Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilmeli, diller, kalpler, söylemeli

Kalpler Seni Bilmeli, Diller Seni Söylemeli

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kalpler Seni Bilmeli, Diller Seni Söylemeli




Gözler eserini görmeli, kalpler Seni bilmeli, hissetmeli; diller Seni söylemeli Seni söylemeli, Senin güzelliğini Rabbim!

Şehir denen mezarlarda, sıkıştık kaldık betonlar arasında Yetiş imdâda Yetiş derdinin devâsının ne olduğunu bilemeyen kullarının imdâdına, yetiş! Yıktığını yapamayan, kırdığını onaramayan, dağıttığını toplayamayan, darmadağınık kullarının imdâdına yetiş Allah’ım, yetiş! Meded sende

Kulunu saran geceye meded

Adını anınca keder yok Allah’ım, adından güzel söz yok

Şehrin, insanları tek tipleştirici tuzağından kurtulmalıyız Bir yer bulmalıyız kendimize Dağlara, yüksek tepelere çıkmalıyız Şehre, oradan bakmalıyız

Karanlık yolu eşkıya bilir, bir de şeytan Aydınlık yolu ise, kalp ve vicdan Bu asrın hastalığı; düşünme, sade seyret

Her yerde kıskaç altındayız, evlerimizin içi bile güvenli değil Tuzakların farkında mıyız?

İnsan, her yaşta çocuk; sadece nefsin elindeki oyuncaklar değişiyor Düşünce ve tefekkür yollarının tıkandığı ve hatta kapandığı bir çağda yaşıyoruz Gözün görmediğini, gönül görüyor Bir yer, bir çıkış yolu bulmalıyız düşünmek için, şehrin tuzağına düşmemek için Sığınılacak bir yer gerek, bu ilâhî görev için

Düşünmek de ölüm gibi şifasıdır her derdin ve kederin Şifasıdır her gafletin ve illetin

Hayalleri ve inancı kadar büyüktür insan Bir de azmi ve sebatı kadar…

Gaflet, gri bir bulut Kapladı mı ufku, gönül ikliminin güneşi de tutuluyor, toz duman oluyor her şey Dilde Allah, gönülde şeytan İkisi bir arada olmaz Melek, şeytanla barışmaz

“Allah de dostum, Allah / Lâ ilâhe illallah / Nur Muhammed sallallah / Lâ ilâhe illallah!”

Bir şeyler değişmeli hayatımızda Aklın eli imdâda yetişmeli, hırsın ve hevesin dizginini tutmalı Yeniden bir şeyler olmalı Sen kendine yardım et ki, Allah da sana yardım etsin Hayatın değişsin… Gönülden istemedikçe sen, her şey aynı kalmaya mahkûm, hayatı değişmeden yaşamaya devam edeceğiz demektir

Oysa ne fırsatlar duruyor önümüzde Meselâ üç gün erken kalksa, belki bir koca gün kazanacak insan Şöyle bir kımıldansa yerinden, nice sıkıntılar sinekler gibi kaçışacak Cami önlerinde kaymak satan çocukların dünyasını bir sezebilse, kim bilir neler kazanacak Bir çocuğun başını okşasa, bir ihtiyarın koluna girip yürüse, bir baba dostunun gönlünü alsa, kim bilir neler değişecek…

Hz Peygamber’in (asm) âdetidir diye, bir gece vakti, şehrin öte ucunda kabristanda yatan sevdiklerimizi ziyarete gitsek, kim bilir neler değişecek hayatımızda Bunları yaşamadan bilemeyiz Rüzgârda sallanan ağaçların yapraklarını seyredebilse bir caminin penceresinden, çaycının telaşını anlasa, bayramlık ayakkabılarını elinde tutan çocuğun heyecanını yüreğinde bir hissetse, cüz’î bir maaşla hayatını güller gibi geçiren gönlü zenginlerin evine bir misafir olsa mesela, kim bilir neler değişecek hayatımızda

Yetmiş yaşına geldiği halde, hayatında hiç yeni bir şeye sahip olmayan nice insanlar var Bir bisikleti bile olamamış nice çocuklar, nice ihtiyar çocuklar var Ama onlar, Allah ile mutlular… Eski, bakır abdest ibriğini bile, “O benim mahremimi bilen, kırk yıllık dostumdur” diye, hurdacıya satmaktan çekinen, nice asil nineler var Hafta sonu torunu ziyaretine gelecek diye, gün, saat sayan dedeler var Torunları için masallar toplayıp derleyen dedeler var Giysileri zaman değil, günahlar eskitirmiş meğer Modası geçse bile kırk sene aynı elbiseyi izzetle, şerefle giyenler var Onlar elbiselerin eskitemediği insanlar En ağır hastalık bile geldiğinde ona ‘hoş geldin’ diyebilenler var

Dünyamızın gerçek kahramanları onlar Aramızda yaşıyorlar Bazılarını biliyoruz ama çoğunu tanımıyoruz Varsın, kimseler bilmesin Bir bilen var, bir Rab var onları tanıyan ve bilen O yeter Her şeyin, herkesin ihtiyacını gören bir Rab var

***

Sen nasılsan, dünya öyledir Gördüğüne göredir Sen mutluysan, gözüne mutlu görünür insanlar Her şey gördüğün gibidir Bakışın bir bir elbise giydirir gördüklerine, ruh biçer hâllerine

Bir hâlden diğer hale geçiyoruz Her hâlimiz iyi olacak değil ya… Bazen öyle, bazen böyle Kusurunu bilen, talihli insandır, kalbi değişme açıktır Değişime direnmek, kendine kötülük etmektir

Her sabah güneş niye yeniden doğuyor? Yataktan kalkalım diye mi, yoksa gaflet uykusundan ayılıp uyanalım diye mi?

Değişime karşı direnmek, bir nev'î ölümü istemek Ölmeden kabre girmek, yani hayatın içine gömülmek Çıkmalıyız bu şehir denen zindandan Bu yerler bize göre değil İmanın ışığıyla ve Allah’ın yardımıyla çıkacağız inşallah Yeter ki biz çıkmak isteyelim

Her insanın içine kapanma ve bir mağara dönemi vardır hayatında Her günün bile bir mağara dönemi vardır O mağaradan, o dağdan şehre bir bakabilsek yeter… Dağlara kalmak için değil, inmek için çıkılır İnsanları uyarmak, uyandırmak için çıkılır Mağara bir motiftir

Yüksek bir tepede kurulu caminin, bir yatsı namazı sonrası, bahçesinden ışıl ışıl şehri seyredebilsek… Yüz binlerce insanların yaşadığı koca bir şehri o zirveden, o zaviyeden görebilsek, karanlığı delen bir ışık, akıp gidecek yüreğimizden O zaman anlayacağız düşünmenin ibadet olduğunu, düşünmenin farz olduğunu O zaman anlayacağız gözlerin önündeki perdelerin ne kadar da kalın olduğunu Yüksek yerler, ufkunu genişletmiyor sadece insanın, kalbini de kanatlandırıyor Dağlar, tepeler önemli Allah’ın büyüklüğünü ve kendi küçüklüğünü orada daha iyi anlıyor insan

Şehir ve insanlar oradan fethedilir

Bir karanlık gecede şehri değil, kendi özünü, ruhunu seyretmeli insan, şehre hâkim bir tepeden

Hiçbir şey göründüğü gibi değil Gecenin örtüsünü bir yorgan gibi üstüne çekenin, ruhu asla üşümez Düşünmek, en karanlık gecenin, en aydınlık ve en sıcak ışığıdır Düşünmekse deşmektir, kabuktan öze geçmektir

Karanlıklardan yudum yudum nuru sağarken, gökleri yıldız yıldız içerken ve gözyaşlarıyla abdest alırken üşümez insan

Ruhun kendini bulduğu anlar vardır, zamanın durduğu anlardır onlar Kendini bulan, Rabbini bulur Kendini bilen, Rabbini bilir “Bu uçsuz bucaksız kâinatın içerisinde, küçücük bir toz zerresiyim ben, ne işim var bu dünyada, görevim ne burada?” Orada anlar, o yüksek tepelerde bulur aradığı soruların cevabını insan Gecenin sessizliğini delen bir baykuş sesi dekoru tamamlar Gececiler iş başında Üstelik rızkı da ağzında Kapkara bir gecede kara karıncayı gören, baykuşun rızkını veren, hiçbir şeyin hiçbir şeyini unutmayan, beni mi unutacak? Biz kendimize ne kadar uzak olsak da, Allah bize o kadar yakındır Bu mânâyı orada anlar insan Olanlar olmuştur o an Kur’ân’ın istediği kıvama gelmiştir insan O kaskatı kâlp, o taş gibi yürek, erimiş, çözülmüştür bu manzara karşısında Hiçliğini, küçüklüğünü görmüştür yüce Yaratan’ın huzurunda Derinden bir ‘aaah’ ve ardından ‘Allah’ demiştir o an Haşmetli gökler, uzak yıldızlar, bir el atsa tutacak mesafededir Yakındır, kardeştir artık her şey Şehrin dost ışıkları, ruhunda bin bir düşünceler uyandırır insanın Nefis ise huysuz, yaramaz bir çocuk gibi ayartmaya çalışır bizi Odaklandığımız noktadan, ayağımızı kaydırmaya çalışır İçimizdeki ateşi sadece tefekkür söndürür; tefekkürsüzlük bizi sinsi sinsi ve yavaş yavaş öldürür

Gece bir güldür, kalbin bahçesinde açar Gör, anla ve düşün yeter ki Kul düşünür, Allah buldurur

Ey çaresizliğine yanan ve ağlayan hiçbir insanı unutmayan, yalnız bırakmayan Allah’ım (cc), bir gecenin gülüyle, ince bir düşünceyle güldür ruhumuzu

***

Eski evimizde, çocukken, elektrikler kesildiğinde çığlık atardık Aileden biri telâşla mum ya da gaz lambası arayadursun, biz dört kardeş, keyfini sürerdik doya doya karanlığın Ne oyunlar oynardık O zifiri karanlığa da alışırdı gözlerimiz Işıklar geldiğinde, çığlıklar atardık sevinçle

Büyüdük, ne değişti? Karanlıkta bile gören o gözler, şimdi ışıl ışıl yanan ve aydınlanan kâinatta niye göremez, niye seçemez oldu Allah’ım senin ayetlerini, işaretlerini

Şehre bakan bir tepeden, bir karanlık gecede şehri seyretmeli insan, ya da kendini İçine dönmeli, kalbinin sesini dinlemeli Ve dilinden şu mısralar dökülmeli:

“Söndürün ışıkları uzaklara gideyim,

Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim” —Necip Fâzıl Kısakürek

Merakımızı ve tefekkürümüzü ruhumuza yöneltmeli Tam oraya, yani kalbimize yönelmekten bizi alıkoyan onca eşkıyaya rağmen, bu zorlu yolculuğa çıkmalıyız, engelleri aşmalıyız Elindeki oyuncakları bırakmayana, sahtesini terk etmeyene, gerçekler dünyasından bir nasip yok Önce gözler görmeli, ardından diller söylemeli Dalda bülbüller şakırken, kâinat bahçelerinde susan insanlara tahammülü yok ayların, yıldızların Susmak, görmemektir, şahitlikten kaçınmaktır Yaşadığını zanneden böyle ölüler çok dünyamızda Ruhu, bedenine yük zanneden sefiller ve zeliller var

Ey izzet ve azamet sahibi olan Allah’ım! Zillet ve sefalet çukurlarından, bu yüce ismin hürmetine, sana olan kulluğumuza yakışan en güzel yerlere çıkar bizi Çukurlara, kuyulara, sükût ettirme yâ Rab… O sağlam ipine, Habl’ül Metîn’e, Kur’ân’ın âyetlerine sıkı sıkı yapışmayı ve anlayıp okumayı nasip eyle

Gözler Seni görmeli, eserlerindeki isimlerinin ve sıfatlarının tecelliyatını görmeli Diller Seni söylemeli

“Güzel gör, hem güzel bak; ta güzel düşünmeli Güzel bil, hem güzel düşün; ta leziz hayatı bulmalı” (Bediüzzaman, Lemeât)

Allah’ım, cennetten cemâlini görenlerin, nasıl ki yüzlerinin güzelliği bir başka oluyorsa; o dönüşten sonra yakınları onları tanımakta güçlük çekiyorsa, bir karanlık gecede, binlerce insanın kaynaştığı bir şehre bakıp, her birinin rızkını, hayatının bin bir ihtiyacını nasıl görüp, imdâdlarına nasıl yetiştiğini oradan seyretmek bir başka güzel oluyor

Allah’ım, Senin büyüklüğünü lâyıkıyla anlamadıkça, kendi küçüklüğünü de anlayamıyor insan Ruh, bu güzel temaşadan sonra öylesine arınıyor ve ders alıyor ki, önceki hâline kıyasla kendini de tanıyamıyor

Bir tek elimi bile, bin bir iş göreyim diye hikmetle yaratan Rabbim Sana sundum elim Senden gizli değil hiçbir hâlim Karanlık bir gecede âciz bir kalbin duâsı olarak dileklerimizi kabul eyle

Göz burada göz, dil burada dil, kalp burada kalp olduğunu anlıyor Ya şehrin yüksek bir tepesine tırmanacağız ya da içimizin dağlarına çıkacağız Her rahmet, bir zahmetin neticesi

Gecelerin de gülleri, güneşleri, var Hiç ummadığınız bir anda açar ve karşınıza çıkar Yeter ki siz, bu değişmeye hazır olun Niçin yaratıldığınızı unutmayın, bulunduğunuz yeri beğenmeyin, yeter ki bir değişiklik arzu edin içinizden ve daha iyiyi isteyin, daha güzeli arzu edin, yeter Yeter ki olanı biteni, nefsinize nispet etmeyin Yeter ki her şeyi ondan, Rabbimizden bilin Biz, bize yakışanı, bize ait olanı yapmalıyız Allah dilerse, her şey kolay olur

O “ol” deyince olmazlar olur…

İnsan huzuru, imanda bulur

Gençliğin kıymeti, ihtiyarlıkta bilinir Gündüz, gecenin gençliğidir Gündüz geçmişse eğer, gecenin kıymeti bilinmeli Geceyi, gündüzün devamı sanmak, aldanmaktır

Mevlâm, gecelerin nuruna gark eylesin Gerçek hayatın farkına vardırsın Ağzımızın tadını bozmasın, arttırsın Rabbim İnşallah Geçen günler ve geceler ömürdendir Şuur lambasını yaksın, uyandırsın Rabbim ‘Amin’ diyelim de duâmızı kabul etsin Rabbim

Selim Gündüzalp
Yeni Asya Gazetesi

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.