Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
altındadır, ehli, himaye, hizmet, özel

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




Hizmet, Yüce Allah’ın emridir “Allah yolunda mallarınız ve canlarınız ile cihad edin…” (Tövbe;41) ayeti, hizmet ehline Yüce Allah’ın bir selamıdır Bunun manası; ‘Ey dostlarım! Benim için yaşayın, bana gelin, benim için can verin!’ demektir

Tasavvuf ehli cihadı; insanlara hayır yolunda hizmet etmek, zulmete/karanlığa karşı nurla mücadele etmek ve kötü ahlaka karşı güzel ahlakla karşılık vermek anlamında anlamış ve uygulamıştır Daha açık bir ifadeyle, onlar cihadın manevi yönünü yerine getirmektedirler

Evet, hizmet Allah’ın emanetidir Allah için hizmet eden kimse, Yüce Allah’ın himayesindedir Bu himaye ihlasa bağlıdır Niyeti güzel olanın feyzi kesilmez, ameli zayi olmaz Dost olan, dünya ve ahirette yalnız bırakılmaz Canını ve malını sevip onu özel himaye altına almak isteyen kimse, onları Allah için Allah yolunda harcamalıdır Büyük arif İmam Şaranî (ks) anlatır:

Mürşidim Ali bVefa (ks) derdi ki: Müritlerden kim Alemlerin Rabbinin özel himayesinde olmak istiyorsa, mürşidine sadakatle hizmet etsin, onun emirlerine canla başla koşsun Yapılmasını işaret ettiği işlerde mürşidine muhalefet etmesin Hizmette olan müritler, daima Yüce Allah’ın şu ayetini düşünsünler:

“Süleyman’ın emrine de kasırga gibi esen rüzgarı verdik Rüzgar onun emriyle hareket eder, içinde bereket yarattığımız yere doğru eserdi Biz her şeyi biliriz Ayrıca şeytanlardan bir grubu da Süleyman’ın emrine vermiştik Onun için dalgıçlık yaparlar (denize dalıp inciler çıkarırlar) ve bunun dışında başka işler de görürlerdi Biz onları özel gözetim ve muhafaza altında tutuyorduk” (Enbiya;81-82)

Bakınız, Yüce Allah, sadık dostlarının hizmetinde bulunan ve emri altında çalışan kimseleri nasıl muhafaza ediyor

Müfessirler, cinlerin neden ve nasıl muhafaza edildiği konusunda şu açıklamalarda bulunmuşlardır; Allah-u Teala HzSüleyman’ın emrinde çalışan cinleri, diğer kötü cinlerin şerrinden koruyordu Onları bu hayırlı işten alıkoymak isteyen cinlere fırsat vermiyordu

Allah-u Zülcelal, işini bozmak isteyen cine fırsat vermiyor, hem elindeki işi koruyor hem de onu yapan cini muhafaza ediyordu Allah-u Zülcelal hizmette olan cinleri diğer cinlere ve insanlara zarar vermekten alıkoyuyordu

İnsanı bütün hayırlı ibadet, iş ve hizmetlerden geri koyan, önce nefsi, sonra kötü arkadaşlarıdır Bir de boş kalmaktan, işsiz, ibadetsiz, hedefsiz yaşamaktan şiddetle sakınmalıdır

Tek başına kalan kimseye şeytan yakın olur Onun hem niyetini hem amelini bozar Boş kalan kimse, boş işlere bulaşır Onun için her insana, salih insanların nezareti altında, Allah yolunda bir çeşit hizmet etmeyi ve onların nazarları altında, kalmayı cana minnet bilmelidir

Kamil mürşitlerin, Rabbani alimlerin nezaretinde görülen hizmetler ve o hizmetleri yürütenler, Hz Süleyman’ın (as) nezaretinde görülen hizmetler ve hizmetçiler gibi, Yüce Allah’ın himayesi altındadır Bu kıyamete kadar böyledir Yeter ki, hizmet edenin ihlası zedelenmesin, hizmetteki edepler zayi edilmesin

Hizmet ehlinin değerini ve şerefini anlatan şu menkıbe çok çarpıcıdır;

Bir gün Hasan-ı Basri (ra) Basra çarşısında bir dükkanın önünde otururken, ellerini arkasına atmış kibirli bir şekilde yürüyen birini görünce, bu kimdir diye merak eder sorar, yanındakiler; “Padişah’ın hizmetçisidir” dediklerinde, kendisi de ellerini arkaya atarak vakarlı bir şekilde yürümeye başlayınca, etrafındakiler şaşırarak, niçin böyle yürüdüğünü sorarlar

Hasan-ı Basri (ra) da onlara şu çarpıcı cevabı verir “O havalı bir şekilde yürüyen, padişah’ın hizmetçisiyim diye öyle yürüyorsa, ben de Allah-ı Zülcelal’in hizmetçisiyim, ben niye öyle yürümeyim” diyor

İşte buradan da anlaşılıyor ki; Hizmet edenin değeri ne olursa olsun, hizmet ettiği kişi, dava, amaç ne kadar büyük ve ulvi ise hizmet edenin de o derece değeri makamı ve şerefi büyük olur

Bu konuda Bediüzzaman Hz şöyle söylüyor: “Bana sordular, niçin Milletvekili olup siyasetle uğraşmadın Ben de onlara cevabım şöyle oldu; ‘Baktım ki dünyada Kur’an ve iman hizmetinden daha şerefli ve değerli bir hizmet görmedim

Mümin hem bu dünyada hem de ahirette değerinin, şerefinin olmasını istiyor; bizzat Allah-u Zülcelal’in koruması ve himayesi altına girmek istiyorsa, Allah yolundaki hizmetlere bir şekilde katılmalıdır Çeşitli sebeplerle katılamıyorsa, hiç olamazsa, hizmete zarar vermemeli, kalbi, niyeti, duası, sevgi ve rızası ile hizmetlere destek verip; hizmetin manevi himayesinden, şerefinden, himmet ve bereketinden mahrum olmayıp pay sahibi olmalıdır

Çünkü hayra rıza gösteren, teşvik eden ve sebep olan kimse, o hayrı yapmış gibidir




Ahmet Yalçın Kocabaş


Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




HİZMET EHLİ NASIL OLMALIDIR?



Abdurrahman-ı Taği ks bir gün şöyle buyurdular:

“Bir müridin nisbet alması ve başkalarının hidayetine sebeb olmasına mani olan haller şunlardır: Baş olma sevdası, mal biriktirme hırsı

Gerek halifeleri, gerekse seçkin müridleri irşad ve hizmetten alıkoyan en büyük sebep mal biriktirme hırsı ve varlık duygusudur

Benim için, arzu ve istek sahibi olan ve tarikatın nisbetinden etkilenip te fayda görmeyen bir mürid; bu yolda etkilenip fayda gördüğünü söylediği halde, dünya sevgisinden ve varlık duygusundan sıyrılmamış müridden daha sevimli ve efdaldir

Müridlerin hallerini araştırıp onların fiilleri hakkında bilgi toplamanın ve zaman zaman imtihan etmenin hikmeti şudur: Baş olma arzusu, varlık duygusu ve dünya sevgisinden kurtulup kurtulmadıklarını tespit içindir

Zamanımızdaki hizmetlerin aksamasının illeti budur İnsanlar çok kere perde arkasında kamak yerine, sahnede baş rolü oynamak isterler

Sahnenin şaşaasına kapılıp, başarılı olmayı düşünmüyorlar Alkışlanmasalar da sahneden çekilmeye niyetleri yok Çocuksu haller ve davranışlarla, illa da sahnede kalmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar



HİZMETİN ALTIN KURALLARI:



Hizmet ehlinin dikat etmesi gereken bir takım kaideler:

İstikamet ve ihlas üzere olmak

Hizmeti sadece Allah rızası için yapmak

Yaptığı hizmetten dolayı şımarıp kendini diğerlerinden üstün görmemek, bu fırsatı vediği için Allahu teala’ya şükretmek

Daima kendi kusurlarını görmek

Herkesi sevip geçimli olmak

Mütevazi olup kendini herkesten küçük görmek

Hakarete uğradığında sabredip kinci ve hasetçi olmamak

Merhametli, affedici ve kabahat örtücü olmak



BİR HİZMET GURUBUNDA YAPILMASI GEREKENLER:



Hizmet edenler üç, beş veya daha fazla miktarda olabilir Bunların başına en mükemmel olanını seçmek gerekir Dersini tamamlamış veya ilerlemiş, ahlakı güzel, dirayetli, çalışkan ve merhametli olanı tercih edilir Diğerleri onun etrafında yardımcı olurlar

Birlikte bazen istişare ederler İstişarelerde herkes fikrini açıkça söylemelidir İstişare sonucunun muhakkak tatbik edilmesi gerekir Adet yerini bulsun diye toplanıp, konuşulanlara kafa sallamakla yapılan görüşmeler faydadan çok zarar getirir
Baş olan kardeş, diğerlerinin kıymetini takdir ederek, nezaket ve şefkatle davranır Diğerleri de ona karşı hürmetli ve itaatli olurlar
Herkes, üzerine aldığı vazifeyi noksansız ve vaktinde ifa etmelidir Allahu teala’nın rızası için yapılan hizmetlerdeki meşakatler ve sıkıntılar, neticede yorgunluk ve bıkkınlık vermez Bilakis insanın şevkini artırır
Hizmetehli, bazen cahiller tarafından hakarete ve taarruza uğrayabilirler Bu durumda hizmet ehlinin sabırlı olup affedicilikle davranması lazımdır, hemen kin tutmayıp bağışlayıcı olması gerekir

Yolculuklarda üç beş kişi de olsa, içlerinden birini sefer başkanı şeçmelilerdir
Hizmet fırsatı herkese nasib olmaz Hizmete muvaffak olanlar da hizmeti minnet bilip tevazularını artırmalıdırlar
Ali Ramiteni ks Hazretleri şöyle buyurur:
“Minnetle (başa kakarak) hizmet eden çoktur, hizmeti minnet bilenler ise azdır Siz hizmette bulunma fırsatını ele geçirmiş olmayı minnet bilir ve hizmet ettiklerinize minnettar kalırsanız, herkes sizden memnun kalır Şikayetçiniz azalır



Hizmetehli devam ettikçe, başkalarına ikram yolunu tercih etmelilerdir Her şeyi ben yapayım derse, çabuk yorulur ve ğöğsü daralır, görüşleri değişir Herkesi küçük görmeye başlar, hallerinde gerileme olur Baş olma sevdasına esir olur

Diğer hizmet isteklilerine de yol açılmalı, onlara da hizmet için fırsatlar verilmelidir Zira insanların kabiliyyetleri farklıdır, birinin yaptığını diğeri yapamaz Herkese yapabileceği vazifeyi vermeli
Vazife taksiminde son derece müsamahakar olmalıyız, başkalarını tercih etmekle, onların hazzını kendi hazzına tercih etmiş oluruz
Allah dostlarından biri sohbet ederken fakir ve üstü çıplak biri gelir Bunu gören gözde hizmetçilerden biri, hemen atılır ve fakire kendi elbisesini giydirir Bunu gören o Allah dostu üzülür ve der:

“Niçin acele ettin? Keşke sabırlı olsaydın da belki başka bir kardeşin çıkıp bu işi yapardı ve bunun sevabını alırdı, sen de bundan büyük zevk duyardın

Allahu teala hizmetlere destek olmayı, engel olmamayı nasib eylesin Ya Rabbi! hizmetlerimizi kabul eyle Her tarafa ulaştıracak maddi manevi imkanlar nasib eyle Âmîn!

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




HAKİKİ HİZMET EHLİ



Yumuşak sesiyle verdiği vaazlarıyla gönülleri fetheden Gönenli Mehmed Efendi (rahmetullahi aleyh) diğer yandan, Kur’an kursları ve medreselerdeki talebelerin iaşe ve geçimini temin etmeye çalışırmış Bu talebelerden bir çoğu şimdilerde üniversite hocası, müftü, vaiz, imam olarak hizmet vermekteler Muhterem yazar Ahmed Şahin Hoca, bizzat şahit olduğu olaylardan birini şöyle yazmış bir keresinde:
“İstanbul’un camileri Gönenli’nin üniversitesi, bitişikteki harabe medreseleri ise yurtları
Anadolu’nun mahrumiyet bölgesinden gelmiş olan fakir köy çocukları bu yurtlarda kalır, bu üniversitelerde ders görür
Bu kadar yurt ve üniversiteye kim nezaret eder? Bir tek kişi:
- Gönenli!
Gönenli bu yurtların hem levazımcısı, hem müfettişi, hem de müderrisi Halk da mütevelli heyeti Her caminin çevresi öğrencilerle dolup taşar Yatsı namazında ise Sultanahmet Camii ihtiyaç temini için buluşma yeri Mihraptan cemaate yönelen Hocaefendi, sayamayacağı kadar ihtiyaç sahibi öğrencilerle yüz yüze İsteklere bir kulak kabartalım, neleri duyacağız:
- Ceketim yok, ayakkabım yok, hastayım doktor ilaç yazdı, alacak param yok Fırıncı ekmek vermiyor, borcumuzu ödeyemedik, sabah ekmeği nereden alacağız?
Bunların tek muhatabı Gönenli Mehmed Efendi Bir baba bile çoluk çocuğunun ihtiyaçlarını karşılamada zorluk çekip zaman zaman azarlayıp sustururken, Hocaefendi’nin bunca ihtiyaçları göğüslemesinin hikmeti ne ola ki hizmet duygusundan gayrı!
Bir gün yüzünde bir burukluk hissederek soruyorum:
- Bir sıkıntınız mı var? İçten gelen inilti ile cevap veriyor bana:
- Fırıncıların geçen ayki paralarını ödeyemedim Haber göndermişler, bizim de imkanımız sınırlı Hocaefendi parayı ödemezse ekmek veremeyeceğiz çocuklara, demişler Bu evlatlar aç kalırsa ne yaparız?
Çaresini de hemen ekliyor arkasından:
- Bari tiz bir müşteri çıksa da evimizi satabilsek Müşteri de hemen çıkmıyor ki!
Ertesi gün yüzündeki burukluk gitmiş, tatlı bir tebessümle muhatap oluyorum kendisine Öğrencilerinin başkanı seçtiği için açıklamada mahzur görmüyor bana
- İnşaallah iyi haberler var, diyorum Tebessümünü daha da çoğaltarak cevap veriyor:
- Tahmin ettiğin gibi Gece dua edip gözyaşları içinde yattım Sabah erkenden biri kapımı çaldı Cüzdanını uzatıp ihtiyacım olan parayı almamı söyledi Ben elimle almamakta ısrar edince, o kendi eliyle bir miktar para çıkarıp bana uzattı Ben parayı alırken birden kaybolduğunu gördüm Baktım ki para borcumun tamamını teşkil etmektedir Bu ayı da böyle geçirmiş olduk Gelecek ay için Allah Kerim’dir!” (Zaman, 16012002)

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




Hizmet Ehli ve İslam




İslama hizmetlerin tarihi seyrine bak
Hep zuafa takımı İslama hizmet etmiş
Zuafa gayretiyle yürümüş ufak ufak
Zenginler kalantörler dünyaya temel atmış

Zekat müessesesi yine zayıf takımlar
Elde ne var uzatmış düşünerek ahreti
Zenginlerde lüks yatlar hep tabipli bakımlar
Yaşamda gaye saymış alkışlanma şöhreti

Peygamber buyurmuştur sabırlıların cennet
Fukara olsalarda hak emrine yapışmış
Güya zengin takımı bunları saymış cinnet
Sofuluğu takvayi hep zayıflar kapışmış

Soralım zenginlere varmı safında dindar
Kabartmaktadır nefsi dünyalıklar her halde
Paralar hep faizde fakire karşı kindar
Yeküna yakınında İslam sadece kalde

Ahiret gelecektir inanın inanmayın
Yaşadığın her sahne teraziye konacak
Allah'ın yolu açık yaşayın ve yanmayın
Tüm münkirler ahrete dirilince donacak

İlyas Demirbaş


Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




HizmetEhli İseniz Şayet

O (sas) Her Yerde Önümüzde

M Sacid ARVASİ

Dünya, yeni tekevvünler (oluşumlar) arefesindeydi Bitişler, yeni doğuşların sinyallerini verdiğinde bir avuç eğitim gönüllüsü ile o zamanlar karışıklıklar içerisinde olan Kuzey Ülkesi'ne gitmeye karar verdik Hiç olmazsa ortalığın biraz durulmasını tavsiye eden dostlarımızdan, "Memleketimizde onca aç dururken bilinmedik bir coğrafyanın açlarını doyurmak da nereden çıktı?" diyenlere varıncaya kadar, herkes bir şeyler söylüyordu "Bu karda, kışta gitmek de ne oluyor?" deyip, en azından baharı beklememizi tavsiye edenler de vardı Ama bu gönüllülerin düşüncesinde, "Sabah olsun, ortaya öyle çıkalım" yahut "Karlar buzlar çözülsün, bahar gelsin, yola revan olalım" olmamalıydı Kaç kere o dertli gönülden: "Ya şu yürürken yorulup yolda kalanlar, en küçük bir engebe karşısında ürküp geriye duranlar, iş yapmak için hep bahar bekleyenler, en ehemmiyetsiz bir tazyik karşısında azim ve iradesi felce uğrayanlar" "Bunlar bahar gelince yiğit kesilir, güneş doğunca daldan dala sekmeye başlar, kar bastırınca sünepeleşir, gece olunca da hımbıllaşırlar Ganimet bahis mevzu olunca ön saftadırlar, tehlike baş gösterince de gerilerden daha gerilere çekilerek kayıplara karışırlar Fakirlik hâllerinde zahit, imkân elverdiğinde Karun, pohpohlanınca cevvâl, unutulunca da miskindirler" sözlerini işitmiştik Bu sözlere kulak vereceksiniz, sonra da bir iş yapmak için baharı bekleyeceksiniz, öyle mi? Kaldı ki birilerinin sahip çıkması gereken mesele, sadece birkaç fakire aş, üç-beş muhtaca üst baş meselesi değil, kalblerde sevgi tohumlarını filizlendirme ve topyekün bütün insanlığın iki cihan saadetine hizmet etme düşüncesiydi Sevgi güneşinin gurup ettiği karanlık bir dünyada, insan bütün dünyanın sultanı olsa neye yarar ki? Bu beyanda himmete muhtaç olanlar, karnı aç olanlar değil, sevgiden güzellikten mahrum olanlardır Zaten başımıza gelenler, karın doyurmayı her şeye tercih etmemizden değil midir?

Nihayet beklenen gün geldi Bir avuç arkadaşla sınır kapısındaydık Takvimler 8 Ocak'ı gösteriyordu Dışarıda dondurucu bir soğuk vardı Eğer kader, yolumuza su serper de ülkemizde başlatılmış olan eğitim faaliyetlerini, gittiğimiz yerlerde de başlatabilirsek ve bu vesileyle hasret kaldığımız soydaş ve dindaşlarımızla bütünleşebilirsek, o zaman biz ülkemizin sınır kapısında değil, yeni bir devrenin kapısındayız demektir Bu niyet ve düşüncelerimizde ihlâs varsa ve Allah muvaffak ederse, o zaman bu kış gününde bir baharın peçesi aralanıyor demektir

Kuzey Ülkesi'nin sınırına vardığımızda hepimizde gözle görülür bir heyecan vardı Zannederim hepimiz yıllarca burasıyla akalı duyduklarımızın ve okuduklarımızın tesiri altındaydık Gümrük memurları ve askerlerin duyduklarımızı haklı çıkaran davranışları ile karşılaştıkça heyecanımız daha da artıyordu Her hareket ve sözümüzün altında "Mutlaka başka maksat vardır" düşüncesiyle yapıyorlardı kontrollerini Sıra bana gelmişti Memur, eşyalarımı kontrol ederken ben heyecanın doruklarında geziyordum, öyle ki nefes almakta zorlanıyordum Dikkatlice eşyaları kontrol ettikten sonra çantamdaki kitabı gördü ve aldı Açıp içine baktı, o an bir başka âlemin içinde kayboldu Derin bir iç çektikten sonra bakışlarını bana çevirdi ve oldukça hassaslaşmış bir sesle "Bu, Kur'ân mı?" dedi Duyduklarıma inanamıyordum Görevli oldukça anlaşılır bir dille Türkçe konuşuyor ve elindeki Kur'ân'ı bana soruyordu Zar zor yutkunarak bakışlarımla "Evet!" diyebildim Bunun üzerine memur eline aldığı Kur'ân'a sevgiyle baktı Okumaya çalıştığı belli oluyor ve okuyamamanın ızdırabı yüz hatlarından okunuyordu Sonra bakışlarını bana çevirdi Buğulu gözlerinde binlerce elem ve hüznün izi vardı "Küçükken babam bana Kur'ân okumayı öğretmişti şimdi ise okuyamıyorum" dediğinde bir acı saplandı yüreğime Kur'ân okumaları çocukluklarında kalmış insanlar ve belki de onların Kur'ân'ı bile görmemiş çocukları Kur'ân'a hasret cemaatler ve cemaatsiz Kur'ân'lar… Aman Allah'ım bir acı ki, yok kelimelerle ifadesi O an "Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, cenneti de istemen Orası da bana zindan olur Milletimin imanını selâmette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım Vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur?" diyen yüreğin ızdırabını bir nebze hissettim

Gezimin daha ilk adımında beni farklı iklimlere götüren bu adam, Müslüman olduğunu söyledi Ve "Eğer elimde tuttuğum bu Kur'ân'ı bana verirsen, ben onu çocuklarıma öğretecek birilerini bulurum" dedi Tarifi zor bir memnuniyetle Mushaf'ı ona verdim Ve bana gösterilen kapıdan tarifsiz duygular içerisinde Kuzey Ülkesi'ne ayak bastım Önceden hazırlanmış bir minibüse binerek gideceğimiz yere doğru yol almaya başladık

Yol boyunca hepimiz gümrük memurlarının ilk karşılaşmamızdan sonraki bize yaptıkları güzel muameleleri hayretler içerisinde anlatıp durduk Birbirimize anlatacaklarımız bitmeden yol bitti Zaten topu topu 15 km uzaklıktaydı gideceğimiz yer Otele yerleştikten sonra şehir gezisine çıktık Namaz vakti mescide gittik Arkadaşlarımız mescide hemen girdi, bense az geç girdim İçeriye girdiğimde ifadelere sığmayacak bir manzara ile karşılaştım Namaz kılmak üzere gelenlerin her biri, bir arkadaşımıza sarılmış, ağlaşıyorlardı İçlerinden bir tanesi de yerde yuvarlanıyor kendinden geçmiş bir şekilde "Türkler geldi! Türkler geldi!" diye avazının çıktığı kadar bağırıyordu Onun bu haykırışları cemaatin gözyaşlarına karışıyor, mescidin kubbesinde eriyip gidiyordu Aynı duygular içerisinde namazlarımızı eda ettik Namazdan sonra kimisine göre 70, kimine göre 50 kimine göre 40 kim kaç yaşındaysa, işte o kadar yıllık bir ayrı kalmışlığın terkisinde hasret gidermeye oturduk

Yetmiş yıllık hasretten sonra gelen bir kavuşmanın ardında ruhumuza kazınmış bin bir hatıra ile bu şehri geride bırakarak bir başka şehre doğru yola koyulduk Gidiyorduk ama kime, nereye? Ne bir tanıdığımız vardı, ne de bir bildiğimiz Küçükken dinlediğim masallarda özenle yetiştirilen şehzadeler, ilk av denemelerinde bir ormanda yolunu kaybeder, nereye gideceğini kestiremediği zaman atın gemini bırakır; at nereye giderse, o da oraya giderdi Atlar şehzadeleri mutlaka güzel bir yere götürürdü Biz de masallardaki şehzadeler gibi "Tevekkeltu alellah" diyerek gidiyorduk Yedi saatlik bir yolculuğun ardından şehre ulaştık İlk olarak şehrin en yüksek tepesine çıktık Şehre hâkim bu tepeden aşağıdaki ovaları temaşa ederken neler canlanmadı ki hayalimde Tepeden indiğimizde öğle yaklaşıyordu Müslümanların çoğunlukta olduğunu duyduğumuz "Şeytan pazarı" denen semtteki bir mescide yöneldik Mescide varıp kendimizi tanıttığımızda, mahalle halkı şaşkına dönmüştü Memnuniyetlerini ve sevinçlerini ifade edecek kelime bulamıyorlardı Birbirleriyle yarışırcasına bizi evlerinde misafir etmek istediler Onların bu tavrı zihnimi on dört asır evveline, Efendiler Efendisi'ni evinde ağırlamak isteyen Ensar’ın gayretine götürdü

Bütün mahallelinin bizi misafir etme istekleri karşısında herhangi bir kırgınlığa sebep vermemek için, "İçinizdeki en yaşlının evinde misafir olalım" dedik Mahalle sakinleri teklifimizi mâkul karşıladı Böylece hiçbir kırgınlığa sebep olmadan bu işi hâllettik

Evinde misafir olduğumuz zat yetmişin üzerindeydi Bizi tanıyıp buralara geliş gâyemize vâkıf olunca: "Size en iyi o yardımcı olur" diyerek bulunduğumuz yere yakın bir köyde yaşayan bir zattan bahsetti Bunun üzerine hemen toparlanıp yola koyulduk Kısa bir yolculuktan sonra, o zatın evine vardık Avluya girdik Bir köşede birkaç ocak kurulmuş, üzerlerinde kazanlar kaynıyordu Kazanlardan yayılan et kokusu avluyu kaplamıştı Anlaşılan ya bir düğünün üzerine gelmiştik veya bir davete rastlamıştık Nihayet aradığımız zatın huzurundaydık Doksanın üzerindeki bu nûrânî zat, bizim kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve bunun gibi daha başka soruları heyecanla sordu Bizler kendimizi tanıtınca da birdenbire fenalaştı Fakat, Allah'a şükür biraz sonra kendisine geldi Kendine geldiğinde de "Evlatlarım, sizinle tanışır tanışmaz sizi soru yağmuruna tutmamı nezaketsizlik olarak görebilirsiniz Ama bunun sebebi var Ben bu gece rüyamda Peygamber Efendimiz’i (sas) gördüm Bana "Yarın senin yanına benim torunlarım gelecek, onları iyi ağırla" buyurdular Ben sabahtan beri sizi bekliyordum Mademki Efendiler Efendisi (sas) "Gelecekler var" dedi Ben geleceğinize mutlak gözüyle baktım Sabahtan bir sığır kestirdim bu hazırlıkları da sizin için yapıyordum" dedi Bu anlatılanlar karşısında yürek taşıyıp da duygulanmamak mümkün müydü? Her birimiz Peygamber Efendimiz’in (sas) bu vefâsı ve bize sahip çıkışı karşısında gözyaşlarımızı tutamadık Efendiler Efendisi (sas), bizden evvel buralara gelmiş ve bize zemin hazırlamıştı Kim bilir daha nerelere gidip başka arkadaşlar için ne zeminler hazırlayıp bekliyordur

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




HİZMETEHLİ NASIL OLMALI?


Hizmetin Mükâfatı



Osman b Ebu’l As (radıyallahu anh)’dan: “Sakif kabilesinin heyeti ile birlikte Resûlullah’a gelmiştik Kapısına varınca develerimizden indik
- Develerimizi kim tutacak? Dediler Herkes Resûlullah’ın huzuruna girmeye can atıyor, dışarıda kalmak istemiyordu Aralarında en küçükleri ben olduğum için:

- İsterseniz ben tutayım, ama siz çıktıktan sonra da benimkini tutacağınıza söz verir misiniz? Dedim
- Tamam tutarız, diyerek içeri girdiler Biraz sonra dışarı çıktıklarında, bana:
- Haydi gidiyoruz, dediler
- Nereye? Dedim
- Memleketimize, dediler

- Ben evimden çıkayım, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kapısına kadar geleyim, sonra da onunla görüşmeden geri döneyim öyle mi? Bana söz verdiğinizi unutmayın!” Dedim

- Peki, öyleyse acele et Zaten biz senin adına da soru sorduk Sormadığımız bir şey kalmadı, dediler Hemen Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna girerek:
- Ey Allah’ın Resûlü! Beni dinde derin anlayışlı yapması ve ilim öğrenmeyi nasip etmesi için Allah’a dua et, dedim

- Ne dedin? Diye sordu Sözümü tekrar ettim Bu defa:
- Benden arkadaşlarının hiç birinin istemediği bir şey istedin Git, sen onların başkanısın Kavmin arasında sana gelenlerin de başkanısın, buyurdu (Hayatü’s Sahabe, Taberânî)

Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz

İnsan, fırsat düştükçe, ibadet ve hayrın, büyüğüne küçüğüne bakmayıp ihlâs üzere hepsini yapmağa gayret etmelidir Çok büyük hizmet yapanlar, bazı küçük görülenleri ihmal ederler Hâlbuki Allah Teâlâ’nın rızası nerededir, hangisindedir bilinmez

Rivayete göre, (Sultan Ahmed Camii’ni yaptıran) Sultan I Ahmed Han'ı rüyada görüyorlar ve kendisine soruyorlar:
- Cami hakkında, Allah Teâlâ sana nasıl muamele etti?
Cevaben diyor ki:
- Cami için sevap bakımından fazla bir şeye nail olamadım Yalnız bir müslüman yardım gayesi ile camiye konmak üzere bir kerpiç getirmişti Onu da cami inşaatında kullanmalarına muvafakat etmiştim Allah Teâlâ bu (tevazu) sayede hayrımızı kabul buyurdu, dedi



Hizmetehli kimdir?

Allah-u Zülcelâl, Davud (aleyhisselâm)’a: “Ey Davud! Bana talib olan ve beni isteyen birini gördüğün zaman, onun hizmetçisi (hadimi) ol!” Diye vahyetmiştir

Hâdim, yani hizmetehli, Allah-u Zülcelal’in, hizmetlerine karşılık kulları için hazırladığı sevap ve ecri arzulayarak hizmete girer

Hâdim; Hak yola talip olanları gönül rahatlığına ulaştırmak, Allah’a yönelenlerin duygu ve düşüncelerini, dünyevî endişelerden kurtarmak ister Yaptığı her şeyi, sâlih bir çerçevede, temiz bir niyetle yapar

Hâdim; hizmeti, karşılıksız yardımda bulunmayı, başkalarını kendisine tercih etmeyi, cennetin yollarından biri olarak bilir Hizmetin faziletini bildiği için onu nafile ibadetlere tercih eder Ancak, kişinin Allah ile beraber olabilme halini düzeltmek ve devamlı kılmak için yaptığı nafileler bunun dışındadır

Noksan hizmetehli

Hâdim’in, arzu edilen ve beğenilen yüce bir makamı vardır Ancak, hizmette niyetini nefsanî etkilerden temizlemesini bilmeyen kimse, hâdim değil, onlara benzemeye çalışan bir kimsedir O, fakirlere hizmet için çırpınır, hizmet için girilebilecek her yere girer Hüsnü niyetle hâdimler gibi çalışırsa bile, yine de hizmeti ve niyeti şaibeden kurtulamaz



Böyle bir hizmetkâr, topluma hizmette iyi niyeti ve kavi imanı olduğu takdirde, yerinde hizmet edebilir Bazen de niyetine heva-heves karıştığı için hizmeti yerinde ve isabetli olmaz

Yapılmaması gereken yere hizmet götürmüş olabilir Yaptığı her iş ve hizmet karşılığında sevgi ve övgü bekler Bazen övülme için hizmet eder Bazen de heva ve hevesiyle hareket ettiği için sevmediği bir durumla karşılaştığı kimsenin hizmetine mani olur, kalbine ve niyetine hevâsı karıştığı ve nefsanî duygular gönlünü zedelediği için sevinçli ve kızgın olduğu zamanlarda hizmetin gerektirdiği edebe, riayet edemez Dolayısıyla hizmetinde isabet etmediği anlar olabilir

Hakiki hizmetehli

Hakiki hizmetehli ise gerek sevinçli, gerek kızgın olduğu hallerde bile heva ve hevesinin etkisi altında kalmaz Hiç bir kınayıcının kınaması onu, Allah yolunda bildiğini yapmaktan alıkoyamaz Her şeyi yerli yerinde ve zamanında yapar

Hulâsa, bu bilgilere ve yukarıda verilen özelliklere göre, hizmet anlayışında nefsânî etkilerden kurtulamayan kimse, hâdim değil, ancak mütehâdimdir (Hizmet ehline benzemeye çalışan; sahte hadim) (Şehabuddin Sühreverdi; Avârifu’l Meârif, s 119-121)






SIDDIKA SADIKOĞLU

Gülistan dergisi

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




HİZMET EHLİ







Mahlukatın en şereflisi olan insana verilen vazife, “Her nimetin, külfeti; nimetin büyüklüğüne göredir”, kaidesince bütün vazifelerin en yücesidir Hakka ibadet, halka hizmet şeklinde hulasa edilen bu vazife, peygamberler mesleğidir Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: Müminlerden özür sahibi olmaksızın oturanlar ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenler müsavi olmazlar[url=http://wwwhaykirisnet/Wap/Forumasp?ccp=&konuyu=oku&konune=8375#_ftn 1] Peygamber Efendimiz (SAV) ise, Hz Ali (RA)’a şu nasihatte bulunmuşlardır: “(Ya Ali!) Allah’a yemin ederim ki, senin vasıtan ile Allah’ın bir kişiye hidayet vermesi, senin için, kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır”[url=http://wwwhaykirisnet/Wap/Forumasp?ccp=&konuyu=oku&konune=8375#_ftn 2] Allah yolunda yapılacak hizmetlerde gösterilecek gayretin en güzel misâli, peygamberler ve onların vârislerinin hayatlarıdır Yıllarca dînî teblîğ ettiği halde, sadece bir kişinin hidayetine vesile olan peygamberler olmuştur Bütün sıkıntılara rağmen, tebliğ vazifesindeki gayretleri asla eksilmemiştir Din-i Celil-i İslam’ı tebliğ hususunda, Peygamber Efendimizin çektiği sıkıntıları ve bunlara karşı gösterdiği sonsuz tahammülü kelimeler ile anlatmak mümkün değildir Bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Yemin ederim ki, Allah yolunda, kimsenin görmediği eziyetleri gördüm Allah uğrunda, hiç kimsenin görmediği korkulara maruz kaldım Öyle bir otuz gün ve gece geçirdim ki, Bilal’in koltuğu altında sakladığı yiyecek dışında ne bende ne Bilal’de bir canlının yiyebileceği bir şey vardı!”[url=http://wwwhaykirisnet/Wap/Forumasp?ccp=&konuyu=oku&konune=8375#_ftn 3] Kendisine halini arzeden Ümmü Süleym’e de, şöyle buyurmuşlardır: Sabreyle! Allah’a kasem ederim ki, yedi günden beri Muhammed’in âilesinin yiyeceği yoktur Üç gündür taştan tencerelerinin altında ateş yakılmadı! Vallahi, Allahü Teala’dan bütün Tihâme dağlarını altın yapmasını isteseydim, arzumu gerçekleştirirdi”[url=http://wwwhaykirisnet/Wap/Forumasp?ccp=&konuyu=oku&konune=8375#_ftn 4] İşte çektiği sıkıntılar Ve işte vazifesindeki gayreti: “Ey Habibim! Nerdeyse sen, bu söze (Kur’an’a) inanmayanların ardından üzülerek kendini helak edeceksin”[url=http://wwwhaykirisnet/Wap/Forumasp?ccp=&konuyu=oku&konune=8375#_ftn 5] Kendisini dinimizin en iyi, en doğru ve en süratli bir şekilde öğretilmesi ve yaşatılması davasına veren; “Efendi, biraz istirahat buyursanız” denildiğinde: “Günde binlerce insanın imanı sönerken, ben nasıl ayaklarımı uzatıp yatabilirim, buyuran; “Hocalıkta bize ekmek kalmadı”, diyenlere: “Efendiler! Hocalık bir meslek, bir ekmek teknesi değildir Hocalık, Allah’ın, Rasülüllah’ın, kitabullah’ın ve din-i mübin-i İslamın tebliğ memurluğudur”, şeklinde cevap veren; hastalığı sebebiyle, istirahat ettiği odasına, elinde kitabıyla giren talebesine: “Gel evladım, biraz okuyalım Biz değil yorgunluk, rahatsızlık; mezara gidiyor dahi olsak; okumak, okutmak ve hizmet denilince koşarız”, buyuran son devrin din alimlerinden Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri, ve daha nice peygamber varisleri maruz kaldıkları sıkıntılara rağmen, gayret-i diniyyelerinde zerre kadar noksanlık olmadan, kendilerine verilen vazifeleri en güzel şekilde ifa etmişlerdir Peygamber Efendimiz bir savaş dönüşü, kızı Hz Fatıma RAnha’nın evine uğramışlardı Hz Fatıma, çok sevdiği babasının, yüzünün solmuş, elbiselerinin eskimiş olduğunu görünce, dayanamayıp, Allah Rasülünün boynuna sarılarak, ağlamaya başladı Kızını teselli etmek isteyen fahr-i alem: “Ya Fatıma, ağlama! Allah, babanı öyle bir dava ile göndermiştir ki, bu din gecenin olduğu her yere ulaşacak, yeryüzünde topraktan, deve tüyünden ve kıldan mamul ne kadar ev varsa, Allah bu dava sebebiyle, evlere ya izzeti, yahut zilleti verecek[url=http://wwwhaykirisnet/Wap/Forumasp?ccp=&konuyu=oku&konune=8375#_ftn 6], buyurdular Şu bir hakikattir ki, bu hizmetlerin bize ihtiyacı yoktur Cenabı Hak, dininin, kıyamet sabahına kadar devam edeceğini, kendi kelam-ı kadimiyle yazmış, bir kafirle dahi olsa, bu dinin her tarafa yayılacağını bildirmiştir O halde, müslümanlar olarak, bütün arzu ve gayretimiz, Cenab-ı Hakk’ın bizleri dininin hizmetçilerinden kılmasıdır Fakat, Allah’ın dinine hizmet büyük bir nimettir “Bu istemekle elde edilecek bir devlet değildir Lakin zaman içinde belli kimselere, Allah tarafından verilir Peygamber Efendimiz, Hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Dünyanın ömrü olduğu müddetçe, Allah’ın kıyamet emri gelinceye kadar, ümmetimden hak üzere, gâlip ve daima dine destek olan bir cemaat asla zail olmayacak Bunlar dine sahip çıkacaklardır Kendilerine muhalefet edenler onlara hiçbir zaman zarar veremeyecektir


Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




DERGÂHI TEMİZLERDİ

Bir sene yolculuktan, sonra Mevlânâ Hâlid,
Delhi’ye geldiğinde, ikindiydi tam vakit

Delhi’nin toprağına, ilk ayak bastığında,
Dağıttı sevincinden, her ne varsa yanında

Sonra varıp elini, öperek o büyüğün,
Talebesi olmakla, şereflendi aynı gün

O da, ilk iş olarak, ezmek için nefsini,
Verdi ona dergâhın, günlük temizliğini

Her zâhirî ilimde, çok büyük âlim iken,
Başladı vazîfeye, hiç îtirâz etmeden

Kova ve süpürgeyi, her gün alıp eline,
Aylarca devam etti, dergâh temizliğine

Kovasını kuyudan, su ile doldurarak,
Taşırdı omuzunda, bir sopaya takarak

Dergâhtan o kuyuya, o kuyudan dergâha,
Gidip gidip gelirdi, bir günde, pekçok defa

Hem dergâhın temizlik, işiyle uğraşırdı,
Ve hem de abdest için, depoya su taşırdı

Üstâdının verdiği, bu temizlik işinden,
Eğer az bir gevşeklik, gelse idi içinden,

En şiddetli cezâyı, verip hemen nefsine
Yine devam ederdi, aynı vazîfesine

Bir gün nasıl olduysa, yaparken bu işini,
Az hissetti nefsinin, işe gayretini

Derhâl kendi kendine, söylendi ki: “Ey nefsim,
Sana bu, çok şerefli, vazîfeyi veren kim?

Yapmak istemez isen, bu işi eğer ki sen,
Atarım elimdeki, süpürgeyi ve hemen,

Yerleri, sakalımla, süpürtürüm vallahi,
Vazîfene severek, devam et, durma haydi

Nefsini bu şekilde, paylayınca o biraz,
Ondan sonra nefsinden, gelmedi bir îtirâz

Üstâdının verdiği, bu işi yapmak için,
Çalıştı canla başla, gevşeklik etmeksizin

Su taşıya taşıya, aylarca omuzunda,
İki omuzu dahî, yara oldu sonunda

Bir gün yine dergâha, omuzda su taşırken,
Mübârek üstâdıyla, karşılaştı âniden

Abdullah-ı Dehlevî, şâhid oldu ki o an,
Hâlid-i Bağdâdî’nin, mübârek omuzundan,

Çıkıyor Arş’a doğru, muazzam büyük nûrlar,
Melekler hayranlıkla, onu seyrediyorlar

Ne zaman ki üstâdı, vâkıf oldu bu hâle,
Anladı artık onun, geldiğini kemâle

O’nu o vazîfeden, alarak en sonunda,
Emretti ki dâima, bulunsun huzûrumda

Bâdemâ üstâdına, yaparak çok hizmetler
Çekti çok mücâhede, ve çetin riyâzetler

Beş ay da bulunarak, üstâdının yanında,
Olgunlaştı iyice, nazarları altında

Bereketli sohbet ve, teveccühleri ile,
Bu vilâyet yolunda, kavuştu tam kemâle

Abdullah Dehlevî’nin, kalbinde sır ve esrar,
Ne varsa üstünlükten, hepsine oldu mazhar

Yâni onda bulunan, o şerefli emânet,
Hâlid-i Bağdâdî’ye, geçmiş oldu nihâyet

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




MÜSLÜMANLARA HİZMET, İBADETTİR

İman, kişiliğimizin oluşmasında en önemli mihenk taşıdır İman ile düşünce, değer, istek ve hedeflerimiz daha farklı bir yapıya dönüşmüştür İmandan yoksun olanın hayat anlayışı ile iman ehlinin hayat anlayışı birbirinden farklıdır Bu farklılık sünnetullah gereğidir
İman ehli olduğunu iddia ettiği halde; düşünce, yaşantı ve arzusunu maddi ölçülere göre belirleyen bir kişinin inancında ciddi problemler vardır Çünkü iman nuru, hayatın maksat ve gayesini kulluk temeli üzerine oturtmuştur İmandan mahrum olanın durumu karanlıkta yol alanın durumuna benzer Aydınlıkta yürüyenle, karanlıkta yürüyen arasında nasıl fark varsa; iman ehli ile imansızlar arasında da çok belirgin farklar olmalıdır Rabbimiz bu ayrışmayı şöyle beyan eder:
“Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz Kurtulanlar ancak cennetlik olanlardır” (Haşir: 20)

Yani cennet nimetleri ile cehennem azabı arasında var olan farklılık, aslında cennete talip olanlarla cehennemlik olanların hayatlarında kendini göstermektedir Çünkü bu ikisine giden yollar birbirine zıttır Cehennem yolu üzerinde; nefsani ve şehevi arzular, dünya sevgisi, kibir, enaniyet ve bin bir çeşit masiyet var…Cennetin yolunda ise; Allah sevgisi, Allah rızası, cennet arzusu, İslam kardeşliği ve bin bir çeşit hayır ve hasene var…
Her fert, hayat sahnesinde neye talip olduğunu yaşantısıyla ispatlayacaktır İmanın kalitesi ve ciddiyeti; amel, ibadet ve eylemlerde kendini gösterecektir Hiç kimse kendini boş hayallerle avutmasın İman, gereği yapıldığında gerçek değerini alır Şu unutulmamalı ki İslam’a göre değerler iman ile belirlenir…
İman ehline göre ibadet, kulluk, zikir ve tefekkür; huzur ve saadet vasıtası iken imandan mahrum olanlar için ağır bir yük ve angaryadır
İman ehli için infak, sadaka ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek; Allah’ın rızasını kazandırma vasıtası iken imandan mahrum olanlar için ağır bir kayıp, ziyan ve zarardır

İman ehli için yaşlı birinin yükünü taşımakta kendisine yardımcı olmak; ahiret yükünün hafifleme vasıtası iken imandan mahrum olanlar için enayilik ve hamallıktır
İman ehli için Müslümanlara hizmet etmek; kardeşliğin gereği ve cennetin yatırımı iken imandan mahrum olanlar için kendini heder etmek ve boş yere harcamaktır
İman ehli için hasta veya mağdur bir aileyi ziyaret etmek; günahlardan arınma vasıtası iken imandan mahrum olanlar için anlamsız ve menfaatsız bir uğraştır
İman ehli için zulüm, şiddet ve baskı altında olanları kurtarmak; hak ve adaletin gereği iken imandan mahrum olanlar için kendini tehlikeye atmaktır
Velhasıl, iman ehli için var olan hayır kapılarını, imanın tadını almamış olanlar görememektedir Bundan dolayı bu kapılardan nadir kişiler geçmektedir Hâlbuki imanın lezzetini almış olanlar için her iyilik ve hayır kaçırılmaması gereken büyük bir fırsattır
“…İyilik ve takva hususunda birbirinizle yardımlaşınız…” (Maide: 2)
“…Hayır işleyin ki, felah bulasınız” (Hac:77)
“…Hayırdan her ne yaparsanız Allah onu bilir” (Bakara: 215)
“Her kim zerre kadar hayır işlerse onu görür” (Zilzal: 7)
Evet, bu ayetler hayır ve iyilik konusunda anlayışımızın değişmesinde etki yapmaz mı? Müslümanlara ve İslami kurumlara hizmet etmenin ne olumlu neticeler getireceğini idrak etmemiz gerekmez mi? Hesabımız ve hedefimiz Allah rızası ise, işte size kapı… Hayır kapısı… Müslümanlara hizmet kapısı… İyiliklerde yarışa davet kapısı… Buyurun size Rabbinizin övgüsünü kazandıracak hayır vasıtası:
“…Kendileri muhtaç oldukları halde başkalarını daha ziyade düşünürler…” (Haşr: 9)
Evet, Allah’ın övgüsünü kazanmaya hazır mısınız? Hazırsanız, durmayın çevrenizden başlayarak Müslümanlara hizmet edin, işlerinde onlara yardımcı olun… Her türlü imkânınız ile onlara desteğinizi verin… Dert ve sıkıntılarına ortak olun… Onları ağır yükün altında yalnız bırakmayın… Bilin ki, iman ehli için yapacağınız her hizmet ve destek ibadet hükmündedir Mükâfatını Allah verecektir
“…Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine getirirse, Allah da ihtiyacını gidermede ona yardım eder Bir kimse bir Müslüman’ın sıkıntısını giderirse, Allah da ona karşılık kıyamet gününün sıkıntılarından-kederlerinden- birini giderir Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamette onun ayıbını örter”(Rıyazus-Salihin, C1, No:242)
Aslında İslam’ın ilk takipçileri gibi düşünce yapımızı onarırsak, Müslümanlara hizmet etmede asla geri kalmayız Kardeşliğin ispatı, kardeşe hizmet ve yardım etmekle mümkündür Bu konuda tarihte şöyle ibret verici bir hadise geçmiştir:
Hac seferinden dönen bir adam, İmam Cafer-i Sadık’a, kendisinin ve yol arkadaşlarının yolculuk hikayesini anlatır Özellikle de yol arkadaşının çok asil olduğunu söyler ve :
- Biz, böylesine asil zahit bir insanla övünüyorduk O, tek başına taat ve ibadetle uğraşıyordu Bir yerde konakladık mı, hemen bir köşeye çekilip, seccadesini serer sermez ibadet, zikir ve duayla meşgul oluyordu der İmam:
- O halde, onun kendi işlerini kim yapıyor ve hayvanına kim bakıyordu? diye sorar
- Belli ki, bu gibi işlerle uğraşma şerefi bize aitti ve o yalnız kendi kutsal işleriyle meşguldü Bu gibi işlere (yani hizmet etmeye) yanaşmıyordu, deyince İmam şöyle buyurur:
-Öyleyse, hepiniz ondan, daha üstün olmuşsunuz (Doğruların Öyküsü-Mutahhari)

***

Müslümanlara yük olmaktansa, onlara yardımcı olmak daha hayırlı ve daha evladır Bu hizmette maddi menfaat ve çıkar aranmamalıdır Zira bu anlayış, yani çıkarcı yaklaşım İslam’a hizmetin önünde en büyük engeldir Yoksulu doyurmak, komşu haklarına riayet etmek, evsize-barksıza ev temin etmek, yetimin hakkını korumak, işlerinde Müslümanlara yardımcı olmak, İslami kurumlara sahip çıkmak, misafir ağırlamak gibi konularda ağır davranmak; iman ölçüsüyle asla bağdaşmaz
Batılıların içimize yerleştirmek istediği bu kapitalist ve menfaatçi zihniyeti bertaraf etmek hepimizin görevidir Çünkü bulaşıcı bir hastalık gibi içimize sirayet etmekte olan bu rehavet ve menfaat anlayışı, dünya ve ahiret kurtuluşumuz önünde en büyük engeldir Bizi bizden koparan, bencil ve çıkarcı hale getiren bu hastalığın ilacı ise; kardeşler için hizmet konusunda seferber olmak, onları kendimize tercih etmek ve her hizmetin karşılığını Allah’tan beklemektir
“Sizden biriniz kendisi için sevdiği bir şeyi Müslüman kardeşi için de sevmedikçe, (kamil bir) iman etmiş olmaz” (Rıyazus-Salihin, C1, No:234)

Allahım! Müslümanlara, bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenmeyi ve yekvücut olmayı nasib et Bizleri İslam kardeşliğinin gerçek uygulayıcıları kıl Amin!

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




Akilli olan nasil hizmet edecegini bilir‏


Vaktiyle bir hükümdar, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir taş koydurmuş, vezirleri ve memleketin ileri gelenlerini de saraya yemeğe davet etmiş, kendisi de pencereye oturmuştu Bakalım neler olacaktı? Vezirler ve valiler, saray görevlileri birer birer geldiler Hepsi yol üzerindeki kocaman taşın etrafından dolaşıp saraya girdiler Hiç kimse bu taşı kenara çekeyim diye düşünmedi Aksine pek çoğu hükümdarı yüksek sesle tenkid etti:

“Sultanımız bu kadar servete sahip, ama yol üzerindeki o kocaman taşı kaldırtmıyor, insanlara sıkıntı veriyor” gibi şeyler söylüyorlardı Sonunda bir köylü çıkageldi O akşam verilecek ziyafet için saraya meyve ve sebze getiriyordu Yolun ortasındaki koca taşı görünce:

“Bu kaya, yoldan geçenlere sıkıntı verir, bunu kenara çekeyim de Allahü teâlânın kulları rahat etsin” dedi ve hemen sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın altında bir kesenin durduğunu gördü Açtı Kese altın doluydu İçinde bir de not vardı:

“Altınlar, kayayı yoldan çeken kişiye aittir” diyordu Bunu sarayın penceresinden seyreden hükümdar, köylüyü de akşamki yemeğe davet etti

Yemekte bir konuşma yaparak dedi ki:
“Saraya gelen yol üzerine kocaman bir taş yerleştirdim ve ne olacak diye pencereden seyrettim Herkes taşı oradan kaldırmak yerine, beni tenkid ederek saraya geldiler, ancak bu köylü, müslümanlara eziyet vermesin diye, hiçbir karşılık beklemeden taşı kenara çekti Bunun için biraz sıkıntı da çekti, ama mükafatını da gördü Hayırlı bir iş yapmak için mutlaka sultanın emrini mi beklemek lazım? Akıllı olan, ne zaman ve nasıl hizmet edeceğini bilir, bunun için emir beklemez” Bunları söyledikten sonra o köylüyü vezir yaptı

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




ALLAH YOLUNDA HİZMET

Hizmet, Mü’min’in aynasıdır
Hizmet, imanın ve güzel Müslümanlığın ölçüsüdür
Hizmet, Cenâb-ı Hakk’ın ahlâkının kulda yansımasıdır

Kul, Rahmân ve Rahîm olan Rabbi’ni tanıdığı ölçüde O’nun kullarına merhametli, faydalı ve yakın olur Rasûlullah (sav) Efendimiz’in tarif buyurduğu gibi, gerçek Müslüman, insanların kendisinden bir zarar görmediği, herkesin ondan rahat ettiği, emin olduğu, fayda gördüğü bir kimsedir Kendisine güvenilmeyen, insanları sevmeyen ve kimse tarafından da sevilmeyen kimse imanın tadını tadamaz(Buhârî, İman 4,5)

Manevî terbiyenin sonu, halktan kaçmak, işten el etek çekmek değil, halkın arasına dönmek ve hizmet etmektir Tasavvuf terbiyesinin en büyük hedefi insanı herkese rahmet olacak bir kıvama getirmektir Öyle bir kimseden Cenâb-ı Hakk da razı olur, bütün yaratılmışlar da razı olur

Allah dostları, âlemlere rahmet olan Hz Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz’in sünneti üzere hareket etmeyi en büyük gaye edinmişlerdir Efendimiz (sav) hiçbir ayırım yapmadan bütün insanları muhatap almış ve hepsine rahmet olmuştur Muhataplarına Allah Teâlâ’nın kulu gözüyle bakmıştır Yaptığı iyilikleri kimsenin başına kakmamıştır, hiç kimseyi minnet altına sokmamıştır Onun en büyük sünneti, başkasının yükünü çekmek, ihtiyaçlarını gidermek ve yüzünü güldürmektir

Nakşibendî yolunun piri Şâh-ı Nakşibend, bu yolun usulünü şöyle tarif etmiştir: “Bizim usulümüz, halkın içinde Cenâb-ı Hakk ile beraber olmaktır Yolumuz sohbet ve halka hizmet yoludur Halktan kaçmakta şöhret, şöhrette afet vardır Hayır, halkın içinde bulunup herkese Allah rızası için hizmet etmektedir”(1)
Allah rızası için bir hizmetin içinde bulunmak kadar kazançlı bir iş yoktur Rasûlullah (sav) Efendimiz hizmet ehlini şöyle övmektedir:

“Bir topluluk içinde en büyük sevabı onlara hizmet eden alır”(Saîd b Mansur, Sünen, hno: 2406)

“İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara en faydalı olandır”(Ebû Dâvûd, Edeb 57)
Mü’min’e yapılan hizmet, nafile ibadetten daha üstündür Rasûlullah (sav) Efendimiz, bir Mü’min’in ihtiyacına koşmanın faziletini ve şerefini şöyle belirtiyor:

“Bir Mü’min kardeşimin ihtiyacını görmek için yürümem bana, şu mescitte (Mescid-i Nebevî’de) oturup bir ay itikâfa girmekten daha sevimlidir”(Taberânî, el-Kebîr, hno:13646)

Hizmetin en büyük kerameti, insanı Allah Teâlâ’nın sevgi ve yardımına mazhar etmesidir Efendimiz (sav) buyuruyor ki: “Bir kul, din kardeşinin yardımında bulunduğu sürece, Allah da onun yardımında olur”(Tirmizî, Hudûd 3)
Ashâb’tan Abdullah b Abbas (ranhümâ), Hz Peygamber (sav)’in mescidinde itikâfa girmişti Yanına bir adam geldi, selam verdi ve oturdu İbn-i Abbas adamın yüzüne baktı, onu biraz kederli gördü:

- “Ey falanca! Seni kederli ve üzüntülü görüyorum, bir sıkıntın mı var?” diye sordu Adam:

- “Evet, ey Allah Rasûlü’nün amcasının oğlu Falancanın üzerimde vefa hakkı var, para karşılığında beni hürriyetime kavuşturdu Fakat şu kabirde yatan Peygamber hakkı için söylüyorum, üstlendiğim borcu ödeyecek gücüm yok” dedi İbn-i Abbas:

- “Ona senin hakkında konuşsam olur mu?” diye sordu Adam:

- “İstersen bir konuş!” dedi İbn-i Abbas hemen ayakkabılarını giydi, mescitten çıktı Adam:

- “İtikâfta olduğunuzu unuttunuz herhalde!” diye hatırlatmada bulundu İbn-i Abbas (ranhümâ):

- “Hayır unutmadım Fakat ben şu kabirde yatan Hz Peygamber (sav)’i işittim O aramızdan ayrılalı çok geçmedi” Bu arada İbn-i Abbas’ın gözlerinden yaşlar boşandı Sözüne devam etti “Efendimiz (sav) şöyle buyurdu: ‘Kim bir din kardeşinin ihtiyacını gidermek için yürür ve sıkıntısını giderirse, bu yaptığı onun için on senelik itikâftan daha hayırlıdır Hâlbuki kim Allah Teâlâ’nın rızası için bir gün itikâfa girse Allah Teâlâ onunla Cehennem ateşi arasında üç hendek koyar Her bir hendeğin arası doğu ile batı arası kadar uzaktır”(Münzirî, et-Terğîb, II, 272)
Ashâb’ın büyüklerinden Muaz b Cebel (ra) demiştir ki: “Allah yolunda cihada giden arkadaşlarımın eşyalarını hazırlamam, yüklerini düzeltmem ve bineklerini çekip çevirmem bana on nafile hacdan daha sevimlidir”(Ebû Dâvûd, Edeb 60)
Ebû Kilâbe el-Basrî (ra) şu hadiseyi anlatmıştır: Rasûlullah (sav), yolculuk yaparken ashâbını gruplara ayırıyordu Bir defasında grubun birisi Efendimiz (sav)’in huzuruna gelerek gruptaki bir şahsı şöyle övmeye başladılar:

- “Ey Allah’ın Rasûlü! Biz bunun gibisini görmedik Bir yere indiğimizde hemen namaza koşar, durmadan namaz kılar Hareket edince tek işi Kur’an okumaktır Bir de devamlı oruç tutar” dediler Rasûlullah (sav):

- “Ona bunları yapma imkânını kim veriyor O bunları yaparken ihtiyaçlarını kim görüyor?” diye sordu Arkadaşları:

- “Bizler!” diye cevap verdiler Rasûlullah (sav), aynı soruyu bir kere daha sordu Onlar tekrar:

“Bizler!” diye cevap verince, Efendimiz (sav):
- “Bu durumda sizin hepiniz ondan daha hayırlısınız” buyurdu(İbn-i Mübârek, Kitâbu’l-Cihâd, II, 180)

Abdurrahman-ı Tâhî (ks) şöyle buyurur: “Nisbet (manevî feyiz ve yardım) hizmete göredir Hizmetteki ilâhî rahmet hiçbir şeyde yoktur Nakşibendî tarikatında rahmete sebep olacak her türlü amel ve hizmet vardır İbadet için evine kapanıp halkın hizmetinden kaçan kimse, pek çok hayırdan mahrum kalır Sadece zikirle yetinmek olmaz Mal ve can ile Allah yolunda cihat ve gayret etmek gerekir”(2)

Hizmetin temeli ve ruhu ihlâstır İnsanın Allah rızası için yaptığı bütün ameller, gayretler, harcamalar hizmetin içine girer İhlâsla yapılan hiçbir işe küçük denmez Allah rızası için mescitten atılan bir çöp bile hayırdır, hizmettir İnsan bir hayır yaparken ne yaptığından çok, onu kim için yaptığına bakmalıdır

Hizmeti kullanıp içimizdeki nefsanî hisleri tatmin etmek, insanların rağbetini çekmek, özel çıkarlar sağlamak, baş olma hevesine kapılmak, hizmet edip hürmet beklemek doğru değildir Hâce Ubeydullah Ahrâr (ks) der ki: “Ben bu yolun feyzini tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettim Herkesi bir yoldan götürürler Bizi de hizmet yolundan götürdüler Ben hizmette insan ayırımı yapmadım, hayır umduğum herkese hizmet ettim Heri’deyken sabahları hamama gider ve Müslümanlara hamamda hizmet ederdim Hizmette iyi veya kötü, beyaz veya siyah, kuvvetli veya zayıf ayırımı yapmadan herkese hizmet ederdim Hizmetime karşılık olarak kimse bana bir ücret vermesin diye, işimi bitirir bitirmez hemen hamamdan uzaklaşırdım”(3)

Hizmet ehli nefsini değil hizmeti düşünür Hizmet ayağa kalksın diye gerekirse nefsini ayaklar altına serer Bu yolda Allah için tevazu gösterip alçak gönüllü olan kimselerin başı Arş’a değer O kimseyi Yüce Allah (cc) sever Bu şeref de ona yeter

Hizmet için yola çıkan kimsede şu niyet ve ahlâkların bulunması gerekmektedir:
1- Allah rızası için yola çıkmak

2- Başındaki imama ve başkana itaat etmek

3- Sevdiği malından Allah rızası için kardeşlerine infak ve ikram etmek

4- Beraber olduğu arkadaşlarıyla iyi geçinmek, onlara yumuşak davranmak

5- Fitne ve fesattan çekinmek

Hak yolu, kardeşini kusuruyla birlikte sevme yoludur Bu yol, vermeyene verme, gelmeyene gitme yoludur Bu yol, canla başla hizmet edip sonunda kendi kusuruna istiğfar etme yoludur

Hizmette iş ve yer seçilmez, verilen hizmet çeşidi ne olursa olsun onu ihlâs ve samimiyetle güç yettiği kadar yerine getirmelidir Önemli olan Allah rızası için hayırlı bir işin içinde olmaktır Hayırlı işlerde başkan olmak bir maharet olmadığı gibi, geri hizmetlerde koşan birisi olmak da utanılacak bir şey değildir

Gönlü Allah’a bağlı olan kimsenin hizmette nasıl davranacağını Rasûlullah (sav) Efendimiz şöyle ifade buyurmuştur: “Müjde olsun o kula ki, bineğini alıp Allah yolunda cihada ve hizmete çıkar Başı açık, ayakları toz toprak içinde var gücüyle bu yolda koşar Kendisine ordunun önünde gözcülük verilse onu hakkıyla yapmaya çalışır Eğer ordunun arkasında geri hizmetleri verilse onu hakkıyla yapmaya çalışır İleride veya geride hangi iş verilse o işin gereğini yapmakla meşgul olur”(Buhârî, Cihad) Bu hâl gerçek hizmet ehlinin ahlâkı olmalıdır Bu gün amir olan yarın memur olabilir Bir yerde müdürlük yaparken, öbür yerde tuvaletleri yıkamak, yolları temizlemek, sırtında çuval taşımak, soba yakmak, misafirlere hizmet etmek gerekebilir Hizmet ehli, her iki işi de gönül hoşluğu ile yapar, kimseden utanmaz, yaptığı işi basit ve gereksiz görmez Amir iken kibre düşmediği gibi, Mü’min kardeşlerine, fakirlere hizmet ederken de basit bir iş yaptığını düşünmez Şu örnekleri bir düşünelim:

Hz Ebû Bekir (ra), önceleri ticaretle uğraşıyor, çarşıya inip alış veriş yapıyordu Ayrıca koyun sürüsü vardı ve zaman zaman onlarla meşgul oluyordu Bazen mahallesindeki yardıma muhtaç kimselerin koyunlarını sağıyordu Halife olup kendisine biat edildiği zaman, daha önce koyunlarını sağdığı bir ailenin kızı:

- “Artık bundan sonra koyunlarımız sağılmaz!” diyerek hayıflandı Kızın sesini işiten Hz Ebû Bekir (ra):

- “Hayır, vallahi davarlarınızı sağmaya devam edeceğim Üzerime aldığım bu işin daha önceki ahlâkımı değiştirmeyeceğini ümit ediyorum” diye kızı teselli etti ve halife iken de mahallenin koyunlarını sağmaya devam etti Hatta bazen koyunlarını sağdığı kimselere:

- “Nasıl istersiniz, sütü köpüklü mü sağayım, köpüksüz mü olsun?” diye sorar, onlar nasıl isterse öyle sağardı Daha sonra bulunduğu mahalleden Medine’nin merkezine taşındı Ticaret işiyle halifeliğin beraber yürümediğini görünce, ticareti bıraktı, bütün vaktini Müslümanların hizmet ve idaresine ayırdı Devlet hazinesinden kendisine ve ailesine yetecek miktar maaş bağladı Vefat edeceği sırada, elinde biriken bütün malını devlet hazinesine geri teslim etti “Üzerimde Müslümanların mallarından hiçbir şey kalmasın” dedi Bu duruma şahit olan Hz Ömer (ra):

- “Ebû Bekir, peşinden gelenlerin işini zorlaştırdı, onun gibi kim yapabilir?” dedi(4)

Bedir harbinde Ashâb-ı Kirâm’ın yeterli bineği yoktu Üç kişi bir deveye nöbetleşe binerek gidiyorlardı Rasûlullah (sav) Efendimiz’in de özel bineği olmadığı için, bir deveye Hz Ali (kv) ve Hz Ebû Lubâbe (ra) ile nöbetleşe biniyordu Efendimiz (sav) kendi sırasında deveye bir müddet bindi, sıra diğerlerine geldi Onlar:

- “Siz bininiz ey Allah’ın Rasûlü, biz yürüyelim” dediler Efendimiz (sav):

- “Ben Allah’ın vereceği sevaba sizden daha az muhtaç değilim; siz de yürümek için benden daha kuvvetli değilsiniz Herkes sırasıyla binecek ve yürüyecek” buyurdu(Hâkim, Müstedrek, II, 91)

Hizmette öncelik sırasına dikkat etmelidir Farz bir ibadeti ihmal edip nafile ile uğraşmak hizmet değil hezimettir Hizmetin hedefi Yüce Mevla’nın rızasına ulaşmaktır Kulu Allah rızasına ulaştıracak en büyük sebep farz amelleri yapmaktır
İmam Rabbânî Hazretlerinin belirttiği gibi; bir farzı yerine getirmek bin sene nafile ibadetle meşgul olmaktan hayırlıdır Bir farzın içindeki sünneti veya edebi yerine getirmek de farzın dışındaki nafile ibadetlerden hayırlıdır(5)

Hizmet ehli, önce farz vazifeleri ve hizmetleri yerine getirmeye çalışmalıdır Hayır ve hizmet yapmaya en yakınlardan başlamalıdır İnsanlar içinde anne-baba hukuku en ön sırayı alır Anne babayı aç bırakıp mahallenin muhtaçları ile uğraşmak doğru değildir Cihadın en büyüğü Allah Teâlâ’ya kulluktan sonra anne-baba hukukunu korumaktır Ancak anne veya baba bir haramı emreder veya bir farzı yapmaktan engellerse o durumda kendilerine itaat edilmez
Hizmet ehli, ailesinin haklarını da dikkate almalıdır İşini ve eşini ihmal ederek yapılan hizmet başarıya ulaşamaz Ancak hizmetin gerektirdiği fedakârlıktan da kimse kaçmamalıdır

Bir kadın kocasının hak yolundaki hizmetlerini destekler, yardımcı olur ve elinden geldiği kadar ona zemin hazırlarsa, onunla aynı sevabı alır
Allah yolundaki hizmetlere katılan bir kadın, evli ise kocasının haklarını göz ardı edip nefsinin istediği gibi serbest hareket etmemelidir Müslüman bir kadının koca ve çocuklarına karşı farz olan vazifelerini yapması zaten dinî bir hizmettir, en büyük hayırdır

Allah yolunda çekilen çilelerin karşılığı Cennet ve ilâhî rızadır Hizmet esnasında önümüze çıkan zorluklar, daha fazla sabır gösterip sevap kazanmamız içindir Kolay elde edilen şeyler kalıcı olmaz Hak yolunda koşan bir insanın en büyük hizmeti kendisinedir Hizmetteki ilk fayda hizmet edene aittir Bunun için Allah rızası için yola çıkan bir kimse, bu yolda bütün çileleri baştan kabul etmelidir
Hz Rasûlullah (sav) Efendimiz, yeri Arş-ı A’la ve Cennet iken yeryüzündeki insanların arasında zahmet çekmeyi tercih etmiştir Onun insanlar tarafından yerli yersiz rahatsız edildiğini gören amcası Abbas (ra) bir gün Efendimiz’in huzuruna gelip:

- “Yâ Rasûlallah! Görüyorum ki şu insanlar size çok eziyet veriyorlar, çıkardıkları tozlar zat-ı âlinizi rahatsız ediyor Kendinize yüksekçe özel bir yer yaptırsanız da onlarla oradan konuşsanız!” diye üzüntüsünü dile getirdi Hz Rasûlullah (sav) Efendimiz’in cevabı şu oldu:

- “Hayır! Allah beni içlerinden alıp huzuruna kavuşturana kadar onların arasında duracağım Varsın ökçelerime bassınlar, elbiselerimi çeksinler, bir şey olmaz”(6)

Bütün hizmet ehli, şu âyetteki edeplere dikkat etmelidir: “Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi Artık sen onları affet Onlar için Allah'tan bağışlama dile İş konusunda onlarla müşavere et Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven) Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever”(Âl-i İmrân, 3/159)

İşte bir istişare örneği: Hendek Harbi’nin yapıldığı günlerde Müslümanlar ciddi sıkıntılar çekmeye başlamışlardı Bu durumu gören Hz Rasûlullah (sav) Efendimiz, müşriklerle iş birliği yapan ve karşı cephede bulunan Gatafan Kabilesi’nin reisleri Uyeyne b Hısn ile Hâris b Avf el-Mürrî’ye haber göndererek kendileriyle bir anlaşma yapmak istedi Savaştan vazgeçmelerine karşılık olarak kendilerine Medine’nin senelik hurmalarının üçte birisini vermeyi teklif etti Onlar da bunu güzel buldular İki taraf arasında durum konuşuldu ve anlaşma metni yazıldı Henüz imzalanıp yürürlüğe girmeden önce Rasûlullah (sav), Sa’d b Muâz ile Sa’d b Ubâde’yi huzurlarına çağırıp durumu ve varılan anlaşmayı onlarla da istişare etti Onlar da:

- “Yâ Rasûlallah! Bu işi siz mi istiyorsunuz? Eğer böyle ise, biz sizin arzunuza uyarız Yahut bu mutlaka uymamız gereken ilâhî bir emir mi? Yoksa sizin bizi düşünerek yaptığınız bir anlaşma mı?” diye sordular Rasûlullah (sav):

- “Hayır, bunu sizin için yapıyorum Görüyorum ki bütün Araplar birleşerek tek vücut olmuşlar, her taraftan size saldırıyorlar Bu şekilde bir dereceye kadar güçlerini kırmayı düşündüm” buyurdu Bunun üzerine Sa’d b Muâz (ra):

- “Yâ Rasûlallah! Bizler bir zaman Allah’a şirk koşardık, putlara tapardık, Allah’a ibadet etmez ve O’nu tanımazdık O günlerde bile, bunlar misafir olarak ikram ettiğimiz veya parasıyla sattığımızın dışında zorla bizden bir hurma tanesi yiyemezlerdi Şimdi Allah bizi İslâm’la şereflendirmişken, sizinle ve İslâm’la bizi kuvvetlendirmişken, nasıl olur da onlara mallarımızı veririz? Onlarla böyle bir anlaşma yapmaya hiç ihtiyacımız yoktur Allah onlarla bizim aramızda hüküm verinceye kadar onlara kılıçtan başka verecek bir şeyimiz yok” dedi Rasûlullah (sav):

- “Evet, dediğin güzel!” buyurdu O zaman Sa’d (ra) anlaşma metnini aldı, içindeki yazıyı sildi ve “Bize karşı ellerinden geleni yapsınlar!” dedi(7)
Bu hadisede hizmet ehli için önemli prensipler mevcuttur Görüldüğü gibi Allah Rasûlü (sav) Efendimiz bile kendi fikrini ashâbı ile istişare edip değerlendirmeye tabi tutmuştur Bunu, âyetle sabit olmayıp, içtihada açık olan bir konuda yapmıştır Ashâb-ı Kirâm Rasûlullah Efendimiz (sav) istedikten sonra değil bütün mallarını, canlarını bile vermeye hazır iken, işin aslını öğrenmek için soru sormaktan çekinmemişler, içtihada müsait konularda, Allah için bildikleri doğruyu söylemeyi dinî bir vazife saymışlardır

Hizmet, Allah’ın biz kullarına emanetidir Her Mü’min, Allah yolundaki hizmetlere bir şekilde katılmalıdır Malı ve canı ile bizzat hizmetin içinde olamayan kimseler, hiç değilse kalbi, niyeti, duası, sevgisi ve rızası ile hizmetlere destek vermelidir
Ârifler; “Hizmetteki edep hizmetten daha üstündür” demişlerdir Bütün ilâhî emirler, ibadetler, hayır ve hizmetler bir yönüyle Mü’min’e edep öğretir Her işi edep güzelleştirir Bunun için hizmetteki edepleri bilmemiz ve korumamız gerekmektedir

Rabbim bizleri tembellikten muhafaza buyurarak, kendi katında razı olacağı hizmetleri yine razı olacağı edep ile yapabilmeyi nasip eylesin! Âmin!

Kaynakça:
1 Ahmed Sıddîkî, Şâh-ı Nakşibend, 107
2 Abdurrahmân-ı Tâhî, İşaretler, 188
3 Sâfî, Raşâhat, Sadeleştiren: N Fazıl Kısakürek, 263-264
4 Kandehlevî, age, II, 379-380
5 İmam Rabbânî, Mektûbât, 29 Mektup
6 Kandehlevî, age, III, 335
7 Kandehlevî, age, II, 281

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




Hizmet Edene Hürmet



“Hizmet edene hürmetle memuruz…” Bu söz bir hizmet adamı, Nurun ilk talebelerinden, ihlas abidesi, irade kahramanı Zübeyr Gündüzalp abiye aittir Zübeyr abi, nev-i şahsına münhasır bir insandı Hayatını din ve iman hizmetine adamıştı Mesuliyetini müdrik olarak bir hayat sürdü Onun hayatında laubâliliğe yer yoktu Asla abesle iştigal etmezdi

O, bir irade kahramanıydı Mesela, sabah namazlarından sonra asla uyumazdı Zaten Üstadı ziyarete gelenler olurdu ve onlarla ilgilenmesi gerekirdi Fakat bir gün sabah namazından sonra çok ağır bir uyku bastırdı Bir türlü uykusunu açamıyordu O günlerde geçici olarak İstanbul’da bulunuyorlardı Mevsim sonbahar veya kışa doğru idi Hava epey soğuktu Hemen Eminönü’ne indi Vapura bindi ve güverteye çıktı Soğuk havaya rağmen geminin önünde Üsküdar’a gitti ve geri geldi Bu arada şöyle söyleniyordu: “Ey nefis, sen misin gaflet arzulayan, sen misin olur olmaz vakitte sıcak döşeği dileyen İşte şimdi soğuğu iliklerine kadar tat da gör” Nefsinin rahat arzusuna karşı kendi kendine ceza veriyordu
O bir samimiyet abidesi idi Üstad birgün talebelerinden birine Zübeyr abiyi kastederek, “Bu aptal bu, bu saf bu Bu otuz lira maaşla memuriyeti bırakıp benim yanımda otuz kuruşa talime razı oldu” diye latife yapıyordu Yine bir gün bunu söylediği talebesine dönerek “Zübeyr var ya Zübeyr… Ben bu Zübeyrimi kâinatlara değişmem…” diyerek onun kıymetini ortaya koyuyordu
O bir edep abidesi idi Hayatını çok dikkatli yaşardı Asla boş söz, edepsiz tavır, nâhoş şaka kendisinden sadır olmazdı Bir ciddiyet abidesi idi Aynı zamanda mesuliyetini de müdrik idi Eğer kaldıkları yere çocuklar gelirse, oturuşuna dikkat eder, mehabetini takınır ve etrafındakilere “Çekiliyoruz, kameraya alınıyoruz Dikkatli olmamız lazım” derdi Çocukların, büyükleri sürekli gözetlediklerini ve onları taklide özendiklerini ima ederdi Dolayısıyla neslin tezkiyesi ve terbiyesi için hareketlere, oturup kalkmalara dikkat edilmesi gerektiğini düşünürdü

İşte, bu sahabe tabiatlı, Ebu Bekir edalı Nurun ilk kahramanlarından nadide fıtrat diyor ki, “hizmet edenlere hürmetle memuruz” Sözün masdarı yani kimin söylediği çok önemlidir Bu sözü, öncelikle kendi hayatını hizmete vakfederek, fedakarlığın en zirvesini gösteren birisi Nur hizmetinin temelinde gözyaşı, teri ve ruhu olan birisi söylüyor Demiyor veya düşünmüyor, “ben ilklerdenim, ben yıllarca Üstad’a en yakın olan kimseyim, yâver-i hâssım” “Hizmet eden başımızın tacıdır, hürmet ederiz, saygıda kusur etmeyiz” diyor Bunu yapmak bizim boynumuzun borcudur, diyor

Bu çok önemli bir mevzu “Ben hizmet ediyorum, hem de şurada ve bu olarak…” gibi mülahazaya girmeden, hizmet edenin kendisinden küçük büyük olduğuna bakmadan, onu hürmete layık görüyor Tıpkı ashâb gibi Onlar da, İslam’a ilk girenleri takdir, tebrik etme, hürmetle muamelede bulunmanın yanında, kim davaya omuz veriyorsa ona hürmet ediyorlardı Birisi yıllar sonra gözlerini hakikata açıyor, dün kılıç çektiklerine bugün “ben açığımı kapatmak için daha çok koşturma durumundayım” diye cihad meydanlarında koşturuyordu Diğerleri de ona sevgi, hürmet ve şefkat göstermede cimri davranmıyorlardı Kim hizmette önde ise, yani işin daha çok angaryasını çekiyorsa o daha çok seviliyor ve hürmet görüyordu
Bunun bir anlamı var Bu din yaşanacak ve anlatılacaktır Rabbin muradı budur Onun yaşanması farz-ı ayn, anlatılması farz-ı kifayedir Ancak, Üstad, zamanın başkalaştığını, asrın değiştiğini, şartların farklılaştığını ifade ederek, anlatmanın, tebliğin de farzlar üstü bir farz olduğunu söylüyor O halde, dine, Kur’an’a öyle veya böyle, yazarak, çizerek, okuyarak, anlatarak, göstererek yapılan her türlü hizmet bir manada Allah’ın bütün insanlardan istediği bir vazifedir Dinin ihya olması Rabbin rızasını celbedecek ise, onu temine çalışan herkes, yükün altına giren herkes diğer kardeşlerin yükünü de taşıyor, onların adına da bu işi yapmış oluyor demektir İşte, belki bu sebeple insan, hizmet edenlere karşı minnet duymalı Benim yapmam gereken işleri de yapıyor, benim yapamadığım işlerin üstesinden geliyor, diyerek hizmet edenleri bağrına basmalı, hürmette kusur etmemelidir Öte yandan hizmet edeni, ihlasla Hakk yolunda koşturanları, Allah da sever Ömrü boyunca, emrince hizmet edenleri zayi etmez O halde, Allah’ın sevdiği kulları sevmek ve hürmet etmek de mü’minin şiarıdır Sabah akşam “sevdir sevdiklerini, yerdir yerdiklerini, yar et erdirdiklerini” diye dua etmiyor muyuz

Evet, hizmet cümleden ‘âlâdır Ona gönül verenler de ‘âlâdır Zübeyr abi “hizmetin küçüğü büyüğü olmaz” derdi “Kardeşim, bana hizmet olarak, şu tuvaleti sabah akşam temizleyeceksin, deseler, bunu bir şeref kabul edeceğim ve yapacağım” derdi Ömrünün son demlerinde, kendi yaptıklarıyla yetinmezdi Kimi görse “ben de seninle hizmet edeceğim” derdi Bir gün biriyle oturup konuşurken, onun hizmetlerini sena ediyor, kendisini de yanında götürmesini istiyordu Kapıdan Nurların yazımıyla uğraşan bir abi girdi Onu görünce “Kardeşim, ben de seni bekliyordum, ben de bugünden sonra seninle yazma işlerinde bulunayım” dedi Biraz sonra, sağda solda konferans veren, Nurları anlatan bir abi girdi, bu sefer ona da “kardeşim beni de yanına al, beraber anlatalım” dedi Biraz sonra, mahkeme mahkeme dolaşıp Nur talebelerinin davalarını gören bir avukat abi girince, ona da “Kardeşim, sen çok büyük hizmetler ediyorsun, bundan sonra ben de seninle geleyim, çantanı taşıyayım, sana hizmet edeyim” dedi İçi hizmet aşkıyla yanıp tutuşuyordu

Hizmet, Hakk’a hizmet olunca -Allah ihlas versin- tadına doyum olmuyor Bakın hizmet erlerinin hallerine Bugün de, hizmeti dünyanın dört bir yanına götüren hizmet aşıkları aynı ruh ve eda ile hareket etmeselerdi, Mevla onları muvaffak eyler miydi Yeryüzündeki “vüdd”, sevgi, saygı hürmet de gösteriyor ki, bu hizmetler Hakk katında makbuldür inşaallah

Bu vesile ile imana Kur’an’a hizmet eden bütün kahramanlara en derin hürmet ve muhabbetlerimi takdim eder, Kurban Bayramının hepimizin kurbiyetine vesile olmasını Rabbimden niyaz ederim

Ali Ünsal

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




İslâm’da Hizmet ve Hizmet İnsanının Bazı Özellikleri

Hizmet denildiği zaman, ilimden sanata, eğitimden ticarete, aileden topluma, hayatın her alanını içine alan bir kavram akla gelir Dolayısıyla insanlık adına atılacak olumlu her adım, ortaya konulacak her çalışma ve iş gücünü bu bağlamda hizmet anlayışının içinde değerlendirmek mümkündür

İslâm dini, insana ve topluma hizmet etmeyi mukaddes bir görev olarak kabul etmiş, insanın mutluluğunun vazgeçilmez değerleri olarak gördüğü yardımlaşma, dayanışma, saygı, sevgi, hak ve hukuka riayet etme vb nitelikleri insan hayatında hakim kılarak birbirini seven, birbirinin derdine koşan, çalışan/üreten ve bir arada barış, güven ve huzur içinde yaşayan fertlerden oluşan bir toplum hayatı inşa etmeyi hedeflemiştir Bu nedenle dinimizde hizmet etmek, çalışıp üretmek insan için vazgeçilmez bir hayat anlayışı olmuştur İnsanın sahip olduğu maddî ve manevî potansiyel, ona, sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayıp, arzularını yerine getirmek için verilmemiştir Bunları başkalarıyla paylaşma, yardımlaşma, diğerkâmlık gibi ahlâkî değerler, toplumsal dayanışma ve birlikteliğin bir gereğidir Çünkü İslâm dininde sadece kendini düşünmek, bir başkasını dikkate almadan bencilce bir hayat yaşamak, çekemezlik, çevreye ve çevresindekilere karşı duyarsız kalmak asla hoş karşılanmamış, Hz Peygamber’in diliyle Müslüman; “kendisi için istediğini başkaları için de arzu eden” (Buhari, İman, 7; Müslim, iman, 71-72), “eli ve dili ile başkalarına zarar vermeyen” (Buhari, İman, 5; Müslim, İman, 64), “kendisinden iyilik umulan ve kötülük gelmeyeceğinden emin olunan kişi” (Tirmizi, Fiten, 76; Ahmed b Hanbel, II, 368) olarak tanımlanmıştır
Dinimizin en önemli gayelerinden birisi, insanı iyiye ve güzele ulaştırmaktır Dolayısıyla bunu gerçekleştirebilecek olan güzel bir toplum, güzel bir çevre ve güzel bir hayat İslâm’ın hedefleri arasındadır Bütün bireylerin içinde bulunduğu topluma/çevreye karşı görev ve sorumlulukları vardır Bu sebeple her Müslüman, hem maddî hem de manevî yönden iyiye ve güzele talip olarak söz ve davranışlarıyla yararlı kişi olmaya çalışmalıdır

İnsan, her şeyden önce sırf insan olduğu için hürmet, saygı ve hizmete lâyıktır Toplumda hizmet veren tüm birimlerin çaba ve gayretlerinin temelinde de hep insan unsuru yer almaktadır İnsanın onuruna yakışır bir hayat sürmesine yardımcı olmak, onun mutluluk ve huzuru için çalışmak, Allah’ın da hoşnutluğunu kazanmaktır Diğer bir deyişle, Allah’ın sevgi ve rızasını kazanmak, O’nun kullarına hizmet etmek, hayır ve iyilik yolunda yarışmak ve insanlığın mutluluğu için çalışmakla doğrudan irtibatlıdır Yüce dinimiz devamlı surette bizlere böyle bir sorumluluk bilinci aşılamaya, bizleri bütün insanlık için yararlı işler (amel-i sâlih) yapmaya çağırır

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır” prensibinden hareketle, Müslüman için hayatı bütünüyle hizmet alanı olarak değerlendirmek mümkündür Kur’an, imandan bahsettiği hemen her yerde, hizmetin pratik hayata yansımasını ifade eden ameli/çalışmayı da eklemekte ve gerçek imanın amelle bütünleşmesi gerektiğine, insanın dünya ve ahiret mutluluğuna ancak bu şekilde erişebileceğine dikkat çekmektedir Üstelik ameli de sâlih nitelemesiyle ortaya koymakta, böylece insanın her davranışının, yeryüzünde barış ve sulhu gerçekleştirmeye, dürüst ve erdemli hareket etmeye/çalışmaya yönelik olmasını istemektedir Dolayısıyla Kur’an’ın öngördüğü ahlâk sadece formel ibadete değil, ibadet dışı hayata yansıyıp, onu da kuşatacaktır ki, her çeşit çalışma/üretme bir nevî ibadet sayılabilsin “Herkes kazandığı karşılığında rehindir” (Tur, 21) ayeti, herkesin kişisel kurtuluşunun, kendi çalışmasının/çabasının neticesinde olacağını ifade etmektedir

Hizmet İnsanının Bazı Özellikleri

İslâm’da hizmetin temel hedefi, Allah’ın rızasını kazanmaktır Müslüman hayat anlayışını bu temel gaye ve hedefin üzerine bina etmelidir Bu hedefe varma düşüncesi Müslüman’ı mutlu kılan en önemli etkendir Bu nedenle hizmet insanı her şeyden önce Allah’a gönülden iman ederek, yaratılış gayesine uygun ve O’nun rızasını ve sevgisini kazandıracak bir hayat yaşamalı, kulluk vazifesini yerine getirmelidir Kulluk vazifesi ise ancak, Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir hayat yaşamakla mümkündür Buna göre, namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetleri yerine getirmenin yanında, sosyal hayatta sevgi, dayanışma ve kardeşliği, ilmî alanda çalışma ve üretmeyi, ticarette doğruluk ve dürüstlüğü, yönetimde adalet ve eşitliği yerine getirmelidir İnsan önce gönlü ve düşüncesiyle güzel olmalı, kötü duygu ve düşüncelerden kalbini ve kafasını temizlemelidir Kişiyi Allah katında değersiz kılan her türlü kötü davranış ve sözlerden, kötü niyetten uzak durmalı, sağlam ve temiz bir imana, sevgi ve merhamet dolu bir kalbe sahip olmalı, daima iyiliği ve güzelliği düşünmelidir Hizmet anlayışında güzele ulaşmayı hedefleyen insan, yaptığı bütün iş ve görevlerde doğruluk ve dürüstlüğü kendisi için rehber edinmelidir Bu temel ölçülerin yanında hizmet insanının diğer bazı özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür

1 Güzel Ahlâk Sahibi Olmak

Hizmet insanı olabilmenin en önemli temel kriteri güzel ahlâk sahibi olmaktır Kur’an-ı Kerim’de adalet, iyilik, doğruluk, cömertlik, şefkat, merhamet, hoşgörü, bağışlama, alçak gönüllülük, ana-babaya saygı, sevgi, kardeşlik, barış, güvenirlilik, birlik, beraberlik, iffet, sözünde durma, tatlı dilli, güler yüzlü olmak ve temiz kalplilik gibi güzel huylara sahip olmayı özendiren ve haksızlık, riya, kıskançlık, kin, gıybet, çirkin söz söylemek, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kibir, kötü düşünce, israf, bozgunculuk vb kötü huyları yeren ve bunlardan sakınılması gerektiğini ifade eden pek çok ayetin yer alması, İslâm’da ahlâka ne kadar önem verildiğinin açık bir göstergesidir

Hz Peygamber; “Müminlerin îmanca en olgun olanı, ahlâkı en güzel olanıdır” (Ahmed b Hanbel, Müsned, VI, 47), “Kıyamet günü mizanda, güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiçbir (nafile) ibadet yoktur" (Tirmizî, Birr, 62; Ebû Dâvûd, Edep, 8) diyerek, güzel ahlâka dikkatlerimizi çekmiştir Yine o, güzel ahlâkı bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” (İmam Malik, Muvatta, Husnü’l-Hulk, 8) buyurmuştur Onun ahlâkı Kur’an’da; “Şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) şeklinde açıklanmıştır Bu yüce ahlâkî meziyetleri sebebiyle Hz Peygamber, bütün insanlık için bir model şahsiyettir Nitekim Kur’an’da; “Andolsun ki, Rasûlüllah sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir” (Ahzâb, 21) buyrulmak suretiyle, onun örnek oluşuna dikkat çekilmiştir Bu nedenle hizmet insanı Hz Peygamber’e tabi olup, onun örnek ahlâkını kendine rehber edinmelidir

2 Eğitici Olmak

Hizmet insanı olmak, öncelikle olumlu ve yararlı şeyler yapmayı/üretmeyi gerektirir Bu nedenle kişi kendisini sürekli olarak geliştirmeli, zihnini çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatmalıdır Ayrıca sahip olduğu bilgiyi bizzat yaşayarak bunu başkalarıyla paylaşabilmelidir İnsana yapılacak en güzel hizmetlerden birisi ve belki de en önemlisi, onu eğitmek, bilgi ile donatmak ve böylece topluma yararlı hâle getirmektir Çünkü insanoğlu öğrenebilme yetisi ile yaratılmıştır Onun böyle bir kabiliyetle yaratılmış olması, bilgili olmasını mümkün kılmış ve bu özelliği kendisinin diğer varlıklara üstünlüğünü sağlamıştır Bilen insanın üstünlüğü ve değeri Kur’an’ın birçok ayetinde belirtilmiş; “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9) ifadesiyle bir taraftan eğitim ve öğretime verilen değer açıkça ortaya konulurken, diğer taraftan insanın devamlı araştırıcı/üretici olması, kendini geliştirmesinin önemine dikkat çekilmiştir Hz Peygamber de erkek-kadın toplumun bütün fertlerinin eğitim ve öğretimle sorumlu olduğunu; “İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslüman’a farzdır” (İbn Mâce, Mukaddime, 17) diyerek belirtmişlerdir Dolayısıyla insanı cehaletten kurtarmak için atılacak her adım, insanlığa büyük bir hizmettir Diğer taraftan eğitim ve öğretim konusunda yapılabilecek en güzel hizmetlerden biri, kitap, makale vb bilimsel eserler ortaya koyarak, fert ve toplumsal gelişmeye katkı sağlamak, insanlığın ufkunu açacak çalışmalar yapabilmektir

3 Çabada Israr Etmek

Kâinatı sonsuz kudretiyle meydana getiren Yüce Yaratıcı; “O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır” (Rahman, 29) ayetinin ifadesiyle, ilâhî iradenin her an bir çalışma içinde olduğuna dikkatleri çekmekte ve yeryüzünde, Allah’ın “halife”liğini gerçekleştirmek gibi çok kutsal ve seçkin bir görevle yükümlü kılınan insana yürüyeceği yolu göstermektedir Bu sorumluluğun bilincinde olarak insan da daima bir çalışma ve çabanın içinde olacaktır ki, hem kendisi hem de başkaları için hayatı daha güzel, daha yaşanır bir hâle getirebilsin Kur’an-ı Kerim’de: “O, hanginizin daha iyi iş yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır” (Mülk, 2) buyrularak, insan hayatının bir imtihan olduğu ve bunu kazanmak için, kişinin gücü yettiğince bulunduğu konumda en iyisini yapmaya, en güzel hizmeti vermeye çabalamasının gerektiği vurgulanmıştır
Sadece insan değil, diğer varlıklar da madde, mekân, zaman, yer, gök, güneş, ay vs daima çalışmaktadır Protonlar, nötronlar, atom çekirdeğinin etrafında hiç durmadan ve yorulmadan dönmektedir Tıpkı ayın dünya, dünyanın güneş ve her birinin kendi ekseninde durmaksızın dönüp durdukları gibi Gündüz geceyi, gece gündüzü asırlardır bıkmadan, usanmadan takip etmektedir Mikro evrenden makro evrene her varlığın hiç durmadan çalıştığı bir âlemde çalışıp üretmeyen insanın başarı şansı olabilir mi? O halde insanın, hayatını sürdürmesi, şahsiyetini oluşturup, koruyabilmesi, kültür ve medeniyet kurabilmesi, geçmiş ve bugünü geleceğe sağlam köprülerle bağlayabilmesi için üretip hizmet etmesi gerekmektedir

Hz İbrahim, Hz Hacer ve yavrusu Hz İsmail’i çölün ortasında, geleceğin Mekke’si ve mukaddes mescit Kâbe’nin mekânında bırakmıştı Hz Hacer susuzluktan ağlayan yavrusuna su bulabilmek ümidiyle Safa ile Merve tepeleri arasındaki mesafeyi tam yedi kez koşmuş, yorulmuş, terlemiş, sonunda bu çabasının semeresi olarak Allah tarafından zemzem suyuyla ödüllendirilmiştir Bugün yudumladığımız ve tadına doyamadığımız bu su, bizlere o kutsal çalışmayı, çölün ortasında bir kadının/ananın asırlar boyunca milyonlarca insanın yararlanacağı bir hizmeti başlatmış olmasını hatırlatmaktadır her seferinde

Hz Peygamber de, küçük denilebilecek yaşta, hayatın getirdiği zorlukların bir sonucu olarak çalışmaya çobanlık yaparak başladı Onun bu çalışması gençlik yıllarında ticaretle devam etti Kutlu elçilik göreviyle artan sorumluluğu ise ona neredeyse dinlenmeyi, hatta uykuyu unutturdu demek mümkündür Bütün hayatı örnek olarak takdim edilebilecek olan bu yüce insanın, kendisine inananları daima çalışmaya/hizmete teşvik ettiğini görüyoruz

4 Üreten Olmak

Çalışmak, üreten ve yarar sağlayan bir insan olarak hayata katılmak demektir Çalışarak önce kendimizin ve ailemizin ihtiyaçlarını gideririz, ortaya koymuş olduğumuz üretimle de toplumumuza ve insanlığa hizmet etmiş oluruz Dolayısıyla çalışmak sadece para kazanmak veya karnımızı doyurmak için çaba sarf etmek değil, insanlığın, hatta bütün canlıların yararına hizmet üretmek demektir Bu sebeple çalışmak, dinimizde ibadet hayatımızın bir parçası kabul edilmiştir Sadece dünyevî kalkınmanın değil, ahiret yurdunun da bu dünyadaki çalışma ve gayretle kazanıldığı göz önüne alınacak olursa, bu konunun önemi bir kat daha artacaktır Allah Teâlâ da: “Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun” (Âl-i İmran, 133) ayetiyle, cennete ulaşmanın ve Allah’ın bağışlamasına mazhar olmanın, ancak durup dinlenmeksizin sürecek bir çalışmanın ürünü olabileceğini vurgulamaktadır

5 Hayırda Yarışmak

Bireylerin huzur ve güven ortamında bir arada yaşayabilmeleri için aynı toplumu paylaşan insanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma bilincinin oluşması şarttır Bu nedenle hizmet insanı genç olsun ihtiyar olsun yardıma muhtaç birini görünce elinden geldiğince ona yardım etmeye çalışan, düşeni kaldıran, fakiri doyuran, hısım, akraba ve komşularını ziyaret eden, zayıfların ve dertli kimselerin derdine ortak olabilen, acıları dindirmeye gayret eden, kısaca hayır işlerinde yarışan kimsedir Bu bağlamda zekât, fitre, sadaka ve her türlü aynî ve nakdî olarak yapılacak yardımlar, bir taraftan toplumda insanlar arasında ekonomik farklılıkları azaltmayı hedeflerken, diğer taraftan da hem verenleri hem de alanları mutlu etmeyi ve karşılıklı güven, sevgi ve dayanışmayı sağlayacaktır Hizmet insanı kimseyi incitmez, kimseyi çekiştirmez Başkalarının hakkını kendi hakkı kadar, başkalarının malını kendi malı kadar, başkalarının ırz ve namusunu kendi ırz ve namusu kadar dokunulmaz, hatta kutsal kabul eder Bununla da yetinmez, huzuru ancak o iyi davranışlarda bulur

6 Olumlu Bir İz Bırakmak

Kutsal bir yürüyüş olan şu dünya hayatında çalışıp/üretip yorulanlar, kendisi, ailesi, toplumu ve tüm insanlık adına faydalı, hayırlı bir başlangıca imza atanlar, arkalarında anılmaya ve takdire değer izler bırakır Bu izlerin ilâhî kudret tarafından daima gözetlendiğinin bilinci içinde hareket ederek, Yasin suresindeki şu ayeti her zaman hatırlar: “Şüphesiz Biz, ölüleri mutlaka diriltiriz Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir kaydetmişizdir” (Yasin, 12)

7 Aileyi Korumak

Hizmet insanının yerine getireceği en önemli faaliyetlerden biri, toplumun en köklü ve temel kurumu olan ailenin korunmasına yönelik yapacağı çalışmalardır Çünkü toplumun temeli olan aileyi sağlamlaştırmak ve ailenin dağılmasını önlemek, Kur’an’ın ana amaçlarından biridir Bu nedenle eşlerin yapacağı en güzel hizmet, öncelikle yuvalarına sahip çıkıp, huzur ve mutluluğu temin yolunda gayret göstermektir Diğer taraftan eşlerin, aile bireyleri için yapacakları maddî ve manevî hizmetler, birbirlerine zaman ayırmaları, Allah katında asla boşa gitmeyecektir “Ey insanlar, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun” (Tahrim, 6) ayeti, anne ve babanın, ailenin manevî yönden güçlü olması için gayret etmesi gerektiğini vurgulamaktadır Çocukların da iyi birer insan olma bilinciyle yetişmeleri, aileye ve içinde yaşadıkları topluma faydalı kişiler olmaları için gerek ebeveyne ve eğitimcilere, gerek topluma ve devlete büyük görevler düşmektedir

8 Çevreyi Korumak

İnsanlığın hizmetine sunulmuş olan yeryüzünün korunması ve temiz tutulması da insanlık için vazgeçilmez bir hizmettir Çünkü hizmet insanı olmanın önemli göstergelerinden biri, Yüce Allah’ın emaneti olarak yaratılan ve istifademize sunulan çevreyi korumak ve ona saygılı olmaktır Hz Peygamber; “Yeryüzü benim için temiz bir mekân ve mescit kılındı” (Müslim, Mesâcid, 3, 4; Nesâi, Mesâcid, 42) demek suretiyle bunun önemini ifade etmişlerdir Çevre ve insan birbirini tamamlayan iki unsurdur İnsansız bir çevre tek başına nasıl bir anlam ifade etmiyorsa, çevresi yok olmuş bir insanın da yaşama şansı kalmamış demektir Tabiat, bütün güzelliği ve canlılığıyla Allah’ın eseri olup, O’nun varlığının, birliğinin açık bir işareti/belgesi ve bize ihsan ettiği en değerli armağanlarından biridir İçinde yaşadığımız güzel dünyamız, insanlığın ortak mirasıdır Bu gezegende yaşayan hiç kimse sınırsız ve sorumsuz bir tüketim anlayışıyla başkalarını hesaba katmadan, eşyada dilediği gibi tasarrufta bulunamaz, doğayı ve doğada bulunanları tahrip edemez Bilakis, sorumluluk bilinciyle, bütün hareketlerini ve tüketimini iktisat ilkesine dayandırarak, kaynakları israf etmeden kullanması gerekmektedir Çünkü onda, geçmişlerin, şimdikilerin ve bizden sonra geleceklerin ayrıca diğer bütün canlıların da hakkı vardır Bu nedenle hizmet insanı, Allah’ın kâinatta koyduğu mükemmel denge ve düzeni bozmadığı gibi, bunun bozulmasına da asla seyirci kalamaz

9 İnsanlara Eşit ve Hoşgörülü Davranmak

İslâm dini, insanlar arasında insan olarak eşitlik prensibini kabul etmektedir Bu hâliyle dinimiz hoşgörü, müsamaha ve tolerans dinidir Bu nedenle hizmet insanı, insanlar arasında eşitlik prensibinden hareketle herkesin düşüncesine saygı göstermeye, ayırım yapmadan toplumun her kesimini kucaklamaya, kendisi ve toplumu ile barışık ve tutarlı yaşamaya azamî ölçüde hassasiyet göstermelidir Hz Peygamber, Kur’an’ın övdüğü o yüce ahlâkıyla, insanlara hep merhametli, şefkatli davranmış, diyalog, hoşgörü ve müsamaha onun hayatının vazgeçilmez unsurları olmuştur O, Bedir’de kendini öldürmeye gelen Kureyşli elçiyi, Hayber’de kendisini zehirlemek isteyen Yahudi kadını, büyük kızı Zeyneb’i hicret esnasında şiddetli bir şekilde iterek çocuğunu düşürmesine, sonra da ölümüne sebep olan kişiyi, Uhud’ta sevgili amcası Hamza’yı şehit eden, hatta vücuduna akıl almaz işkenceler yapan kişileri affedecek kadar âlicenap, şefkatli bir insandır Onun hayatında buna benzer daha birçok hadiseyi görmek mümkündür Dolayısıyla İslâm’ın hizmet anlayışında hoşgörü, merhamet, şefkat ve affetme vb son derece önemlidir

10 Fırsatları Değerlendirmek

İçinde yaşadığımız çağda hedefi ve idealleri olmayan kimselerin hizmet adına yapacakları bir şey yoktur Bu nedenle hizmet insanı, kendisine verilen fırsatları en güzel şekilde değerlendirip, bunları hizmete dönüştürebilmeli, gelişme ve değişme yolunda olumlu mesafe kat edebilmelidir Dolayısıyla hizmet insanı toplumsal gelişimi ve sosyal değişimi göz önünde bulundurarak, bu toplumda üstlenebileceği en iyi görevi ve üretebileceği pozitif değerleri yeniden gözden geçirmek durumundadır Maddî ve manevî bakımdan kendilerini yenileyemeyen kişiler, hizmet etmek yerine yardım almak zorunda kalırlar

“Kutsal bir yürüyüş olan şu dünya hayatında
çalışıp/üretip yorulanlar, kendisi, ailesi, toplumu ve tüm insanlık adına faydalı, hayırlı bir başlangıca imza atanlar, arkalarında anılmaya ve takdire değer izler bırakır”
“Hizmet insanı olmak, öncelikle
olumlu ve yararlı şeyler yapmayı/üretmeyi gerektirir Bu nedenle kişi kendisini
sürekli olarak geliştirmeli, zihnini çağın gerektirdiği bilgi ve becerilerle d
onatmalıdır Ayrıca sahip olduğu bilgiyi bizzat yaşayarak bunu başkalarıyla
paylaşabilmelidir İnsana yapılacak en güzel hizmetlerden birisi ve belki de en önemlisi, onu eğitmek, bilgi ile
donatmak ve böylece topluma yararlı hâle getirmektir”
“Çalışmak sadece para kazanmak
veya karnımızı doyurmak için
çaba sarf etmek değil, insanlığın,
hatta bütün canlıların yararına hizmet üretmek demektir Bu sebeple
çalışmak, dinimizde ibadet hayatımızın bir parçası kabul edilmiştir Sadece dünyevî kalkınmanın değil, ahiret
yurdunun da bu dünyadaki çalışma
ve gayretle kazanıldığı göz önüne
alınacak olursa, bu konunun önemi bir kat daha artacaktır”

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi 2008 Haziran sayısında yayınlanmıştır

Dr Faruk Görgülü
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




Hizmet İnsanı Olmak

“Bir kavmin efendisi, ona hizmetkâr olandır” buyuruyor Efendimiz (Beyhaki, Şuabu’l-İman, XVII, 408) Hizmeti en geniş anlamı ile toplum yararına gönüllü etkinlikler sergilemek diye tanımlayabiliriz

Hizmet yönelişi, ruhu ham beden kalıplarından kurtarıp yüceltme çabasının bir yansımasıdır Bu yönelişinin arkasında genelde mistik bir alan vardır ve bu alanın beslendiği temel kaynak inançtır Prensip olarak bu, ölüm ötesi hayata kapı açan bir inançtır Kur’anî bakış açısı ile her türlü iyi ve yararlı işin (salih amel) nihaî amacı ölüm ötesi hayatla ilişkilidir Salih amelin üretiliş yöntemi ise “ihsan”dır İyi ve yararlı işleri en güzel bir şekilde yapmak demek ihsan Alt anlamlarından biri de, “iyilik etmek”tir bu terimin

“İyilik ve takva üzere yardımlaşın” (Maide, 2) ayeti bir hizmet ilkesi getiriyor Cinsiyet, meslek, maddî imkânlar, sosyal konum söz konusu olmaksızın herkes hizmet görevi ile yükümlüdür Her zaman, her yerde ve hayatın her alanında hizmete açık bir yer mutlaka vardır ve bu hizmet yerine getirilecektir Burada bir “el ele verme”, yardımlaşma söz konusudur Tek sınırlaması var bu işin; enerjiler yararlı ve verimli işler için bir araya getirilecek İnsana yaramayan, hayırsız işlere girişenlere destek olmak bir yana, bu kişiler usulünce engellenecektir

Hizmetin temel felsefesi, kendinden bir şeyler vererek insanların mutluluğuna katkıda bulunmaktır Bu katkı yönelişinin temelinde, “Rahman’ın kulları”nı esirgemek düşüncesi yer alır Bu esirgeyişin belli bir şekli ve kalıbı yoktur Bir kutsî hadiste insana karşı yerine getirilecek görevler; “hastaları ziyaret etmek”, “yoksulları doyurmak” ve “susuzların su ihtiyacını gidermek”le sembolize edilir ve bu görevlerdeki ihmaller, Allah’a karşı yapılmış ihmaller olarak tescil edilir Kutsî hadisin bütününde şu mesaj verilir:

“Kullarıma hizmet eden kimse, Beni o kullarımın yanında bulur” (Müslim, Birr, 43)

“Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir Ancak O’na döndürüleceksiniz” (Bakara, 245) ayetine bakalım: Kullara borç vermek/hizmet etmek niçin “Allah’a borç vermek” diye ifade edildi? Hak katında insanın değerine vurgu yapmak için Hakk’ın değer verdiğine değer vermek, ona hizmet etmek, kişiyi Hak katında değerli kılacaktır Bu, hayatın her alanına hâkim olan bir ilkedir Nitekim, “Allah yolunda gazâ edenlerin en hayırlısı onlara hizmet edendir” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebir, XIX, 27) Sıcağın pek şiddetli olduğu bir seferde Hz Peygamber (sas) bir yerde konaklamıştı Sahabenin bir kısmı oruçlu bir kısmı ise oruçlu değildi Oruçlu olanlar halsizlikten uyuyakalmışlar, oruçlu olmayanlar ise, oruçlu olanların hizmetlerini gördüler İftar vakti olunca Rasûlüllah şöyle buyurdu:
“Bugün oruç tutmayanlar daha fazla kazandı”

Hizmet insanı deyince, öncelikle aslî görevi dışında toplum için yararlı işler yapmayı zevk hâline getirmiş insanlar akla geliyor Bu kimselerin genellikle durumları iyidir Hizmetleri maddî destek şeklinde gerçekleşir Bazen fiilen koşuşturarak hizmet sunarlar, bazen de hizmet yapma imkânı olanları devreye sokarlar Zaten var olan hizmet birikimini ortaya çıkarıp harekete geçirirler Bir tür organizatör konumundadır
Toplum içinde, “İmkânım olsa nasıl hizmet edeceğimi ben bilirim” anlayışında sayısız insan vardır Hizmet insanı olmak bir “nasip işi” değil, bir görevdir Hizmet insanı, hizmet için şartların oluşmasını beklemez, şartları oluşturur Ekonomik imkân hizmetin vazgeçilmezi değildir Herkesin kendi çapında göreceği bir hizmet mutlaka vardır Bu alan(lar) mutlaka aranıp bulunmalıdır Akşamları lokantaları dolaşarak artan yemekleri toplayıp, belirlediği yoksul ailelere kendi imkânları ile dağıtan himmet sahibi bir insanımız basında haber konusu olmuştu Hizmet alanları kadar hizmet imkânı da çoktur Yeter ki istensin

Hizmet insanının en büyük hasmı içtenliğini yitirmektir Ancak Allah yoluna adanmış gayretler “hizmet”e dönüşebilir Onun dışındaki her girişim “nefse hizmet”ten öteye geçemez İnsanların takdir etmesi yahut maddî getiriler yapılan bir iyiliğin karşılığı olamaz Aksi halde yapılan, “iyi iş” yahut “hizmet” değil, “iş” olur; yapılmış ve karşılığı alınmıştır Bu durumda faziletten, insanı yücelten niteliklerden söz etmek mümkün olmaz “Bir ressamın, bir sanatçının, bir retorikçi ya da dil bilimcinin eserleriyle ismini duyurmaya çalışması affedilir bir şeydir Ama erdemli hareketler kendi değerlerinden başka bir ödüle ihtiyaç duymayacak kadar asildir” (Montaigne, Denemeler, Türkçesi, Buket Yılmaz, Lacivert yayıncılık, İstanbul, 2007, s 176) Kamu görevi yürütenlerin yaptıklarını vitrine koymaları, hizmetinde bulundukları kamu düzeninin gücü ve selâmeti için gerekli ise olabilir Böyle durumlarda iyi örnek olmak, toplumun hafızasına güzel kayıtlar yapma, onu gidişattan haberdar etme ihtiyacı gibi gerekçeler ön plâna çıkabilir Böyle değil de bizzat işi/hizmeti yapan bireyin kendi üzerine yoğunlaşmış bir sahneleme girişimi onaylanabilir bir iş olmaz Çünkü yapılan iş bir görevdir Kamu da gördürdüğü işi karşılıksız bırakmaz

Evet, kendini hayatın merkezine almak, insanın başta gelen eğilimlerinden biridir Bu eğilim belli noktaya kadar bir beşerî maya meselesidir Ancak genelde yaşanan dünyanın dışında olup bitenlere aldırmazlıktan başlayıp, bencillik, kibir ve hırs noktalarına ulaşan bir çizgi sergiler insanın tutum ve tavırları Bununla birlikte kendini bu ruh anaforuna kaptırmayan sayısız insan barındırır her toplum Onların rotaları dış dünyanın maddî şartlarınca belirlenmiş değildir Seçkin insanlardır Seçkinlikleri taşıdıkları etikete, makama, soy kütüğüne, maddî imkânlara ipotekli değildir Çok kere kendileri adını koyamaz olsalar da sahip oldukları dünya görüşü, “yararlı olmak sureti ile hayatı anlamlı kılmak” esasına dayanır Din, ölüm ötesi hayata yönelik olarak insana mükâfat vad ederek, insanın yapısında var olan bu malzemeyi harekete geçirir
Şu da var ki, hizmet ve iyilik kavramları ile mükâfat yan yana gelince ince bir hesap da devreye giriyor: Ahiret mükâfatı bekleyerek verilen hizmet gerçekte ne kadar hizmettir? Hiçbir dünyalık beklemeden ve riya bataklığına düşmeden, sırf Allah’ın hoşnutluğu için yaşanmış bir hizmet hayatı düşünelim Burada ahiret mutluluğu gibi bir amacın güdülmesi suları bulandırmıyor mu biraz? Mademki karşılık beklenmeyecek; bu ölüm ötesi için de geçerli olmalı değil midir?

Mesele şu: Yapılan hizmeti değerden düşüren beklenti, hizmet edilenden/insanlardan beklenen doğrudan ya da dolaylı karşılıktır Çünkü her iki taraf da aynı düzlemin, beşeriyet düzleminin aktörleridir Kişi hizmetinin karşılığını hemcinsinden beklemekle yatay bir düzlemde yol almış olur, erdem üretemez İnsana verilen hizmetin karşılığını yaratıcı kudretten beklemek ise insanı yüceltir Çünkü bu sefer hareket yönü yatay değil dikeydir

Seneca (MÖ 4 - MS 65), “İyi bir hareketin ödülü onu yapmış olmaktır” der Yaptığı hizmetten dünyalık bir şey beklememek gerektiğini çok güzel anlatır bu söz Maddî imkânlarla yapılan hizmetin sırrı, hizmeti yapanın madde ile özdeşleşmemiş olmasında yatar Hizmet ehli insan, filozofun anlatımı ile olaya şöyle bakar: “Zenginliklerim bana aittir, ben onlara değil Onların benden akıp gittikleri gün benden, kendilerinden başka bir şey götüremezler” (Cemil Sena, Filozoflar Ansiklopedisi, Remzi Kitapevi, İstanbul) Bir şey verirken “canı giden” insan, hizmete yatkın olamaz

Kur’an’ın temel hedefini, “hizmet insanı yetiştirmek” şeklinde tanımlamak mümkündür Bu yaklaşımın alt yapısını en belirgin şekilde sadaka-i cariye olgusunda görebiliriz Sadaka-i cariye, İslâm’ın getirdiği infak ilkesinin hizmet anlayışına kazandırdığı önemli bir boyuttur İslâm diyarının her tarafına serpilmiş “çil çil kubbeler”, nerede ise tamamen bu ilkenin yansımalarıdır Köprüler, hanlar, hamamlar, şifahaneler, kervansaraylar hep birer hizmet anlayışı ürünüdür Bunların bir kısmı günümüzde fiilî işlevini yitirmiş ise de, tarihî kimlikleri ile bize sosyal ruhumuzun geçmişimiz boyunca sahip olduğu insana hizmet anlayışının belgeleri olarak hâlâ işlevleri sürüyor Bu hizmet alanlarından bize miras kalan modern zamanlardaki hizmet anlayışımızı besleyen temel kaynaklardan biridir şüphesiz Övünçle söyleyebiliriz ki, insanımız bu mirasa sahip çıkmış, yerel ve uluslararası plânda, günümüzün şartları içinde gerekeni yapma irade ve gayretini sergilemektedir Bu gayretin daha ileri noktalara ulaştırılması samimi dileğimiz olmalıdır

Günümüzde hizmet insanlığı noktasında küçük himmetlerin oluşturduğu güç birlikleri diye niteleyebileceğimiz sivil toplum kuruluşlarına vurgu yapmamız gerekiyor Kadını ile erkeği ile birçok isimsiz kahramanın omuzlarında hizmet veren yardım kuruluşlarını şükranla anmak gerekiyor Sokak çocukları ile ilgilenen hizmet kuruluşlarını zikretmemek olmaz Okullaşma alanındaki sivil girişimler anılmaya değer Hele sağlık alanındaki hizmet etkinlikleri örnek olacak niteliktedir Kalp, kanser ve böbrek hastalıkları gibi ihtisas alanlarındaki sivil toplum oluşumlarını, sigara karşıtı hizmet oluşumlarını kast ediyorum Şüphesiz onların her biri toplumsal geçmişimizin ürettiği himmet yönelişimizin izlerini taşımaktadır Günümüzün aş evleri, şu tamir görmüş tarihî imarethaneden enerji alıyor, iftar etkinlikleri de öyle Bu hizmetleri sunanları benim gözümde değerli kılan en önemli etken, onların gösterişten uzak “hizmet ehli” kimseler oluşudur Kendilerine ait hizmet dünyasında hareketli bir hayatları vardır Rahat alınan bir soluk, tebessüm eden bir çocuk yüzü, yoksulu barındıran bir yuva mutlu eder onları Kendileri ortalıkta pek görünmez, çok söz etmezler

Hizmetin gönüllülük esasına dayandığını söylemiştik Ancak gönüllülük, mutlaka amatörü ifade etmiyor İşini yaptığı halde aynı zamanda hizmet ediyor olmak, hizmete yüklenmesi gereken asıl anlam olmalıdır Zira asıl hizmet, yaptığı işi en güzel ve toplum için en yararlı ve verimli şekilde yapmaktır Çünkü sosyal devlet mantığı ile bakacak olursak, amatör anlamda hizmet alanlarının her biri, sosyal, ekonomik ve yönetim mekanizmalarındaki eksikliklerin ve aksamaların birer yansıması olduğunu söylememiz gerekiyor Bu eksiklik ve aksamaların giderilmesi, herkesin işini gereken kalite ve zamanlama ile yapmasına yani gerçek hizmet insanı olmasına bağlıdır İslâm ahlâkının “ihsan” diye tanımladığı bu yaklaşımın hayata geçirilmesi, amatör hizmete ihtiyaç duyulacak alanların en az düzeye inmesini sağlayacaktır Burada İslâm’ın helâl kazanç ilkesinin “ihsan” ilkesine, dolayısı ile hizmetin kalitesine sağlayacağı katkıya işaret etmek gerekiyor

Hizmet insanının genel karakteri toplum için iyi şeyler üretmeye “programlanmış” olmasıdır Mehmet Akif’in, “Kocakarı ile Ömer” manzumesinde çizdiği Hz Ömer tablosu, İslâm ahlâkının kamu görevlisinde görmek istediği hizmet ve sorumluluk anlayışının elle tutulur örneğidir “Dicle kenarında bir kurt, bir koyunu kapıp götürse, ilâhî adalet onu Ömer’den sorar” anlayışı, onun bütün hizmet hayatına damgasını vurmuştu “Halka hizmet, hakka hizmettir” sözü, onun hizmet anlayışında gerçek anlamını bulur Yavuz Sultan Selim’in, “Hâkimü’l-Harameyni’ş-Şerifeyn” (Mekke ve Medine’nin hâkimi) hitabını kabul etmeyip, kendisine “Hâdimü’l-Harameyni’ş-Şerifeyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) diye hitap edilmesini istemesi, onun hizmet anlayışını ortaya koyuyor

Hizmet insanı, hayatı anlamlandırmanın yolunu keşfetmiş insandır Bu yola koyulanlar için mutluluk Kafdağı’nın ardında değildir

“Hizmet insanının en büyük hasmı içtenliğini yitirmektir Ancak Allah yoluna adanmış gayretler “hizmet”e dönüşebilir Onun dışındaki her girişim “nefse hizmet”ten öteye geçemez İnsanların takdir etmesi yahut maddî getiriler yapılan bir iyiliğin karşılığı olamaz Aksi halde yapılan, “iyi iş” yahut “hizmet” değil, “iş” olur; yapılmış ve karşılığı alınmıştır”

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi 2008 Haziran sayısında yayınlanmıştır

Doç Dr Halil Altuntaş

Alıntı Yaparak Cevapla

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır

Eski 08-02-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hizmet Ehli Özel Himaye Altındadır




Halka Hizmet Hakk'a Hizmet

Toplumları etkileyen, besleyen ve yönlendiren en mühim unsurlardan biri de dindir Tarihte cereyan etmiş olan pek çok olayın temelinde dinî inanç ve kanaatler vardır Dinî esasları insanoğlu bazen kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak istismar etmiş, bazen de toplumların huzur ve refahı için itici bir güç olarak kullanmıştır Bu esaslar bizim tarihimiz için de geçerlidir

Dinimize göre insan ve toplum için yapılan hayır ve hasenat “Allah için” yapılmış demektir Bu şöyle de ifade edilebilir: Allah için yapılan her şey aslında toplum için yapılıyor demektir Bu açıdan, “Halka hizmet Hakk'a hizmettir” cümlesi doğrudur Konu sembolik-temsilî bir şekilde kudsî hadiste Allah ile kulun karşılıklı konuşmasında şöyle anlatılır: Allah: İnsanoğlu, hastalandım Beni ziyaret etmedin, susadım Bana su vermedin İnsanoğlu: Sen mi hastalandın ya Rabbi? Allah: Evet, filan yerde filan kulum hastalandı, onu ziyaret etmedin, derdine deva olmadın Onu ziyaret etmiş olsaydın, Beni ziyaret etmiş olurdun Filan kulum susuz kaldı Susuzluğunu gidermedin Onun o sıkıntısını giderseydin, Bana su vermiş olurdun (İbn Hanbel, Müsned, II/ 404)
İnsanın elindeki imkanları içinde bulunduğu toplum hizmetine yönelik harcaması için en çok kullanılan kelimelerden biri de vakıf veya vakfetmektir Bütün imkânlarını bir iş için seferber eden insan, için “Kendini bu işe vakfetti” denir Gerçekten bize ulaşan pek çok güzellik, eser ve müessese, kendilerini ve imkânlarını bunlar için vakfeden insanların gayretleriyle gerçekleşmiştir

Bu insan tipi nasıl yetişecektir? Yani elindeki imkânları toplumun menfaatine derin bir vecd ve ibadet şuuru içinde harcayan insan, nasıl yetiştirilecektir? İşte temel mesele Bunun için her şeyden önce dünyanın iyi tarif edilmesi, yaşamanın ve ölmenin iyi algılanması, hayır ve sevap duygusunun iyi izah edilmesi gerekmektedir “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için” hazırlanmanın ne manaya geldiğini kavramak gerekmektedir Bu konular üzerinde ciddî olarak düşündüğümüz ve meseleleri çözdüğümüz zaman Yunus Emre’nin tespitlerine hak vermeye ve gereğini yapmaya başlayacağız:

“Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan”

Yiğitlik bu mısraları cenaze günlerinde hatırlamak ve okumak değil, hayatımızın her safhasında, para ve sıhhat nimetleriyle beraber olduğumuz zaman hatırlamak ve gereğini yapmaktır

Bu şuura ulaştığımız zaman sen-ben kavgası kalkacak, sen-ben didişmesi sona erecek, vereceksin-vermeyeceksin gürültüsü yok olacak ve şu ayetin gereği yapılacaktır: “iyilik ve takva konusunda birbirinizle yardımlaşınız, günah ve düşmanlık konularında yardımlaşmayınız” (Maide, 2)

Hayata bu çerçeveden bakmaya başladığımız zaman yarış psikolojisine gireceğiz ve şu ayetin sırrı tecelli edecektir:

“iyi işlerde birbirinizle yarışınız” (Bakara, 148)

Mal sevgisi yaratılıştan getirdiğimiz bir duygudur, bunu yok etmek mümkün değildir Ancak bunun iyiye kanalize edilmesi gerekmektedir Buna da Hz Süleyman’dan nakledilen şu ayet işaret etmektedir:

”Ben mal sevgisini Rabbimi anmak için istedim” (Sad, 32)

Toplumda hayır işlerini teşvik eden, yönlendiren insanlar olduğu gibi; engelleyen, mani olan tipler de vardır Onlara karşı tavrımızı gösteren Kalem Suresi'nin 10-15 ayetlerinin mealini hatırlayalım:

“Ey Rasûlüm! Alabildiğine yemin eden aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecaviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kimselerden hiçbirine, mal ve oğulları vardır diye sakın boyun eğme”

“Aldanma nakş-ı hüsnüne hâb u hayaldir,
Leyla’dan örnek al ki bu bir destimâldir”
Cevherî

“Cahilin fahri cem’i mâl iledir,
Arifin izzeti kemâl iledir”
H Çelebi

“Elindeki imkânları toplumun menfaatine derin bir vecd ve ibadet şuuru içinde harcayan insan, nasıl yetiştirilecektir? İşte temel mesele Bunun için her şeyden önce dünyanın iyi tarif edilmesi, yaşamanın ve ölmenin iyi algılanması, hayır ve sevap duygusunun iyi izah edilmesi gerekmektedir “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için” hazırlanmanın ne manaya geldiğini kavramak gerekmektedir”

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi 2008 Haziran sayısında yayınlanmıştır

Prof Dr Mustafa Kara
Uludağ Üniv İlâhiyat Fak

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.