Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Beslenme, Diyet ve Sağlık > Genel Sağlık

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ßunlar

ßunlar

Eski 09-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

ßunlar




Akciğer zarı iltihabı(Plörezi) genellikle akciğerde verem, emboli ya da apse gibi bir enfeksiyon süreci sonucunda gelişir
Akciğer zarı iltihabının en kesin tanı yöntemi zar boşluğuna iğneyle girerek (torasenaaa) burada sıvı bulunup bulunmadığını anlamaktır Alınan sıvı örneği bulanık ya da irinli olabilir Son zamanlarda antibiyotik tedavisinin yaygınlaşmasına karşın, bazı olgularda zar boşluğunda biriken irinin cerrahi girişimle konan bir sonda ile boşaltılması gerekebilir Buna drenaj denir Yinelenen iğneyle boşaltma işlemleri etkisiz kaldığında ya da akciğer zan boşluğunda keseleşmeler geliştiğinde ge­nellikle drenaja başvurulur
Akciğer zarı (plevra)
Akciğer zarı ağzı kapalı bir torbaya benzetilebilir Bir yanı akciğerlere yapışır ve iç katman (viseral plevra) adıyla anılır Dış katman (parietal plevra) ise gö­ğüs duvarının iç bölümünü döşer Akciğeri örten iç katmanla göğüs duvarına yapışan dış katman arasında boş bir yank biçiminde uzanan plevra boşluğu bulunur
Akciğer zarı hastalığı yaş aralığı
Bebeklerde ve gençlerde daha sık olmak üzere akciğer zarı iltihaplanna her yaşta rastlanabilir
Akciğer zarı iltihabı ya da zar boşluğuna sıvı toplanması başka bir hasta­lığın habercisi olabilir mi?
Genelde bu konuda en kötü olasılıklan düşünmemek gerekir Ama özellikle erişkinlerde zar boşluğunda toplanan, akciğer zanna da yayılan bir akciğer tümörüne bağlı olabilir
Akciğer zarı iltihabı hastaları nasıl beslenmeli
Beslenme özellikle çocuklarda çok iyi düzenlenmelidir Hastayı fazla zorla­madan yeterli sıvı verilmelidir Sıvı gerektiğinde damar yoluyla verilebilir, ama yavaş verilmesine, kalp ve dolaşımı fazla yük altında bırakmamasına dik­kat edilmelidir Aynca kabızlığa karşı lavman yapılmalı ya da müshil etkisin­deki ilaçlar kullanılmalıdır
Kaplıca tedavisinin faydası var mı?
Evet Kaplıca ortamı özellikle solunum yollannı yerel olarak etkiler Böylece iltihabın ortadan kalkmasını kolaylaştırarak artan salgıya bağlı tıkanmayı aça­bilir Gene de bazı kişileri olumsuz etkileyebileceğinden, kaplıca tedavisi has­tanın özelliklerine göre önerilmelidir
sizde soru ve yorum yazabilirsiniz

Halk arasında bademcik iltihabı olarak bilinen tonsillit, bademciklerin görevi itibariyle ağıza giren zararlı mikroorganizmaları filtrelerken kapasitelerinin üstünde bakteri girişinde daha fazla direnemeyip iltihaplanarak şişmesidir özellikle çocuklarda sık görülen bademcik iltihabının belirtileri aşağıdadır
  • Boğaz ağrısı
  • Başağrısı
  • Ateş ve üşüme, titreme
  • Boğaz ve çenede ağrıyan bezler



Halk arasında basur olarak bilinen hemoroid hastalığı, makat civarındaki toplar damarların genişlemesi sonucu meydana gelen hastalıktır Toplar damarlardaki bu genişleme şişlik, kaşıntı, ağrı ve kanamaya neden olabilir
Basur gelişimi normal olmamakla birlikte, insanların çoğunda zaman zaman basur gelişmektedir Uzun süreli oturmak zorunda olma, kabızlık, besinlerimizdeki bazı maddeler bsaur gelişimine neden olabilmektedir Yine gebelik sırasında basur gelişimi sıktır, ancak bunlar doğumdan sonra ortadan kalkar Basura neden olabilecek yiyecekler arasında en sık rastlanılanları: güçlü baharatlar (özellikle kırmızı biber ve hardal), kafeinli ve kafeinsiz kahve ve alkoldür Sık sık basur gelişenlerin bu yiyeceklerden ve sigaradan uzak durmaları gerekir
Daha çok lifli besin yiyerek kabızlıktan uzak durabilirsiniz Veya sinameki çayı veya sinameki tabletleri alabilirsiniz Ayrıca uzun süreli oturmamaya özen gösterip makat çevresinin temizliğine dikkat etmelisiniz Bol miktarda su içmek de faydalı olur (ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzden daima daha fazla su için)


Apse, bir yerde irin birikmesidir Bakteri enfeksiyonlarına karşı vücudun verdiği bir karşılıktır… Vücudun herhangi bir yerinde bir doku ya da organda oluşan apse, kendini ağrı, kızarıklık ve şişikler yaratarak belli eder Bazı abseler kendiliğinden dışarı açılır ve akar Apsenin açılmadığı durumlarda bu işi ameliyatla yapmak gerekir
Türleri
Sıcak ve soğuk olmak üzere ikiye ayrılır:
* Sıcak apselerde her zaman yangılı bir dönem vardır İrin toplandığında o bölge kızarır, ateş, ağrı ve şişlik vardır, sancı olur Çevresi sert, ortası yumuşak ve oynaktır
* Soğuk apseler, kemik eklem ya da lenf bezlerinde tüberküloz basilinin yaptığı apse tipidir Deri altında renk değişikliğine yol açmayan, ağrısız ve ateşsiz bir şişlik belirir Bir süre sonra ortasında yumuşama başlar, deri morlaşır, apse kendiliğinden deriye açılarak akmaya başlar
Tedavi
Apsenin tedavisi, türüne ve yerine bağlı olarak cerrahi ya da ilaçla yapılır

Deride geçici olarak ortaya çıkan oluşumlar ve renk değişiklikleri “döküntü” olarak bilinir Döküntüler çeşitli biçimler alabilirler… Bir hastalığın başlangıcında ortaya çıkan döküntüye, birincil döküntü denir Hastalığın doğal seyri sırasında ya da tedaviye yanıt olarak görünüş ve özelliği değişir Yeni döküntülere ya da ilk döküntünün görünümündeki bu değişmelerle aldığı yeni biçime ikincil döküntü adı verilir
Nedenleri
Döküntüler, çeşitli hastalıkların belirtisi olabilir Döküntü, bedenin tümünü etkileyen bir durumun dış belirtisi olabilir Ateşli hastalıklar, duygusal rahatsızlıklar ya da alerji, döküntü yapabilir Ancak döküntüler, “dermatit” denilen bir çeşit iltihap olan bir deri rahatsızlığının da belirtisi olabilir Mantar hastalığı, egzama ve isilik bu tür iltihaplardır
Belirtiler
Birincil döküntülerin en yaygını, doktorların “makül” dedikleri kırmızı lekeler ya da alanlardır Sınırlı bir alanda derinin rengindeki herhangi bir anormal değişme, “maküler döküntü” olarak nitelendirilir; kırmızılığın kendisine ise “eritem” adı verilir Bazen, kızamığın başlangıç evresinde olduğu gibi, döküntüler, birbirinden ayrı yüzlerce küçük lekeden oluşur
Bazen de lekeler büyüyüp birbirleriyle birleşir ve böylece büyük lekeler oluşur Döküntünün üstüne parmakla bastırıldığında solmaz, ama bazen geçici bir beyaz alan kalır Bu, tifo gibi birkaç hastalığın ayırt edici özelliği olduğundan, tanı için önemlidir
Döküntülerin bir başka yaygın biçimi, çoğunlukla kırmızı olmamakla birlikte, kabarık lekelerden oluşur Parmak, deri üstünde dolaştırıldığında kolayca hissedilirler Bu küçük sivilceler “papül” olarak bilinirler ve döküntülerine “papüler döküntü” denir Makülo-papüler döküntü ise, hem maküle hem de papüle benzer İçinde sıvı bulunan sivilcelerden oluşmuş döküntülere, doktorlar “vesikül” derler Başlıca örneği, suçiçeği ve çiçek hastalığı döküntüleridir Bir döküntü de papülden çok daha büyük, kabarmış alanlar da olabilir Genellikle ortası beyaz, çevresi kırmızı ya da pembedir Kurdeşende görülen bu döküntüler çok kaşıntılıdır ve deride iltihaba neden olan histaminin salgılanmasına yol açan bir alerjik tepkinin belirtisidir
Bazı vakalarda birincil döküntü, ikinci bir aşamaya geçmeden ve hiç bir iz bırakmadan yavaş yavaş yok olur Ama çoğu döküntü ikinci bir evre geçirir İkincil döküntüler de çeşitli biçimlerde olabilirler Döküntüyle kaplanan deri genellikle soyulur İlk döküntü kuru makül ya da papül ya da ikisinin karışımıysa bu normaldir Suçiçeğinin son evrelerinde görülen döküntüler, püstül adı verilen, içi bulanık bir sıvıyla dolu sivilce biçimindedir Lekeler, irin içeren iltihaplı püstüllere dönüşürler; bu tür “ıslak” döküntüler, kabuki oluşturarak kururlar, altlarında yeni deri oluştuktan sonra da kabuklar düşer Derinin derin tabakaları etkilenirse suçiçeği yaraları kaşındığnıda olduğu gibi çiçek bozuğu ya da küçük çukur biçiminde iz kalır İkincil döküntünün öteki biçimlerinde deriye kayış gibi bir görünüm veren kalınlaşma olur uzun süren, yani kronik iltihabın özelliği Aynı biçimde, deride kalıcı renk değişiklikleri yapabilir Deri, derialtı dokularını açıkta bırakacak biçimde çatlayabilir ve bu yaralara havadaki bakteriler bulaşır Bu durum, zona hastalığında ve uçukta olur
Tedavi
Döküntülerde asıl nedene yönelik tedavi uygulanmalıdır Ancak kaşıntı çok rahatsızlık veriyorsa, ucuz ve etkili kalamin merhemi kullanılabilir Kalamin de yeterli olmazsa, doktor, antihistaminli tablet ya da şurup verebilir Ancak her kaşıntıda antihistaminli kremler kullanılmamalıdır Antihistaminin de alerjiye yol açabildiği ortaya çıkmıştır
Sivilce ya da püstüller patlarsa ya da ülserler varsa, enfeksiyonu önlemek için mikrop öldürücü kremler ya da losyonlar gerekli olabilir Tedaviye karşın geçmeyen, yineleyen ya da belirgin bir neden yokken ortaya çıkan döküntüler ayrıntılı bir incelemeyi gerektirir Testlerde nedenin ya da altta yatan bir hastalığın tanılanması mümkündür Bu konuda önemli bir nokta da başkasına verilmiş olan ilacın, döküntüler birbirine benzese de kullanılmamasıdır

Deri tahrişi, genellikle dış etkenler yüzünden deride oluşan çatlak ya da yaralardır Uzun sürmedikçe tedavi basit, hatta gereksizdir… Bedenin başlıca koruyucu örtüsü olan deri, aslında son derece dayanıklıdır Buna karşılık, sürtünme, sıcak ile soğuk, kimyasal maddeler ve güneş ışığı gibi dış etkenler ile alerji, enfeksiyonlar ve bazı hastalıklar gibi iç etkenlerin etkisiyle deride ağrılı çatlaklar oluşabilir
Nedenleri
Deri tahrişinin pek çok sebebi vardır Yatak yaraları ve kimyasal tahriş en çok görülenlerindendir Yatak yaraları, sürekli yatan ya da oturan hastalarda derinin hep aynı bölgesinin sürekli basınç altında olmasından kaynaklanır Daha çok bilinçsiz hastalarda, özellikle aşırı barbitürat alanlarda, inme geçirenlerde ya da halsizlikten ötürü hareket edemeyenlerde görülür Yatak yarası en çok kuyruksokumunda ortaya çıkar Yatak yarasına karşı önlem olarak, hastanın yatakta sık sık döndürülmesi ve basınç altındaki bölgelerin, çinko içeren pomatlarla ya da alkolle ovulması gerekir
Kimyasal tahriş nedenleri arasında en önemlileri, işyerlerindeki toz, sıvı ya da buhar halindeki maddelerdir Endüstride çalışanlarda görülen dermatitlerin deri iltihabı yüzde 70i kömür, taş çimento ya da çelik tozu gibi maddelerin yarattığı aşınmadan kaynaklanır Asit, parafin, petrol ve terpentin deriye zarar veren etkili maddelerdir Bu durum en çok yaşlı maden ve inşaat işçilerinde göze çarpar Maddeyle temas uzun sürerse, derideki küçük, önemsiz yaraların bile geçmesi zorlaşır Kromla çalışan, kromikasit ve kromatlar ile uğraşan kişilerde, derideki kesik ve sıyrıkların çevresinde kroma bağlı tahrişten ötürü yaralar oluşur Bunlar en çok parmaklarda ve burnun orta çizgisi boyunca görülür
Gittikçe artan bir başka tehlike de radyoaktif maddeler ile röntgen ışınlarının etkisidir Bunların etkisinde kalan kişilerde çok yavaş iyileşen yaralar oluşur ve bazen bu yaralar kansere dönüşür
Belirtiler
Kimyasal maddelerin yarattığı deri tahrişinde belirti bu maddelerin etkisiyle yıllarca aşınıp yıpranan derinin zamanla kalınlaşması ve üstü pullu bir görünüm kazanmasıdır Yatak yaralarında derinin su toplayıp patladığı görülür
Tedavi
Birkaç hafta süren deri rahatsızlıklarının doktora gösterilmesi gerekir Tahriş sonucu oluşmuş yaranın iyileşmesini engelleyen herhangi bir etken bulunabilir ya da tedavi yöntemini değiştirmek gerekebilir Bütün ciddi deri rahatsızlıklarında erken tedavi yararlı olur Genel bir kural olarak yaranın üstüne bir şey sürmemek gerekir Sürülen maddeler yaranın nemli kalmasına yol açacaklarından iyileşmeyi yavaşlatır Yatak yaralarında, gençlerde yaraların üstü kapatılıp antibiyotiğe başvurulur; yaşlılarda ise daha özenli bakım gerekir


Bir zamanlar toplum dışına itilen kurbanlarıyla korkunç bir hastalık sayılan cüzam, artık tedavi edilebilmektedir… Hastalığa eskiden bütün ülkelerde rastlanılırdı Günümüzde ise yalnız nemli, tropikal ve yarı tropikal bölgelerde görülmektedir Yeterli besin almayanlar ya da açlık çekenler ise özellikle tehlikede sayılır Dünyada, 2 – 10 milyon arasında cüzamlı bulunduğu sanılmaktadır Her yıl, yaklaşık 200000 yeni vakaya rastlanılmaktadır
Belirtiler
Cüzam iki biçimde ortaya çıkar ve her ikisinde de belirtiler, iki ya da üç yıl süren uzun bir kuluçka döneminden sonra görülür Tüberküloit cüzam denen türünde dirseğin arkasındaki ulna siniri kalınlaşır ve iltihaplanır; bedende çay lekesine benzer lekeler oluşur Duyum yokluğu nedeniyle farkına varılmayan küçük zedelenmeler ve enfeksiyon daha büyük hasarlara yol açar
“Lepromatöz cüzam” adı verilen öteki türünde ise ilk belirtiler, altındaki iltihap nedeniyle kalınlaşan, kabaran, buruşan, uyuşmuş bölgelerdir En ağır biçimlerinde bütün deri etkilenir; daha az şiddetli vakalar ise, daha çok yüz ve kulakları etkiler Yüz, “aslan yüzü” görünümü alır Kulaklarda, burunda ve yanaklarda yumuşak derialtı oluşumları gelişir ve genellikle başka bakterilerin bulaşmasıyla, kangrene dönüşen yaralar açılır Ayrıca çevresel sinirler hasar görür; geniş yama biçimli duyarsız bölgeler ve felçler ortaya çıkar Bazen bu durum, bütün kolu ya da bacağı etkiler
Nedenler
Cüzamın nedeni, “mycobacterium leprae” adlı bakteridir Bakteri, deri ve sinirleri etkileyerek duyum yitimine, ağır vakalarda ise biçim bozukluğuna yol açar Hastalığa neden olan bakteri, bir kişiden ötekine deri temasıyla ve – büyük bir olasılıkla – burundan çıkan damlacıklarla geçer Böceklerle, sterilize edilmemiş dövme iğneleriyle, derialtına yapılan şırıngalarla da bulaştığı bilinmektedir Bulaşıcı bir hastalık olmasına karşılık, uzun süre yakın temas söz konusu değilse cüzama yakalanma olasılığı azdır Bu yüzden cüzam, çoğunlukla aile içinde etkili olur
Tüberküloit cüzam hastalığın daha hafif bir biçimidir Genellikle etkilenenler, kulak arkasındaki yüz sinirleri ve elin bir bölümüne ait ulna siniridir Yavaşça beliren bir uyuşukluk ve çevresel sinirlerde omurilikten başlayıp beden yüzeyine yayılan sinirler duyum yitimiyle ortaya çıkar Dirseğin arkasındaki ulna siniri kalınlaşır ve iltihaplanır; bedende çay lekesine benzer lekeler oluşur Duyum yokluğu nedeniyle farkına varılmayan küçük zedelenmeler ve enfeksiyon daha büyük hasarlara yol açar
“Lepromatöz cüzam” adı verilen öteki türünde ise bakterinin neden olduğu zarar, çok daha ağır ve yaygındır Cüzam, tedavi edilmezse ilerler Duyarsız bölgeler kolayca zarar görür; zedelenmeler fark edilmez, iltihaplanır, bazen kangren olur ve böylece el ve ayak parmakları yitirilir
Sinirlerin iltihaplanması, çevresel kas gruplarının felcine yol açarak, bilek ya da ayakta felç yapar Tedavi edilmeyen hastaların en az yüzde 25inde yüz biçiminin bozulması ya da ciddi sakatlığa varan biçim bozuklukları görülür
Toplumdan yalıtılma korkusu, hastaların tedavi için zamanında başvurmasına ve cüzamın çevreye yayılmasına yol açar Ancak tedavi görmekte olanların genellikle hastalığı bulaştırmadıklarından, yalıtılmaları gereksizdir
Tedavi
Tanıda “lepromin testi” olarak bilinen deri testinden yararlanılır Böylece hastanın direnci ölçülür Direnç yükaaaae, tüberküloit cüzamın hafif vakalarında olduğu gibi, bazen kendi kendine ya da birkaç aylık ilaç tedavisiyle geçer Direnç düşükse, ilaç tedavisi yayılmayı sınırlar, ama yineleme eğilimi olduğu için ömür boyu ilaç almak gerekebilir
Tedavi edilmeyen cüzam genellikle yaşamı kısaltmaz; yavaş ilerlediği için zamanla artan sakatlıklara ve biçim bozukluklarına neden olur Bununla birlikte, modern tedaviyle ve erken tanıyla bu üzücü sonuçların önlenebildiğini unutmamak gerekir
Tedavi, bir sülfür bileşiği olan dapson DDS ile yapılır Dapson haftada iki kez ağızdan alınır Bu tedavi yıllarca, bazen de ömür boyu sürer Hasta, dapsonun yan etkilerine dayanamazsa, sülfakson ve rifampisin gibi başka bileşikler alabilir Genellikle hastalarda ilaca tepki olarak karaciğer iltihabı ya da kansızlık oluştuğundan, bu ilaçlarla birlikte vitamin ve demir hapları verilir
Zarar görmüş sinirlere yeniden duyarlılık kazandırmak olanaklı olmasa da, etkilenmiş kaslar fizik tedavi ile sağlığa kavuşturulabilir Kangrenli bölgeler ameliyatla alınır; yüzün ciddi olarak etkilenmiş bölümlerine plastik cerrahi uygulanabilir


Ateş bir hastalık değildir Beden sıcaklığının artması olarak ortaya çıkan bir belirtidir Hemen hepimiz soğuk algınlığı, öksürük ya da boğaz enfeksiyonu nedeniyle ateşlenmişizdir Ateş çoğunlukla bakteri ve virüs enfeksiyonlarından kaynaklanır, ama bedenin herhangi bir yerindeki iltihap da ateşe yol açar… Beden sıcaklığının değjşmesi
Beynin, bedenin otomatik işlevlerinin çoğunu düzenleyen bölgesi olan hipotalamus, beden sıcaklığını belirli sınırlar içinde tutar Beden sıcaklığı yükselince kan deriye yönelik ve terleme yoluyla ısı kaybı olur Sıcaklık düştüğündeyse kaslar glikoz yakarak ısı üretir Kasların çalışmasındaki bu küçük artış genellikle fark edilmez, ama üşüme çok artarsa kasların çalışması da hızlanır ve kişi titremeye başlar
Normal beden sıcaklığı
Normal beden sıcaklığı diye bilinen 37 derece, ortalama bir değerdir Sağlıklı kişilerin normal sıcaklığı 35,6 derece ile 37,2 derece arasında değişir Beden sıcaklığı sabah saat 4ten başlayarak gün boyunca artar ve akşam 6da en yüksek değerine ulaşır Bu iki değer arasındaki fark, 1 dereceı bulabilir Ateşi yükselmiş kişilerin gece terlemeleri, günlük normal sıcaklık kaybının artmasından başka bir şey değildir
Ateş
Ateşin çok yükselmesi öldürücü olabilir 41,1 derecenin üstündeki ateş, yetişkinler için tehlikelidir; 42,2 derece ise beyne kalıcı zararlar verebilir Ancak böylesine yüksek ateşe çok ender rastlanır Yüksek ateş çoğunlukla hastayı, ılık suya batırılmış bir süngerle silmekle düşürülebilir Ateşin, enfeksiyon ya da başka hastalıklarla neden yükseldiği tam anlamıyla bilinememektedir Bedenin savunma sisteminin en önemli bölümünü oluşturan akyuvarlar, “pirojen” adı verilen bir madde salgılar Bu madde hipotalamusu etkileyerek beden sıcaklığının yükselmesine yol açar Aspirin gibi ilaçlar ise, hipotalamusun gönderdiği sinyallerin iletimini durdurarak ateşi düşürürler
Ateşin nedenleri
Ateşin en sık görülen nedenleri nezle ve boğaz ağrısı ile birlikte seyreden virüs enfeksiyonlarıdır Virüslere karşı etkili bir tedavi bulunmadığından yapılacak tek şey ateş düşünceye kadar dinlenmektir Yaygın olarak görülen öteki ateşli hastalıkların nedeni solunum yolları, idraryolları ve bağırsak enfeksiyonlarına yol açan bakterilerdir Bakteriler tüberküloz, tifo ve apse gibi ateş yapan daha ciddi rahatsızlıklara da neden olur Bakteri enfeksiyonları antibiyotiklerle tedavi edilebilir Tropikal bölgelerde ise ateşli hastalıklara, bakterilerden biraz daha büyük olan, bir hücreli asalaklar yol açarlar Buna en iyi örnek sıtmadır Bunlardan başka, birçok tümör ve ilaç da ateş yapabilir
Çocuklarda ateş yükselmesi
Çocuklarda çok hafif bir enfeksiyonun etkisiyle bile ateş aşırı derecede yükselebilir Bu yüzden tek başına ateş, çocuğun hastalık durumunun iyi bir göstergesi değildir Görünüşü ve genel durumu çok daha iyi bilgi verir İştahsızlık, kusma, durgunluk, ateşten daha önemli belirtiler sayılabilir Çocuklarda ateşin en sık rastlanan nedeni virüs enfeksiyonlarıdır Bunlara nezle, öksürük ve boğaz ağrısı da eşlik eder Kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği ve boğmaca gibi çocuk hastalıkları da ateşle seyreden hastalıklardır Söz konusu hastalıkların çocuklukta geçirilmesinin iyi olduğuna inanılır Bu bir ölçüde doğrudur Sözgelimi yetişkinlerin kabakulak geçirmesi çok daha sakıncalıdır erbezlerinde iltihap yapabilir Kızamık ve boğmaca ise bütün yaşlarda oldukça sarsıcıdır, hatta bebekler ve çok küçük çocuklar için öldürücü olabilir Bu yüzden en doğru yol çocukların aşılanmasıdır Aşının tehlikesi, hastalığa yakalanmanın tehlikesinden çok daha azdır Ateşi yükselen çocukların mutlaka yatmaları gerekmez Yalnız başlarına yatak odalarında kalıp sıkılmaktansa, ailenin öteki üyeleri ile birlikte olmaktan daha mutlu olurlar Ancak yine de yorulmamaları için dikkat etmek gerekir Ateşli çocuklar yemek yemeleri için de zorlanmamalı, buna karşılık olabildiğince çok sıvı içmeleri sağlanmalıdır Susuz kalma dehidratasyon, özellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda çok tehlikelidir
Havale
Çocuklar, ateşleri çok çıkınca 39,7 dereceın üstü, havale nöbetleri geçirebilirler Havale genellikle bir ile üç yaşlar arasında olur ve beş yaşından sonra ender görülür Ateşli çocuğun ateşini düşürmek ve havale riskini önlemek için aspirin ya da parasetamol verilebilir
Çocuğun ateşi yükseldiğinde yapılması gerekenler
Ateşini ölçün, ama derecenin esiri olmayın Çocuğun genel durumu daha iyi bir göstergedir Dinlendirin Okula göndermeyin Bol bol sıvı içirin Bu, susuz kalmaları çok tehlikeli olan bebeklerde özellikle önemlidir Orta derecede ateşli bir çocuğu evde tutun ve oyalanmasını sağlayın Yatağa yatması için baskı yapmanıza gerek yoktur Yatak örtüleri hafif olsun Ateşi düşürmek için aspirin ya da parasetamol verin Özellikle yüksek ateşte havale nöbetlerini önlemek açısından bu çok önemlidir Çocukta istem dışı çırpınma ve kasılmalar görürseniz, onu yalnız bırakmayın, doktor çağırın Bulaşıcı bir hastalık söz konusuysa çocuğu doktorun muayenehanesine götürmeyin Durumu telefonla anlatın

Az rastlanılan Perthes hastalığı, beş ile on yaş arasındaki çocukların kalça eklemini etkiler, ağrıya ve topallamaya neden olur 1910da Legg, Calve ve Perthes adlı üç cerrah, başka hiçbir hastalığı olmayan beş ile on yaşları arasındaki çocukların, büyümekte olan kalça eklemlerini etkileyen garip bir hastalığı tanımladılar Hastalık kısaca Perthes hastalığı diye anılır… Hastalık Legg – Calve – Perthes hastalığı olarak adlandırılır
Nedenleri
Hastalık, büyüme sırasında kalça eklemine kan akışının bozulmasına bağlı olarak oluşur kalça eklemini, uylukkemiği başı ile kalça kemiği oluşturur Erkek çocuklar Perthes hastalığına kızlardan daha sık yakalanırlar 1000 erkek çocuktan 1inde görülmesine karşılık, bu oran kızda 4500de 1dir Perthes hastalığında vakaların yüzde onunda iki kalça birden tutulur Hastalık dalgalanmalar gösterir; kısa süreli iyileşme dönemleri olur
Belirtiler
Perthes hastalığı kalça ekleminde ağrı, hareket sırasında kas spazmı ve topallamayla başlar Çocuk, ağrılı olan kalça tarafına göre sağlam yanına daha uzun süre basar Tedavi edilmezse Perthes hastalığı, kalça ekleminde kalıcı hasara yol açabilir Osteoartrit oluşur ve eğer durum ağırsa, oldukça erken bir yaşta yapay kalça eklemi takmak için ameliyat gerekli olabilir Bu nedenle tek bacağına ağırlık vererek yürüyen her çocuk doktora gösterilmelidir
Tedavi
Perthes hastalığının ideal tedavisi, hastalık geçene kadar kalçaya ağırlık vermemek, hasta kalçayı dinlendirmektir bu süre, iki – üç yıl kadardır Bu, kalça ekleminde biçim bozukluğu ya da kalıcı hasar oluşmasını önler Genellikle hastalık alevlendikçe dinlendirilir Bazen de aaaal atel gerekli olur Perthes hastalığı ortaya çıktığında çocuk ne kadar küçükse iyileşme şansı o kadar fazladır


Kendiliğinden kırılabilecek kadar incelmiş kemikler ve beyni sıkıştıran, kalınlaşan kafatası, bir çeşit kemik hastalığı olan Paget hastalığının en kötü belirtileridir… Paget hastalığı kemiklerde zayıflamalar ve biçim bozuklukları ile kendini gösterir Hastalık 1870 yılında Sir James Paget tarafından tanımlanmıştır Belirtiler ve tedavi konusundaki bilginin artmış olmasına karşılık, hastalığın oluşma mekanizması hâlâ çözülememiştir
Nedenleri
Araştırmaların sürmesine karşılık, kemiklerde ani büyümeye yol açabilecek bir neden bulunamamıştır Genetik geçiş kanıtlanamamıştır ama bazı ailelerde hastalığa daha çok rastlanması dikkat çekicidir
Belirtiler
Paget hastalığına yakalanmış birçok insanda aşağı yukarı hiçbir belirti olmaz Bazen de dayanılmayacak kadar ağır belirtiler ve önemli komplikasyonlar olabilir Tanı, röntgenle konur: Kemik üstünde açık ve koyu renkli alanlar birlikte görülür Daha çok kafatası, omurga, leğenkemiği, uylukkemiği ve kavalkemiği etkilenir Sertliğini ve dayanıklılığını yitirmiş olan uzun kemikler bedenin ağırlığı altında dışa doğru eğilerek biçim bozukluklarına yol açarlar Röntgen filmlerinde garip kemik yapıları görülür Uylukkemiğinin yuvarlak ucunda belirgin şişlikler ortaya çıkar Kafatası kalınlaşır ve yumrulu bir görünüm kazanır
Bu değişiklikler, kemik hücrelerinin aşırı çalışmasıyla rezorpsiyon adı verilen bir tür kemik yıkımının 10 – 20 kat artması sonucu ortaya çıkar Bu hastalıkta yeni yapılan kemik dokusu daha az esnek ve kırılmaya daha yatkındır Sonuçta, en hafif çapma bile kırılmaya yol açabilir İleri vakalarda kemikler öylesine zayıflar ki hiçbir çarpma ya da düşme olmaksızın kendiliklerinden kırılırlar
Paget hastalığının en kötü belirtilerinden biri de ağrıdır Ağrı, büyüyen kemiklerin sinirlere baskı yapmasına bağlı olabilir ama asıl neden, kemiğin yapısında ortaya çıkan değişikliklerin bedenin ağrı yollarını oluşturan yapıyı uyarmasıdır
Tedavi
Kulaktan gelen sinirlere kemik dokusunun yaptığı basınç sağırlığa yol açabilir Kulak içinde ses iletimini sağlayan kemikçiklerin hastalık nedeniyle biçimsel bozukluklara uğramaları da sağırlığa neden olabilir Sözgelimi, Beethovenin sağırlığının Paget hastalığına bağlı olduğu sanılmaktadır
Büyüyen kemiklerin görme sinirine verdiği zarar körlüğe yol açabilir Ama en büyük tehlike, kafatasının yumuşayan alt kısmının beyinsapını etkilemesidir Bu durumda hasta soluk alma gibi yaşamsal işlevlerin kontrolünü yitirir
Tedavisi günümüzde, geçmişe oranla çok gelişmiştir İlaçlarla hastalığın belirtileri kontrol altında tutulabilmektedir Kalsitonin hormonunun verilmesi, bu hormonun yapım – yıkım dengesini sağlamada etkili olması sonucu, çok yararlı olmaktadır Hastalık yüzünden bozulmuş olan denge, belli ölçüde düzeltilebilmektedir İlaçların etkisiyle kemiğin yapım – yıkım hızı yavaşlar ve kemik üstündeki deride hastalık sırasında görülen sıcaklık artışı normale döner İlaç çoğu zaman ağrıyı da etkiler Ancak her gün iğne yapılması gerekir ve bazen yan etki olarak mide bulantısı olabilir Mitramisin adlı bir başka ilacın tek bir dozu ise, bir – iki yıl süreyle rahatlık sağlar Ancak bu ilaç karaciğer hasarına yol açabilmektedir Bu amaçla kullanılan bir başka ilaç da aspirindir Ancak aspirinin yüksek dozları da zararlı olabilmektedir Paget hastalığı günümüzde tam olarak tedavi edilmese de ilaçlarla belirtilerin çoğu giderilebilmektedir Ayrıca ileride, yapılan araştırmaların iyi sonuçlar vereceği umulmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.