Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir? |
04-25-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir?Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir? (d 15 Ekim 1844 - ö 25 Ağustos 1900) "Güç İstenci", "Üstinsan", "Bengidönüş" gibi özgün fikirlerle tanınan var oluşçu Alman filozofudur Nietzsche'nin felsefe öğretisi, kendi çağına tümden bir karşı çıkış olarak görülmektedir Kendisinin bütün derdi, insanı akılcılığın kıskacından kurtarıp kendisi üzerinden düşünmesini sağlamaktır Ona göre Tanrı ölmüştür ve insanlar Dünya'da yapayalnız kalmışlardır Bu yüzden insanlar Tanrı'dan bekledikleri umut ve istekleri bir kenara bırakıp kendilerini Dünya'ya adamalılar Böylelikle düşünce ile yaşam arasında bağ kurulması daha kolay olur Nietzsche, insanlara yeni değerler getirmeye çalışarak güçlü insanların egemenliğinde, çoğunluktan ibaret olan ve sürü olarak nitelendirdiği insanlıkta ilerlemenin mümkün olduğunu ileri sürmüştür Sürü kendini feda ederek üst insanı belirleyecektir Üst insan benim diyebilen, kendi gözleriyle gördüğü gerçekliği belirleyen insan olarak görülmektedir Bütün varlığın temelinde daha güçlü olmaya yönelik irade vardır Nietzsche'ye göre, insanoğlu sadece kendini korumak ve yaşamak istemez aksine asıl isteği daha da güçlü olmaktır Din, ahlak, çağdaş kültür, felsefe ve bilim gibi konularda eleştiriler yazmıştır Nietzsche'nin etkileri felsefede, egzistensiyalizm ve postmodernizm üzerinde olmuştur O, değerlerin göreceliğini savunmuş, "iyi" ve "kötü" kavramlarına saldırmıştır Kıta felsefesinde ve analitik felsefede alternatif yollar göstermiştir Yaşamı olumlama, bengi dönüş, anti platonizm onun felsefesinin temel taşlarıdır Nietzsche, erken ölümü ve hastalığı nedeniyle, "ne ahlaksal idealini, ne de trajik şiirini gerçekleştirebilmiştir[1]" [1] Daniel Halery, Nietzsche'nin Hayatı, sf:285 Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir? (d 15 Ekim 1844 - ö 25 Ağustos 1900) "Güç İstenci", "Üstinsan", "Bengidönüş" gibi özgün fikirlerle tanınan var oluşçu Alman filozofudur Nietzsche'nin felsefe öğretisi, kendi çağına tümden bir karşı çıkış olarak görülmektedir Kendisinin bütün derdi, insanı akılcılığın kıskacından kurtarıp kendisi üzerinden düşünmesini sağlamaktır Ona göre Tanrı ölmüştür ve insanlar Dünya'da yapayalnız kalmışlardır Bu yüzden insanlar Tanrı'dan bekledikleri umut ve istekleri bir kenara bırakıp kendilerini Dünya'ya adamalılar Böylelikle düşünce ile yaşam arasında bağ kurulması daha kolay olur Nietzsche, insanlara yeni değerler getirmeye çalışarak güçlü insanların egemenliğinde, çoğunluktan ibaret olan ve sürü olarak nitelendirdiği insanlıkta ilerlemenin mümkün olduğunu ileri sürmüştür Sürü kendini feda ederek üst insanı belirleyecektir Üst insan benim diyebilen, kendi gözleriyle gördüğü gerçekliği belirleyen insan olarak görülmektedir Bütün varlığın temelinde daha güçlü olmaya yönelik irade vardır Nietzsche'ye göre, insanoğlu sadece kendini korumak ve yaşamak istemez aksine asıl isteği daha da güçlü olmaktır Din, ahlak, çağdaş kültür, felsefe ve bilim gibi konularda eleştiriler yazmıştır Nietzsche'nin etkileri felsefede, egzistensiyalizm ve postmodernizm üzerinde olmuştur O, değerlerin göreceliğini savunmuş, "iyi" ve "kötü" kavramlarına saldırmıştır Kıta felsefesinde ve analitik felsefede alternatif yollar göstermiştir Yaşamı olumlama, bengi dönüş, anti platonizm onun felsefesinin temel taşlarıdır Nietzsche, erken ölümü ve hastalığı nedeniyle, "ne ahlaksal idealini, ne de trajik şiirini gerçekleştirebilmiştir[1]" [1] Daniel Halery, Nietzsche'nin Hayatı, sf:285Friedrich Wilhelm Nietzsche'nin Kronolojisi 1844 15 Ekim: Nietzsche, Leipzig'in güney batısında Saksonya'da bir Prusya köyü olan Röcken'de Karl Ludwig Nietzsche adında papaz bir babanın oğlu olarak dünyaya gelir 1849 30 Temmuz: Babasının ölümü 1858: Naumburg yakınlarında Almanya'nın önde gelen Protestan yatılı okulu Schulpforta'ya kayıt yaptırır 1864 Ekim: Teoloji ve filoloji öğrencisi olarak Bonn üniversitesi'ne kayıt yaptırır 1865 Ekim: Nietzsche, Bonn'daki filoloji hocası FWRitschl'in peşinden Leipzig'e gider ve eğitimine burada devam eder Leipzig'de eski kitaplar satılan bir dükkanda Schopenhauer'in bir kitabını bulur ve arkadaşlarına bundan böyle bir "Schopenhauer'ci" olduğunu açıklar 1868 8 Kasım: Nietzsche'nin Leipzig'de Richard Wagner'le ilk buluşması 1869 Şubat: Henüz doktorasını tamamlamamış olan Nietzsche, Ritschl'in tavsiyesi üzerine Basel üniversitesi klasik filoloji bölümüne genç yaşta öğretim görevlisi olarak atanır 17 Mayıs: Nietzsche'nin Wagner ve Cosima'ya Tribschen'de ilk ziyareti 28 Mayıs: Basel Üniversitesi'nde "Homeros ve klasik filoloji" üzerine bir açılış konuşması yapar 1870 Ağustos: Nietzsche, Fransa-Almanya savaşı nedeniyle üniversiteden izin alır ve gönüllü sıhhiye eri olarak cepheye gider Ama sağlığının bozulması nedeniyle iki ay sonra Basel'e geri döner 1871 Ocak: Basel Üniversitesi felsefe kürsüsüne yaptığı başvuru geri çevrilir İsviçre Alp'lerinden kalbi kırık bir şekilde ayrılır ve klasik filolog olarak mesleğinden giderek hoşnutsuz olmaya başlar, felsefeye yönelir Bu yıldan sonra Nietzsche bozuk sağlığıyla sürekli bir mücadeleye girer 1872 Ocak: İlk kitabı " Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der Musik" (Müziğin Ruhundan Tragedya'nın Doğuşu) yayınlanır Şubat - Mart: Basel'de "eğitim kurumlarımızın geleceği" konulu halka açık seminerler verir 22 Mayıs: Nietzsche, Bayreuth Tiyatrosu'nun temel atma töreni için Bayreuth'a giden Wagner'in 59 doğum gününde besteciye eşlik eder 1876 Ağustos: I Bayreuth festivali Wagner'le dostluğu gölgelenir Eylül: Paul Ree ile birlikte Bayreuth'tan ayrılır Ekim: Basel Üniversitesi sağlığının bozuk olduğu gerekçesiyle Nietzsche'ye bir yıllık hastalık izni verir 1878: "Menschliches, Allzumenschliches" (insanca, pek insanca) ilk bölümü Voltaire'e adanmıştır 3 Ocak: Wagner Nietzsche'ye yeni yayımlanan eseri Parsifal'in bir kopyasını gönderir Mayıs: Nietzsche Wagner'e yazdığı son mektupla birlikte "insanca pek insanca: Özgür ruhlar için bir kitap" adlı çalışmasının bir kopyasını gönderir Wagner'den tamamen kopar 1879: İnsanca, pek insanca 'nın ikinci cilt birinci kısmı: Assorted opinions and maxims Nietzsche sağlığının bozukluğu öne sürülerek Basel'deki kürsüsünden istifa etmeye zorlanır Bundan sonraki on yıl boyunca otel odalarında ve pansiyonlarda yaşayan yalnız bir gezgin yaşamı sürecektir 1880: İnsanca, pek insanca, ikinci cilt ikinci kısım: Gezgin ile Gölgesi 1881: Tan kızıllığı Ahlakın önyargıları üstüne düşünceler Sils Maria'da ilk yazını geçirir 1882: Şen bilim (neşeli bilgelik ya da La Gaia Scienza adlarıyla da bilinir) 125 aforizmada bir deli, Tanrı'nın öldüğünü açıklar Mart: Paul Ree Roma'ya gitmek üzere Cenova'da Nietzsche'den ayrılır Ree Roma'da Lou Salome ile tanışır ve ona aşık olur Nisan: Nietzsche Roma'ya gider ve Lou Salome ile tanışır Nietzsche birkaç gün sonra, önce Ree aracılığı ile daha sonra şahsen Salome'ye evlenme teklif eder Teklifi geri çevrilse de kendisi, Ree ve Salome arasındaki düşünsel "menage a trois" bağlılıktan hoşnuttur Yıl sonunda Nietzsche, Ree ve Salome'den kopar ve kendisini ikisinin ihanetine uğramış hisseder 1883: Böyle Buyurdu Zerdüşt : Herkes ve hiç kimse için bir kitap adlı çalışmasının birinci ve ikinci kitaplarını yazar 13 Şubat: Wagner'in ölümü, 1884, Nice'de Zerdüşt'ün üçüncü kısmını yazar 1885: Zerdüşt'ün dördüncü ve son bölümünü sınırlı sayıda ve kendi başına yayımlatır 1886: İyinin ve Kötünün Ötesinde Geleceğin felsefesine prelüd 1887: Yeraltından notlar'ın Fransızca baskısı tesadüfen eline geçer ve böylece Dostoyevski'yi keşfeder 10 Kasım: Ahlakın soykütüğü üstüne: Bir polemik 1888 Mayıs - Ağustos: Wagner olayı; Dionysos Dithyrambosları'nı bitirir (1891'de yayımlanır) Eylül: Deccal (1894'de yayımlanır) Ekim - Kasım: Ecce Homo'yu yazar (kitabın yayımlanması Elisabeth Förster Nietzsche tarafından 1908'e dek ertelenir) Aralık: Nietzsche Wagner'e karşı (1895'te yayımlanır) 1889: Putların alacakaranlığı (Özgün adı: Bir psikoloğun atıllığı) 3 Ocak: Nietzsche, Torino'da Piazza Carlo'da sinir krizi geçirir ve sahibi tarafından kırbaçlanan yaşlı bir atın boynuna sarılarak ağlar 18 Ocak: Jena Üniversitesi'ndeki psikiyatri kliniğine kaldırılır Doktorlar "ileri yeti yitimi" teşhisi koyarlar Klinikte "beni buraya karım Cosima getirdi" dediği bile duyulmuştur Cosima ölen Wagner'in karısıdır 1890: Nietzsche'nin annesi oğlunu alır ve bakmak üzere Naumburg'taki evine getirir 1897 20 Nisan: Annesinin ölümü Kız kardeşi Nietzsche'yi alarak beraberinde Naumburg'tan, 1894'de Nietzsche arşivini taşımış olduğu Weimar'a götürür 1900 - 25 Ağustos: Nietzsche Weimar'da ölür Röcken'de babasının mezarının yanına gömülür 1901: 1880'lerde kaleme alınan Nachlass'tan beş yüz bölüm Güç istemi adıyla yayımlanır 1906'da kitabın ikinci baskısı bu sefer 1067 bölümlük bir çalışma olarak piyasaya çıkar Friedrich Wilhelm Nietzsche ve "Tanrı Öldü" Deyişi "Tanrı öldü", Nietzsche'nin en popüler sözüdür Bu düşünceyi Nietzsche, ilk kez Şen Bilim adlı eserinde dile getirmiştir O dönemin koşullarına göre yorumlanması gereken "Tanrı'nın Ölümü" düşüncesini, kendi tabiriyle bir kaçığın ağzından duyurur Gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp "Tanrı öldü! Tanrı öldü!" diye bağıran bir delinin ağzından, Tanrı'nın ölümünü ilan eder Nietzsche "Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir Tanrı'ya nasıl mal edilebilir?" düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur Tanrı'nın, insanı yeryüzüne acı çekmesi için yolladığına inanır Nietzsche bunu Empedokles adlı eserinde de vurgulamıştır Nietzsche'ye göre "Sanatçı Tanrı" kendisini Yunanlıya bir model olarak sunar Onun kendisine bir şekil vermesini, mermerin ya da taşın içinde gizli kalan heykeli çıkarıp, sonra da gerçekleştirilen bu sanat yapıtının tadına varmasını önerir "Hıristiyan Tanrı" ise emredicidir İnsanın dünya nimetlerinden faydalanması yerine, çile çekmesini ister "Tanrı'yı yadsıyoruz, Tanrı'nın sorumluluğunu yadsıyoruz ve böylece, yalnızca dünyayı biliyoruz" Nietzsche olaylar sonrası insanların Tanrı'yı suçlamayarak suçu dünyaya bulmalarının yanlış olduğunu düşünmüştür Nietzsche'ye göre geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, dünyanın gerçek doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka hiçbir şey değildirler Bununla beraber, bu araçlar bizim için dayanılması zor bir dünyayı dayanılabilir kılabilmeye hizmet ederler Bu hizmet yıllardır dinlerin var oluşu ile de desteklenmektedir Dinler bize öbür dünya gibi güzel vaatler sunarak, bize bu dünyada yapmamız gerekenleri buyururlar Bu buyruklar, insanların özgür ve başkaldıran doğasını yok etmeye onları birer sürü parçası haline getirmeye yöneliktir Nietzsche Tanrı anlayışına ve hayatı katlanılabilir kılan araçlara karşı çıkar Öte yandan, bunlar var olmadan yaşamanın ne kadar zor olduğunu ve ne kadar yüksek düzeyde hayat ve birey bilinci gerektirdiğini söyler İşte onun istediği de budur Bilime ve dine hizmet edenler bu noktada birbirinden farklı değillerdir İkisi de bu araçların ve vaatlerin tekrar tekrar insan hayatına girmesine ve insanların bunlara körü körüne bağlanmasına neden olurlar İnsanlar bu araçlardan kurtulup zorla bir gereklilik kazandırılmış dünyadan sıyrılmalıdırlar Tanrı ölmüştür; çünkü insan kendi hareketlerini yönlendirebilecek düzeydedir Fakat tahmin edildiği gibi Nietzsche bu durumdan tam bir çıkış önermez Bu çıkışı insanların başarabileceğini söyler Tanrı'nın ölümünü büyük bir reddedişe ve kendi üzerimizde sürekli bir zafere dönüştüremezsek, bu kaybın bedelini ödemek zorunda kalırız Ek Bilgiler Friedrich Nietzsche'nin var oluşa yönelik en büyük amaç ve umut olarak ortaya koyduğu Üstinsan (Übermench) kavramının çıkış noktası, insanlığın ortak ve içsel dünyasında gerçekleşen bir krizdir: "Tanrı'nın ölümü!" Bu kriz, Nietzsche'nin ölümünden bir asır sonra bile hala daha tartışılmaktadır Kimi yorumcular, Nietzsche'nin insanlığa dair tanımladığı bu krizi ateizme yormuş, kimileri bu krizi Hıristiyanlık'a karşı özel bir ayaklanma olarak görmüş, kimileri de nihilizmle insan varlığının ve özünün değerinin dibe vurmasını tanımlayan bir slogan olarak algılamıştır Bu tür faklı görüşlerin sebebi, elbette yine Nietzsche'den kaynaklanmaktadır; çünkü hiçbir zaman anlaşılma kaygısı taşımayan Nietzsche, farklı konuları ayrı ayrı ve farklı eserlerinde -kimi zaman çelişkilerle- ele alan Nietzsche, eserlerini tümcül bir yaklaşımla okumayan okuyucuları fazlasıyla yormuş, yanlış çıkarımlara itmiştir Belki de bu sebepledir ki, en uç kitleler ve gruplar dahi -örneğin Anton Lavey ve müritleri, ve Neo-Naziler, hatta kimi Heavy Metal müzik grupları, Anarşistler, Nietzsche'nin "Tanrı'nın Ölümü" savını/sloganını farklı boyutlara çekebilmiş, özü itibariyle değeri ve hiçbir anlamı olmayan yorumlar yapabilmişlerdir Bu sebeple "Tanrı'nın Ölümü" krizinin açık ve net bir şekilde yorumlanması, oldukça zordur Belki de bu kadar uç noktalarda bu kadar farklı algılanan tek düşünür Nietzsche'dir Adolf Hitler'in siyasetinde yorumlanmasından, Mussoloni'nin vahşetinden de anılır olmasından tutun da günümüz saygın felsefecilerinden Ahmet İnam'ın "Gönül Felsefecisi-Mümin" olarak yorumu, oldukça ilginçtir Konunun Nietzsche'yi yorumlayanlar tarafından tartışılmayan tek ortak noktası, Nietzsche'nin, nihilist bir dünya anlayışının dönemde ve dönemin sonrasındaki dünyada, toplumsal açıdan büyük yıkımlara neden olacağını haber vermesi ve yeni bir kutsal anlam/değer arayışına girmesidir Nietzsche'nin ortaya koyduğu trajik felsefenin başlangıcı, Tanrı'nın ölümünün ilanıyla başlar Fakat ortada fazlasıyla yanlış anlaşılan önemli bir detay vardır; Tanrı'yı öldüren Nietzsche değil, tersine insanlıktır İnsanoğlu, yaşamın değerini her asırda biraz daha küçültmüş, varoluşunun en temel şartı olan Tanrı'ya inancı lekelemiştir Hayata, yaşama atfedilen her türlü değer ve anlam, oysaki Tanrı inancıyla oluşturulmuştu Fakat insanoğlu öyle bir noktaya gelmişti ki, en kutsal yaşama azmini bulduğu inancını kaybetti Bu sebeple insanoğlu kendine gitgide yabancılaştı Nietzsche, insanlığın bu dramatik yazgısını önceden kestirebilmişti Bu kutsal ilanın zamanı olmadığını bile bile, kendini anlayabilecek kulaklar arayıp durdu Değer krizinin ilanını ve Tanrı'nın ölümünü belki de isteyecek en son kişiydi Fakat Nietzsche'nin tabiriyle bir "kaçık", günün birinde, öğle öncesi aydınlığında elinde feneriyle pazar yerinde "Tanrı'yı arıyorum!" diye bağırana kadar bu sesi kimse işitmemişti İşitenlerde hep duymamazlıktan geldi Bir asırı geçkin bir süredir insanlık bu çığlığı yeni yeni anlamakta; Fakat ardında iki büyük dünya savaşının ağırlığını, yorgunluğunu taşıyarak Yeniden ve panik şekilde toparlanmaya çalışarak Belki de dünya tarihinde en çok o dönem Tanrı unutulmuştu Nietzsche, Şen Bilim adlı eserinde Tanrı'nın öldüğünü bir kaçığın ağzından şöyle duyurur: "Öğle öncesi aydınlığında bir fener yakan, pazar yerinde koşarkan durmadan 'Tanrı'yı arıyorumTanrı'yı arıyorum" diye bağıran kaçık adamı duymadınız mı? Oradakilerin çoğu, Tanrı'ya inanmayanlar olduğu için onun böyle davranması, büyük bir kahkahanın patlamasına yol açtı, onu kışkırttılar 'Ne, yolunu mu şaşırmış?' diye sordu birisi Bir başkası 'Çocuk gibi yolunu mu kaybetmiş' dedi 'Yoksa saklanıyor mu bizden?', 'Bizden korkuyor mu?', 'Yolculuğa mı çıkmış?', 'Yoksa göçmüş mü?' Onlar birbirine böyle bağırarak güldüler"[1] Kendine yabancılaşmış, hastalıklı bir Tanrı'nın ölmesi zaten normaldi Doğumundan itibaren insanı günahkar sayan, insanlara acıyan ve onlara acımalarını öğütleyen bir Tanrı; Tüm hakikati öte dünyaya göçeren Özellikle Hıristiyanlık'a karşı büyük bir mücadele veren Nietzsche bu tavrı, Katolik tarihçiler tarafından hep çarpıtılmış ve Hıristiyanlıkla birlikte tüm dinlere karşı bir tavır sergilenmiş gibi bir lanse durumu söz konusu olmuştur Oysa Nietzsche, kökenini soygu içgüdülerden alan yaşamı sıkı sıkıya "Kutsal bir evet" ile onaylayan, hayatın gelişimini sağlayan tüm dinlere büyük bir saygı göstermişti "Bizi farklı kılan, tarihte, tabiatta veya tabiatın arkasında hiçbir Tanrı tanımamamız değil, Tanrı diye hürmet edileni, Tanrı'ya benzer bulmamamızdır! Bunun yerine acınası,, garip, zararlı olduğunu ve yalnızca hata değil, yaşam karşısında suçlu olduğunu bulmamızdır!" [2] Nietzsche'nin bu sözleri, bizzat Hıristiyan inancını hedef alır Nietzsche "Tanrı'yı yadsıyoruz" derken bile, akabinde Hıristiyanlık'tan bahsedip, niyetini ortaya koyar Peki neden Hıristiyanlık'a karşı böylesine bir öfke taşımaktadır? Bunun cevabını yine Nietzsche verir: "Bana göre Hristiyanlık, yozlaşmanın en uç biçimidir ve algılanabilecek nihai bir yozlaşmanın istemine sahiptir!" [3] Bu noktada ülkemizin saygın felsefecilerinden Prof Dr Ahmet İnam'dan bir alıntı yapmak istiyorum: "Nietzsche bana göre dinsiz bir adam değil Tanrı öldü diyor ama o tamamen Hıristiyanlıkla kavgası olduğu için Bir güce inanıyor Nietzsche’nin Tanrı’ya inandığını söyleyebilirim Orada bizim gücümüz var Batı’nın Nietzsche’sini ben kendi gözümle yorumlayabilirim Hüzzam makamında ona şarkı yazabilirim Sanki Nietzsche deyince mutlaka senfoni yazmamız gerekiyor Türkü de yakabilirim Onun ıstırabını anlayabiliyorum Dolayısıyla ben Nietzsche’yi hep kafasında fes, bizim 19 yüzyıl İstanbul’unda yaşayan bir insan olarak düşünürüm Bana Nietzsche dervişvâri biri gibi gelir" [4] Tanrı inancı, insanlığın ilkel çağlarından bugüne insanlığın en temel ideali, değeri, anlamı olmuştur İnsanlık, sadece Tanrı inancı ile hayata tutunabilmiş, semboller dünyasında kendine bir amaç, bir hedef belirleyebilmiştir Özellikle de Aydınlanma hurafesi* adı altında süregelen içi boş serüvenle birlikte insanın her geçen gün kendine yabancılaşması, eş zamanlı olarak dönemin Avrupa'sında Hıristiyanlık'ın her geçen gün insanın değerini alçaltması, Tanrı'yı ölüm döşeğine bizzat mahkum eden önemli sebeplerdendir En kutsal, en yüce değerini her geçen yitiren insanoğlu, nihilizmin varlığın özünü hiçe indiren, hakikati yok sayan bataklığına saplanmış, yeni bir değer, yeni bir anlam arayışına girişmiştir Zerdüşt, bu noktada yeni bir anlam tasarısı içine girerek dağından şehirlere iner Lakin kimse Tanrı'nın öldüğünü duymamıştır Dağdan inerken karşılaştığı mümin ihtiyar bile: "Zerdüşt dağdan yalnız olarak indi ve yolda kimseyle karşılaşmadı Fakat ormana ulaştığında, karşısına ormada ağaç kökü toplamak için mukaddes kulübesinden ayrılmışbir ihtiyar çıktı "Peki bir ermiş ormanda ne yapar?" diye sordu Zerdüşt Ermiş şöyle dedi : "Şarkılar söyleyerek, ağlayrak, gülerek ve hatta homurdanarak benim olan Tanrı'yı överim Ayrıldı ermişle Zerdüşt iki çocuk gibi gülümseyerek Ne ki yalnız kalınca Zerdüşt, kendi kendine şöyle seslendi : Mümkün olabilir mi böyle bir şey? Henüz işitmemiş olabilir mi ormanda yaşayan bu mukaddes ermiş, Tanrı'nın öldüğünü?" [5] ** Mümkündü Tanrı'nın öldüğünü ormandaki ermişten tutunda şehirdeki panayırın sineklerine kadar kimse duymamıştı Uzun bir zaman aralığında da kimse duymayacaktı Fakat Nietzsche'nin de yanıldığı bir nokta vardı; Yozlaşan Tanrı / Allah inancını eleştirip, Tanrı'nın öldüğünü yüzyıllar öncesinden "Enel Hakk" diyerek ilan eden, bu hakikati bizzat dile getirip derisi yüzülerek öldürülen insanlar vardı Öyle ki Nietzsche henüz doğmamışken, Anadolu'da birileri insandan ötesini tasavvur edebilmiş; Amacı mutlak yaratıcıyla tümleşme yolunda, "İnsan-ı Kamil" olarak ortaya koyabilmişlerdi İnsanı Hakikat kapısını aralamaya çağıranlar, Nietzsche'den önce çok can yitirmişti*** Fakat Nietzsche, özü itibariyle İslam'ın özüne saygı duyduğunu, hayata ve insana verdiği "erkekçe" değer dolayısıyla Hıristiyanlığı binlerce kez küçümsemeye hakkı olduğunu dile getirmiştir; Kendini Hıristiyanlığa karşı Deccal olarak ilan ettiğinde bile: "Eğer Müslümanlık, Hıristiyanlığı küçümsüyorsa bunu yapmakla binlerce kez haklıdır Çünkü Müslümanlık insana değer verir () Hıristiyanlık, eski kültürün mirasını bizden çaldıSonra da bizi, İslam kültürünün mirasından yoksun bıraktıTemelde bize, Grek ve Roma'dan daha yakın olan ve doğrudan duyu ve zevkimize hitap eden İspanya'nın muhteşem Magribi kültürü ayaklar altında çiğnendiNeden? Çünkü soyluydu, çünkü kökenlerini insanca içgüdülerden alıyordu" [6] İnsanoğlu artık katildi ve eline bulaşan, Tanrı'nın kanıydı Belki bir kaçık bunu ifade etmeye çalıştı, lakin zamansızdı, daha gelmemişti büyük öğle; Ve dağdaki yalnız çınarın beklediği yıldırım Nietzsche'nin dilinden konuşan o kaçık, insanı, değer yıkımından dolayı altüst edecek, hiçleştirecek geleceği görebiliyordu Ve şöyle diyordu, kendini alaycı gözlerle izleyen panayırın sineklerine: "O'nu biz öldürdük, sizlerle ben! O'nun katiliyiz hepimiz Ama bunu nasıl yaptık? Denizi kim içebilir? Bütün çevreyi silmemiz için bize bu süngeri kim verdi? Onu güneşin zincirlerinden kurtarırken ne yaptık biz yeryüzünde? Nereye gidiyor şimdi dünya, biz nereye gidiyoruz? Bütün güneşlerden uzağa mı? Sürekli, boş yere geriye, öne ve yana, bütün yönlere atılıp durmuyor muyuz? Üst alt kaldı mı? Sanki sonsuz bir hiçte yolumuzu yitirmiyor muyuz? Boş uzayın soluğunu duymuyor muyuz? Hava giderek soğumuyor mu? Giderek daha çok, daha çok gece gelmiyor mu? Öğleden önce fenerleri yakmak gerekmiyor mu? Tanrı'yı gömen mezar kazıcılarının çığlığından başka bir ses duyuyor muyuz? Tanrı'nın çürümesinden başka bir koku duyuyor muyuz? Tanrı öldü! Tanrı öldü! O'nu öldüren biziz! Bütün katillerin katili olan biz, nasıl avunacağız?" [7] Tanrı artık ölmüştü, yine de insanlık yeniden onu diriltmeye, yeniden gerçek anlamını, değerini bulmasına günün birinde yönelecekti Günün birinde mutlaka, gözyaşlarıyla birlikte Tanrı'ya yeniden şarkılar söylenecek, şiirler okunacaktı: Benim yüce düşmanım, Benim mechulüm, Benim cellat Tanrım! Hayır! Dön artık!- Kabulümsün tüm ezanla! Gözyaşlarım boşalıyor, Bu boşalış sana! ve yüreğimin son alevi, aydınlatıyor seni, Lütfen, dön artık, Benim meçhul Tanrım! Benim acım! Benim son talihim [8] NOTLAR * ProfDrFehmi Baykan'ın, "Aydınlanma Üzerine Bir Derkenar" adlı "Kaktüs Yayınları"ndan çıkan yapıtını anmadan geçemeyeceğim Aydınlanma diye bir çağın hiç yaşanmadığını, bunun entellektüel bir hurafe olduğunu savunan Sayın Baykan, eserinde konuyu tüm detaylarıyla incelemiş ve güçlü deliller sunarak resmi (!) felsefe tarihinin yanlışlarla dolu olduğunu gözler önüne sermiştir ** Alıntıyı yaptığım eserin çevirmeni Murat Batmankaya'nın dipnotu aynen aktarmak istiyorum : "Nietzsche Tanrı öldü derken, aslında Tanrı yok dememektedir Tanrı'ya inanmıyorum da dememektedir Aksine Tanrı öldü demektedir İleri görüşlü bir şekilde çağa ve kendi özüne bakarak, o anki gerçekliğin bir bulgusunu tespit ettiğini düşünmektedir" [Karl Jaspers, Nietzsche-Einführung in das Verstandnis seines Philosophierens, 4baskı, Walter de Gruyter, Berlin] *** Nietzsche'nin Dionizik tipi (Üstinsan), İslam felsefesinde İbn-i Arabi, Mevlana, Hallac gibi mutasavvıfların ortaya koyduğu, benimsediği İnsan-ı Kamil kavramıyla büyük benzerlikler taşır Konu hakkında elbette tartışılır, ilgili eleştirilenizi başlık altına yorum yaparak belirtebilirsiniz Friedrich Wilhelm Nietzsche; Hıristiyanlık ve Deccal Nietzsche, "Hıristiyanlığa düşmanız, nefretle bakıyoruz, tüm romantizm ve anavatana tapınma biçimlerine de" diyerek Batı Kültürü'nün çöküşünü (decadence), ahlak değerlerine sökülüp atılamazcasına kök salmış olduğunu saptadığı, "çileci ülkü"ye yönelik olarak sunduğu soykütükçü çözümlemerle açıklama yoluna gitmiştir Nietzsche'nin din konusunda sert düşünceleri vardır Hıristiyan öğretisine karşı takındığı tutum, başkaldırışı ve bu öğretiye lanetler yağdırması, 19 yüzyılda çok ses getirmese de, Nietzsche'nin tanınmasıyla ve üne kavuşmasıyla beraber büyük yankı uyandırmıştır Çünkü Nietzsche, Deccal adlı eserinde Hıristiyanlığa lanetler yağdırmış, onu küçümsemiş ve kökeni konusunda çeşitli araştırmalarda bulunmuştur Ona göre "İlk ve son Hıristiyan çarmıhta ölmüştür" Nietzsche, Deccal adlı eserinin hemen başında şu sert yorumu yapar: “Zayıf ve hasta yapılı olanlar yok olmalıdırlarBu, bizim insan sevgimizin ilk kuralıdırOnlara bu konuda yardım edilmelidir Bir günahtan daha zararlı ne olabilir? Zayıf ve hasta yapılı olanlar için bir anlayış: "Hıristiyanlık!"” Nietzsche'nin dine başkaldırışı, özelde Hıristiyanlığa olmakla birlikte, genelde tüm nihilistik özellik gösteren dinleredir Nietzsche'nin başkaldırışı, tüm dinlere değildir Çünkü Nietzsche, doğrudan dine değil, nihilizme başkaldırır ve dolaylı olarak bu başkaldırışını nihilistik öğeler taşıyan dinlere de yöneltir Nietzsche'ye göre Hıristiyanlık, köle ahlakını taşıyan ve hayatı yadsıyan bir öğretidir Bu sebeple sürü psikolojisinin temeli, bu öğretiye dayanır Bir tür çilecilik olarak adlandırılabilinecek Hıristiyanlık, Nietzsche'ye göre yok edilmelidir Çünkü Nietzsche'ye göre Hıristiyanlık, insan neslinin sonunu getirebilecek nitelikte yanlış bir anlayışın sonucudur Nietzsche'ye göre Hıristiyanlık, bilimin de düşmanıdır “Hıristiyanlık gibi gerçeklikle ilişkisi olmayan, gerçeklik gelir gelmez uzaklaşmak zorunda olan bir din, doğal olarak dünya hikmeti'nin, yani bilimin düşmanı olacaktır” Yine Deccal adlı eserinde, Hıristiyanlık'ı kültür yıkıcısı bir din olarak nitelendirmiştir Çünkü eski kültürlerin izini, varlığı ve var oluşu yadsıması sebebiyle silmiş ve yağmalamıştır “Hıristiyanlık, eski kültürün mirasını bizden çaldı Sonra da bizi, İslam kültürünün mirasından yoksun bıraktı Temelde bize, Grek ve Roma'dan daha yakın olan ve doğrudan duyu ve zevkimize hitap eden İspanya'nın muhteşem Magribi kültürü ayaklar altında çiğnendi Neden? Çünkü soyluydu, çünkü kökenlerini insanca içgüdülerden alıyordu” Hıristiyanlık, Nietzsche'ye göre insanî içgüdüler taşıyan her türlü kültüre ve uygarlığa düşmandır Çünkü ona göre Hıristiyan, gerçeği fikri olarak yaşayan her şeye düşmandır ve onu yağmalamak, kendisi adına yok etmek ister “Hıristiyanlık süslenip, ona elbise giydirilmemelidir O, yüksek insan tipine karşı savaş açtı Bu tipin tüm içgüdülerini yasakladı Şeytanı, şeytan olanı bu içgüdülerden damıttı Güçlü insan ayıplandı ve toplum dışına itildi Hıristiyanlık, zayıf, adi, kötü yapılı olan her şeyin yanında oldu ve güçlü bir yaşamın aksini sağlayacak içgüdüleri idealleştirdi” Nietzsche şöyle devam etmektedir: “Yaptıklarımla bir sonuca vararak yargımı açıklıyorum; Hıristiyanlığı lanetliyorum! Hıristiyan kilisesinin karşısına, bir savcının şimdiye dek ortaya sürdüğü en büyük suçlamayı ifade ediyorum Bana göre Hıristiyanlık, yozlaşmanın en uç biçimidir ve algılanabilecek nihaî bir yozlaşmanın istemine sahiptir!” Ecce Homo adlı eserinde de bu konuda: “Anladınız mı beni? Beni ben yapan, beni insanlığın geri kalanından ayıran, Hıristiyan ahlâkının maskesini düşürmüş olmamdır Hıristiyan ahlakı -yalan isteminin en kötü niyetli biçimi- insanlığın gerçek Kirke'si; insanlığı harabeye çeviren Hıristiyan ahlakı Yaşamın temel içgüdülerini küçümseme öğretildi: Öyle ki, bedeni yok etmek için bir "ruh", bir "tin", yaratıldı sahte bir şekilde, yaşamın ön koşulunda, cinsellikte, pis bir şey barındırdığı öğretildi sürekli; öyle ki katı bencillikle, muvaffakiyet için son derece önemli olan şeyde kötülük ilkesi aranıyor” “Hıristiyan ahlakının maskesinin düşürülmesi eşi benzeri olmayan bir olay, bir dönüm noktasıdır Bunu halka açıklayan kişi, karşı konulamaz bir güç, bir yazgıdır -İnsanlık tarihinini ikiye böler: kendinden önce yaşayanlar, kendisinden sonra yaşayanlar” Friedrich Wilhelm Nietzsche; Hıristiyanlık ve Deccal Gerçekte iki Antik Yunan tanrısı olan Apollon ve Dionysos, Nietzsche'de anlamca yüceleştirilir ve oluşun merkezine koyulur Sanatın bire bir oluşumu, bu iki kavrama bağlıdır Apollon: Nietzsche'de anlamını "biçim"le bulur Dionysos: Nietzsche'de anlamını "uyum"la bulur Nietzsche'ye göre, Eski Yunanlılar, bu iki sanat tanrısıyla, yani sırasıyla Heykel ve Müzik tanrılarıyla, sanatsal üretimin derin gizlerini keşfetmişlerdir Apollon düş deneyimini ifade eder O ışık saçan Tanrıdır, Dionysos ise esrime deneyimidir Hayatın iki kanadı olan Apollon ve Dionysos, insanın yaratıcı gücünü ortak olarak biçimlendiren ve yön veren iki tanrıdır Nietzsche'de bu tanrısal değişim ve dönüşüm, aslında hayatın sanatsallığına bir işaret, bir göz kırpmadır Dionysos müzik ve şarabın tanrısıdır Yaratma eylemi, Dionysos ve Apollon'un odak noktasının yakalanması, Nietzshe'ye göre "dans etmek"tir Dionysos, varlığın özünü sezgiyle kavramaya, Apollon ise sezgiyle kavranan özün dışa, yani görünen dünyaya etki ettirmeye yarar Nietzsche'ye göre sanat, bu iki "kavramsal" tanrının etkisiyle şekillenir Nietzsche'ye göre estetiğin temeli, bu iki kavramı anlamakla mümkündür Bu konuda şöyle der: “Mantıksal bir çıkarsamayla, ama sezginin anında oluşan keskinliğiyle, sanatın sürekli gelişiminin Apolloncu ve Dionysoscu bir ikiliğe bağlı olduğunu anladığımızda estetik bilimi için çok şey yapmış oluruz: Yaradılışın, bazen araya giren uzlaşmalara rağmen sürekli çatışan cinsiyet ikiliğine bağlı olması gibi” Nietzsche yorumlarına şöyle devam eder: “Özet olarak, diyalektik, "ayak takımının bir intikam alma yöntemi", "çaresiz insanların seçtiği bir Yahudi yöntemi", "insanın gücünü kendince teşhir edip gösteriş yapması" ve bu yolla karşı tarafın iddasını kurnazca ve hileyle yere vurma isteğidir” Nietzsche, Sokrates'ten önceki Yunan felsefesine saygı duyar Lakin ona göre Sokrates'ten sonraki çağ, Sokrates'in izlerini taşıdığı için onun gözünde neredeyse tamamen yozlaşmıştır Sokrates'in yöntemi de bir tür diyalektik olarak tanımlanabileceği için, diyalektik kavramı Nietzsche tarafından topyekün reddedilir İnsandaki yaratıcı güç şöyle dursun, Nietzsche'ye göre doğa yaratısı insan bile, doğanın bu iki kavramındaki odak tarafından yaratılmıştır Kısacası ona göre Apollon ve Dionysos, doğanın elleridir Doğa bu kavramlarla yaratır ve yıkar “En tuhaf ve zor sorunlarında bile yaşama "Evet" diyebilmek, en yüksek tiplerin kurban edilmesinde bile, kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşam istemi -Dionysosça dediğim şey işte bu” < Friedrich Wilhelm Nietzsche ve Üst İnsan Kavramı Üst-insan, (Almancası Übermensch) Nietzsche'nin geliştirdiği, yapıtlarında kullandığı ve özellikle "Böyle Buyurdu Zerdüşt" adlı kitabında açık bir şekilde tanımladığı felsefi terimlerden birisidir Nihilizm ve güç istenci kavramlarıyla ilişkili bir kavramdır "Yer yüzünün anlamı olacak üstinsan! Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın, inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz edenlere!" der Nietzsche Bu deyiş onun üst-insan kavramının anlam katmanlarından birini gösterir diyebiliriz Bu da Nietzsche'nin dinsel düşünüşe yönelik itirazından ileri gelir Bu terim Nietzsche sonrasında pek çok karşıt anlamlarda anlaşılmış ve değerlendirilmiştir; örneğin bu kavram, üstün insan arayışının bir ürünü olarak görülmenin yanı sıra, ırkçı ideolojiler tarafından da ırkçı düşüncelere kaynaklık edecek şekilde yorumlanmıştır Öte yandan Nietzsche'nin bu üst-insan kavramıyla bütün bunlarla ilişkili olmadığı birçok düşünür tarafından açıklanmış ve gösterilmiştir Nietzsche'nin burada, insan üstü özellikleri olan bir varlıktan ya da belirli bir ulus ya da etnik kimlikten söz etmediği ortaya konulmuştur Nietzsche'ye göre, insan, ilk olarak hayvan'la üst-insan arasında kalmış bir varlıktır ve ikinci olarak bu nedenle alt edilmesi gereken bir şeydir Bunu bu şekilde Zerdüşt'te birçok ifade etmektedir Bunun anlamı, Nietzsche'nin düşüncesine göre insan'ın eksikli yani tamamlanmamış bir varlık olmasıdırİnsan eksikli varlığını aşabilecektir, yanılgılardan ve yücelttiği yanılsamalardan kurtulduğunda, kendisini tamamlayabilecektir İnsan hep kendini aşmaya çalışarak, alt ederek üst-insan olma yolunda ilerleyecektir Çağımız nihilizm çağıdır Nietzsche'ye göre ve bu ancak üst-insan'a giden yol ile aşılabilecektir Aksi halde Nietzsche'nin değişiyle; "İnsan, bir an önce kargaşasını, kendine anlam veren bir düzene çevirmezse, yıldız doğurtmazsa karanlığına, yok olacaktır" (Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün Önsöz'ünde) Üstüninsan sözcüğünü ilk olarak teolog ve yazar Heinrich Miller, 17 yüzyılda yazdığı "Geistlichen Erquickstunden" adlı eserinde kullanmıştır[1] Nietzsche, üstüninsanın tüm evrenin amacı ve sebebi olduğunu ileri sürmektedir Ona göre Üstüninsan insanlığın da amacıdır Nietzsche, üstüninsan kavramıyla, soylu bir insan eylemliliği kavramını yeniden kurmaya çalışır Son İnsan, yalnızca maddi teselli peşindeyken, üstinsan yaşamını büyük eylemler uğruna harcamaya hazırdır Üstün olmak, isteyerek iyinin ve kötünün ötesinde durmaktır[2] Nietzsche kendisini, üstüninsanın habercisi olarak tanıtır Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır[3]: “İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir Uçurumun üstünde bir ip Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış” Ayrıca eşitliğe de inanmayan filozof, bunu şöyle belirtir[4]: “Çünkü insanlar eşit değildirler Gerçek budur Ve benim istediğim şeyi onlar istemezler” İnsanların üstinsanı karalayacaklarını şu ifadelerle bildirir[5]: “İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz” Ona göre üstinsan sert olmalıdır[6] “Sert olunuz!” Halk tabakasını küçümser ve eşitliğe inanmadığını tekrar vurgular[7]: “Panayırda kimse üstinsanlara inanmaz Orada konuşmak isterseniz halk tabakası göz kırpar ve 'Biz hep eşitiz' der” Ayrıca üstinsan hakkında şöyle der[8]: “Haydi haydi, ey üstinsanlar! Ancak şimdi insan, geleceğin doğum sancısındadır Tanrı öldü, şimdi dileriz ki üstinsan yaşasın[9] Ey üstinsanlar, içten adamlar, açık kalpliler; güvensiz olun! Derinliklerinizi gizli tutun; çünkü bugün halk tabakasının günüdür” Nietzsche'nin üstün insanı, belli bir evrim sürecinin ardından, insanlar arasından çıkıp, bütün insanlığı yönetecek, tüm insanlara tahakküm edecek bir diktatör değildir O, her ne kadar on dokuzuncu yüzyılda kapitalizmin yarattığı fabrika kölelerine, kapitalizmin Hıristiyanlıktan miras alıp koruduğu köle ahlâkına, burjuva demokrasisiyle onun eşitlik idealine karşı çıkarken, bu düzenin veya Avrupa'daki demokratikleşmenin bir yandan da zorbalık, acımasız bir diktatörün ortaya çıkışı için gerekli altyapıyı hazırladığını söylemiş olmakla birlikte, onun üstün insanı, sanıldığının tersine, Hitler değildir Ek Bilgiler Nietzsche'de insan, hayvanla insanüstü arasına gerilmiş bir ip olarak tarifini bulur Bunu Zerdüşt adlı eserinde açıkça belirtmiştir "İnsan bir iptir ki hayvanla insanüstü arasına gerilmiştirUçurum üstünde bir ip" Burada göze çarpan konu, "Evrim"dir; çünkü hayvan insan üstü arasına gerilmiş bir ip tarifi, kuşkusuz bir evrime işaret etmektedir; fakat Nietzsche'nin evrim konusuna bakışı, Darwin'den farklıdır; çünkü Nietzsche, en zengin ve en karmaşık biçimlerin, yozlaşmaya maruz kalmasından dolayı erken asimile olduklarını kaydeder "Cins olarak insan her hangi başka bir hayvanla karşılaştırıldığında, bir ilerleme kaydetmez Bütün hayvanlar ve bitkiler dünyası, alçak olandan daha yüksek olana gelişmez Hepsi aynı zamanda, birbirinin üzerinde, birbirinin içinden ve birbirine karşı gelişirler En zengin ve en karmaşık biçimler - çünkü daha yüksek tip sözcüğü daha çoğunu ifade etmez - daha kolay mahvolurlar Sadece en alttakiler, en aşağıdakiler görünüşte bir ölümsüzlüğü idame ederler" Bu alıntılardan sonra, açıkça görülüyor ki Nietzsche'deki evrim anlayışı felsefi bakış açısı olarak Darwin'den farklılık gösteriyor Nietzsche, Darwin'in "en iyi uyum sağlayanlar ayakta kalır" ifadesindeki, "en iyi uyum sağlayanlar" yani "en güçlüler" kavramına bir zayıflık atfediyor Nietzsche'de yüksek cins insan, "ender olarak" dünyaya gelişinden ve bu sebeple çeşitli zorluklarla karşılaşacağından dolayı yok olma ihtimalinin çok fazla olduğunu kaydediyor Üst-insan kavramının anlaşılabilmesi için, öncelikle Nietzsche'deki evrim anlayışını iyi kavrayabilmek gerekir Nietzsche'de kendinden daha iyi bir şey yaratma düsturu, insanüstü ilkesinin temelini oluşturmaktadır; fakat, "daha iyi bir şey" kavramı, tuzaklarla doludur "İyi"den kasıt güçtür, kudret iradesidir[10] Friedrich Wilhelm Nietzsche ve Güç İstenci (Kudret İradesi) Kavramı Nietzsche'de kudret iradesi, öğretinin doğuşu Nietzsche'nin yaşamıyla paralel olarak incelendiğinde, başlangıçtan itibaren hep mevcuttur Nietzsche'nin kudret iradesi ifadesiyle kastı, yaratıcılıkla alakalıdır Nietzsche'ye göre "insanlığın içinde müthiş bir güç, kendini deşarj etmek ve yaratmak istemektedir" Buna göre insanlıkta dahil olmak üzere her canlı, kudret için yaşar ve yok olur Kudretin ise yegane yolu, yaratmaktan geçer Değer yaratan, değer yıkan ve zamanında ölmesini bilen bir yaratıcılık! Şöyle der Nietzsche: "Ben nerede canlı bir varlık buyduysam, orada kudrete yönelik iradeyi gördüm Hizmet edenin iradesinde bile efendi olabilme iradesini gözlemledim" Bu fikri yapısıyla Nietzsche, köle ve efendi ayrımını "evet"ler, onaylar Canlılar arasındaki hiyerarşi, özelliklede Nietzsche'de "tür" ve "cins" kavramlarıyla açığa çıkmaktadır "Hayatın devam edegelen deneyi" olan insanda; kudret, iktidar hissiyatı, içgüdüsel olarak insanı eylemlere zorlar İrade tatmin olamamışsa, Nietzsche'ye göre insan zevk alır; çünkü Nietzsche hazzı, iradenin tatminsizliğinden kaynaklanan bir durum olarak görür "İradenin tatmini değildir zevkin sebebi Tersine irade ileriye gitmek ister ve o engel olan her şeyin üstesinden gelmeye çalışır Zevk hissi, düpedüz iradenin tatminsizliğinden kaynaklanır Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma ulaşamamasıdır" Nietzsche, hayattaki eylemleri yönlendiren hissin kaynağını kudret iradesi olarak vermeye kalkmakla kalmaz Nietzsche'ye göre her şey, kudret iradesinin nihai şekillendirişleridir Güç istencinin yadsınamayacak bastırışıyla insan, yaşamak için veya mutluluk için değil güç için yaşamalıdır Hayatta amacı mutluluk ve haz olarak olarak tanımlayanları küçümser ve "ayaktakımı" olarak adlandırır Güç İstenci-Kudret İradesi olarak öldükten sonra yayımlanan eserinin sonunda şöyle der: " En gizliler! En güçlüler! En korkusuzlar! En yarıgecemsiler! Bir ışık ister misiniz? Bu dünya kudrete yönelik iradedir Bunun dışında hiçbir şey değildir Bizzat sizde kudrete yönelik iradesiniz Bunun dışında hiçbir şey değilsiniz!" Hayatın en temel istenci olarak Nietzsche'de tanımlanan bu kavram, Nietzsche'ye Schopenhauer'den miras kalmıştır Tüm evrenin, insan dahil “tek bir istenç” tarafından yönetilmesi! Güç İstenci, Nietzsche'ye göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla beraber, tüm detayları mikro ve makro kozmosu kaplar Tüm değişim ve dönüşümler, bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir Her detayda bu istencin izlerini yakalamak mümkündür Şöyle der Nietzsche Güç İstenci adlı yapıtının sonunda: “… Bu dünya başlangıcı ve sonu olmayan güçten bir canavardır Büyüklüğün, güç büyüklüğünün çelikten sabit bir toplamıdır O, ne daha büyür ne de daha küçülür Kendini tüketmez Tersine sadece değişir; ama bütün olarak değişmez derecede büyüktür” Nietzsche'nin dünya üzerine yaptığı bu yorum, Güç İstenci adlı temel eserinin bitişindeki ünlü yorumdur Kimi yorumcular, bu güçlü yorumun, Nietzsche'nin felsefesinin temeli olarak alınması ve felsefesinin analizini bu yolla yapmak gerektiğini düşünür Her türlü değişimin temel olan istençte asla bir azalma ya da artma yapmadığı düşüncesi, madde-enerji dönüşümünün sürekli olarak aynı kaldığı kanununu hatırlatır Bu sebeple madde ve enerjinin birbirine bütün halinde eksilmeden dönüşümü, genel manada güç istencinin değişmeyecek kadar büyüklüğüne yorumlanabilir Dolayısıyla Nietzsche'ye göre her türlü oluşum ve değişim, güç istencinin ifadesidir Canlılar dünyasındaki tüm çekişme, çelişme, savaşım ve değişme Nietzsche'ye göre bu istenç temelindedir Nietzsche bunu şu sözleriyle ifade eder: “Ben nerede canlı bir şey bulduysam, orada güce yönelik iradeyi gördüm Hizmet edenin iradesinde bile, efendi olmanın iradesini gözlemledim…” Canlı olan ne varsa, tüm davranışları bu temel istencin ifadesi olup, Darwin'in iddia ettiğinden farklı bir durum oluşturur; çünkü hayatın temel istenci Nietzsche'ye göre “hayatta kalabilmek” değil, iktidar sahibi olabilmektir Özellikle de bu istencin köklerini antik yunanda bulmak mümkündür Bu düşüncenin gelişmesinin sebebi, zaten Nietzsche'nin Sokrates öncesi Yunan felsefesini detaylı olarak incelemesine ve Sokrates öncesi Yunan felsefesine hayran olmasına bağlıdır Nietzsche'ye göre insanlar arasında bir güç hiyerarşisi vardır Bu hiyerarşi, gücü isteme bazındadır Bu sebeple daha az güçlüler, güçlülere hizmet eder; fakat bu hizmetteki amaç daha güçlü olabilmektir Bu durumu Nietzsche şöyle açıklar: “Daha güçlü olana daha zayıf olanın hizmet etmesi, bunun için onu iradesi ikna eder ki zayıf olan üzerine hükmetsin Sadece bu o zevkten vazgeçemez Nasıl daha küçük olan daha büyük olana kendisini verirse, en küçük olandan zevk ve güç alması için, tıpkı bunun gibi en büyük olan da kendini kudret uğruna verir , hayatını bunun için kullanır Bu en büyük olanın kendini teslim etmesi, vermesi, onun riziko ve tehlikelerle ölüm için zar atmasıdır” Nietzsche, güç istencinin anlaşılması ve yerinde olarak kavranmasına engel olan bazı konulardan bahseder Nietzsche'ye göre bunların başında “mutluluk duygusu” gelir Mutluluk duygusu gerçekte güç istencinin bir yan ürünü olmasına rağmen, yabancılaşmış (Decadence) ruhların tanımlamasıyla hayatın amacı olarak adlandırılır Bu sebeple insan, hayatta sadece mutluluğu aramalıdır Huzur ve mutluluk için çaba sarf eden insan, böylelikle asıl olan hayatın itici gücünü, devindiricisini yadsımış ve uzaklaşmış olur Bu konuda Nietzsche'nin yorumu şöyledir: “Mutluluk hedef değildir Tersine kudret duygusu hedeftir İnsanın ve insanlığın içinde müthiş bir güç kendini deşarj etmek, yaratmak istemektedir O, hiçbir zaman mutluluk hedefi olmayan patlamaların kesintisiz zinciridir” Diğer bir engelleyici durum ise zevktir Nietzsche'ye göre “bozulan ruhlar” , zevki amaç edinip dünyaya çürümüş gözlerle bakmaktadır Nietzsche bu tip insanları “tiksinti verici” olarak tanımlar Hayattaki amacı zevk olarak tanımlamak ve her türlü zevki, bu dünyanın nimeti ve tadılması gereken bir şey gibi algılamak büyük bir hatadır İnsanı gerçek amaçtan soyutlayarak zevk gibi bir “yan ürün”ün hakimiyeti almak, Nietzsche'ye yozlaşma (decadence)'nin en tekin etkisidir Zevk hakkında Nietzsche şöyle yorumda bulunur: “İradenin tatmini değildir zevkin sebebi; tersine irade ileriye gitmek ister ve kendine engel olan her şeyin üstesinden gelmeye çalışır Zevk hissi düpedüz iradenin tatminsizliğinden ortaya çıkar Onun rakipsiz ve dirençsiz olarak yeterli doyuma ulaşamamasıdır” Son olarak güç kavramına gelmek istiyorum Yüzeysel okuyucular genel olarak güç kavramını; maddi zenginlik, para türü şeylerce algılar ve yorumlar; fakat Nietzsche'de tasarlanan ve en temel istenç olarak tanımlanan bu ifade, günlük hayatta kullanılan güç tanımından çok daha derin ve geniş kapsamlıdır ki tüm gerçekliği kaplar Nietzsche'ye göre her şey doğadaki güç dalgalarının bir yansıması, etkisidir Bilincimize etki eden bu itici güç, her insanda farklı olarak adlandırılsa da o değişmez olarak kalan bir bütün olmayı sürdürür Friedrich Wilhelm Nietzsche ve Decadence Kavramı Decadence, Fransızca bir kelimedir Latince kökenli olup "decadere" den gelmektedir Nietzsche, eserlerinde bu kelimeyi özellikle Almancaya çevirmeden kullanmıştır Çünkü Almancada tam olarak karşılığı bulunmamaktadır Nietzsche'nin Türkçeye çevrilmiş kitaplarında da bu kavram kullanılır Her ne kadar yukarıda belirttiğim şekilde çeviri yapılabilinse de bu kelimenin aslında Türkçe olarak anlamını karşıladığı bir kelime mevcuttur değildir Bu kavram, Nietzsche felsefesinde nihilizmin bir sonucu olarak ortaya çıkar; çünkü nihilistik yaşam tarzı, sonuç olarak yabancılaşmaya sebep olur Gerçek dünyayı yadsıyan, öte dünyayı (cennet-cehennem) yüceleştiren her din veya fikri akım, nihilistik bir yapı gösterir ve sonuç olarak insanı gerek kültürel gerek ruhsal gerek biyolojik olarak bir yabancılaşmaya iter Nietzsche, felsefesinin başlangıcı nihilizme karşı açtığı savaşla belirler Güç istenci adlı yapıtına şöyle başlar: "Nihilizm kapıya dayandı Bütün konukların bu en tekinsizi nereden geldi?" Bu başlangıçtan sonra nihilizmi, yine aynı yapıtta şöyle tanımlar: "Nihilizm İki anlamlıdır A] Nihilizmin ruhun yükseltilmiş olan kudretinin işareti olarak Etkin nihilizm B] Nihilizm çöküş olarak, ruhun kudretinin azalması olarak Edilgen nihilizm" Bu kısımda tanımladığı ile yorum yaparsak, Nietzsche'nin edilgen nihilizme karşı cephe aldığını, etkin nihilizmin ise ruhun özgürleşmesi adına zorunlu bir süreç olduğunu düşünmek hiçte yanlış olmayacaktır Nietzsche, felsefi yapıtlarında belirli insan türleri üzerinde durur Bunlar "sürü", "özgür insan" ve "üst-insan"dır Bu insan profillerinden üst-insan kavramına daha önce değinmiştik Lakin Nietzsche'nin insan profillerini daha sonra başka bir başlıkta detaylı olarak incelemek yerinde olacaktır Şimdilik kısaca değinmek istiyorum Sürü insanı, nihilistik yapı gösteren bir yaşam tarzı ile yaşarUmudunu öte dünyaya göçürmüş, gerçek hayatı yadsımış, din adamlarının ve devlet yöneticilerin güdümünde bir hayatları vardır Çoğunluktadırlar ve sürü psikolojisi ile hareket ederler Aykırıya, asiye düşmandırlar Gelenekleri ve kendi malum hayata bakış açıları dışında hiçbir görüşü kabullenmezler ve cezalandırmak isterler Kendi düşünceleri ve yorumları yoktur Başlarındaki çobanları ne derse kabul ederler ve uygularlar Özgür insan, yaşadığı toplumun geleneklerinden sıyrılmış, kendince düşünebilen, ama hala kendini bulamamış insan tipidir Sürünün egemenliği altında yaşasa da sessiz başkaldırışları sebebiyle sürüden ayrılmıştır Fakat sürüden ayrılabilmenin çetin zorlu yolları vardır Zira insan, bu yollarda kendini kaybedebilir ve tuzaklara düşebilir Sürüden ayrılan insanın ilk dönemleri "edilgen nihilistik" bir yapı gösterir İnsan, bu dönemde araştırmaz ama sadece sorgular, düşünür Toplumunun çarpık düşüncelerini yanlış bulur lakin içine düştüğü büyük çelişki, onu hayatı yadsımaya zorlar Eylemsizdir çünkü, çelişkiler yumağı, beyninin her bir yanını sarmalamıştır Fakat bu çetin yolları aşarsa, etkin nihilistik bir özellik kazanır Artık, Nietzsche'nin deyimiyle "aslanın besinine duyduğu istek kadar" güçlü bir şekilde araştırmaya koyulur Doğrular üretmeye çalışır Artık Tanrı'sını öldürmüştür ve Tanrılaşabilme isteği içindedir Tutkuyla ve çeşitli acılar içinde gerçeğini aramaya koyulur Üstinsan ise artık tamamen özgürleşmiş, kendinden yuvarlanan bir tekerlektir Nietzsche'nin deyimiyle "yıldızları kendi etrafında döndürmek" istercesine hayatla oynar Ona hükmeder Çocuksu bir masumiyetle hayatla dans etmesini bilir ve gerçeğini bulmuştur Nietzsche'nin "Zerdüşt" adlı eserinin, "üç değişme üstüne" adlı bölümünde bahsini ettiği üç kavram vardır Bunlar deve, aslan ve çocuktur Bu bölümde devenin aslan, aslanın ise nasıl çocuğa dönüştüğünü anlatır Bölümde bahsi geçen deve, sürüden henüz ayrılmış ve edilgen nihilistik bir yapı gösteren insan profilini simgeler Aslan ise Tanrı'sıyla yüzleşip onu öldürmüş, gerçeği iştahla arayan insan profilini yansıtır Çocukla kastedilen ise Üst-İnsandır Konuyu özetlemek gerekirse tüm bu değişim süreçlerinin temelinde yozlaşma-decadence yatar Nihilizmin sebep olduğu bu yabancılaşma, insanı zorlu yollardan geçirerek özgürleşmesini sağlar Sürünün hakimiyetinde erimiş olanlar ise artık sürüleşmiş ve yabancılaşmıştır Friedrich Wilhelm Nietzsche ve Sonsuz Dönüş (Bengi Dönüş) Kavramı Nietzsche'nin bengi dönüş ve üstinsan görüşleri birbirinin tamamlayıcısı durumundadır Nietzsche ebedi dönüş görüşü ile insanın dünyaya tekrar tekrar geleceğini savunur Nietzsche'ye göre; "insan tüm yaşamı durmadan döndürülen bir kum saatidir" Sonsuz dönüşteki tehlike, insanın üstinsan olmak için üstesinden geldiği bütün sorunların yeniden ortaya çıkmaları ve yeniden üstesinden gelme zorunluluğudur Üstinsana ulaşmada insanın önündeki en büyük engeli Tanrı olarak görmektedir Nietzsche'nin felsefesinde en ölümcül noktalardan biri "sonsuz dönüş" veya "ebedi yineleme" dediği öğretidir Bu kavram, Nietzsche'yi hayatın sonsuz bir istekle "evet"leme, onaylama sonucuna ulaştıran bir öğretidir Hayatın tekrar kere, sonsuza kez yinelenmesi durumu, üst-insanın oluşa verdiği ad, bir isimdir Yazgıdan farklı ve çok çok daha güçlü bir olumlama şekli olan sonsuz dönüş, yani ebedi yineleme, uzayda maddenin sonlu olması ve zamanın sonsuza dek devam eden bir süreç olmasından dolayı her anın, her yaşamın, sonsuza dek tekrar tekrar yaşanmasıdır Nietzsche, sonsuz dönüş öğretisi için şöyle der: "En yüce gücü sağlamaya yönelik böylesine gelip geçici bir düşünce örneği: Yazgıcılık, onun da en uç şekli: Sonsuz dönüş!" Yazgıcılığın uç şekli olarak tanımladığı bu fikir, yaratıcılığa ek bir hareket verir Hayatı, her türlü duygu duruma ve sertliğe karşın olumlama, üstinsana giden yolda bir rehber, üstinsan için ise bir düsturdur Doğanın yaratıcı enerjisini üstünde toplayan insan, yaratıcılıkla, yani sanatla yeşerdiğinden dolayı, felsefe ve sanatın birbirinden ayrılmaması gerektiğini düşünen Nietzsche, en büyük yaratıcının özümsemesi gerektiği ilk şartını sonsuz dönüş olarak ortaya koyar Sonsuz dönüş, Nietzsche'nin eserlerinde sıkça belirttiği tanımıyla bir "Dionysos" haldir Yani, trajik-üstinsanın bir vecd hali Bir bakıma, var oluş zincirinin en yüksek seviyede ve topyekün onaylama halidir Dionysos, bir yunan tanrısıdır Adı, antik yunan mitolojisinde şarap ve eğlence tanrısı olarak geçer İnsanlığın şarabı keşfetmesiyle yaratıcılık duygusunun artması durumu sebebiyle, insan yaratıcılığına büyük değer atfeder Bu tanrı, Nietzsche gerçek anlamını bulur ve sanatın iki koruyucu ve yaratıcısı haline gelir ki öteki Apollo'dur Dionysos; taşkınlığın, yaratıcılığın, uyumun, müziğin ve şarhoşluğun tanrısı; Apollo ise ölçünün, dengenin, biçimin ve ışığın tanrısıdır Apollo-Dionysos çatışma ve uzlaşmasının iç içe ve ayrılamaz şeklini, sonsuz dönüşte barındırır Sonsuz dönüş, Nietzsche'nin "Zerdüşt" adlı eserinde, "üç değişme üstüne" de tanımladığı "çocuk"un ayrılamaz bir ilkesidir Her türlü acının, ızdırabın, kederin, hüznün ve buna ters olarak, çoşkunluğun, mutluluğun, sevincin iç içe ve ayrılmaz bir bütünlük oluşturduğu Dionysosvari durum, Irvin Yalom'un ünlü eseri "Nietzsche Ağladığında" adlı romanda da işlenmiş ve büyük ilgi toplamıştır Kurgusal bir diyalogda , gerçeğe yakın olarak şöyle demişti Nietzsche Dr Bruer'e: "Düşünün ki var oluşun ebedi kum saati defalarca tersine, bir daha tersine çevrilip duruyor Her seferinde siz de ben de içindeki her zerrede sürekli tersine çevriliyoruz Zaman ezeli; zaman sonsuza dek uzanıyorsa, olabilecek her şey zaten daha önce olmuş değilmidir? Şu anda geçen her şey daha önce de aynı şekilde geçmiş değil midir? Zamanın hep var olduğunu, sonsuza dek geriye uzandığını düşünün Böyle sonsuz bir zamanda, dünyayı oluşturan bütün olayların yeniden bir araya gelişleri, sonsuz kereler kendilerini yinelemeleri demek olmuyor mu?" Irvin Yalom'un kurguladığı ve gerçek karakter ve mekan içeren bu ünlü diyalog, Nietzsche'nin benzersiz öğretisi olan ebedi yinelemeyi tanımlar gibidir |
Cevap : Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir? |
04-30-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir?Nietzsche, Friedrich: 1844-1900 yılları arasında yaşamış olan ünlü Alman düşünürü Temel eserleri: Die Fröchliche Wissenschaft [Neşeli Bilim], Alsa Sprach Zarathustra [Zerdüşt Böyle Buyurdu], Jenselts von Güt und Buse [İyi ve Kötünün Otesinde], Zur Genealogie der Moral [Ahlâkın Soykütüğü Üstüne], Der Wille zur Macht [Güç istemi] Aydınlanma akılcılığı, hümanizm ve deizminin mantıksal sonuçlarını çıkarsamış olan Nietzsche, Kierkegaardın yaptığı gibi, ne fideizm yoluna girmiş, ne de Hegel gibi, inanç ve aklı daha yüksek bir düzlemde uzlaştırmaya çalışmıştır Başka bir deyişle, Aydınlanma düşüncesinin mantıksal sonuçlarını çıkartırken, Aydınlanmanın silahı olan aklı en keskin bir biçimde kullanmış olan Nietzsche, ‘Tanrı’nın öldüğünü’ iddia etmiştir Tanrı’nın ölümü karşısında, hümanizmin de anlamı olmadığını, zira Tanrı’nın yokluğunda, insanın metafiziksel bakımdan ilk ve temel olma iddiasının bir temeli bulunmadığını öne süren Nietzsche, hümanizme karşı çıkışında, insanı tanrılaştıran, ona hayvanı varoluşu aşma imkanı veren başarıların temelinde, hakikatin değil de, yanlış ve yanılsamanın bulunduğunu göstermeye çalışmıştır Başka bir deyişle, Yunan felsefe ve sanatına ilişkin araştırmasında, sanatın uyum ve düzenle birleştirilen Apollon’a dayanmadığını, Dionysos’un kaotik ve yıkıcı gücünün bir ifadesi olduğunu öne süren Nietzsche, düzenli bir görünüşler dünyası fikrinin, uyumlu ve birlikli bir gerçeklik inancının koca bir yalan olduğunu, Batı metafiziğinin, en azından Sokrates’ten beri gerçekliği çarpıttığını, metafiziğin insanlığın temel yanlışlarını, sanki onlar en temel hakikatlermiş gibi ifade eden sözde bir bilim olduğunu öne sürmüştür Aklın da duyuların tanıklığını çarpıtmak için kullanıldığını söyleyen filozof, görünüşlerin fenomenal dünyası dışında hiçbir şeyin olmadığını savunmuştur Bu çerçeve içinde, görüşlerini daha çok etik alanı üzerinde yoğunlaştıran Nietzsche on dokuzuncu yüzyılın diğer düşünürlerinden birkaç noktada farklılık gösterir: Başkaları, 19 yüzyılı güç ve güvenlik çatı olarak görürken, Nietzsche modern insanın benimsediği değerlerin geleneksel dayanaklarının çöktüğünü düşünmüştür Prusya ordusu güçlenir ve teknik ilerlemeler, insanlığın geleceğiyle ilgili olarak büyük bir iyimserliğin doğuşuna yol açarken, Nietzsche insanlığı gelecekte korkunç savaşların beklediğini sezmiştir O, modern insanı tam bir hiççiliğin beklediğini savunmuştur Modern insan için, Alman ordusunun güçlenmesi, bilimsel gelişmeler pek önemli değildir Asıl önemli olan, Hıristiyanlığın Tanrı’sına duyulan inancın sarsılmış, Hıristiyan ahlâkının dayanağını yitirmiş olmasıdır Nietzsche’ye göre, Hıristiyanlığa duyulan inanç çökerken, insanlar Darwin’in evrim fikrine giderek daha çok inanır olmuşlardır Çok tehlikeli olan bu gelişme, ona göre, insan ve hayvan arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıştır Nietzsche’e göre, Tanrı inancının çöktüğü yerde, insanlardan Darwin’in öğretisine inanmaları bekleniyorsa, gelecekte vahşi ve korkunç savaşların ortaya çıkışı hiç kimseyi şaşırtmamalıdır Nietzsche’e göre, insan özü itibariyle iyi ve yetkin bir varlık değil de, bir kaplanın sırtına atlamaya can atan tamahkar, merhametsiz, tatminsiz ve kötücül bir varlıktır Bununla birlikte, insanlar yüzyıllardan beri bu doğru bilgiyi, insanın iyi ve yetkin bir Tanrı tarafından özel olarak yaratılmış eşsiz bir türün üyesi olduğu ve Tanrı’nın insanı yerleştirmiş olduğu evrenin teleolojik bir sistem meydana getirdiği kurgusu ya da hipoteziyle bastırmıştır Nietzsche’ye göre, bilim bu kurgu ya da rasyonalizasyonların yanlış veya temelsiz olduğunu göstermiştir İnsanın Tanrı tarafından yaratılmış özel bir varlık olduğu veya evrende bir düzen bulunduğu fikrinin bir masaldan başka hiçbir şey olmadığı bilgisi, insanların karşı koyu-şuna ve ondan habersiz olma arzularına rağmen, bilincimize adeta zorla girmektedir Friedrich Nietzsche’ye göre, bütün uzlaşımsallığımız, geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, insanları dünyanın gerçek doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka hiçbir şey değildirler İnsan ona göre, görünüşün gerisindeki çıplak gerçeği görmekten ve dünyanın amaçsız, anlamsız olduğunu teşhis etmekten kaçındığı için, yüzeyde kalmayı, rahatlık veren düşüncelere sığınmayı, ortalama değerlerle yaşamayı yeğler Tanrı’nın öldüğünü söyleyen Nietzsche, söz konusu görüşü ve ebedi dönüş öğretisiyle, işte bunu yıkmaya kalkışır Buna göre, Tanrı’nın öldüğünü söylemek, insanların evrende bir düzen bulunduğuna artık daha fazla inanamayacaklarını söylemek anlamına gelir Nesnel bir düzen gibi gözüken şey, ona göre, insanın evrende bir amaç ve anlam bulunduğuna inanma ihtiyacının kaosa yansıtılmasından başka hiçbir şey değildir İşte, evrende olup biten her şeyin yeni baştan birçok defa yeniden ortaya çıkacağını dile getiren ebedi dönüş öğretisi, insanın amaç ve anlamdan yoksun olan bu dünyaya birçok kez, geleceğini vurgulayarak durumu biraz daha ağırlaştırır Tanrı var değilse eğer, Friedrich Nietzsche’ye göre, insanın çaba ve mücadelelerini, boşuna olmaktan kurtarıp, temellendirecek bir şey de yoktur ve ilerleme dediğimiz şey bir tam bir yanılsamayı ifa eder Friedrich Nietzsche, işte bu durumu insanın bu dünyadaki durumunu, Platon’un ünlü Mağara benzetmesinde geçen insan ya da mahkumların durumuna benzetir Nietzsche’ye göre On dokuzuncu yüzyılın, fabrikalarda çalışan köle insanı bir mağaranın dibinde zincire vurulmuş olarak ve duvardaki gölgeleri gerçek sanarak yaşamaktadır Nietzsche de, tıpkı Platon ve Kierkegaard gibi, zincirlerden kurtulmanın mümkün olduğuna inanır Örneğin, Platon’a göre, az sayıdaki birkaç insan, bu iş ne kadar zahmetli olursa olsun, zincirlerinden kurtulup, mağaranın dışına, idealar dünyasına yükselebilir Bunu da insanlar, herhangi bir doğaüstü gücün yardımıyla değil de, kendi doğal güçleri veya akıllarıyla başarabilirler İşte bu nokta, Kierkegaard ve Nietzsche’nin, Platon’dan ayrıldıkları yerdir Kierkegaard da, elbette mağaranın dışında güzel ve aydınlık bir dünya bulunduğundan emindir Fakat onda, kurtuluş ve mağaranın dışındaki güneşli dünyaya yükseliş, doğal yollarla değil de, doğaüstü bir yoldan, yani imanın sıçrayışıyla, insanın kendisini Tanrıya teslim etmesi suretiyle olur Nietzscheye göre, yalnız Platon değil, Kierkegaard da kendi kendisi aldatmaktadır, zira mağaranın dışında başka bir dünya yoktur Zincirlerden kurtuluştan mağaranın ağı-zina doğru tırmanıştan söz etmek mümkün olmakla birlikte, mağaradan çıkıştan söz edebilmek mümkün değildir İşte mağaranın karanlığı içinde, zincirlerden kurtulup, bu tırmanışı, onun anlamsız olduğunu bile bile, tekrarlayan, bu acımasız hakikati kabul edebilecek kadar güçlü olup gülebilmeyi beceren insan, Nietzsche’nin üstün insanıdır Nietzschenin üstün insanı, demek ki, belli bir evrim sürecinin ardından, insanlar arasından çıkıp, bütün insanlığı yönetecek, tüm insanlara tahakküm edecek bir diktatör değildir O, her ne kadar on dokuzuncu yüzyılda kapitalizmin yarattığı fabrika kölelerine, kapitalizmin Hıristiyanlıktan miras alıp koruduğu köle ahlâkına, burjuva demokrasisiyle onun eşitlik idealine karşı çıkarken, bu düzenin veya Avrupa’daki demokratikleşmenin bir yandan da zorbalık, acımasız bir diktatörün ortaya çıkışı için gerekli altyapıyı hazırladığını söylemiş olmakla birlikte, onun üstün insanı, sanıldığının tersine, Hitler değildir Nietsche’nin üstün insanı varoluşun boşluğunu ve anlamsızlığını görebilen, mağaradaki karanlık içinde her şeye rağmen tırmanmayı seçen az sayıdaki bireydir Üstün insan, kendisi, tutkuları, güçlü yanları ve zayıflıkları üzerinde egemenlik kurarak, başkalarının ya da kendi tutku veya güçsüzlüklerinin kölesi olmaktan kurtulup, efendi haline gelmiş olan insandır Üstün insan varlığın doğasını, varoluşun özünü temaşa ettikçe, bulantı duyan, fakat bu bulantıyı aşacak kadar güçlü olan insandır Üst insana örnek olarak, Büyük İskender’i, Sezar’ı, Napolyon’u ve Leonardo’yla Michelangelo’yu veren Friedrich Nietzscheye göre, üstün insan eğilip bükülmeyecek derecede güçlü ve katı, geleneksel kurum ve değerleri yıkabilecek kadar cesur, bulamadığı düzeni meydana getirecek kadar yaratıcı ve kötümserliği olumlamaya dönüştürecek kadar seçkin olan biri olmak durumundadır, üstün insanı belirleyen en önemli özellik olarak yaratıcılık üzerinde duran Nietzsche, bu yaratıcılıkla da daha çok sanatsal yaratıcılığı anlatmak ister Yaratıcılığı ise güç istemine bağlayan filozof, doğaları farklı olsa da, tüm insanlarda ortak olan bir öğe bulunduğunu söyler: Güç isteği, ya da çevreye egemen olma dürtüsü Ona göre, bütün varlığın temelinde, daha güçlü olmaya yönelmiş bir istek, bir irade vardır Nietzsche canlı olanın, yaşayanın bulunduğu her yerde güçlü olma isteğinin kökleşmiş olduğunu söyler Yaşamın temel nedeni, güçlü olma isteğidir İnsanoğlu yalnızca kendini korumak ve yaşamak istemez, insanoğlunun asıl istediği daha güçlü olmaktır Bu evren güçlü olma isteğinin hüküm sürdüğü bir evrendir Güç istemi, güçlü olma arzusu, kendisini hiçbir sınır tanımadan her yöne fırlamak, her tarafa saldırmak şeklinde gösterir Fakat bu, hayvani ve vahşi olan bir şeydir Oysa insanı insan yapan şey, kendisindeki güç istemini koruyup yönlendirebilme yeteneğidir İnsanın kendisini, ideal bir düzen yaratma adına, kaosa düzen yükleme amacıyla bu şekilde disipline etmesi, Nietzsche’ye göre, güç isteminin en yüksek ifadesidir Üstinsan, başkalarından çok, kendisini aşabilen; başkalarının değil de, kendi kendisinin efendisi olabilen insandır üstün insanı insanın kendi kendisini gerçekleştirebilmesinin bir modeli olarak gören Nietzsche, bu bağlamda sanatsal yaratıcılığı insanı Tanrı’ya en fazla benzeten özellik olarak değerlendirmiştir Tanrı’nın yokluğunun sonucu olan düzen yoksunluğunda, yaratıcı ya da üstün insan, kendi içindeki kaostan minyatür düzen yara-tıp, bunu dış dünyadaki kaosa aktarabilen kişidir Başka bir deyişle, insan için mutluluğun, hazda değil de, güçlü olmakta yattığını söyleyen, Nietzsche’ye göre, böyle bir mutluluğa varmak, sert bir disiplini gerektirir; çünkü hayvanI içgüdülere, basit hazlara kapıldığı sürece, insan gerçek ve üstün güçten yoksun kalır Duygularını, eğilimlerini yücelten insan, hayvanların içinde bulunduğu durumdan sıyrılarak yükselir ve gerçek insan varlığına ulaşır İşte bu ideal insan, Nietzsche’nin üstün insanıdır Ona göre, üstün insan, insanoğlunun amacıdır Nietzsche insanın yenilmesi, aşılması gereken bir varlık olduğunu söyler Her varlık kendisinden üstün bir şey yaratmıştır; bundan dolayı, insanın da kendisini aşması gerekir Maymun insanın gözünde ne ise, insan da üstün insanın gözünde o olmalıdır Nietzsche, yeryüzünün anlam ve amacının üstün insan olduğunu söyler, çünkü insan doğasına yaraşan, güçlü, korkusuz ve acımasız olmaktır; yaratıcılığa ve ileriye yönelmektir Nietzsche insanın ahlâki değerleri olduğu gibi benimsemek yerine, yeni değerler yaratması gerektiğini savunur İnsan değerleri hazır bulamaz, çünkü değerleri ona aktaracak hiç kimse yoktur İnsanoğluna, iyinin ve kötünün ne olduğunu anlatacak, açıklayacak ve kabul ettirecek üstün otoriteler bulunmamaktadır İnsan yapayalnızdır ve hayatının anlamını, bağlanacağı değerleri yeni baştan özgürlük içinde kendisi yaratmak zorundadır Nietzsche’ye göre, yaşamın temelinde güçlü olma isteği var ise, eşitlik, toplumsal barış ve çıkarlarda uyum söz konusu olamaz O, Hıristiyanlığın ve genel olarak idealizmin ahlâk anlayışının, bir sahtekarlık ve yanıltmaca olduğunu söylemiştir Nietzsche acıma ve sevgi ahlâkını, güçlü insanı yolundan çeviren, onu güçsüz insanlar düzeyine indiren ve küçülten bir tuzak ve bir tur ikiyüzlülük olarak görmüştür 0, zamanının bu ahlâkını bir köle ahlâkı olarak nitelemiş ve Hıristiyanlığın tüm değerlerine karşı çıkmıştır İnsanlığı bu köle ahlâkından kurtarma çabası veren Nietzsche, bunun yerine efendi ahlâkını önermiş ve böylelikle insanlara yeni amaçlar, yeni değerler getirmeye çalışır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|