Genetik Ve Suç İlişkisi |
04-15-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Genetik Ve Suç İlişkisiGENETİK VE SUÇ İLİŞKİSİ Bu çalışmada davranış genetiği, kalıtımın birey davranışları üzerindeki etkisi, genetik yapı ile suçlu davranış arasındaki ilişkileri açıklamaya çalışan kuramlar söz konusu alanda yapılan araştırmalar, bunlara yönelik eleştiriler ile konuya ilişkin genel bir değerlendirmeye yer verilecektir DAVRANIŞ GENETİĞİ Öncelikle belirtmek gerekir ki genetik, bitkiler, hayvanlar ve insanların ayırıcı özelliklerinin nesilden nesile nasıl aktarıldığını inceleyen bilim dalıdır Zeka, kişilik ve zihinsel/bilişsel bozukluklar gibi psikolojik özellikler üzerinde kalıtımın etkisini ilk fark eden kişi Charles DARWİN’dir Fakat şunu da belirtmek gerekir ki bu fark etme bilimsel manada bir çalışma olması açısındandır Yoksa konu ile ilgili olarak Hıristiyanlık ve İslam teolojisinde özellikle irade, bilinç, davranışlarımızdan mesul olup-olmadığımız, her şeyi yaratan/halk eden Allah/Yaratıcı olduğuna göre O’nun insanları fiillerinden dolayı sorumlu tutarak cennet veya cehenneme koymasının zorbalık belirtisi olup olmayacağı şeklinde bir takım münazaralar/tartışmalar yapıla gelmiştir Bu bağlamda Endülüslü filozof İbn-i Tufeyl’in Hayy Bin Yakzan isimli romanı bir adaya düşen yalnız bir çocuğun çevreye uyumu, yetişmesi, akıl ve zihnini kullanması, insanlardan uzak olduğu halde yine yaşamına devam etmesi hem kalıtım hem de çevrenin insan/birey üzerindeki etkisini göstermesi açısından oldukça manidardır 18 ve 19yüzyılda ise söz konusu genetik ve davranış ilişkisine bilimsel veçhe kazandırılarak özellikle genetik ve suç ilişkisi üzerinde çalışmalara devam edilmiştir Kalıtım ile ilgili Gregor Mendel’in bezelyeler üzerinde yaptığı çalışmalar modern genetik biliminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir Mendel çalışmalarını ‘Mirabilis Jalapa’ (bezelye) adlı bitki üzerinde gerçekleştirmiştir Beyaz ve kırmızı renkte olan bu bitkiyi çiftleştirdikten sonra ¼ oranında beyaz, ¼ oranında kırmızı, ½ nispetinde ise pembe renk elde etmiş, kırmızı renkli bitkileri kendi aralarında çaprazladığında tamamının kırmızı renkte, beyazları kendi aralarında çaprazladığında ise tamamının beyaz renkte olduğunu müşahede etmiştir Pembeleri kendi arasında çaprazladığında ise ¼ oranında kırmızı, ¼ oranında beyaz ve ½ oranında ise pembe renk elde etmiş, çaprazlama hadisesine ne kadar devam edilirse edilsin neticenin hep aynı kaldığı gözlemlemiştir Genler kromozomlar üzerine dizilmektedir ve kromozomlar çiftler halinde yer almaktadır Kromozomların ve genlerin ana maddesi DNA (Deoksiribonükleik asit)’dır Belirli bir özellik için bir gen iki farklı formda bulunur Örneğin göz rengi için bir genin K formu kahverengi göz rengine, m formunun ise mavi göz rengine neden olduğunu söyleyebiliriz K dominant/baskın, m ise resesif/çekinik faktördür Bir K, bir de m geni olan kız çocuğu göz rengi kahverengi olmasına rağmen çekinik m genini taşımaya devam edeceğinden kendi çocuklarında mavi gözlü çocuk olma olasılığı olacaktır Kalıtımın etkisinin hemen doğumu müteakip ortaya çıktığını söylemek mümkün gözükmemektedir Örneğin erkeklerde orta yaşa kadar ortaya çıkmayan ‘erkek örüntülü kellik’ kalıtım yoluyla aktarılmaktadır Fakat belirtmek gerekir ki çevresel faktörler ayırıcı özelliğin ortaya çıkmasını değiştirmede önemli bir rol oynayabilmektedir Genler doğumla birlikte vücudumuzda yer almasına rağmen bu genlerin taşıdığı bir takım özellikler ile bunların etkileri kendisini hemen göstermemektedir Örneğin kadınların menstruasyon zamanları ile ilgili genetik faktörlerin ciddi bir etkisi söz konusudur Aynı husus Alzheimer hastalığı içinde geçerlidir İnsanlarda kalıtım ile ilgili yapılan araştırmalardan elde edilen neticelere bakıldığında anatomik yapı ile ilgili özellikler (saç, deri rengi vs) ile iç organlara ait vasıflar kalıtım yoluyla aktarılmaktadır İnsan ırklarının bir takım özelliklerinin içinde bulundukları muhiti değiştirdiklerinde bir takım değişikliklere uğradığı müşahede edilmiştir Bu bağlamda Amerika’ya giden zencilerin bazı özelliklerinde değişmelere rastlanılması örnek olarak verilebilir Hastalıkların bazılarının (frengi ve şizofreni gibi) ırsi olduğu değerlendirilmektedir Alkolizmin çoğunlukla genetik yoldan geçen, biyokimyasal bir bozukluk olmakla birlikte pek çok vakada sürekli ve çok fazla alkol tüketimi sonucunda ortaya çıkan bir rahatsızlık olduğu dile getirilmektedir Kalıtım ile ilgili söylemler özellikle klonlanan Dolly isimli koyundan sonra giderek yaygınlaşmaya başladı ve mesele etik/moral açıdan kritiğe tabi tutuldu Dolly’nin mucidi olan Dr James WATSON ‘Edinburg’ta klonlanan Dolly, insanların da klonlanabileceği yönünde kafalarda bir takım korku ve şüphe bırakmıştır Bilemiyorum ama insanın klonlanması ihtimal dahilindedir, fakat böyle bir girişimde yakın bir tehlike sezinliyorum bu yüzden dünya çapında bu tarz faaliyet ve girişimler yasaklanmalıdır’ şeklinde bir beyanla konunun hassasiyetini dile getirmiştir Dr Watson yine genetik mühendisliğinin kötü amaçlar için kullanılabileceğine dikkatleri çekerek genetiğin kullanılması ile sağlıklı çocukların dünyamıza getirilmesine (sağlıksız çocukların doğmasına engel olunarak) etik ve moral açıdan hazır olup olmadığımız ve insanlığın karşılaştığı hastalıkların çözümünde genetiğin bize bir takım vaatlerde bulunmasının esas ve temel mesele olduğunu vurgulamıştır Kendisi ile yapılan mülakatta kendisine yöneltilen ‘genetik mühendisliği suçu önlemede kullanılabilecek midir? Çoklu öldürmelerde (mass murder) ve ırza geçme hadiselerinde genlerin böyle bir davranışa bireyi ittiği düşünülürse mahkemeler böyle bir kişiye nasıl olur da ceza verebilirler, suçu işleyen fail “ben mesul değilim genlerim beni zorladı” diye bir ifade verirse bu hakimin kafasında bir ikileme neden olmaz mı?’ sorularına ‘soru çok hileli/aldatıcı bir soru, yani kötü davranışa neden olan geni tespit ederek bireyi iyileştirebiliriz demek istiyorsunuz, fakat bireyin davranışları genetik ve içinde büyüdüğü ve yetiştiği çevresel faktörlerin bir kombinasyonudur Bir çocuk sadece genleri nedeniyle çalışkan değildir Gayret göstermesi de gerekmektedir ’şeklinde bir izahta bulunmuştur Bireye ait özellikleri (traits) sadece genetik nedenlere indirgemek insanın kendi davranışları ve eylemleri konusunda sessiz bir seyirci (mute spectator) olarak kalması anlamına gelecek, hür ve özgür irade mevcudiyetini yitirecek, kaderimiz/alınyazımız genlerimizin derinliklerinde kalacak ve yaşam zindana eşdeğer olacaktır İnsanoğlu genler vasıtasıyla değişmez bir ‘kalıtsal yazgıya’ sahip olduğundan bu yazgı bireyin gelecekteki davranış ve uyumunu olumlu yada olumsuz etkileyecek faktörler arasındadır Fakat bazı özel durumlar hariç bu kalıtsal yazgıyı insanı zorlama, belirli davranış kalıplarını sergileme yönünde bir zorlama ifadesi olarak kabul etmemek gerekmektedir HAYVAN DAVRANIŞ GENETİĞİ Psikologlar ayırıcı özelliklerin kalıtsal olup olmadığını belirlemek amacına yönelik çalışmalarda bulunmuşlardır İnsan için bu durum moral açıdan söz konusu olmadığından mevcut çalışmalarda hayvanlar denek olarak kullanılmıştır Bu çalışmalarından biri olan soy çalışmalarında çok çabuk üreyen fareler kullanılmış ve bir kaç kuşak çiftleştirilmişlerdir Farklı soylardan hayvanlar ile birlikte aynı çevrede yetiştirildikleri zaman aralarındaki farklılıklar büyük oranda soylar içindeki genetik farklılıkları yansıtmaktadır Kardeş ve yakın akrabaların özellikleri kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır Bu arada tabii itişlerin/insiyak intikali ile ilgili çalışmalardan da söz etmek gerekir Söz konusu çalışmada tavuğun altına konan ördek yumurtasından çıkan yavrunun hemen suya doğru koştuğu görülmüştür Bu tavrın nereden geldiği merak konusu olduğundan ördeğin tabiatında/yaradılışında bu durumun yer aldığı/kodlandığı değerlendirilmiştir Çalışmalar sonucunda insanlarda da bu tabii itişle ilgili bazı hususiyetlerin de olduğu ortadadır İNSAN DAVRANIŞ GENETİĞİ VE SUÇ İLİŞKİSİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR Human Genome Project (İnsan Genetiği Projesi) insandaki 23 çift kromozomun haritasını çıkarmaya ve hangi özellikleri hangi genin kontrol ettiğini belirlemeye başlamıştır Dr Watson’un da belirttiği gibi 2010 yılında bu proje nihayetlendirilecektir Kriminal davranış ve genetik ilişkisi ile ilgili olarak ilk teorisyenler suçlu davranış üzerinde biyolojinin önemli bir etken olduğunu düşünüyorlardı Darwin’in evolusyon teorisi bu bağlamda en belirgin görüşlerden birisiydi Fakat 2 dünya savaşından sonraki süreçte yapılan araştırmalar raşizm/ırkçılık ile eşdeğer düzeydeydi Irklar arasında genetik farklılıkların olduğunu ve bunun zeka ile suçluluğu etkilediği teyit edilmeye çalışılıyordu Bu bağlamda yapılan çalışmalar sosyal Darwinism ve öjeni (eugenics) endeksliydi Darwin’in kuzeni olan Francis Galton tarafından 1883’te türetilen bir sözcüktü öjeni Öjeni sosyal olarak kabul edilebilir özelliklerin arttırılması ve insanda/bireyde yer alan uyumsuzlukların ortadan kaldırılması yönünde ekstrem bir ideoloji olarak algılanabilir Öjeni sisteminin kullanılması suretiyle Avustralya’da aborijinlerin genetik olarak aşağı/inferior olmaları nedeniyle çoğalmalarına engel olunmaya başlanmıştır İnsan soyunu “ıslah etme” arzusu genellikle, belli bir grubun –bir ırkın, ulusun, toplumsal sınıfın ya da cinsiyetin– “üstünlüğü”nü kanla ya da “iyi yetiştirme”yle kanıtlamaya çalışanların ileri sürdüğü sözde bilimsel teoriler –öjeni fenomeni açısından- bir takım eleştirilere maruz kalmıştır Kritik edilen meselelerle ilgili Amerika’nın Indiana Eyaleti’nde “biyolojik olarak aşağı” olanların kısırlaştırması amacına yönelik olarak 1907’de kabul edilen yasal düzenlemeyi örnek olarak vermek mümkündür Söz konusu düzenleme ile embesil ya da moron olanların çocuklarının topluma zararlı olacakları yönünde bilim adamlarının teklifleri dikkate alınarak bu tarz aileler kısırlaştırılmış, 1935 Ocak ayına kadar ABD’de öjenik amaçlarla 20000 civarında zorla kısırlaştırma gerçekleştirilmiştir a) Genetik Alanda Yapılan Çalışmalar Yapılan aile çalışmaları ile yakın akrabaların daha fazla ortak gen taşımaları nedeniyle uzak akrabalara oranla ayırıcı özellik taşıyan genleri taşıma oranları daha fazla olacaktır Örnek olarak şizofren olan kişilerin kardeşlerinin şizofreni geliştirme ihtimali tesadüfi olarak seçilen bireylere oranla yaklaşık olarak 8 kat daha fazladır Fakat aile çalışmaları çevresel faktörleri ihmal etmiştir Araştırmalar genellikle suçlu aileler ile çocuklarının suç işlemesi arasında korelasyon tespit etmiştir Fakat bu korelasyon bir neden sonuç ilişkisi şeklinde algılanmamalıdır Bu korelasyon üçüncü bir değişken nedeniyle de olabilir Örneğin problem sosyal bir nedenden kaynaklanabilir Suçu işleyen birey sosyal yönden dezavantajlı bir gruptan geliyor olabilir Problem yine psikolojik olabilir Suçlular fakir ebeveynlere sahip olabilir, suçlu davranışı öğrenmiş, buna mukabil suçu sınırlayan etmenleri/faktörleri öğrenmemiş olabilirler Fakat yapılan bu çalışmalar suça neden olan biyolojik faktörleri ne onaylamakta ve nede inkar etmektedirler Burada bir kez daha suçlu aktivitenin/davranışın komplike bir durum arz ettiğini gözlemliyoruz Kalıtımın etkisi ile ilgili bir diğer çalışma ikiz çalışmalarıdır Monozigot/tek yumurta ikizlerinde (twins) birbirine genotip olarak benzeme oranı daha yüksek olmasına rağmen dizigot/çift yumurta ikizleri de genetik olarak birbirine benzese de davranış açısından benzeme oranları düşüktür İkizlerle ilgili olarak da bir takım eleştiriler yapılmıştır Örneğin ayrı yetiştirilen özdeş ikizler bile oldukça benzer çevreleri paylaşmaktadırlar, çünkü evlat edinme ajansları genellikle kardeşleri benzer evlere yerleştirmeye çalışmaktadır Bu benzerliğin genetiğe mi yoksa yetiştirildikleri evlerin benzerliğine mi bağlı olduğunu tespit etmek oldukça zordur Yapılan diğer bir çalışma evlat edinme (adoption) çalışmalarıdır Mevcut çalışmalarla genetik ve yetiştirme faktörleri üzerine odaklanılmıştır Örnek olarak çok ciddi bir suç işlemiş babanın çocuğu kriminal olmayan bir ailenin yanına verilerek suçlu olup olmayacağı tespit edilmeye çalışılmıştır Şizofren annesi olan ve doğumdan sonra evlat edinilen ve normal anne ve babalar tarafından yetiştirilen 47 kişiden 5’inde sonradan şizofreni görülmesi şizofreninin genetik yollardan aktarıldığını bize açıklamaktadır Fakat şizofreni genin bulunması kesinlikle şizofreni olacaktır gibi kesin bir sonuç çıkarmaya bizi sevk etmemeli Bohman’ın evlat edinme ile ilgili yapmış olduğu çalışmalardan elde edilen sonuçlara bakacak olursak, düşük riskli çevre ile birlikte biyolojik anne babanın suç işlememiş olması durumunda çocuk suçluluğu oranı %3 iken, çevre riskinin yüksek olduğu durumda bu oran ikiye katlanmaktadır (%6) Genetik riskin mevcudiyetinde bu oran %12, hem genetik ve hem de çevre riskinin bulunduğu durumlarda ise bu oran %40’lara ulaşmaktadır Bir diğer ifadeyle farklı çevre faktörü anti sosyal davranış kalıpları geliştirmede oldukça etkilidir Bu yüzden evlatlık edinecek ailelerin evlatlık edinilen çocuklara iyi yetişecekleri bir çevreye sahip olmalarına dikkat edilmelidir İkiz çalışmalarında çevresel faktörler muhtemelen göz ardı edilmektedir b) Psikoloji alanında yapılan çalışmalar Psikoloji alanında yapılan çalışmalarda suçluların, özellikle genç ve çocuk suçluların kontrol grubuna oranla kalp ritimlerinin (lower heart rate) az olduğu tespit edilmiştir Bu durum özellikle bomba yapımı ve kullanımında kendini göstermektedir Burada kalp atışı, korkusuzluk ile ilgili olduğundan suçlu bireye karşılaştığı durumlarda diğer insanlara nazaran daha az korku oluşturmasına neden olmaktadır Suçlu olmayanlara oranla suçlu bireylerde farklı elektroensefalogram (EEG) dalgaları tespit edilmiş, düşük alfa ritimleri ile yavaş ve ağır bir aktivite sergiledikleri, insulin salgılarının ise normal insanlara oranla farklı olduğu gözlemlenmiştir Gözlemlenen bir diğer oldu hiperaktivitedir Çocukluktaki saldırganlık ile yetişkinlikteki suçluluk arasında güçlü bir ilişki mevcuttur Suç ile ilgili olarak beynin her iki lobundan birinin veya her ikisinin (hemisphere) fonksiyonunu yitirmesi özellikle şiddet suçlarında kendini göstermektedir Wechler Adult Intelligence Scale ölçeğine göre yapılan araştırmalar beynin sözel (verbal) ve sayısal (performance) loblarındaki uyumsuzluğa/dengesizliğe dikkatleri çekmektedir Sayısal lob sağ yarı küreyi işgal ederken, sözel lob sol tarafta yer almaktadır c) Biyoloji Alanında Yapılan Çalışmalar ‘Kriminolojinin babası’ olarak bilinen Lombrosso (1835-1909) suçun genetik aktarımın bir sonucu olduğunu ileri sürmüştür Biyolojik determinizm düşüncesine göre bireyler suçlu olarak (born criminal) dünyaya gelirler ve suçlu birey diğer bireylerden fiziksel olarak (geniş alın, güçlü kanin dişler vs) bazı atavistik anomalilerle ayrım gösterirler Lombrosso’ya göre kriminojenik özellikler dolaylı kalıtım (alkolizm, epilepsi, sağırlık gibi) yoluyla intikal etmektedir Suç nedeni ile ilgili olarak doğrudan kalıtımı ise ikincil derecede algılamaktadır Yani suçlu davranışlarımızın tek nedeni genlerdir Lombrosso’nun çalışmalarına en büyük eleştiri Charles Buckman Goring tarafından getirilmiştir Yaptığı çalışmalar neticesinde Goring, dış görünüş ve suçlu davranış arasında bir ilişki tespit edememiştir O’na göre suçlu davranış ‘zeka bozukluğu’(defective intelligence) ile ilgilidir Zeka bozukluğu kalıtımsaldır, bu tarz özellikleri olan ailelerin üremeleri yasal olarak kontrol edilmelidir Lombrosso ile aynı dönemde yaşayıp da Osmanlı Devleti sınırları içerisinde çalışmalarını sürdüren Erzurumlu İbrahim Hakkı’yı da bu arada zikretmekte fayda var Doğu toplumlarında da özellikle İmam Şafi tarafından kaleme alınan kıyafetnamelere benzer tarzda fizik görünüşü ile sergilenebilecek muhtemel davranış kalıpları üzerine bir takım gayret ve uğraşıların olduğu gözlemlenmektedir İbrahim Hakkı’nın ‘Marifetname’ adlı eseri bu tarz bilgileri ihtiva etmektedir Lombrosso’nun biyolojik determinizm konusundaki katı tavrı artık pek ciddiye alınmamaktadır Günümüz kriminologları suçun biyolojik nedenlere dayanmasının yanı sıra çevresel koşulların insan davranışını etkilediği ve yönlendirdiğini ileri sürmektedirler Bio-sosyal teori olarak adlandırılan bu görüş fiziksel ve zihinsel özellikler ile sosyal çevre ve davranış arasındaki ilişkiyi tespit etmeye çalışmaktadır Suçun kalıtım yoluyla intikal ettiği yönündeki biyolojik determinizm görüşü biraz yumuşatılmaya çalışılarak araştırmalara devam edilmiştir Bu bağlamda fiziki görünüş ile ilgili olarak Alman Psikiyatr Kretschmer’in sınıflandırmasını belirtmekte fayda vardır O’na göre üç tip tasnif mümkündür 1-Astenik tip: ince, zayıf, gösterişsiz, 2-Atletik tip:orta boylu, iri kemikli, 3-Piknik tip: yine orta boylu, geniş yüzlü, kalın boyunlu Fakat insanı tek bir sınıfa dahil edip, o sınıfa has özellikleri ondan beklemek bir determinizm olacağından bu tarz tasniflere girmenin insanı sınırlandırmakla eşdeğer olacağı da unutulmaması gereken bir gerçektir Aynı şekilde suçlu ve sapmış davranışı tek bir nedenle açıklamak yetersiz olacağından çok faktörlü bir yaklaşıma ihtiyaç vardır Suçlu davranışın açıklanması ile ilgili olarak bireylerde yer alan ekstra bir Y (XYY Sendromu) kromozomu ile ilgili çalışmalarda ise söz konusu kromozomun mevcudiyetinin şiddet içerikli bir takım davranışları sergilemeye neden olduğu üzerinde durulmuş, 1968 yılında bir avukat tarafından müvekkilinin bu kromozomu taşıması nedeniyle suç işlediği bu yüzden masum sayılması gerektiği yönünde savunma olarak kullanılmıştır XYY kromozomu taşıyanların ekstrem şiddetle karakterize edilen süper erkekler olduğu yönünde popüler bir yanlış algılama söz konusuydu Fakat bu kromozoma sahip olma tek başına suça neden olmamakla birlikte bu kromozomu taşıyan pek çok kişi yasalara uyum içinde bulunmaktadır Kısacası, XYY sendromu deterministik olmanın ötesinde diğer pek çok faktörle birlikte anti sosyal davranışlar açısından bir probabilite/ihtimaliyat ifade etmektedir Bir diğer araştırma beynin fonksiyonunu yitirmesidir Tüm davranışlarımızın merkezi konumunda olan beynin fonksiyonunu normal olarak ifa edememesi durumunda bazı sapmış ve suçlu davranışlar gözlemlenmektedir Yine genetik ve suç ilişkisi ile ilgili olarak suçun bir nesilden diğer nesle genetik bir transmisyonla aktarıldığı yönünde bir takım çalışmalar yapılmıştır Farrington’un Londra’da yapmış olduğu araştırmada babaları suçlu olan çocukların %63’ün de ileriki süreçte muhtemelen genetik özellikler nedeniyle kriminal davranışlar sergiledikleri gözlemlenmiştir Burada hem anne hem de babanın veya her ikisinden birinin suçlu olması ve suçun bir model olarak çocuk tarafından benimsenmesi, kriminal ailenin çocuğa gereken önemi verememesi, gereksiz ve aşırı disiplin, çocuğa karşı zalimane davranışların sergilenmesi, aile içi şiddet olaylarının gözlemlenmesi gibi faktörleri de zikretmekte fayda vardır Hiperaktivite vakalarında genetik faktörler ön planda olmasına karşın, akran ilişkilerinde görülen zayıflık ile anti sosyal davranışlarda çevre daha baskın bir durum arz etmektedir Popüler görüşün aksine şiddet suçları ile genetik ilişkisi oldukça zayıftır SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Yukarıda da belirtildiği gibi bireyi suçlu davranışa iten bir genin mevcudiyeti söz konusu değildir Vücudumuza ait tüm özelliklerin bir fihristesi konumunda olan genler doğrudan değil de dolaylı yönden bizi etkilemektedir Yani biz, bizi suçlu davranışa iten örneğin 30 nolu genin doğrudan bu suçla ilgili olduğunu söyleyip mevcut geni elimine ederek söz konusu durumdan kurtulacağımızı iddia edemeyiz Bu çok katı deterministik bir yaklaşımdır İnsan ile özellikle davranışları ilgili durumlarda biz ancak olasılıktan bahsedebiliriz Genler kişinin gelişim sürecini etkilemesi nedeniyle çevresel faktörlerden ayrılırlar Çevre mi genler mi birey üzerinde daha baskın bir özellik sergiler şeklindeki soruya ise her iki etkenin insan/birey için olmazsa olmaz bir koşul olduğunu söylemekten başka seçeneğimiz şu an için bulunmamaktadır Özellikle son zamanlarda suçun tüm dünya ülkelerini derinden etkileyen bir olgu olması nedeniyle bilim adamları tarafından suçun sıfır olduğu (crime zero) bir toplum inşa etme fikri-özellikle suçlu genetik özelliklerinin tespiti ve ortadan kaldırılması yönlü çalışmalarla-bir ütopyadan ibaret olsa gerektir Çünkü insan sahip olduğu beden ruh bütünlüğü ile birlikte ele alınmalıdır Biri olmadan diğeri olmayacağı için insan bedenini, biyolojisini hedef alan bu tarz müdahalelerden kaçınılması moral/etik bir zorunluluktur Çünkü biz klonlanma vakalarında da gördüğümüz üzere fıtrata/yaradılışa müdahale istenmeyen bir takım neticeleri de beraberinde getirecek, suçsuz bir toplum oluşturma ümidiyle canavarlaşan bir insan modelinin de ortaya çıkarılabileceği ihtimali hatırdan uzak tutulmamalıdır K A Y N A K Ç A -CORDY, M, Crime Zero, Bantam Press, Great Britain, 1999 -Erem, F, (1997), Suç Bilimi Açısından Adalet Psikolojisi, Adil Yayınevi, -GULECK, S And GULECK E, Delinquency and Crime, Charles C Thomas Pub, Springfield, 1974, akt İÇLİ, T, Kriminoloji, Bizim Büro Yayınevi, Ankara, 2001, p56 |
|