Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Kıssadan Hisse

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
basını, sehıt, vermeyen

Basını Vermeyen Sehıt

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Basını Vermeyen Sehıt



…Hak budur ki o gazilerin içinde böyle gaziler olma- sa, Zigetvara bu kadar yakinda dört yan kafir hisari iken bekleyis, duraklama özellikle böyle cenge çalisma ne mümkün idi

Peçevî tarihi, s 355


Yarin arifeydi


Öbür günkü bayram için hazirlanan beyaz kurbanlar, küçük Grigal palankasinin etrafinda otluyorlardi

Karsida… Yarim mil ötede Toygun Pasa’nin son kusatmasindân çilgin kisin hiddeti sayesinde kurtu- lan Zigetvar Kalesi, sönmüs bir yanardag gibi, simsiyah duruyordu

Hava bozuktu Ufku, küflü demir renginde, agir bulut yiginlari eziyor, sürü sürü geçen kargalar tam hisarin üstünden uçarken sanki gizli bir kara haber gö- türüyorlarmis gibi, aci aci bagiriyorlardi Palanka kapi- sinin sagindaki beden siperinde sahipsiz bir gölge kadar sakin duran Kuru Kadi yavasça kimildadi;


ikindiden be- ri rutubetli rüzgârin altinda düsünüyor, uzakta, belirsiz sisler içinde süzülen kursuni kulelere bakiyordu Bunla- nn hepsi Türklerin elindeydi Yalniz su Zigetvar… yikil- maz bir ölüm seddi halinde “Kizilelma” yolunu kapati- yordu

Sanki bu ugursuz kargalar hep onun mazgalla- rindan tasiyor, anlasilmaz bir lisanin çirkin küfürlerine benzeyen sesleriyle her tarafi gürültüye boguyorlardi Kuru Kadi içini çekti


Sonra “Ah…” dedi

Incecik, sinirli boynunun üstünde bir tas topuz gibi duran çikik alinIi iri kafasini salladi Yesil sarigini arkaya itti Islak gözlerini ogusturdu Simdiye kadar, asker olmadigi halde, her muharebeye girmisti Birkaç bin yeniçeriyle dört bes to- pu olsa…

bir gece içinde su kaleyi alivermek isten bile degildi Simdi vakia müstakildi Ne isterse yapabilirdi Palankanin kumandani Ahmet Bey öteki boy beyleriyle beraber Toygun Pasa ordusuna katilip Kapusvar fethine gitmis…


Kapusvardan sonra Zigetvari saran ordu kisin aman vermez zoruyla, zapti yari birakarak Budin’e dö- nünce, o da askerleriyle tekrar palankasina gelmemis, Toygun Pasa’nin yaninda kalmisti Bugün Grigal’den al- ti mil uzaktaydi Palankaya yalniz Kuru Kadi karisiyor- du; esmer, zayif yüzünü burusturdu:


“Palanka… amma topu tüfegi kaç kisi?” dedi

Bütün genç savasçilari Ahmet Bey beraberinde götürmüstü Hisardakiler zayiflardan, bekçilerden, hastalardan, ihtiyar sipahilerden ibaretti Hepsi yüz on üç kisiydi!

Düsman, galiba öteki palanka- lardan çekiniyordu: Yoksa burasini birakmaz, mutlaka almaga kalkardi Biraz egildi Ince yosunlu, soguk sipe- re dirseklerini dayadi

Asagiya bakti

Iki üç asker beyaz koyunlarin arasinda dolasiyordu Bir tanesi karsisina geçtigi iri bir koçu, basina dokunarak kizdiriyordu, tos vuruyordu Öbürleri, elleri silahlarinda, bu oyunu seyre- diyorlardi


Bagirdi:


- Oynamayin su hayvanla…


Askerler, baslarini tepelerden gelen sese dogru kal- dirdilar Kuru Kadi’dan hepsi çekinirlerdi Gayet sert, gayet titiz, gayet sinirli bir adamdi

Adeta deli gibi bir seydi Sabahtan aksama kadar namaz kilar, zikreder, geceleri hiç uyumazdi

Daha yatip uyudugunu kalede gören yoktu Vali Ahmet Bey ona “bizim yarasa” derdi Zavallinin sabahi bekleme denilen hastaligini kerame- tine de yoranlar vardi


Tekrar bagirdi:


- Haydi, artik aksam oluyor, içeri alin onlari


Askerler koyunlari toplamaga basladilar Kuru Ka- di’nin dirsekleri acidi Dogruldu Tekrar Zigetvar’a bak- ti Üst tarafindaki göl, kirli bakir bir levha gibi yeri kapliyordu

Kargalar, havaya bosaltilmis bir çuval can- li kömür ellemeleri gibi karmakarisik geçiyorlar, sükû- tu parçalayan keskin, sivri sesleriyle gakliyorlardi Kalbinde agir bir elem duydu

“Hayirdir insallah” dedi

Cani o kadar sikiliyordu ki…

Elleri arkasinda, basi önüne egik, bastigi siyah kaplama taslarina görmez bir dikkatle bakarak yavas yavas yürüdü Derin bir karan- lik kuyusunu andiran merdivenin dar basamaklarinda kayboldu

… Arife sabahi, herkes uyurken, o, her vakitki gibi yine uyanikti!

Mescit odasinin önündeki tas yalakta, iki büklüm, abdestini tazeliyordu Giden gece, daha gölge- den eteklerini toplayamamisti Bahçeye çikan kapi ke- merinde asili kandil, sönük isigiyla, duvarlari titreti- yordu


- Hey, çavusbasi… Hey!…

Elindeki ibrigi birakti Kulak kabartti

Bu, kulede- ki nöbetçinin sesiydi Kollari sivali, ayaklari çiplak, ba- sinda takke, hemen yukari kostu Merdivende çavusa rastgeldi Onu itti Yürüdü

Nöbetçinin yanina atildi:


- Ne var?


- Kaleden düsman çikiyor


Erguvani bir esmerlik içinde siyah bir kaya gibi du- ran Zigetvara bakti Bu kayadan yine koyu, uzun bir kararti süzülüyor, palankaya dogru akiyordu


- Bize geliyorlar… dedi:


Çavusa döndü:


- Haydi, gazileri uyandir Kurban bayramini bu- günden yapacagiz Kos Bana da çabuk topçuyu gönder


Çavus, bir eliyle bakir tolgasini tutarak, kostu Merdivene daldi Kuru Kadi, uzakta, kara yerin üstün- de daha kara bir leke gibi yavas yavas ilerleyen düs- man alayina dikkatle bakti Gözlerini küçülttü, büyült- tü Önlerinde birkaç top da sürüklüyorlardi Binden fazla idiler

Halbuki hisardaki gaziler?

Kendisiyle bera- ber yüz on dört kisi… “Ama, yine haklarindan geliriz!” dedi

Uyanan, yukari kosuyordu Hisar kapisinin iyice baglanmasini emretti Sarigini, cübbesini, kilicini, tüfe- gini getirtti


Ihtiyar topçu gelince, ona da, hemen “ha- ber toplari”ni atmasini söyledi

Bu bir adetti Taarruza ugrayan bir palanka hemen “Isaret topu” atarak etra- findaki kuleleri imdadina çagirirdi Biraz sonra düsman hisarin önünde, harp düzenine girmis bulunuyordu Zaplar bassiz, gür ejderha yavru- lari gibi siyah agizlarini bedenlere çevirmisti Türkçe bagirdilar:


Size teklifimiz var Elçimizi içeri alir misiniz?


Kuru Kadi:

- Aliriz Gönderin, gelsin! cevabini verdi


Bedenler, kalkanli, tüfekli, oklu gazilerle dolmustu Palankanin ruhu, nesesi, keyfi olan iki arkadas, bu es- nada tuhaf tuhaf laflar söyleyip yine herkesi güldürü- yordu Bunlarin ikisine de “deli” derlerdi: Deli Mehmet, Deli Hüsrev… Serhatin muharebelerinde, hayale sig- mayacak yararliliklariyla masal kahramanlan gibi ina- nilmaz bir söhret kazanan bu iki deli, hiçbir nizama hiçbir kayda, hiçbir disipline girmeyen, dünya serefin- de gözleri olmayan Anadolu dervislerindendi Her za- ferden sonra kumandanlar onlara rütbe, hil’at, muras- sa kiliç gibi seyler vermeye kalkinca gülerler:


“Isteme- yiz, fani vücuda kefen gerektir Hil’at nadanlari sevin- dirir…” derler, hak ugrundaki gayretlerine ücret, mü- kafat, övgü kabul etmezlerdi Harp onlarin bayramiydi Tüfekler, oklar, atilmaga; toplar gürlemege; kiliçlar, kalkanlar sakirdamaga basladi mi, hemen cosarlar, kendilerinden geçerler; naralar savunarak düsman saf- larina saldirirlar… alevi gözlerle takip edilemeyen bi- rer canli yildirim olup tutusurlardi


Kuru Kadi, onlarin herkesi güldüren münakasala- rini, saçma sapan sözlerini gülümseyerek dinlerken, el- çiyi yanina getirdi, iki deli de sustu Herkes kulak ke- sildi Bu elçi Türkçe biliyordu Küstahça tekliflerini söyledi


Palankayi saran Zigetvar kumandani Kiraçin’di Yaninda iki bine yakin savasçisi vardi Grijgal’in “Vire ile verilmesini istiyordu Atese, nura, haça, Incil”e, Ze- bur’a yemin ediyor; çikip giderlerken muhafizlara hiç- bir ziyani dokunmayacagina dair söz veriyordu Kuru Kadi:


- Pekâlâ!… Haydi git Biz aramizda anlasalim, ka- rarimizi size ögleden sonra bildiririz! diye elçiyi asagi gönderip kapidan attirdi

Sonra etrafindakilere döndü Söyle bir göz gezdirdi Sirtinin hafif kamburu içeri çe- kildi:


- Isittiniz ya, gaziler! dedi, Kiraçin haini bizim yüz on kisiden ibaret oldugumuzu anlamis… üzerimize iki bin kisi ile geldi Teklif ettigi “Vire”yi kabul etmek iste- yenler vârsa ellerini kaldirsin!


Kimsenin eli kalkmadi


- Öyleyse hazir olalim Haydi…

Bir gürültüdür koptu;

- Haziriz…

- Hepimiz, hepimiz…

- Hepimiz, hepimiz haziriz

- Kiliçlarimiz, kalkanlarimiz yagli

- Yataganlanmiz keskin…

- Bugün nusret bizim

- Amin, amin…


Kuru Kadi, “Ey alemlerin rabbi” diye ellerini kaldir- di Bir duaya baslayacakti Deli Mehmet yalin kiliç kar- sisina dikildi Palabiyik, gök gözlü, genis beyaz çehresi, yeni dogmus bir ay gibi parliyordu:


- Duayi birak, efendi dedi, gaza duadan faziletli- dir Gel… Lütfet Bize su kapiyi aç Kalbindeki korkuyu at Iste hepimiz haziriz Su ayagimiza gelen gaza firsa- tini kaçirmayalim


Kuru Kadi’nin elleri asagi düstü Deli Hüsrev de ar- kadasinin yanina sokulmustu Bütün gaziler bu iki de- linin arkasina üsüstü Sanki hepsi bir anda deli oldu- lar… bir agizdan


- Aç bize kapiyi, aç… diye bagirmaya basladilar Kuru Kadi’nin iri patlak gözleri yasardi Yüzü sap- sari oldu Uzun siyah sakali kimildadi Iki deliyi bile titreten, bütün gazilerin saçlarini ürperten ilahi bir agit ahengi kadar etkili sesiyle haykirdi


- Meydan erleri! Ey mertler!


Padisahimiz Süley- man Gazi askina su sözümü dinleyin Benim muradim sizi gazadan engellemek degildir Bugün can, bas feda olsun… Özellikle yarin kurban bayrami… Fakat baki- niz maksadim ne?

Bugün cuma… hem de arife

Bugün hacilarimiz Arafat’ta, diger mü’minler camilerde bizim gibi gazilerin zaferi için dua etmekteler…

Bunda süp- hesi olan var mi?


- Hayir

- Hayir, asla…

- Hayir


- O halde münasip olan budur ki, biz de namazla- rimizi eda edelim Gözlerimizin yasini dökelim Dua edelim Birbirimizle helallasalim Sonra gazaya girise- lim Kalanlarimiz gazi, ölenlerimiz sehit olsun! Dünya- da iyi nam ile anilalim Ahirette peygamberimizin âle- mi dibinde toplanalim…

Ne dersiniz?


- Hay hay!

- Uygun…

- Pekâlâ!


Gazilerin hepsi buna razi oldu Ögleye kadar durdu- lar Abdest aldilar, namaz kildilar, tekbir çektiler, helal- lastilar Kiraçin’in askeri, sardiklari palankadan yükse- len derin ugultuyu hep teklif ettikleri “Vire” münakasa- sinin gürültüsü saniyorlardi


Ansizin, uzaktaki Türk kulelerinden atilan “isaret toplari” isitildi

Bu, “Biz, dörtnala geliyoruz” demekti


Kuru Kadi eliyle hisarin kapisini açti Grijal gazileri “, ” naralariyla müthis bir taskin deniz gibi fiskirdilar

Iki koldan hücum olunuyordu Kollardan bi- risine Deli Hüsrev, birisine Deli Mehmet bas olmustu Ovada, Grijgal’e gelen yollardan bir toz dumanidir kalkiyordu Nice bin atli imdada kosuyor sanilirdi Düs- man, bu hali görünce sasirdi Iki ates arasinda kaldigi- ni anladi Halbuki toz duman içinde yaklasan ancak bes on gaziydi


… Bozgun basladi


Deli Mehmet’le Deli Hüsrevin takimlari düsmani kaçirmamak için iyice sariyordu Kara Kadi cübbesini atmis Elindeki kiliç, cesaretlendirdigi gazileri arkasin- dan yürüyordu Deli Hüsrev, bir sarhos gibi Kiraçin’in alayina dalmis kesiyor, kesiyor… inanilmaz bir çabuk- lukla kaçanlara yetisiyor, ikiye biçiyordu Kuru Kadi’nin gözleri Deli Mehmet’i aradi


Bakindi, bakindi

Göremedi

Acaba o muydu? Yüregi agzina geldi Düsman safi- na karisip kaynasan kolun arkasinda iri bir vücut yere uzanmisti…


Elli altmis adim kadar kendisinden uzak- ti… Siyah, yüksek atli bir sövalye, uzun bir kargiyi bu uzanmis vücuda sapliyordu Durmadi Ilerledi Kosar- ken ayagi bir tasa takildi Yuvarlaniyordu Kilici ile fir- ladi Hemen toplandi Kalkti Düsen kilicini aldi Dog- ruldu Kosacagi tarafa bakti Sövalye atindan inmis, kargiladigi sehidin basini teninden ayirmisti Bu anda, bu kestigi bas elinde, yine siyah bir seytan gibi sahla- nan atma siçradi Kaçacakti… Kuru Kadi, bütün kuv- vetiyle ona yetismek için kosarken, bakti ki sol ilerisin- de Deli Hüsrev kalkanini sallayarak, avazi çiktigi ka- dar baginyor,


- Mehmet, Mehmet!… Canini verdin!… Bâsini verme Mehmet!…


Bu nara o kadar müthis, o kadar tesirli, o kadar ya- nikti ki…

Kuru Kadi:

“Vah Deli Mehmet’mis!”

diye ol- dugu yerde dikildi kaldi Durur durmaz, o an, kirk adim kadar yaklastigi kesik basli sehidin yerden firladigini gördü Nefesi tutuldu Sasirdi Bu bassiz vücut uçar gi- bi kosuyordu Kendi kellesini götüren zirhli sövalyeye yetisti Eliyle öyle bir vurus vurdu ki… Lanetli hemen yüksek atindan tepesi üstü yuvarlandi Götürmek iste- digi bas elinden yere düstü


Deli Mehmet’in bassiz vü- cudu canliymis gibi egildi Yerden kendi kesik basini al- di Hemen oraciga yorgun bir kahraman gibi, uzaniver- di Bunu Kuru Kadi’dan baska kimse görmemisti Her- kes kaçan düsmani kovaliyordu


Yalniz Deli Hüsrev, – Yüzün ak olsun, ey yigit! diye bagirdi

Sonra Ku- ru Kadi’ya dogru kosarak sordu

- Nasil, gördün mü bu civani?

- Görmedin mi?


Kuru kadi sesini çikaramadi Gördügü harika onu dondurmustu Oldugu yerde öyle dimdik kaldi Sanki ölmüstü Deli Hüsrev, onu hizla sarsti


- Ne durursun be can!


Ne olsun, haydi gazaya Düsman kaçiyor…

Deli Hüsrev’in kalkmasi Kuru Ka- di’yi bastan can verdi, “ ” diyerek ileri atildi Mücahitlere karisti Cenk aksama kadar sürdü


Er meydaninin kanli yüzüne “gece siyah saçlarini” dagitirken çagiricinin


- Gaziler hisara!


Sesi duyuldu Dönen gaziler içinde kilicindan kan- lar damlayan Kuru Kadi, birkaç sipahi ile disarda kal- di Yaralilari tasitti Sehit olanlari saydirdi Bunlar tam ondokuz kahramandi…Düsman altmis dört ceset bi- rakmis, diger ölülerinin hepsini kaçirmisti Kuru Kadi sabahtan beri yemek yememis, su içmemis, durup din- lenmemisti…


Toplattigi sehitleri hisarin önündeki mey- dana yigdirdi Sehit Deli Mehmet’in cesedini kendi bul- du Kesik basi koltugunda, uyur gibi, sakin yatiyordu Oldugu yerde gömdürdü

Sonra yanindakileri savdi

Bu taze mezarin basina çöktü

Ezberden “Yasin” okumaga basladi Disarilarda kimse yoktu, yalniz uzakta palan- ka kapisindaki nöbetçi dolasiyordu Kuru Kadi okur- ken, önündeki mezarin birden yesil yesil nurlarla tu- tustugunu gördü


Sesi kisildi


Dudaklarini oynatamadi Çeneleri kitlendi Bu yesil nurun içinde Deli Mehmet’in kanli boynuna sarilmis beyaz kanatli bir melaike, hem onu nurdan elleriyle oksuyor, hem açik alnini öpüyor- du


Bu sicak, bu yesil nur büyüdü, tasti, bütün âlem bu nurun içinde kaldi Kuru Kadi’nin gözleri kamasti Ru- hu yandi Kendinden geçti


Onu, daha ilk defa böyle derin bir uykuya dalmis gören yoldaslari zorla kaldirdilar Koltuklarina girdiler:


- Haydi, kapi kapanacak dediler, içeri gir Kuru Kadi’nin dili tutulmustu Cevap veremedi

Sarhos gibi sallana sallana hisara girdi Hâlâ titriyor- du Palankanin içinde Deli Hüsrev’in menzilinden ge- çerken durdu


Kulak verdi; agliyor mu, inliyor mu di- ye…

Hayir, Deli sikir sikir atini kasagiliyor, keyifli bir türkü söylüyordu Seslendi:


- Hüsrev


- Efendim?…


Kapi açildi Kasagi elinde, kollari, paçalari sivali, basi kabak Deli Hüsrev…

daha Kuru Kadi bir sey sor- madan,


- Gördün mü Deli Mehmet’in zevkini? dedi


- Siz de benim gibi buradan gördünüz mü?


- “Gözlüye hotti gizli yoktur!”


Küttedek kapiyi, kapadi Yine türküsüne basladi


Kuru Kadi palankada sabahi dar etti Günes dog- madan, Deli Mehmet’in mezarina kostu Artik bütün günlerini bu mezarin basinda geçiriyordu Bu mezarin daimi ziyaretçisi oldu Büyük bir tas yontturdu Yazdir- di Basina diktirdi Bes vakit namazlarini bile cemaati- ne bu kabrin basinda kildirmak isterdi Artik ne hacet dilese, ona nail oluyordu


Grijgal’de, komsu palankalarda Kuru Kadi için “De- li oldu” diyorlardi Her an “sonsuzluk” badesini içmis ezeli bir sarhos gibi nihayetsiz bir kendinden geçme, sonsuz sinirsiz bir sevk, sükûn bulmaz bir heyecan için- de yasiyordu

Fakat nasil “deniz çanaga sigmaz”sa, onun büyük sirri da ruhuna sigmadi Tasti Huruç gü- nü gördügü harikayi herkese anlatmaga basladi Hatta daha ileri gitti, çok iyi okudugu “Mevlid-i Serif” lisaniy- la o gün gördügünü yazdi Yüzlerce beyitlik bir destan düzdü

Ama o eski sevki kayboluverdi Ruhuna koyu bir karanlik doldu Kalbine aci bir agirlik çöktü Artik De- li Mehmet’in yesil nurdan mezan içinde sürdügü ilahi zevki göremez oldu Bu mahrumiyet onu delirtti Ye- mekten içmekten kesildi Bir gün, yine perisan kirlarda dolasirken Deli Hüsreve rastgeldi Meger o da gezini- yormus Elindeki yayiyla yavasça Kuru Kadi’nin arka- sina dokundu


- Ahmak, dedi, niye gördügünü halka söyledin?


Adam gördügünü kaale geçirirse kazandigi hali kaybe- der Eger sussaydin, gördügün keramete ölünceye ka- dar sahit olacaktin…


Kuru Kadi yere diz çöktü, aglamaya basladi:


- Çok perisanim diye inledi, lütfet Gel, beni gaflet uykusundan uyandir Benim o görnüs oldugum durum ne hikmettir? Içinde benimle senden baska onu gören oldu mu?


- Bir gören daha var O “can” herkese görünmez


- Kimdir?


- Bilemezsin…


- Baskalari görmedi de, biz ikimiz niçin gördük?


- a sehitlik müjdesidir!” Ikimiz de mutlaka sehit düsecegiz!…


Kuru Kadi, gittikçe öyle serseri, öyle perisan, öyle berbat oldu ki… kendisini o kadar seven Vali Ahmet Bey bile Budin’den gelince, onun hallerine dayanamadi


Nihayet “bu deli bir kisidir Palankada hizmetinden is- tifade olunamaz” diye geriye göndermeye mecbur oldu Aradan epey zaman geçti Serhadde degil, hatta Grijgal hisarinda bile herkes Kuru Kadi’yi unuttu Yalniz yaz- digi destan okunuyor, hiç unutulmuyordu


On iki sene sonra…


Zigetvarin zapti akabinde yaralilar toplanirken, mes- hur kahraman Deli Hüsrevin bir gülleyle parçalan- mis cesedi yaninda, uzun boylu, ak saçli, ak sakalli, yesil cübbeli bir sehit buldular

Kibleye yüzükoyun uzanmis yatan bu sehidin büyük, yesil sarigi, henüz bo- zulmamisti

Üzerinde hiçbir silah yoktu Yarasi nere- sinden oldugu belli degildi

Günlerce süren kusatma es- nasinda hiç kimse böyle bir adam görmemisti Inceden inceye arastirma yapildi Kim oldugu bir türlü anlasila- madi


O vakit birçok gazilerin “gayb ordusundan imdada gelmis bir veli” sandiklari bu sehit, acaba, Grijgal hisa- rinin o eski deli kadisi miydi?………

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.