Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahmed, bin, elacîl, musa

Ahmed Bin Mûsâ El-Acîl

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmed Bin Mûsâ El-Acîl




AHMED BİN MÛSÂ EL-ACÎL

Evliyânın büyüklerinden İsmi Ahmed bin Mûsâ bin Ali bin Ömer bin Acîl, künyesi Ebü'l-Abbâs'tır İbn-i Acîl diye de bilinir Yemen'de doğdu Doğum târihi bilinmemektedir 1291 (H690) senesi Rebîulevvel ayının yirmi beşinci günü Yemen'de Beyt-i fakih denilen yerde vefât etti Cenâzesi yıkanırken çok parlak bir nûr görüldü Kabri ziyâret mahallidir

Ahmed bin Acîl küçüklüğünde çocukların oyunlarına hiç karışmazdı Kendisinde büyüklük alâmetleri görüldü Önce amcası Fakîh İbrâhim'den, sonra başka âlimlerden ilim ve edeb öğrendi İlim öğrenmeye başlayınca sabahleyin erkenden evden çıkar, gittiği yerlerde ilim ve ibâdetle meşgûl olur ve eve yatsı namazından sonra dönerdi Günlerinin ekserisini oruçlu geçirirdi Bâzı günler eve geldiğinde ev halkı onun farkına varmaz ancak gece yatsıdan sonra görürlerdi

Ahmed bin Mûsâ fıkıh, hadîs, nahiv, gramer ferâiz (mîrâs bilgileri) ilimleri yanında tasavvuf kalb bilgilerinde de yükselip evliyânın büyükleri arasına girdi Zamânının büyükleri onu peygamberler içinde Yahyâ aleyhisselâma benzetmişlerdir

Bir gün Ahmed bin Acîl hazretlerine Cebel beldesinden biri geldi bir topluluk içinde çeşitli ilimlere dâir meseleler sordu Ahmed bin Acîl hazretleri suâllerin bir kısmını cevaplandırıp, bir kısmına cevap vermedi Sükût etti Soran kişi bunları bilmediğini sandı Oradaki topluluk birer ikişer dağılıp kimse kalmayınca Ahmed bin Mûsâ hazretleri odasına çekildi Hizmetçisine soru soran kişinin yanına getirilmesini emretti Odaya girince; "Kardeşim bu sorularının cevabını herkes anlayamaz Zihinler karışır Fitne çıkar Şimdi sana îzâh edeyim" buyurdu ve teker teker îzâh etti Soru sâhibi gerçeği anlayıp kötü zannına tövbe edip af diledi

Ahmed bin Acîl hazretleri insanlardan çok hürmet ve îtibâr gördü Devlet adamları gelir ziyâret eder meselelerini sorup duâsını alırlardı Lâkin o makam sâhiplerinin yanına gitmez mühim bir iş çıkınca mektup yazarak, yapacakları işleri bildirir, hayırlı ve doğru işlere teşvik ederdi

Bir defâsında Sultan Muzaffer haber gönderip, Fakîh İsmâil Hadramî, Fakih Muhammed Hermel ve Ahmed bin Acîl hazretlerini sarayına dâvet etti Maksadı onlardan birini kâdıların, hâkimlerin başkanı yapmaktı Haber Fakih İsmâil ve İbn-ü Hermel'e ulaşınca bunlar acele hazırlanıp yola çıktılar Giderken Ahmed bin Acîl hazretlerine de uğradılar Onu da berâberlerinde götürmek istediler Ahmed bin Acîl hazretleri; "Sultana mı gidiyorsunuz?" deyince, "Evet" dediler Ahmed bin Acîl hazretleri; "Benim kanâatim, haberi işitince böyle yapmayıp yerinizde kalmanız, hizmetlerinize devâm etmenizdi Mâdemki yola çıkmışsınız gittiğinizde Sultâna benden bahsetmeyiniz Şâyet konu açılıp mecbur kalırsanız; o kendi hâlinde yaşayan biridir Eğer zorlarsanız bu diyârdan Habeşistan'a gider, deyiniz" buyurdu Onlar varınca öyle yaptılar Sultan da onun hâlini anlayıp daha çok takdîr etti

Ahmed bin Acîl hazretleri her sene hacca giderdi Hac yolculuğunda, hiç bir eşkıyâ ve düşman, kendisinin bulunduğu kâfileye hücûm edip zarar vermezdi Eğer zarar vermek istese, cezâlarını çok çabuk görürlerdi

Ahmed bin Acîl hazretleri yine bir kâfile ile hacca gitti ve âdeti üzere Mekke-i mükerremeden, Resûlullah efendimizi ziyâret için, Medîne-i münevvere yoluna koyuldu Medîne'ye yaklaştıklarında bir eşkıyâ grubu ile karşılaştı Kâfilede herkes korktu ve telâşa düştü Ahmed bin Acîl hazretleri sessiz olarak bir yerde edeble durdu Kâfiledeki Ali bin Yağnem adındaki zât, Ahmed bin Acîl hazretlerinin yanına gelerek, böyle sakin beklemesinin sebebini sordu O da; "Ey Ali! Allahü teâlâya ve O'nun Resûlüne karşı edeb lâzımdır" deyip Medîne cihetini gösterdi Daha sonra da kâfilenin ilerlemeyip konaklamasını istedi Herkes bineklerinden indi Orada bir gün bir gece beklediler Haydutlar bu beklemeyi fırsat bilip, yağma etmek için kâfileye daha çok yaklaştılar İkinci gün güneş doğunca, Medîne tarafından hızla askerî bir kuvvet geldi ve eşkıyâyı kıskıvrak yakaladı Kâfiledekiler, bu yardıma çok sevindiler ve bizim bu durumumuzdan nasıl haberdâr oldunuz diye sordular Onlar da; "Dün Medîne'de, öğle vakti bir ses duyduk Şöyle diyordu: Eşkıyâ, Ahmed bin Acîl'in bulunduğu kâfileye hücûm edecek, hazırlanın, hazırlanın! Medîne vâlisinin emri ile hareket ettik" dediler Kâfilede bulunanlar, bu vaktin, Ahmed el-Yemenî'nin; "Edeb lâzım" dediği vakit olduğunu anladılar

İmâm-ı Yâfiî anlatır:

Yemenli birisinin elinde bir ur çıkmıştı Birçok beldeleri ve birçok kimseleri dolaştı Şifâ bulması için dolaştığı yerlerde gerekli ilaçları kullandıktan sonra, o yerin büyüklerinden duâ istedi Fakat rahatsızlığı geçmedi En sonunda Ahmed el-Yemenî hazretlerine gelerek, elindeki bu rahatsızlığın geçmesi için duâ istedi O da; "La havle velâ kuvvete illâ billâh, getir bakalım elini" dedi ve eliyle mesh edip bir bezle sardı Sargıyı memleketine dönünceye kadar açmamasını tenbih etti Yemenli oradan ayrıldı ve arkadaşlarıyla birlikte yola koyuldular Yol üzerinde bir köye uğrayıp alış-veriş yaptılar Elinde ur olan Yemenli, sarılı olan sağ elinin sargısını unutarak açtı ve yemek yedi Bir de baktı ki, elindeki yaradan hiçbir eser kalmamıştı ve diğeri gibi sapasağlamdı

Ahmed bin Acîl hazretleri bir gün saralı bir hastanın yanına geldi Ona Yûnus sûresi elli dokuzuncu âyet-i kerîmesini okudu Hastaya musallat olan cin büyük bir çığlık koparıp ondan ayrıldı Ahmed el-Yemenî hayatta olduğu müddetçe o cin bir daha geri gelmedi Ne zaman ki Ahmed el-Yemenî vefât etti, cin tekrar ona musallat oldu Ahmed el-Yemenî'nin talebeleri o hastanın yanına gidip, aynı şekilde hocalarının okuduğu âyet-i kerîmeyi okudular O zaman cin güldü ve; âyet bu âyettir Lâkin okuyan, önce okuyan kişi değil deyip, ondan ayrılmadı

Ahmed bin Acîl hazretleri, bir gece herkes uykuda iken, abdest almak için elinde bir kova ile dışarı çıktı Kovayı kuyuya sarkıtıp su çekmek istedi Kuyunun durumu îtibâriyle zorlandı O esnâda birisi geldi ve kolaylıkla kovayı çekti, sonra ona; "Size yardım için gönderildim" diyerek kayboldu

Ahmed bin Acîl hazretlerinin kerâmetleri pekçoktur Kâbe'yi ziyârete gittiğinde, her tarafı nûr kaplar, Kâbe'nin nûru ziyadeleşirdi İnsanlar etrafına toplanıp kalabalık ederlerdi

Hac için Irak'tan biri Mekke-i mükerremeye gelmişti Bu zât Şeyh Ahmed Rıfâî hazretlerinin türbesi yakınında otururdu Mekke'de Ahmed Acîl hazretlerini gördü İnsanlar etrafına toplanmışlardı Çok şaşırdı Büyük bir izdiham vardı Memleketine döndüğünde Ahmed Rıfâî hazretlerinin makâmına hizmet eden birisi ondan gördüğü şeylerden sordu O da Ahmed Acîl hazretlerini söyleyince Sâhib-i Makam olan zât; "O zamânın kutbudur" diye onun üstünlüğünü haber verdi

Ahmed bin Acîl hazretleri ömrü boyunca dünyâ malına hiç rağbet etmedi İbâdetle meşgûl olur, bunun yanında ilim öğretip talebe yetiştirmekten geri durmazdı Vefâtına kadar bu hâl üzere yaşadı Vefâtından az önce öğle namazını ayakta kıldı Sevdiklerinden bâzılarına âhirette şefâat edeceğine dâir bir şeyler yazmak için kâğıt-kalem istedi İstedikleri getirildiğinde besmeleyi yazdı Sonra kelime-i şehâdet getirip son nefesi Allah, Allah demek oldu Ahmed bin Acîl hazretleri gasl edileceği sırada her tarafı kaplayan bir nûr görüldü

Ahmed bin Acîl hazretlerinin yedi oğlu vardı Bunlar Muhammed, İbrâhim, Mûsâ, Ebû Bekr, İsmâil, Îsâ ve Yahyâ olup hepsi sâlih kimselerdi Hepsi Allahü teâlâya ibâdetle meşgûl olup, insanlara faydalı olmaya çalıştılar

EVET ÖYLEDİR

Büyük âlim Cemâleddîn el-Esnevî anlatır:

Hicrî 1280 senesi Şâbân ayının yirmi biriydi Gece rüyâmda boşlukta bir topluluk gördüm Yerden insanlar ona doğru koşuyorlardı Ben bunların kim olduğunu sordum "Resûlullah efendimizin topluluğu" dediler Hemen oraya koştum Resûlullah efendimizi gördüm Bir yere oturmuşlar, sağında ve solunda iki zât vardı Mübârek ayak ucunda da birisi, dizleri üzerine oturmuş ve elindeki bir kitaptan Resûlullah efendimize okuyordu Ben, Resûlullah'ın mübârek elini öptüm Resûl-i ekrem bana hafifçe duâ ettiler Geri çekildim ve oraya gelenlerle birlikte durdum Orada bulunanlardan birisine, Resûlullah'ın yanında oturanların kim olduğunu sordum O da; "Resûlullah'ın sağında oturan hazret-i Ebû Bekr, solunda oturan hazret-i Ömer, önünde diz çöküp oturmuş olan zât da Ahmed bin Mûsâ el-Acîl'dir" dedi Ben hayretle; "Yüksek dereceye çıkmış" dedim O kişi; "Evet, öyledir" dediği an uyandım

1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c1, s312
2) Mu'cem-ül-Müellifîn; c2, s189
3) Brockelman; Sup1, s461
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c8, s78
5) Tabakât-ül-Havâs; s13,17

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.