik etkisine aracı olan kelime listesinin akılda tutulan rakamın miktarından sorum¬lu olan sistemden bağımsız olduğunu gösterir Buna destek olan bir baş¬ka bulgu da okumaya yeni başlayan ve başarısı düşük olan kişilerin ba¬şarısı yüksek olan yeni öğrencilerden daha az sayıda rakamı hatırla¬dıklarına fakat diğer grupla aynı seviyede yenilik tesiri gösterdiklerine işaret eden araştırma bulgularından gelir (Byrne and Arnold 1981)
Hileli yenilik etkisinin girdi sistemine rakam miktarının ise çıktı sistemine bağlı olduğunu öne sürer Çıktı sistemi kapasitesinin 2 saniyede söylenebilen kelime sayısı ile eşit olduğu gözlenmektedir Sis¬temin kapasitesi kelimeler arasındaki ses benzerliği vasıtasıyla düşmek¬tedir
Görsel kısa süreli hafıza hakkında bilinenler az olmakla birlikte bağımsız bir sistem olduğuna dair veriler vardır Merkezî yürütme siste¬mi çok depolu modeldeki sınırlı kapasitedeki dikkat sistemine çok ben¬zerdir Merkezî yürütme sistemin kapasitesi sınırlı olup kognitif talep¬leri gerektiren işlerle uğraşırken kullanılır Sözel olmayan sistem ile çıktı sistemi ise bu sistem tarafından özel amaçlar için kullanılabilen köle sistemlerdir Ne yazık ki bu en önemli alt sistemle ilgili tam bir açıklık henüz elde edilememiştir Sınırlı kapasitesi olduğu ifade edil¬mekle birlikte ne kadar olduğu henüz ölçülememiştir Ayrıca bu alt sis¬temin göz veya kulak gibi alıcılardan bağımsız işlediği ve sayısız prosesleme işleminde kullanıldığı iddia edilmektedir Ama işleyişi üzerin¬de kesin bir açıklık henüz yoktur Girdi sistemi; karmaşık cümlelerin kısmen analiz edilmiş şekillerini merkezi yürütme sistemi ileri analiz¬lerini yapıncaya kadar kısa bir süre alıkoyarak bu gibi cümlelerin anlaşılmasına yardım ediyor olabilir Bu sebeple muhtemelen girdi sistem¬leri hasarlı olan Shallice ve Warrington'un hastaları karmaşık cümlele¬ri anlamada zorluk çekmektedirler

UZUN SÜRELİ HAFIZA
KODLAMA

Kendilerine kullanmaları için özel bir talimat verilmemiş olma¬sına rağmen denekler kelime listelerini öğrenmek için zihinsel görüntü¬leme tekniğini bir ipucu sağlama vasıtası olarak kullandıklarını sık sık ifade ederler Dolayısıyla denekler öğrenme ve hatırlamada zihinsel görüntüyü kullanmanın sağladığı yararların farkındadırlar Deney düze¬nine özellikle böyle bir talimatın verilmesiyle performansın dramatik seviyelerde yükselebileceği öne sürülmektedir Zihinsel görüntüleme metotlarından biri hafıza terbiyesi (mnemonic) yoludur Bu metot Eski Yunan'dan bu yana kullanılmaktadır Bu metotta âşinâ olunan bir oda ve mekanın görüntüsü zihinde şekillendirilir ve hatırlanması gereken itemler bu görüntüde ayrı ayrı özel yerlere yerleştirilir Hatırlama esna¬sında görüntü taranır bu özel yerler aranır ve bu yerle birleştirilmiş olan itemler tespit edilir
Hafıza terbiyesi metodunda sözel materyaller zihinsel bir görün¬tüye imkan verebildiği ölçüde kullanılabilir Doğal olarak özel bir keli¬menin doğurduğu zihinsel görüntüleri değerlendirmenin ve kelimelerin görüntülenebilirliğini mukayesesi için doğrudan bir deneysel yol yok¬tur Bu sebeple mecburen bu bulgular deneğin kendi sübjektif ifadele¬rine dayanır Bununla beraber serbest hatırlamada görüntülenebilirliği yüksek olan soyut kelimeler tanımada görüntülenebilirliği düşük olan soyut kelimelerden daha iyi hatırlanmaktadır Paivio (Paivio ve Csapo 1969) ikili kodlama teorisinde sözel ve zihinsel görüntüleme sistemleri¬nin birbirinden farklı olduğunu varsayar ve zihinsel görüntülenebilirliği yüksek olan soyut kelimelerde gözlenen iyi hafızanın bu iki ayrı sistem¬de de ayrı ayrı kodlanmış olmasına atfeder Düşük olanların ise muhtemelen sadece sözel sisteme kodlanmış olduğunu iddia eder Bu teori olumsuz eleştirilere mâruz kalmıştır
Kelime listelerinin hatırlanmasında uzun süreli hafızanın da tıp¬kı kısa süreli hafızaya benzer sınırlan olduğu fikri 1960' larda gelişti Mandler (1967; Bkz Gregg 1987) uzun süreli hafıza deposunun bir üst sınırı olduğunu söyler ve bunun üstesinden sayısal item listelerinin işlevsel birimler halinde düzenlenerek veya chunk işlemine tutularak gelinebileceğini öne sürer Mandler deneklerinden random olarak se¬çilmiş kelimeleri herhangi bir kavramsal ilişkiye uygun düştüğünü dü¬şündükleri alt gruplara ayırmalarını istemiştir Sonra denekleri serbest hatırlamaya tabî tuttuğunda hatırlanan kelime sayısının ayrıştırılan alt grup sayısı ile birlikte arttığını ama bu artışın alt grup sayısı ile birlikte arttığını ama bu artışın yaklaşık 7 gruba kadar sürdüğünü bulmuştur
Tıılving ve Pearlslone (1966) 7 chunk'ın hatırlanabilmesini; her chunk isimlemlirilirsc (bitkiler madenler gibi) ve hatırlamada bu isim bir ipucu olarak kullanılırsa ortaya çıkacağını öne sürerler Dolayısıyla Mandlcr' in iddiasının aksine bu araştırmacılar hatırlamadaki sınırın malumatın depolanmasında olmayıp geri getirilmesinde olduğuna dair bulgular tespit etmişlerdir
Craik ve Lockhart (1972)' in geliştirdiğe prosesleme safhaları gö¬rüşüne göre dayanıklı bir hafıza ve onun özellikleri doğrudan maluma¬tın proseslendiği seviyelere bağlıdır Dolayısıyla bir uyaranın proseslenme seviyesi veya derinliği onun hatırlanabilirliğini büyük ölçüde belir¬ler Malumat ne derece derinlemesine proseslenirse (dolayısıyla kodla¬nırsa) o derece daha yavaş unutulur Bir başka ifade ile kodlama bu görüşe göre itemin takdimi ile birleştirilen kognitif faaliyetlerin yapısı¬na bağlıdır Hatırlanacak olan item materyalinin ses harf yapısı sayısı gibi fiziksel özelliklerinin yüzeysel olarak proseslemesinden ziyade onun anlama dayalı kognitif esaslı bir derin proseslcmeye tabî tutulma¬sı hatırlanabilirliğini arttırır
Craik ve Lpckhart (1972) derinlik prosesle meşinin yüzeyselden daha uzun sürede tamamlanacağını öne sürerler Nitekim Craik ve Tulving' in (1975) araştırma bulguları da bu yöndedir Deneklerinden ver¬dikleri bir dişi kelime hakkında sorulan sorulan cevaplamalarını iste¬mişler ve daha sonra deneklerini bu kelimeler üzerinden beklenmedik bir hatırlama testine sokmuşlardır (Tesadüfi öğrenme) Deneyde 4 tür soru vardır 1) Yapısal görsel temelli bir soru (meselâ; verilen kelime büyük harflerle mi yazılı?) 2) Fonolojik bir soru (meselâ; verilen keli¬me "ağırlık" kelimesiyle kafiyeli midir?) 3) Kategorik bir soru (meselâ verilen kelime bir balık türü müdür?) ve 4) Anlama yönelik bir soru (meselâ; verilen kelime şu boşluğa girer mi: "Onunla——— giderken karşılaştı") Deneklere süpriz bir şekilde verilen hatırlama testinde de¬neklerin evvelce görmüş oldukları kelimeler aynı sayıda yeni(kelimelerle birbirine karıştırılmış şekilde takdim ediliyordu Hatırlamanın kodlamanın derinliği arttıkça gelişme gösterdiği görülmüştür; en kısa¬dan en uzun süreye doğru cevaplananlar; yapısal fonolojik kategorik ve anlamsal proseslemeler olmuştur Sorulara verilen cevap "evet" oldu¬ğunda hatırlama "hayır" olduğundaki durumdan daha iyi seviyede ol¬muştur
Derinlik proseslemesinin etkileri sözel uyaranlar kadar sözel ol¬mayan uyaranlar içinde hafızaya uygulanır Meselâ deneklere gösteri¬len resimlerin onlara ne mana ettiği sorutursa daha sonra bu resimleri hatırlama performansları artmaktadır Genel olarak uyaranların açıklanışı üzerinde durulursa onlara bir anlam atfedilirse tanıma ve hatırla¬ma seviyelerinin daha da yükselmesi söz konusudur
Craik ve Lockhart'ın modelinde uyaranların daha anlamsal kodlanışı daha derin proseslemelere karşılık gelir bu da bu uyaranların da¬ha uzun süre hatırlanmasına yol açar Çünkü anlamsal özellikler daha yavaş unutulur Bu modelde ayrıca 2 tür tekrar olduğu da iddia edil¬mektedir Tekrar uyaran artık ortadan kalktığında malumatın proseslenmesinin devam etmesidir Tekrar halihazırda bitmiş proseslemeyi muhafaza etme şeklinde olabilir (koruma tekrarı) veya halihazırda ta¬mamlanmış proseslenmeyi incelikle işleme şeklinde olabilir ki buna daincelikle işlcyici tekrar adı verilir Craik ve Lockhart' a göre derinlik proseslemesine ilâveten işleyici tekrar hafızayı güçlendirir Craik ve Tulving (1975) yaptıkları deneyde deneklerine yüksek orta ve düşük karmaşıklık seviyelerinde olan cümle çatıları vermişler ve onlardan bu cümlelere eşlik eden hedef kelimelerin cümleye uyup uymadığına ka¬rar vermelerini istemişlerdir Kullanılan cümle çatıları şöyle örneklene¬bilir: Düşük karmaşıklık seviyesi: "Ayşe düşündü" Orta seviyede¬ki: " çocukları korkuttu" Yüksek seviyede: "Büyük kuş yüksekler¬den dalış yapıp çırpınan ' yakaladı" Her seviyede 20 çatı olmak üzere 60 kelime üzerinde karar verme işleminden sonra kendilerinden bu kelimeleri hatırlamaları istenmiştir Deneklerin karmaşık cümleler¬de verdikleri doğru hedef kelimeleri hatırlamaları yanlış olanlardan daha uzun bir süre almıştır Yanlış veya doğru kelimeler seçilmiş olsa da hepsi karmaşıklık seviyesi yüksek cümleler olduğundan burada işle¬yen derinlik prosesinin yanısıra etkili olanın işleyicilik olduğu görül¬mektedir
Derinlik proseslemesi formülünün özgün hali eleştirilere uğra¬mış ve daha sonra birtakım tadilata tabiî tutulmuştur İlk zorluklardan biri derinlik kavramıydı Bu kavramın arkasındaki varsayım malumatın duyu organlarına varmasından sonra proseslemenin bir sıra takip edi¬yor olmasıydı Daha sonra proseslenen özellikler daha derin seviyede kodlanmaktadır Fakat Craik ve Tulving' in (1975) çalışmasında keli¬me yapısı ile ilgili bazı sorulara deneklerin tepki sürelerinin yavaş ve il¬gili hatırlama seviyelerinin düşük olduğu bunun aksine kelime manası¬nı kapsayan sorulara ise daha hızlı tepkide bulundukları gözlenmiştir Dolayısıyla daha derin kodlamanın daha iyi hafızaya yol açacağı şeklin¬de bir derinlik tarifi onu kısır bir döngüye sokabilir Bunun sonucu derinlik kavramından ziyade kodlamanın niteliksel özellikleri üzerinde (hangi özelliklcr başarılı bir hatırlamaya niçin sebep oluyor üzerinde) önemle durulmaya başlanmıştır Anlamsal özellik kodlanmasının iyi hatırlandığına inanılmakla birlikte bu anlamsal özelliklerinin fiziksel özelliklerinden daha yavaş unutulduğuna dair kesin bir delil yoktur Öyleyse niçin anlamsal özellikler daha yavaş unutuluyor ve kodlanmalar niçin onların daha iyi hatırlanmalarına yol açıyor?
Bunun cevabı anlamsal kodlamanın ilgili hatırayı onunla yarışan diğer hatıralardan daha ayırdedici yapmasıdır Bu durum anlamsal yö¬nelimli sorulara verilen olumsuz cevapların niçin hafızaya fazlaca yardı¬mı olmadığını açıklamaktadır Mesela köpek kelimesini "bir çeşit gıda olmadığı" şeklinde kodlamak onu diğer yarışanlarından ayırdedici kıl¬maz ama ev hayvanı olarak kodlamak onu ayırdedici yapar Bir uyara¬nın anlamsal kodlaması onun hafızadaki diğer itemlerden fenomenal veya yapısal olarak kodlanmasından çok daha başarılı bir şekilde ayırdedilmesine yol açar
Moscovitch ve Craik (İ976) Jacoby (1974) ve Eysenck ve Eysenck (1980) anlamsal kodlamayla derinlik proseslenmesinden geçmiş olan bir materyal kaydının yüzeysel olan yapı proseslemelerinden geç¬miş olan kayıtlarıyla karıştırılma ihtimalinin düşük olduğunu ifade ederler
Bununla birlikte derinlik proseslemesinin neden etkili olduğu hâ¬lâ ayrıntılı olarak cevaplanmamıştır Bu modelin halihazırda en büyük eksikliği de zaten onun proseslemede neler olduğunu açıklamaktan çok tasvire yönelik olmasıdır(psikoloji zihinsel süreçler bilimi/sibel arkonaç 1993)
Anlamlı bağlantılar eklenmesinin bellek için güçlü bir yardımcı olduğu çok sayıda deneyde gösterilmiştir Bir çalışmada sonraki bir sınavda bir çiftin ilk terimi (uyaran) verildiğinde bu çiftin ikinci terimini (tepki) verebilmeleri için deneklerden sözcük çiftlerinden oluşan uzun bir listeyi ezberlemeleri istenmiştir Ezberlenmesi gereken çiftlerden biri "at-masa" ise sonraki sınavda uyaran olarak "at" terimi verildiğinde deneğin "masa" karşılığını vermesi gerekir Her çiftteki terimler arasındaki ilişki anlamsızdır Bir grup deneğe her bir sözcük çiftini ezberlemek için bu terimlerin her ikisinin de kullanıldığı bir cümle düşünmeleri talimatı verilmiştir örneğin "at-masa" çifti için denekler "At masayı çifteledi" cümlesini düşünebilirler Böylece her cümle çiftteki terimleri anlamlı bir şekilde ilişkilendirmiş olur ikinci grup kontrol grubudur listeyi öğrenmek için kendi haline bırakılmıştır Kontrol grubu sözcük çiftlerinin yalnızca % 35'ini hatırlarken cümle kurması söylenen grup sözcük çiftlerinin yaklaşık % 75'ini hatırlamıştır
Birbiriyle ilişkisi olmayan harf ve sözcüklerden cümleler oluşturmak sözel materyale anlamlı bağlantılar eklemenin tek yolu değildir Bir diğer yol imgelem kullanmaktır Yukarıda betimlenen deneyin bir başka çeşidinde ilk gruba her bir kelime çiftini iki sözcüğü ilişkilendiren görsel bir imge oluşturarak ezberlemeleri söylenmiştir sözgelimi bir masanın üzerinden atlayan bir at imgesi gibi Bu deneyde de ilk grup kontrol grubundan yaklaşık iki kat daha fazla sözcük çifti hatırlamıştır Demek ki anlamlı bağlantılar eklemek için imgelerin ya da cümlelerin kullanılması belleğin iyileşmesine yol açmaktadır
Sözel materyali uzun süreli belleğe kodlamanın en baskın yolu anlam olmasına karşın zaman zaman başka yönleri de kodlarız Örneğin bir şiiri ezberleyip kelimesi kelimesine aktarabiliriz- Bu gibi durumlarda yalnızca şiirin anlamını değil aynı zamanda sözcüklerin kendisini de kodlamış oluruz Uzun süreli bellekte aynı zamanda işitsel kodlar da kullanabiliriz Telefonu açtığınızda karşı taraf "Alo" diye karşılık verdiğinde genellikle sesi tanımamızı Bunun için o kişinin sesini uzun süreli belleğinizde kodlamış olmanız gerekir! Tatlar ve kokular da aynı seki 1de uzun süreli bellekte kodlanır Demek ki uzun süreli bellekte gerçekleşen kodlama kısa süreli bellekte olduğu gibidir: Sözel materyal için tercih ettiğimiz bir kod vardır-uzun süreli bellek için anlam kısa süreli bellek için işitsel kod ancak bunun yanı sıra başka kodlar da kullanılabilir
Gene de anlamlara göre kodlama bellekte en iyi sonucu veriyor gibi görünmektedir Anlam daha derin ya da daha geniş bir şekilde kodlandığında bellek daha iyi olacaktır Bu nedenle ders kitabında belirtilen bir noktayı hatırlamak zorundaysanız içerilen tam sözcükler üzerinde yoğunlaşmaktan çok dikkatinizi bunun anlamına yoğunlaştırmanız daha iyi olacaktır Bu noktanın anlamını daha derinlemesine ve uzun uzadıya düşündüğünüzde daha iyi hatırlarsınız(psikolojiye giriş 1/morgan 1998)

KODLAMADA KİŞİSEL FARKLILIKLAR VE NORMAL ÜSTÜ HAFIZA

Hafıza teörisyenlerinin bir çoğu erpisodik hafıza ile semantik ha¬fızayı birbirinden ayırdeder Mesela Tulving'in öncülüğünü yaptığı bu ayırıma göre semantik hafıza sözcüklerdeansiklopedilerde bulunan türden belli bir metne bağlı olmayan malumatlar içindir Hayat tecrü¬belerinden soyutlandırılmış bir hafızadır Mesela Arnavutluğun başken¬ti' hin Tiran olduğunu hatırlayışımı semantik hafızadır Bunun aksine episotik hafıza otobiyolojik malumat ve olaylar içindir ve ortaya çıktığı bağlamla tarif edilir Birkaç dakika önce gösterilmiş olan bir kelime listesine ait hafıza bu kelimelerin çerçeve ve tarif edildiğinden episodiktir
İnsanların semantik ve episodik hafızalarında çok büyük bireysel farklılıklar vardır Bu farklar genel olmaktan ziyade özel türde farklı¬lıklardır; mesela bir kişinin genel olarak hafızası iyi veya kötü olabildi¬ği gibi yüz isim veya renk hafızası iyi veya kötü olabilir Hermann ve Neisser'in (1978) öğrencilerine verdikleri hafıza soru varakasından el¬de ettikleri sonuçlara göre bir genel faktörün yanısıra; yapılan konuş¬malarla görülecek işlerle ilgili hafızaları kapsayan bir dizi özel hafıza faktörleri vardır (Lloyd ve Mayes 1990) Hafızadaki bu kişisel farklı¬lıkların sebepleri çok az anlaşılabilmekle birlikte en önemli faktör muhtemelen kodlamanın etkinliğidir
Kişisel farklılıklar muhtemelen iki türlüdür Birincisi karmaşık malumat proseslemesinin büyük bir kısmı yeni kprteksin çeşitli kısımlarınca yürütülür bu bölgeler aynı zamanda muhtemelen bilgiyi de depo¬lamaktadır Bu bölgelerin fizyolojik işlevlerinin farklı görevleri olabilir ve bu görev kodlanan farklı türde malumatla birlikte tayin ediliyor ola¬bilir Mesela bir bölgenin fizyolojik işlevi rengin kodlanışının tayini ola¬bilir bir başka bölge ise yüzü kodlayabilir Yüz hafızasıyla renk hafıza¬sı ayrı iki hafıza faktörü gibi gözükmektedir ikincisi bu bölgelerin kodlarındaki farklı işlevleri ile kodlanan materyalin hatırlanışı bu ma¬teryali öğrenen kişinin kodlamada müracaat edebileceği bilgi deposu¬nun zenginliğine bağlıdır Eğer herhangi bir şey hakkındaki malumatı¬nız çoksa onunla ilgili yeni malumatın ayırdedici kodlamasını çok hızlı idare edebilirsiniz Meselâ usta satranç oyuncuları çok kısa açılımlar¬dan sonra anlamlı satranç pozisyonlarını akıllarında tutabilirler Bu ka¬biliyetleri vasat satranç oyuncularından çok daha üstündür Ama bu us¬taların genel olarak ve bu manalı satranç pozisyonları için olan hafıza¬ları vasat olanlardan daha üstün değildir Vasat olanlardan farkları on¬ların satranç bilgilerinin çok geniş olmasıdır Bu geniş bilgi havuzu ustaların yeni "oyunları" çok hızlı bir süratle kavrayıp açıklayabilmelerini sağlamaktadır
Malumat materyalinin anlamlı açıklamaları üzerine kurulu ince¬likle işlenmiş kodlamanın iyi hafıza habercisi olması gibi yüksek zekâ¬nın da mükemmel hafızayla bazı bağlar göstermesi hiç de şaşırtıcı değildir Mesela yüksek sözel kabiliyetli deneklerin şaşırtıcı hafızalarının üstün olacağı ama diğer türdeki materyallere ait hafızalarının üstün ol¬ması gerekmediği öne sürülür (Hunt 1978)
Yüksek sözel kabiliyeti olan deneklerin çok iyi kurulmuş seman¬tik hafızalarından ilgili malumatları geri getirmede daha süratli davran¬dıkları gözlenmektedir Semantik malumatın geri getirilişindeki böyle bir sürat muhtemelen bu kişilerin hızlı ve ayırdedici şekilde kodlama yapmalarını mümkün kılan önemli bir faktör olsa gerektir Eysenck (Eysenck Keane 1991) yüksek sözel kabiliyeti olan deneklerin ince¬likli kodlama için çok hızlı bir sürati gerektiren görsel bir takdimde bi¬le üstün bir rakam miktarı göstermeye devam ettiklerini ifade eder ve bunu kolaylaştıranın ise bu kişilerin sahip oldukları nispeten daha bü¬yük bir dikkat kapasitesi olduğunu öne sürer Fakat burada görsel me¬kân kabiliyetinin mekân hafızasını tahmin etmede bu kadar başarılı ol¬madığını da belirtmek gerekir ilgili zekâ kabiliyeti ile geçmiş bilgiler kodlamanın etkisini ta¬yin etmekle birlikte özel malumatın kodlaması eğitilebilir bir maharet olarak da ele alınabilir
Mizaç ve psikopatoloji öğrenme esnasında neyin ne kadar kod¬landığını etkileyebilir fakat son yıllarda elde edilen bulgular biraz kar¬maşıktır (Eysenck ve Keâne 1991) Meselâ kaygılı (anksiyeüli) kimse¬lerin semantik proseslenmeye daha az bağlandıkları iddia edilirdi ama araştırmaların çoğu yapısal ve semantik özelliklerin kodlanmasında ay¬nı etkiyi göstermektedir Ya kaygı genel olarak incelikli proseslemenin miktarını azaltıyor ya da depolanan malumatla beraber bu prosesleme¬nin gücünü azaltıyor Kaygı bu azalmayı dikkat kapasitesinin etkin¬liğini düşürerek yapıyor olabilir Depresyonun da incelikli kodlamayı azalttığı ifade edilmekteydi bunu belki de motivasyon üzerindeki etkisi yoluyla yapmaktadır Keza şizofreninin sözel hafızayı engellediği öne sürülmekteydi Bu engellemenin kognitif verimdeki düşüşün bir so¬nucu olmasına rağmen engellemenin bir kısmının bu kognitif kayıplar hesaba katıldığında bile varlığını sürdürdüğü ifade edilmektedir Bu sebeple kodlama ve geri getirme gibi depolamada bazı şizofrenler de ha¬sarlı olabilir

HAFIZADAN BULUP GERİ GETİRME

Tulving hafızadan istenilen maluma¬tın yokluğu sebebiyle hatırlanamamasını; var olan malumatın depodan geri getirilememesi sebebiyle hatırlanamamasından ayırır Tulving' in terimlerine göre hafızadaki malumatın elde edilebilirliği ile onun ko¬lay bulunabilirliğini ayırdetmek gereklidir Tulving'in bu ayrımın gerekliliğini ortaya koyduğu bir seri araştırma bir keresinde hatırlanamayan itemlerin daha sonraki bir zaman zarfında ipuçlarının yardımı ile veya yardımı olmaksızın hatırlanabildiğim göstermiştir Tulving daha önce hatırlanılmamış olan itemlerin yardım görmeksizin ikinci sefer hatırlanışım gösteren bir deneyinde deneklere tek bir kelime listesi ver¬miş ve onlardan bu listenin tamamını hatırlayabilmeleri için 3 hak tanı¬mıştır Her denemede (hak) listenin ancak yarısı hatırlanmakla birlikte hatırlanan kelimeler her defasında birbirinden farklı olmuştur Böyle¬likle bir denemede hatırlanan kelimeler diğerlerinde hatırlanmamış¬tır Bu durum doğaldır ki depodaki kayba atfedilmez çünkü önce hatırlanamayanların tekrar ortaya çıkması mümkün olamazdı Öyle ise bu itemler hafızada elde edilmesi mümkün fakat kolay bulunamayan itemler olması gerekir Deneyden elde edilen bir başka bulgu da; hatır¬lanan itemlerin farklı olmakla birlikte sayıca hemen hemen sabit olma¬sıdır Dolayısıyla en azından bazı şartlarda geri getirme sürecinin bir sı¬nırı olduğu söylenebilir tek bir denemede belli bir sayıda iteme ulaşıla¬bilmektedir
Tıılving ipucu ile hatırlamanın ancak bu ipuçlarının öğrenme es¬nasında kodlanmış olması durumunda gerçekleşeceği hipoaaaini ortaya atmıştır Tulving ve Pcarlstone (1966) deneklerine 24 tane hatırlana¬cak kelimeyi (HK) ya tek başına (mesela ET) vermiş ya da hatırlan¬masına yardım edebileceğini söylediği ortaklığı zayıf bir kelime (şiş¬man ET) ile birlikte vermiştir HK kelimelerin tek başına verildiği de¬nek grupları ya serbest hatırlama ya da zayıf ortaklı kelime ipuçları ile birlikle jeste tabiî tutulmuştur Ortak kelimeler verilen denek grubu ipucunun verilmediği aynı ipucunun verildiği (şişman) veya başka bir zayıf ipucunun (ayak) verildiği şartlarda hatırlama testine tabii tutul¬muştur Sonuçlara göre eğer kodlama ve geri getirme esnasında aynı ipucu verilmişse veya ipucu yoksa hatırlama başarısı iyidir Ama kodla¬ma ve test ortamı ipucuna göre değiştiğinde performans düşmüştür Bu sonuç geri getirme esnasında ikmal edilen bir ipucunun etkisinin kodla¬ma esnasındaki' yarlığına bağlı olduğunu göstermektedir Dolayısıyla özel geri getirme ipuçlarının hatırlamaya yardımcı olması ancak ve an¬cak bu ipuçlarıyla ilgili malumat ve hatırlanacak olan kelimeyle ilişkisi kodlama esnasında hatırlanacak kelime ile beraber harekete geçirilir¬se gerçekleşir Bu hipoaaa kodluma özelliği hipoaaai olarak bilinir
Ayak şişman gibi ipuçları kodlama ve geri getirmede kognitif ve çevresel bağlamların sadece bir bölümünü oluşturmaktadır İpuçları¬nın yer aldığı çerçevenin diğer cepheleri eğer hatırlanacak kelimelerle birlikte kodlanırsa bunlar da geri getirme ipuçları olarak hareket ede¬cektir Hatırlama ile kodlama arasındaki bu çerçeve değişecek olursa ipuçları kaybolacağından hatırlama performansı da düşecektir Bu çe¬şitli defalar yapılan araştırmalar tarafından doğrulanmıştır Hatırlana¬cak materyali bir odada öğrenmiş hatırlama testini ise bir başka odada yapan deneklerin hatırlama başarıları oda değiştirmemiş olan de¬neklere oranla daha düşük olmuştur

SAKLAMA VE GERİ ÇAĞIRMA

Uzun süreli belleği ele alırken saklama ve geri çağırmayı bir arada düşünmemiz gerekir Uzun süreli bellekte unutulanların çoğu bilginin kendisinin kaybolmasından çok bilgiye erişimin kaybolmasından kaynaklanıyor gibi görünmektedir Yani zayıf bellek saklama başarısızlığından çok geri çağırma başarısızlığını yansıtıyor olabilir (Bunun unutmanın saklama kapasitesinin aşılması sonucunda ortaya çıktığı buna karşın geri çağırmanın aslında hatasız gerçekleştiği düşünülen kısa süreli belleğin tersi olduğuna dikkat edin) Uzun süreli bellekten bir bilgiyi geri çağırmaya çalışmak büyük bir kütüphanede bir kitabı bulmaya çalışmaya benzer Kitabın (bilginin) bulunamaması onun orada olmadığını göstermez; yanlış yerde arıyor olabilirsiniz ya da kitap yanlış yerleştirilmiştir ve bu nedenle de erişilebilir durumda değildir
Günlük deneyimler bu görüşe pek çok kanıt sağlar Herkesin bir olguyu hatırlayamadığı ancak bu olgunun sonradan aklına geldiği olmuştur Sınav sırasında belirli bir isim veya tarihi hatırlayamadığınız sınavdan çıktıktan sonra aklınıza geldiği kimbilir kaç kez başınıza gelmiştir Belirli bir sözcük veya ismi bir türlü hatırlayamadığımız "dilimin ucunda" deneyimi bir başka örnek olarak verilebilir (Brovvn ve McNeiI 1966) Bir bellek araması sonucu nihayet doğru sözcüğü geri çağırana kadar (bu sırada bellek taranır ve doğru sözcüğe yakın ancak yanlış sözcükler göz ardı edilir) kendimizi oldukça rahatsız hissederiz Geri çağırma başarısızlığına daha çarpıcı bir örnek de bazı kişilerin hipnoz altında başka seki 1de hatırlamaları mümkün olmayan çocukluk anılarını hatırlayabileceklerini hissetmeleridir Aynı deneyim psikoterapide de ortaya çıkar Bu gözlemlerin hepsi için kesin deneysel kanıtlara sahip olmamamıza rağmen bu gözlemler görünüşte unutulmuş olan bazı anıların aslında yok olmadığı izlenimini vermektedir Yalnızca erişilmeleri zorlaşmıştır ve doğru geri çağırma ipucu ( bir anıyı geri çağırmamıza yarayabilecek herhangi bir şey) gerektirmektedirler
Geri çağırma başarısızlığının unutmaya neden olabileceğine dair daha güçlü bir bulgu için şu deneyi ele alalım: Deneklerden uzun bir sözcük listesi ezberlemeleri istenmiştir Sözcüklerden bazıları "köpek" ve "kedi" gibi spesifik hayvanların bazıları "elma" ve "portakal" gibi spesifik meyvelerin vb isimlerinden oluşmaktadır Bir gruba "hayvan" "meyve" vb gibi geri çağırma ipuçları verilmiş kontrol grubuna verilmemiştir Geri çağırma ipuçları verilen grup kontrol grubundan daha fazla sözcük hatırlamıştır Sonraki bir testteyse her iki gruba da geri çağırma ipuçları verildiğinde aynı sayıda sözcük hatırlamışlardır Bu nedenle hatırlama bakımından iki grup arasında başlangıçta bulunan fark geri çağırma başarısızlığından kaynaklanıyor olmalıdır
Sonuç olarak geri çağırma ipuçları ne kadar iyiyse bellek de o kadar iyi olmaktadır Bu ilke neden tanımaya dayanan bellek testlerinde hatırlama testlerinden genellikle daha başarılı olduğumuzu açıklamaktadır Tanıma testinde bize belirli bir bilgiyi (sözgelimi "Mete Özel partide karşılaştığınız insanlardan biri miydi?) daha önce görüp görmediğimiz sorulur Burada test sorusunun kendisi bu bilginin belleğimizden geri çağırılması için mükemmel bir ipucudur Buna karşın hatırlama testinde çok az geri çağırma ipucuyla (örneğin "Partide karşılaştığınız herkesin adını hatırlayın") bellekteki bilgiyi oluşturmak zorundayızdır Tanıma testindeki geri çağırma ipuçları genellikle hatırlama testindekilerden daha yararlı olduğundan tanıma testlerinde çoğu zaman hatırlama testlerinden daha çok başarı sağlanır (Tulving 1974)
Unutmanın tek nedeni geri çağırma başarısızlığı mıdır? Böyle olduğunu söylemek güçtür Bir kişinin bir şeyi hepten mi unuttuğunu yoksa doğru geri çağırma ipucunu amaçlanan belleğe ulaştıracak olan ipucunu mu henüz bulamadığını nasıl söyleyebiliriz? öte yandan Öğrenilmiş olan herşeyin hâlâ bellekte doğru ipucunu beklemekte oluşu olanaksız görünmektedir Bazı bilgiler belki sonraki bilgiyi değiştirdiğinden belki de zaman aşımından gerçekten depodan atılmış olabilir
Geri çağırma başarısızlığı uzun süreli bellekte gerçekleşen unutmanın tek nedeni olsun olmasın başlıca nedeni olduğu kesindir Bu nedenle hangi faktörlerin geri çağırmayı artırdığını ve azalttığını bilmek şarttır

HATIRLAMA VE UNUTMA

HATIRLAMA

Geri getirme genellikle deneklerin hedef malumatı hatırlayıp hatırlamadıkları veya onu tanıyıp tanımadıklarını tespit yoluyla değerlendirilir İki safhalı hatırlama görüşüne göre hatırlama bir arama veya geri getirme sürecini kapsar Geri getirilen malumatın uygun olduğu tes¬pit edilir Tanımada ise geri getirilen malumatın aranılan hedef oldu¬ğuna karar verilir Bu görüşe gere hatırlama ancak; bir iteni geri getiri¬lir hem de tanınırsa meydana gelir yani iki süreci kapsar tanıma ise sa¬dece tek bir süreci karar vermeyi kapsar Hedef itemler hatırlama testlerinden çok tanıma testlerinde tespit edilebilmektedir Bu manada tanıma testlerinin daha kolay olduğu söylenebilir (çoktan seçmeli test tarzındaki imtihanların yazılı imtihanlardan daha kolay olmasının se¬bebi budur) Bu iddiaya göre hatırlama ve tanımayı laikli şekillerde et¬kileyen değişkenler vardır ve hatırlama her zaman tanımadan daha iyi¬dir
Hatırlama ve tanımayı farklı şekillerde etkileyen çeşitli değiş¬kenler vardır Her zaman kullanılan kelimeler nispeten daha az kulla¬nılan kelimelerden daha kolay hatırlanır Günlük veya az kullanılan kelimelerden oluşan listeleri alan deneklerin hatırladıkları kelime sayısı günlük kullanılan kelimelerden yana ağırlık oluşturacaktır ama bunun yanısıra az kullanılan kelimelerin pofumu daha sonra tanıyacaklardır Bu durum kelime sıklığının etkisi olarak bilinir ve genellikle iki safhalı geri getirme görüşüne göre şöyle ayıklanmaktadır Günlük kelimeler arasındaki bağlantı kodlarım islemek daha kolaydır (tespitte yardımcı¬dır ve bu sebeple hatırlanır) bunun aksine daha az kullanılan kelimeler daha ayırdedicidir (karar vermede yardımcıdır bu sebeple tanınır) fakat bu iddialara dair çok az delil vardır Tanıma ve hatırlamayı farklı etkileyen ikinci bir değişken öğrenme niyetidir Meselâ bir kelime lis¬tesinin olağan taraması; maksatlı bir öğrenme görevim takıl) eden bir tanımayı çok az engellerken hatırlamayı çok kötü engeller
Tanıma çok az engellenir çünkü kısmen tekrarla korunması onun aşinalığım arttırır ama bunun hatırlamaya olan etkisi ya azdır ve¬ya hiç yoktur Aşinalık arttıkça tanıma artacaktır (Mandler 1980) Maksatlı olarak öğrenilen materyalle aşinalık (tekrar yoluyla) arttıkça denek itemı tanıdığı kararını daha hızlı verir Aşinalık az olduğunda ise denek uyaranın hatırlanması gerekmeyen bir item olduğu katarına daha çabuk varacaktır
Tanıma ve hatırlamayı farklı etkileyen üçüncü bir önemli değiş¬ken ise öğrenme stratejisidir iteneklerin kendilerine öğrenmeleri için verilen materyali daha sonra bir hatırlama veya bir tanıma testine tabî tutulup tutulmayacağına dair beklentilerine bağlı olarak farklı şekillerde ödendikleri görülmektedir Hatırlama testine tabi tutulacağım zanneden bir grup denek ile tanıma testine gireceğini zanneden diğer denek grubunun gösterdikleri performans deneklerin bekledikleri yön¬de teste tabî tutulduklarında daha iyi olurken aksine yönde bir teste gir¬diklerinde ise daha kötü olmuştur Eger tanıma ve hatırlamada kodlama birbirine uyar şekilde yapılıyor olsaydı her iki teste de deneklerin başarıları benzer olurdu Bu sebeple tanıma ve hatırlama seviyelerinin halen düşük bir korelasyon gösterdiği ifade edilmektedir
Tanıma ile hatırlamada rol oynayan süreçler şöyle örneklenebi¬lir: gördüğünüz bir yüzü "tanımamızı o yüzü önce nerede ve ne zaman görmüş olduğunuza dair malumatı geri getirmemiz gerektirebilir Ama insanın yüzünü hatırlamak isim ve yüzleri hatırlamamıza yardımcı ola¬cak bir ansiklopediye başvurmamızı gerektirir Başka bir ifade ile hatır¬lama testleri hedefin bizzat kendisini ilgili uygun özelliklerinden doğ¬ru arayıp bulmayı gerektirir Tanıma ise hedef malumatın arka planın¬da yer alan ilgili uygun önceliklerini arayıp bulmayı gerektirir (Yaban¬cı ülke insanlarının Atatürk'ü Türkiye ilgili bilgilerinden hareketle tanı¬yor olmaları beri taraftan Türk'lerin bizzat onunla ilgili olay ve düşün¬celerinden dolayı Atatürk' ü hatırlamaları ve dolayısıyla onu biliyor ol¬maları)
Mandler tanımanın ancak hafızanın zayıf düştüğü bir an¬da geri getirmeyi kapsayabileceğini öne sürer Deneklere birbiri ile ilişkisiz kelimeleri kategoriler halinde gruplara ayırmaları talimatını verdikten sonra onları sürpriz bir teste tabi tutmuştur Verilen kısa ara¬lıklar için hatırlanan kelimeler ile gruplara ayırmada kullanılan kate¬gorilerin sayısı arasında iyi bir korelasyon seviyesi gözlenmiştir Bu so¬nuç hatırlamanın kayıt esnasındaki düzenleme organizasyonu vasıtasıy¬la geliştiği fikrini verir Kısa bir sure içersinde kullanılan kategori sayı¬sı verilen sine 5 haftaya ulaştığında çok kuvvetlenmektedir Mandler bu sebeple hafıza zayıf okluğunda tanımanın bir arama prosesini kap¬saması sebebiyle kodlamadaki organizasyonel süreçlere bağlı olduğunu öne sürer Hafıza kuvvetli olduğunda ise hatırlamanın bu tür bir arama sürecine ihtiyacı yoktur

GERİ GETİRME ve YENİDEN İNŞA (RECONSTRUCTION)

Geri getirme depodan hedef materyalin orijinalinin geri getiril¬mesine dayanır ama bazen orijinal materyal olduğu gibi geri gelmez Geçmiş ile ilgili bilgilerimiz bu materyali yeniden inşâ eder ve bu hâli ile geri getirilir
Bartlett'e (1932) göre insan geçmişini dünya ile ilgili kendi ge¬nel bilgi veya şemalarının yardımı ile yemden inşâ eder Ona göre geç¬mişimizi kendi genel beklenti bilgilerimizle uyuşacak şekilde özel hafı¬za izlerimizden harekede yeniden inşâ ederek hatırlarız Ama bu ara¬da bir talimin yaptığımız veya çıkarımda bulunduğumuzu hissetmeyiz Hatırladığımızı duyumsarız (Spiro 1980)
Hatıraların yeniden inşâ edilerek hatırlanmasını açıklayan en et¬kili deney bundan 50 sene önce Bartlett' e yaptığı deneydir Bartlett de¬neklerine özellikle yabancısı oldukları kültürlerden alınmış bazı halk hikayeleri okutmuş sonra onlardan bu hikayeleri yazmalarını istemiştir Deneklerin yazdıkları hikayeler özgün hallerinden oldukça farklılıklar göstermiştir Bazı bölümleri atlanmış bazı kısımları üzerinde fazlaca durulmuş ve yeni ilâvelerde bulunulmuştur Kısacası denekler özgün hi¬kayenin hafızadaki izleri üzerinden yeni bir hikaye inşâ etmişlerdir Bu yeniden inşâ edilmiş hikaye genel olarak unsurlarım özgün hikayenin kültürel kavramlarından çok deneklerin kendi kültürlerinden almıştır
Bartlett'in yeniden inşâ edici hafıza hipoaaai; geri getirmede dıştan gelen (extrinsic) bilgi ipuçlarının önemini vurgulama yoludur Dış¬tan gelen bilgi ipuçları bizim bilgi kaynağımızdan üretilir ve genellikle geçmişi daha doğru bir şekilde yeniden elde etmemizi sağlar Yeniden inşâ etmenin geri getiriliş esnasında ortaya çıktığını göstermek gere¬kir Çünkü inşaat esnasındaki bozulmaların yeni malumatın hafızada ona uymayan şemaları kullanarak izah edilmesi sırasında ortaya çıktığı bilinmektedir (Mesela Bartlett' in denekleri özgün hikayedeki kano un¬surunu kayıkla değiştirmiştir) Spiro (1980) bozulmaların öğrenme situasyonundan sonra ortaya çıkabildiğini göstermiştir Deneklerine bir çift hakkında kısa bir hikaye okumuş bir iki dakika sonra tesadüf eseri ola¬rak bu çiftin evli olup olmadıklarına dair bir malumatı da eklemiştir bu ilâve; hikayenin konusuyla ya tutarlı olmuş ya da ters düşmüştür Hi¬kayenin hatırlanışı 2 gün 2 hafta ve 6 hafta arayla test edilmiştir Da¬ha uzun aralarda denekler uzlaştırıcı hatalar yapmışlardır Hikayeye ters düşen kemleri hikayenin genel teması ile uzlaştırmalardır Denek¬ler yaptıktan bu hataların doğru olduğundan ve hikayede yer aldığını hatırladıklarından emin olduklarını ifade etmişlerdir İlginç olan nokta ise deneyin başından beri bir hafıza deneyinde yer aldıklarını bilen de¬neklerde ise bu uzlaştırıcı hatalar gözlenmemiştir Bu durum hafıza ha¬talarının korumalı laboratuar deneyi şartlarından ziyade günlük hayat¬ta daha sık ortaya çıktığına işaret etmektedir
Spiro'nun önemli bulgusu da bozulmaların deneklerin özgün hi¬kaye ile ilgili hatıraları zayıfladığı sırada ortaya çıktığıdır Denekler işittikleri hikayenin konusu onunla çatışan zıt bir malumatı (evli olma) işittikleri sırada veya aradan 2 gün geçtikten sonra değil aradan daha uzun bir süre geçtikten sonra çarpılmışlardır Bozulma sadece geciken bir süreden sonraki (2 hafta 6 hafta) geri getirmelerde özgün hikaye¬nin hatırası zayıfladığında ortaya çıkmaktadır Dolayısıyla yeniden in¬şâ edici tarzdaki bozulmalar özgün hafıza zayıflamaya başladığında or¬taya çıkmakta bir kere ortaya çıktıktan sonra da muhtemelen özgün hatıradan ziyade bu yeniden inşâ edilmiş olan hatırlanmaktadır
Bu yeniden inşâ etme hipoaaai hipoaaain temelini oluşturan ge¬nel bilgi yapılarının belirsiz olması sebebi ile eleştirilere uğramıştır Bu yapılar geçmişte neler olduğuna dair bir beklentiye yol gösteren herşey olabilir Bu yapıların bir sinemaya bir lokantaya veya bir arka¬daşı ziyafete gitme gibi neler olup bittiğine dair bilgilerimizi kapsayan günlük notlara dayandırılmasının yanısıra yeniden inşâ aynı zamanda çok daha genel bilgilerimizin etkisi altındadır bunlar Bartlett' in şe¬malar nosyonu ile daha iyi tanımlanmaktadır Birçok araştırma hafıza¬mızın insanlarla ilgili değişmesi zor olumlu ve olumsuz kalıp fikirleri¬mizi oluşturan sterotiplerimizden (Türk'ler pratik zekâlıdır gibi) etki¬lendiğini göstermektedir
Hafızanın yeniden inşa edici özelliği ile ilgili bu durum görgü ta¬nıklığının bunun etkisi altında kalabileceğini göstermektedir Loftus ve Palmer (1974) deneklerine zincirleme bir kazanın filmini seyrettirmiş¬ler ve sonra ne gördüklerine dair sorular sormuşlardır Deneklerin bir kısmına "Arabalar birbirine girdiğinde yaklaşık kaç km hızla gidiyorlar¬dı?" sorusu sorulurken diğer gruba da aynı soru sorulmuş fakat "birbiri¬ne girme" ifâdesi yerine "çarpıştığında" ifadesi kullanılmıştır Üçüncü grup ise bu noktada sorgulanmamıştır Sonuçlara göre "birbirine gir¬me" ifadesi sürat tahmininin "çarpışma" ifadesinden daha yüksek tutul¬masına sebep olmuştur Görülüyor ki sorudaki gizli malumat kazaya da¬ir hatırlanacak olan materyali etkilemiştir Bir hafta sonra bütün grup¬lara "Etrafta kırık camlar var mıydı" sorusu sorulmuş "birbirine girdi¬ğinde" ifadesini dinlemiş olup yüksek sürat tahmininde bulunan grubun % 32'si kırık camlan gördüğünü söylemiş diğer iki grubun oranları ise yaklaşık % 13 olmuştur
Loftus ve Palmer'in bu bulgularına ilâve başka yeni bulgular da vardır Meselâ kişinin herhangi bir olayla ilgili hatırladıkları yeni malu¬matların verilmesiyle kolaylıkla değişebilmektedir Bu bulguları yeni¬den inşâ süreci ile açıklamak için şöyle bir varsayımda bulunmak gere¬kir: özgün olayla ilgili hafıza izleri sonradan gelen yeni malumatla bir¬likte bozulmamış şekilde eksiksiz depolanmış halde durur ve özgün olay hafıza izlerini açıklamakta kullanılır Bu "birlikle olma" hipoaaai özgün değiştirilmemiş hafıza izlerinin yeniden elde edilebileceğini öne sürer Loftus ise bunun böyle işlediğine dair bulguların az olması sebe¬biyle hipoaaai reddeder Loftus aynı zamanda yeni gelen malumat yoluy¬la özgün izler içersinde birleştirildiğini dolayısıyla olayın özgün kayıtla¬rının ortadan kalktığını savunur ve buna alternatif değişme hipoaaai adı¬nı verir
Bekerian ve Bowers (1983) ise uygun test etme şartları sağlandı¬ğı takdirde özgün hatıraların yeniden elde edilebileceğini öne sürerler Yaptıkları araştırmada şahit olunan olayla ilgili hafızanın; soruların sı¬ra ve düzeni özgün olayın sıra ve düzeni ile eşleştirildiğinde yeniden el¬de edilebileceğini bulmuşlardır Daha önceki kısımlarda da ifade edildiği gibi kodlama esnasında yer alan çerçeve test situasyonunda yeni¬den kurulursa hatırlama ve tanıma performansı artmaktadır

HATIRDA TUTMANIN ÖLÇÜLMESİ

İlk olarak bu konuyla ilgili terimleri ele alalım Diyelim ki bir şeyi mükemmel şekilde öğrendiniz O anda hatırlamanızın % 100 ve unutmanızın %0 olduğunu söyleyebiliriz Birkaç saat veya gün sonra o konuyla ilgili bir hatırlama testi aldığı¬nızda ilk öğrendiklerinizin bir miktarını örneğin % 75'ini unutmuş olduğunuzu görürsünüz Bu olguyu şöyle de ifade edebiliriz: Bu durumda hatırlamanız % 25'dir Şu halde hatırda tutma (retention) ya da hatırlanan miktar % 100 öğrenme ile unutulan miktar arasındaki farktır Yüzde 100'den hatırda tutma ya da unutma yüzdelerinden birini çıkardığımızda diğerinin yüzdesini buluruz Bu altbölümde bellek (memory) hatırlama (remembering) hatırda tutma ve unutma (forgetting) gibi çeşitli terimler kullanılacaktır Ancak unutulmamalıdır ki hangi terim kullanılırsa kullanılsın söz konusu olan şey tam öğrenmeyi yaptığınız nok¬tadaki % 100'lük düzeyden daha düşük bir hatırda tutma düzeyine olan iniştir Bu olayı betimleyen ve unutma eğrisi adını alan eğri üç teknikle elde edilebilir: hatırlama (recall) tanıma (recognition) ya da tasarruf (savings) teknikleri
Hatırlama Hatırda tutma ve unutmayı hatırlama tekniğiyle ölçmek için denek¬lerden sadece daha önce öğrendiklerini yazarak veya söyleyerek tekrarlamaları istenir Bu psikologlar tarafından deneylerde en sık kullanılan tekniktir örneğin bu bölümde sözü edilen çiftler halinde öğrenme ya da serbest hatırlama deney¬lerinde bu teknik kullanılmıştır Kompozisyon ya da tamamlama türü sınavlarda kullanılan teknik de budur
Tanıma tekniğini kullanan deneklere kıyasla hatırlama tekniğini kullanan deneklerin hatırda tutma puanlan daha düşük olur Çünkü bir şeyi hatırlama tanımaktan daha zordur Hatırlama tekniği daha düşük hatırlama puanlarına yol açtığına göre tanımayı ölçmede çok duyarlı bir tekniktir; unutmanın başka tekniklerle gözlenemeyeceği durumlarda bile gözlenebilmesini sağlar Bu sebep¬ten dolayı hatırlama tekniği kullanılması çok güç olmasaydı sınavlarda daima tercih edilirdi Bu yöntem tanıma yöntemine göre daha çok vakit alır ve daha az güvenilirdir; çünkü öğretmenlerin sonuçları inceleyip doğru olup olmadığına biraz da öznel olarak karar vermesini gerektirir Kolay puanlamayı sağlamak için geleneksel olarak çoktan seçmeli ya da doğru - yanlış türü sorular şekline sokulan tanıma tekniği sınavlarda daha fazla kullanılır
Tanıma : Tanıma tekniğinde denek sadece sunulan cevabın doğru olup olmadı¬ğına karar verme durumundadır Tanıma tekniğinin doğru - yanlış türü bir sınavda kullanılması durumunda öğrenci bir cevabın doğru olup olmadığını işaretler Çoktan seçmeli sınavlarda ise öğrenci birkaç seçenek arasından sadece birini seçme durumundadır
Hatırlamanın ölçümünde kullanılan bu tekniğin üstünlüğü kolay puanla¬maya olanak sağlamasıdır öyle ki puanlayıcı bir cevap anahtarı düzenleyerek elle bile birkaç dakikada yüzlerce cevabı değerlendirebilir Bu teknik büyük zaman ve emek tasarrufu sağlayan makina ile puanlamaya da elverişlidir Tanıma tekniğinin aleyhinde iki nokta vardır ilki tanıma testinde hatırlama testine kıyasla başarılı olmak çok daha kolaydır Çünkü insanlar genellikle doğru cevabı hatırlayamasalar bile onu tanıyabilirler ikinci olarak bu teknikle deneklerin elde ; ettikleri puanlar şansın katkısıyla yükselebilir; zira hiçbir şey bilmeyen bir kişi bile ;sırf şans eseri bazı doğru cevapları bulabilir Bu yolla kazanılacak şans puanı seçenek sayısına göre değişir Bütün bunlar dikkate alındığında tanıma tekniği¬nin hatırlama tekniğine kıyasla çok daha az duyarlı olduğu ortaya çıkar
Tasarruf : Tasarruf tekniği olarak anılan bu üçüncü tekniğin en önemli özelliği daha önce öğrenilmiş olan malzemenin yeniden öğrenilmesidir(relearning) Bu teknikte psikologlar ikinci öğrenmedeki tekrar (ya da hata) sayısını ilk öğren¬medeki ile karşılaştırırlar Söz konusu iki sayıdan yararlanılarak aşağıda görülen eşitlik kurulur:
Eşitlikten de çıkarabileceğiniz gibi yeniden öğrenme için gerekli olan tekrar veya zaman miktarı küçükse eşitliğin pay terimi daha büyük olacak ve tasarruf puanı % 100'e yaklaşacaktır Diğer taraftan yeniden öğrenme esnasındaki zaman veya tekrar sayısı fazlaysa eşitliğin pay terimi daha küçük olacak ve tasar¬ruf puanı sıfıra yaklaşacaktır Farzedelim ki bir şiiri hiç hatasız olarak söyleyebil¬meniz için 20 tekrar gerekti Bir aylık aradan sonra ise aynı şiiri gene hatasız olarak söyleyebilmeniz için bu kez 10'tekrar gerekti Şu halde % 50 tasarruf olmuştur
Tasarruf tekniğinin başlıca üstünlüğü bir öğrenme durumunda hatırda kalan'ın ölçülmesinde son derece duyarlı oluşudur Diğer tekniklerin hatırda tutma göstermediği durumlarda bu teknik gösterebilir Örneğin bir hatırlama testinde kişi sıfır puan alabilir; bu da onun hiçbir şey hatırlamadığını gösterir Oysa aynı malzemeyi yeniden öğrenmesi istendiğinde kişi ilk öğrenmede oldu¬ğundan çok daha az tekrara gerek duyabilir ki bu da onun öğrenmede tasarruf ettiğini gösterir
Aslında öğrenmede görülen bu tasarruf örgün eğitimin başlıca yararların¬dan biridir öğrencilerin bir derste öğrendiklerini dersin bitiminden birkaç ay veya birkaç gün sonra hatırlama hatta tanıma tekniğiyle ölçmeye kalkmak büyük bir hayâl kırıklığına neden olabilir öğrencilerin*derste öğrendikleri daha sonra ele alınacak nedenlerden ötürü hızla kaybolur Bu durum özellikle ölçümün hatır¬lama tekniğiyle yapıldığı zaman söz konusudur Oysa öğrenciler hatırlayamadık¬ları bazı şeyleri yine de tanıyabilirler Daha da önemlisi unuttukları şeyleri ilk öğrenme durumuna kıyasla çok daha çabuk öğrenebilirler Bu demektir ki eğer gerekirse bir zamanlar öğrenip artık pek hatırlayamadığımız bir şeyi çabucak yeniden öğrenebiliriz Eğitim yıllarımızı yararlı yapan şey de büyük ölçüde bu tasarruflardır

HATIRLAMA VE UNUTMA

HATIRLAMA

Geri getirme genellikle deneklerin hedef malumatı hatırlayıp hatırlamadıkları veya onu tanıyıp tanımadıklarını tespit yoluyla değerlendirilir İki safhalı hatırlama görüşüne göre hatırlama bir arama veya geri getirme sürecini kapsar Geri getirilen malumatın uygun olduğu tes¬pit edilir Tanımada ise geri getirilen malumatın aranılan hedef oldu¬ğuna karar verilir Bu görüşe gere hatırlama ancak; bir iteni geri getiri¬lir hem de tanınırsa meydana gelir yani iki süreci kapsar tanıma ise sa¬dece tek bir süreci karar vermeyi kapsar Hedef itemler hatırlama testlerinden çok tanıma testlerinde tespit edilebilmektedir Bu manada tanıma testlerinin daha kolay olduğu söylenebilir (çoktan seçmeli test tarzındaki imtihanların yazılı imtihanlardan daha kolay olmasının se¬bebi budur) Bu iddiaya göre hatırlama ve tanımayı laikli şekillerde et¬kileyen değişkenler vardır ve hatırlama her zaman tanımadan daha iyi¬dir
Hatırlama ve tanımayı farklı şekillerde etkileyen çeşitli değiş¬kenler vardır Her zaman kullanılan kelimeler nispeten daha az kulla¬nılan kelimelerden daha kolay hatırlanır Günlük veya az kullanılan kelimelerden oluşan listeleri alan deneklerin hatırladıkları kelime sayısı günlük kullanılan kelimelerden yana ağırlık oluşturacaktır ama bunun yanısıra az kullanılan kelimelerin pofumu daha sonra tanıyacaklardır Bu durum kelime sıklığının etkisi olarak bilinir ve genellikle iki safhalı geri getirme görüşüne göre şöyle ayıklanmaktadır Günlük kelimeler arasındaki bağlantı kodlarım islemek daha kolaydır (tespitte yardımcı¬dır ve bu sebeple hatırlanır) bunun aksine daha az kullanılan kelimeler daha ayırdedicidir (karar vermede yardımcıdır bu sebeple tanınır) fakat bu iddialara dair çok az delil vardır Tanıma ve hatırlamayı farklı etkileyen ikinci bir değişken öğrenme niyetidir Meselâ bir kelime lis¬tesinin olağan taraması; maksatlı bir öğrenme görevim takıl) eden bir tanımayı çok az engellerken hatırlamayı çok kötü engeller
Tanıma çok az engellenir çünkü kısmen tekrarla korunması onun aşinalığım arttırır ama bunun hatırlamaya olan etkisi ya azdır ve¬ya hiç yoktur Aşinalık arttıkça tanıma artacaktır (Mandler 1980) Maksatlı olarak öğrenilen materyalle aşinalık (tekrar yoluyla) arttıkça denek itemı tanıdığı kararını daha hızlı verir Aşinalık az olduğunda ise denek uyaranın hatırlanması gerekmeyen bir item olduğu katarına daha çabuk varacaktır
Tanıma ve hatırlamayı farklı etkileyen üçüncü bir önemli değiş¬ken ise öğrenme stratejisidir iteneklerin kendilerine öğrenmeleri için verilen materyali daha sonra bir hatırlama veya bir tanıma testine tabî tutulup tutulmayacağına dair beklentilerine bağlı olarak farklı şekillerde ödendikleri görülmektedir Hatırlama testine tabi tutulacağım zanneden bir grup denek ile tanıma testine gireceğini zanneden diğer denek grubunun gösterdikleri performans deneklerin bekledikleri yön¬de teste tabî tutulduklarında daha iyi olurken aksine yönde bir teste gir¬diklerinde ise daha kötü olmuştur Eger tanıma ve hatırlamada kodlama birbirine uyar şekilde yapılıyor olsaydı her iki teste de deneklerin başarıları benzer olurdu Bu sebeple tanıma ve hatırlama seviyelerinin halen düşük bir korelasyon gösterdiği ifade edilmektedir
Tanıma ile hatırlamada rol oynayan süreçler şöyle örneklenebi¬lir: gördüğünüz bir yüzü "tanımamızı o yüzü önce nerede ve ne zaman görmüş olduğunuza dair malumatı geri getirmemiz gerektirebilir Ama insanın yüzünü hatırlamak isim ve yüzleri hatırlamamıza yardımcı ola¬cak bir ansiklopediye başvurmamızı gerektirir Başka bir ifade ile hatır¬lama testleri hedefin bizzat kendisini ilgili uygun özelliklerinden doğ¬ru arayıp bulmayı gerektirir Tanıma ise hedef malumatın arka planın¬da yer alan ilgili uygun önceliklerini arayıp bulmayı gerektirir (Yaban¬cı ülke insanlarının Atatürk'ü Türkiye ilgili bilgilerinden hareketle tanı¬yor olmaları beri taraftan Türk'lerin bizzat onunla ilgili olay ve düşün¬celerinden dolayı Atatürk' ü hatırlamaları ve dolayısıyla onu biliyor ol¬maları)
Mandler tanımanın ancak hafızanın zayıf düştüğü bir an¬da geri getirmeyi kapsayabileceğini öne sürer Deneklere birbiri ile ilişkisiz kelimeleri kategoriler halinde gruplara ayırmaları talimatını verdikten sonra onları sürpriz bir teste tabi tutmuştur Verilen kısa ara¬lıklar için hatırlanan kelimeler ile gruplara ayırmada kullanılan kate¬gorilerin sayısı arasında iyi bir korelasyon seviyesi gözlenmiştir Bu so¬nuç hatırlamanın kayıt esnasındaki düzenleme organizasyonu vasıtasıy¬la geliştiği fikrini verir Kısa bir sure içersinde kullanılan kategori sayı¬sı verilen sine 5 haftaya ulaştığında çok kuvvetlenmektedir Mandler bu sebeple hafıza zayıf okluğunda tanımanın bir arama prosesini kap¬saması sebebiyle kodlamadaki organizasyonel süreçlere bağlı olduğunu öne sürer Hafıza kuvvetli olduğunda ise hatırlamanın bu tür bir arama sürecine ihtiyacı yoktur

GERİ GETİRME ve YENİDEN İNŞA (RECONSTRUCTION)

Geri getirme depodan hedef materyalin orijinalinin geri getiril¬mesine dayanır ama bazen orijinal materyal olduğu gibi geri gelmez Geçmiş ile ilgili bilgilerimiz bu materyali yeniden inşâ eder ve bu hâli ile geri getirilir
Bartlett'e (1932) göre insan geçmişini dünya ile ilgili kendi ge¬nel bilgi veya şemalarının yardımı ile yemden inşâ eder Ona göre geç¬mişimizi kendi genel beklenti bilgilerimizle uyuşacak şekilde özel hafı¬za izlerimizden harekede yeniden inşâ ederek hatırlarız Ama bu ara¬da bir talimin yaptığımız veya çıkarımda bulunduğumuzu hissetmeyiz Hatırladığımızı duyumsarız (Spiro 1980)
Hatıraların yeniden inşâ edilerek hatırlanmasını açıklayan en et¬kili deney bundan 50 sene önce Bartlett' e yaptığı deneydir Bartlett de¬neklerine özellikle yabancısı oldukları kültürlerden alınmış bazı halk hikayeleri okutmuş sonra onlardan bu hikayeleri yazmalarını istemiştir Deneklerin yazdıkları hikayeler özgün hallerinden oldukça farklılıklar göstermiştir Bazı bölümleri atlanmış bazı kısımları üzerinde fazlaca durulmuş ve yeni ilâvelerde bulunulmuştur Kısacası denekler özgün hi¬kayenin hafızadaki izleri üzerinden yeni bir hikaye inşâ etmişlerdir Bu yeniden inşâ edilmiş hikaye genel olarak unsurlarım özgün hikayenin kültürel kavramlarından çok deneklerin kendi kültürlerinden almıştır
Bartlett'in yeniden inşâ edici hafıza hipoaaai; geri getirmede dıştan gelen (extrinsic) bilgi ipuçlarının önemini vurgulama yoludur Dış¬tan gelen bilgi ipuçları bizim bilgi kaynağımızdan üretilir ve genellikle geçmişi daha doğru bir şekilde yeniden elde etmemizi sağlar Yeniden inşâ etmenin geri getiriliş esnasında ortaya çıktığını göstermek gere¬kir Çünkü inşaat esnasındaki bozulmaların yeni malumatın hafızada ona uymayan şemaları kullanarak izah edilmesi sırasında ortaya çıktığı bilinmektedir (Mesela Bartlett' in denekleri özgün hikayedeki kano un¬surunu kayıkla değiştirmiştir) Spiro (1980) bozulmaların öğrenme situasyonundan sonra ortaya çıkabildiğini göstermiştir Deneklerine bir çift hakkında kısa bir hikaye okumuş bir iki dakika sonra tesadüf eseri ola¬rak bu çiftin evli olup olmadıklarına dair bir malumatı da eklemiştir bu ilâve; hikayenin konusuyla ya tutarlı olmuş ya da ters düşmüştür Hi¬kayenin hatırlanışı 2 gün 2 hafta ve 6 hafta arayla test edilmiştir Da¬ha uzun aralarda denekler uzlaştırıcı hatalar yapmışlardır Hikayeye ters düşen kemleri hikayenin genel teması ile uzlaştırmalardır Denek¬ler yaptıktan bu hataların doğru olduğundan ve hikayede yer aldığını hatırladıklarından emin olduklarını ifade etmişlerdir İlginç olan nokta ise deneyin başından beri bir hafıza deneyinde yer aldıklarını bilen de¬neklerde ise bu uzlaştırıcı hatalar gözlenmemiştir Bu durum hafıza ha¬talarının korumalı laboratuar deneyi şartlarından ziyade günlük hayat¬ta daha sık ortaya çıktığına işaret etmektedir
Spiro'nun önemli bulgusu da bozulmaların deneklerin özgün hi¬kaye ile ilgili hatıraları zayıfladığı sırada ortaya çıktığıdır Denekler işittikleri hikayenin konusu onunla çatışan zıt bir malumatı (evli olma) işittikleri sırada veya aradan 2 gün geçtikten sonra değil aradan daha uzun bir süre geçtikten sonra çarpılmışlardır Bozulma sadece geciken bir süreden sonraki (2 hafta 6 hafta) geri getirmelerde özgün hikaye¬nin hatırası zayıfladığında ortaya çıkmaktadır Dolayısıyla yeniden in¬şâ edici tarzdaki bozulmalar özgün hafıza zayıflamaya başladığında or¬taya çıkmakta bir kere ortaya çıktıktan sonra da muhtemelen özgün hatıradan ziyade bu yeniden inşâ edilmiş olan hatırlanmaktadır
Bu yeniden inşâ etme hipoaaai hipoaaain temelini oluşturan ge¬nel bilgi yapılarının belirsiz olması sebebi ile eleştirilere uğramıştır Bu yapılar geçmişte neler olduğuna dair bir beklentiye yol gösteren herşey olabilir Bu yapıların bir sinemaya bir lokantaya veya bir arka¬daşı ziyafete gitme gibi neler olup bittiğine dair bilgilerimizi kapsayan günlük notlara dayandırılmasının yanısıra yeniden inşâ aynı zamanda çok daha genel bilgilerimizin etkisi altındadır bunlar Bartlett' in şe¬malar nosyonu ile daha iyi tanımlanmaktadır Birçok araştırma hafıza¬mızın insanlarla ilgili değişmesi zor olumlu ve olumsuz kalıp fikirleri¬mizi oluşturan sterotiplerimizden (Türk'ler pratik zekâlıdır gibi) etki¬lendiğini göstermektedir
Hafızanın yeniden inşa edici özelliği ile ilgili bu durum görgü ta¬nıklığının bunun etkisi altında kalabileceğini göstermektedir Loftus ve Palmer (1974) deneklerine zincirleme bir kazanın filmini seyrettirmiş¬ler ve sonra ne gördüklerine dair sorular sormuşlardır Deneklerin bir kısmına "Arabalar birbirine girdiğinde yaklaşık kaç km hızla gidiyorlar¬dı?" sorusu sorulurken diğer gruba da aynı soru sorulmuş fakat "birbiri¬ne girme" ifâdesi yerine "çarpıştığında" ifadesi kullanılmıştır Üçüncü grup ise bu noktada sorgulanmamıştır Sonuçlara göre "birbirine gir¬me" ifadesi sürat tahmininin "çarpışma" ifadesinden daha yüksek tutul¬masına sebep olmuştur Görülüyor ki sorudaki gizli malumat kazaya da¬ir hatırlanacak olan materyali etkilemiştir Bir hafta sonra bütün grup¬lara "Etrafta kırık camlar var mıydı" sorusu sorulmuş "birbirine girdi¬ğinde" ifadesini dinlemiş olup yüksek sürat tahmininde bulunan grubun % 32'si kırık camlan gördüğünü söylemiş diğer iki grubun oranları ise yaklaşık % 13 olmuştur
Loftus ve Palmer'in bu bulgularına ilâve başka yeni bulgular da vardır Meselâ kişinin herhangi bir olayla ilgili hatırladıkları yeni malu¬matların verilmesiyle kolaylıkla değişebilmektedir Bu bulguları yeni¬den inşâ süreci ile açıklamak için şöyle bir varsayımda bulunmak gere¬kir: özgün olayla ilgili hafıza izleri sonradan gelen yeni malumatla bir¬likte bozulmamış şekilde eksiksiz depolanmış halde durur ve özgün olay hafıza izlerini açıklamakta kullanılır Bu "birlikle olma" hipoaaai özgün değiştirilmemiş hafıza izlerinin yeniden elde edilebileceğini öne sürer Loftus ise bunun böyle işlediğine dair bulguların az olması sebe¬biyle hipoaaai reddeder Loftus aynı zamanda yeni gelen malumat yoluy¬la özgün izler içersinde birleştirildiğini dolayısıyla olayın özgün kayıtla¬rının ortadan kalktığını savunur ve buna alternatif değişme hipoaaai adı¬nı verir
Bekerian ve Bowers (1983) ise uygun test etme şartları sağlandı¬ğı takdirde özgün hatıraların yeniden elde edilebileceğini öne sürerler Yaptıkları araştırmada şahit olunan olayla ilgili hafızanın; soruların sı¬ra ve düzeni özgün olayın sıra ve düzeni ile eşleştirildiğinde yeniden el¬de edilebileceğini bulmuşlardır Daha önceki kısımlarda da ifade edildiği gibi kodlama esnasında yer alan çerçeve test situasyonunda yeni¬den kurulursa hatırlama ve tanıma performansı artmaktadır

HATIRDA TUTMANIN ÖLÇÜLMESİ

İlk olarak bu konuyla ilgili terimleri ele alalım Diyelim ki bir şeyi mükemmel şekilde öğrendiniz O anda hatırlamanızın % 100 ve unutmanızın %0 olduğunu söyleyebiliriz Birkaç saat veya gün sonra o konuyla ilgili bir hatırlama testi aldığı¬nızda ilk öğrendiklerinizin bir miktarını örneğin % 75'ini unutmuş olduğunuzu görürsünüz Bu olguyu şöyle de ifade edebiliriz: Bu durumda hatırlamanız % 25'dir Şu halde hatırda tutma (retention) ya da hatırlanan miktar % 100 öğrenme ile unutulan miktar arasındaki farktır Yüzde 100'den hatırda tutma ya da unutma yüzdelerinden birini çıkardığımızda diğerinin yüzdesini buluruz Bu altbölümde bellek (memory) hatırlama (remembering) hatırda tutma ve unutma (forgetting) gibi çeşitli terimler kullanılacaktır Ancak unutulmamalıdır ki hangi terim kullanılırsa kullanılsın söz konusu olan şey tam öğrenmeyi yaptığınız nok¬tadaki % 100'lük düzeyden daha düşük bir hatırda tutma düzeyine olan iniştir Bu olayı betimleyen ve unutma eğrisi adını alan eğri üç teknikle elde edilebilir: hatırlama (recall) tanıma (recognition) ya da tasarruf (savings) teknikleri
Hatırlama Hatırda tutma ve unutmayı hatırlama tekniğiyle ölçmek için denek¬lerden sadece daha önce öğrendiklerini yazarak veya söyleyerek tekrarlamaları istenir Bu psikologlar tarafından deneylerde en sık kullanılan tekniktir örneğin bu bölümde sözü edilen çiftler halinde öğrenme ya da serbest hatırlama deney¬lerinde bu teknik kullanılmıştır Kompozisyon ya da tamamlama türü sınavlarda kullanılan teknik de budur
Tanıma tekniğini kullanan deneklere kıyasla hatırlama tekniğini kullanan deneklerin hatırda tutma puanlan daha düşük olur Çünkü bir şeyi hatırlama tanımaktan daha zordur Hatırlama tekniği daha düşük hatırlama puanlarına yol açtığına göre tanımayı ölçmede çok duyarlı bir tekniktir; unutmanın başka tekniklerle gözlenemeyeceği durumlarda bile gözlenebilmesini sağlar Bu sebep¬ten dolayı hatırlama tekniği kullanılması çok güç olmasaydı sınavlarda daima tercih edilirdi Bu yöntem tanıma yöntemine göre daha çok vakit alır ve daha az güvenilirdir; çünkü öğretmenlerin sonuçları inceleyip doğru olup olmadığına biraz da öznel olarak karar vermesini gerektirir Kolay puanlamayı sağlamak için geleneksel olarak çoktan seçmeli ya da doğru - yanlış türü sorular şekline sokulan tanıma tekniği sınavlarda daha fazla kullanılır
Tanıma : Tanıma tekniğinde denek sadece sunulan cevabın doğru olup olmadı¬ğına karar verme durumundadır Tanıma tekniğinin doğru - yanlış türü bir sınavda kullanılması durumunda öğrenci bir cevabın doğru olup olmadığını işaretler Çoktan seçmeli sınavlarda ise öğrenci birkaç seçenek arasından sadece birini seçme durumundadır
Hatırlamanın ölçümünde kullanılan bu tekniğin üstünlüğü kolay puanla¬maya olanak sağlamasıdır öyle ki puanlayıcı bir cevap anahtarı düzenleyerek elle bile birkaç dakikada yüzlerce cevabı değerlendirebilir Bu teknik büyük zaman ve emek tasarrufu sağlayan makina ile puanlamaya da elverişlidir Tanıma tekniğinin aleyhinde iki nokta vardır ilki tanıma testinde hatırlama testine kıyasla başarılı olmak çok daha kolaydır Çünkü insanlar genellikle doğru cevabı hatırlayamasalar bile onu tanıyabilirler ikinci olarak bu teknikle deneklerin elde ; ettikleri puanlar şansın katkısıyla yükselebilir; zira hiçbir şey bilmeyen bir kişi bile ;sırf şans eseri bazı doğru cevapları bulabilir Bu yolla kazanılacak şans puanı seçenek sayısına göre değişir Bütün bunlar dikkate alındığında tanıma tekniği¬nin hatırlama tekniğine kıyasla çok daha az duyarlı olduğu ortaya çıkar
Tasarruf : Tasarruf tekniği olarak anılan bu üçüncü tekniğin en önemli özelliği daha önce öğrenilmiş olan malzemenin yeniden öğrenilmesidir(relearning) Bu teknikte psikologlar ikinci öğrenmedeki tekrar (ya da hata) sayısını ilk öğren¬medeki ile karşılaştırırlar Söz konusu iki sayıdan yararlanılarak aşağıda görülen eşitlik kurulur:
Eşitlikten de çıkarabileceğiniz gibi yeniden öğrenme için gerekli olan tekrar veya zaman miktarı küçükse eşitliğin pay terimi daha büyük olacak ve tasarruf puanı % 100'e yaklaşacaktır Diğer taraftan yeniden öğrenme esnasındaki zaman veya tekrar sayısı fazlaysa eşitliğin pay terimi daha küçük olacak ve tasar¬ruf puanı sıfıra yaklaşacaktır Farzedelim ki bir şiiri hiç hatasız olarak söyleyebil¬meniz için 20 tekrar gerekti Bir aylık aradan sonra ise aynı şiiri gene hatasız olarak söyleyebilmeniz için bu kez 10'tekrar gerekti Şu halde % 50 tasarruf olmuştur
Tasarruf tekniğinin başlıca üstünlüğü bir öğrenme durumunda hatırda kalan'ın ölçülmesinde son derece duyarlı oluşudur Diğer tekniklerin hatırda tutma göstermediği durumlarda bu teknik gösterebilir Örneğin bir hatırlama testinde kişi sıfır puan alabilir; bu da onun hiçbir şey hatırlamadığını gösterir Oysa aynı malzemeyi yeniden öğrenmesi istendiğinde kişi ilk öğrenmede oldu¬ğundan çok daha az tekrara gerek duyabilir ki bu da onun öğrenmede tasarruf ettiğini gösterir
Aslında öğrenmede görülen bu tasarruf örgün eğitimin başlıca yararların¬dan biridir öğrencilerin bir derste öğrendiklerini dersin bitiminden birkaç ay veya birkaç gün sonra hatırlama hatta tanıma tekniğiyle ölçmeye kalkmak büyük bir hayâl kırıklığına neden olabilir öğrencilerin*derste öğrendikleri daha sonra ele alınacak nedenlerden ötürü hızla kaybolur Bu durum özellikle ölçümün hatır¬lama tekniğiyle yapıldığı zaman söz konusudur Oysa öğrenciler hatırlayamadık¬ları bazı şeyleri yine de tanıyabilirler Daha da önemlisi unuttukları şeyleri ilk öğrenme durumuna kıyasla çok daha çabuk öğrenebilirler Bu demektir ki eğer gerekirse bir zamanlar öğrenip artık pek hatırlayamadığımız bir şeyi çabucak yeniden öğrenebiliriz Eğitim yıllarımızı yararlı yapan şey de büyük ölçüde bu tasarruflardır

UNUTMA

AZALMA TEORİSİ

Hafıza sistemini açıklamaya çalışan modellerin unutma ile ilgili belli bazı görüşleri vardır Bu görüşlerden biri zamanla unuttuğumuzu öne sürer Öğrenmeden sonra hafızanın hatırlama performansı zama¬nın bir fonksiyonu olarak bozulmaktadır Bu fenomen artık klasik olan Ebbinghaus'un çalışmalarında gösterilmiştir
Ama zamanın kendi başına performanstaki değişiklikleri açıkla¬yabilecek bir değişken olmadığını belirtmek gerekir Geçen zaman ar¬kasında bir iz bırakan azalmaya fırsat verir Thorndike bu unutma teo¬risinin destekleyicilerindendi Thorndike tekrar tekrar yapılan hareket¬lerin veya tekrar tekrar tecrübe edilenolayların daha iyi öğrenilmiş olacağını ve bu sebeple de daha çabuk ve daha kuvvetli bir şekilde ya¬pılacağını iddia eder Hatırlamayı anlayabilmek için de alıştırma kanu¬nunu öne sürer Hareketlerin veya olayların yapılma ve tecrübe edilme şıklığı azaldıkça bunların giderek zayıflayacağını ve sonunda kaybola¬cağını ifade eder Bu hipoaaain dayandığı iki noktadan biri tekrardır Belli bir miktardaki tekrar materyalin devamlı ve kalıcı surette öğre¬nilmiş olma ihtimalini arttırır Diğer nokta; bir kemin hatırlanışının ha¬reket (hatırlamaya olan aktif tepki) ile eşleştirilmesidir Aslında bu nokta azalma teorisinin ciddi problemler doğurduğu yerdir Daha ön¬cede ifade edildiği gibi bir itemin hafızadaki elde edilebilirliği ile ko¬lay bulunabilirlik özelliklerim birbirinden ayırdetmek şarttır Teoride bu ayırım; kullanılmama sebebiyle zayıflama şartlarına göre ele alınmamıştır Teorinin bu belirgin zorluğu aynı itemin sadece belli bir situasyon ve zamanda hatırlanabilirken diğerinde hatırlanamaması olayını açıklayamamasıdır Açıkçası hafıza; bazı sebeplerden birinci seferde bir itemi elde edemezken ikinci seferde elde edebilmektedir Öğren¬me ile ilgili deneylerden anlaşıldığı üzere öğrenilen materyal araya gi¬ren bir zaman aralığı ertesinde daha iyi hatırlanabilmektedir Hemen öğrenmeyi takiben verilen testte ise hatırlama performansı diğer ortama oranla düşük olmaktadır
Keza çocuklukta ilgili hatıraların bazılarının hatırlanıp bazılarının hatırlanmamasınınhatırlamanın da olağan dışı hiçbir özelliğinin olmayışı bir başka örnektir Bu durumda hafıza öğrenmeden bu yana geçen zamanın basit bir fonksiyonu olamaz Dolayısıyla unutma fenomenini çalışan azalma teorisinin kabul edilebilirliği oldukça sınırlıdır

UNUTMADA DUYGU-HEYECAN FAKTÖRLERİ

Buraya kadar geri çağırmadan mekanik bir işlemmiş gibi söz ettik Peki ya duygu-heyecan faktörleri? Zaman zaman duygusal içeriği nedeniyle bir materyali geri çağırmada başarısız olmaz mıyız? Bu soru üzerine pek çok araştırma yapılmıştır Bu araştırmaların sonuçları duygu-heyecanların uzun süreli bellekten geri çağırmayı en az dört ayrı yolla etkileyebileceğini düşündürmektedir
İlk akla gelen fikir olumlu ya da olumsuz duygu-heyecanlarla yüklü durumları nötr olanlardan daha çok düşünme eğiliminde oluşumuzdur Heyecan verici anıları daha sönük olanlardan daha çok tekrarlar ve organize ederiz örneğin şu ya da bu filmi nerede izlediğinizi unutabilirsiniz Ancak siz salondayken yangın çıkarsa bu olayı tekrar tekrar arkadaşlarınıza anlatır ve böylece bu olayı tekrarlamış ve! organize etmiş olursunuz Tekrarlama ve organizasyonun uzun süreli bellekten geri çağırmayı iyileştireceğini bildiğimizden araştırmacıların belleğin duygu-heyecan yüklü durumlar için diğerlerinden daha iyi olduğunu bulmaları şaşırtıcı değildir (Rapaport 1942)
Bununla birlikte bazı durumlarda olumsuz duygular geri çağırmayı engeller Çoğu öğrencinin en az bir kez yaşadığı şu deneyimi Örnek olarak verebiliriz:
Kendinize pek güvenmediğiniz bir sınava giriyorsunuz Cevaplamak bir yana ilk soruyu zorlukla anlayabiliyorsunuz Panik belirtilen ortaya çıkıyor İkinci soru gerçekten zor olmamasına rağmen önceki soruyla tetiklenen kaygı buna da yansıyor Üçüncü soruya baktığınızda adınız soruluyor olsa bile artık sizin için fark etmez Hiçbir şekilde cevaplayamayacak durumdasınız Tamamen panik içindesiniz Belleğinize ne oluyor? îlk soruyla başa çıkamayışımız biraz kaygı yarattı Kaygıya çoğunlukla "Sınıfta kalacağım" "Herkes ne kadar aptal olduğumu düşünecek" gibi yersiz düşünceler de eşlik eder O zaman bu düşünceler soruyla ilgili bilgiyi geri çağırma çabanız üzerinde bozucu etki yaratacaktır belki de bu yüzden belleğiniz aniden çökecektir Bu görüşe göre kaygı doğru¬dan bellek başarısızlığına neden olmaz Kaygı yersiz düşüncelere neden olur ya da bu düşüncelerle ilintilidir ve bu düşünceler geri çağırma üzerinde bozucu etki yaratarak bellek başarısızlığına neden olur (Holmes 1974)
Duygu-heyecanların bellek üzerinde üçüncü etkisi bağlam etkileri yoluyla olabilir Daha önce de belirtildiği gibi bellek geri çağırma bağlamı kodlama bağlamıyla örtüştüğünde en iyi durumdadır öğrenme sırasındaki duygu-heyecan durumumuz bağlamın bir parçası olduğundan bir materyali öğrenirken kendimizi üzgün hissediyorsak bu materyali gene kendimizi üzgün hissettiği¬mizde en iyi şekilde geri çağırırız Bunun gibi duygu-heyecanla ilgili bağlam etkileri laboratuvar çalışmalarında kanıtlanmaktadır Deneklerden bir hafta boyunca her gün duygu-heyecan yaratan her olayı kaydeden ve bunun olumlu mu olumsuz mu olduğunu belirten bir günlük tutmaları istenmiştir Bir hafta sonra denekler günlükleriyle laboratuvara gelmişler ve hipnotize edilmişlerdir (deneye katılan denekler hipnotize olmaya oldukça yatkın olanlar arasından seçilmişti) Hipnozda deneklerin yarısında hoş bir duygu durum diğer yarısında ise hoş olmayan bir duygu durum oluşturulmuştur Deneklerin tümünden günlüklerine kaydettikleri olayları hatırlamaları istenmiştir Hoş bir duygu durum içinde olan deneklerin hatırladıkları olayların çoğu yaşandığı sırada hoş olarak değerlendirilmiş geri çağırma sırasında hoş olma-yan bir duygu durum içinde olan deneklerinse hatırladıkları olayların çoğu yaşandığında hoş olmayan şekilde değerlendirilmiştir Beklenildiği gibi geri çağırma sırasında yaşanan baskın duygu-heyecan kodlama sırasındaki duygu-heyecanla örtüştüğünde hatırlama en iyi şekilde gerçekleşmiştir (Bovver 1981)
Buraya kadar duygu-heyecanın belleği etkileyebileceği iyileştirebileceği ve geri çağırmayı engelleyebileceği üç yolu ele aldık Bunların üçü de işlediğimiz ilkelere tekrar etme bozucu etki ve bağlam etkileri dayanmaktadır Duygu-heyecan ile bellek üzerine;dördüncü görüş olan Freud'un bilinç dışı kuramı yeni ilkeler ortaya atmıştır Freud' a göre çocuklukta yaşanan bazı duygu-heyecanlar öylesine trajiktir ki yıllar sonra bu yaşantıların bilince girmesine izin verilmesi kişinin tümüyle kaygı altında ezilmesine neden olabilir (Bu durum kaygının tolere edilebildiği sınav örneğindeki duruma benzemez) Bu tür travmatik yaşantılar ve sonradan bunlarla ilintilendirilen deneyimler bilinçdışında saklanır yani bastırılır Bu deneyimler kendi¬leriyle ilintili duyguların bir kısmı genellikle terapötik yollarla etkisiz hale gel¬diğinde geri çağırılabilir Bu nedenle bastırma geri çağırmanın nihai başarısızlı¬ğını göstermektedir; hedef anılara ulaşan yollar aktif bir şekilde bloke edilmiştir Bu aktif bloke etme fikri bastırma hipoaaaini daha önce öğrenmiş olduğumuz görüşlerden niteliksel olarak farklı kılmaktadır
Bastırma laboratuvarda da incelemek isteyeceğimiz oldukça ilginç bir fenomendir Ancak pek çok girişimde bulunulmuş olsa da bunu yapmanın zor olduğu görülmüştür Laboratuvar da bastırmanın yaratılması için deneycinin aşırı derecede travmatik şeyler yaşayacak deneklere ihtiyacı vardır Ahlaki kaygı bunu engellemektedir Gene de bastırma görüşü kesin deneysel bulguların yokluğuna rağmen belleği inceleyen kişileri cezbetmektedir

UNUTMA KANUNLARI

1) "Unutmak geçen zamanla orantılı olarak artar" Bu kanun bir Fransız bil¬gini olan H Pieron'un adıyla anılır Zaman geçtikçe hatıraların zayıflayarak kaybolan kısımları artar anlamındadır Önce ilgimizi çekmeyen yaşantımızı etkilemeyen kısımları unutulur
2) "Eski hatıralar yenilerden çok yaşarlar" Buna da gene bilginin adıyla Ribot Kanunu denir Eski hatıralardan kasıt çocuk iken ve gençlikte öğrenilenlerdir Bunlar yukarıda açıklanmışlardır Ancak çocuk iken öğrenilenlerin hepsi de unutulmaz demek değildir
Yaşlılıkta unutmanın iki sebebi vardır Birisi; büyüme çağından sonra sinir hücrelerindeki eksilme sürecidir ikincisi; yaşlandıkça beyindeki kılcal damarların sertleşmesi ve daralmasıyla beynin beslenme bozukluğudur Üçüncü bir sebep olarak çeşitli hastalık hailen vardır
Yukarıda sıralanan bütün bilgilerin üstünde unutma olayı ile ilgili en önemli et¬menler şunlardır: Her zihnin kalıtsal yapısı ve yetenekleri gereği olarak belleme bellekte tutma ve hatırlama güçleri değişik olur Bununla beraber herkesin yaşlanma süreci de aynı değildir Yaşlanma sürecinde Neurobiyotaxis Kuramı tersine işleyerek unutma yapar Unutmanın sinirselş oluşumunun sinaptik bağların çözülmesi şeklinde olduğu ka¬bul edilmektedir

NEDEN UNUTUYORUZ

Psikologların bozucu etki kurallarıyla ilgilenmeleri bunların sınırlı uygulama değer¬lerinden dolayı değil unutmadaki önemli rollerinden dolayıdır Bu kurallar kısmen de olsa niçin unuttuğumuzu açıklamaktadır Çünkü bize unutmamızın öğren¬diklerimizin hatırlamak istediklerimiz üzerindeki bozucu etkisine bağlı olduğunu gösterir Fakat acaba bu kurallar unutmanın ne kadarını açıklayabilir?
Kuramsal açıdan unutmanın iki nedeni olabilir Bunlardan biri bozucu etki diğeri ise bellekteki çözülmedir Her iki görüş de kuram olarak sunulmuştur ikin¬cisi bazen "sızan-kova hipoaaai" (leaky-bucket hypothesis) adıyla anılır (Miller1956) ilk bakışta bu kuram daha çekici gelmektedir; çünkü çoğu kimse unut¬manın "doğal olarak" kendiliğinden meydana geldiğini kabul eder Oysa yapılan deneyler bozucu etkinin unutmada önemli bir rolü olduğunu dolayısıyla unut¬manın sadece bellek izinin silinmesi olamayacağını göstermiştir
Bu durumda unutmayı açıklarken etkenlerden her birine ne kadar ağırlık verebiliriz?
Söz konusu kuramlar deneysel olarak karşılaştırılamaz Çünkü laboratu-varda bile bozucu etkiden tamamen arınık bir durum düzenleme olanağımız yoktur Denekler deneyden önce bazı faaliyetler yapmışlardır; ve bunlardan bazıları deneyde söz konusu olan faaliyete benzer olabilir (ileri doğru bozucu etki) Aynı şekilde öğrenme işlemiyle hatırlama işlemi arasında da bu tür faali¬yetler yer alabilir (geriye doğru bozucu etki) Psikologlar sadece bozucu etkiyi en aza indirmeye veya meydana geldiğinde ne ölçüde olduğunu tayin etmeye çalışa¬bilirler
Geriye doğru bozucu etkiyi azaltmanın bir yolu deneklerin bir malzemeyi öğrenmeleri ile hatırlama testi arasında uyumalarını sağlamaktır Bu yolla yapılan eski bir deney bu gün psikolojide klasikleşmiştir (Jenkins ve Dallenbach 1924)
Bu tür araştırmalar çözülme kuramlarının aleyhine kanıt olarak kullanılmış bozucu etkiye dayanan açıklamaları ise desteklemiştir Fakat yukarıda sözü edilen deney sadece geriye doğru bozucu etkiyi ele almış ileriye doğru bozucu etkiyi kapsamamıştır
İleriye doğru bozucu etkiyi incelemek için daha değişik bir deney deseni gerekir örneğin deneklere anlamsız hecelerden oluşan tek bir listenin öğretil¬diğini ve 24 saat sonra hatırlamanın ölçüldüğünü farzedin Genellikle o zamana kadar listenin % 65'i unutulmuş olur Bu yüksek unutma miktarı deneğin öğren¬meyle hatırlama arasında yaptığı şeylerin etkisiyle açıklanamaz Çünkü deneğin laboratuvar dışındaki faaliyetleri deneydeki faaliyetlerinden o kadar farklıdır ki bozucu etkinin çok az olması beklenir Ancak bir de deneğin daha önceki sözel öğrenmeleri vardır Yıllar boyunca yapılan bu sözel öğrenmeler deneyde ileri doğru bozucu etki yaratmış olabilir
Psikologlar bu olasılığı doğrudan doğruya test edemezler Çünkü bozucu etki yapabilecek daha önceki öğrenmeyi dakik şekilde ölçemezler Buna karşılık deneyciler deneklere iki veya daha fazla liste öğretirler (Undervvood 1957); sonra da bir listenin hatırlanmasının daha önce öğrenilen liste sayısından ne derecede etkilendiğine bakarlar Bu tür deney sonuçları önceki öğrenmenin güçlü bir etken olduğunu göstermektedir Daha önce öğrenilen liste sayısı ne kadar çoksa test edilen listenin hatırlanması o kadar azdır Şu halde hatırda tutma büyük ölçüde yeni öğrenilen malzeme üzerinde ileriye doğru bozucu etki yapan eski öğrenmelerin varlığına bağlıdır Bu bulguya laboratuvar dışına genel¬leyecek olursak eski öğrenmelerin özellikle iyice yerleşmiş alışkanlıkların sözel malzemenin hatırlanmasında bozucu etki kaynağı olacağı sonucuna varabiliriz Bu olayın unutmanın % 100'ünü açıklayıp açıklamadığını bilemiyoruz; hiç bir zaman da öğrenemeyebiliriz Mevcut bilgilere göre yapılacak bir tahminle insan¬ların unutmaları büyük ölçüde önceki öğrenmelerine fakat bir ölçüde de sonraki öğrenmelerine bağlıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.