Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ehil, emaneti, emin, olasın, taşımaya

Emin Ol Ki Emaneti Taşımaya Ehil Olasın

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Emin Ol Ki Emaneti Taşımaya Ehil Olasın




Hüseyin Kerim ECE

Peygamber (sav) el-Emîn’di
622 yılında, Mekke’de kendisine ‘el-Emîn’ diye ünvan verilen Peygamber (sav) Mekke’yi yani evini terketmek zorunda kalıyordu Onlara göre o insan kendilerinin hasmı idi Hasmı ne demek, onu düpedüz düşman ilan etmişlerdi Çünkü o, geleneksel yapıyı sarsacak, kurulu düzenlerine aykırı, atalardan gelen anlayışa zıt, üzerinde yürüdükleri yoldan farklı bir şey söylüyordu
Bilindiği gibi Hz Muhammed (sav) Hicret ederken Hz Ali’yi kendisinden sonra Mekke’de bıraktı Yanında bulunan emanetleri sahiplerine geri versin diye (bkzİbni Hişam, Siyer 2/485) Zira Hz Peygamberin yanında pek çok Mekkelinin değerli eşyaları bulunuyordu Onları koruması için Hz Muhammed’e bırakıyorlardı Zira O Mekke’de en güvenilir insan idi
Peygamberliğin ilk yıllarında “Yakın akrabalarını uyar” (26/Şuara 214) “Sen emrolunduğun gibi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma” (15/Hıcr 94) gibi âyetler inince Peygamber (sav) kendi yakınlarından başlamak üzere insanları İslâm’a davet etmeye başladı İslâmî daveti onlara ulaştırmaya çalışıyordu Bu bağlamda bir gün Safa tepesine çıkarak; “Ya Sabâhah/Ey kötü sabahım, vah kara sabahım” anlamlarına gelen, ama esasen bir felaketi veya bir düşman saldırısına hazırlıklı olmayı anlatan sözlerle Mekkelileri topladı Onlara: “Benimle sizin durumunuz düşmanı görünce ailesini haberdar etmek üzere koşarak düşmandan önce ailesinin yanına gelmeye çalışan ve bu arada ‘Ey sabâhah’ diye bağıran adamın durumu gibidir Şimdi ben size; “Şu dağın arkasındaki vadiden size zarar vermek, mallarınızı yağmalamak üzere gelen bir takım düşman atlılarının bulunduğunu söylesem, bana inanır mısınız?” Onlardan pek çokları; Evet, inanırız, sen yalan söylemezsin Sen her zaman içimizde en emîn olanımızsın” dediler (Buharî, Menakıb 13 Müslim, İman 89 Tirmizî, Tefsir 27)
O gün herhangi bir Mekkeliye O’nun hakkında sorulsaydı; muhakkak ki kimse onun yalancı, sahtekâr, dolandırıcı, kandırıcı, gayri ciddi, menfaatperest, sözünden dönen bir kimse olduğunu söylemezdi Çünkü O çocukluğundan beri dürüst kaldı, dürüst davrandı, insanlara dürüst bir kişilik sundu Bütün bir toplumun güvenini kazandı Bundan dolayı o güne kadar hiç kimseye verilmeyen bu müstesna ünvan sadece O’na verildi Bu ünvan ne törenle verildi, ne de bir kurum tarafından ittifakla karar altına alındı Bu ünvan kendiliğinden, halk tarafından, benimsenerek verildi İnsanlar erdemi ve dürüstlüğü, doğru olmayı ve ciddiyeti O’nda gördüler Takdir ettiler ve O’na hiç kimsenin sahip olamadığı bu sıfatı verdiler: el-Emîn
Belirlilik takısıyla Yani sadece O, başkası değil Başkaları da bazen, bazı hallerde, bazı konularda dürüst olabilir, emin sayılan davranışlarda bulunabilir Ama her konuda, her zaman, her pozisyonda ve herkese karşı sadece O emîndi Bütün erdemleri şahsında toplayan sadece O idi Emîn sıfatının bütün unsurlarını, bütün yansımalarını sadece O bütün hayatı boyunca göstermişti el-Emîn olan Muhammed (sav) Peygamberlik görevini, yani ‘Risalet emanetini’ taşımaya ehil idi Zira o olağanüstü emaneti taşıyacak sıfatlara sahiptiHicret esnasında yanındaki eşyaların sahipleri arasında hasımlarının oluşu oldukça dikkat çekici ve düşündürücüdür
Hz Muhammed’e el-Emîn diyorlardı; her açıdan O’na güveniyorlar Hatta ‘şu dağın arkasından düşman geliyor, size saldıracak’ diyecek olsa O’na inanıyorlardı Sıra atalar dinini, geleneği, yanlış inancı terketmeye gelince O’na inanmadıkları gibi, O’na hasım oluyorlardı
İşte bu el-Emîn olan Peygamberin tebliği Din’de emîn olmak önemli bir ahlâk ilkesi, önemli bir prensip ve önemli bir iman göstergesidir

‘Emîn olmak’ ne demektir
‘el-Emîn’ kelimesinin aslı ‘emn’ köküdür
‘Emn’ sözlükte, güvenmek, korku ve endişeden emin olmak, nefsin bir şeyle sükûnet (tatmin) bulması anlamına gelir (Isfehânî, Müfredât, s: 30 İbnu Manzûr, Lisânu’l-Arab, 1/163) Aynı kökten gelen ‘emn’, korkunun zıddı, ‘emânet’ hıyanetin zıddı, ‘iman’ da küfrün zıddıdır ‘Emeneh’ de, emn yani güven manasındadırAynı kökten gelen ‘iman’, inanma, tasdik etme demektir Mü’min ise; Allah’ın gönderdiği inanç ilkelerinin doğru olduğundan emin olan, onlardan yana güvende olan ve bu imandan aldığı şuurla kendisi de ‘emîn’ olan, başkalarına güven veren kimse demektir
"Muhakkak Allah size emânetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emreder" (4/Nisâ, 58)
Bu şekilde emâneti yerine getirene emîn kişi denir Allah'ın risâleti en önemli bir emânettir ve bu da bütünüyle emîn olan elçiler aracılığıyla, yine bütünüyle emîn olan nebilere tevdî edilir Kur’an’a göre vahiy meleği Cebrail emîn bir elçi idi (26 Şuarâ/193 81 Tekvîr/19) Hz Nûh, Hz Hûd, Hz Salih kavimlerine; “(Allah 'tan) ittikâ etmez misiniz?’ demişti: 'Ben size gönderilmiş emîn bir rasûlüm” demişlerdi (bkz 26 Şuarâ/105-109 26 Şuarâ/123-127 26 Şuarâ/141-145)Yine Lût peygamber azgınlıkta sınır tanımayan kavmine emîn bir elçi olduğunu söylemişti (26 Şuarâ/178)
Yûsuf’un zamanındaki hükümdar, Onu (Yûsuf (as)ı) bana getirin, onu kendime özel (bir dost) edineyim dedi Kendisiyle konuşunca da şöyle dedi: "Sen, artık bugün yanımızda mevkî sahibi, emîn (bir kimse)sin" (12/Yûsuf, 54) Mûsâ (as) Fir'avun'a ve ileri gelenlerine “Şüphesiz ki ben sizin için (gönderilmiş) ‘emîn’ bir rasûlüm" (44 Duhân/17-18) demişti
Hz Muhammed’in de bu sıfatı yaşadığı toplumda daha peygamber olmadan kazandığını hatırlarsak ‘Emîn’ olma sıfatının, bütün Resullerin ortak vasıflarından biri olduğunun önemi ortaya çıkar Peygamberler Allah'ın dinini bu vasıfları ile tebliğ ettiler Bu sıfatlarıyla insanların güvenini ve sevgisini kazandılar Bir kimsenin "emîn" sayılabilmesi için o kimsenin davasında samimi olduğunda, davayı yüklenmeye güç yetirmede ve her türlü zorluğa katlanacağı hususunda güvenilir olması gerekir Nitekim Kur'an-ı Kerîm'de ‘emîn’ kelimesi ‘bir işi yapabilme gücüne sahip’ mânâsında da kullanılmaktadır (bkz27 Neml/38-39)
Emanet ne demektir?
Yine aynı kokten gelen ‘Emanet’; insanın güvenilir olması, kendisine bir şeyin korkusuzca teslim edilebilir olması demektir Bunun anlamı şudur: Emanet, -maddi olsun manevi olsun-, bir şeyi veya bir değeri gönül huzuru ve güvenle başkasına teslim etmek ve aynı gönül huzuru ve eminlikle geri almaktır ‘Emanet’ ayrıca, güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak bırakılan şeydir Hukuk ilminde ve halk arasında bu son mana daha fazla yaygındır
Peygamberlerin sahip oldukları özelliklerden biri de ‘emanet’ sıfatıdır Onlar her bakımdan güvenilir insanlardır Onlar, Allah’a ait emanetleri hakkıyla yerine getirdikleri gibi, insanlar arasında da güven ve emin olmanın temsilcisiydiler ‘Emanet’ kişinin bulunduğu yere, imkanlara, yetkilere göre bir anlamda sorumluluktur Üzerine aldığı görevdir, yapmakla yükümlü olduğu işteki mesuliyetidir Yahut ta bir başkasının kendisine koruması için bıraktığı bir şeydir Başkasına verilmesi, ulaştırılması istenmeyen eşyadır, sözdür veya sırdır
‘Emanet’ olayında iki taraf söz konusudur:
Birisi, kendisine güvenilen, itimat edilen, emin olan taraf; diğeri de ona herhangi bir şeyi gönül huzuruyla, güvenerek veren taraf Emaneti veren de, kendisine emanet edilen de bu işin şuurundadır
Böylece şuurla, birbirine güvenen iki taraftan birinin diğerine ‘korunması için bıraktığı şey’ bir ‘emanet’ olarak karşımıza çıkmaktadır Buradan hareketle diyebiliriz ki, ‘emanet’i ancak şuurlu ve akıllı insan taşıyabilir Akılsız, şuursuz, iradesiz varlıkların bu emaneti yüklenmeleri mümkün değildir
Bilginlerin bir çoğunun görüşüne göre ‘emanet’ (bkz 33 Ahzab/72), insana yüklenen kulluk görevi ve O’nun hükümleriyle amel etmektir Allah (cc), gerek kendi hakları, gerekse kullarıyla ilgili haklar konusundaki hükümlerini ve bunların yerine getirilmesini, emin olma-güvenilir olma sıfatını kazanan, yeryüzünde halife olan insanlara, baskı ve zoraki değil, gönül rızasıyla veriyor
Zaten ‘emanet’ verme konusunda zorakilik değil, gönül rızası vardır İnsana verilen ömür, ni’metler, ilim, beden ve imkanlar birer emanettir Bütün bunların gereği gibi korunması lazımdır Zaten insan bu emanetlerin hesabını vermeden Ahirette kurtuluşa eremez (bkz Tirmizí, S Kıyame/1, Hadis no: 2416)
Kişinin bu emanetleri taşıyabilmesi, yani hakkıyla emin olması için, hakkıyla iman etmesi, gerçek mü’min olması gerekir Zira kişi ancak imanla ve imanın gereğini yapmakla emin olabilir Zira imanın sözlük anlamı hem güven (emniyet) vermek, hem de emin olmak yani inandığı şeyin verdiği güçle güvende/güvenilir olmak demektir
Ahlâk Açısından Emanet :
Ahlâk açısındanda emanet’in geniş bir çerçevesi vardır İslâm’a iman ederek mü’min olanlar, öncelikli olarak Allah’tan gelen ‘emanet’i korurlar Bu bir iman borcudur, kulluğun gereğidir Onlar, imanlarından aldıkları şuurla, hayatlarının her safhasında emanete riayet ederler Yani her işte, her pozisyonda, her halde emîn olma ahlâkıyla davranırlar Zaten ‘emanet’i korumak mü’minlerin özelliklerindendir (bkz 23 Mü’minûn/8 70 Meâric/32) Onlar bilirler ki, Allah’a ve Rasûlüne ihanet etmek, bile bile ‘emanet’e hainlik etmektir (bkz8 Enfal/27) Mü’min, hem Allah’tan gelen ‘emanet’i korur, hem de insanların haklarıyla ilgili konularda ‘emanet’i yerine getirir
Peygamberimiz; "Emânet sahibi olmayan kişinin gerçek imânı yoktur" (Ahmed b Hanbel, Müsned, III/135) "Emânet kaybedildiği zaman yani -işler ehli olmayanlara verildiği zaman- kıyâmeti bekle" (Buhârı, İmân 1) buyurmakta, emanete hıyanet etmenin münafıkların özelliği olduğunu beyan etmektedir (bkz Buharí, İman/24 Müslim, İman/107-108, no: 59 Ebu Davud, no: 4688)
‘Emanet’ sahibi olmak, yani güvenilir olmak toplumsal barışın ve huzurun en önemli garantisidir Emanet duygusunun yok olması bir toplumsal felakettir
Emin olmak, emanete ehil olmak demektir
İman'ın filolojik açıdan iki anlamı olduğunu tekrar hatırlayalım: Başkalarına güven vermek, güven içinde olmak İman sahibi kişi, yani mü'min, hem inandığı gücün sağladığı güvenin içinde emin olan; hem de kendisi başkalarına güven veren demektir Müslüman kimse iman ederek dağların, göklerin ve yerin taşımaktan kaçındığı emanet’i, yani yeryüzünde halife olma, kulluk yapma, yaratılış amacını gerçekleştirme görevine talip olur İman ona emîn olma sıfatını kazandırır İmanı güçlenince emînlik sıfatı da güçlenir Emînlik sıfatı kuvvetlendikçe, emaneti korumada daha titiz olur
Bir kimse imandan mahrumsa, emîn olma sıfatını kolay kolay kazanamaz Emîn olmayan da emaneti taşımaya ehil değildir Zira öylesi, emanetin kıymetini bilmez Emaneti taşımakla neler kazanacağından, onu taşımamakla neleri kaybedeceşinden gafildir Dahasi emanet böylelerinden kaçar Onun omuzuna yüklenmek istemez Yere düşeceğinden, değerini kaybedeceğinden, kendisiyle amaç edinilen hedefin kaybolacağından, işlevsiz kalacağından korkar Belki Allah (cc) böylelerinin emaneti yüklenmesine izin vermez Belki de denir ki: “Git once ‘emînlik’ sıfatını kazan, sonra da gel bu göreve, ya da bu ulvi makama talip ol Hak edersen, alırsın

İslâm büyük ve ilahî bir emanettir İslâmî hayat da öyle Ki insan bununla hem dünya hayatını düzene koyar, hem dareyn saadeti kazanır İnsanlar arasında da örnek olur Hayırlı ümmet arasına karışır (bkz 3 Âli İmran/110) Kişi olarak bu emaneti yüklenmenin şartı iman ve buna bağlı olarak emîn olma sıfatı ise, toplu (cemaat) olarak da yüklenmenin şartı aynıdır Bir toplumun İslâm toplumu adını alabilmesi için, iman etmenin sonucu olan emînlik ahlâkının o toplumun belirgin özelliği olmalıdır İslâmî hayat, İslâmî yönetim, İslâm hakimiyeti gibi taleplerin şartı da bunun gibidir
Şöyle bir düşünelim; siz elinizdeki değerli bir eşyayı emin olmadığınız, ya da henüz sizin için şüpheli bir kimseye veya adrese teslim eder misiniz? Güvenmediğiniz bir yere gider misiniz? Sahtekârların elinde olduğu iddia edilen bir şirkete veya finans kurumuna paranızı yatırır mısınız?
Eminim pek çoğumuz, “ben deli miyim ki, kendi elimle kazancımı, malımı, servetimi çöpe atayım, kendi elimle hırsızlara teslim edeyim
İnsan olarak geri gelmeyeceğinden şüphelendigimiz dünyalık serveti güvenmediğimiz yerlere emanet etmekten sakınıyoruz da; acaba devasa bir emanet ve değer olan İslâmî davet, İslâmî örneklik, İslâmî hakimiyet emîn olmayan insanlara bırakılır mı? İslâmî hakimiyet/hayat ancak emin insanlarin eliyle ve emin insanlar için kurulur Bu onların hakkıdır ve onlara ait bir şereftir
Biz âdi taş, maden veya kağıt parçalarını emin olmayan kimselere vermezken, nasıl olur da henüz emanet ehliyeti taşımayan kimselerin İslâmî hakimiyeti omuzlamalarını bekleriz? Nasıl olur da henüz emîn olmadan bu koca emaneti taşımaya kalkışırız Ya da henüz hakkıyla mü’min olmayan kitlelerin İslâmî hakimiyeti sağlamalarını, ortaya İslâmî modeller koymalarını bekleyebiliriz?
Meşhur bir yazarımız yıllar önce Almanya’ya gelir Bir de bakar ki Türkiyeli müslümanların ayakları yere basmıyor Yapamıyacakları şeyleri söylüyorlar Atıp tutuyorlar, fetihden, İslâmî hakimiyetten, dinin topyekün uygulanmasından bahsediyorlar Konferansında şöyle demiş: “İçinizden on kişi çıksın ve bir şirket kursunlar Bir yıl boyunca iş veya ticaret yapsınlar Bir sene sonra geldiğim de bu on kişi kavga etmeden, anlaşmazlığa düşmeden, birbirilerine güvenerek, birbirlerinin zerre kadar hakkına göz koymadan, biri diğeri hakkında yanlış düşnmeden aynen ortaklığa devam ediyorlarse, o zaman siz de iş var demektir Sizinle bir yerlere varılır demektir
Cemaate sormuş ; “garanti verebilir misiniz? Kimse evet diyememiş O zaman eksiğinizi bilin ve onu gidermeye bakın Gerisi nasıl olsa gelir
Siz içinde yaşadığınız toplumda kaç kişiye değerli bir varlığınızı emanet edebilirsiniz? Kaçkişiye güvenebilirsiniz ? Kaç tanemiz memurdan, görevlidien, sanatkârdan, esnaftan, kiracıdan, ev sahibinden, yöneticilerden vs yana emînsiniz ? Liste uzatılabilir Eğer pek az diyorsak, yapacak çok iş, alınacak çok yol var demektir Zira iman mü’mine emaneti taşıma ehliyeti kazandırır Onu emîn insan yapar Basit şeylerin bile emanet edilemeyeceği kitlelere İslâm gibi ulvî, büyük ve bir o kadar da temiz bir emanet tevdi edilemez
Emîn olmak görevi
Allah’tan gelen ‘emanet’i yüklenerek mü’min sıfatı kazanan müslümanlar, iman ettikleri İslâm’dan aldıkları şuur ve ahlakla bu ‘emanet’i taşıma görevini hakkıyla yerine getirmek, her yerde bu aziz ve hassas ‘emanet’i korumak, insanlar arasında ‘emanet’ sahibi, yani emin (güvenilir) kimseler olarak herkese güzel örnek olmak zorundadırlar Aynı zamanda onlar bu en büyük ‘emanet’i ona hiç bir zarar vermeden, olduğu gibi koruyarak başkalarına ve gelecek nesillere devretmelidirler Bunu sağlayacak olan metotta, Peygamberimizin bizlere ‘emanet’ olarak bıraktığı Kitab’a ve O’nun Sünnetine sarılmak ve onları hayata uygulamaktır Mü’minler, bu en ağır emanetin değerini bilmek, onu korumak ve onu en ehil sahiplere gereği gibi teslim etmek borcundadırlar

Mü’min, maddi ve manevi olarak temiz olan insandır O Allah’ın sevgili kuludur Yeryüzünün huzur ve adaleti için bir direktir İnsanlar onun hakkında emniyettedir Ondan gelebilecek zarar konusunda korkuları gitmiş, yerine güven gelmiştir Emîn insana mal da teslim edilir, sır da Mülk de teslim edilir, devlet de Ama emanete hıyanet edene bir iğne, bir tavuk bile teslim edilmez Emîn insana bir iş emanet edilirse, o işin gereğini yapar Ona gece ve gündüz, gizlide ve açıkta itimat edilir Ona hazineler teslim edilir de endişe duyulmaz Zira emîn insan dürüstlüğü madde ile değiştirmez O başkasının kutsallarına karşı son derece titizdir Herkesin değerine saygı duyar Onunla yola gidilebilir Onunla ticaret yapılabilir, onunla borç alınıp verilebilir Onunla arkadaş olunabilir, onunla en zor hedefe birlikte yürünebilir
Emin insanların bulunduğu toplum açık bir toplumdur Onlar arasında gizli planlar, gizli gündemler, perde arkası hesaplar yoktur Onlar insanları arkadan vurmazlar, gizli tuzaklar kurmazlar Onlar yerine getiremedikleri sözleri vermezler Söz verdikleri zaman da sözlerinde dururlar Randevularına sadıktırlar Onlar bilirler ki, söz de emanettir, vaatte emanettir Onlar her şeyin esasen emanet olduğunun bilincindedirler Emîn insanlar da her türlü emaneti titizlikle korurlar İnsan önce Rabbine karşı, sonra kendine karşı, sonra da diğer insanlara karşı ‘emin-güvenilir’ olmak görevindedir Yani her türlü emaneti taşıyabilecek bir özellikte olması gerekir
Peygamber (sav) Vedâ Hutbesinde ümmetine önemli bir ‘emanet’ bırakmıştır O şöyle buyuruyor: “Size bir şey bırakıyorum ki, ona sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz O, Allah’ın Kitabı’dır” (Müslim, Hacc/147, no: 1218 İbni Mace, Menasik/84, no: 3074 Buharí, (Tecrid, 1654) S İbni Hişam, 4/251)

Emîn olmak bu kaynağa sımsıkı yapışmaktan, onu hayat ve ahlâk haline getirmekten, el-Emîn olan Muhammed’i (sav) örnek almaktan geçer Başka yerlerde emîn olma reçetesi yoktur
Sözün özü; emîn ol ki, emaneti taşımaya ehil olasın

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.