|
|
Konu Araçları |
ara, dünyaca, fotoğraf, güler, sanatçımız, ünlü |
Dünyaca Ünlü Fotoğraf Sanatçımız | Ara Güler |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Dünyaca Ünlü Fotoğraf Sanatçımız | Ara GülerAra Güler (1928 - ) Ara Güler 16 Ağustos 1928'de İstanbul'da doğdu Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalışırken Muhsin Ertuğrul'un tiyatro kurslarına devam etti Çünkü yönetmen veya oyun yazarı olmak istiyordu 1950'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başlarken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine devam etti 1958'de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto muhabirliği görevlerini üstlendi 1961'de askerlik görevini tamamladı ve Hayat Dergisi'nde fotograf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı Aynı yıllarda Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajans'ına katıldı ve İngiltere'de yayımlanan Photography Annual antalojisi onu dünyanın en iyi yedi fotografcısından biri olarak tanımladı Yine o yılda ASMP'ye (Amerikan Dergi Fotografcıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi 1962'de Almanya'da çok az fotoğrafcıya verilen Master of Leicaünvan'ını kazandı İsviçre'de çıkan "Camera" dergisinde kendisine özel bir sayı ayırdı 1964'de Mariana Noris'in ABD'de basılan "Young Turkey" adlı yapıtında fotografları kullanıldı 1967'de Japonya'da çıkan Photography of the WorldRichard Avedon ile birlikte bir dizi fotografı yayınlandı 1967'de Kanada'da açılan "İnsanların Dünyasına Bakışlar" sergisinde, 1968'de New York Modern Sanatlar Galerisi'nde düzenlenen "Renkli Fotografın On Ustası" adlı sergide aynı yıl Almanya'da, Köln'de Fotokina Fuarı'nda yapıtları sergilendi 1970'de "Türkei" adında fotograf albümü Almanya'da yayımlandı Sanat ve Sanat tarihi konularındaki fotografları ABD'de Time-Life, Horizon ve Nesweek kitap bölümlerince ve İsviçre'de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı 1971'de Lord Kinross'un "Hagia-Sophia" (Ayasofya) kitabının fotograflarını çekti Yine Skira yayınevince Picasso'nun 90yaşünü için yayınlanan Picasso Metamorphose et unite adlı kitap için Picasso'nun foto-röportajını yaptı 1972'de Paris Ulusal Kitaplık'ta sergisi açıldı 1975'de ABD'ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotograflarını çektikten sonra Yaratıcı Amerikalılar adlı sergisini Dünyanın birçok kentinde sergiledi Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan Kahramanın Sonu adlı bir belgesel film çekti 1979'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin foto muhabirliği dalındaki Birincilik ödülü'nü aldı 1980'de fotograflarının bir kısmı Karacan Yayıncılığın bastığı Fotograflar adlı kitabında basıldı 1986'da Hürriyet Vakfı'nca basılan Prof Abdullah Kuran'ın yazdığı "Mimar Sinan kitabı"'nı fotografladı Aynı kitap 1987'de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayınlandı 1989'da Ara Güler'in Sinemacıları kitabı basıldı 1991'de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı'nın (Cevat Şakir Kabaağaclı) "The Sixth Continent" adlı kitabını fotoğrafladı Bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum ajansı ile dünyaya duyurdu Bu arada İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso gibi bir çok ünlü kişi ile roportajlar yapmış ve fotograflarını çekmiştir En ünlüsü fotografcılara poz vermeyen Picasso Roportajı'dır Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotografları 1992'de Fransa'da, ABD ve İngiltere'de Sinan, Architect of Soliman the Magnificentadlı kitabı yayımlandı Aynı yıl "Living in Turkey" adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur'da Turkish Style başlığıyla, Fransa'da "Demeures Ottomanes de Turquie" adıyla yayımlandı 1994'de "Eski İstanbul Anıları", 1995'de "Bir Devir Böyle Geçti", "Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü", fotograf kitapları yayımlandı Ara Güler'in fotografları Paris Ulusal Kitaplık'ta, ABD'de Rochester Georg Eastman Müzesi'nde Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu'nda bulunmaktadır Köln Mueseum Ludwing'de Das Imaginare Photo Museum'da fotografları sergilenmektedir Ara Güler, Türk fotografının ustalarından birisi olarak dünya fotograf tarihinde de seçkin bir yere sahiptir Belgeci bir fotograf biçiminin ustası olması ona ün kazandırmıştır Picasso'nun Ara Güler Portesi, 1971, Cannes Salvador Dali roportajı, 1971 Başbakan Indıra Gandi roportajı, 1975 Ansel Adams roportajı, 1974 Anadolu’nun gizini yakalayan üstad Sonsöz "Çağ değişti, yaşam değişti Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu Elbette ki benim kuşağım ve benden önceki kuşaklar bir daha erguvanlarla sarılı bir bahçe kapısının önünden geçemeyecekler, yağmur yağınca kayganlaşan arnavutkaldırımlı bir Boğaziçi sokağından inemeyecekler, eski İstanbul sokaklarında sık sık rastlanan bir tekir kedi kuşkulu parlak gözleriyle duvarın üstünden sizi izlemeyecek, "miyav!" diyerek önünüzden kaçıp gitmeyecektir artık Bu sokaklarda artık renk renk, cins cins park etmiş otomobiller, banka ilanları, park levhaları, trafik işaretleri, duvarlara yapıştırılmış ilanlar yüzyılımızın sevimsiz boyalarıyla kapatılmış olumsuz bir dünya Çağ değişti, yaşam değişti Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu Artık ne zaman İstanbul'da fotoğraf çekmeye çıksam, böyle sokaklardan geçiyorum Oysa benim için fotoğraf çekmek, içimde hissettiğim dünyayı çekmektir Belki de yeniden fotoğrf çekebilmek için estetiksizliğin estetiğini keşfetmem gerekli Onun da adı İstanbul olmaz, başka birşey olur Bugünkü yeni kuşak, eskiyi hiç bilmediği ve tahmin de edemediği için, İstanbul'u budur, böyledir, böyleydi sanıyor Eski bir fotoğrafa bakınca da şaşıp kalıyor, "Bu da neresi?" diyor, çünkü çoğu yer artık eskisine benzemiyor, ya da hiç yok Kandilli'de güneşi perde perde batıran Yahya Kemal'i, "Urumelihisar"nda oturup da gözleri kapalı İstanbul'u dinleyen Orhan Veli'yi bu değişen İstanbul'la birlikte unutmak gerek herhalde İstanbullu olmak biryaşam tarzıdır, çünkü İstanbul üç gerçek imparatorluğun merkezi ve potasıdır Dünyanın başka hiçbir kentine benzemez Ne yazık ki, gelecek kuşaklar bu yaşam tarzını hiçbir zaman tadamayacaklar Zaten yaşayışları ve eğitimleri buna göre değil Bu kitaptaki fotoğraflar, yaşadığım günlerin bende bıraktığı kaybolmuş ya da bitmiş bir dünyadan çizgilerdir Konu İstanbul olduğu için, sergilemiş olduğum fotoğraflara ek olarak burada belge niteliğindeki röportaj fotoğraflarına da yer verdim Bitmiş ve bitmekte olan bir yaşamın gerçeklerini bu kitapta toplamaya çalıştım Gümüşsuyu, 1994 (Ara Güler'in 'Eski İstanbul Anıları' adlı kitabından) Ara'dan geçen 77 yıl Mesleğe 1950 yılında başlayan Ara Güler, fotoğraf makinesini elinden hiç bırakmadı Görsel tarih yazan 'foto muhabiri' Ara Güler, yarın 77 yaşında Doğum günü 77 siyah-beyaz klasiğin yer alacağı sergi ve fotoğraf albümüyle kutlanacak Celal Başlangıç (E-mektup | Arşivi) Yarı alaylı, yarı ciddiydi babası "Bir gün alıp da beni memlekete, doğduğum yere götürmeyi düşündün mü hiç?" dedi, "Doğduğum evi görmek istiyorum Hem gel, sen de gör Beni sen götürürsen bir değeri olur Yoksa her köy köydür" Kaçamak yapma şansı kalmamıştı İşlerini ayarladı Vapurla Giresun'a, oradan taksi tutup Şebinkarahisar'a gittiler Babası altı yaşındayken ayrılmıştı köyünden İstanbul'a okula gönderilmişti Bir köy çocuğuyken kentli olmuştu Bir haftada Giresun "Sonra anımsadım Zaman zaman bu dağları bir haftada yürüyerek nasıl kıyıya, yani Giresun'a vardıklarını daha önce anlatmıştı 1910'lar olsa gerekti Bir köy çocuğunun imparatorluk merkezine okula gitmesi, bayağı büyük bir şans İstanbul'un Ortaköy'ündeki okulda temiz bir okul üniforması giymek, pazar günleri Kuruçeşme'deki kilisede Gomidas'ın korosunda şarkı söylemek, kendi yaşındaki kentli çocuklarla oynamak, gülebilmek Ve yıllar geçmiş aradan, az zaman değil, 70 yıl İşte şimdi köye gidiyoruz" Babasının Şebinkarahisar'dan ayrılmasından yaklaşık beş yıl sonra hiç Ermeni kalmamıştı bu topraklarda Okumak için İstanbul'a gitmese, Suriye'ye doğru giden 'tehcir' kafilelerinde olacaktı belki de Dacat Güler'in doğduğu Yaycı Köyü, Şebinkarahisar'ın yaklaşık sekiz kilometre ilerisinde Yüksek karoserli bir arabayla varırlar köye Anlatırlar niye geldiklerini Ayranlar içilir Sonra babası evini aramaya başlar: 'Aha burada' "Sağa saptık, sola saptık, sonunda 'İşte burası' dedi Gösterdiği yerde ev mev yoktu Harabe olmuş Karşımızda büyük taşlarla örülmüş bir duvar yığını vardı Belli ki ev yıkılmış, zamanla yok olmuştu Babam birden köylülere döndü 'Köyün meydanında çeşme vardı, bir sürü yerinden su akardı, nerede?' dedi 'Aha burada' dediler Gittik, peder çeşmenin her gözünden doya doya su içti 'Oh be' dedi, 'Su dediğin budur işte' Oradan, buradan konuşuluyordu Peder birden harman yerini sordu Onlar yine 'Aha işte şurda' dediler Oraya gittik" Dövende bir çocuk gibiydi Babası boş duran döveni göstererek, "Hep buna biner, döner dururdum" der, "Belki de ağırlık olsun diye anam beni bindirirdi" Köylülerden biri atları getirir, biri döveni atlara bağlar Babası da ceketini çıkarıp biner dövene Belki yarım saat, belki daha fazla Atlar durup babası dövenden indiğinde gözlerindeki yaşı görür Ara Güler Sonunda İstanbul'a dönerler Çok memnundur Dacat bey Eczanesine her gelene köyünü anlatır "İçine başka türlü bir yaşama isteği gelmişti sanki" der Ara Güler Bir gün oğluna, "Köye gittik, çeşmesinden sular içtik, adamlarla konuştuk, dövende döndük, ayranlar içtik, hepsi iyi, ama bir şeyi unuttuk" diye yakınır Sözünü ettiği memleketinin dut kurusu, pestili, kayısısı İstanbul'a okula gelmek için köyden ayrılırken annesinin bir torba içinde bu yemişlerden verdiğini, yol boyunca yediğini anlatır Ölüm, köyünden önce geldi Bir süre sonra ölür babası "Cenazeye gitmek için evde bekliyorum Tören saat ikide başlayacaktı O sırada kapı çaldı Açtım İki kişi duruyor kapıdaEllerinde büyükçe bir tahta kutu var 'Buyrun' dedim, 'Dacat Güler beyi arıyorduk' dediler, 'Bunu kendisine getirdikŞebinkarahisar, Yaycı Köyü' nden Anımsadım köylüleri İçeri aldım 'Peder öldü' dedim 'Şimdi cenazeye gidiyoruz, isterseniz siz de gelin' Şaşırmışlardı Bir sessizlik oldu Kutuyu açtım İçinde dut kurusu, pestiller, kuru yemişler, hem de bol bol Artık cenazeye gitme zamanı gelmişti Üç küçük naylon torba buldum İki-üç avuç dut kurusu, birkaç parça pestil, biraz erik kurusu Hepsini naylonların içine doldurdum Yemişleri peder gömülürken tabutuna koydum" Yalnız Beyoğlu'nda bir eczacı değildir Ara Güler'in babası Dacat bey Bugün akıp giden zamanı ölümsüzleştiren 'foto muhabiri' olarak bir Ara Güler varsa; ona dostu Muhsin Ertuğrul aracılığıyla tiyatro dersleri aldıran, ilk 35 milimlik film makinesini armağan edip sinemaya sevdalandıran, sonunda da eline bir fotoğraf makinesi tutuşturup 'mavi başlıkla' çıkan Yeni İstanbul gazetesine 'foto muhabiri' olarak gönderen Dacat beyin katkısı kuşkusuz çok büyüktür İlk çektiği fotoğraf Ticaniler Böylece 1950 yılında, hâlâ süren serüvenine başlar Ara Güler "İlk çektiğim fotoğrafı da hatırlıyorum O zaman Ticaniler denen gerici bir grup vardı Atatürk'ün Gümüşsuyu'ndaki heykelini kırmışlardı Basında ilk çıkan fotoğrafım o oldu" Bir yandan iktisat fakültesine devam ederken bir yandan da gazeteciliği sürdürür Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin Yakındoğu foto muhabirliğini üstlenerek sınırların ötesine taşar Ara Güler olmak kolay değil Bir olay bile en ufak bir başarının arkasında nasıl bir sabır olduğunu göstermeye yeter Yıl 1958 Kemer Barajı açılacak Hayat dergisinin orta sayfası için fotoğrafını çekecek Aydın'a gider Vali bir araç verir şoförüyle Ama ışık terstir barajda Dönmesini bekler Akşama kadar kalır Aşağı indiğinde şoförü telaş içinde bulur, "Bittim ben, karım bekliyor" diye Roma sütununda domino O telaşla şoför bilmediği bir kestirme yoldan gitmek ister Kaybolurlar İlk köyde kalmaya karar verirler Açık buldukları kahveye girince bir de bakar içerdekiler domino oynuyor, ama dominoyu Roma sütun başlarının üzerine oynuyorlar Bir başka köşede lüks lambası asmışlar sütun başının üstüne Sabah kalkınca, "Burada bir durum var" diye dolaşmaya başlar Her yan tarihi eser Köylüler lahitin içinde üzüm eziyorlar Hipodrom olan yerde orakla tarla biçiyorlar Yazıişleri müdürü fotoğrafları görünce, "Sen de gidip taş çekiyorsun" diyor Koymuyor sayfaya Araştırıp, oranın eski Roma kenti Afrodisyas olduğunu öğreniyor Çalıştığı İngiliz gazetesine gönderiyor Onlar kullanıyor Buradakiler fotoğrafları Ara Güler'in çektiğini unuttukları için o İngiliz gazetesinden kesip kesip kullanıyorlar Amerika'da Horizon dergisinden bir telgraf geliyor "Röportajınızı gördük, biz de basmak istiyoruz Renkli slayt gönderin" diye Ara Güler siyah-beyaz çekmiş "Bir haftada gönderirim" diyor Doğru Aydın'a Validen aynı şoförü istiyor Adam kayboldukları yeri eliyle koymuş gibi buluyor Antik kentte 1800'lerin başında hafriyat yapılmış, sonra da unutulmuş Hayat dergisi, Magnum Ajansı, İngiltere'de yayımlanan Photography Annual Antolojisi'nin onu dünyanın en iyi yedi fotoğrafçısından biri olarak göstermesi, Amerikan Dergi Fotoğrafçıları Derneği'nin tek Türk üyesi olması, Almanya'da çok az fotoğrafçıya verilen Master Of Leica unvanını alması Böyle başlıyor Ara Güler'in 'foto muhabirliği'nin ilk yılları ve 800 bini aşkın slayt, onlarca sergi, onlarca kitapla geliyor bu güne kadar İçindeki ukte, Yahya Kemal İstanbul'u sokak sokak çeker Ağrı Dağı' nda Nuhun Gemisi'nin ilk fotoğrafını çekmek de Ara Güler'in işi, katır sırtında Nemrut'a dokuz saatte tırmanmak da Cevat Şakir'den Orhan Veli'sine edebiyatımızın 300 yüzü objektifine takılmıştır da bir Yahya Kemal'i çekemediğine yanar Ne Picasso kaldı çekmedik, ne Dali, ne İndra Gandi Endenozya'da kurukafa avcılarının peşinde koşar, ama hayata hep insandan baktığı için, "Bütün yamyamlar yese yese 10 bin kişi yemiştir Bir Hitler çıkıyor 4 milyon kişiyi öldürüyor Bir yamyam daha medenidir böyle Avrupalılardan" demekten de geri kalmaz İnsanın öyküsünü fotoğraflarla yazan 77 yaşındaki dünyanın en genç foto muhabiri, belki de şu anda yaşamla görsel tarih arasına bir kare fotoğraf daha koyuyor deklanşörüyle! Zamanı durduran üstad: Ara Güler Photos 'ışık', graphe 'yazı' demek: yani 1839'da keşfedilen fotoğraf için, 'ışık ile yazı yazmak' diyebiliriz Fotoğrafın sanat sayılıp sayılmadığı ise her zaman şüphe götürmüştür Ünlü Fransız şair ve sanat eleştirmeni Charles Baudelaire, "Fotoğraf Sanat mı?" isimli yazısında, fotoğrafın sanat değil, sanayi olduğunu söylemiş Bu konuda herkes farklı düşünebiliyor; "Ne var ki, basacaksın işte makinenin düğmesine, hele bir de doğru ışıkla güzel bir enstantane yakaladın mı, al işte sana iyi fotoğraf" demek mümkün tabii Elbette bu işin teknikleri, kursları, ustaları, sergileri var; ama yine de bir Van Gogh tablosu ya da Beethoven konçertosu ile bir fotoğrafı aynı kefeye koymak da içimizden gelmiyor Belki de burada farklı kıstaslar söz konusudur, işte Türk fotoğraf sanatının ve aynı zamanda bu yazının kahramanı Ara Güler, kendi sözleriyle bizi burada çıkmazdan kurtarıyor gibi: "Fotoğraf niye sanat değildir? Çünkü hakikatin parçasını yakalayan bir şeydir Hakikat olduğu için fotoğraf mevcuttur" Fotoğrafı sanat olarak değil, bambaşka bir açıdan değerlendirmesi bile Ara Güler'in neden sıra dışı bir fotoğrafçı olduğunu ortaya koyuyor "İstanbul Fotoğrafçısı" lakaplı Ara Güler, fotoğrafçılık dendiği zaman büyük ihtimalle çoğumuzun aklına ilk gelen isim 1928 doğumlu, Ermeni asıllı Ara Güler, lisede okurken sinemacılık ve tiyatro oyunculuğu ile ilgilenmiş Babasının hediyesi olan 35 mm bir makine ile sinemacılığa da kendi çapında adım atmış Yani görsel sanatlarım tümüne gönül vermiş diyebiliriz O kadar ki, yazım sanatının artık fazla ilgi çekmediğini, günümüzde aslolanın görüntü sanatları olduğunu söylüyor Kaderin bir cilvesi olarak sinemacılıktan kopmak zorunda kalmış ve fotoğrafçılık yapmaya başlamış Üniversitede ekonomi okumuş, aynı zamanda Yeni İstanbul gazetesinde çalışmış Sonraları Time, Paris-Match ve Der Stern dergileri için muhabirlik yapmış Hayat Dergisi'nde çalışmaya başladıktan sonra, dünyaca ünlü fotoğrafçı Henri Cartier Bresson ile tanışmış ve Paris'te de fotoğrafçı olarak adını duyurmuş İngiltere'de yayımlanan Photography Annual, onu dünyadaki yedi en iyi fotoğrafçıdan biri olarak duyurmuş 1962 yılında, fotoğrafçılık adına büyük başarı sayılan "Master of Leica" unvanını kazanmış Sonraki yıllar boyunca, dünyanın çeşitli ülkelerinde fotoğrafçı olarak elde edilebilecek çeşitli başarılar kazanmış: İsviçre'nin prestijli fotoğraf dergisi Camera tarafından kendisine özel bir sayı ayrılmış, Japonya'da yayımlanan Dünya Fotoğraf Antolojisi'nde eserlerine yer verilmiş, New York Modern Sanatlar Galerisi'ndeki 'Renkli Fotoğrafın On Ustası' sergisinde yer almış, Almanya'da Türkei ismindeki fotoğraf albümü yayımlanmış… Gördüğünüz gibi saymakla bitecek gibi değil: bütün bu başarılar da Ara Güler'in dünyanın sayılı fotoğrafçıları arasında yer almasını sağlamış Güler, 1966 yılında ilk kişisel sergisini açtıktan sonra başarılarının ardı arkası kesilmemiş: Almanya'da, Fransa'da, Amerika'da ve daha başka ülkelerde de eserleri sergilenmiş, hala da sergileniyor Ara Güler'in fotoğrafladığı ünlülerin isimleri de hayranlık uyandırıcı cinsten açıkçası: Picasso, İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, Alfred Hitchcock, Salvador Dali Ara Güler çalışmalarıyla tarihe gerçekten de tanıklık etmiş yani Fotoğraf Kariyeri
En ünlüsü fotoğrafcılara poz vermeyen Picasso'dur Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992'de Fransa'da, ABD ve İngiltere'de Sinan, Architect of Souleiman the Magnificent adlı kitabı yayımlandı Aynı yıl Living in Turkey adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur'da Turkish Style başlığıyla, Fransa'da Demeures Ottomanes de Turquie adıyla yayımlandı 1994'de Eski İstanbul Anıları, 1995'de Bir Devir Böyle Geçti, Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü, fotograf kitapları yayımlandı Ara Güler hala fotoğraf çekmektedir Kitapları
|
|