Çanakkale Savaşı Asker Mektupları |
09-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Çanakkale Savaşı Asker MektuplarıÇanakkale Savaşı Asker Mektupları Çanakkale Savaşı'nda askerlerin ailelerinerine yazdıklarına mektuplara örnekler Mustafa Kemal ( Cepheden son Mektup ) Mustafa Kemal , 2 Temmuz 1915 yılında Arıburnu’ndan Madam Corinne’ye yazdığı mektupta şöyle der : Aziz Madam , Karargahımın katiplerinden Hulki Efendi’nin İstanbul’a seyehatinden faydalanarak size bu mektubu yazıyorum Birkaç gün evvel içinde latife sözleri bulacağınız bir kartpostal yollamıştım Burada hayat , o kadar sakin değil Gece gündüz hergün çeşitli toplardan atılan şarapneller ve diğer mermiler başlarımızın üstünde patlamaktan hali kalmıyor Kurşunlar vızıldıyor ve bomba gürültüleri toplarınkine karışıyor Gerçekten bir cehennem hayatı yaşıyoruz Çok şükür , askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidirler Bundan başka hususi inançları , çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini çok kolaylaştırıyor Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün , Ya gazi veya şehit olmak Bu sonuncusu nedir bilirmisiniz ? Dos doğru cennete gitmek Orada Allah’ın en güzel kadınları , hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar Yüce saadet Sizin mantıki nasihatlerinizi bekleyen şimdiki hadiseler yüzünden kazandığım sert karakteri yumuşatacak romanları etüd etmeye ve böylece ümit ederim ki , hayatın bu hoş ve iyi taraflarını hissedecek hale gelmeye karar verdim ( ) Adres : Miralay Mustafa Kemal , 19 Fırka Kumandanı , Maydos Yahut : Miralay Mustafa Kemal , Arıburnu Maydos Bu daha emin Kolağası (Ön Yüzbaşı) Bölük Komutanı – Mehmet TEVFİK- 1881 İstanbul Sebebi hayatım, feyz-ü refikim, Sevgili babacığım,valideciğim, Arıburnu’nda ilk girdiğim müthiş muharebede sağ yanımdan ve pantolonumdan kurşun geçti, hamdolsun kurtuldumFakat bundan sonra gireceğim muharebelerden kurtulacağımdan ümidim olmadığından bir hatıra olmak üzere şu yazılarımı yazıyorum Hamdü senalar olsun Cenab-ı Hakk’a beni bu rütbeye kadar isal ettiYine mukadderatı ilahiye olarak beni asker yaptıSiz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için ne suretle yetiştirmek mümkün ise öylece yetiştirdinizSebeb-i Feyz-ü refikim ve hayatım oldunuzCenab-ı Hakk’a ve sizlere çok teşekkürler ederim Şimdiye kadar milletin bana verdiği parayı hak etmek zamanıdırVazife-i mukaddese-i vataniyeyi ifaya cehdediyorumRütbe-işehadete suudedersem Cenab-ı Hakk’ınen sevimli kulu olduğuma kanaat edeceğimAsker olduğum için bu her zaman bana pek yakındır,sevgili babacığım ve valideciğimGöz bebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih’ciğimi evvele Cenab-ı Hakk’ın saniyen sizin himayenize tevdi ediyorumOnlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız Oğlumun talim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen sayedinizServetimizin olmadığı malumdurMümkün olandan fazla birşeyi isteyemem,istesem de pek beyhudedirRefikama hitaben yazdığım matuf mektubu lütfen kendi eline verinizFakat çok müteessir olacaktır,o teessürü izale edecek vechile verinizAğlayacak üzülecek tabi teselli edinizMukadderat-ı ilahiye böyleymişMalumat ve düyunatın hakkında refikam mektubunda laf ettiğim deftere ehemmiyet verinizMünevver’in hafızasında ve yahut kendi defterinde mukayyet düyunat da doğrudurMünevver’e yazdığım mektubum daha mufassaldırkendisinden sorunuz Sevgili baba ve valideciğim , Belki bilmeyerek size karşı birçok kusurlarda bulunmuşumdurBeni affediniz,hakkınızı helal ediniz,ruhumu şadediniz,işlerimizi tavsiyesinde refikama muavenet ediniz ve muin olunuz Sevgili Hemşirem Lütfiye’ciğim, Bilirsiniz ki sizi çok severdimSizin için vesayemin yettiği nisbette ne yapmak lazımsa yapmak isterdimBelki size karşı da kusur etmişimdir,beni affet ,mukadderatı ilahiye böyle imiş hakkını helal et ruhumu şadet , yengeniz Münevver hanımla oğlum Nezih’e sen de yardım et , sizi de Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve himayesine tevdi ediyorum Ey akraba ve ehibba ve evda , cümlenize elveda , cümleniz hakkınızı helal edinizBnim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsunElveda , elvedaCümlenizi Cenab-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum Ebediyen Allah’a ısmarladım Sevgili Babacığım ve Valideciğim… Oğlunuz Mehmet Tevfik (Mehmet Tevfik , 2 Haziran 1915 günü yaralanmış ve Çanakkale Askeri Hastanesi’nde şehitlik rütbesine ulaşmıştır) Hasan Etem’in Validesine Son Mektubu” (Kaynak : Kabatepe Milli parklar Müzesi) Mektubu yazan , ihtiyat zabit ( yedek subay ) namzedi Hasan Etem , İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfına devam ederken aynı zamanda Beyazıt Nümune Mektebi’nde öğretmendi Düşmanın Çanakkale’ye dayandığını işittiğinde gözünü kırpmadan binlerce akranı gibi cepheye koştu Gönüllü yazıldı Bu onun son mektubuydu Bu mektubu yazdıktan iki gün sonra Maydos (Eceabad)’da şehit oldu… ( Not: Mektuptan mekan ve zaman tam olarak anlaşılamıyor 25Nisan1915 çıkartma öncesi yazıldığı görülüyor Bu da ortam hakkında net bilgi veremiyor Çıkartma öncesi 19Nisan da nasıl şehit olabileceği açık değil Rumi-Miladi dönüşümlere dikkat edilmemiş olabilir ) Valideciğim, Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi, Nasihat-amiz mektubunu Divrin Ovası (Nığde) gibi,güzel,yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldımTabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti Okudum, okudukça büyük dersler aldımTekrar okudumŞöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindimGözlerimi açtım, uzaklara doğru baktımYeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemiyerek eğilmesi,bana,annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldiHepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni , annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardıGözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardıNazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere , bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor , oynuyor , köpürüyordu … Başımı kaldırdım , gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktımHepsi benim sevincime iştirak ettiğini , yaptıkları rakslarla anlatmak istiyorduDiğer bir dalına baktım , güzel bir bülbül , tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu İşte bu geçen dakikalar anında , hizmet eri : -Efendim , çayınız , buyrunuz , içiniz , dedi -Pekala dedim,aldım baktım , sütlü çay… -Mustafa bu sütü nereden aldın ? dedim -Efendim , şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu ? -Evet dedimEvet ne kadar güzel -İşte onun çobanından 10 paraya aldım Valideciğim , on paraya yüz dirhem süt , su katılmamışKoyundan şimdi sağılmış , aldım ve içtim Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu : “Validen kaderine küssün , ne yapalımO da erkek olsaydı , bu çiçeklerden koklayacak , bu sütten içecek , bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi” Şevket merak etmesin o görür , belki de daha güzellerini görür Fakat , valideciğim , sen yine müteessir olmaBen seni , evet seni mutlaka buralara getireceğimVe şu tabii manzarayı göstereceğimŞevket , Hilmi (kardeşleri) de senin sayende görecekler O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında , çamaşır yıkayan askerler saf saf dizilmişlerGayet güzel sesli biri ezan okuyordu Ey Allah’ım , bu ovada onun sesi ne kadar güzeldiBülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi ,dere bile sesini çıkarmıyorduEzan bittiO dereden ben de bir abdest aldımCemaat ile namazı kıldıkO güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktümBütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttumEllerimi kaldırdım , gözümü yukarı diktim , azımı açtım ve dedim : -Ey Türklerin Ulu Allah’ıEy şu öten kuşun , şu gezen ve meleyen koyunun , şu secde eden yeşil ekin ve otların şu heybetli dağların HalıkıSen bütün bunları Türklere verdinYine Türklerde bırakÇünkü böyle güzel yerler , Sen’i takdis eden ve Sen’i ulu tanıyan Türklere mahsustur Ey benim Rabbim ! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri ; ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktırSen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek , böyle güzel ve sakin biryerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin , düşmanlarını zaten kahrettin ya , bütün bütün mahveyle “Diyerek dua ettim ve kalktımArtık benim kadar mes’ut , benim kadar mesrür bir kimse tasavvur edilemezdi Oğlun Hasan Etem 4 Nisan 1331 (17 Nisan 1915) |
|