Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
psikoloji

Psikoloji

Eski 04-24-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Psikoloji



Psikoloji Nedir?

Etimoloji


Ruhbilim

Os Ruhîyât, Fr Al Psychologie, İng Psychology

Ruhsal yaşamın bilimi


Yunanca ruh anlamına gelen psykhe deyimiyle bilgi anlamına gelen logos deyiminden türetilmiştir Antik çağ Yunancasında psukhê deyimi duysal ruh anlamına geliyordu Dilimizdeki ruhbilim deyimi de bu anlama uygundur ve özellikle ruh'la tin deyimleri arasındaki anlam ayrılığını göz önünde tutmuştur Bu anlamda ruhbilim deyimi, canlı örgenliğin bedensel yanını inceleyen bilimi dile getiren fizyoloji deyimine karşı olarak canlı örgenliğin ruhsal yanını inceleyen bilimi dile getirir

İnsan ve hayvan davranışlarını inceleyen bilim

Bir grubu, bir bireyi belirleyen hareket etme, düşünme, duygulanma biçimlerinin bütünü

Davranışsal düşünüş, davranış biçimi


Psikolojinin tanımı, gözlenebilen, ölçülebilen insan ve hayvan davranışlarıdır

Psyche + Logos sözcüklerinin birleşmesinden oluşmuştur Psyche ruh anlamına gelir, logos da bilim/bilgi demektir Psychelogos yani Psikoloji sözcük anlamıyla "ruhbilim"dir

Bilim Olarak Psikoloji

İnsan bir canlı olarak çevresine uyum sağlamak ve kendi içinde de dengeli bir gelişme sağlamak ister Psikoloji de elde ettiği yasaları yine insana uygulayarak onun davranışlarını açıklayabilir, önceden kestirebilir, kontrol edebilir Böylece, insana bu gelişim ve uyum sürecinde yardımcı olabilir

Günümüzde psikolojinin bulgularından, çok değişik alanlarda yararlanılır Eğitim, tıp, endüstri, ekonomi alanlarında psikolojik bilgilerin kullanımı, insanların daha başarılı olmasını sağlamaktadır Büyüme, gelişme, yetenekler, ilgi, zeka, heyecan, bellek, düşünme, öğrenme konularında elde edilen psikolojik bilgilerin eğitim alanında kullanılmasıyla bu alanda başarı yükselmiş, daha sağlıklı, daha modern bir eğitim anlayışı gelişmiştir


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Psikoloji Nedir?

İnsan ve hayvan davranışlarıyla ve bilişsel süreçleriyle ilgilenen psikoloji biliminin 125 yıllık bir tarihi vardır Bu genç yaşına rağmen psikoloji, biyolojiden sosyolojiye kadar uzanan oldukça geniş kapsamlı bir alandır

Psikoloji insan ve hayvan davranışlarını ve bu davranışlarla ilintili psikolojik, sosyal ve biyolojik süreçleri inceleyen bir alandır Bir meslek olarak ise psikoloji, psikoloji bilgilerinin insan sorunlarını çözmek için kullanılmasıdır Bu bilginin kullanılması psikolojinin alt alanlarına göre değişmekle birlikte dili iyi kullanma, araştırma, istatistiksel analiz ve empati gibi bazı özel beceri ve yetenekleri gerektirir

Psikologlar iki önemli ilişki üzerinde çalışırlar: ilki; beyin ve davranış, ikincisi; çevre ve davranış ilişkisidir

Psikologlar hem araştırmacı olarak gözlem, deney ve analiz gibi bilimsel yöntemleri izlemek hem de bilimsel bulguları uygulamak için yaratıcı olmak durumundadırlar Psikologlar araştırma yaparak geliştirdikleri kuramları sınarlar ve araştırmalar sonucu ortaya çıkan yeni bilgileri uygulama alanında çalışanların kullanımına sunarlar Ayrıca, bireylerin ve toplumların değişen gereksinimlerini karşılamak amacıyla yeni yaklaşımlar geliştirirler

Psikoloji oldukça geniş bir alandır Psikologlar temel ve uygulamalı alanlarda araştırma yaparlar, toplumdaki örgütlere ve diğer kurumlara danışmanlık hizmeti verirler, bireylere tanı koyar ve tedavi ederler, lise ve üniversitelerde psikoloji öğretirler, çeşitli testler kullanarak zekayı ve kişiliği ölçerler, davranışları ve bilişsel işlevleri değerlendirip gerekli durumlarda yardımcı olurlar Bireylerin hem birbirleri ile hem de makineler ile nasıl ilişki içine girdiklerini araştırıp, bu ilişkileri iyileştirmeye çalışırlar

Psikologlar bazı işlerde bağımsız olarak çalışırken diğerlerinde doktor, hukukçu, okul personeli, bilgi işlem uzmanı, mühendis, yasa koyucu, polis, asker ve yöneticiler ile takım halinde çalışarak toplumun her alanına katkıda bulunurlar Bu yüzden psikologları laboratuvarlarda, hastanelerde, adliyede, okullarda, üniversitelerde halk sağlığı merkezlerinde, kitle iletişiminde, hapishanelerde ve pek çok başka işyerinde görebilirsiniz Örneğin stresi yenip performansı artırmaya yönelik programlarda yönetici veya sporcularla birlikte çalışırlar

Adli kararlar için hukukçulara gerekli bilgi ve önerileri sağlarlar Okul reformunda eğitimcilerle, psikiyatri kliniklerinde psikiyatrist ve sosyal çalışmacılarla, pediatri, onkoloji ve nöroloji gibi kliniklerde de uzman doktorlarla birlikte çalışırlar Uçak kazası ya da bombalama gibi bir felaketin hemen ardından ortaya çıkan şok sürecinde kaza kurbanlarına yardımcı olurlar Hukuk ve halk sağlığı alanlarında çalışanlarla birlikte takım halinde çalışarak bu tür olayların nedenlerini analiz ederler ve tekrarlanmasını önlemek için yollar bulmaya çalışırlar

Psikolojide çalışma alanlarının hem sayısı hem de etkinliği gün geçtikçe artmaktadır ABD’de yapılan bir öngörüye göre psikoloji, 2005 yılına kadar en hızlı gelişen üçüncü alan olacak ve bir kaç 10 yıl içinde de bu gelişme sürecektir

Toplumdaki sorunların çoğunluğunun insan davranışıyla ilişkili olduğu düşünülürse psikolojinin çok fazla sayıda çalışma alanı olduğunu görmek şaşırtıcı olmayacaktır Örneğin uyuşturucu kullanımı, kişisel ilişkilerdeki güçlükler, sokakta ve evde şiddet, kendi sağlığımıza ve çevremize zarar veren davranışlarımız gibi bireysel ve toplumsal sorunlar, psikologların ilgilendikleri sorunlar arasındadır Psikologlar, bilimsel yöntemle bilgi toplama, bilgiyi analiz etme, önleme ve müdahale stratejileri geliştirme gibi yollarla sorunların çözümüne katkıda bulunurlar Örneğin psikologlar, yaşlıların sayısının hızla arttığı dünyamızda evleri ve işyerlerini bu grup için daha uygun hale getirmek üzere araştırma ve uygulama yapmaktadırlar

Elektronik alanında yaşanan devrim, kullanıcı dostu teknoloji ve eğitim gerektirmekte ve psikologlar bu konuda mühendislerle birlikte çalışmaktadırlar Günümüzde sayıları gittikçe artan çalışan kadınlar işverenden aile gereksinimlerine uygun bir işyeri yapılanması talep etmekte ve psikologlar da gereksinim duyulan değişmeler konusunda işverenlere yardımcı olmaktadırlar

Büyük toplumsal değişimlerin yaşandığı ve farklı kültürleri içeren ülkelerde toplumsal değişimin birey üzerindeki etkilerini ve kültürel farklılıkları anlamada kullanılacak önemli bilgi ve becerileri ortaya koymaktadırlar Bunların yanı sıra öğrenme ve bellek konularındaki araştırmalarda kaydedilen gelişmeler ile beden ve ruh sağlığının iç içeliği Psikoloji bilimini her zamankinden daha ilginç bir hale getirmektedir Örneğin, hatırlamanın pasif bir süreç olmadığı, bireylerin belleklerindeki geçmiş bir olaya ait bölük-pörçük bilgileri, kendi yorumlarıyla birleştirip aktif olarak yeniden yapılandırdıkları dolayısıyla da tanık ifadelerine tam olarak güvenmenin doğru olmadığı anlaşılmıştır Beden ve ruh sağlığının iç içeliğine en iyi örnek ise, aşırı yarışmacı, sabırsız, telaşlı, aynı anda birden fazla işi yapmaya çalışan ve diğer insanlara karşı olumsuz inanç ve davranış içinde olan A tipi kişilik özelliğinin, ani kalp krizlerinin en önemli yordayıcısı olmasıdır

Psikologların çoğu işlerini severler; çünkü, sağlık ocaklarında doktorlarla birlikte çalışmaktan bilgisayar kullanmaya kadar uzanan geniş bir yelpaze içinde çalışıyor olmak heyecan vericidir Bunun da ötesinde psikologlar kendilerini bireylerin günlük yaşamlarındaki iniş-çıkışlarla baş edebilmelerine yardımcı olmaya adamışlardır Psikolojiyi öğrenmek ve bilmek pek çok diğer meslek dalları için de önemli bir avantajdır Örneğin, işverenlerin çoğu psikoloji derslerinin kazandırdığı bilgi toplama, analiz etme, yorumlama, istatistik ve deneysel desen kurma gibi becerilere ilgi duymaktadırlar

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Psikolojinin Tarihsel Gelişimi

- Psikoloji, günümüzde var olan bütün bilimsel disiplinlerin en köklü ve en eskilerinden birisidir

- İnsanoğlu çok eski zamanlardan beri kendi doğasından ve davranışlarından etkilenmiş, bunların üzerine birçok felsefi tez türetmiştir Eski Yunan'dan başlayarak günümüze kadar uzanan ve bellek, öğrenme, motivasyon, algı ve rüyalar gibi insan doğasına ait konulara dair sorgular psikolojide geçmiş ile şimdiki zaman arasındaki etkileşimin önemli bir göstergesidir

- Psikolojinin zihinsel temelleri çok eskilere dayanmasına rağmen, modern bir bilim olarak var olması henüz bir asırlık dönemi yeni geride bırakmıştır Bu durumu, 19 yüzyılın psikologlarından Hermann Ebbinghaus şu sözleriyle izah etmiştir:

"Psikoloji uzun bir geçmişe; fakat kısa bir tarihe sahiptir"

-
Psikoloji, eski felsefi geleneğinden kopup kendini modern bir bilim olarak ortaya koyabilmesini, insan doğasına ait soruları cevaplandırırken kullandığı metotlara borçludur Psikolojiyi felsefeden kopartıp farklı bir disiplin olarak bilim dünyasına dahil eden şey, onun kabul edilen farklı yaklaşımları ve kullandığı teknikleri olmuştur

- Psikologlar psikolojiyi, geride bıraktığımız yaklaşık 100 yıllık bir süreç içerisinde temellendirmiş, psikolojinin ana konularını belirlemiş ve onu felsefeden bağımsız bir disiplin haline getirmişlerdir

- Psikolojinin bağımsız bir disiplin olarak geliştiğinin ilk kanıtları, 19 yüzyılın son 25 yılında ortaya çıkmıştır Bu dönemde örneğin; Almanya'nın Leipzig kentinde Wilhelm Wundt yeryüzündeki ilk psikoloji laboratuvarını kurmuştur Wundt ayrıca 1881 yılında içeriğinde deneysel bazı raporları barındıran ve "Philosophische Studien" (Felsefe Çalışmaları) ismindeki dünyanın ilk psikoloji dergisini kurmuştur

- 1888 yılına kadar, psikoloji üzerine çalışmalar yürüten insanlar, üniversitelerin felsefe bölümlerinde çalışabilmekteydiler Pennsylvania Üniversitesi 1888 yılında James McKeen Cattell dünyanın ilk psikoloji profesörü olarak göreve atadı ve böylelikle psikoloji kendini akademik alanda da ispat etmiş oldu Cattell, "psikoloji profesörü" ünvanına sahip olan dünyadaki ilk isim olmuştur

- 1887 yılında Stanley Hall, Amerika'nın ilk psikoloji dergisi olan "American Journal of Psychology" (Amerikan Psikoloji Dergisi) isimli dergiyi kurdu

- 1908 yılında William McDougall isimli İngiliz bir psikolog, psikolojiyi ilk kez "davranış bilimi" olarak tanımladı Böylelikle psikoloji ilk kez tam zeminle tanımlanmış ve literatüre "davranış bilimi" olarak geçmiştir

Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Psikolojinin Tarihsel Gelişimi

Psikoloji, apayrı bir bilimsel disiplin olarak 19 yüzyılın son 25 yıllık dilimi içinde kendine bilim çevresinde bir yer bulmuştur

İlk dönemlerde yalnızca birkaç psikologun söz sahibi olduğu ve üzerinde görüş bildirdiği psikoloji alanı, daha sonraları yeryüzündeki psikolog sayısının artmasıyla beraber ateşli tartışmalara ve anlaşmazlıklara da ortam sağlamıştır İşte psikoloji alanında ortaya çıkan bu farklı düşünceler ve anlayışlar, zamanla kendi psikoloji ekollerini oluşturmuş ve psikolojinin niteliği hakkında farklı tanımlamalar ortaya atmışlardır

Psikoloji tarihi, hızla ortaya çıkıp hızla yok olan ve yerini yenisine devreden ekollerle doludur Bu nedenle psikoloji tarihindeki bütün psikolojik hareketleri bu başlık altında yansıtmamız olağandışıdır

Psikolojinin hızlı değişiklik gösteren ekolleri üzerine yapılan yorumlardan, tarihin en ünlü psikologlarından birisi olan Burrhus Frederic Skinner'in: "Psikolog, değişen bir tablo ister Her yarım nesilde bir, psikoloji kendini yeniler" (Skinner, 1983, s 387) yorumunu örnek gösterebiliriz

Amerikan Psikoloji Derneği'nin ilk resmi başkanı olan Leona Tyler'ın: "Psikoloji kendi tanımlarını bile ardında bırakan bir büyüme şekline sahiptir İnsan yaşamının karmaşıklığı bu durumu neredeyse kaçınılmaz kılmaktadır İnsan yaşamının hangi alanı gözlem altına alınsa, yeni nesil araştırmacıların daha önemli göreceği pek çok alan var olacaktır" (Tyler, 1981, s 1) sözü de yukarıdaki açıklamamızı desteklemektedir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Psikiyatri Nedir?Psikiyatri (Ruh Hekimliği), Psikiyatr (Ruh Hekimi) sözcüklerinin başka mesleklerin adlarıyla karışması sık karşılaştığımız bir olgudur

Psikiyatri bir tıp dalıdır Başlıca ilgi alanı beyin hastalıklarıdır Bu alanda günlük dilde akıl hastalığı, ruh hastalığı, sinirlilik halleri vb denilen durumlar yer alır Bu hastalıklar düşünce, davranış, duygu değişiklikleri ile kendini gösterir Psikiyatri bu hastalıkların tanı ve tedavileriyle uğraşır

Bütün işlevler gibi insan varlığını biçimlendiren işlevler de hem bedensel, hem dış koşullardan etkilenir Psikiyatrik hastalıkların ortaya çıkışında bedende ve dış ortamda oluşan değişikliklerin etki derecesi hastalıktan hastalığa değişebilir Örneğin beyin urlarına bağlı ruhsal hastalıklarda bedensel etmenlerin etkisi en yüksek iken, yaşanılan olağan dışı yaşantılara tepki olarak ortaya çıkan ruhsal travmalarda dış etmenler belirleyicidir

Psikiyatrik hastalıkların tedavisinde, hastalıkların özelliklerine göre farklı yöntemler uygulanır Doğrudan bedene uygulananlar (ilaç, elektrokonvulzif tedavi vb) olduğu gibi, insanın duygusal, düşünsel özelliklerini veya ilişkilerindeki değişkenleri hedef alan yöntemler (psikoterapi) de psikiyatrinin içinde yer alır Bu yöntemler ancak bu işin eğitimini almış kişilerce uygulanabilir

Psikiyatrik bilgi ve uygulamalar bilimsel veriye dayalı olmak zorundadır Son dönemde beyne ilişkin bilgi birikiminde artış olmuştur Bu durum tedavi yöntemlerinde de eskisine göre daha hızlı değişiklikler ortaya çıkarmıştır Ancak yeni bir tedavi yönteminin ya da ilacın deneysel çalışmalardan uygulama alanına girmesi için bilimsel ve etik olarak tanımlanmış süreçlerden geçmesi, etkili olduğunun kanıtlanması ve meslek topluluğunca kabul edilmesi zorunludur

Bu bağlamda henüz deneysel aşamada olan bedene uygulanan tedavilerin günlük tedavide kullanılması da belirli bir yöntem olmadan "sohbet" etmenin de "psikoterapi" adı altında uygulanması da psikiyatrinin meslek ilkelerine aykırıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Psikanaliz Nedir?

Psikanaliz Sigmund Freud'un çalışmaları üzerine kurulmuş bir psikolojik kuramlar ve yöntemler ailesidir Bir psikoterapi tekniği olarak psikanaliz, hastaların zihinsel süreçlerinin bilinçdışı unsurları arasındaki bağlantıları ortaya çıkarmaya çalışır Analistin amacı hastanın transferansın sorgulanmamış ya da bilinçdışı engellerinden, yani artık işe yaramayan ve özgürlüğü kısıtlayan eski ilişki kalıplarından, serbest kalmasına yardım etmektir

Psikanaliz kuramı ortaya atıldıktan sonra ciddi eleştirilere maruz kalmıştır Günümüzde psikanalizin bilimsel geçerliliği konusunda önemli şüpheler bulunmaktadır

Psikanaliz, 1890larda Viyana'da nevrotik ya da histerik belirtiler gösteren hastalara etkili bir tedavi bulmaya çalışan bir nörolog olan Sigmund Freud'dan miras kalmıştır Bu hastalarla konuşmalarının sonucunda, Freud hastaların rahatsızlıklarının kültür tarafından kabul edilmeyen, sonuç olarak bastırılmış ve bilinçdışı cinsel doğanın arzu ve fantezilerinden kaynaklandığına inanmıştır Kuramı geliştikçe, Freud da hastalarını tedavi ederken karşılaştığı olayları biçimlendirmek ve açıklamak için sayısız sistem geliştirtirmiş ve kenara koymuştur

Günümüzde Önemli Psikanaliz Okulları:

- Kendilik Psikolojisi, diğer insanlarla kurulan karşılıklı empatik ilişkilerle dengeli bir kendilik hissinin gelişimini vurgular; Heinz Kohut

- Lacancı psikanaliz, psikanalizi semiyotik ve Hegel'in felsefesi ile birleştirir;

- Analitik psikoloji, daha çok tinsel bir yaklaşım taşır;

- Nesne ilişkileri teorisi, bireyin içselleştirilmiş ve düşlenmiş diğerleri ile ilişkilerinin dinamiklerini vurgular; Margaret Mahler, Melanie Klein;

- Kişilerarası psikanaliz, kişilerarası ilişkilerin küçük ayrıntılarının üzerinde durur; Harry Stack Sullivan

- İlişkisel psikanaliz, kişilerarası psikanaliz ile nesne ilişkileri teorisini birleştirir; Stephen A Mitchell, Jessica Benjamin, Jay R Greenberg;

- Modern psikanaliz, bir grup teorik ve klinik bilgi ile Hyman Spotnitz ve arkadaşları Freud'un teorisini geliştirmiş ve teoriyi tüm duygusal bozukluklar yelpazesine uygulanabilir hale getirmişlerdir Modern psikanalitik müdahaleler öncelikli olarak hastada entellektüel bir içgörüü geliştirmektense hastaya duygusal-olgun bir iletişimi sağlamayı amaçlar

Bu okulların çarpıcı farklı teorileri olsa da, çoğunluğu kendi kendini aldatmanın ve bireyin geçmişinin şimdiki ruhsal yaşamı üzerindeki güçlü etkilerinin önemini vurgulamaya devam ederler

Bugün psikanalitik fikirler kültür içinde, özellikle çocuk bakımı, eğitim, yazınsal eleştiri, psikiyatri ve özellikle tıbbi ve tıbbi olmayan psikoterapi içinde gömülüdür Evrilmiş ana analitik fikirler olmasına rağmen, özellikle ilk teorisyenlerin yönergelerini takip eden gruplar vardır


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Bilinçdışı ve Psişik Yapılar: İd Nedir?

İd, doğuştan vardır ve psişik enerjinin kaynağıdır İlkel arzular; açlık, su, dışkılama, cinsellik ve ısınma, için temel güdüler İd'de saklıdır Freud, bu psişik enerjinin bebeğin doğuştan getirdiği biyolojik bir enerji olduğunu söyler Libido adını verdiği bu biyolojik enerji, bebeğin büyüyüp geliştiği süreçte psişik bir enerji haline gelir Kurama göre, bu süreç bebeğin bilinç düzeyinde değildir, bilinçdışı olarak gerçekleşir

İd, haz ilkesi (pleasure principle) ile hareket eder ve amaç bir an önce doyuma ulaşmaktır Amaca ulaşamamak ve bu yolda engellenmek gerginliğe neden olur ve bunu yenmek için gösterilecek çabayı körükler Freud'a göre, doyuma ulaşmak ve gerginliği azaltmak için bir yolu birincil süreç (primary process) düşüncedir Buna göre, istenilen ve arzu edilen şey düşlenerek doyuma ulaşılır

Bilinçdışı ve Psişik Yapılar: Ego Nedir?

Ego, İd'den sonra gelişen bir diğer yapıdır

Bebeğin altıncı ayından itibaren İd'den kaynaklanarak gelişmeye başlayan Ego, bilinci ve gerçekliği temsil eder Enerjisini İd'den alır ve aldığı bu enerjiye göre şekillenir

İd'in doyuma ulaşmak için kullandığı birincil süreç tarzı düşüncenin yerini ikincil süreç (secondary process) tarzı düşünceye bıraktığı yerdir Düşleyerek yaşamanın mümkün olmadığını söyleyen Ego, devreye düşünme, karar verme ve planlama yetilerini sokar

İd'in sabırsızca doyum elde etme ve düşlemlerini daha gerçekçi yapıya dönüştüren Ego, gerçeklik ilkesine (reality principle) göre çalışır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #8
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Bilinçdışı ve Psişik Yapılar: Süperego Nedir?

İd ve Ego'dan sonra Süperego yapısı oluşur Çocuk konuşmayı ve kültürü öğrenmeye başladıkça Süperego'su gelişir Büyüme aşamalarının her birinde kültürü (babanın dilini), normları, sembolleri, kuralları, yasakları öğrenir ve içselleştirir Vicdani yapısı gelişen çocuk, çevresi tarafından kimi zaman onaylanır, kimi zaman onaylanmaz Bakıcıları tarafından kabul edilmeyen şeyleri fark eder ve onaylanmamaktan kaçınır Örneğin, bakıcıları tarafından onaylanmak için yatağını ıslatmamayı öğrenir ve bundan haz duyar


Psikanalitik Kuram: Bilinçdışı ve Psişik Yapılar

Bilinçdışı ile dürtülerin farkındalık dışında olduğu zihinsel işlevler bölümü kastedilir Psikanalitik bilinçdışı, popüler bir kavram olan bilinçaltına benzer ama aynı değildir Psikanaliz için, bilinçdışı bilinçte olmayan her şey değildir Örneğin, motor becerileri, istemdışı fizyolojik hareketler değil ancak bilinçli aktif düşüncedeki bastırılanlardır Ayrıca, önyargı gibi otomatik süreçlerin örnekleri ve şimdiki ilişkilerin üzerindeki geçmişin etkileri bilinçdışıdır

Freud'a göre, psikolojik bastırma yoluyla aklın ötesine taşınan kültür tarafından kabul edilmeyen düşünceler, arzular ve istekler, travmatik yaşantılar ve acı veren duyguların deposu bilindışıydı Ancak, içerik her zaman olumsuz olmak zorunda değildi Psikanalitik bakış açısına göre, bilindışı sadece kendi etkileri ile fark edilebilen bir güçtü - kendini belirtilerle ifade ederdi

Freud'un daha sonra geliştirdiği "yapısal teorisi"ne göre ego, superego ve id zihnin bölümleridir "İd" "ilkel arzuları" (cinsellik, saldırganlık, açlık vs) saklayan, "süperego" içselleştirilmiş norm, ahlak ve tabuları kapsayan, ve "ego" bu iki bölümün arabulucusu ve kendilik duygusuna yol veren bölümdür


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Kitle Psikolojisi Nedir?

Kitle kelimesi rastgele toplanmış ve bir araya gelmiş olan toplulukları ifade eder Bu topluluklarda, bilinçli kişilik ortadan silinir Bütün bu birleşmiş fertlerin düşünce ve duyguları tek bir tarafa yönelir Şüphesiz geçici; fakat pek açık özellikler gösteren bir kolektif bilinç oluşur Kitle bir tek varlık haline gelir

Kitleyi meydana getiren bireyler kimler olursa olsun; yaşama biçimleri, iş güçleri, karakterleri yahut zekaları ister benzer, ister ayrı olsun kalabalık haline gelmiş olmaları onlara bir nevi kolektif ruh aşılar Kolektif bilinç içerisinde, bireylerin akli yetenekleri ve kişilikleri silinir Aynı cinsten olmayan aynı cinsten olanın içinde boğulur, kaybolur ve bilinç altı özellikleri üstün duruma gelir Kitleler, zekayı değil, orta şeyleri bir araya toplarlar

Kitleler halinde bulunan bireyin başlıca özellikleri:

- Bilinçli kişiliğin kaybolması
- Bilinçaltı ile hareket eden kişiliğin hakimiyeti,
- Düşüncelerin, duyguların sirayet yoluyla aynı yola yönelişi,
- Telkin edilen düşüncelerin uygulamasının hemen başlama isteğidir

Kitlelerin Duyguları

Kolay kışkırtılmak, kızgınlık, muhakeme yeteneksizlikleri, hüküm verme ve eleştiri yeteneklerinin olmaması, duygulardaki mübalağa gibi kitlelere has karakterlerin bir çoğunu, olgunluğun aşağıdaki şekillerine bağlı olanlarda mesela çocuk ve vahşilerde de görmek mümkündür

a Kitlelerin kışkırtılma yeteneği hareketliliği ve kızgınlığı : Fizyolojik tabirle yalnız bulunan birey, tepkilerine hakim olmak yeteneğine sahip olduğu halde, kitle bu yetenekten mahrumdur

b Kitlelerin telkine kapılma yeteneği ve çabuk inanırlığı : Ne kadar yansız olduğu sanılırsa sanılsın kitleler çoğu zaman telkine hazır bir dikkat ve bekleme durumu içerisinde bulunurlar İlk yapılan telkin derhal sirayet yoluyla bütün zihinlere kendisini kabul ettirir ve hemen yönünü belirler Telkin olunan kimselerde sabit fikir fiil haline gelmeye hazırdır Kolektif gözlemler gözlemlerin en fazla yanlış olanıdır ve çoğu defa sirayet yoluyla başkalarına telkinde bulunan bir birey sadece vehim ve hayalinden başka bir şey değildir

c Kitle duygularının abartılığı ve basitliği: Telkin ve yayılma yoluyla duygular büyük bir hızla yayıldığından, katılma sonucunda o duygunun gücü büyük oranda artmış olur Kitle duygularının abartılması ve sadeliği, onları şüpheden ve kararsızlıktan uzak bulundurur Kitlelerdeki abartıcılığın hiçbir şekilde zekaya değil duygulara ait olduğunu eklemeye gerek yok

d Kitlelerin taassubu, baskıcılığı ve muhafazakarcılığı: Kitleler basit ve bireylik duyguları kavrar Onlara aşılanan görüşler ve inançlar genel olarak ya kabul veya ret olunur ve kesin gerçekler veya kesin hatalar olarak kabul edilir Akıl ve yargılama yoluyla değil de telkin yoluyla meydana gelen inançlarda durum hep aynıdır Dini inançların ne kadar hoş görüşsüz olduğunu ve insanlar üzerinde ne kadar baskıcı etki uyguladıklarını herkes bilir Kitleler zayıflamayan muhafazakarlık iç güdülerine sahiptirler ve geleneklere puta taparcasına saygı duyarlar Hayatlarının gerçek şartlarını değiştirecek her yenilikten, bilinçsiz olarak nefret ederler

Kitlelerin Düşünce, Muhakeme ve Hayal Güçleri

a Kitlelerin Fikirleri: Kitleler için kavranması mümkün düşünceler iki bölüme ayrılır Birinci sınıf, bir kişi veya bir inanç hakkında gösterilen fazla ilgi gibi o anı meydana getiren tesadüfi ve geçici fikirlerdir İkinci sınıf ise çevrenin, kalıtımcılığın ve kanıların büyük ve derin kesinlik verdiği asıl düşünceler oluşturmaktadır Eski dini düşünceler, bugünkü demokratik ve toplum düşünceleri örnek olarak verilebilir

b Kitlelerin Yargılamaları: Kitlelerin yargılama yoluyla kesin olarak etki altına alınamayacakları söylenemez Ancak onların kullandıkları ve onlar üzerinde etki eden kanıtlar, mantık bakımından o derece aşağı görünür ki, yalnız benzerlik bakımından yargılama sıfatı verilebilir Bu düşünceler, şeffaf bir cisim olan buzun ağzında eridiğini pratik deneyimiyle bildiğinden, buz gibi şeffaf olan camında ağzında erimesi lazım geldiğini delillendiren Eskimo'nun düşünceleri gibi bir çağrışım yasasına bağlıdırlar

c Kitlelerin Hayal Gücü: Kitlelerin hayal gücü, bütün ilkel kimselerde olduğu gibi yargılamanın ve aklın kontrolünden uzak bulunduğu için etki altında bırakılmaya uygundur Halkın hayal gücüne en çok etki eden manzara tiyatrodur Bütün dönemlerin ve memleketlerin devlet adamları, bunların en baskıcıları da içlerinde olmak üzere hepsi kitlelerin hayal gücünü kudretlerinin destekleri diye tanımışlardır Bunlar hiçbir zaman kitle hayal gücüne aykırı olarak hükümet yönetmeyi denememişlerdir

Kitlelerin Düşüncelerini Etkileyen Etkenler

a Hayaller, Kelimeler, Formüller: Kelimeler çeşitli bilinçaltı isteklerini ve bunların hareket altına çıkma ümitlerini sinelerinde toplarlar Kelimeler hayallerin görünmesine vasıta olan ve bunları çağırmak için üzerine basılan elektrik düğmelerinden başka bir şey değillerdir

b Rehinler, Hayaller: Kavimler için kuruntular, hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi, onlarda kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru iç güdüsel bir hareketle koşarlar Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlarda onların kurbanı olurlar

c Tecrübe: Bir gerçeğin kitlelerin ruhuna sağlam olarak yerleştirmek ve fazla tehlikeli olmuş kuruntuları yıkmak için hemen hemen biricik usul tecrübedir

d Akıl: Aklı filozoflara bırakmalı ve insanların iradelerine karışmasını akıldan istemeyelim

Kitleleri Yönetenler

a Kalabalıkların Önderleri: Kitle çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür Önderler çoğu defa düşünce adamı değil aksiyon adamıdırlar Onlar yarı aydındırlar Halk, güçlü iradeye sahip olan adamı daima dinler Önderlerin ikinci sınıfı yani devamlı bir iradeye sahip olanlar, daha az parlak görünüşlere rağmen çok daha önemli çok daha etkili hareket eden örneklerdir

b Önderlerin Hareket ve Uygulama Araçları : Kitlelerin ruhuna bazı düşünce ve inançları örneğin toplumsal teorileri yavaş yavaş sindirmek söz konusu olduğu zaman önderler tarafından değişik usuller kullanılır Onlar başlıca şu üç usule başvururlar: İddia-tekrar-sirayet

Kitlelerin Düşünce ve İnançlarındaki Değişiklikler

a Sabit İnanışlar: Kitlelerin düşünce ve inançları birbirinden farklı iki sınıf oluşturur Bir tarafta üzerine bütün bir uygarlığın kurulduğu ve yüzyıllarca yaşayan devamlı inanışları : Bir zamanlar derebeylik kavramları, dini düşünceler zamanımızdaki milliyetler prensibi demokratik ve toplumsal fikirler bu gibi sabit büyük inançlardır Öte yandan her dönemin doğuşunun ölümünü gördüğü genel kavramlardan, anlayışlardan çıkma geçici ve değişken düşünceler bulunur

b Kitlelerin Değişen Düşünceleri: Gücünü göstermiş olduğumuz sabit düşünceler üzerinde daima doğan ölen düşünceler tabakası bulunacaktır Bunlardan bazılarının ömürleri pek kısadır ve en önemlilerinin ömrü bir kuşağın ömrünü hemen hemen geçmez

Aldatma Psikolojisi Nedir?

Aldatma psikolojisinde en büyük nedenleri araştırdığımız da bir çok nedenler ortaya çıkmaktadır

1 Hangi erkekler aldatır?

Son araştırmalara göre sadakat ve sadakatsizlik, henüz hamilelik sırasında oluşuyor Testesteron oranları yüksek erkekler (uzun boylu ve köşeli çeneli) aldatmaya minyon yapılı erkeklerden daha eğilimli 40-50 ve 30-40 yaş arası erkekler eşlerini en fazla aldatan yaş grupları

2 Partnerinizin sizi aldattığını düşünüyorsanız, ne yapmalısınız?

Onu karşınıza alıp konuşmak kesinlikle yanlış bir davranış Çünkü sizi aldattığını asla kabul etmeyecektir En iyisi önce davranışlarını izlemeye alın Erkekler ortada her zaman ipucu bırakırlar Ondan ayrılmalı mısınız? Çoğunlukla bir arada kalmak ilişkiyi kurtarabiliyor Bazı aldatmalar ilişkiyi yeniden aşka dönüştürebiliyor

3 Aldatılmak canımızı niye çok yakıyor?

Çünkü bu acı veren ama derin duygular yüzyıllar boyunca neslimizi devam ettirmemizi önleyen tehlikelerden korunmamızı sağladı Kıskançlık duygusu tüm güçleri harekete geçiriyor ve bize sahip olduğumuz erkek için savaşma olanağı tanıyor

4 Kadınlar neden aldatıyor?

Kadınların en sık gösterdikleri nedenler arasında sevgisizlik ya da cinsellik olsa da bilinçaltlarında güçlü genlere sahip erkekleri aramaya devam ediyorlar Zaten bu yüzden menstrual dönemlerinde erkeklerden uzaklaşmalarının bir sebebi de bu

5 Aldatma ilişkiyi kurtarır mı?

Kimilerine göre evet! Bir kaçamak bazen ilişkinin tepetaklak olmasına ve hiçbir evlilik danışmanının yapamadığı şeyleri, çiftin yeniden yapmaya çalışmasına neden olur Ama yine de riski oldukça yüksek Ve aldatan tarafı suçlayan tavırlar yerine öfke, hayal kırıklığı ve güveni onunla birlikte taşımaya hazır olmanız gerekir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Saldırganlık ve Agresif Davranışlar

Saldırganlık doğuştan var olduğu kabul edilen bir dürtüdür

Çevrenin olumsuz tutumları, çocuğun isteklerinin sürekli engellenmesi, baskı altında tutulması veya tamamen serbest bırakılması ve çocuğa yöneltilen saldırganlıklar, çocukta saldırganlığın oluşmasına ya da güçlenmesine sebep olabilir Bazen çocuk saldırganlığı kendisine yönelterek tırnak yeme, saç koparma, kendini yaralama gibi uyum bozuklukları gösterebilir

Dışa yönelik saldırganlıkta ise çocuk, eşyalara zarar verme, oyuncaklarını kırma, bağırma, vurma, itme, ısırma gibi davranışlar gösterir Agresif davranışlar karşısında uygun anne-baba tutumları şöyle sıralanabilir:

- Anne baba kesinlikle çocuğa agresiflik örneği oluşturmamalı, iyi birer model olmalıdır

- Çocuğun gösterdiği agresif davranışlara anlayış gösterilmemeli ve bu şekilde isteklerinin yerine getirilemeyeceği anlatılmalıdır

- Bu çocukların enerjileri; toplum kurallarına uygun olan yararlı etkinliklere yönlendirilmelidir (spor, oyun hamuru ile oynama vb)

- Dayakla cezalandırmak, agresif davranışın o an için ortadan kalkmasını sağlasa da, çocuğun düşmanca hisler duymasına neden olacağından sonrasında daha şiddetli olarak ortaya çıkmasına neden olur

- Çocuğa çeşitli sorumluluklar verilerek olumlu davranışları ödüllendirilmelidir

- Grup etkinliklerine özendirilmelidir Grupta bir şey başarması, arkadaşları tarafından kabul görmesini sağlayacağından, bunu korumak için saldırgan, agresif davranışlarından vazgeçmeyi isteyecektir



Endüstri Sosyolojisi Nedir?

Endüstri Sosyolojisi

BİLGİSAYAR YÖNETİMLİ ÇALIŞMA VE ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ

Yar Doç Dr Mehmet Cüneyt BİRKÖK

Problem ve Amaç

İnsanlık tarihi boyunca, ilkel dönemlerden tarım toplumuna, oradan da sanayi toplumuna, günümüzde ise post endüstriyel topluma doğru yapısal bir değişme görülmektedir Buna bağlı olarak her dönemin kendine has özelliklerinden kaynaklanan iş ilişkileri ortaya çıkmaktadır Günümüzde bilgi toplumuna geçerken, iktisadî faaliyetlerle ilgili iş ilişkilerini de inceleyen çalışma sosyolojisinin konuları, teknoloji faktörü sebebiyle farklılaşmakta ve geleceğe yönelik olarak iş ortamında müşahede edilen bazı yeni meseleler ortaya çıkmaktadır Bu çalışmada konu edinilen problem, bilgisayar teknolojisinin her aşamada üretime daha çok hakim olarak iş ilişkilerinde ferdiyetin bazı özelliklerini engellemesi ve bu nedenle de iş yerindeki sosyal ilişkilerin olumsuz şekilde etkilenmesidir

Tarih boyunca her konuda esas faktör olan bilginin, iktisadî üretimde ve dolayısıyla da iş ilişkilerinde önemli bir rolü olduğu ortadadır Bilgi, başka bir deyişle onun bir tezahürü olan teknoloji, üretim ilişkilerine giderek daha çok hakim olmaktadır Buna bağlı olarak, günümüzün temel dinamiği olan bilgiyi üreten sınıf olarak aydınlar da toplumsal bakımdan giderek daha çok önem kazanmaktadırlar Ancak, aydınların (yada bireyin) teknolojik gelişmeyi üretmesi, iş ilişkileri açısından da belirleyici olması sonucunu doğurmamaktadır Oysa toplumlar, aydınlardaki “sosyal çevrenin etkisi altında kalmak ve ona tabi olmak yerine, sosyal çevreyi etkileyecek kadar güçlü ve yaratıcı bir ferdiyeti esas almaktadırlar Burada esas mesaj, çevreden ferde doğru değil, fakat, fertten çevreye ve cemiyete doğrudur” (Erkal, 1982, s 93) Fert, çalışma ortamında sosyal ilişkileri itibariyle kendi ürettiği teknolojinin kontrolü altına girmektedir Günümüzde de, hemen her konuda aydınların yetkileri, yaptıkları katkıdan daha azdır Bu nedenle insan potansiyelinin daha iyi değerlendirilebilmesi bakımından aydınların toplum içindeki rollerini yeniden değerlendirmek gerekmektedir (Brown, 1992, s 200[CB2] )

Çağdaş teknoloji, iş ilişkilerinde insan faktörünün önüne geçerek insana hakim olmakta ve ferdiyeti engellemektedir Oysa her aşamadaki gelişmenin esas dinamiği insanın bizzat kendisidir Bu unsurun herhangi bir şekilde ihmal edilmesi, yada bazı faktörlerin sebep olduğu olumsuz etkilerin sürdürülmesi, gelişmenin önündeki en büyük engellerden biridir Çalışmamızda, bu ana problem çerçevesinde bilgi üretimi belirleyici bir faktör olarak ele alınarak iş ilişkileri değerlendirilmektedir Amacımız bu ilişkilerde bireyin ihmal edilmesiyle ortaya çıkan problemlere dikkat çekmektir

Postmodern Dönemdeki Endüstri İlişkilerinde Bilginin Önemi

Klasik iktisat teorisinde emek, tabiat, sermaye ve teşebbüs unsurları temel üretim faktörleri olarak kabul edilmektedir Bunlardan ilk ikisi olan emek ve tabiat, asli faktörler olarak bir iktisadî faaliyetin gerçekleşebilmesi için asgari şartları temsil etmektedirler İnsan, ellerinden başka hiçbir araç kullanmadan sadece emeğiyle üretimde bulunabilmektedir; mesela avcılık yada toplayıcılık yaparak hayatını idame ettirebilmektedir İnsanlığın daha ileri dönemlerinde bilgi birikiminin artmasıyla birlikte diğer iki faktör, sermaye ve teşebbüs de devreye girmiştir Özellikle sermaye faktörünün tarih boyunca giderek daha fazla sosyal bir önem kazandığı görülmektedir Sermaye sahiplerinin sosyal statülerinin güçlendiği ve toplumu daha yoğun kontrol ettikleri tarihi bir gerçektir Günümüzde ise hem sermayenin tabiatında hem de sermaye sınıfının yapısında büyük değişiklikler olmuştur

Sermaye, geniş anlamıyla bir üretim faaliyetinin gerçekleşmesi için gerekli olan aynî yada nakdî araçlar olarak tanımlanabilir Üretilen mal ya da hizmetlerin belli bir sosyo-ekonomik sistem içinde ihtiyaç fazlasının birikimiyle ortaya sermaye çıkmaktadır Böylece zaman içinde sermayede kümülatif bir artış söz konusu olmaktadır Tanımımızdaki araç sözcüğünü anahtar kelime olarak alıp üretimde kullanılan sermayeyi, endüstri öncesi dönemde araç ve gereçler, endüstriyel dönemde kapital ve yatırım malları, post endüstriyel dönemde ise bilgi olarak teşhis edebiliriz

Bir önceki dönemin sermayesi, bir sonraki dönemde artık kolayca tedarik edilebilir olmakta ve eski değerini ve önemini yitirmektedir Tarım toplumundaki üretimde kullanılan kazma, kürek, saban gibi basit araç ve gereçleri, sanayi toplumunun karmaşık makinelere dayalı büyük ölçekli üretiminde önemini ve değerini kaybetmiştir Günümüzde ise bu büyüklük artan bilgi birikimine ve küreselleşmeye izafî olarak küçülmekte ve önemini kaybetmektedir Yeni teknolojiler sayesinde daha az kaynakla daha çok üretim sağlanmaktadır Ancak, bu sürece paralel olarak dikkati çekmek istediğimiz husus, üretimde bilginin giderek aslî faktör haline gelmesi, adeta tek başına belirleyici olmasıdır

Üretim faktörleri bir iktisadî olayın meydana gelmesi için vazgeçilmez unsurlardır Meselâ, emek ve hammadde (tabiat) olmazsa bir mamulü üretmek mümkün değildir Aynı şekilde bu üretimin nasıl yapılacağına dair asgari bir bilgi düzeyi de gereklidir Tüm üretim faktörleri için bu durum geçerlidir Emeğin, tabiatın, sermayenin ve teşebbüsün nasıl kullanılacağına dair belli bilgiler de her tür ve dönemdeki üretim için şarttır Bu yaklaşımda emek, bilginin bir fonksiyonu olarak düşünülmektedir Ancak, bu faktörler içinde bilginin önemi giderek artmıştır ve hakim duruma geçmiştir Artık bilgiyi de ayrı bir faktör olarak ele almak gerekmektedir

Her dönem, kendisine ait hakim bir vasıfla anılmaktadır Tarım toplumu, üretimi daha ziyade kol gücüne dayandığı için emek-yoğun, endüstri toplumu, para, makine ve teçhizat gibi araçlarla üretimde bulunulduğu için sermaye-yoğun, post endüstriyel toplum ise entelektüel güce dayandığı için bilgi-yoğun olarak adlandırılmaktadır Bu dönemde bilgi ve onun bir tezahürü olarak teknoloji, üretime hakim ve başlı başına bir faktör olarak karşımıza çıkmakta ve dolayısıyla iş ilişkilerini de belirlemektedir

Öte yandan üretim sürecindeki bu gelişmeye paralel olarak sosyal yapı da değişmektedir Tarım toplumunda halkın büyük çoğunluğu ziraî üretimle ve hayvancılıkla meşgul olan köylülerden ve göçebelerden oluşmaktadır Sosyal, iktisadî, hukuki ve siyasi yapılar da bu üretim tarzına uygun olarak şekillenmiştir Ziraî üretim esnasında az sayıdaki insan arasında kurulmuş olan iş ilişkisi, sanayi toplumundaki büyük ölçekli plantasyonlardakinden farklıdır Endüstriyel dönemin kitlesel üretimi, kitlesel ilişkileri doğurmakta ve işçi hareketleri, şehirleşme, savaşlar gibi çeşitli türlerdeki büyük sosyal hareketliliklere neden olmaktadır Bu dönemde işçi ve sermaye sınıfı önem kazanmıştır Günümüzde ise, insanlığın ürettiği bir değer olarak bilgi birikimi, zaman içinde çok daha kolay bir şekilde ayni yada nakdi sermayeye dönüşmekte ve önemini giderek artırmaktadır Bu dönemde bilim adamlarından, profesyonellerden ve üniversiteler, araştırma enstitüleri gibi çeşitli bilgi kurumlarından oluşan ‘bilgi sınıfı’ önem kazanmaktadır Modern dönemde insanın bilgisi, becerisi ve aklıyla ilgili nitelikleri, rekabet ortamındaki mal veya hizmetin daha çok önüne geçmektedir (Morgan, 1991, s 27-33[CB3] ) Bu birikimi, başka deyişle bilgiyi üreten sınıf, topluma hakim olan sınıf olmaktadır

Sosyal yapıyı etkileyen bir çok hakim faktör sayılabilir Genel olarak insan ilişkileri, ideolojiler, dinler, keşif ve icatlar, coğrafi sebepler bunlardan bazılarıdır Bu faktörler daha somut konumlara da indirilebilir Mesela Berger’e göre Batı kapitalizminin sosyo-ekonomik transformasyonunu sağlayan temel dinamik din tarafından sürekli desteklenen ve takviye edilen ve kültür yaratıcı bir kurum olan çekirdek ailedir (Berger, 1992, s 27-30[CB4] ) Bütün bu unsurlar temel özellikleri itibariyle sınıflandırıldığında, günümüzü ve yakın gelecekteki toplumu tanımlayan başlıca faktörün bilgi olduğunu teşhis edebiliriz Bu nedenle tarım toplumunda köylünün, sanayi toplumunda ise işçinin hakim sınıfı teşkil ettiği gibi, bilgi toplumunun hakim sınıfı aydınlar ve toplumun temel dinamiği de bilgi olmaktadır Tarım toplumunun temel üretimi ziraî mallar, sanayi toplumunun sınaî mallar ve hizmetler, endüstri ötesi toplumunun ise bilgidir

Endüstriyel İlişkiler

Endüstri sosyolojisi, yada öbür adıyla çalışma sosyolojisi, çalışma ve buna bağlı kurumların (organizasyonların) sosyolojik analizlerini yapmaktadır Konusu genel olarak sosyal mevzuların mukayeseleri, özel olarak da siyasi, ekonomik ve sosyal müesseselerin karşılıklı ilişkisini incelemektir Mesleki uzmanlaşma çerçevesinde çalışma ideolojileri (profesyonelleşme) temel konularındandır (Sanoff, 1992, s 97[CB5] ) Esas belirleyici konusu ise iş bölümüdür Bununla birlikte alt disiplinler olarak emek prosesi teorisi ve emek pazarı analizleri ile ilgili çalışmalarda yoğunlaşmaktadır Endüstri ilişkileri itibariyle konumuz hakkında daha somut değerlendirmeler yapmak için kavramın kökenlerine inmekte yarar vardır

Endüstri ilişkileri terimi, Clark Kerr, John T Dunlop, Frederic Harbison gibi bir grup Amerikalı araştırmacının 1950’li yıllarda Ford vakfının desteğiyle Üniversitelerde, iktisadî gelişmede iş gücünün problemleriyle ilgili olarak yaptıkları çalışmalardan kaynaklanmıştır (Kerr vd, 1973, s 282) Ancak, iktisadî gelişmede iş gücünün büyük önemi olduğu, Elton Mayo ve bir grup bilim adamının 1927’lerden itibaren Western Electric Company’de yaptıkları büyük ölçekli deney ve gözleme dayalı araştırmalardan ortaya çıkmıştır Bu araştırma sonuç olarak işçiler ve denetçileri (supervisor) arasındaki ilişkinin önemini işaret etmektedir Çalışma ortamında oluşan gruplar, resmi olamayan tarzda bir sosyal kontrol sistemi kurarak, her bir işçinin ürettiği ürün miktarını sabit tutmaktadırlar İşçilerin gelirleri, yaptıkları üretimin seviyesine bağlı olmasına rağmen, üretimlerini kısıtlamakta ve sınırlamaktadırlar (Mayo, 1946) Bu bulgular üretim artışının sadece iş yerlerindeki donanıma bağlı olmadığını, özellikle sosyal ilişkilerin gelir artışından daha etkili olduğunu ortaya koymaktadır Halbuki Taylor’un ‘bilimsel yönetim’ (scientific management) kavramına göre işçinin üretimdeki ana motivasyonu gelir artışıdır (Taylor, 1964)

Endüstriyel dönemde daha rasyonel ücret politikalarının uygulanmasıyla üretim artışının sağlandığı söylenmektedir Bizce, bu etki daha ziyade dolaylı olmaktadır Ücret artışı daha iyi bir sosyal çevre sağlamakta ve bu da üretimi teşvik etmektedir Gelir artışını sürdürmek ve böylece daha yüksek standartlarda sosyal hayat sağlamak şeklindeki bir motivasyon iş yerlerindeki üretime yansıyabilir Esas faktör iş yerlerindeki sosyal unsur, başka bir deyişle insan ilişkileridir İşçi sadece bir iş gurubunun üyesi değil, mesleki, ailevi, iktisadî veya siyasi başka grupların da üyesidir Çalışma sosyolojisinde insan ilişkileri ekolü işçiyi böyle bir sosyal çerçeve içinde ele almaktadır Bu nedenlerle işyerlerindeki işçilerin tutumları işveren, teknoloji veya ücret gibi belli başlı faktörlerin tek başlarına belirleyiciliklerinden uzaktır

İş hayatı top yekün sosyal ilişkilerin bir göstergesidir Burada müşahede edilen tüm faktörlerin kompleks ilişkileri söz konusudur Bir yandan üretime yeni bir teknoloji katılırken öte yandan çalışanın iş ortamındaki sosyal ilişkileri değişmektedir Çalışma ortamındaki teknolojik unsurlar tüm endüstrilere, ekonomik sektörlere, hatta milli sınırların ötesine yayılmaktadır Yerel ticari ilişkiler ya da uluslararası anlaşmalar bir yerdeki mevcut çalışma şartlarını düzenlemekte ve diğer bölgelere yaymaktadır ([CB6] Castaneda, 1993, s 14-17) Böylece endüstri ilişkilerinde söz konusu olan problemler de hemen her yerde görülebilmektedir Üretim yüksek teknoloji ürünlerine doğru kaydıkça, iktisadî ve sosyal yapılanma da buna göre değişmektedir ([CB7] Templeman, 1993, s 48-51) Konumuzla ilgili bir başka dal olan Organizasyon Sosyolojisi, formal ve informal organizasyonal yapılar arasındaki ilişkileri incelemektedir İş yerlerinde bilgisayarların kullanımıyla bu yapılarda önemli değişmeler olmuştur Buradaki ana konu sosyal çatışmadır Sosyal aktörler gelişmeyi kontrol için birbirleriyle çatışmaktadırlar Acaba nasıl bir değişme olmaktadır, nasıl bir toplum yapısı vardır, ne tür problemlerle karşılaşılmaktadır ve beklenmeyen yeniliklerle karşılaşıldığında nelere önem verilmelidir? Bu noktada konumuz açısından endüstri ilişkileri çerçevesinde cevabı aranacak soru, çatışmada bilgisayarların iş yerlerinde bulunmasının rolünün ne olduğudur İşlerin bilgisayar tarafından yürütülmesiyle bireyin kontrolü giderek azalmakta, karar verme sistemlerinin dışına itilmekte, yalnızlaşmakta ve önemsizleşmekte, ve sonuç olarak da üretim artması gereken ölçüde artmamaktadır Aşağıdaki bölümlerde bu cevap tartışılmaktadır

Postendüstriyel Toplumda Endüstri İlişkilerini Etkileyecek Ne Tür Değişmeler Olmaktadır?
Endüstri toplumunda insan veya makine yönetimli bir iş hayatı söz konusudur Günümüzde ise daha ziyade bilgisayar yönetimli bir çalışma hayatına geçilmiştir İleri teknolojinin iş hayatında kullanılması, çalışanlarda da yüksek derecede yeni vasıfların aranmasına neden olmaktadır ([CB8] Newsweek, s 46-8) Bu müşahede zımnen endüstri ilişkilerinde de postmodern bir dönemin kabul edildiğini göstermektedir Postendüstriyel toplumlarda iş sektöründe, teknolojide ve sosyal sınıflarda temel değişmeler görülmektedir Lyotard’a (1984) göre, postendüstriyel dönemde genel olarak, profesyonellerin ve teknik sınıfın öneminin artması şeklinde mesleki değişmeler, mal üretiminden hizmet üretimine geçiş şeklinde ekonomik değişmeler, entelektüel teknolojinin geniş bir şekilde yayılmasıyla da karar vermede değişmeler olmaktadır

Bell ise bu dönemin önemli özellikleri olarak toplumu şekillendiren ve buluşların kaynağı olan teorik bilginin merkezileşmesini göstermektedir Ayrıca eski işçi sınıfı ortadan kalkmakta, yeni işçi sınıfı profesyonel, idari ve teknik elemanlardan müteşekkil olarak ortaya çıkmaktadır (Bell, 1976, s 174) Birkaç yüzyıldan beri endüstri toplumlarındaki sınıf kavramı mülkiyet ilişkilerinin terimleriyle tanımlanmaktadır Emek gücünü satanlar ve bunu satın alanlar arasındaki çatışma olarak sınıf meseleleri gündeme getirilmektedir Bu dönemdeki işçi sınıfı politikaları mevcut sistemin tamamen değiştirilmesine yada bu sistem içindeki gücün paylaşılmasına yöneliktir Ancak ileri endüstri toplumlarındaki işçi hareketlerinde çok önemli değişmeler olmuştur Bunlardan ilki, işçi hareketlerinin ana gayesinin çalışma şartlarının kontrolü üzerinde daha etkili olmayı istemesidir Diğeri ise, mülkiyetin rolünün azaldığı ve esas olarak teknik yeterliğin yeni bir kriter olarak alındığı bir sınıf belirleyiciliğine doğru toplumun yapısal olarak değişmesidir (Bell, 1980, s 203-4) Böylece Bell’e göre bilgi ve beceri, sınıf aidiyetini, sınıf yapısını ve genel olarak da toplum yapısını belirleyen bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır Bourdieu[CB9] , yeni sınıf yapısını, bilimsel ve entelektüel hareketler de dahil olmak üzere tüm sosyal hareketlerin temeli olarak düşünmektedir (Bourdieu, 1990, s 75-82) Bütün bunlara bağlı olarak yüksek eğitimli bir toplum söz konusudur ([CB10] Gergen, 1992, s 83) Eski toplum maddi ve pratik bilgi üzerinde işlerken, yenisi üniversitelerde, araştırma merkezlerinde yada yeni tür iş yerlerinde geliştirilen, maddi olmayan ve teorik bilgiye bağlıdır Bu dönemde bilim adamlarından, profesyonellerden ve bilgi kurumlarından oluşan ‘bilgi sınıfının’ önemi artmaktadır

Bilgisayar Kullanımının Neden Olduğu Problemler

1 İşçinin Karar Verme Sisteminin Dışına Çıkarılması


Postmodern dönemde teknolojinin etkileri çerçevesindeki endüstri ilişkileri incelenirken, işyerlerinde bilgisayar kullanımının getirdiği farklılıklar da göz önüne alınmalıdır İnsan ilişkilerinin, teknolojinin değişmesiyle birlikte bazı yönlerden farklılaştığı sosyolojik bir gerçektir Özellikle son yıllarda ortaya çıkan ‘akıllı teknoloji’ (intelligent technology-IT) (Halal, 1992, s 10-15[CB11] ) kavramı teknolojiyi basit bir araç olmaktan çıkarmıştır Akıllı teknoloji kendine has zorunlulukları da beraberinde getirmektedir Teknolojinin bu yeni özelliği sayesinde üretimde, hizmetlerde ve hatta idari işlerde suni zekalar (artifical intelligent) kullanılmaktadır Suni zekalar bir işi veya bir dizi makineyi başından sonuna kadar yürütmektedir Ne kadar çok aktivite planlanırsa planlansın, tamamen suni zekalar tarafından işletilecek olan bir enformasyon prosesi kurulabilmektedir Bu aynı zamanda insana ve insanın karar vericiliğine duyulan ihtiyacın ironik bir şekilde giderek ortadan kalkması demektir Suni zekalar karşılaştıkları durumlar hakkında, daha önce düzenlendikleri tarzlarda karar vermektedirler Bu vakıa, sahip olduğu vasıflar ne olursa olsun çeşitli kademelerdeki insanın önemini azaltmaktadır Karar verme sistemlerinde çalışanın öneminin düşürülmesi iki ayrı problem yaratmaktadır Birincisi, suni zekaların insani muhakemeyle durumu tam olarak değerlendirebilme yetenekleri yoktur Böylece eksik ya da yanlış kararlar verebilme ihtimali oldukça yüksektir İkincisi ise, iş ortamında suni zekaların insanın yerini alarak dışlaması çalışanda kimlik kaybı duygusuna yol açmaktadır Böylece işçi kim ve ne için çalıştığını bilmez bir halde sosyal çevresinden kopmakta ve sosyal ilişkileri bozulmaktadır

2 İşsizlik

Kimlik kaybı ise daha sonra işsizlik olarak da karşımıza çıkabilmektedir İşsiz olmak, tatminkar olmayan bir iş sahibi olmaktan çoğu kere daha az maliyetli ve tercih sebebi olmaktadır ([CB12] Sullivan, 1993, s 48) Mevcut iş konsepti, para, saygınlık, prestij ve hatta değer kavramları bir anlam ifade etmemektedir Öte yandan zaten çok düşük maliyetlerle insanın yerine bilgisayar ikame edilmiştir ve işsizler için ücretler en düşük seviyeye çekilmiştir Önemsizlik duygusunun ürettiği bu döngü giderek kendi kendinden beslenmekte, büyümekte ve sosyal düzeni ciddi bir şekilde bozacak tarzda kurumsallaşmaktadır

3 Sembolleşme

Ayrıca enformasyon teknolojisi iş yerindeki pek çok faaliyeti maddi olmayan (soyut) bir hale getirmektedir İmajların ve sembolik araçların kullanılması kimliğin de soyutlaşmasına ya da kaybolmasına sebep olmaktadır (Gergen, 1992, s 58-63[CB13] ) Bu gibi yerlerde çalışan insan artık sadece cihazın düğmesine basmakla yükümlü herhangi birisidir ya da ‘hiç kimse’dir Çoğu işyerlerinde insan diğer üretim donanımlarından sadece biridir Hatta insan bir yatırım veya kazanç olarak değil bir üretim maliyeti veya gider olarak görülmektedir (Keen, 1991, s 83-86[CB14] )

Öte yandan suni zekaların gelişmesinde sadece işletimde kullanılan teknik sembollerin geliştiğine de dikkatleri çekmek gerekmektedir Cihazın işleyişiyle yada işin yürütülmesiyle ilgili olan semboller hızlı bir şekilde artmakta, yaygınlaşmakta ve önem kazanmaktadır Bu semboller giderek iş çevresindeki kültürün yerini almaktadır Bunlar bir lisan veya kültürel mana taşıyan kelimeler değildir Sadece üretim programlarıyla ilgili işlemlerdir Bunlar daha önce üretilmiş kültürel ürünler olsalar bile aktarıldıkları alıcılar müdahale imkanından uzak pasif bir konumda bulundukları için geliştirilememektedirler Semboller ne oldukları tam belli olamayan, maddi veya somut bünyeleri olmayan sözel ürünlerdir Berger bunları ‘görsel kültür’ (visual culture) kavramıyla adlandırmaktadır (Berger, 1978, s 104-8) Böylece kültürel referans noktaları giderek azalmakta ve hatta somut kültürün transferi engellenmektedir (Zoglin, 1992, s 20[CB15] ) Bunun sonucu olarak da insan yalnızlaşmakta ve kültürsüzleşmektedir Bourdieu, sembolik kapital kavramını kullanarak gerçekte var olmayan bir sermayenin üretildiğini işaret etmektedir (Bourdieu, 1985, s 171-83) Burada da sembol kavramı benzeri bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır Gerçek kültür unsurları ve sosyal ilişkiler yerine tıpkı sembolik kapitalde olduğu gibi gerçekte var olmayan bir sembolik sistem üretilmektedir

4 Yalnızlaşma

Bir başka problem de bilgisayar kullanımının insanı tecrit etmesidir İş yerlerindeki sosyal hayat değişmektedir Modern dönemde üretim büyük ölçüde insanın yerini alan akıllı teknolojiler tarafından yapıldığı için çalışanlar arasındaki fiziki ve sosyal mesafe artmaktadır[CB16] Bilgisayar yönetimli çalışma ortamlarında insan diğer çalışanlarla sosyal ilişki kuramamakta, böylece ferdi ve kolektif çalışma duygusundan uzak kalmaktadır Oysa endüstri toplumunda idare, makine ve işçi aynı yerde bulunmaktaydı

Sonuç

İşyerlerinde bilgisayar kullanımı üretim açısından büyük kolaylıklar sağlamasına rağmen sosyal ilişkiler bakımından ciddi problemlere neden olmaktadır Bunlardan bazıları karar verme sistemlerinde değişmeler, işsizlik, sembolleşme ve yalnızlaşmadır Bu kavramların bir kısmı, endüstri ilişkilerinin önceki dönemlerden beri uğraştığı konuları arasındadır Ancak, bilgi çağının başlamasıyla yeni yapısal problemlerle karşılaşılmaktadır Bilgi, endüstriyel dönemdeki sermayenin öneminin yerini almıştır Bilgiyi elinde bulunduran aydınlar, hakim sınıf olmaktadır

Bu temeller üzerinde farklı endüstriyel ilişkiler teşekkül etmektedir Sanayi sosyolojisi, bu sorunları da göz önüne alarak postendüstriyel bir sanayi sosyolojisine geçmek durumundadır Yeni bir saha değil, ama örgüt sosyolojisi, aydınlar sosyolojisi, sosyal psikoloji gibi başka dallarla daha fazla iç içe geçmiş ve endüstri ötesi toplumun endüstri ötesi sorunlarıyla ilgilenen bir branş olmaktadır Bu şartlar altında endüstri sosyolojisi önceki döneme nazaran daha kompleks ve çok-disiplinli (multidisciplinary) çalışmak zorunda ve mühendislik, bilgisayar bilimleri, sanayi psikolojisi, ergonomics*, yönetim bilimleri, iktisat, sistem bilimleri, sosyal ve iktisadî tarih, siyaset bilimi gibi bir çok farklı disiplinlerden ve disiplinler arası araştırmaların katkılarından ve bulgularından yararlanmak durumundadır Amaç, bilgisayarların yürüttüğü çalışma tarzının hakim olduğu bir toplumun en önemli ve değerli unsurlarının oluşturduğu bir karmaşıklık mimarisini (architecture of complexity) (Diani, 1993, s 501) kontrol altına almaktır

Üretim ortamının kolektif çalışma duygusundan uzak küçük birimlere bölünmesi, aslında siyasal, ekonomik gibi sosyal olan tüm boyutlarda görülebilen bir krizdir [CB17] Bölünerek bağımsızlaşan unsurlar birbirleriyle tabii olarak bir çatışma sürecine girmektedirler Çözüm için elektronikleşmiş ve bilgisayarlaşmış toplumu ‘etkileşimli geri besleme’ (interactive feedback) ve ‘kendini düzeltme’ (self-corrective) mekanizmalarıyla demokratik düzene uydurmak gerekmektedir (Schlesinger, 1992, s 11-13) Böylece gerek endüstrideki, gerekse gelişmenin sebep olduğu diğer sosyal problemler büyük ölçüde çözülebilecektir

Bu probleme bazı çözümler uygulamak amacıyla, geleceğe yönelik bir takım idari tedbirler de alınmaktadır Özellikle hükümetler tarafından yeni düzenlemeler yapmak için şirketler yönlendirilmektedir Bu tür kuruluşlara “sosyal olarak sorumlu şirketler” adı verilmektedir ([CB18] Holland, 1993, s 100) Bilimin bulgularına aykırı davranılarak yeni düzenlemeler yapılmadığı takdirde endüstri ilişkilerinde sosyal çevreye zararlı problemler ortaya çıkacaktır Güçlü bir geleceği sağlayacak olan bilimsel bilginin dikkate alınmadığı ve siyasi aşırılıkların neden olduğu antirasyonalizm yada sosyal ve psikolojik faktörlerin ihmal edilerek sosyal ilişkileri matematiksel yaklaşımlarla değerlendirmek (Berreby, 1993, s 76-84[CB19] ) pek çok dönemlerde ve toplumlarda kaosa, karışıklığa veya çöküşe neden olmuştur (Kapitsa, 1991, s 32-8[CB20] ) Gerek bilim adamlarının, gerekse endüstriyel ilişkilerin söz konusu olduğu kurumların, sosyal sorumluluklarını daha iyi değerlendirmeleri ve iş çevresinde bilgisayar kullanımının yarattığı problemleri ihmal etmeyerek bilimsel metotlarla çözmeleri şarttır

Kaynaklar

“Can anyone spare a job?” Newsweek v 121, June 14 1993, s 46-8

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #11
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Amnezi Nedir?

Amnezi veya hafıza kaybı, belleğin (hafızanın) rahatsız olması, bozukluğa uğraması durumudur Amnezinin nedenleri organik veya fonksiyonel olabilir Travma veya hastalıklar yüzünden beynin zarar görmesi veya belirli (çoğunlukla sedatif) maddelerin kullanımı organik nedenlerindendir Fonksiyonel nedenler psikolojik faktörlerdir, savunma mekanizmaları gibi Histerik travma-sonrası (post-travmatik) amnezi bunun örneklerindendir Amnezi aniden olabilir, global amnezi (transient global amnesia) gibi Bu tip amnezi orta yaş veya daha yaşlı kişilerde, özellikle erkeklerde daha yaygındır ve genellikle 24 saatten kısa sürer

Amnezi Tipleri

- Anterograd amnezi, yeni hatıraların (olayların) uzun süreli hafızaya aktarılamadığı amnezi tipidir Bunun sonucunda hastalar bu tip amnezinin başlangıcından itibaren olmuş şeyleri, olaydan birkaç dakika sonra hatırlayamayacaklardır Bu tip amnezinin zıddı, hastanın amnezi başladıktan önceki döneme dair bir şey hatırlayamadığı retrograd amnezidir Aslında bu terimler belirli bir neden veya etyolojiden ziyade semptom modellerini kategorize etmekte kullanılırlar Her iki amnezi kategorisi de aynı hastada birlikte görülebilir ve genellikle beynin epizodik/deklaratif bellek ile ilişkili kısımlarının zarar görmesi sonucu oluşur

- Travmatik amnezi, genellikle baş yaralanması sonucu olur Travmatik amnezi çoğunlukla geçicidir; amnezinin süresi yaralanmanın derecesine bağlıdır ve diğer fonksiyonların iyileşmesine dair gösterge niteliği taşıyabilir Orta seviyede bir travma, örneğin bir araba kazasında yaşanan, kazazedenin kazadan hemen önceki dakikalara dair hatırasının kaybolmasına neden olabilir

- Disosiyatif amnezi, psikolojik veya duygusal travma sonucu oluşan uzun-süreli bastırılmış belleği tanımlamakta kullanılır

- Korsakov sendromu; uzun süreli alkolizm bu tip hafıza kaybına yol açabilir B1 vitamini eksikliği sebebiyle beynin zarar görmesi sonucu oluşur ve eğer alkol alımı ile beslenme düzeni değiştirilmezse ilerleyebilir Başka nörolojik sorunlar da bu amnezi tipiyle birlikte görülebilir
Laküner amnezi, belirli bir olay hakkındaki hafıza kaybıdır

- Disosiyatif füg veya füg durumu, çoğunlukla geçici olan ve psikolojik travma sonucu oluşan bir amnezi tipidir

- İnfantil amnezi veya çocukluk amnezisi kişinin kendi çocukluğundaki olayları hatırlayamamasıdır Nedeni hakkında çeşitli teoriler mevcut olsa da, kesin sebebi bilinmemektedir

- Global amnezi, tam hafıza kaybıdır Travmatik bir laydan sonra oluşan bir savunma mekanizması olabilir

- Posthipnotik amnezi, hipnoz sırasında olan olayların unutulması veya eski hatıraların tekrar hatırlanmasının mümkün olmaması

- Psikojenik amnezi, beynin doğrudan yaralanması, fiziksel travma veya hastalık değil de psikolojik sebepler sonucu oluşan amnezidir

- Kaynak amnezisi, kişinin belirli bir hatırayı hatırlamasına rağmen bu hatırayı (bilgiyi) hangi kaynaktan bildiğini hatırlayamamasını içeren bellek bozukluğudur

Kurguda Amnezi

Kurguda amnezi yaygın bir motif olmuştur Anterograd amnezi Memento, Clean Slate ve 50 First Dates gibi filmlerde yer almıştır Eternal Sunshine of the Spotless Mind isimli filmde ise laküner amnezi geçer 24 isimli televizyon dizisinin ilk sezonundaki karakterlerden birinin travmatik amnezisi vardır Bourne Identity'de ise ana karakter retrograd amnezilidir

Kurguda genelde bir darbe sonucu kafa sarsıntısı geçiren kişilerde amnezi ortaya çıkar ve kafaya gelen ikinci bir darbe ile kişinin amnezisi iyileşir Aslında bu fazlasıyla yanlıştır, zira ikinci bir sarsıntı ölümcül sonuçlara, ikinci impakt sendromu olarak anılan bir fenomene yol açabilir

Psikanalizde Amnezi

Çocuksal amnezi ve Histeri amnezi olarak iki ayrı deyimde kullanılır Bellekteki bütün ya da bazı anıların geçici ya da sürekli kaybıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #12
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Fobi Nedir? Fobiler Nelerdir?

Fobi, korkunun, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen, bu anlamda kontrolden çıkmış halidir Fobi kelimesinin, Yunanca Phobos kelimesinden geldiği düşünülürse, fobinin anlamı daha bir netlik kazanır Phobos, Yunan mitolojisinde dehşet tanrısıdır

Korku ve Fobi

Her canlı, birey olarak varlığını tehdit eden ya da tehdit riski taşıyan varlık ve durumlardan içgüdüsel olarak kaçınır İnsan bilincinde bu kaçınma, korku olarak algılanmaktadır Korku bu haliyle, kişinin varlığını, yaşamını sürdürmesine hizmet eden savunma sistemlerinin bir ön-uyarı mekanizmasıdır ve yaşamın sürdürülebilmesi için gereklidir Örneğin, her insan şu ya da bu ölçüde köpekten korkar Hafif ya da ağır, hatta ölüme neden olabilecek bir tehlike kaynağı olabilecek köpekten korkmak, olağandır ve gereklidir Bir köpekten gelebilecek tehlike için gereken önlemleri alarak bu korkunun üstesinden gelebilmek, böylece bir köpekle fiziksel ya da duygusal temas kurabilmek düzeyinde tutulabilen köpek korkusu, hastalıklı bir durum olarak kabul edilemez Çünkü bu haliyle, kişinin kontrolünden çıkmış, onun istencine hükmeden, sonuçta günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen bir duygu-durum değildir

Korkunun, "kontrolden çıkması", yaşamın sürdürülmesi için gerekli olan bir ön-uyarı sistemiyle uyum sağlanamaması anlamındadır Kişi, o korkunun, onu kaçınmaya zorladığı durumlardan kaçınmayı sağlayamaz ya da bu kaçınma, onu duygusal olarak rahatlatmaz Yine endişe ve korku içindedir ve bu anksiyete onun günlük yaşamını istediği tarzda sürdürmesine olanak vermez Onun, sanki kendi dışında işleyen bir mekanizma gibi, kendi istencine hükmeden bir dış güç gibi işlev görür Bu haliyle, yaşama hizmet eden korku, yaşama karşı olan fobiye dönüşür

Fobilerin Özellikleri

Fobi toplumda sık görülen bir anksiyete bozukluğudur Fobisi olan insanlar “fobik” diye adlandırılırlar Yapılan araştırmalar toplumda %10 oranında fobi tespit etse de tahminen bu değer %25 dolaylarındadır Fobiler halk arasında hastalıktan ziyade huy ya da kişilik özelliği olarak düşünüldüğünden tedaviye başvuranların sayısı azdır Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni budur Kadınlarda erkeklere oranla iki buçuk kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır

Fobinin nedenleri konusunda farklı ekollerin farklı açıklamaları vardır Freud, fobiyi bilinçaltı çatışmaları olarak tanımlar Watson'a göre ise fobi, şartlı reflekse dayanır

Fobinin Belirtileri

Korku yaratan obje, durum ya da aktivite ile karşılaşıldığında anksiyete belirtileri ortaya çıkar Panik atakta görülen belirtilerin hemen hepsi fobik durumla karşılaşıldığında ortaya çıkabilir Bu belirtilerden bazıları şunlardır: çarpıntı, yüz kızarması, terleme, titreme, bulanık görme, nefes darlığı, ağız kuruluğu, yutkunma güçlüğü, mide bulantısı, bilinç kaybı, tansiyon düşüşü, bayılma

Fobilerin Tedavisi

Fobilerin tedavisinde ilaç ve psikoterapi birlikte uygulanır İlaç tedavisi çoğu kez yeterli değildir ve antidepresan ilaçlar kullanılır

Fobilerin tedavisinde en sık başvurulan yöntem, kişinin korkusuyla yüzleşmesinin sağlanmasıdır Kişinin, anksiyete yaratan varlık ya da durumun üstüne giderek anksiyeteyi nasıl yaşadığını ve onunla nasıl başa çıkabileceğini öğrenmesi istenir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #13
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Sosyal Fobi Nedir? Sosyal Fobiler Nelerdir?

Sosyal fobi, sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu endişesi duyulması, performans gösterilmesi gereken durumlarda eleştirilme ya da küçük düşme korkusunun yaşanması gibi belirtiler veren bir anksiyete bozukluğudur

Kişi bu korkunun yaşanmasından kurtulmak için bu tür sosyal ortamlara girmekten kaçınır Kaçınma nedeniyle kişinin sosyal, meslekî ya da aile yaşamı olumsuz yönde etkilenir

Sosyal fobi iki farklı şekilde görülür

Genel: Korkular hemen her durum için geçerlidir
Özel: Yalnızca özel bazı durumlar için geçerlidir (Başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek vs gibi)
Sosyal fobide en sık karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir

- Çarpıntı
- Titreme
- Terleme
- Kaslarda gerginlik
- Midede rahatsızlık hissi
- Göz temasından kaçınma
- Göğüste sıkıntı hissi
- Sıcak ya da soğuk basması
- Başta ağırlık hissi - Baş ağrısı
- Konsantrasyon eksikliği
- Yüz kızarması

Bu durumda kişi zaman içerisinde bu belirtilerle yaşamaya alışabilir Ancak hayatının değişik alanlarını kısıtlamaya başlayan belirtiler bir gün iş güç yapmayı da engellemeye başlarsa işi için tedavisi şart bir durum haline gelirYaşanan bu belirtiler kişide derin bir korku ve heyecan hali ile birlikte görülür

Korkulan durumlardan kaçıma davranışı genellikle çok belirgindir Ve bazen tam bir sosyal yalnızlıkla sonuçlanabilir Korkulan durumlarda kaçınmak için olmadık şeyler yaparlar Bir seminer vermesi gereken kişinin seminer iptal olsun diye ayağının kırılmasına bile sevineceğini söylemesi hatta bunun için dua ettiğini söylemesi olayın ne kadar sıkıntı verici olduğunu anlatmak için yeterlidir

Sosyal fobisi olanlar genelde aşağıdaki durumlarda sosyal fobi belirtilerini yoğun olarak yaşarlar

- Topluluk önünde konuşmak
- Bir işle uğraşırken seyredilmek
- Başkalarının önünde yemek yemek-içmek
- Otorite konumundaki kişilerle temas etmek
- Misafir kabul etmek
- Başkaları ile tartışmak
- Toplulukta telefonla konuşmak
- Tanımadığı kişilerin gözlerinin içine bakmak
- İlgi odağı olmak
- Başkalarının önünde yazı yazmak

Sosyal fobi belirtilerini bazen kişi kaygı belirtilerinden birisiymiş gibi düşünebilir

Korkulan durumdan kaçma davranışı genellikle çok belirgindir Tam bir sosyal yalnızlığa yol açabilir Başlangıç yaşı sosyal fobide çok erkendir Hastaların %40’ında başlangıç yaşı 10’un altındadır Hastaların %95’inde ise başlangıç 20’nin altındadır Okul fobisi olan çocukların %40’ında ise sosyal fobi olduğu belirtilmektedir

Sosyal fobinin başlama yaşının erken olması ciddi sorunlar doğurur Okul başarısı etkilenir Bazıları okulu bırakmak zorunda kalır Yine birçok psikiyatrik rahatsızlığın ortaya çıkmasına da yol açabilir Bunların içinde en önemlisi depresyon, alkol bağımlılığı ve ilaç bağımlılığıdır Özellikle batılı ülkelerde yapılan çalışmalarda sosyal fobide alkol kullanımı normal toplum bireylerine oranla 2,5 kat daha yüksek bulunmuştur Bu da alkolün süperegoyu baskılaması daha rahat davranmayı sağlaması ile açıklanabilir ki bu durumda zamanla alkol bağımlılığı riskini artırmaktadır Alkolikler arasında yapılan bir çalışmada sosyal fobi görülme sıklığının normale oranla 9 kat fazla olduğu tespit edilmiştir İntihar düşünceleri ve girişimleri sosyal fobide yaşanan sıkıntıya bağlı olarak sık görülmekle birlikte sosyal fobiye başka psikiyatrik rahatsızlıklar ilave olduğunda daha da artmaktadır Dolayısıyla sosyal fobi bir an önce tanınmalı ve tedavi edilmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #14
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Agorafobi Nedir?

Agorafobi, fobiler arasında sık görülen, eskiden yalnız meydanlardan, açık yerlerden korku olarak bilinen bir anksiyete bozukluğudur

Şimdi ise agorafobi çok daha geniş bir anlam taşımaktadır Yalnız başına kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten, örneğin sinema, tiyatro, tünel, köprü, pasaj, asansör, otobüs, vapur, uçak gibi yerlerde duyulan korkular artık agorafobi sayılmaktadır Panik bozukluğuna bağlı olmayan fobinin nadir olduğu anlaşılmaktadır Çoğu agorafobinin temelinde panik nöbetleri bulunmaktadır Yani hasta panik nöbetleri geçireceği korkusu yüzünden yalnız başına sokağa çıkamamakta, kalabalığa girememektedir

Bu nedenle DSM III-R‘ye göre agorafobi belli bir durumdan ağır kaçınma davranışı gösteren panik bozukluğudur ICD-10’da ise asıl tanı agorafobidir ve bunda panik bozukluğu olabilir veya olmayabilir Agorafobi bireyin herhangi bir yerde panik nöbeti geçirme ve oradan çıkamama, tıkanıp kalma, hiçbir seçeneği olmama korkusudur Ağır agorafobikler yaşamın birçok etkinliğinden uzaklaşır Bir süre sonra yaşamları o kadar kısıtlanabilir ki zamanla ciddi çöküntü durumlarına da girebilirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Psikoloji

Eski 04-24-2009   #15
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Psikoloji



Özgül Fobi Nedir?

Belirli nesneler veya durumlardan anormal korkudur Bunları agorafobi ve sosyal fobilerden ayırt ettiren özellik korkunun özgül durumlar ve nesneler karşısında belirmesidir Bu özgül durumlar ve nesneler olmadığında hastada rahatsızlık belirtisi yoktur Bunlardan uzak olduğu sürece hastanın yaşamı etkilenmemektedir

Yalnız fobi nesnesi ya da durumuyla yüz yüze gelince panik derecesinde korku ortaya çıkmaktadır Hasta bu nesne veya durumların nerede bulunabileceğini daha önceden inceler ve ona göre sakınarak sıkıntıdan kendini korumaya çalışır Fakat çok sık karşılaşılan nesneler karşı korku yaşamı çok kısıtlayıcı olabilir

Fobiler korkunun ortaya çıktığı uyarana göre üçe ayrılabilirler:

- Nesne fobileri (böcek, kelebek, köpek, sivri uçlu eşya gibi)
- Durum fobileri (kapalı yer, açık yer, asansör, yüksek yer gibi)
- İşlev fobileri (altına kaçırma, gaz kaçırma, terleme, yüz kızarması gibi)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.