Parapsikoloji Ve Fizik |
09-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Parapsikoloji Ve FizikPARAPSİKOLOJİ VE FİZİK Son yirmi yıl içerisinde, önerilen çeşitli Psi modellerinde fiziğin çeşitli kavramlarının kullanılmasında hatırısayılır bir gelişme kaydedilmiştir Buna da parapsikologların, esin kaynakları olarak öncesi fiziği bırakıp kuantum çağı fiziğine sanlmaları yol açmı~ bu aaaimizde, bazı parapsikologların bu iki araştırma alanının (psi ile fizi ğin] sorunları arasında var olduğunu varsaydıkları ilişki derecesinin gerçekte geçerli olup olmadığını inceleyeceğiz Ortaya atmak istediğmiz soru şudur: Acaba bu ilişkinin ne kadarı sırf modern fiziğin egzotikliği üzerine kurulmuş, ne kadarı da fizikteki yeni fikirlerin parapsikolojiyle ilişkilendirilmesi suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur? İlk olarak, fizikteki modern gelişmelere dayalı teorik düşüncelerin bollaşmaya başlamasından önce bu sahada görülen tıkanıklığı gözden geçirelim Gertrude Schmeidler�ın� PK teorileri üzerindeki araştırmasında belirttiği gibi, «1940�lı yıllarda ve hatta 1960�lı yıl] eleştirnıenler, parapsikolojinin teorisi olmayan gerçekllrden bahsettiğini söylüyorlardı «Bunu, genelde, kuşkularını örtmek için eleştirmenlerin kullandıkları �bir özür olarak kabul� etsek bile, 1930�lu ve 40�lı yıllarda DUKE Üniversitesi�nde büyük çapta üretilen türden deneysel donelerin teorik bir çerçeveden tamamiyle yoksun olmaları halinde önemlerini yitirdilkleri hususunu da yabana atamayız Psi�yi açıklayan veya hiç olmazsa bir açıklık getiren ve yeni deneylerin belirli bir esasa~ bağlanmasınısağlayan bir teoriye gerçekten de gereksinim vardıYüzyılımızın ilk� yarısında, parapsikolojik fenomenleri fizik yasalarıyla uyuşmaktan uzak fenomenler olarak değerlendirme eğilimi, parapsikolojiye ilişkin düşüncelerin üretilmesini engelliyordu Bu da birinin ya da diğerinin tümüyle reddedilmesini gerektirmekteydi Gene Schmeidler�e kulak verirsek, «bir diğer ciddi sava göre de fizik, parapsikolojik donelerin geçersiz olduğunu göstermekteydi Psi fenomenlerinin fizikle ya da en azından �maddecilikle� görünürdeki uyuşmazlığı, gerçekten de sık sık gündeme getirilen bir kavramdı Üstelik, bu konuya değinenler sadece eleştirmenlerden ibaret değildi Rhine, kendinden emin bir ifadeyle Telepatinin kanıtlanması maddeciliğin başarıyla çürütülmesi olacaktır»,derken, HU Price da benzer bir iddiada bulunuyor ve «Maddeci bir evrende telepatiye yer yoktur,» diyordu Bu tür görüşlerin kuantum teorisinin ortaya konulduğu bir zamanda ifade bulmasına rağmen, sözkonusu uyuşmazlığın zihinlerdeki kesenkesliğini kuantum öncesi dönemin katı ve tutarlı yapılarının insanların zihinleri üzerindeki etkisinden kaynaklandığını söyleyebiliriz - (Her şeye rağmen, bu türden genelleyici ifadelere bugün dahi rastlamak mümkündür John Taylor «Bilim ile doğaötesi fenomenlerin çoğu arasında açık bir çelişki vardır»)Bu tür bir uyuşmazlığı farkeden birçok parapsikolog da, güçlükleri tekrarlamakla yetinerek, Psi fenomenlerine ilişkin teoriler üretmekten kaçındı Özellikle ayakbağı olan (ve hala olmayı sürdüren) bir husus da, Psi fenomenenlerinin, örneğin �ters kare yasası� gibi bir uzaklık yasasına bağlı olmamaları, hatta uzaklık, zaman veya ESP ya da PK hedefinin niteliği gibi fiziksel faktörlerden tamamen bağımsız olmalarıydıNe var ki, kuantum teorisinin ortaya çıkışindan bu yana teorik parapsikolojide bir gelişme kaydedilmiş bulunmaktadır Getrude Schmeidler�?in, araştırmasının sonunda belirttiği gibi; bu gelişme �insanı ne?redeyse şaşırtan bir teorik zenginliğe� yol açmış ve �vaktiyle parapsikolojiye karşı öne sürülen belli başlı savlar artık müzelik olmuşlardır� |
Parapsikoloji Ve Fizik |
09-06-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Parapsikoloji Ve FizikBu ifadenin doğruluğunu kabul edebilmezden önce, sözkonusu gelişmeyi, modern fizikte ortaya çıkan ve yolu aydınlatan yeniliklerin ışiğında ve çok dikkatli bir şekilde ele almamız gerekmektedir Bu yüzyyıln başlangıcında klasik fiziğin elektrodinamik ve siyah cisim ışınımı iki alanda çatlatnaya başlamasından itibaren, fizik bilimi derin bir kargaşa içine düşmüş bulunmaktadır Fizikçilerin, benzeri görülmemiş bir çalışma temposu içinde, teorik çalışmalarının esasını oluşturan temel yasalar ile kavramları bir daha gözden geçirmeleri gerekmiştir Teorik fizikteki tüm klasik kavramların hemen hepsinin önemli revizyonlara gereksindikleri ortaya konulmuş veya en azından belirli durumlarda kuşku altında kalmışlardır: Uzayın geometrisi, uzay ile zaman arasındaki ilişki, zamanın yönlülüğü, maddenin niteliği, temel olaylar ile süreçlerin niteliği, bir sistemin hali ile o halin ölçümü arasındaki ilişki, vb gibi önekler olarak verebiliriz (Bu örnekler, laf aramızda, modern fiziğin sözde uygulamacı yaklaşımıyla pek bağdaşmayan bir eğilimini, yani çarpıcı bulguları arasında �metafizik� denilebilecek türden unsurlara rastlama arzusunu ışığa çıkarmaktadır) Sözgelimi, her elektronun diğerinin aynısı olduğunu ima eden, elektronların istatistiki kurallara uyduğu gerçeği, ayırt edemediğimiz bir şeyin ayrı bir kimliği olamayacağı ilkesini desteklemek için kullanılmıştır Elektronların birbirinden ayırt edilemezliğinin bu şekilde yorumlanması yeterli bir açıklama oluşturabilse dahi, gerekli bir açıklama olmadığı da bir gerçektir Belirsizlik ilkesi�ni tanıtmakamacıyla sık sık başvurulan düşünce deneyi de aynı şekilde yanıltıcı olmaktadır Bu deneyde, bir elektronun konumu ile hızını belirlemek amacıyla elektronun tek bir� foton tarafından �aydınlatıldığı� tasavvur edilir Halbuki, Belirsizlik ilkesi�nin doğrudan, ölçme ile ilgili olan deneysel değerlendirmelerden kaynaklandığı gibi (yanlış) bir anlayış getirilmektediryukarıdaki örneklerde olduğu gibi, nispeten üzerinde durulmamış olan yanlış yorumlamaların yanısıra, kuantum teorisinin kendine özgü bazı paradoksları da vardır: Schrödinger�in kedisi ile Einstein, Podolsky ve Rosen�in Paradoksları bunların en ünlüleridir Ayrıca, kuantum mekaniğinin bugünkü haliyle yetersiz olduğu kabul edilen bazı sahalar da var?ir: Örneğin, küçük mesafelerde veya yüksek enerjilerde Olduğu gibimevcut teorinin daha da geliştirilmesi sayesinde bu tür anomalilerin düzeltilebileceğini, çünkü bunların pek sık görülmeyen şartlar altında ortaya çıktıklarını düşünmek yanlış olacaktır Ve tabi fizikçiler arasındaki görüş ayrılığını da unutmamak gerekir Meslektaşlarınin aksine, ezoterik tradisyonlar uğruna� klasik kavramları hemen bir kenara atmaya yanaşmayan fizikçiler de vardır Einstein aşırı reaksiyoner fizikçilere örnek verilirken, David Bohm gibi bazı çağdaş fizikçiler de kuantum teorisindeki gerçek saptayıcı niteliği haiz değişken antitelerin henüz keşfedilmeyi beklediklerini düşünmektedirler özellikle kuantum teorisinin yapısındaki muhtemel gerilimleri gösteren ikinci bir husus da, bazı çevrelerde, her ne zaman ortaya çıkarsa çıksın, anlaşılmazlığa büyük bir değer verme eğilimidir Bu kimseler, sözkonusu sahalarda soru sorulmasını bilim dışı olmakla suçlarlar Orneğin, Prof Eisberg ), kuantum teorisindeki dalga işlevini açıkladıktan sonra dalgalanan ? nedir ve nerede dalgalanmaktadır� gibi soruları asla yanıtlamamamız ve hatta sormamamız gerektiğini ileri sürer, turmalin kristali üzerine düşen bir fotonla ilgili bir deneyi tartışırken, bu fotona ne olabileceğine ilişkin gayet haklı soruları sınırlama yoluna gitmektedir: «Fotonun kristalin içinden geçip ge~meyeceğine neyin karar verdiğime ve gerçekten geçtiğinde de polarlama yönünü nasıl değiştirdiğine ilişkin sorular deneylerle yanıtlanamayacağı için, bu tür sorularıbilimin alanı dışında tutmak gerekir Psi konusunun giderek daha özgür, daha az kısıtlayıcı bir hale geldiği ve artık eski moda gereksinimlerin boyunduruğuna girmediği duygüsu giderek yaygınlaşmaktadır (Üstelik, bu duygu, yeni fiziği zen, Tao, meditasyon, vb gibi konularla bağlant~larıdırma hevesi içinde olan bazı kitaplarda oldukça garip bir şekilde dışavuruınlar olmuş?tur) İşte, eski kuralların gevşetilmesi sonucunda �da inanılmaz � sayıda yeni kavramsal yaklaşım oitaya çıkmıştır |
Parapsikoloji Ve Fizik |
09-06-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Parapsikoloji Ve FizikBu gidişatın parapsikoloji için ne anlama gelebileceğini, «Rastlantının Kökleri» adlı kitabında Arthur Koestler�in açık bir şekilde dile getirdiğini görüyoruz: «Insanın zihnine ters gelen duyu-dışı algıiama [ESP] fenornenleri, modern fiziğin inanılmaz önerilerinin ışığında pek de o kadar akıl almaz şeylermiş gibi gelmezler» Koestler burada, alışılagelmiş kurallara uyan bir bilim dalının teorik çılgınlığının, her nasılsa, parapsikolojinin teorik çılgınlığını onaylayıcı bir etki yarattığı dü?şüncesini biraz da espirili bir dilleağçığa vurmaktadır Ne var ki, alışıla?gelmiş kurallara uyan fizikçilerin Psi konusuna bakış açılarının önemli ölçüde değişime uğrayacağını umduysa, hayal kırıklığına uğramış olmalıdır Böyle bir değişim olmadığı gibi, olacağıda kuşkuludur Ote yandan, parapsikologlar da fizik ile paranormal fenomenler arasında görünürde var olan paralellikleri kendilerine göre değerlendirmekten geri kalmadılar Demek ki, artık, teorik parapsikolojideki gelişmelere daha bir ayrıntılı olarak bakmamızın zamanı gelmiştir Son zamanlarda Psi konusuna ilişkin olarak ortaya konulan fizik teorileri ele aldığımızda, bunların çoğunun temelinde, modern fiziğin yeni ve egzotik kavramlarından bir ya da birkaçının yattığını görürüz İnsanı gerçekten endişelendiren bir husus da, çeşitli teorileri birarada gözönüne aldığımızda, bu� teorilerde yararlanılan yeni kavramlarm bolluğudur Sözkonusu teorilerin tuhaflığını ve çeşitliliğini gözler önüne serebilmek için, birkaç örneğe bakmak gerekir Sözgelimi Schmeidler Psi�nin, topolojik bir çarpılımın (:distortion) yol açtığı dolaysız bir süje-hedef bağlantısı ile aktarıldığını öne sürer «ESP ile PK�nin etkili olduğu bir evrende fazladan bir boyut daha vardır,» diyen Schmeidler, «uzay-zaman matrisindeki bir katlanma» dan veya bazen de, «uzaydaki bir delikten», yani normalde �tahtakurdu delikleri� denilen olgudan söz açar Dobbs�un Psi�nin taşıyıcıları olduğunu ileri sürdüğü ve psitron adını verdiği parçacıkların kökeni �edimsiz parçacıklar� kavr***** dayanır Dobb�a göre, *Hiç kimse, bu edimsiz parçacıkların bildiğimiz herhangi bir fizik aygıt aracılığıyla doğrudan belirlenebileceğini iddia edemez Bunların varlıklarının çıkarım yoluyla saptanması gerekmektedir Ancak, edimsiz parçacıkların bu özelliğinin onları fizik gerçeklik dışına ittiğini de söyleyemeyiz Dobbs�un psitronları da edimsiz parçacıklar gibi belirlenemez niteliktedir Psitronlar�ın, ayrıca, sanal değerliu olarak benimsenmesinden öne, biraz dikkatli olunmalıdır Şunu hiç unutmamalıyız ki, fizikte yapılan paradokslu öneriler, fiziğin kendisinin çektiği kavramsal güçlüklerin bir yansıması olabileĞeği gibi, şimdiki halleriyle giderek yeterince işlenmemiş kavramlar halinde de değerlendirilebilirlerDaha l956 yılında, Henry Margenau ile Pasoual Jordan�ın kuantum fiziğinin sunduğu bazı paralelliklerin iizerinde ilk kez durmalarından hemen sonra CTK Chari (Kay~ 3), lwautua fiziği, feIsefe �konularda düşünce birliği sağlayamayacak kadar geri ve çekişmeli bir evrededir, demiş ve fizik ile parapsikoloji arasında umutla beklenen senaaain, ne birinin ne de diğerinin lşirbirlenine aşırı derecede ayrıcalık tanımaları sure�tiyle ouıışabileceğini söyleyemeliyız, diyen olmamıştır Ne yazık ki, o günden bu �yana fiziğin gelişmedeki,misafir statüsü belirsiz olan dal da spekülatif nitelikteki gelişmelerin yönünde olduğundan, Chari�?nin bu değerlendirmesi o döneme nazaran bugün de hala geçerlidir son olarak, şunu da belirtmeliyiz ki, Psi ile fizik de dahil klasik bilim anlayışı arasındaki �teorik uygunluğun daima� arzulanır bir amaç� olarak kalması gerektiğine inanmamıza karşın, Psi süreçlerine ilişkin fizik teorlerinin formülier halinde örtaya konulması için, vakit henüz çok erken olabilir Jelu Bellof�un (Kay l) Psi ile fiziğin uzlaştırılmasıyla ilgili tüm girişimlerin yanlış yönlendirmenin kurbanı olabileceğine ilişkin taVrını desteklesek bile, her halükarda; PM süreçlerinin ikna edici bir şekilde psikolojik ve fizyolojik değişkenlerle ilişkileııdirilmesi yolunda pek az adım atıldığı bir evrede bu tür çabaların akla yatkınlığını kabul etmek de pek kolay olmamaktadır(7) �Kaynak Fabian TASSANO ve Celia GREEN, «Parapsycboli>gy and Physics», The Journal of the American Society for Physiologicj Research , 1988 C 1, S 804, s 369-375 |
|