Bahçe Sahipleri |
08-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bahçe SahipleriYüce Allah insanlara hakkı sunarken iyice algılayıp gereği gibi amel etsinler diye teşbih ve temsil yolunu yoğunluklu olarak kullanır Kuran kıssaları, kendi zamanlarında yaşanmakla beraber bizler için de ibret vesikalarıyla doludur Kuran-ı Kerim, bu kıssaları dünya hayatımızda gerçek olanı kavrayıp yaşayabilelim diye prototip olarak sunar Bizler için ibret vesikası olarak Kuran’ın sunduğu mesellerden biri de kuşkusuz bahçe sahipleri hikâyesidir Bu hikâye, tamahkârlığın ve ardı sıra gelen cimriliğin nasıl cezalandırıldığını, kişilerin tamahkârca cimriliklerinin aslında kendilerinden başkasına zarar vermediğini beyan sadedinde uyarılar içermektedir Bu yazımızda işleyeceğimiz bahçe sahipleri hikâyesi, vahyin Mekke döneminin ilk yıllarında indirilen Kalem Suresinin 17–32 ayetleri arasında zikri geçen ve Mekke’nin ileri gelen, nimet içinde şımaran zenginlerinin nankörlüklerine temsil olarak zikredilmiş olan hikâyedir Surenin, Mekke müşriklerinin Hz Muhammed ve arkadaşlarına sırt çevirmelerinin yoğunluklu yaşandığı bir dönemde iman erlerinin yüreklerine su serpmek için indirildiği göz önünde bulundurulduğunda, bizler için örneklik teşkil eden bir hikâye ile karşı karşıya olduğumuz görülecektir Kuran kıssaları, genel anlamıyla peygamber ve iman edenler için teselli ve teşvik içeren uyarılarla doludur Bahçe sahipleri kıssası da bu anlamda ciddi uyarılar içermekle beraber, Allah’ın gücünü hesaba katmayanlar için nasıl bir akıbetin gerçekleşeceğini beyan sadedinde de önemli uyarılar içermektedir Yüce Mevla, “Biz, vaktiyle “bahçe sahiplerine” belâ verdiğimiz gibi, müşriklere de belâ verdik” buyurarak Mekke müşriklerinin şahsında kıyamete kadar gelecek ve bu davaya sırt çevirecek küfür, şirk ve nifak ehline nankörlük yapmaları dolayısıyla bir takım sıkıntıları tattıracağını beyan etmiştir Sahip oldukları imkânların ardına sığınarak şımarıklık yapanların kendi benliklerinin farkında olmayan, güç ve takatlerinin sınırlarını belirleyemeyenlerin, Allah’ın rububiyetini ve vahdaniyetini hiçe sayarak fani olanların peşi sıra ömür tüketenlerin ellerindeki imkânları bertaraf edilir Bu Allah’ın belirlenmiş sünnetidir Bilmemiz gereken temel ilke, bahşedilen nimetler, layık olunmadığı takdirde yok kılınarak nimet sahiplerinin cezalandırılacağıdır Yüce Allah bu husustaki tespiti idraklerimize sunduktan sonra olayı algılayabilelim diye şöyle tafsil etmiştir “Hani bahçe sahipleri, sabah olurken kimse görmeden bahçenin mahsullerini devşireceklerine yemin etmişlerdi” İçinde bulunduğun zamana sahip olamayan sen, nasıl asla takdirinde olmayan bir zamana kesinlik izafe ederek “ben şöyle yapacağım ya da şu şöyle olacak” diyerek hüküm beyan edersin Sen sana emanet olarak verilmiş hangi şeyin sahibisin, hiç düşündün mü? Mutlak sahiplik Allah’a aitken, sen nasıl “benim malım, ben kazandım, bana ait olan” dersin? Bahçe sahipleri mülk üzerinde tasarruf sahibi oldukları savıyla, mülkün mutlak sahibi Allah’ı hesaba katmaksızın iş kotarmaya çabalıyorlardı “Mal benim, ben kazandım” vb iddialar ileri sürerek malını temizlemeyi aklına bile getirmeyen bir algıyla hareket ediyorlardı İşte istiğna bu noktadan itibaren kişinin tüm hayatını tesir altına alıyor Sahibi olmadığı şeylerin mutlak sahibi olarak müstağni bir edayla ahkâm kesmeye, alikıran baş kesen bir edaya bürünüyor Şimdi burada durup biraz düşünmeliyiz Bir kere “mülk Allah’a aittir” gerçekliğini iyi kavrayalım Kulun mülk üzerinde yalnızca tasarruf sahibi olduğunu, sahiplik yapamayacağını, kulun sahipliğinin izafi olduğunu bilelim Bilelim ki bahçe sahiplerinin düştüğü yanlışa bizler de aynı noktadan hareketle düşmeyelim Kişi, mülkün yegâne sahibi olarak Allah’ı bilirse asla böyle bir yanlışlığa düşmez Bilir ki Allah, mülkü dilediğine, içinde bir takım hakları barındırmakla beraber verir Kul, mülkün hakkını layıkıyla ifa ederse mülkü olması gerektiği şekilde kullanmış olur ve imtihanı başarıyla sonuçlandırmış olur Aksi ise hüsranı beraberinde getirir Bahçe sahiplerine dönersek; “Onlar istisna da etmiyorlardı” buyuruyor yüce Allah Öyle ki Allah’ın mülkün sahibi olduğunu ve dilediğine, dilediği nimeti verdiğini unutmuşlardı Hâlbuki “İnş-Allah dilerse” demeleri gerekiyordu Çünkü Allah dilemedikçe yeryüzünde hiçbir şey gerçekleşmez İnsan kendini yeryüzünün sahip ve maliki olarak konumlandırırsa azgınlaşır Haddi aşar Tuğyan eder Ama kendini yeryüzünü imar etmekle görevli olarak görürse iş tam tersi bir vaziyet alarak hayat kulluk ekseninde şekillenir Yeryüzünü imar etme sorumluluğunu bahşeden gücü keşfeder ve o gücün karşısında acziyetini ifade ederek kendine verilen ömrü yaşar Yaşadığı hayat da tevhid, adalet, paylaşma ve kardeşlik çerçevesinde şekillenir “Fakat onlar daha uykudayken Rabbinin katından gönderilen kuşatıcı bir afet bahçeyi sarıverdi de, bahçe kapkara kesildi” Zira nankörlüğe saparak malın asıl sahibi olarak kendilerini görmüş ve bu cezayı hak etmişlerdi Allah nimeti dilediğine bahşeder Dilediğinden de alır ve onu yüzüstü bırakır Tıpkı bahçe sahiplerine yaptığı gibi… Bahçe sahipleri Allah’ı unutup nankörlüğe sapınca onları cezalandırarak akıllarını başlarına devşirmelerini sağlamıştır Yüce Allah, bir kimseye nimet bahşederken bahşettiği malda hak sahiplerinin haklarının olduğunu da beyan eder Bu hakkın da ihtiyaç sahiplerine usulü dairesince dağıtılması gerektiğini vazeder O halde Yaşadığımız dünyada insanlar açlıktan ölüyorsa kendilerine nimet verilmişler bahçe sahipleri hikâyesini bir daha okusunlar Zira bu dünyada yok edilecek bahçelerden çok ahirette viran olacak bahçelerini düşünsünler Düşünsünler ve sahip oldukları nimetlerin hakkının gereklerini ifa etsinler Hikâyede zikri geçen bahçe sahipleri, kendilerine atalarından miras kalmış nimetlerin hakkını, babalarının yaptığı gibi ifa edeceklerine tam tersi bir davranış sergileyerek cimriliğe sapmışlardır Hâlbuki cimrilik ormanı küle çeviren bir od parçası gibi malı harap eder Kuran bu konuda “Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini infakta cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır”(Ali İmran–180) buyurarak ölümsüz bir ilke vazetmiştir Bahçe sahipleri de bu ilkeye muhalif kalmışlar ve cezalarını layıkıyla görmüşlerdir Cimrilik yok edici, silici bir karaktere sahiptir Bugünün insanlarının da sahip oldukları güzellikleri paylaşıma açmaları ve cimrilik yapmamaları gerekir Cimrilik yaparlarsa aynı akıbeti paylaşırlar “Sabah olurken birbirlerine seslendiler; “Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!" diye Derken yürüyorlardı; fısıldaşıyorlardı “Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın" diye” Ruhlarını cimriliğin esir aldığı grup sabahın erken saatlerinde yola çıkıyorlar, hem de gizlenme ihtiyacı hissederek Neden? Kimse görüp de onlardan bir şeyler istemesin diye… Sakın kimse yanımıza sokulmasın ki onlara mahsulümüzden vermeyelim, tüm kazancımız bizde kalsın Ne müthiş bir gaflet Allah’ım Paylaşmayı devre dışı bırakarak cimriliği ve nankörlüğü zirveye taşımak… Allah’ın gücünden habersizlerdi sanki Hâlbuki babaları onlar gibi davranmıyordu Bahçenin mahsulünden ihtiyaç sahiplerine veriyordu Çünkü mal vermekle tükenmez, bilakis bereketlenir Ama malından ihtiyaç sahiplerinin hakkını veren babanın çocukları cimriliğe yattılar “Sakın kimse bahçenin mahsulünü devşirmeye gittiğimizi duymasın ha Duyar da peşimize takılır malımıza bir de durduk yerde yeni ortaklar çıkarmayalım” telaşında idiler “Bize bu nimeti verene teşekkür etmeliyiz” diyeceklerine kalkıp gizlice bahçeye doğru yol alıyorlar ve bu davranışlarıyla aslında bu nimeti hak etmediklerini gösteriyorlardı “Evet, yoksullara yardıma güçleri yettiği halde, onları yardımdan mahrum etmek niyet ve azmi ile erkenden yola düştüler Fakat bahçeyi gördüklerinde: Mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler” Hak ettikleri ceza ansızın, gecenin bir vaktinde gelmişti Nimet bahşeden Mevla, nimetini hak etmeyeni mahrum da bırakabileceğini, bu malı kimsenin kendi çabasıyla, çalışmasıyla hak etmediğini deklare ediyordu “Resulüm! De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın Her türlü iyilik senin elindedir Gerçekten sen her şeye kadirsin” (Ali İmran-26) Mülkün sahibi dilediğinden mülkü almıştı Gecenin bir yarısında mahrum bırakmıştı, şımarık, nankör ve cimri güruhu O da ne! Yok, hayır bu grup gaflette olduklarını anlıyor Yanlış yaptıklarını görüyorlar Ve hemen kendilerine gelip acı gerçeği terennüm ediyorlar “Yok, yok, doğrusu biz mahrum bırakılmışız!” diyorlar Mahrum bırakılmışız Çünkü biz mahrum bırakılmayı hak edecek bir ameli işledik Yanlış yaptık Hak ettik bunu Vah bize ki bu yanlışı yapmışız! “İçlerinden en makul olanı şöyle dedi: Ben size "Rabbinizi tesbih etsenize" dememiş miydim? Rabbimizi tesbih ederiz; doğrusu biz (kendi kendimize) yazık etmişiz, dediler Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar” Acı gerçeği geç de olsa anlamışlardı Nefislerine dönmüş suçlarının ağırlığını hissetmiş ve arınmak için kendilerini kınamaya başlamışlardı Nefsi levvame devreye girmiş, yanlış yaptıklarını ah vah ederek haykırıyorlardı “Nihayet şöyle dediler: Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz” Nefis, levvame kıvamına geldi miydi artık iyiyi ve doğruyu bulmaya daha yakın durur Nefsi mülhemeye daha yakın bir mesafededir artık Bir adım sonrası yaptığı çirkinliklerden rahatsızlık duyduğu bir sonraki haldir ki, bu durumda artık nefis kötülüğü ve çirkinliği değil iyi, güzel ve vahye uygun olanı emreder pozisyona çıkar Tıpkı “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz” diyerek yanlış yaptıklarını anlayıp algılayarak reel pratiklerine iyiyi talep etmeyi yerleştirdikleri gibi… “Belki Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir Çünkü biz (artık) Rabbimizi (O'nun hoşnutluğunu) arzuluyoruz” Evet dönüş Onadır Mülkün sahibi, maliki ve yegâne tasarruf sahibi yüce Mevla’yı hatırlayıp nefsini hesaba çeken affolunur Cezalandırılmış olsalar da cezaları hayra tebdil edilebilir pozisyondadırlar Israrcı olanların akıbetleri ise berbat olur Hanifi Tosun |
|