Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aleyhisselam, yusuf

Yusuf Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yusuf Aleyhisselam




YUSUF
aleyhisselam



"ANDOLSUN Kİ; YÛSUF aleyhisselam VE KARDEŞLERİNİN HAYATINDA,
SORANLAR İÇİN NİCE İBRETLER VARDIR"
Yûsuf; 7

Kur'ân-ı Kerîm'in 111 ayetten müteşekkil olan 12 suresi, Yûsuf aleyhisselamın hayatını anlatmaktadır Allahü teala Yûsuf aleyhisselama ait bu kısayı "ahsenu'l kasas/kıssaların en güzeli şeklinde vasıflandırmıştır



Yûsuf aleyhisselam, Hazret-i Yakub'un oğludur Dedesi Hazret-i İshak, babasının amcası Hazret-i İsmail, büyük dedesi ise Hazret-i İbrahim'dir Hem kendisi, hem de ataları Efendimizin bir hadis-i şeriflerinde "el Kerîm/keremli" sıfatı ile yadedilmişlerdir Her peygamber gibi sıkıntı ve belalarla imtihan edilmiş ve çektiği acı ve ızdıraplardan sonra günün birinde kendisine risalet verilmiştir

Babası tarafından Yusuf aleyhisselama gösterilen ilgiyi kıskanan diğer kardeşleri bir komplo hazırlarlar Önce bir bahaneyle öldürmek isterler Ancak daha sonra bir kuyuya atmaaya karar verirler Babalarının istememesine rağmen zorla razı ederek Hazret-i Yûsuf'u gezintiye götürürler ve bir kuyuya bırakırlar Bir süre sonra oradan geçen bir ticaret kervanı tarafından çıkarılır ve Mısır hükümdarının yüksek rütbeli memurlarından birine bir kaç dirheme satılır



Aradan yıllar geçer Hazret-i Yûsuf bütün güzelliğiyle Mısır'da nam yapmıştır Onun bu yakışıklılığı takat getirilemeyecek bir baskıya maruz kalmasına neden olur Baskıyı yapan da Hazret-i Yûsuf'un köle olarak bulunduğu evin sahibesi Zeliha'dır Hazret-i Yûsuf'un dayanılmaz cazibesinin yanısıra, kocasının iktidarsız ve kendisinin bakire olması, Mısır sosyetesini oluşturan kadınların kışkırtmasıyla Hazreti Yusuf'u taciz eder Hazret-i Yûsuf kapıya doğru kaçarken kadının kocasıyla burun buruna gelirler Mesele anlaşılır ancak suçlunun kim olduğu merak edilir Kadın tarafından birisi; "Eğer gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylemiş demektir Değilse, arkadan yırtılmışsa, erkek doğru söylemiştir" diye şahidlik eder Kocası, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce Hazreti Yusuf'un suçsuz olduğu anlaşılır

Yûsuf aleyhisselam hiç kimseye bir şey anmasa da olay şehirde süratle duyulur Rahatsızlık verici boyutlara ulaşır Devlet otoritesini sarsıcı bir hal alır Hazret-i Yûsuf, suçsuz olduğu bilindiği halde hapse atılır Fakat zindan onun için bambaşka bir aleme açılan kapı olur Burada peygamberlikle şereflenir ve İslamı tebliğe başlar Güneş görmeyen bu karanlık yerde ibadetlerini aksatmamak için o güne kadar yapılmamış yeni bir "zaman tespit aracı" yapar Zindan bir medrese halini alır En azılı suçlular bile onun tebliğiyle hidayete ererler Burada bir kaç sene kalır Kendisiyle birlikte hapse giren iki kişinin rüyasını yorumlar Bu kişiler, Mısır hükümdarının yakın hizmetinde bulunan kimselerdir Hazret-i Yûsuf'un yaptığı yoruma göre biri kurtulacaktır, diğeri ise asılacaktır Gerçektende biri asılır, diğeri kurtulur Kurtulacağını tahmin ettiği kişiye; "Beni Efendinin yanında an" demesine rağmen şeytan unutturur Hazret-i Yûsuf bu sebeple bir kaç yıl hapiste kalır

Köleliği bir rüya ile başlamıştı Sultanlığı da bir rüya ile başlar Ama bu sefer rüyayı gören Mısır Melikidir Bir gün maiyyetine; "Yedi zayıf ineğin yedi semiz ineği yediğini, yedi başlı başak ve bir o kadar da kurumuş başak görüyorum Bu rüyayı yorumlayabilecek kimse varsa söylesin" dese de kimse yorumlayamaz

Nice zaman sonra hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı bu rüya sebebiyle Hazret-i Yûsuf'u hatırlar ve hükümdara bahseder İzin alarak zindana gider ve rüyayı anlatır Ondan yorumlamasını ister Yûsuf aleyhisselamın yorumu şöyledir; "Yedi sene boyunca ekip biçtiğiniz ekinin yediğinizden artanını başaklarında bırakın Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelir Tohumluk için saklayacağınız az miktar hariç, önceden biriktirdiklerinizi yiyip götürür Sonra bunun arkasından da bir yıl gelecek, insanlar sıkıntıdan kurtarılıp bereketlendirilecekler"

Hükümdar, yorumu duyunca çok beğenir Yûsuf aleyhisselamı hapisten kurtararak onu maliye bakanlığına getirir Doğruluğu, iffeti ve müşfik idaresiyle kısa zamanda bütün Mısır'ın sevgilisi olur Bir yandan dev bir ülkenin maliyesini idare ederken diğer taraftan Peygamberlik görevini ifa eder

Nihayet beklenen uzun kıtlık yılları gelir Hazret-i Yûsuf'un aldığı tedbirler sayesinde, civar ülkeler kavrulurken Mısırlılar kıtlık yüzü görmezler Hatta zahiresiz kalan komşu toprakların insanları, peşpeşe kervanlarını Mısır'a yollarlar Hiçbiri boş olarak çevrilmez İşte bu kervanlardan birinde, Yûsuf aleyhisselamı babasından ayırıp kuyuya atan kardeşleri de vardır Kardeşler Hazreti Yusuf'u tanımazlar Bir dizi olaydan sonra Hazreti Yusuf kendisini tanıtır ve babasını da Mısır'a davet eder

Mısır meliki, nereye yerleşecekleri konusunda onları serbest bırakır Yûsuf aleyhisselam ale fertlerinin Casan (Goşen) bölgesine yerleştirilmelerini ister Zira tevhid akidesine bağlı ailesinin, Mısır'ın çarpık yapısından mümkün mertebe uzak kalmalarını ve gelecek nesillerin de küfürden korunmalarını arzu etmektedir Yakub aleyhisselam Mısır'a yerleştikten sonra 17 sene daha huzur içerisinde yaşar ve vefat eder O da evlatlarının Mısır'da tevhid akidesini terketmelerinden korkmaktadır Son anlarında etrafına topladığı çocuklarına, daha önce dedesi İbrahim aleyhisselamın yaptığı vÂsiyeti tekrar ederek; "Oğullarım, Allah size dinini seçti Siz de ona teslim olmuş olarak can verin" Sonra sorar; "Benim vefatımdan sonra kime kulluk edeceksiniz?" Oğulları cevap verirler; "Senin Rabbine ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Rabbi olan bir Allah'a kulluk edeceğiz Bizler ona teslim olmuşuzdur"

Babasının vefatında Yûsuf aleyhisselam 56 yaşındadır ve daha uzun seneler yaşayıp 110 yaşında vefat eder İsrâiloğulları onun döneminde Mısır'da seçkin bir sınıf olarak yaşarlar Zamanındaki hükümdar Yûsuf aleyhisselama tabi olup devlet işlerini ona bırakmıştır Önce Melik vefat eder, sonra da Yûsuf aleyhisselam Vefatından hemen önceki yakarışı şöyledir; "Rabbim, bana hükümranlık verdin, rüyaların tabirini öğrettin Ey göklerin ve yerin yaratanı; dünyada ve ahirette koruyanım sensin Benim canımı müslüman olarak al ve iyilere kat" Sonra gelen yöneticiler İsrâiloğullarını hor görmeye başlarlar Ta ki; Mûsâ aleyhisselam peygamber olarak vazifeye başlayana kadar bu durum devam eder


YAŞADIĞI DÖNEM
Mısır, insanlık tarihinin en eski medeniyet merkezlerinden biridir Kur'ân-ı Kerîm, hiçbir toplumun peygambersiz bırakılmadığını bildirmektedir Hatta bazı toplumlara aynı anda birden fazla peygamber gönderildiği de bilinmektedir Mısır gibi bir medeniyet merkezinin de bundan mahrum kaldığı düşünülemez Fakat Kur'ân-ı Kerîm, Mısıra gönderilmiş peygamberlerden ilk olarak Yûsuf aleyhisselamdan bahseder Her ne kadar açıkça bir tarihleme yapmasa da yaşadığı döneme ait bazı ipuçlarını en ince detaylarına kadar verir Kur'ân-ı Kerîm'in eski Mısır hayatına ait verdiği bu bilgilere arkeoloji ancak son yüzyılda yaptığı araştırmalarla ulaşabilmiştir

Hazret-i Yûsuf'un kıssası, MÖ 1700-1600 sıralarında Mısır'ı istila eden ve Asyalı kavimler topluluğundan müteşekkil Hiksoslar dönemini hatırlatmaktadır Bu ihtimali kuvvetlendiren bazı sebepler vardır ki birincisi; Yûsuf isminden kaynaklanmaktadır Yûsuf adına şahıs ismi olarak Hiksosların dilinde "Yu-ys" şeklinde rastlanır İkincisi; Bu dönem monoteist eğilimlerin en yoğun olduğu dönemlerin hemen civarıdır 1400-1350 tarihleri arasında ortaya çıkan Aton dini, yeni krallık döneminin 18 Sülalesine mensup olan firavn Akhneton yahut Amenhotep IV tarafından birdenbire Mısır'ın dini ilan edilir Güneş yuvarlığı ile simgeleşen Aton, tevhidi öngören bir dinin ilahının Mısır dilindeki adı olur Bu dine ait bilgiler Akhneton'un kurduğu başkent olan Tel el Amarna'da ele geçirilmiştir Aslında tek ilah addedilen Aton, Tutmose III zamanından beri biliniyordu ki bu, peygamberlerden arta kalan tevhid inancının kalıntısından başka bir şey değildi Akhneton zamanında ortaya çıkan tek tanrılı dinin, gerçekten ilahi bir din olup olmadığı konusu olup olmadığı konusu henüz tam olarak anlaşılabilmiş değildir Sebebi de hiyeroglif metinlerinin İslami birikimleri olmayan uzmanlarca günümüz dillerine çevrilmiş olmasıdır Zira bu tercümanların hakim oldukları literatür, tahrif edilmiş Kitab-ı Mukaddes'in tezgahından geçmiş, bazen putperestliğe kaymış bir inanç sistemine sahiptir Dolayısıyla bu gözlüğün ardından bakılarak yapılan tercümelerde, karanlıkta kalan pekçok husus bulunmaktadır Bu arkeologların tercümelerine göre Akhneton'un ortaya çıkardığı dinin simgesi güneştir Oysa, ilk peygamberden son peygambere kadar vazedilen tüm şeriatlerde Allahü teala, onun yarattıklarıyla resmedilmemiştir Belki de Akhneton, Mısır tarihinin en güçlü sınıfı olan Amon rahiplerinin siyasal gücünü kırmak için böyle bir sistem geliştirmişti Nitekim bunun tam tersi II Ramses zamanında yaşanmıştır II Ramses, Amon rahiplerin siyasal gücünü artırırken, Amon rahipleri de onun dinsel gücünü artırmışlardır Öyle ki, o zamana kadar görülmemiş boyutlarda bir uygulamayla "tanrı" ilan edilmiştir Gerçi daha önce tanrılık iddiasında bulunan firavunlar çıkmıştı fakat, II Ramses'in uygulaması kadar olmamıştı

Üçüncü sebebi ise şöyle izah edebiliriz; Kur'ân-ı Kerîmden anlaşıldığına göre Yûsuf aleyhisselam, Mısırlı idarecilerle -tebliğin dışında- hiçbir itikadi çatışmaya girmemiştir Başka bir deyişle, Mısırlı idareciler Yûsuf aleyhisselamın tevhidi tebliğ etmesine karşı çıkmamışlardır Oysa klasik Mısır idarecileri kendilerini tanrı ilan edecek kadar sapkınlık içerisinde olmuşlardır Demek ki Yûsuf aleyhisselam dönemindeki Mısır idarecileri böyle bir itikada sahip değillerdi Faklı bir kültüre sahiptiler Kur'ân-ı Kerîm'de, Yûsuf aleyhisselam dönemindeki Mısır yöneticisi "melik" olarak isimlendirilmektedir Oysa Mûsâ aleyhisselam dönemindeki yönetici hakkında "firavn" ismi kullanılmaktadır Bu da ister istemez, Mısırda çok farklı ve özel bir dönemi akla getirmektedir Büyük bir ihtimalle Hazret-i Yûsuf Hiksosların döneminde vazife yapmıştı

HİKSOSLAR
Hiksoslar kimlerdi ve nereden gelmişlerdi? Bugüne kadar elde edilen arkeolojik verilere göre Hiksoslar dönemini şu şekilde özetleyebiliriz; MÖ 1700'lerde Mezopotamya ve Mısırın Kuzey kesimleri büyük bir istila dalgasıyla sarsılır Bu istilalar bütün siyasi ve dini dengeleri altüst eder Mısırın kuzeyini işgal eden Çoban Krallar yahut, Yabancı Ülkelerin Prensleri olarak zikredilen Hiksosların tek bir kavim mi, yoksa kavimler topluluğu mu olduğu yine de tartışmalıdır Irki tiplerini anlayabileceğimiz ne bir sfenks, ne bir heykel, hiçbir resimsel kanıtları yoktur Hiksosları resmeden tasvirler ise mısırın yerlileri tarafından yapılmıştır Kesin olan Asyalı olduklarıdır Kısa sayılabilecek bir dönemde Mısırın sosyal hayatını derinden etkileyen Hiksosları XVIII Sülale firavunları Mısrdan çıkarmışlardır MÖ 17 Yüzyılda Mısırda hüküm süren bir Hiksos kralının Girit'e gönderdiği bir vazonun kapağında kendi adı olan "Khan/Khayan" ismi geçmektedir Khan asya kökenli bir addır Türkçedeki Han ve Kağanı çağrıştırmaktadır Ayrıca Hiksosları tasvir eden kabartmalar tipik Asya kökenli insanların resimlerini yansıtırlar Fakat kullandıkları dilin Sami kökenli olduğu da nakledilmektedir Kuzey'de Hiksosların hüküm sürdükleri dönemde, Güney Mısır tahtında olan Kraliçe Haçepsut, bir yazıtında şöyle der; "Kuzey ülkesinde, Avaris'te Asyalılar var" Avaris, Hiksosların başşehri idi Yine Hiksoskralı Apophis'ten bahsedilen bir başka kayıt şöyledir; "Sıkıntı Asyalıların şehrindeydi Kralları Apophis Avaris'teydi"

Hiksosların işgalini yaşayan Mısırlı tarihçi Manetho, o dönemde yaşananları şöyle anlatmıştır; "başımızda Timaios isimli bizden bir kral vardı Her şey onun zamanında başladı Tanrı bizden neden razı değildi bilemiyorum Doğudan gelen yabancı adamlar aniden yurdumuzu bastılar Cesur insanlardı Hiçbir karşıkoymaya rastlamadan ülkemizi ele geçirdiler Yöneticilerimizi boyunduruk altına aldılar Şehirlerimizi yağmaladılar, mabedlerimizi yıktılar, erkeklerimizi öldürüp çocuk ve kadınlarımızı esir aldılar Sonra kendi krallıklarını kurdular Krallarının adı Salatis idi Yukarı ve aşağı Mısır'ın hakimi oldu Gerekli yerlere garnizonlar kurdu Salatis'in askerlerinin sayısı 240 bin idi"

İlk hece Heg/yönetici, Mısırca bir kelimedir İkinci hece ise, doğu çölü göçebe ırkları için Mısır'da genel bir ünvan olarak kullanılan Shasu kökenli olmalıdır Hiksos hükümdarlarından Khayan, kendisini; Heg Setu/çöllerin hükümdarı olarak adlandırıyordu

Ön asyaya at ve atlı arabayı ilk olarak Güney Asyalı Mitannilerin getirdikleri bilinmektedir Mısıra da at ve atlı arabayı ilk getirenler Hiksoslardır Sonuç olarak Hiksosların Asyalı oldukları, Mısırın yerli kültüründen farklı bir kültüre sahip oldukları kesindir Bütün bu bilgilerin ışığında şunu söyleyebiliri; büyük bir ihtimalle Yûsuf aleyhisselam, Hiksoslar döneminde başşehir Avaris (veya Memphis)'te hem peygamberlik, hem de Maliye bakanlığı görevini sürdürmüştü

ORBİNEY PAPİRÜSÜ
Bu isimle anılan papirüs, Eski Mısır uzmanlarınca deşifre edilince Yûsuf aleyhisselamın kıssasına benzer bir hikaye ortaya çıktı "İki kardeşin hikayesi" başlığını taşıyan papirüs, 19 Mısır hanedanı zamanında (MÖ 1306-1186) yaklaşık olarak Yûsuf aleyhisselamdan 200 sene sonra kaleme alınmıştır Eski Mısır literatürüne giren bu hikayenin kaynağı, Eski Mısır uzmanlarınca incelenmiş ve Yûsuf aleyhisselamla bağlantısı araştırılmıştır





Alıntı Yaparak Cevapla

Yusuf Aleyhisselam

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yusuf Aleyhisselam




BAHRU'L YÛSUF
Günümüz Mısırında Kahire şehrinin 130 km güneyinde Medinetu'l Faiyun isimli verimli vadinin adı Bahru'l Yûsuf adını taşımaktadır Zira bu bölgede Yûsuf aleyhisselam tarafından inşa edildiği rivayet edilen 334 km uzunluğunda sulama kanalları mevcuttur Bu kanallar olmasaydı bölge çöl halinde olacaktı Kanalların inşa yılı Yûsuf aleyhisselamdan öncedir Yûsuf aleyhisselam, kıtlık yıllarına hazırlık yaparken esaslı bir tamirden geçirmiş olabilir Bugün dahi bu vadide bol miktarda portakal, mandalina, şeftali, zeytin, nar ve üzüm yetiştirilmektedir

SAATİN KEŞFİ
İslami kaynaklarda Yûsuf aleyhisselamın saati keşfeden kişi olduğu belirtilmiştir Zindanda kaldığı süre içerisinde ibadetlerini vaktinde yapabilmek için "zaman ölçen" bir alet yaptığını bildirmişlerdir

Şüphesiz insanoğlu, yeryüzünde yaşamaya başladığı günden beridir zamanı ölçmek için güneşten faydalanıyordu En ilkelinden en gelişmişine kadar çeşitli güneş saatleri kullanmaktaydı Fakat o güne kadar güneş kullanılmadan vakti tayin edebilecek bir alet henüz keşfedilebilmiş değildi İlk insan Hazret-i Âdem'den beridir tebliğ edilmiş şeriatlerde emredilen namaz, oruç gibi ibadetler, belirli vakitlerde yapılmaktadır Bu vakitler, güneşin hareketlerine göre tespit edilmiştir Yûsuf aleyhisselam, zindan gibi güneşten mahrum bir mekanda vaktinde ibadet edebilmek için o güne kadar hiç kullanılmamış bir alet geliştirmiştir ki bu, bir su saatiydi Nitekim arkeologlar, Mısır'da bir Amon tapınağında yaptıkları kazıda, Firavn Amonhotep III zamanından kalma zaman ölçen bir su saati bulmuşlardır Bu firavun, MÖ 1408-1372 yılları arasında yaşamıştı Üstelik bu firavn, meşhur Aton inancını Mısır uygarlığına sokan Amonhotep IV (Ikhnaton)'un babasıydı Bu dönem ise, Hiksoslardan sonra yaşanan dönemdir

SU SAATLERİ
İlk tipleri Mısır'da bulunan su saatleri, dibinde delik olan bir kovanın boşalması ve dolmasıyla zamanı gösterir Bu saatler, zamana yeni bir bakış şeklini mümkün kılmıştır Güneş saatleri belirli bir zamanı gösterirken, su saatleri ne kadar zaman geçtiğini de gösteriyordu Bu yüzden su saatinin keşfi zaman ölçümünün gerçek başlangıcı sayılabilir
Su saatlerine su hırsızı anlamına gelen "clepsydra" deniyordu Su saatleri yüzyıllar boyunca mekanik saatlerin bulunmasına kadar kullanılmıştır Tek çanaktan oluşan su saatlerinde, içi su dolu ve altında bir delik olan çanağın içinden dışarı su boşaldıkça içindeki muntazam işaretler zamanın geçişini göstermektedir Bu alette gece ve gündüz eşit olarak 12 saate ayarlanmıştı
Su saatlerinin başka bir çeşidi de dibinde delik olan metal bir kaptan oluşuyor İçi su dolu böyle bir kap daha geniş bir kabın içine konduğunda yavaş yavaş doluyor ve dibe batıyor Mısır'dan başka, İngiltere ve Seylan'da da bulunmuş olan bu tip su saatleri, günümüzde hâlâ Kuzey Afrika'da bazı yörelerde kullanılmaktadır Su saatleri popülerleştikçe daha çok özenilerek yapılmaya başlanmış ve karmaşık mekanizmalar üretilmiştir
Bugün, Eski Mısır medeniyeti kadar didik didik edilmiş bir eski medeniyet daha yoktur MÖ 3000 ile MÖ 332 arasında Mısır'da hüküm sürmüş 31 hanedanın bütün firavunları ismen tek tek bilinmektedir Onbinlerce yazıt ve tarihi dökümanlar müzelere kaldırılmıştır Maalesef tüm bu yazılı belgeler İslami birikimden mahrum insanlar tarafından deşifre edilmişlerdir Buna bir de özellikle İngiliz arkeologların kasti tahrifatları eklenince pek çok gerçek karanlıkta kalmıştır Kur'ân-ı Kerîm'de kıssası anlatılan Yûsuf aleyhisselamın dönemine ait olayların kayda geçmemiş olması imkansızdır Sadece bugüne kadar elde edilen yazılı belgeler bile İslami birikime sahip arkeologlar tarafından gözden geçirilirse, pek çok hakikat günyüzüne çıkacaktır


Hazret-i YUSUF'tan Hazret-i MUSA'ya
Son yılların ilginç cinayetlerini şöyle bir aklınızdan geçirin; Enver Sedat'ın askeri bir töreni izlerken uzun menzilli onlarca silahla taranarak öldürülmesi, İsrail başbakanı İzak Rabin'in sırtından vurularak öldürülmesi Daha da gerilere gidersek İsveç başbakanı Olof Palme, İtalya başbakanı Aldo Moro'nun öldürülmeleri birer basit sebeplere mi dayanıyordu? Bunlar hangi güçler için birer engel olmuşlardı? Peki Marilyn Monroe, Bruce Lee ve oğlu Brandon'un öldürülmelerindeki bilinmezliğin sebebi neydi? Ülkemize baktığımızda Çetin Emeç, Uğur Mumcu, biraz daha gerilerde Gün Sazak neden öldürülmüşlerdi? Hem de hiçbiri sağ kalma şansı bulamayacak derecede adeta imha edilmişlerdi Neden acaba? Çetin Emeç Amerikalıların Ağrı'da Hazret-i Nuh'un gemisini aramak bahanesiyle Urartu altın madenlerinin peşinde olduklarını mı iddia etmişti? Uğur Mumcu, PKK ile bazı derin kişilerin enseye tokat samimi pozisyonlarını mı yakalamıştı? Peki Gün Sazak'a ne demeli? 1980 öncesinin bu başarılı devlet adamı gümrüklerde çok sıkı bir denetime girişmişti Hemen arkasından da vurulmuştu Acaba bu denetimden hoşlanmayanlar mı Gün Sazak'ı ortadan kaldırmışlardı? Tüm bu olayların üzerindeki esrar perdesi ne zaman kalkar bilemeyiz Hem bizim bunlara aklımız da ermez Ancak iyi bildiğimiz bir husus varsa o da, bu tür olayların insanlık tarihi kadar eski olduğudur Bunlardan birisi de günümüzden binlerce yıl önce Eski Mısır'da yaşanmıştır

1998 yılının en çok konuşulan konularından birisi ünlü Mısır firavunlarından Tutankamonun bir cinayete kurban gidip gitmediği üzerineydi Batı dünyasında hemen her gazetede buna dair haberler yayınlandı Sempozyumlar düzenlendi hatta internette adeta doküman savaşları yaşandı Tabiatıyla türk medyasına da yansıdı bu konu Politikayla yatıp darbeyle kalkan medyamız için ümit verici bir gelişme olarak görülebilirdi Ancak araştırmacı gazetecilerimizin haber konusunda bihaber olduklarına şahid oldu cümle alem Zira hiç bir araştırma gereği duymadan ajanslardan geçen haberi aynen yayınlamışlardı Hal böyle olunca tarihin en önemli dönüm noktalarından biri olan bu cinayet "iktidar hırsı ve karı yüzünden" işlenen bir suça dönüşüvermişti

Haberin kaynağı Amerikalı Eski Mısır uzmanlarından Prof Robert Brier'e ait olan "Tutankamon'un Öldürülmesi" isimli kitabın piyasaya çıkmasıydı Bu kitap aylardır internette iki ayrı cephede sürdürülen "Tut'un öldürülmesi" üzerine yapılan münakaşaların bir uzantısıydı İngiliz ve Amerikalı araştırmacılar birbirlerinden habersiz bu konuda kafa yoruyorlardı Sonunda Amerikalı uzman, Clinton'un Monikaya sarktığı iddialarının etkisi altında kalmış olsa gerek son noktayı cinayet senaryosuna bir kadın oyuncu ekleyerek koymuştu Öldürenler konusunda da tereddütler vardı Yaşlı Vezir Ay, veya ordu komutanı Horemheb'in bir marifetimiydi Aslında tüm bu soruların cevabını almanın en kestirme yolu Tut'un bizzat kendisini sorguya çekmekti ancak cinayetin mefulü 3500 sene önce dünya değiştirmişti Sakın binlerce sene önce işlenmiş bir cinayetten bize ne demeyin kaybedersiniz Elin gavuru enstitüler ve ekipler kurarak Eski Mısır tarihini böylesine didik didik ediyorsa mutlaka bir sebebi vardır Mısır tarihi insanlık tarihinin geniş bir özeti gibidir Olayların mantığı o gün de bugün de aynıdır Değişen yalnızca tarih ve kişilerdir

Evet gerçekten de tarihin en ilginç siyasi cinayetlerinden birisi de Eski Mısır'da işlenmişti O günlerde yaşanan olaylar bütünüyle incelendiği zaman görülecektir ki bu cinayeti ilginç kılan basit bir iktidar hırsı değil yerleştirilmek istenen rejimdir Kurban, Tutankamon isimli genç firavun, cinayeti planlayan ise ordu komutanı Horemheb'tir Üstelik maktul rejimin bağlılarındandır Horemheb Tutank'ı ortadan kaldırdıktan sonra cinayette işbirlikçisi olan vezir Ay'ı tahta geçirir Yeni rejime böylece nispeten sivil bir görüntü veren Horemheb, yaşlı vezir ölünce Mısır'ın tek hakimi olur ve resmi devlet rejimini kademe kademe Mısır'a yerleştirir Şimdi sizlere Tutankamon'un öldürülmesiyle ilgili bütün bilgileri sunuyoruz Okuduktan sonra kararınızı verirsiniz Tut'un öldürülmesi karı meselesi veya iktidar hırsı yüzünden mi olmuştur Yoksa, firavun ve ordusunun Kızıldeniz'de imhasıyla sonuçlanan muhteşem olayların bir başlangıcı mıdır?

Tutankamon, Mısır'a tek tanrı fikrini adeta zorla kabul ettiren İhnaton'un biricik damadıdır İhnaton'un asıl ismi Amonhotep'tir Ancak Mısır'ın klasik çok tanrılı ve insan tanrılı dinini terkederek Aton adını verdiği bir dini yerleştirmeye çalışır Bunun için ismini bile değiştererek Amonhotep yerine İhnaton ismini kullanır Amon rahiplerini pasifize eder Tapınaklarının kapılarına mühür vurur Tüm kitabelerdeki tanrı isimlerinin arkasına gelen çoğul eklerini kaldırır Tek tanrı fikrini yerleştirir Ancak bu tek tanrı fikri biraz karışıktır Zira İhnaton'un tek tanrı olarak ortaya attığı düşüncede tanrı, güneş diski ile sembolize edilmektedir Adem aleyhisselamdan beridir, İslamın hiçbir versiyonunda yaratıcı sembolik te olsa resmedilmemiştir Güneş merkezli bu tek tanrı fikri ilahi orijinli değil tamamen Atonhotep'e ait bir fikirdir Peki bu fikre nereden kapılmıştı Bunun cevabını biraz gerilerde, Hazret-i Yusuf'un yaşadığı Hiksoslar döneminde bulabiliriz

Bilindiği gibi Hiksoslar Mısır'ın yerlisi olmayan insanlardır Mısır'ı işgal ettiklerinde, yerlilere ait tüm tapınakları yerle bir edernler "Amon Rahipleri" topluluğunu da dağıtırlar Ancak, değişik asyalı topluluklardan oluştukları için belirli bir dinleri yoktur Hazret-i Yusuf, işte bu dönemde Mısır'da yöneticilik yapmış ve insanları tek olan Allah'a davet etmişti İslamiyetin halk arasında yayılması ve devletçe de kabul görmesi Amon rahiplerinin gücünü tamamen sıfırlamıştı Hiksoslar Mısır'dan çıkarıldıklarında Amon rahipleri eski statülerine kavuşurlar Tapınaklar elden geçirilip yeniden inşa edilir Dahası, eskisinden de kuvvetli bir şekilde devlet yönetiminde söz sahibi olurlar Bu durumun, Mısır'daki yönetici tabakayı rahatsız etmesi kaçınılmazdır Firavun İhnaton döneminde yönetici tabaka ile Amon rahipleri arasındaki bağlar kopar Firavun, Amon tapınağının gücünü kırmak için Hiksoslar dönemindeki inanç sisteminin bir benzerini getirmek ister Bu sistemin kendi kontrolünde olması için bütün kaideleri Hazret-i Yusuf'un şeriatinden adapte ederek yeni bir din kurar Amon rahipleri pasifize edilmişlerdir Ancak devlet içerisindeki işbirlikçilerle birlikte fırsat kollamaktadırlar Bekledikleri fırsat güçlü firavun İhnaton ölünce ellerine geçer Üzerlerindeki baskı hafifler Devlet, firavunun karısı Nefertiti'nin yönetimine geçer Ancak Nefertiti devlete tam hakim değildir Hiç oğlu yoktur Bunun üzerine büyük kızı Meritaten ile kocası Smenkare (Smenkhkare) yönetimi ele alırlar Ancak çark dönmeye başlamıştır Bin kaç ay sonra Meritaten aniden hastalanır ve ölür Dul kalan firavun, baldızı Ankesenpaten (Ankhesenpaaten) ile evlenir Ancak bu sefer de Smenkare, henüz 25 yaşında iken aniden ölür Bu sefer dul kalan kraliçe olmuştur Vakit geçirmeden Smenkare'nin küçük amcası Tutankaton ile evlenir

Tutankaton'un tahta geçmesinden sonra çark tersine işlemeye devam eder Çocuk firavunun adı değişir Tutankamon olur Daha önce İhnaton'un süvari komutanı olan Ay, vezir yani başbakan olarak tayin ediliri Amon rahipleri eski statülerini kazanmaya başlarlar Tapınaklar yeniden inşa edilir Aradan 10 sene geçer Tutank büyümüştür Radikal değişikler eskisi gibi hemen yapılamaz Ordu, bir daha Mısır'ın dış tehdit yaşamaması için bazı değişiklikler yapılması yönünde bastırmaktadır Putperest din tamamen Mısır'a yerleştirilmesine rağmen Horemheb hala rahatsızdır Sebebi ülkede yaşayan asya kökenlilerdir Bunlardan en tehlikelileri, Hazreti Yusuf döneminde delta bölgesine yerleştirilmiş olan ibranilerdir Bunlar, Hazret-i Yusuf döneminden itibaren devletin kilit noktalarına yerleşmekle kalmamışlar, ülke ekonomisi için ciddi bir alternatif te olmuşlardır Hazreti Yusuf'tan hemen sonra devlet kademelerinden birer birer uzaklaştırılırlar Ancak Mısır'ın can damarı olan delta bölgesinde ekonomik ve siyasi bir engel olarak Mısırlıların karşısındadırlar İbranilerle başa çıkmanın yolu onları sınır dışına itmek olamazdı zira bir süre sonra tekrar Mısır'ın başına bela olacakları düşünülmektedir O halde dış dünya ile bağlantılarının kesilerek zaman içerisinde imha edilmeleri en kesin çözümdür Ancak yönetimin başındaki Tutankamon artık çocuk değildir ve alınan bu tip kararlara hemen "okey" demez Ordu için tek çıkar yol kalmıştır O da Tutankamonu ortadan kaldırmaktır Nitekim devletin tepesindeki tepişmeden nasibini alır, öldürülür Kamuoyunun yanlış anlamasını önlemek için de yerine sivil bir isim, Vezir Ay, vekaleten bakar Ancak ikinci olarak dul kalan Ankesenpaten, etrafındaki insanların birer birer ortadan kaldırılması karşısında çaresiz kalır Güçlü bir müttefik arar Hitit Kralı Suppiluliuma'ya gizlice bir mektup göndererek, oğullarından birinin kendisine koca olarak gönderilmesini ister Hitit kralı, oğullarından birisini Mısır'a gönderir Ancak prensden bir daha haber alınamaz Bu olayın gerisinde büyük bir ihtimalle general Horemheb vardır Yeni bir Hiksos olayı yaşamamak için Hititli prensi ortadan kaldırmış olmalıdır Çaresiz kalan kraliçe Ankesenpaten yaşlı vezir Ay ile evlenmek zorunda kalır Bir süre sonra Ay ölür Ardından da kraliçe Meydan Horemheb'e kalır

Horemheb döneminde deltadaki yahudi toplulukları üzerinde yoğun bir baskı kurulur Bütün hak ve imtiyazları ellerinden alınmış bir toplum durumuna düşerler Ancak buna rağmen Horemheb'den sonra iktidara gelen I Seti'yi ürkütürler Firavun bunun da bir çaresini bulur Önce ibranilerden tehlikeli gördüklerini güneyde inşa edilen yeni başkent Luksor'un inşası için sürer Böylece İbranilerin dünya ile irtibatları kesilmiş olur Ancak nüfuslarının hızla artması Firavunun gözünü korkutur Oğlu II Ramses ile birlikte acımasız bir plan hazırlarlar Üç kademeden oluşan bu planın ilk ayağı İbranilerin güzel kadınlarına el konularak yerli Mısır halkının içinde erimelerini sağlamaktır İkincisi, çeşitli bahanelerle erkeklerinin kısırlaştırılmasıdır Bunun için en küçük bir suçta dahi verilen ceza erkeklerin hadım edilmesidir Planın üçüncü ayağı, her nasılsa dünyaya gelmiş olan erkek çocukların imhasıdır Üstelik bu imha işini bizzat İbrani ebelere yaptırırlar Bu felaketin bir benzeri daha önce İbrahim aleyhisselamdan hemen önceki dönemde yaşanmıştı Sonuçta İbrani nüfusu önce duraksar Sonra müthiş bir gerileme gösterir Devrin aristokratları, işlerini yaptıracak hizmetçi ve kölelerin azalması sonunda firavuna çıkarlar Erkek çocukların birer batın arayla imha edilmesi kararını aldırırlar Bu karar İbranileri oldukça rahatlatır İşte Hazret-i Musa'nın ağabeyi Hazret-i Harun böyle bir senede dünyaya gelebilmiştir Hazret-i Musa ise imha yılında dünyaya gelmiştir Annesi büyük bir gizlilik içerisinde doğum yapar ve yavrusunu bir sepete koyarak Nil nehrine salıverir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.