Fakir Ve Fakr'in Manasi |
08-05-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Fakir Ve Fakr'in ManasiFakirle fakr’ın mânâlarını iyice bilmek lâzımdır Fakir, dünya nimetlerine kısıtlı olan kişidir, parası malı mülkü olmayan, yahud pek değersiz mahdud şeylere malik olandır Teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurur: “- Ey insanlar, siz ’a muhtaçlarsınız” (Fâtır, 15) Fakr, ’dan başkasına mülkden pâye vermeyendir Nefsinin şartlarından için çıkmayan ve “bütün varlığımı ’a teslim etdim” sözünün hakikatına ulaşmayan, nefsi için mülk iddiasında devam ediyor demekdir Ve fakrla da alâkası yoktur ü Telâlâ onu bu mânânın hakikatına, müşâhedeye erdirmez ü Teâlâ’nın halis kulları için değişmeyen sünneti bu hususda üç derece üzerinedir Birinci derece: Zâhidlerin fakr’ı İki elini dünyadan çekmek, bu hususda kendisine kimsenin müdahalesine imkân vermemek, dünyayı terk veya taleb gibi şeylerden sâlim olmak Bu, müstakim fıtrata ulaşmak demekdir ki, şerefi büyükdür İki elini zabdetmek demek, dünyayı medih ve zemm ile uğraşmağı terketmeği de terketmek ve maksûda yönelmekdir Hâlâ, daha terketdiği şeylerin terki ile uğraşıyor ise fakr’a ulaşmamışdır Böyle kimseye ucub, dâvâ, riyâ, makam, mansıb arzusu gibi âfetler ârız olur Büyükler demişlerdir ki: Dünyayı terk için terk bu kadar zararlı olursa, dünyayı arzû etmek ne olur düşünmek lâzımdır Eğer dünyayı terk maksûd-i hakikiye ulaşmakdan alıkoyuyor ve sâlikin hırsını ve cimriliğini artırıyor ise yine bir kıymeti yokdur Bütün bu işler dünyaya kıymet verenleri uğraşdırır Dünyaya kıymet vermeyenler ise fakr-ı -ilâllah içinde mes’uddurlar Şerefli olan fakr da budur İkinci derece: Amelleri var görmekden, kendine gelen hallerle meşgul olmakdan, makâmâtıyla uğraşmakdan halâs bulmakdır Yani tamamen temizlenmekdir Kula gelen her şey ’dan oldukdan sonra, kulun kendi üzerindeki bir şeyi kendinden görmesi ve onunla meşgul olması hicâbdır Fakr’dan mahrum eder Kul bütün hayır ve kemâlâtı ’dan bilmekle mükelleftir Amellerini, hallerini ve makamlarını görmekden kurtulmadıkça fakr’a ermesi mümkün değildir Ayrıca gördüğünü kendine nisbet etmesi büyük bir mahrumiyetdir Üçüncü derece: Kendine aid hiç bir fiili, ihtiyârı, vasfı, vücudu olmayıb hakikatde muztar olmasıdır ki, bu hazret-i cem’a varmakdır Ağyardan tamamen kesilmekdir Artık ismi, resmi yoktur Hazreti ehâdiyyetde tecerrüddedir Bekâ ve ihtifâ içindedir Bekâdadır fakat bu hali gizlidir İsmi, resmi, vasfı yokdur İşte sûfiyyenin farkı budur Mutasavvıfanın değil, çünkü tasarruf bir nevi tehallukdur ki nihayeti fütüvvet makamıdır Bu ise sûfiyyeye göre makamatı velâyete seyrin başlangıcıdır Cenab-ı Hakk’a vâsıl olan sûfiyyenin makamı ise fakrdır Sûfiyyenin fakr’ı ehâdiyyet-i cem’uzzâtda fenâdır Fakrın iki cihanda sevâd-ı vech olduğu sözü bunun için söylenmişdir ki dünya ve ahiretde fenâyı sırf, ademi mahz demekdir ki, zat huzurunda istihkâk-ı tâmdır Çünkü adem karanlıkdır, siyahlıkdır Vücud, yani varlık ise beyazlıkdır ve nûrdur Nûrdan üstün makam yokdur ü Teâlâ buyuruyor: “- Ey insanlar siz ’a muhtaçsınız!” (Fâtır, 15) Kul iki cihana mâlik olsa da gene fakirdir Yani ü Teâlâ’ya muhtaçtır ’a dayanmayan her gınâ fakrdır Kul ile mutmain olmayınca nasıl ganî olabilir? Hadis-i şerifde: “- Fakr mü’minin üzerinde, kısrağın yanağındaki güzel tüylerden daha süslüdür, daha güzeldir” buyurulmuştur (Taberâni) Fakr peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerinin yoludur, mesleğidir Gene Resûlü ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: - “Benim iki san’atım vardır: Fakr ve cihad” (Tevhide Giris, -Faslu’l-Hitab- tercümesi, s 482-483) Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-3, s 148-151 |
|