Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
rıbât

Rıbât

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rıbât



Ip, bağ, sağlam yapı, kervansaray, ülke sınırı, sınırda nöbet beklemek "Sınırda nöbet tutan" anlamında "murâbıt" şeklinde de kullanılmaktadır Kur'ân-ı Kerim'de bir ayette, "savaş için bağlanıp (ribât) beslenen atlar" (el-Enfâl, 8/60) başka bir ayette de, "sınırda düşmana karşı nöbet tutmak" (Alu Imrân, 3/200) anlamında kullanılmaktadır Hadis-i şeriflerde yolunda savaşmak için atların hazır tutulması anlamında kullanılmakla beraber (Ibn Mace, Cihad, 14, Edeb, 10; Ahmed b Hanbel, I, 12, 395, VI, 458) daha çok nöbet tutmayı ifade etmektedir
Fıkıhçılar ribatı şöyle tanımlamaktadırlar: "Ribât, müslümanları kâfirlere karşı korumak için sınırlarda beklemektir Sınır ise, halkının düşmandan korkusu olduğu her yerdir Ribât "ribâtul-Hayl" (at bağlamak)'dan gelmektedir Süvarılerin atlarını bağlayıp nöbet tutmaları olayından adını alan ribât, sınırlarda at bulunsun bulunmasın nöbet tutmak için oluşturulmuş mekânların adı olmuştur (Ibn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 356)
Hadis-i Şerifler yolunda nöbet tutmanın faziletinin büyüklüğünü değişik şekillerde ifade etmektedirler:
" yolunda bir gece nöbet (ribât) beklemek bir ay'ı oruç ve ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır Ölürse dünyada yaptığı ameli ve rızkı devam eder Kabır azabından da emin olur" (Buhârî, Cihâd, 73; Müslim, Imare, 163; Nesaî, Cihad, 39)
" yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, dünya ve üzerinde bulunanlardan daha hayırlıdır" (Buhârî, Cihad, 73)
" yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabır azabı konusunda emindirler" (Ebu Davud, Cihad, 15; Tirmizi, Fedailul-Cihad,II)
"Iki göz vardır ki onlara ateş değmez: " korkusundan ağlayan göz ile yolunda nöbet bekleyen göz" (Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad, 12)
Ribât başlangıçta sadece sınırda nöbet tutma işini ifade eden bir kavramken sonraları, bu işin kurumlaşmasıyla daha yerleşik ve kapsamlı bir muhtevaya sahip olmuştur Ilk önceleri ribât cihada hazır halde bulundurulan atların (hayl) bağlandığı ve ulakların binek değiştirdikleri ve konakladıkları yerlerin adıydı Cihad farızasını yerine getirmek, Islâm tebliğini diğer insanlara ulaştırmak ve bu tebliğe direnen güçlerin tecavüz ve tehditlerinden Islâm yurdunu korumak için sınırlarda düşmanı gözetlemek ve onun hareketlerini zamanında ve süratli bir şekilde gerideki kuvvetlere bildirmek kaçınılmaz bir ihtiyaçtı Bunun için, Islâm devletinin tehlikeli sınırlarında müstahkem yapılar inşa edildi Bu mekanlar aynı zamanda düşman toprakları içerisinde harekâtta bulunacak müfrezelerin de toplanma yerleriydi Ayrıca bir düşman saldırısı tehlikesi sözkonusu olduğu zaman çevredeki halk için ribâtlar bir sığınma yerleriydi Ribât, zamanla kendine has bir mimari üslûp kazandı Karşılamış olduğu ihtiyaca göre şekillenen ribâtlar, sağlam bir savunma suru ile çevrelenmiş içinde silah ve erzak deposu, ahırı, mücahitler için hücreleri, yüksekçe bir gözetleme ve işaret kulesini kapsayan mustehkem bir mevki olarak inşa edilmekteydi Ancak, ribâtlar her zaman böyle gelişmiş yapılar şeklinde değildi Bazı yerlerde tahkim edilmiş ve bir gözetleme kulesi bulunan basit sınır karakollarıydılar Eski coğrafyacılar tarafından sadece Maveraünnehir'de on binden fazla ribat bulunduğu rivayet edilmektedir Düşman saldırısına karşı açık deniz sahillerinde de çok sayıda ribât vardı Buna göre Filistin ve Mağrib'e kadar bütün Kuzey Afrika sahilleri boyunca birbirini görecek tarzda kuleleri olan ribâtlar bulunmaktaydı Bu ribatlardaki ateş kuleleri ile Sebte'den (Cebeli Tarık) Iskenderiye'ye bir gece gibi kısa bir zamanda haber ulaştırılabildiği rivâyet edilmektedir Öte taraftan Sicilya ve Malta takım adalarında da ribâtlar vardı Endelüs'te ise hem sahil şeridi hem de kara hududu boyunca ribâtlar kurulmuştu
Filistin sahillerindeki ribâtlar müslüman esirlerin kurtarılmaları amacıyla da kullanılmışlardır Ribâtlardaki kulelerden yaklaşan hristiyan gemileri gözetlenir ve bunların taşıdığı müslüman esirler halkın katılımıyla toplanan paralarla fidye ödenerek kurtarılırlardı
Ribâtların çoğu ribâtın fazileti hakkında varid olan hadislere ittiba eden gönüllü müslümanlar tarafından inşa edilmişlerdir Aynı şekilde buralarda nöbet bekleyen müfrezeler de gönüllülerden oluşmakta ve bunlara murâbitûn denilmekteydi Ancak, bu iş devleti idare edenlerin görevleri arasında bulunmakta olup, ihtiyaç ölçüsünde ribât inşa etmek için gerekli faaliyetleri yürütüyorlardı Ribâtta zaman, nöbet, eğitim ve ibâdet ile geçirilmekteydi
Tunus'ta bulunan ve zamanımıza kadar varlığını koruyan Susa ribâtı, ribât kurumunun eski bütün özelliklerini taşımakta olup, bir örnek teşkil etmektedir Bu yapı, dört tarafı duvarla çevrilmiş, köşelerde ve yanlarda kuleleri yükselen mustahkem bir binadır Tek giriş kapısına sahip olan ve içerdeki bir merdivenle orta avlusuna inilen bu ribatın avlusu kapalı revaklar ve hücrelerle çevrilıdır Birinci katına iki merdivenle çıkılmakta ve avlusunun üç yönü hücrelerle çevrili bulunmakta, dördüncü tarafta ise mescid yer almaktadır Birinci katın üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür 20 m yükseklikteki işaret kulesinin kapısı buraya açılmaktadır
Ribâtların en parlak dönemi IX asırdır XI ve XII asırlarda ribâtlar cihada yönelik fonksiyonlarını kaybetmiş ve zamanın sadece zikir ve ibadetle geçirildiği mekanlar (Tekke-Zaviye) haline getirilmişlerdir Ancak, bu asırlarda hristiyan Ispanya ile sıcak savaş halinde bulunan Mağrib bölgesinde ribâtlar cihada yönelik görevlerini yerine getirmeye devam etmişlerdir Bir kısım ribâtlar, devletin yol güvenliğini ve kervanların konaklama ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik kurumlar haline dönüştüler ki bu yapılar bu fonksiyonlarından dolayı kervansaray adını aldılar Selçuklular dönemi, kervansaray tipi ribâtların çokça inşa edildiği bir dönem olup, Nizamülmülk'ün siyasetnâme adlı yapıtına göre devletin başlıca görevlerinden biri de bu tür ammenin hizmetine yönelik yapılar inşa etmektir
Kuzey Afrika'da XII asırdan sonra ribatlar yavaş yavaş bir şeyhin etrafında toplanan müridleri barındıran tekkeler şeklini aldılar
Ribât görevini yerine getiren kimseler için kullanılan murabıt kelimesinin çoğulu olan "murabitün" Mağrib'de kurulan ve temel öğesi cihâd farızasını yerine getirmek olan devlete ad olmuştur Abdullah b Yaşın adındaki bir Islâm davetçisinin Lamtuna Berberileri arasında tebliğ faaliyetinde bulunmuş ve gördüğü tepki üzerine Aşağı Senegalda, Nijer nehrinde bulunan bir adaya sığınmış ve burada Ribât adını verdiği bir tekke kurmuştu Onun ısrarlı çalışmaları sonucu bu ribât özellikle Lamtuna kabilesine mensup bin kadar savaşçı bir derviş grubun merkezi haline geldi Bu mücahidlerin, Abdullah b Yaşın'e olan bağlılıkları tamdı Son derece cesur bu topluluk, murabitün olarak adlandırıldı ve onların kurduğu devlet bu adla anıldı Abdullah b Yaşın'in Sanhaca kabileleri arasında giriştiği yoğun tebliğ faaliyetleri semeresini verdi ve ihtida eden büyük kitlelerin sarsılmaz lideri konumuna gelerek askerî bir gücü eline geçirdi Arkasından atadığı komutanlar ile fetih hareketlerine girişti Murâbıtlar verdikleri başarılı savaşlarla, devletin hudutlarını Atlas Okyanusundan Tunusu ve oradan da Endelüs'e kadar genişletmişler ve hristiyanlarla başarılı savaşlar yapmışlardı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.