Ata'yı Etkileyen Dört Ermeni Vatandaşımız |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ata'yı Etkileyen Dört Ermeni VatandaşımızMustafa Kemal ve arkadaşları İstanbul’dan Samsun’a hareket etmek için son hazırlıklarını yürütüyordu Gecenin geç saatlerinde, Mustafa Kemal’in üç yıl önce kiraladığı ve bugün müze olarak kullanılan Şişli’dekı evinin kapısı çalındı Gelen kişi, Saadeddin Ferid (Talay)’di Saadeddin Ferid Bey, Mustafa Kemal’in bir gazete aleyhine açtığı davaya bakan avukattı Mustafa Kemal kapıda onu görünce, davayla ilgili bir konuda görüşme yapmak için geldiğini sandı Fakat Saaded din Bey, bambaşka bir haberi bildirmek için gelmişti Getirdiği haber, son derece önemliydi: “İngilizler, Bandırma Gemisi’ni Karadeniz’de batıracaklar” Mustafa Kemal, bu bilginin doğruluğunu saptayabilmek için kaynağını öğrenmek istedi: “Kimden öğrendiniz, bu bilgiyi?” diye sordu Saadeddin Bey, bilginin kaynağına olan güveniyle yanıt verdi: “Berç Keresteciyan Efendi’den, efendim…” Mustafa Kemal yine sordu: “Siz kendisini tanır mısınız?” Saadeddin Bey’in “Şahsen tanımıyorum, fakat ismen biliyorum” yanıtından sonra Mustafa Kemal bu kez, “Bu kişinin güvenilir biri olup olmadığını” sordu Saadeddin Bey, bu soruyu ise şöyle yanıtladı: “Kendisi Osmanlı Bankası müdürüdür ve aynı zamanda Hilâl-i Ahmer (Kızılay) ikinci başkanıdır” dedi “Hilâl-i Ahmer Başkanı Hamit Bey’e sordum Bana, ‘kişiliğinin, doğasının ve ahlakının son derece düzgün olduğunu’ söyledi Sizin avukatınız olduğumu duyunca bana geldi ve kaynağını belirtmeden şu bilgileri verdi: ‘Mustafa Kemal Paşa’nın bindiği vapur boğazdan çıktıktan sonra batırılacak Bu görevin torpidoya mı denizaltına mı verilmesi bile araştırıldı’ Ben de bunları duyduktan sonra Hilâl-i Ahmer Başkanı Hamit Bey’e sordum, kendisini nasıl tanıdığını” Mustafa Kemal, arkadaşının getirdiği bu önemli bilgiyi değerlendirdi Samsun’a gitmek üzere bindiği Bandırma Gemisi hareket ettikten sonra kaptan köşküne çıktı ve kaptana, “Bu andan sonra geminin komutanı benim ve siz benim komutam altındasınız” dedikten sonra geminin rotasını değiştirmesi ve kıyıya olabildiğince yakın yeni bir rota izlemesi buyruğunu verdi Ermeni asıllı Berç Keresteciyan bu bilgiyi vermeseydi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun’a götüren Bandırma Gemisi, İstanbul Boğazı’ndan çıkıp, Karadeniz’e açıldıktan bir süre sonra, büyük bir olasılıkla torpillenmiş ve batırılmış olacaktı Berç Keresteciyan, Türkçe’nin ilk Etimolojik Sözlüğü’nü hazırlayan dilci Bedros Keresteciyan’ın oğluydu Kızılay ikinci başkanı olarak onun, Kurtuluş Savaşı’mızda yaptığı üstün hizmetleri, bugün de zaman zaman takdir ve hayranlık duygularıyla anılmaktadır Ordunun gereksinim duyduğu kimi araç gereçleri zaman zaman tıbbi malzeme ve ilaç sandıkları içinde cepheye ulaştırması, ayrıca bir kahramanlık örneği olarak da kuşaklardan kuşaklara anlatılmaktadır Mustafa Kemal, 1934 yılında emekli olan Berç Keresteciyan’ın kahramanlığını ve hizmetlerini hiçbir zaman unutmadı Ülkesinin bu yurtsever evladını, doğum yeri olan Afyonkarahisar’dan milletvekili adayı gösterdi ve onun, milletinin vekili olarak TBMM’ne girmesini sağladı TBMM’de ilk gayrimüslim (Müslüman olmayan) milletvekili olan Berç Keresteciyan’a Mustafa Kemal, soyadı yasası çıktığında “Türker” soyadı vererek ona, kendinin ve ulusunun teşekkürlerini bildirmiş oldu *** Mustafa Kemal Şam’da erlerin mektuplarını okuyup yazan bir askerden çokça söz edildiğini duydu Okur yazar ve yardımsever bu askeri çağırıp onla tanıştı Aksaraylı Garabed Tombalyan’dı Garabed babası Kaspar’a çekmişti Babası Gürün’lüydü Sıkıntısı olan herkesin yardımına koştuğu için lakabı “Kaspar yapar” olmuştu Oğlunu Konya’da kolejde okutmuş ardından askere göndermişti Mustafa Kemal, Garabed Tombalyan ile tanıştıktan sonra onu yanına aldı Bir gece Mustafa Kemal çadırda uyuyordu Garabed Tombalyan uyanıktı Nöbetçiler “Ayak sesleri var!” diye uyarıda bulunmaya kalmadan üç kişi saldırıya geçti Elinde bıçakla çadırı yırtmaya çalışanın üstüne atılan Garabed Tombalyan saldırganla boğuştu Kolundan yaralandı Saldırı bertaraf edildi Mustafa Kemal Garabed Tombalyan’a teşekkür etti Bir süre sonra Mustafa Kemal, Garabed Tombalyan’ı Halep’e para götürmekle görevlendirdi Yolda silahlı saldırıya uğrayan gruptan bir asker öldü Garabed Tombalyan paraları alarak Şam’a geri dönüp getirdi, Mustafa Kemal’e teslim etti Mustafa Kemal Şam’dan ayrılıncaya değin bu sadık askerini yanından ayırmadı Halep’e yerleşen Garabed Tombalyan, Atatürk’ün ölümünü duyunca çok üzüldü Yakınlarına Atatürk ile ilgili anılarını anlattı Bir ay sonra öldü *** Agop Dilaçar Agop Martayan, Robert Kolej’i, New York Bilim Ödülü alarak bitirdiği hafta askere alınmış, yedek subay olarak önce Diyarbakır’a, sonra Kafkas Cephesi’ne gönderilmişti Büyük kahramanlıklar gösterdiği cephede yaralandı ve madalyayla ödüllendirildi Daha sonra da, azınlık subaylarına yönelik önlemler çerçevesinde Güney Cephesi’ne gönderildi Halep’e asker gözetiminde varan Agop otele giderken yolda tutsak İngiliz askerlerle karşılaştı Hintli bir albay Agop’a, salçalı yemekleri yiyemediklerini, kendilerine kuru gıdalar verilmesini söyledi ve ondan, bu isteğini Türkçe’ye çevirmesini istedi Agop, tutsak Hintli albayın bu isteğini yerine getirdikten sonra gittiği otelde gece yarısı, “casusluk yaptığı” suçlamasıyla gözaltına alındı Komutana hesap vermek üzere iki asker gözetiminde Şam’daki birliğine gönderildi Şam’da huzuruna çıkarıldığı komutan Mustafa Kemal’di Mustafa Kemal, Agop’la ilgili raporu okuduktan sonra, biraz hayranlıkla, biraz da merakla Agop’a sordu: “Nasıl oldu da kaçmadın?” dedi “Kolaylıkla kaçabilirdin” Agop, Kafkas Cephesi’nde aldığı madalyasını işaret etti: “Bu vatan için kan dökmüşüm, bu madalya sahte değildir” dedi “Kafkas Cephesi’nden kaçmayan her halde Şam sokaklarından kaçacak değildir Emir buyurun süngüyü çıkarsınlar” Askere “Süngüyü çıkar” buyruğu veren Mustafa Kemal, genç subaya bir öğüt verdi: “Halep'te seni tutuklayan komutanını kötülüyorsun ama o haklıydı” dedi “Seni de anlıyorum Gençsin, yedek subaysın, daha askeri kanunları okumamışsın, bilmiyorsun Şunu bilmelisin ki, tutsaklarla temas etmek yasaktır” Mustafa Kemal, Agop’un yanında taşıdığı kitabı gördü ve ilgilendi Latin harfleriyle yazılı Türkçe’yi ilk kez o kitapta görüyordu Agop’a, tabancasını, belgesini verdi ve “Şam’ı biliyor musun?” diye sordu Agop “Şam’ı çok iyi bilirim” deyince Mustafa Kemal ona bu kez, özel bir izin verdi “O halde git, şehri biraz gez, ondan sonra gel” dedi Agop’un belgesi elindeydi İstese, bu belgeyle firar edebilirdi Tam kapıdan çıkarken, Mustafa Kemal onu geri çağırdı: “Gel bakalım senin üstün başın perişan” dedi “Bu perişan giysilerle Şam’ı gezmek olmaz” Cebinden kartını çıkardı, bir not yazdı, kartı Agop’a uzattı ve gerekli yere vermesini söyledi Kartta şu yazı vardı: “Bu mülazım efendiyi giydiriniz ve tabldotumuza dahil ediniz” Aradan yıllar geçti Sofya Üniversitesi’nde çalışan Agop adlı bir bilim adamının, İstanbul’da yayımlanan Ermenice ‘Arevelk’ gazetesinde “Türk Yazıtlarının 1200 Yıldönümü” başlıklı bir yazı dizisi yayımlandı Bu yazı dizisi, dil devrimi hazırlıkları içinde olan Mustafa Kemal’in dikkatini çekti Yazıları okudukça, yazarının kendisine hiç de yabancı gelmediğini duyumsadı Yıllar önce Şam’da casus diye karşısına getirilen Ermeni yedek subayı geldi gözlerinin önüne Yazarın fotografını görmek istedi Eşinin annesinin evini bilen bir kişi gitti, oradan aldığı Agop’un bir fotografını getirdi Mustafa Kemal fotograftaki Agop’u hemen tanıdı “Bu Agop Şam’da bana ‘casus’ diye getirilen Agop’un ta kendisi” dedi ve… Onun adını, Dil Kurultayı’na katılacak bilim adamları listesine yazdırdı Mustafa Kemal’in çağrısı üzerine Sofya’dan gelen Agop ve eşi, İstanbul’da çiçeklerle karşılandı Zaman yitirilmeden Agop, Dolmabahçe Sarayı’na götürüldü Mustafa Kemal yıllar sonra görüştüğü Agop’a hak ettiği konumu sağladı Onun danışmanı, sözcüsü ve yapıtlarını düzenleyen biri oldu Dil konusunda yoğun tartışmaların yapıldığı anlarda yanı başlarında duran karatahtanın önünde açıklamaları hep Agop yaptı Bu yüzden soyadı devrimi ile birlikte Atatürk “Dil konularını açıklar” anlamında ona “Dilaçar” soyadı verdi Ölüm döşeğindeyken Atatürk’ün görmek istediği kişilerin başında Agop Dilaçar geliyordu Atatürk çok ağır hastaydı Ona bir vasiyette bulundu: “Arkadaşlara selam Sakın Dil çalışmalarını Gevşetmeyiniz” dedi Agop Dilaçar tüm yaşamını, Atatürk’ün bu vasiyetini yerine getirmek için çalışarak değerlendirdi *** Mustafa Kemal’in İstanbul’daki dostları arasında İğneciyan adında bir Ermeni vardı Mustafa Kemal Çanakkale’den döndükten sonra İğneciyan, Mustafa Kemal’in Şişli’deki evini sık sık ziyaret ederdi Türkçe Sözlük konusunda çalışmalar yapan İğneciyan oldukça da zengindi Mustafa Kemal, maddi sıkıntıya düştüğünde ona yardım da etmişti Mustafa Kemal Anadolu’ya geçince İğneciyan tutuklanıp Malta’ya sürgün edildi Servetine, tüm mallarına el konuldu Malta’dan döndükten sonra üzerindeki elbiseden başka hiçbir şeyi olmayan bir yoksul adamdı artık İğneciyan Apartmanları ve köşkü elinden gittiği için kızıyla birlikte Yedikule’de bir gecekonduya sığındı Yıl 1927 Mustafa Kemal Anadolu’ya geçtikten yıllar sonra ilk kez İstanbul’a geldi Bunu duyan İğneciyan eski dostunu görmek ve uğradığı haksızlığın düzeltilmesi için Dolmabahçe Sarayı’na gitti Kapıda nöbetçiye, “Ben, Gazi’nin eski dostuyum, onu görmek istiyorum” dedi Nöbetçi, adını ve soyadını sordu, daha ayrıntılı bilgi istedi “Adım İğneciyan’dır” dedi “Gazi’nin eski dostuyum, arkadaşıyım” Nöbetçi baştan aşağı İğneciyan’ı süzdü Kılık kıyafetine baktı Söylediklerini inandırıcı bulmadı, onu geri çevirdi İğneciyan birkaç kez daha geldi Dolmabahçe Sarayı’na ama her gelişinde çeşitli gerekçelerle atlatıldı Fakat yılmadı Bir gün kızıyla birlikte yeniden Dolmabahçe Sarayı’nın önüne geldi İnsanlar toplanmışlardı sarayın çevresinde Motor sesleri, polislerin koşuşturmaları ve halkın coşkusu birbirine karışıyordu Bu hareketlilik, Mustafa Kemal’in bir gezi için saraydan çıkacağının belirtisiydi Polisler, İğneciyan ve kızına çevreden uzaklaşmalarını söylediler Bu sırada Mustafa Kemal kapıdan çıkmış otomobiline binmek üzereydi İğneciyan’ın kızı ok gibi fırlayıp insanların oluşturduğu etten duvarın arasından sızarak Gazi’nin yanına kadar varabildi Genç kızın telaşlı durumu, Mustafa Kemal’in dikkatini çekti: “Kim bu kız?” dedi Çevredekiler şaşkın ve suskundu Mustafa Kemal’in sorusunu, küçük kız kendi yanıtladı: “Ben İğneciyan’ın kızıyım, Gazi Hazretleri” dedi Gazi birden durdu ve küçük kıza merakla sordu: “Baban nerede?” dedi “Hani, baban? Nerede?” Küçük kız biraz da ezik bir sesle yanıtladı bu soruyu: “Dışarıda bekliyor” dedi “İçeri sokmuyorlar, sizin yanınıza yaklaştırmıyorlar” Mustafa Kemal’in buyruğuyla İğneciyan içeri alındı İki dost, yıllar sonra birbirine kavuştuğunda Mustafa Kemal, ne durumda olduğunu sordu İğneciyan’a O da başına gelen tüm olayları ve kendisine yapılan tüm haksızlıkları tek tek anlattı Mustafa Kemal’in gözleri doldu “Böyle bir haksızlık karşısında kayıtsız kalınamaz” dedi ve İğneciyan’ın anlattığı olayların en ince ayrıntısına değin araştırılması buyruğunu verdi Yapılan araştırma ve inceleme sonucu İğneciyan’ın haklı olduğu, tüm mallarının elinden haksız yere alındığı anlaşıldı El konulan tüm malları kendisine geri verildikten sonra ayrıca, bir de maaş bağlandı İğneciyan eski günlerinin huzuruna kavuştu Bu olayın ardından onbir yıl geçmişti Yıl 1938 Kasım’ının 10’uydu Mustafa Kemal’in ölüm haberi, İğneciyan’a da çok ağır gelmiş, onu yatağa düşürmüştü “Bakalım nasıl dayanacağım, ne kadar dayanacağım bu acıma?” dedi kızına ve Ancak iki gün dayanabildi 12 Kasım 1938 tarihinde de, İğneciyan yaşamını yitirdi |
|