Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aleyhisselam, musa

Musa Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Musa Aleyhisselam




MUSA
aleyhisselam



"EY MUHAMMED!
İNANAN BİR MİLLET İÇİN SANA,
MÛSÂ VE FİRAVUN OLAYINI OLDUĞU GİBİ ANLATACAĞIZ"
Kasas; 3


Kur'ân-ı Kerîm'de sözü edilen ve en çok ismi geçen peygamberlerden birisi de Mûsâ aleyhisselamdır 34 sure, 131 ayet ve 136 yerde kendisinden doğrudan bahsedilir Bu bahisler çok geniş bir perspektif içerisinde olduğundan, dönemin Mısır yönetimi, ekonomisi, sosyal ve dini yapısı net şekilde görülebilmektedir Bu dönemin, tarihin hangi yıllarında yaşandığı ise açıkça bildirilmemiştir



Mûsâ aleyhisselamın hayatında ve peygamberlik döneminde işaret taşı sayılabilecek olaylar özetle şöyledir; doğumu ve suya bırakılması, Mısır'dan hicret etmesi, Medyen yöresinde geçen yıllar, Mısır'a dönüş, sihirbazlarla yapılan karşılaşma, Firavn ve ordusunun helak edilmesi ve Sina çölündeki hayat

HAYATI
Mûsâ aleyhisselam, Mısır'da devlet terörünün acımasızca sürdürüldüğü yıllarda dünyaya gelmişti Dönemin firavunu, İsrâiloğullarının erkeklerini hadım ettiriyor, yeni doğmuş oğlan çocuklarını ise öldürtüyordu Mûsâ aleyhisselama hamile olan anne ise korku ve heyecanla gün saymaktaydı

Derken doğum gerçekleşti ve Allahü teala tasalı anneye; "son derece sevimli" bir oğlan çocuğu lütfetti Ne yapacağını bilemeyen anne, çocuğunu canilerden koruyabilme telaşına düşmüştü Bu arada, birbiri ardınca mucizeler de sökün etmeye başladı Anne, kalbine gelen kuvvetli ilhamlar sayesinde endişelerinden kısmen kurtuldu Allahü tealanın verdiği bu ilhamlar; "Onu emzirmesini, bir tehlike karşısında suya bırakmasını ve boğulmasından korkmamasını, ayrılığından kederlenmemesini" emrediyor, "Yine kendisine geri döndürüleceğini ve peygamberlikle şereflendirileceğini" de vaad ediyordu


Bunun üzerine anne, bir sandık yaptırarak ciğerparesini içine koyar ve Nil nehrine bırakır Kızına da nereye gittiğini takip ettirir Sandık, sularda sürüklenerek Firavunun sarayının kenarına kadar gelir Saray mensupları, onun içerisinde buldukları nurtopu gibi bebeği, Firavn'ın karısı Âsiye hanıma getirirler
Firavn, olayı duyar duymaz çocuğun öldürülmesini emretmiştir ama, Âsiye hanım onu öz oğlu gibi savunarak teslim etmez Fakat bu savunmasını çok ince bir siyaset takip ederek yapar Firavunu ikna ettikten sonra çocuğa bir süt anne aramaya başlar Ne var ki çocuk, hiçbir süt anneyi kabul etmez Derken Allahü tealanın verdiği "Onu sana döndüreceğiz" sözü gerçekleşir ve kalbi buruk anne yavrusuna kavuşmuş olur Mûsâ aleyhisselam sarayda büyümeye başlar Âsiye hanım ona oğlum diye hitab ederek herkesin saygı göstermesini sağlar

Efendimiz Mi'rac gecesi görüştükleri Hazret-i Musa'yı uzun boylu, fazlaca esmer, saçı ve vücudu toplu olarak tarif etmişlerdir Asrı Seadette Yemenli Şenue kabilesinin erkeklerine benzetmişlerdir Şenu erkekleri uzun boylu, karayağız ve kıvırcık saçlıydılar Hazret-i Mûsâ büyüyüp olgunlaşınca başına garip bir kaza gelir Bir israiloğlu ile bir kıptinin kavgasını ayırmak isterken istemeden kıptinin ölümüne sebep olur İdam edilmek üzere erendığını öğrenince de, Medyen şehrine hicret etmek zorunda kalır Bu olay Hazret-i Mûsâ'nın hayatının dönüm noktasıdır Burada Şuayb aleyhisselamın damadı olur 10 sene yanlarında kaldıktan sonra, Mısır'a dönmeye karar verir Kayınpederinden izin ister İmam-ı Nesefi ve Ebussud Efendinin tespitlerine göre istikamet Mısır'dır Güvenle yaşadığı Medyen'den niçin ayrılmak istemişti? Bazı kaynaklarda onun, Mısır'daki annesini ziyaret etmek için büyük arzu duyduğunu ve böylece yola çıktığını kaydedilmiştir Mısır'a dönerken yanında hanımı, çocukları ve koyunları vardır Öldürülmek üzere arandığı bir ülkeye niçin kesin dönüş yapar gibi yakınlarını da beraberinde götürmek istemişti? Allahü tealadan aldığı bir vahiy gereği diyemeyiz zira henüz peygamber olmamıştır Burada akla gelebilecek ilk ihtimal, Mısır'daki ölüm cezasının kalkmış olmasıdır Kur'ân-ı Kerîm, i'cazı gereği ayrıntılardan bahsetmez Tevratta; "(Medyen'de geçen) Bu uzun süre esnasında Mısır kralı öldü" şeklinde çok ilginç bir ayrıntı vardır Eğer doğruysa, yeni firavunun tahta çıkması şerefine Mısır'da ölüm cezalarının kaldırılması gibi hatırı sayılır bir sosyal gelişme olmuş olabilir Dönüş yolunun açıldığını gören Hazret-i Mûsâ, aile efradını ve mallarını alarak Mısır'a dönmeye kara vermiş olabilir

Yarı yolda peygamberlikle şereflenir Firavunla yaptığı uzun mücadeleden sonra, İsrâiloğullarının Mısırdan göçü için "eman" alır Bu arada firavn, göç eden topluluğu imha etmek için peşlerine düşer ve Süveyş körfezi kıyılarında arkalarından yetişir Burada büyük bir mucize meydana gelerek deniz yarılır İsrâiloğulları karşı kıyıya geçerler ama peşlerine düşen firavn boğulur Böylece Mısır dönemi geride kalır Şimdi buraya kadar anlattıklarımızı ölçü kabul ederek bugüne kadar ele geçirilmiş arkeolojik verilerle karşılaştıralım

ARKEOLOJİK BELGELER
Hazret-i Mûsânın yaşadığı dönemin Hiksoslardan sonra olduğu bugün artık kesin olarak bilinmektedir Tarihi kaynaklara göre Mûsâ aleyhisselamın döneminin; MÖ 1300 başlarına doğru olduğu ileri sürülmüştür Bu dönem, Mısır merkezli dünyada çok hızlı ve tarihi açıdan çok önemli olayların yaşandığı dönemdir Yine bu dönem, Mısır ve Hitit devletleri arasında dünyanın en büyük devletini belirlemek için bir dizi diplomatik ve sıcak savaşların yapıldığı dönemdir

Hititler Anadolu'yu merkez yaparak ortadoğuyu ellerinde tutmak istiyorlardı Bu dönemde ortadoğu halkları içerisinde hayli güçlü olduklarını görüyoruz Hititlerin Tevrat'taki adları Het çocukları ve Hittim'dir Dr Martin Luther bunu Hethit diye almancaya aktardı İngilizceye çevirenler Hittites diye yazdılar Fransızcada önce Héthéen şeklinde kullanıldı Türkçesi Hititler'dir O dönemin çok güçlü kavimlerinden olan Hititleri Tevrat, çok önemsiz toplulukları sayarken anar Hazret-i İbrahimin anlatıldığı kısımda ise biraz daha fazla bilgi bulabiliyoruz; "Hazret-i İbrahim, Het çocukları önünde kendisini bir yabancı olarak tanıtır ve önümde yatan cenazemi gömeyim diye onlardan izin ister" Bu satırlardan, o dönemde Hitit toplumunun Filistin'de hayli etkin olduğunu anlıyoruz Bir başka kayıtta ise Hititlerin çok güçlü bir toplum olduğunu görüyoruz; "Çünkü Rab, Suriyelilere atların, arabaların ve büyük bir ordunun gürültüsünü duyurdu Öyle ki, aralarında şöyle konuştular Bakın, İsrâil kralı üstümüze saldırsın diye yine Hitit kralları ve Mısır kralları ile anlaşmış"

Asurlular da sık sık Hatti/Hitit ülkesinden söz edip Mısırlıların Heta ile sürüp giden savaşları anlatılmaktadır Heta; Mısır hiyeroglif kelimesi H-T'nin okunuşudur


DİNİN DEJENERASYONU
Yûsuf aleyhisselam dönemi Mısır'da putperestlik yerine İslamiyetin hakim olduğu en belirgin dönemdir Yûsuf aleyhisselamın vefatından sonra onu destekleyen asya kökenli yöneticilerin Mısır'dan sürülmesiyle yeni bir dönem başlar Bu dönem, putperestliğe dönüş dönemidir Ancak bu dönemde özellikle Amon rahiplerinin siyasi bakımdan kuvvetlenmesi yöneticilerin işine gelmemişti Mısır hükümdarlarından İhnaton, Amon rahiplerinin gücünü kırabilmek için kendi kontrollerinde yeni bir dini akım başlatır Aton adı verilen bu yeni din, tek tanrı fikri ile putperestliği birleştiren bir sistemdi Tek tanrı olarak güneşe tapılmayı öngören bu din, Amon rahipleri ile yöneticilerin arasında müthiş bir denge savaşına neden oldu İhnaton'un döneminde Amon rahiplerinin gücü oldukça kırılmıştı Fakat kendisinin ölümünden sonra yerine geçen Tutankamon, Amon rahiplerine eski statülerini iade eder Buna rağmen Amon rahiplerine yaranamadı ve ordu komutanı Horemheb'in de içinde bulunduğu çete tarafından genç yaştayken öldürülür Bu sırada devlet başsız kaldığı için idari bir boşluk yaşanır Tutankamon'un dul eşi Ankesenamun veya kayınvalidesi Nefertiti Hitit kralı Suppiluliuma'ya bir mektup yazar Mektupta özetle kocasının öldüğünden, oğlan çocuğa sahip olamadığından bahsettikten sonra Hitit kralından bir oğlunu koca olarak Mısır'a göndermesini ister Hitit kralı müspet karşılayarak bir oğlunu Mısır'a gönderir Fakat gelişmelerden haberi olan Horemhep ve çetesi, yeni bir Hiksos olayı yaşamamak için genci öldürürler Bir süre siyasal gevşeklik yaşayan Mısır, MÖ 1300 civarında güçlü bir hükümdara kavuşur Bu hükümdar II Ramses'tir Tahta geçer geçmez Suriye sınırına kesin bir şekil vermek ister İşte bu istek; o zaman ki dünyanın iki süper gücünü Kadeş'te karşı karşıya getirir Bu güçler, II Ramses idaresindeki Mısır ile Muvattilis idaresindeki Hitit devletidir Bu karşılaşma bir anda tarihin akışını değiştirmişti

Daha orduların Kadeş'e yaklaşması sırasında bile ortadoğudaki siyasal dengelerin altüst olduğu görülüyordu O zamana kadar hep Hititlerin savaş ortağı olan Amurru kralı Bentesina, son anda Ramses tarafına geçmişti Muvattilis te ordusunu kendisine bağlı kavimlerle güçlendirmekle kalmamış Likya'lı (Antalya kıyı bölgesi) korsanlarından bir birlik oluşturarak savaşa sürmüştü Hitit ordusunun merkez kuvvetleri 20000'e yaklaşıyordu

Ramses, ordusunu dört kısma ayırmıştı Bunlar Amon, Ra, Ptah ve Suketh'di ki bu isimler Mısır putperestlerinin tapındığı putlardı Stratejik açıdan bakıldığında II Ramses büyük bir hata yaparak Plansız bir şekilde Kadeş üzerine yürümüştü Zira ordugah Amon ile diğer birliklerin arasında büyük bir irtibatsızlık vardı Ramses Kadeş'e vardığında Ra birlikleri göz menzilinde bile değildi Ptah daha gerilerdeydi Sutekh ise hala Asi ırmağının öte yakasında öylece bekliyordu Mısır kayıtlarından öğrenildiği kadarıyla savaş şöyle gelişmişti; Hititler, Firavun ordusundaki bu kopukluğu gördükleri anda şimşek gibi koşan savaş arabalarıyla aniden ortaya çıkarak henüz yürüyüş pozisyonunda olan Ra birliklerinin üzerine çullandılar Hitit arabalarında iki savaşçı bulunurken Mısır arabalarında yalnızca bir savaşçı bulunuyordu Bu dengesizlik Ra birliklerinin tamamen imha edilmesiyle sonuçlanmıştı Hitit ordusu bu sefer, Ramses'in de bulunduğu Amon birliklerini kısa sürede kuşatıvermişlerdi Böyle bir kuşatmadan hiç bir ordu kurtulamazdı Hele Mısır ordusu hiç Zira Ra imha edilmiş, Ptah gerilerde Suketh ise hiç bir şeyden habersiz Asi nehrinin öte yakasında bekliyordu Daha ilk hücumda Amon birlikleri dağılıverdi Muvattil tam imha savaşına başlayacağı sırada öncü birlikleri ganimet sevdasına düştüler Bu rehaveti henüz atlatamamışlardı ki, batıdan, deniz tarafından gelen küçük fakat disiplinli bir birlik tarafından saldırıya uğradılar II Ramses bu durumu öylesine ustaca değerlendirdi ki, hem imha edilmekten kurtuldu, hem de berabere kalan bir komutan edasıyla barış masasına oturdu<P

Kur'ân-ı Kerîm, özellikle firavunun kendisini tanrı ilan edecek kadar sapkın olduğunu vurgulamaktadır


Alıntı Yaparak Cevapla

Musa Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Musa Aleyhisselam




Bilindiği gibi Mısır firavunlarının büyük bir kısmı kendilerinin tanrı olduğunu iddia etmişlerdir Ancak II Ramses'in yanında bu firavunlar üvertir kalıyorlardı

II Ramses'ten başka kendisini tanrı ilan ederek aşırı bir şekilde ortaya çıkaran
bir başka firavun bilinmemektedir
II Ramses'in inşa ettirdiği tapınaklardan biri Burada Mısır halkı II Ramses'in heykelleri karşısında tapınıyorlardı </p>
Bazı arkeologlar II Ramses'in Hazret-i Mûsâ aleyhisselamla çağdaş olduğu kanaatindedirler Biz de aynı kanaati paylaşacak olursak hayret edilecek başka benzerlikler de buluruz

İslami kaynaklar, bu firavunun çok uzun yaşadığını uzun süre tahtta kaldığını vurgulamaktadırlar Mısır firavunları arasında da en çok tahtta kalan (67 yıl) ve uzun yaşayan (90 yıl) II Ramses'tir

II Ramses'in hiyeroglif metinlerinde geçen ismi;
Ra Mesu Meri Amun

II Ramses'in diğer ismi;
User Maat Re Setep en Re

Kur'ân-ı Kerîm'de firavunun, İsrâiloğullarını fırkalara bölerek acımasızca ezdiğini erkek çocuklarını öldürdüğünü ve kendilerini de zelil ettiği buyurulmaktadır Arkeolojik belgeler; II Ramses'in, Tanis ve Kantir şehirlerinin inşasında Habiru (veya Hapiru)'ları kullandığını göstermektedir Habiru ismi, İbrani isminin hiyeroglif metinlerdeki transliterasyonudur ve yalnızca yahudiler için değil bütün asyalı kavimler için kullanılmaktadır Bu topluluk, firavunun emriyle taş ocağı işçiliği, sütun taşıyıcılığı ve tarım işçiliği yaptırılan en aşağı sınıftır II Ramses dönemi, Habiruların en çok angaryaya koşulduğu ve devasa tapınak ve heykellerin bu insanlara inşa ettirildiği dönemdir

Kur'ân-ı Kerîm'de, Âsiye hanımın firavuna bu çocuğun oğul olarak kabul edilmesini istemişti Moses, eski Mısır dilinde (kıptice) oğul anlamına gelmektedir Ra-Mose (Ra'nın oğlu), Tut-Mose (Tut'un oğlu) gibi Dil bilginleri Mûsâ isminin kıptice Moses kelimesinden geldiğini ileri sürmektedirler Mûsâ aleyhisselam, annesi tarafından bir sandık içerisinde Nil nehrine bırakıldığında henüz ismi konmamıştı Zira annesi, bebek firavunun eline geçmesin diye en yakınlarından bile doğumunu gizlemek zorunda kalmıştı Nehirden çıkarılan çocuğun annesi ve babası bilinemediğinden ona yalnızca oğul manasına gelen Moses/Mûsâ adı verilmiş olabilir

II Ramses'in 52 oğlu vardı ve tümü kendi sağlığındayken ölmüşlerdi Yani erkek evlat sıkıntısı vardı Bu sebeple kendisinden sonra tahta, evlatlığı Mineptah geçmişti Kur'ân-ı Kerîm'de; Hazret-i Mûsâ için Firavunun hanımı kocasına; "Benim de, senin de gözü aydın olsun Onu öldürmeyin Bel ki bize faydalı olur Yahut onu oğul ediniriz" demişti Buradaki oğul edinme, eğer öz evlatlar varsa hiçbir şey ifade etmeyecektir Demek Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan firavunun bir oğul sıkıntısı var ki Âsiye annemiz firavunu bu zaafından vuruyor

Kur'ân-ı Kerîm'de anlatılan Firavunun hanımının (Âsiye) davranışlarına biraz dikkatlice bakıldığında onun, firavn karşısında oldukça cesur olduğu görülür Bir başka görülen nokta da, bu kadar acımasız bir firavunun Âsiye hanıma ayak direyememesidir Bu bizi, Âsiye hanımın arkasında hatırı sayılır bir güç olduğu kanaatine götürmektedir II Ramses'in bir düzine karısı vardı Bunlardan 7 ve 8 karısı Hitit prensesleriydi Hitit imparatorluğu o zamanın süper gücüydü Meşhur Kadeş savaşı ve barışı sonunda II Ramses, Hitit imparatoru III Hattuşil'in büyük kızıyla evlenmişti II Ramses, bu prensesi haremine katmayıp başkadın yaptı Tamamen siyasi olan bu evlilikte ağır basan tarafın Hititler olduğu anlaşılmaktadır İşte bu prenses II Ramsesin 7 eşi olan Hitit prensesiydi Arkeolojik verilere göre ismi; Ma'at Hor-Neferure dir Bu ismi Mısırlılar vermişti Prensesin asıl ismi bilinmemektedir II Ramses'in 8 karısı olan ikinci Hitit prensesinin ne Hititçe ve ne de Mısırca adı henüz bilinmemektedir Yalnızca II Ramses'le evlendiği bilinmektedir Eski Mısır'a ait hiç bir dökümanda hayatına ait bir doküman bulunamamıştır Belki de kraliçe olarak Mısırlılarca benimsenmemişti Bu Hititli prenseslerin Mısır sarayında politik bir güç merkezi oluşturmaları mümkündür Başka bir ifadeyle Hititli eşlerin bazı dokunulmazlıklarının olduğu muhakkaktır Nitekim firavun, israiloğullarına ait olduğu bilinen bir çocuğun saraya alınmasına ses çıkaramamıştır Dahası çocuğun kendi gözü önünde büyümesine müdahale bile edememiştir O derece ki; küçük Mûsâ, firavunun yatağında, odasında ve sarayın her tarafında pervasızca yaşayabilmektedir Hatta bir gün elindeki sopayı firavunun kafasına vurup bir başka günde sakalını çekince öldürülmesi emredilecek fakat Âsiye hanım bu teşebbüsleri de engelleyecektir

O yıllardaki güçlü Mısır'ı tehtid edecek tek güç dışarıdaydı İçeride firavun her şeye hakim, insanları ve toplumları istediği gibi yönetiyordu ancak dışarıda Hitit imparatorluğu ile iyi geçinmek zorundaydı Bu nedenle Hititli prenseslerle evlenmişti Belki de Âsiye hanım, firavunun çok çekindiği böylesine bir kuvvetin mensubuydu Yoksa kendisini tanrı ilan edecek kadar sapık, yeni doğmuş bebekleri öldürtecek kadar cani ve erkekleri hadım ettirecek kadar acımasız olan bir insanın, karısını çok sevdiği için evlatlığının yaptıklarına katlandığını düşünmek çok zordur

Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadis-i şeriflerde Âsiye hanımın acımasız işkencelerle şehid edildiğini bildirmektedir II Ramsesin son yılları ve evlatlığı Merneptah'ın iktidar yılları, Hitit imparatorluğunun büyük bir kaosa düştüğü dönemdir Böylece Mısır için Hitit tehlikesi kalmadığı gibi Mısır'ı dünyanın bir numaralı süper gücü durumuna yükseltir Bu durumda siyasi bir evlilik yapmış olan Hitit prenseslerinin başına her türlü şeyin gelmesi mümkündür

Mûsâ aleyhisselamın hayatında iki firavun olduğu kanaatini taşırsak benzerlikler devam etmektedir Hazret-i Mûsâ, peygamber olduktan sonra Allahü tealanın emriyle firavunun karşısına çıkar Firavunla aralarında müthiş bir mücadele başlar Firavun, bütün gücünü Mûsâ aleyhisselamı ortadan kaldırmak için seferber eder Bu mücadele, firavunun ordusuyla beraber denizde boğulmasıyla son bulur II Ramses'in yerine tahta geçen Merneptah, dünyanın bir numaralı süper gücüne firavun olmuştu Ancak anlaşılmaz bir şekelde 8-10 senelik saltanatı iç karışıklıklarla geçmiş ve ölümüyle birlikte Mısır imparatorluğunun kudretli ordusu yok olmuş ve koca devlet haritadan silinivermiştir


Kur'ân-ı Kerîm'de, Mûsâ aleyhisselam karşı duran firavun ve halkına bir dizi felaketin verildiği buyurulmaktadır ki bunlar; "tufan/su basması, kıtlık, çekirge, kurbağa ve kan" dır Londra British Museum'da kayıtlı olan papirüslerin birinde ise; bir "büyücü" yüzünden Mısır'da meydana gelen bir dizi felaketten bahsedilmektedir Bunlar; "Tahıl ürünlerini mahveden su baskını, farelenin tarlalarda yığınlar oluşturması, pirelerin kasırga gibi yayılması, akrep ve sineklerin her tarafı kaplaması" olaylarıdır Hemen bütün peygamberler hasımları tarafından "büyücü ve sihirbaz" olarak suçlanmışlardır Firavn da Hazret-i Mûsâ'ya; "Ey sihirbaz" diye hitap etmişti

Kur'ân-ı Kerîm'de firavunun en büyük yardımcısı olarak Haman'ın ismi verilmiştir Bu şahıs, firavunun imana gelmesini engellemiş, Âsiye hanımın şehid edilmesine sebep olmuş, Mûsâ aleyhisselamın öldürülmesine çalışmış ve hicret eden İsrâiloğullarının imha edilmesi için firavunu teşvik etmiştir II Ramses ve Merneptah dönemlerinde Amon rahipleri, dini bir cemaat olmalarının yanısıra, firavunun meclisinde de en büyük siyasi gücü oluşturuyorlardı Ayrıca şahıs ismi olarak Mısırlı devlet adamlarının arasında çok sayıda Amon, Amonefi vb gibi adlara rastlanmaktadır


Kur'ân-ı Kerîm, Mûsâ aleyhisselamın peşine düşen firavunun denizde boğulduğunu ve cesedinin, sonraki nesiller için ibret olsun diye dışarı atıldığını ve sonrakilere ibret olsun diye muhafaza edildiğini buyurmaktadır Londra British Museum'daki söz konusu papirüslerde "büyücü" diye suçlanan kişinin "muradına erdiği", doğunun ve batının kralının "girdapta boğulduğu" yazılıdır Yine aynı papirüste büyücü olarak gösterilen kişi; "daha annesinin memesinden itibaren onu kurtaranlara çok şey borçlu olan çocuktur"

1975-1976 senelerinde, Mineptah'ın mumyası üzerinde yapılan araştırmalarda bu firavunun boğulma veya boğulmayla birlikte bir travmayla öldüğünü belgelenmiştir İslami kaynaklarda, boğulma sırasında Cebrâil aleyhisselamın bir katkıda bulunduğu kaydı da vardır Mineptah boğulduktan sonra sahile vuran cesedi mumyalanmış ve geride kalanlar için bir ibret levhası olmak üzere saklanmıştı Burada dikkatleri çeken bir husus vardır Tarih boyunca en iyi korunan ve bulunduktan sonra üzerlerinde en çok ihtimam gösterilen cesedler II Ramses ve Mineptah'a ait olanlarıdır

ÇIKIŞ NOKTASI LUKSOR
Bütün bu benzerlikler doğru ise İsrâiloğullarının çıkış noktası da tespit edilmiş olacaktır Gerçi yahudi kaynakları ısrarla çıkış noktasının kuzeyde delta bölgesinde bulunan GOŞEN olduğunu naklederler Oysa belgelere baktığımızda hiçte böyle olmadığı görülecektir Nitekim olaylara baktığımızda en uygun şehrin, güneyde bulunan Luksor şehridir

Dönemin firavunu içeride çok güçlüdür Bu kudretini insanları sınıflara ayırarak zayıf düşürmesinden alıyordu Bunlardan İsrâiloğullarını kendi civarına yerleştirmişti Bunu, Hazret-i Mûsâ'nın doğumundan hemen sonra bir sandık içerisinde Nil nehrine bırakılmasında ve saraylılar tarafından görülüp kenara alınmasından anlıyoruz Hatta Hazret-i Mûsâ'nın ablası sandığı Nil boyunca takip etmiş onun Firavunun adamlarınca çıkarıldığını görmüştür

İsrâiloğulları, Firavunun öylesine elinin altındadır ki, onlara her istediği zulmü yapabilmektedir Bunlardan birisi de onların çoğalmalarını engellemekti Bu nüfus planlaması için üç kademeli bir plan uyguluyordu Mesela erkeklerini hadım ediyor, seçtikleri kadınlara el koyuyorlar ve onların kıptilerden çocuk sahibi olmasını sağlıyorlar bu arada kazara dünyaya gelen erkek çocuklarını da öldürtüyordu Bunları kolayca yapabilmesi İsrâiloğullarının kaçacak bir yerleri olmadığını göstermektedir

Hazret-i Yûsuf, İsrâiloğullarını kuzeyde, delta bölgesinde bulunan Goşen diyarına yerleştirmişti Burada rahat ve özgür bir şekilde yaşıyorlardı Hazret-i Yûsuf vefat edince durumları değişmiş ve ağır baskılar altına alınmışlardı Bir topluluğu zayıf düşürmek için başvurulan yollardan birisi de tehcir/sürgündür Dolayısıyla Goşen'deki sağlam Yahudi toplumun belini kırmak için vurulan ilk darbe sürgün olmalıdır Dolayısıyla Hazret-i Mûsâ döneminde Goşen'de değil çok uzaklarda bir yerde olmaları gerekmektedir Tarihi kaynaklara göre en uygun yer güneydeki Luksor'dur Burası, İsrâiloğulları için adeta dünya ile irtibatlarının kesildiği bir yerdir

Çıkış öncesi İsrâiloğulları Firavun'dan, çölde 3 günlük mesafede bir yerde bayram için izin isterler Kuzeydeki Goşen dolaylarında böyle bir bölge ancak Sina yarımadasında bulunmaktadır Oysa Sina'ya denizin yarılması sonucu geçilmişti Bu da çıkış noktasının Goşen'den başka bir yer olmasını gerektirmektedir

Firavun, 3 günün sonunda İsrâiloğullarının dönmediklerini öğrenince veya çıkış için verdiği izinden vazgeçince civar şehirlere/nomlara asker toplayıcıları gönderir Kuvvetli bir ordu kurarak bizzat başlarına geçer Niyeti İsrâiloğullarını tamamen imha etmektir Bütün bu hazırlıklar ve asker toplama işleri, o zaman şartlarında en az 9-10 günlük bir iştir Buna 3 günlük çöl yolunu da katarsak 15 gün civarında bir süre çıkar ki, bu süre GOŞEN-SÜVEYŞ arası için çok fazladır Fakat LUKSOR-SÜVEYŞ arası için en ideal süredir

Kur'ân-ı Kerîm'de Hazret-i Mûsâ'nın öldürüleceğini haber veren saraya mensup mümin kişiden bahsedilir Bu zat, aksa'l medine/şehrin en uç noktasından gelmiştir Bu tanımlamaya eygun yer Luksor ve Karnak şehirleridir Bugün iki ayrı şehir yeri gibi gözükse de o dönemde birleşiktiler Nil kenarındaki Luksor daha ziyade yerleşim yeriyken bir iki km içeride bulunan Karnak tapınakların ve sarayların bulunduğu bir yerdi Bir başka ifadeyle her ikisi de birbiri için aksa'l medine'dir

O halde neden yahudi kaynakları Goşen'de ısrarlılar diye bir soru akla gelebilir Yahudi bilginleri tarihlerindeki pek çok noktayı sanki hiç yaşanmamış gibi göstermek istemişlerdir Bundan, bir şeylerin gizlenmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır İsrâiloğullarının tarihi gibi gizlenmeye çalışılan bir başka toplum tarihi yoktur Burada da aynı gayretkeşliği görebiliriz Hahamların bundaki amacının ne olduğunu araştırmacılar ortaya koyacaklardır

Arkeolojik buluntularda pek çok müphem nokta bulunmaktadır Kazıların eski hızında devam etmemesi ve şimdiye kadar ele geçen bulguların İslami kaynakların süzgecinden geçirilmemiş olması, bu müphem noktaların anlaşılmasına mani olmaktadır Kazılarda ele geçenleri inceleyecek "ehil ellere" şiddetle ihtiyaç vardır

II Ramses ve Mineptah'ın, Mûsâ aleyhisselamla çağdaş olduğu kesinleşir ise; "Onbinlerce suçsuç bebeği öldürtten, insanlara zulmeden ve Mûsâ aleyhisselamın henüz küçük bir çocuk iken değnekle kafasına vurduğu firavun işte bu, II Ramses'tir Diğeri de Mûsâ aleyhisselamın tebliğine ayak direyen, hicret ederken imha etmek için takip eden ve bu uğurda helak olanın mumyalanmış bedende müşahhas tanığıdır" diyebileceğiz



SUYUN ÖBÜR TARAFI
Mûsâ aleyhisselam, israiloğullarını Sina tarafına geçirdiğinde yaşanan olayları detaylı bir şekilde Kur'ân-ı Kerîm'de görmekteyiz Tahrif edilmiş olmasına rağmen bazı benzer olayları Kitab-ı Mukaddeste de görmekteyiz Kitab-ı Mukaddes detaylı bir şekilde incelendiğinde olayların etrafının bulandırıldığını ve sanki bir şeylerin gizlenmek istediğini görürüz Kur'ân-ı Kerîm'de ise bu gizlenen noktaların detaylı bir şekilde açıklandığına şahid olmaktayız Gizlenmek istenen olaylar, İsrâiloğullarının karakter zaaflarını gözler önüne seren refleksleridir Bu nedenle olsa gerek, yahudi bilginler, Tevrat'ı tahrif etmek bahasına gerçek bilgileri yok etmişlerdir Yine Kur'ân-ı Kerîm, Sina çölünde yaşanan olayları, onların başına kakarcasına anlatmıştır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.