Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hutbeleri, müftülüğü, tunceli

Tunceli Müftülüğü Hutbeleri

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tunceli Müftülüğü Hutbeleri




TARİH : 02042010 وَأَتِمُّواْ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّهِ UMRE İBADETİ VE ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Sözlükte kast etmek ve ziyaret etmek anlamına gelen umre, Dinî bir terim olarak; belirli bir zamana bağlı olmaksızın kendine mahsus şartlar ve fiiller çerçevesinde Kâbe’yi ziyaret etmek demektir Hac ibadetinin Arafat, Müzdelife ve Mina bölümünün dışındaki diğer dinî vecibelerin umre ziyaretinde yerine getirilmesi gerekmektedir ki bu görevlerin başında; ihrama girmek, telbiye getirmek, Kâbe’yi tavaf etmek, sa’y yapmak ve traş olup ihramdan çıkmak gibi hususlar yer almaktadır Bu benzerlikler dolayısıyla umreye Haccı Asğar yani küçük hac da denilmektedir Enes b Malik’in bildirdiğine göre Hz Peygamber (sav) hicretten sonra dört kez Umre yapmış ve ümmetine de ömürde bir kez de olsa yapmalarını tavsiye etmiştir Nitekim Hz Peygamber (sav) konuyla ilgili bir hadislerinde “Umre, diğer umreye kadar ikisi arasındaki zaman içinde işlenilen (küçük) günahlara kefarettir ” buyururken bir başka hadislerinde de “Ramazan içinde (yapılan) bir umre (sevap bakımından) bir hac gibidir ” buyurmaktadır Değerli Müminler! Bu kutlu yolculuğa çıkan mümin için umre ziyareti inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından son derece önemlidir Tabi olduğu peygamberin ve onun ehli beytinin, arkadaşlarının tevhit mücadelesi ve hakkı, adaleti hakim kılma mücadelelerinin yanı sıra bu süreçte yaşanmış acı tatlı hatıralar, adeta bir film şeridi gibi gözünün önünden geçecek dolayısıyla bu hal inanan mümine yoğun bir dinamizm kazandıracak ve dine daha bir aşk ve iştiyakla sarılmasına vesile olacaktır Zira daha yola çıkmadan heyecanlanmaya başlayan Müslüman o kutsal topraklara ayaklarını basar basmaz İslam tarihini yeniden okuyacak Lebbeyk Allahümme Lebbeyk “Davetine sözüm ve özümle geldim Allah’ım emrin başım üstüne” diyerek Allah’ın Kur’ân’da evim dediği ve yeryüzündeki ilk mabedi olan ve bizlere atalarımız Hz İbrahim’i Hz İsmail’i hatta ilk insan Hz Adem’i hatırlatan Kabe’yi göz yaşlarıyla selamlayacak; vahyin nazil olduğu tepeleri, mağaraları, vadileri, yolları ibret ve hikmetle müşahede edecektir Yine Medine’ye yapacağı ziyaretler de, mümin kul için büyük bir fırsat ve manevî hazinedir Çünkü her gün kilometrelerce uzaktan salâtü selam gönderdiği Peygamberine 3-5 metrelik bir mesafeden selam verip dua edecek ve Efendimizin “kabrimle mimberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir ” diye tarif ettiği yerde namaz kılıp göz yaşlarıyla kendisi ailesi milleti ve hatta tüm insanlık için dua edecektir Değerli Kardeşlerim! Bu sebepledir ki hali vakti yerinde, 10 15 günlük bir zamanı olan kardeşlerimiz hiç vakit kaybetmeden bir an önce o mübarek toprakları ziyaret etmeli ve Hz Peygamberin kokusunu ta ciğerlerinde hissetmelidir Aylar öncesinden tatil programları yapılan ve hangi sahil kentinde tatil yapılacağına karar verilmekte zorlanılan bu günümüzde gelin bizler Müslümanlar olarak umre yapalım ve tatilimizi Mescidi Haram’da, Mescidi Nebevi’de o mübarek topraklarda geçirelim Unutmayalım ki her ibadetin, insanın beden, ruh ve davranışları üzerinde olumlu etkileri vardır ve bu ibadetler samimî bir şekilde ihlâslı olarak yapıldığında değeri daha bir artmaktadır Şüphesiz ki bu ölçü, hac ve umre ibadetleri için daha da önemlidir Çünkü bu ibadetlerin bedeni olmalarının yanı sıra insana hem malî, sosyal ve kültürel açıdan hem de tarihî yönden kazandırdığı pek çok artı değer vardır Hutbemi başta okuduğum ayetin mealiyle bitirmek istiyorum: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın… ”

Hazırlayan: Fatih KILINÇ Cezaevi Vaizi İLİ : TUNCELİ TARİH : 09042010 وَمَا اَرْسَلْناَكَ إِلاَّ رَحْمَةً لِلْعاَلَمِينَ KUTLU DOĞUM HAFTASI Muhterem Müslümanlar! Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu İnsanlar her türlü değer ölçülerini yitirmiş, yollarını şaşırmışlardı Küfür ve zulüm, gönülleri karartmış, Allah'a giden yoldan uzaklaştırmıştı Hayır ve fazilet namına hiçbir şey kalmamış, sosyal hayat bozulmuş, ahlâk bağları tamamen çözülmüştü İyilik, kötülüğe boyun eğmiş, merhamet ve şefkat kalplerden silinmişti Kadın esir muamelesi görmüş, bir eşya gibi alınıp satılmıştı Kız çocukları acımasızca diri diri toprağa gömülmüş yaşama hakları ellerinden alınmıştı İşte tam bu sırada 20 Nisan 571 tarihine rastlayan Rebiu'l-evvel ayının on ikinci Pazartesi gecesi Peygamber Efendimiz dünyayı şereflendirmişlerdir İnsanlığın iftihar tablosunun doğumu, topyekûn insanlığın da yeniden doğumu sayılır O’nun dünyayı şereflendireceği güne kadar beyazın siyahtan, gecenin gündüzden, gülün de dikenden farkı yoktu O’nun neşrettiği nur sayesinde birden bire karanlıkların büyüsü bozuldu Cehaletin yerini ilim, zulmün yerini hak ve adalet, kin ve düşmanlığın yerini insan sevgisi, acımasızlığın yerini şefkat ve merhamet aldı Cenabı Hak, insanların günahını bağışlamak, onları sapıklıkta, azgınlıkta kendi başlarına bırakmamak için en sevgili kulunu, Peygamber olarak göndererek büyük bir lütufta bulunmuştur Ta ki yollarda şaşırıp kalmasınlar, kalıp da zayi olmasınlar Bu husus Kur'an-ı Kerim'de şöyle ifade edilir: "Andolsun ki Allah, müminlere ayetlerini okuyan, onları kötülüklerden temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur Hâlbuki onlar önceleri apaçık bir sapıklıkta idiler " Değerli Müminler! Peygamberimiz, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir Müslümanların en sıkıntılı dönemlerinde bile, müşriklere beddua etmesini teklif edenlere: “Ben beddua etmek için gönderilmedim, rahmet olarak gönderildim ” buyuran Yüce Peygamberimizin “âlemlere rahmet oluşu” yalnızca insanlarla sınırlı kalmayıp canlı cansız bütün varlıkları kuşatmıştır Nitekim Kur'an-ı Kerim'de: “Ey Muhammed, biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik " ayetiyle gönderiliş sebebi açıklanan Peygamberimiz; her yönüyle tertemiz, kalbi şefkat ve merhamet duyguları ile dopdolu, ömrünü insanlığın kurtuluşu için adayan büyük bir Peygamber, en üstün ahlaki faziletleri kendisinde toplayan örnek bir şahsiyet olmuştur Aziz Müminler! Bizim için çok mühim, bereketli ve feyiz dolu günler vardır ki bir kısmı mü'minlerin bayramı sayılır Fakat bir bayram daha vardır ki, o, bütün insanlık, hatta bütün bir varlık âleminin bayramı sayılır; o da Allah Resûlü'nün dünyaya teşrif buyurduğu gündür Velâdet-i Ahmediye'dir Yani Cenâb-ı Hakk'ın, tıpkı bir güneş mahiyetinde yarattığı O Nûr'u, bir kandil gibi insanlık semâsına astığı gündür O Nûr sayesinde bütün cahiliye karanlıkları yırtılmış ve âlem nûra gark olmuştur Bu da Cenâb-ı Hak'ın insanlara ve hatta tüm canlılara büyük bir lütfü ve büyük bir ihsanıdır İşte O kutlu elçinin doğum yıl dönümü 14-20 Nisan tarihleri arası ülkemiz genelinde Kutlu Doğum Haftası olarak çeşitli etkinliklerle kutlanacaktır Bu kutlu haftanın milletimiz memleketimiz ve tüm İslam alemine hayırlar getirmesini Cenabı Mevla’dan niyaz ederim Kıymetli Kardeşlerim, 4-10 Nisan Polis Haftası münasebetiyle, ülkemizin her karış toprağında her an her dakika yanı başımızda dert ortağı olan ve daha da önemlisi milli birlik ve bütünlüğümüzü bozmaya yönelik her türlü faaliyete karşı canlarını siper eden, ülkemizin namusunu kendi namusu kabul eden, ay yıldızlı bayrağı “kız kardeşinin gelinliği, şehidinin son örtüsü” olarak gören başta emniyet teşkilatımız olmak üzere tüm güvenlik güçlerimize haftanın hayırlar getirmesini temenni ediyor, ayrıca vazife başında görevi uğruna, gözünü kırpmadan tehlikelere göğüs geren kıymetli şehitlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyor, kederli ailelerine ve en az onlar kadar kıymetli meslektaşlarına da başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz Hayatta olan kardeşlerimizin de en alt kademesinden en üst seviyedeki amirlerine kadar başarılar diliyor, hayırlı bir ömür ve iki cihan mutluluğu temenni ediyoruz

Hazırlayan: Adem GÜNEŞ Nazımiye VHKİ İLİ : TUNCELİ TARİH : 16042010 HZ PEYGAMBER SEVGİSİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah'ın insanoğluna ihsan ettiği ulvî duygulardan biri de sevgidir İnancımızın ve ibadetlerimizin temelinde sevgi, daima ön plandadır Allah'a imanımız da sevginin eseridir Çünkü şuurlu bir iman ve bilinçli bir ibadet ancak sevilen hak mabuda yapılır Müslüman; Allah'ı ve Allah dostlarını seven insandır Peygamberimiz (sas) ise Allah dostlarının başında müminleri ilahi sevgiye ulaştıran rehberdir Nitekim Kur'an-ı Kerim bu sevgiyi ispatlamanın yolunun Rasûlüne itaatten geçtiğini şöyle vurgulamaktadır: "De ki eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır " Peygamberimizden önce insanlar her türlü değer ölçülerini yitirmişlerdi Sevgi, saygı, kardeşlik, hoşgörü ve merhametten eser kalmamıştı İnsanlar katlediliyor, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu Sıkıntıların doruk noktasına ulaştığı bir zamanda, cahiliye dönemini geride bırakan ve Kur'an-ı Kerim'le insanları aydınlatacak olan rahmet peygamberi Hz Muhammed (sas), üstün değerleri öğretmekle görevlendirilmişti O, sevgi ve merhametle dopdolu, iyiliği isteyen, incinmesine rağmen incitmeyen, hep şefkatle davranan bir insandı Kendisini insanlığa adamıştı Çünkü O, Rahmet Peygamberiydi Yüce Allah (cc), bize O'nu şöyle anlatıyor: “Ey Muhammed! Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik ” Değerli Mü'minler! Peygamberimizi canımızdan ve tüm sevdiklerimizden daha çok sevmek, ancak O'nun yolundan gitmekle olur Nitekim Hz Peygamber (sas) de kendisinin her şeyden, herkesten daha çok sevilmesi hususunda şöyle buyurmuştur; "Sizden biriniz, beni anasından babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz ” İşte bu sebeple, Hz Peygamber'e gönülden inanan ashabı, ondan gelen emirleri büyük bir teslimiyetle yerine getirdiler O’na derin saygı duydular, derdine ortak oldular Ayağına batacak dikene bile razı olmadılar Hidayetin insanlara ulaştırılmasında O’na her zaman maddî ve manevî destekte bulundular O’nu her şeyden fazla sevdiler Hz Ali'ye Rasûlullah'a olan sevginiz nasıldır? diye sorulduğunda O: "Resûlullalah'ı susuz bir insanın suya hasreti gibi severdik " buyurmuştur Ashabın Hz Peygamber sevgisini şu örnek çok güzel yansıtmaktadır: Ensardan bir kadına; kocası, babası ve kardeşinin savaşta şehit düştükleri haber verilince O, hemen Rasûlullahı sormuş, sağlık haberini alıp, O'nu görünce, "Seni sağ olarak gördükten sonra, her musibet bana hafif gelir " diyerek sevincini izhar etmiştir Aziz Mü'minler! O halde; bizler, tüm ahlaki güzelliklerinin yanında, sevgi, şefkat ve merhamet konusunda da Peygamberimiz Hz Muhammed (sas)'i örnek alıp, O'nun sünnetini öğrenerek kendimize rehber edinmeliyiz Adı anıldığında da salat-ü selam getirmeliyiz Ayrıca Peygamberimize hürmeten ve dinimize yaptıkları hizmetlerden dolayı da O'nun hane halkının ve ashabının adı anıldığında sevgi, saygı ifadeleri kullanmalı ve duada bulunmalıyız Hutbemi, Tevbe suresinin 128 ayetinin meali ile bitirmek istiyorum: "Size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O'na çok ağır gelir O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir"

Hazırlayan: Şevket BULUT Nazımiye İlçe Müftüsü İLİ : TUNCELİ TARİH : 23042010 İSLAM’DA ÇOCUK EĞİTİMİ Muhterem Müslümanlar! Bir milletin geleceğinin teminatı olan çocuklar çok önemlidir Onları güzelce terbiye etmek, büyütmek, faydalı bir birey olarak yetiştirmek öncelikli görevlerimiz arasında yer almaktadır Bizlere her alanda yol gösteren yüce dinimiz, çocukların eğitimi konusunda da rehberlik etmektedir Bu hususta Peygamber efendimiz (sav); “Çocuklarının eğitimiyle meşgul olması, kişinin sadaka vermesinden daha hayırlıdır” buyurmaktadır Değerli kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz, her konuda olduğu gibi çocuklarımızı yetiştirme konusunda da en güzel tavsiyelerde bulunmuş, bizzat kendileri de uygulayarak örnek olmuştur Dolayısıyla onun ümmeti olarak bizler, çocuklara karşı her zaman hoşgörülü olmalıyız Konuyla ilgili bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur: “Üç kişiden sorumluluk kaldırılmıştır: Büluğ çağına ulaşıncaya kadar çocuktan; aklı başına gelinceye kadar deliden; uyanıncaya kadar uyuyandan” Bu itibarla çocukların hatalarına karşı hemen cezalandırma yoluna gidilmemeli, onlara doğruları göstererek esnek davranılmalıdır Râfi b Amr isminde bir çocuk komşusunun hurma ağaçlarını taşlayarak hurma yemek istiyor ve devamlı bahçe sahibini rahatsız ediyordu Sahibi çocuğu Peygamber efendimize getirerek şikayette bulunmuş, Efendimizde çocuğa “Ey Râfi! eğer hurma yemek istersen, ağaçları taşlayarak zarar verme Kendiliğinden aşağıya düşen hurmalardan ye!” buyurarak çocukların nasıl eğitilmeleri gerektiğini en güzel şekilde göstermiştir Çocukların eğitimine son derece önem veren Peygamberimiz, küçük yaştayken bile çocuklara, onların seviyelerine uygun olarak anlayabilecekleri tarzda iman ve ibadet esaslarını öğretirdi Onlara kelime-i tevhidi, bazı duaları, namaz kılmayı, oruç tutmayı, camilere gelmelerini öğretmeyi ümmetine tavsiye ederdi Aziz Mü’minler! Çocukların eğitimi sadece dini konularla sınırlı değildir Onlar da sosyal bir varlık olduklarına göre, toplumdaki yerlerini alarak gelişmelidirler Çocukları yaşlarına göre bazı hizmetlere alıştırmak, becerilerini geliştirmek, yapabilecekleri işleri vererek onları sorumluluğa alıştırmak, basit işlerle sınamak ve sonuçta mükâfatlandırmak iyi bir eğitim metodu olacaktır Ayrıca çocukları spora alıştırmak, sağlıklı bir şekilde beslemek, temizliği öğretmek, diş temizliğine özen göstermelerini sağlamak anne babaların görevleri arasındadır Peygamber efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Bir babanın evladına bırakabileceği en güzel miras, ancak güzel bir terbiyedir” Hutbeme son verirken çocukların eğitimi konusunda eğitim uzmanlarının uyulmasını tavsiye ettikleri birkaç kuralı hatırlatmak istiyorum: • Onlara bilgi yüklemekten ziyade, davranışla örnek olmak, • Başkalarıyla asla kıyaslamamak, • Yapılmayacak bir sözü vermemek, • Bağırmamak, • Yaşlarının üstünde olgunluk beklememek • Onlara zaman ayırmak

Hazırlayan: Ergül CAN Pertek Çelebiağa Camii İmam-Hatibi İLİ : TUNCELİ TARİH : 30042010 اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ İSLAMDA OKUMANIN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Dinimiz eğitime, okuma ve öğrenmeye çok önem vermiştir İnsanlar devamlı huzur ve mutluluğa kavuşmak için büyük çabalar gösterirler Bu amaca ulaşabilmek için takip edilecek yol, hiç şüphesiz iyi bir eğitim ve öğretimden geçer Bunlara gereken önem verilmedikçe, istenilen amaca ulaşmak mümkün değildir Dinimiz ilme, okuyup yazmaya gereken önemi vermiş; dikkatimizi bu noktaya çekmiş ve bizlerden daima müsbet yolda çalışmayı istemiştir Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de: "Yaratan Rabbinin adıyla oku; O, insanı bir kan pıhtısından yarattı Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle (yazmayı) belleten Rabbin, en büyük Kerem sahibidir" buyurmak suretiyle, insanın daima arayış içinde olması gerektiğini, eğitim ve öğretimle her an içice bulunması gerektiğini belirtmiştir Peygamber Efendimiz de: "ilim öğrenmek için gayret sarf etmek, kadın-erkek her Müslüman'a farzdır" buyurarak, okuma/öğrenme konusunda yaş, sosyal sınıf ve cinsiyet ayrımını ortadan kaldırmaktadır Muhterem Mü'minler! Yüce dinimiz, ilim öğrenmeyi farz kıldığı gibi; öğretmeyi de bize bir görev olarak vermiştir Dinimiz, ilim öğreneni de öğreteni de yücelterek ilim ve eğitimi ibadet kabul etmiştir Zira Peygamber Efendimiz: "İlim tahsil etmek, Allah katında, nafile ibadetlerden daha hayırlıdır" buyurmuştur O halde Müslümanlar olarak, Allah ve Rasülünün bizlere vermiş olduğu öğütleri tutmalı, bilgi ve görgümüzü artırmak için devamlı gayret etmeli okumalı ve ilim tahsil etmeliyiz Bir ayet-i kerimede Cenab-ı Hak "Rabbim benim ilmimi artır" diye dua etmemizi öğütlemiş; diğer bir ayet-i celilede de: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyurmak suretiyle, bilginin ve bilgi sahibinin değerinin ne kadar yüce olduğunu ortaya koymuştur Ortaçağ Avrupa’sı; cehalet içerisinde yaşarken, atalarımız; insanlığın bu gününe ışık tutan eserler ve araştırmalar ortaya koymuşlardır Onlar, "Allah içinizden iman edenlerle, ilme nail olanların derecelerini yükseltir" Ayet-i celilesinde verilen vaadin hak olduğuna inanmış ve Allah katındaki bu dereceye yükselmek inancıyla hareket etmişlerdir Aziz kardeşlerim! Bizler, faydasız bilgiden Allah’a sığınan, hikmeti yani ilmi Çin’de de olsa bulmaya koşan ve beşikten mezara kadar ilme, irfana sımsıkı bağlanan bir medeniyetin mirasçısı olduğumuzu asla unutmamalıyız Hutbemizi, Peygamber Efendimizin bir hadis-i şerifleriyle bitirelim; "Bilen/öğreten, öğrenen, dinleyen veya ilmi sevenlerden biri ol, Beşincisi olma, helak olursun"


Hazırlayan: Emine ARSLAN Pertek İlçe Vaizi İLİ : TUNCELİ TARİH: 07052010 وَمَنْ أَحْيَاهَا فَكَأَنَّمَا أَحْيَا النَّاسَ جَمِيعا ORGAN NAKLİ VE KAN BAĞIŞI Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz İslam, insana ve insan sağlığına büyük önem vermiştir Zira insanın Allah’a karşı vazifesini hakkıyla yerine getirebilmesi için, sağlıklı bir vücuda sahip olması gerekir Sevgili Peygamberimizin ‘’Beş şey gelmeden önce, beş şeyin kıymetini bilin ’’ buyurduğu ve dikkat etmemizi istediği hususlardan biri hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini, diğeri de ölüm gelmeden önce hayatın kıymetini bilmektir Sağlığın kıymeti ise, ancak kaybedildiğinde daha iyi anlaşılmaktadır Pek çok sayıda insan, tedavisi şu an mümkün olmayan hastalıklarla uğraşırken; bir o kadar insan da, organ ve kan nakli gibi yöntemlerle tedavisi mümkün iken, ya ilgisizlik sebebiyle ya da dini gerekçelerle, bu tedavi yöntemlerine yanaşmamaktadır Ülkemizde bu güne kadar binlerce organ nakli başarıyla gerçekleşmiştir Yine şu ana kadar binlerce vatandaşımız, karaciğer, kalp, kalp kapağı, pankreas ve kemik iliği nakli beklerken, 20000 böbrek hastası da haftada bir ila üç kere diyaliz makinesine girerek hayatını sürdürmekte ve bir gün böbrek nakli olma ümidiyle, yaşamaktadır Muhterem Müminler! Organ nakli de bir tedavi yöntemidir Dinimize göre insan bedeni, canlı iken nasıl muhterem ise, cansız iken de öyledir İnsan öldüğünde bedeninin herhangi bir organına keyfi olarak zarar verilmesi caiz değildir Ancak bir hastaya tedavi maksadıyla organ nakli bazı şartların bulunması halinde caiz görülmüş hatta teşvik edilmiştir Organ naklinin dinen caiz olabilmesi için gerekli şartlar şunlardır: —Hastanın hayatını veya hayati bir uzvunu kurtarmak için başka bir çaresinin olmaması, —Hastalığın bu yolla tedavi edileceğine kanaat getirilmesi, —Organ veya dokusu alınacak kişinin, işlemin yapılacağı esnada tıbben hayatını kaybetmiş olması, —Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından, organ veya dokusu alınacak kişinin ölmeden önce buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartı ile yakınlarının buna razı olması, —Alınacak organ veya doku karşılığında herhangi bir ücret alınmaması veya menfaat sağlanmaması Yine toplum sağlığı açısından kan bağışı yapılması da, kan kaybına uğrayan hastalar için organ nakli kadar önemlidir Kan bağışı, kan verilene olduğu kadar, kan verene de birçok yararı vardır Şöyle ki; kan verenin kanının yenilendiği ve bünyesinin daha dinçleştiği tıbben açıklanırken Hz peygamber (sav) de kan aldırmayı tavsiye etmiş ve kendisi de zaman zaman kan aldırmıştır Sevgili Peygamberimizin “insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır ” şeklindeki buyruğunu anımsayarak, bizler de insanlara faydalı olmak için, organ nakli konusunda şahsımız ve hayatını kaybeden yakınlarımız adına gereken ne ise en hızlı şekilde yerine getirmeliyiz Organ nakli ile iyileşen insanların bize gönülden dua edeceğini bilmeliyiz Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav): “Müminin din kardeşi için, arkasından yaptığı hayır dua kabul olur ” buyurmuşlardır Dolayısıyla belki de bu dualar, bizim kurtuluş vesilemiz olacaktır Aziz Müminler! Peygamber Efendimiz ‘’Kim bir müslümanı sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu kıyamet gününün sıkıntılarından kurtarır ’’ buyuruyor Buna göre bizler, organ veya kan bağışı ile başkasının dünyasını aydınlatırsak, Rabbimiz bunun ecrini mutlaka verecektir Bizler sıkıntılı durumlarda olduğu gibi yeri geldiğinde organ nakli ve kan bağışı konusunda da gerekli hassasiyeti göstermeliyiz, bu konuda kendimizin de bir gün başkasının organ ve kan bağışına ihtiyacımızın olabileceğini unutmamalıyız İnsanlara yardım ederek insani ve dini görevimizi yerine getirmenin huzur ve mutluluğunu yaşayacağımız gibi, Allah’ın rızasını da kazanmış olacağımızı unutmamalıyız Hutbemi başta okuduğum ayeti kerimenin mealiyle bitirmek istiyorum“Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa sanki bütün insanları yaşatmıştır ’’


Hazırlayan: Fethi ALP Eminağa Camii İmam Hatibi /HOZAT İLİ : TUNCELİ TARİH : 14052010 لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ وَمَا تُنفِقُوا مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ VAKIFLARIN DEĞERİ VE ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır anlayışını benimseyen dinimiz, gerçek anlamda insana hizmeti esas alan her türlü girişimi desteklemiş, iyilik yapmak ve kötülükten sakındırmak hususunda birbirimizle yardımlaşmayı , hayırlarda yarışmayı tavsiye etmiştir İşte, bu ilahi tavsiyelerin tezahürlerinden birisi de, insanlar başta olmak üzere, tüm canlıların hizmetine sunulan onlarca çeşidiyle vakıf eserleri olmuştur Vakıf, Allah'ın rızasını kazanma ve sırf O’na yakınlaşmak maksadıyla bir değerin, toplumun hizmetine tahsis edilmesidir Vakıflar, İslam kültür ve medeniyetinin kendine özgü kurumlarındandır Bu anlamda İslam, bir vakıf ve hayır medeniyetidir Karşılığını sadece Allah’tan bekleme gibi ulvî bir yaklaşımın neticesi olan vakıflar, asırlardan beri İslam kültür ve medeniyetinin oluşumu ve sonraki nesillere aktarımında önemli bir rol üstlenmiştir Aziz Müslümanlar! Vakıf şuurunun oluşmasında, İslam’ın konuyla ilgili teşviklerinin doğrudan etkisi olmuştur Nitekim Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste Dünyadan da nasibini unutma Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de (insanlara) iyilik et ” buyrulmuştur Hutbemin başında okuduğum ayette ise mealen şöyle buyrulmaktadır: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda infak etmedikçe iyiliğe ulaşamazsınız ” İşte vakıflar, bu anlayışın kurumsallaşmış şeklidir Hz Peygamber (sav) ve sahabe-i kiram efendilerimiz, vakıf şuurunun oluşmasında en güzel örnekleri sunmuş ve aynı anlayışın takipçileri olan ecdadımız, birbirleriyle adeta yarışmışlar ve muhteşem bir vakıf medeniyeti inşa etmişlerdir Bu maksatla camiler, medreseler, hastaneler, yetimhaneler, kervansaraylar, yollar, köprüler, çeşmeler, hanlar, hamamlar, aş evleri gibi hayır kurumları ortaya koymuşlardır Muhterem Müslümanlar! Vakıf medeniyeti, İslam’ın insana kazandırmak istediği, yaşatmak için yaşama ruhunun bir meyvesidir Vakıf, bir gün mutlaka ölecek olan insanın, öldükten sonra bile sevap kazanma vesilesidir Bir anlamda günah cihetiyle ölüp, sevap yönüyle ölümsüzleşmektir Hem yaşarken hem de öldükten sonra sevap kazanmaktır Sevgili peygamberimiz (sav) bir hadislerinde bu gerçeği şöyle ifade buyururlar: “Âdemoğlu ölünce amel defteri kapanır Fakat üç kimsenin amel defteri kapanmaz Bunlar: sadaka-i câriye ( yani geride, toplumsal faydası olan bir hayır yatırımı bırakanlar), kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat bırakanlar ” Bu müjdeden de hareketle, imkânlarımız ölçüsünde bu kutsal hayır yarışında bizler de yerimizi almalıyız Eskilerine sahip çıkıp yaşatmak ve bunlara yenilerini ilave etmek görevimizi unutmamalıyız Bugün kendilerinden istifade ettiğimiz vakıf eserleri karşısında, hem vakfedene hem de Allah’a karşı sorumluluklarımız vardır Bu sorumluluk, söz konusu vakfın, vakfedildiği gaye ve ruha uygun kullanımı konusunda hassas davranma sorumluluğudur

Hazırlayan: Osman ALPASLAN Mazgirt İlçe Vaizi İLİ : TUNCELİ TARİH :21052010 KAZANÇTA HELÂL- HARAM BİLİNCİ Muhterem Müslümanlar! Yüce Dinimiz İslam, insanoğluna uygulandığı takdirde dünya ve âhiret saadetini vaat eden bir hayat nizamıdır Bu mutluluğu elde etme yolunda insanın en başta gelen vazifelerinden biri de helalinden kazanmak ve helal yolda harcamaktır İslam’da çalışma ve helal kazanç, farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, ailesinin nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması da kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir Yüce Rabbimiz Maide Suresi’nin 87 ve 88 ayetlerinde: “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve Allah’ın (koyduğu) sınırları aşmayın Çünkü Allah haddi aşanları sevmez Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz bir şekilde istifade edin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının” buyurmaktadır Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) de çalışıp kazanan kişiyi övmüş ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki helâl de belli haram da bellidir Bu ikisi arasında da şüpheli şeyler vardır Kim (haramı işlemez), şüphelileri de terk ederse, dinini de ırzını da korumuş temize çıkarmış olur” Kıymetli Müslümanlar! Meşru yollardan elde edilen kazanca dinimizde “Helal Kazanç” denir Helal kazancın da en güzeli el emeği ile elde edilen kazançtır Rasulullah (sav) Tebük seferi dönüşünde Sa’d b Muaz ile karşılaşıp onunla tokalaşmış, Muaz’ın ellerinin nasırlaşmış olduğunu görünce sebebini sormuş, o da “Ailemin nafakasını temin için hurma bahçesinde çalışıyorum” cevabını verince Peygamber Efendimiz (sav), Sa’d’ın elini öpmüş ve “İşte bu eller Allah’ın sevdiği ellerdir” buyurmuştur Yine Peygamberimiz Hz Muhammed (sav) bu konuda ‘‘Helal mal kazanmak her müslümana vaciptir ’’ buyurarak helal kazancın önemini belirtmiştir Bir müslümanın bu konuda ne kadar duyarlı olması gerektiğini de ‘‘Helal kazanç bir cihaddır ’’ sözleri ile vurgulayarak bu konuda büyük çaba sarf edilmesi gerektiğine işaret etmiştir Hal böyle iken üzülerek belirtelim ki, günümüzde dünyevi kaygılar, modern hayatın insanı sevk ettiği tüketim çılgınlığı ve hesapsızca harcamak için daha fazla kazanma arzusu gibi nedenlerle bazı insanlar, helal kazanç yollarıyla yetinmeyip vergi kaçırma, sahte çek senet düzenleme, dolandırıcılık yapma, ölçü ve tartıda hile yapma, hırsızlık yapma, gasbetme, faiz yeme, kumar oynama, borcunu ödememe, rüşvet alma veya verme gibi dinimizin ahlâkî ve hukukî anlamda yasaklamış olduğu gayrı meşru kazanç yollarına tevessül etmekte ve kazancının helal mi haram mı olduğuna pek dikkat etmemektedir Bu durum hem ticari hem de manevi anlamda toplum hayatını olumsuz yönde etkilemektedir Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak" Değerli Kardeşlerim! O halde bizler müminler olarak Allah'ın emirlerine uymalı, helal ve haram sınırlarına dikkat etmeli, meşrû işlerde çalışmalı, helalinden kazanmalı, israf etmemeli, haram lokma yememeli ve çoluk çocuğumuza da yedirmemeliyiz Hutbemi, başta okuduğum Tâha Suresi’nin 81 ayetinin meali ile bitiriyorum: “Size verdiğimiz rızıkların en temiz ve hijyenik olanlarından istifade edin ve bu konuda nankörlük ve taşkınlık yapmayın, sonra üzerinize gazabım iner Kimin üzerine de gazabım inerse, muhakkak o mahvolur

Hazırlayan : Bülent AKDEMİR Çemişgezek Merkez Yelmaniye C Müezzin-Kayyımı İLİ : TUNCELİ TARİH : 28052010 İSTANBUL’UN FETHİ Muhterem Müslümanlar! Tarihe mal olmuş bazı olaylar, onların meydana gelmesinde rol alan insanların amaçlarına ve elde edilen sonuçlarına göre önem taşır Tarihimizde, müstesna bir yere ve değere sahip olan İstanbul’un fethi bu anlamda bir dönüm noktasıdır Hz Peygamberin müjdesine kavuşmak için bir çok milletler mücadele etmiş, fakat bu şeref aziz milletimize nasip olmuştur Tarih, bu fethin nasıl gerçekleştiğinden, komutanların ve askerlerin dirayetinden, cesaretlerinden ve Allah rızası uğruna şehadet şerbetini içmek için nasıl yarıştıklarından övgüyle bahsetmektedir İstanbul'un fethi, sarsılmaz imanın, gayretli çalışmanın ve Peygamber müjdesi etrafında kenetlenmenin bir ürünüdür Çünkü Sevgili Peygamberimiz: “İstanbul muhakkak fethedilecektir Onu fetheden komutan ne güzel komutan; Onu fetheden asker ne güzel askerdir ” buyurmuşlardır Muhterem Mü'minler İstanbul’un Fethi, devletle halkın, madde ile mananın, ilimle ahlakın birleşmesinin sonucudur Şairin ifadesiyle; “Fatih, mekânı değil zamanı fethetmiştir” Zamanı fethetmek; çağın gereklerini anlamak, devrin en ileri tekniğini kullanmak, en iyi savaş stratejisini yapmak demektir Gemileri karadan yürütmek, ilim erbabının ürettiği bilginin yanı sıra gönül erbabının duasını yanında hissederek yapılması gerekeni yapmak ve nihayetinde “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam kılar ” ayeti mucibince hareket ederek başarıyı Allah’tan beklemektir Fatih’i galip getiren güç, maneviyat, ilim ve teknik eksenli bir güç idi Eğer bir toplumda körü körüne taklitçilik yaygınlaşır, ilmin yerini cehalet, adaletin yerini zulüm, birliğin yerini nifak, imanın yerini küfür, güzel ahlakın yerini kötülükler alırsa o toplumlar iflah olmaz Binanaleyh ecdadımızı asırlarca dimdik ayakta tutan başarının sırrını iyi anlamamız gerekir Değerli Mü'minler! Ortaçağı kapatıp Yeniçağı açarak tarihin seyrini değiştiren bu hadiseyi yeniden anlamak gerekir İstanbul’un fethi; aydınlığın, ahlâkın, adaletin, merhametin, hepsinin ötesinde İslâm’ın huzur dolu hayat düsturlarının kapılarının dünyaya açıldığı büyük bir fetih, muhteşem bir açıştır İstanbul’un fethi ile sadece şehir değil, insanların gönülleri de fethedilmiştir Öyleyse bizler, ecdamızdan her şeyden önce bu manevi mirası almalı, gönülleri yıkan değil gönülleri fetheden kimseler olmalıyız

Alıntı Yaparak Cevapla

Tunceli Müftülüğü Hutbeleri

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tunceli Müftülüğü Hutbeleri




Hazırlayan: Feyzullah YILMAZ PÜLÜMÜR İLÇE VAİZİ İLİ : TUNCELİ TARİH : 04062010 وَٱلَّذِينَ هُمْ عَنِ ٱللَّغْوِ مُّعْرِضُونَ ZAMANI DOĞRU KULLANMA BİLİNCİ Muhterem Müslümanlar! Zaman ve ömür, Allah’ın insana bahşettiği en önemli sermayedir İnsanın dünya ve ahiret mutluluğunu bu sermaye ile kazanacağını düşündüğümüzde vaktin değeri bir o kadar daha artmaktadır Yüce Rabbimiz Müminûn suresinin ilk ayetlerinde kurtuluşa eren Mü’minlerin özelliklerini sayarken “onlar boş ve lüzumsuz şeylerden uzak duranlardır ” buyurmaktadır Bu ayetten de anlaşılacağı üzere olgun bir müslümanın boş ve lüzumsuz şeylere harcayacak vakti yoktur Sevgili Peygamberimiz de “iki nimet vardır ki insanların çoğu onun kıymetini anlama konusunda gafildirler O iki şey, sıhhat ve boş vakittir ” buyurarak zamanı doğru kullanma ve boşa vakit geçirmeme konusunda bizleri uyarmaktadır Muhterem Müslümanlar! Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz, emri gereğince kendimize şu soruları sorup, iç dünyamızda cevap vermeye çalışmalıyız: 1- Ömrümü nerede geçirdim? 2- Özellikle gençliğimi nerede tükettim? 3- Hangi ilimleri öğrenip, onlarla ne şekilde amel ettim? 4- Sahip olduğum servet ve malı nereden kazanıp nereye harcadım ? Aklımızdan çıkarmamamız gerekir ki; geçmiş zaman gitmiştir ve artık geri gelmeyecektir Gelecek zaman ise ne getirir bilinmez O halde yapılması gereken en doğru şey, içinde bulunduğumuz şu saatleri en güzel şekilde değerlendirmektir “Bugün kalsın yarın yaparım” diyenler bilmeli ki, yarın da aynı şeyi söyleyecektir Aziz Mü’minler! O halde zaman bilinci oluşturma ve zamanı doğru kullanma adına, vaktimizi en iyi değerlendirerek büyük başarılar elde edebiliriz Her gün bir ayet veya bir hadis öğrenebilir, ailemizle Rabbimizin kitabından veya Peygamberimizin sözlerinden oluşan kısa bir sohbet yapabiliriz Bütün bu faaliyetin günlük on on beş dakikamıza sığabileceğini hatırladığımızda uzun vadede küçümsenemeyecek bir bilgi birikimine sahip olabiliriz Nitekim Allah Resulü: “İki günü birbirine eşit olan aldanmıştır ” buyurmaktadır Hutbemi Hz peygamber (sav)’in bir hadisi şerifiyle bitirmek istiyorum: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz; Ölüm gelmeden evvel hayatınızın, hastalanmadan önce sıhhatinizin, fakirlikten önce zenginliğinizin, meşguliyetten evvel boş vaktinizin, ihtiyarlıktan evvel gençliğinizin değerini biliniz

Hazırlayan: Feyzullah YILMAZ PÜLÜMÜR İLÇE VAİZİ İLİ : TUNCELİ TARİH : 11062010 وَتُوبُو الي اللهِ جَمِيعاً ايها المُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ÜÇ AYLAR VE REGAİB KANDİLİ Muhterem Müslümanlar! Rahmet, bereket ve mağfiretin bol olduğu üç aylara yaklaşmış bulunmaktayız Bu mübarek aylar, imandan gelen bir aşk ve iştiyakla ibadet hayatımızın daha canlı tutulduğu, ulvi duygularımızın coştuğu, kalbimizin daha hızlı çarptığı, feyz ve bereketin doruğa çıktığı bir ilahi mevsimdir Recep ayında Regaib ve Miraç; Şaban ayında Berat; Ramazan ayında ise Kadir gecesi gibi mübarek geceler bulunmaktadır ki bu kandil geceleri üç ayların önemini daha da artırmaktadır Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sas) bu aylarda daha çok ibadet eder ve “Allah’ım Recep ve Şaban’ı hakkımızda mübarek kıl, bizi Ramazana kavuştur” diye dua ederdi Muhterem Cemaat! Bu aylar duaların Allah’a arz edilmesi, yapılan ibadetlere verilen sevabın katlanması, pişmanlık gözyaşlarıyla günahların silinmesi bakımından büyük bir fırsat olmasının yanı sıra bu günler aynı zamanda kendimizi hesaba çekme ve değerlendirme bakımından da çok önemlidir Binanaleyh bu günler ve geceler vesilesiyle; Allah’ı seviyoruz diyoruz ama gerçekten O’na karşı kulluk vazifemizi yerine getirebiliyor muyuz? Peygamberimizi seviyoruz diyoruz ama onun sünnetini, ahlakını yaşama gayreti gösteriyor muyuz? Kitabımız Kur’an’dır dediğimiz halde şükrünü yeterince eda edebiliyor muyuz? gibi soruların cevaplarını düşünerek kendimizi test edebiliriz Zira Yüce Rabbimizin ikram ettiği bu dünya hayatını ibadet ve taatla değerlendirmeyenlerin pişman olacaklarını ve yarın mahşer gününde “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım” diyeceklerini yüce kitabımız bize haber vermektedir Değerli Kardeşlerim! Malum olduğu üzere üç ayların ilki Recep ayıdır Önümüzdeki perşembeyi cumaya bağlayan gece Regaip Kandilidir Allah’ın sonsuz rahmet ve kereminin bolca sağanak sağanak yağdığı bu gecede, Müslümanlar huzur ve mutluluğun manevi lezzetini tadacaktır Zira bu gecede Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve mağfiret kapısına yönelenlere; tükenmez hazineler, paha biçilmez değerde hediyeler verilir Bir hadis-i kutside Yüce Rabbimiz: “Yok mu benden af dileyen? Affedeyim Yok mu benden bolluk isteyen? Bolluk vereyim Yok mu tövbe eden? Tövbesini kabul edeyim Yok mu hatasından pişman olan? Onu bağışlayayım ” Buyuruyor Aziz Cemaat! O halde idrak edeceğimiz Regaip Kandili vesilesiyle ruhumuzu karartan, bizi hak yoldan uzaklaştıran kötü duygu ve düşüncelerimizi kalplerimizden atalım Allah ve Resulünü bize unutturan şeyleri bir tarafa bırakalım İbadetin zevkinden bizi mahrum eden nefsin fena isteklerini frenleyelim Gönül deryamızı karanlıklara gömen; haset, kin, düşmanlık, haksızlık ve zulüm çamuruna bulaşmaktan sakınalım Aramızdaki dargınlıkları ve küskünlükleri kaldıralım Dünyamızı saran düşmanlıklara karşı birbirimize sevgiyle saygıyla ve iyiliklerle yaklaşalım Birlik ve beraberlik içinde olalım ve Allah’ın rahmeti ve bereketinden faydalanalım Bu vesileyle mübarek Regaib Kandilinizi tebrik ediyor ve Hutbemi bir ayet mealiyle bitirmek istiyorum “…Ey iman edenler, hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz

Hazırlayan: Abdurrazak POLAT Merkez Yunus Emre Camii Müezzin-Kayyım İLİ : TUNCELİ TARİH : 18062010 ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ ÇEVRE BİLİNCİ Muhterem Müminler! Allah(cc) kainatı olağanüstü bir düzen ve ahenk içinde yaratmıştır Bu gerçeği yüce Mevlamız bizlere şöyle ilan ediyor: “O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?” Bu âyet göstermektedir ki yaşadığımız çevre yani hava, su, toprak, bitki, ağaç, hayvan kısaca canlı cansız her şey bir uyum içerisinde yaratılmıştır Aziz Cemaat! Bugün insanlığın en öncelikli sorunlarından biri, çevre problemleri başlığı altında toplayabileceğimiz sorunlardır Küresel ısınma, su kaynaklarının azalması, hava kirliliği, kuraklık, ormanlarımızın azalması sebebiyle meydana gelen erozyonlar, çölleşen dünya, nesli kesilen hayvanlar, ekolojik dengenin bozulmasından dolayı baş gösteren hastalıklar hep çevremizin yani bizim problemlerimizdir Ancak şunu unutmayalım ki bugün yaşanan bu problemlerin sebebi bizleriz Cenabı Allah bu gerçeği şöyle ifade etmiştir “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır” Değerli Kardeşlerim! Şunu asla unutmayalım ki bizler, Alemlere rahmet bir Peygamberin ümmetiyiz O Peygamber ki, sadece insanlara, hayvanlara ve bitkilere değil; cansız varlıklara bile merhamet ederdi Sevgili Peygamberimiz (sav) savaş anında dahi ordusuna; ağaçlara, bitkilere, hayvanlara yani tabiata zarar vermemeyi emretmiştir Muhterem Müminler! “Kıyamet kopuyor olsa da elinizdeki fidanı dikin”, “akan suda abdest alıyorsan bile suyu dikkatli kullan; çünkü ihtiyacından fazlası israftır” anlayışını getiren bir dinin mensupları olan bizler, yeryüzündeki en duyarlı çevreciler olmalıyız İçinde yaşadığımız dünya insanlığın birlikte seyahat ettikleri bir gemi gibidir Çevremize verdiğimiz her zarar ise, bu geminin altında açılan bir yaradır Rabbimizin bildirdiği şu ayete dikkatlerinizi çekerek hutbemi sonlandırıyorum “Yıldız, bitki ve ağaç secde ederler Göğü Allah yükseltti ve nizamı (yani dengeyi) O koydu Sakın bu dengeyi bozmayın!”

Hazırlayan: Lokman ARSLAN Pertek İlçe Müftüsü İLİ : TUNCELİ TARİH : 25062010 KUR’AN EĞİTİMİ ve ÖĞRETMENİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Bugünün küçükleri, yarının büyükleri olan çocuklarımız, geleceğimize yön verecek ciğerparelerimiz ve çok değerli varlıklarımızdır Gözlerimizin aydınlığı olan yavrularımız, Rabbimizin bizlere birer lutfu ve emaneti olup, tertemiz bir yaratılışla dünyaya gelirler Özelde kendimiz ve ailemiz; genelde ise ülkemiz ve insanlık için iyi bir gelecek bırakmanın en önemli hizmet ayaklarından birisi de, çocuklarımıza iyi bir eğitim ve terbiye vermektir İyi bir eğitim ve terbiye, çocuğun bedenen ve ruhen sağlıklı olarak topluma kazandırılması demektir Nesillerimizin sağlıklı, kültürlü, şuurlu ve faziletli olarak yetiştirilmeleri hususunda en büyük görev başta ebeveynler olmak üzere eğitimcilere ve din görevlilerine düşmektedir Yüce Rabbimiz, çocuklarımızla ilgilenmemiz hususunda şöyle buyurmaktadır: “Ey Müminler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun Onun başında acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır ” Bu ayetle ilgili olarak Hz Ömer (ra), Sevgili Peygamberimize: “Yâ Rasulallah! Kendimizi ateşten koruruz Ancak çocuklarımızı nasıl koruyabiliriz?” diye sormuş, Allah Rasûlu (sas) de şöyle buyurmuştur: “Allah’ın sizi sakındırdığı şeylerden onları sakındırır ve Allah’ın size yapılmasını emrettiği şeyleri onlara emrederseniz ve bu şekilde onları korumuş olursunuz ” Aziz Müminler! Çocuğumuzun eğitimi denince tek yönlü düşünülmemeli; onun beşerî ihtiyaçlarının yanında ruhî donanımlara da ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır Nitekim Peygamber efendimiz (sav) bu konuda “ Bir ebeveyn çocuğuna güzel ahlaktan daha üstün bir miras bırakamaz” buyurmuştur Çocuğumuzun fiziksel ihtiyaçları için imkanlarımızı nasıl seferber ediyorsak, aynı şekilde onun iki kanatlı kuş misali hedefine varabilmesi için de yeterli manevî desteği sağlamamız gerekmektedir Yavrularımızın manevî ve ruhî eğitimi, yani inanç ve ahlak yönünden gelişimi hiç şüphesiz, sağlam bir dînî eğitimle mümkündür Değerli Mü’minler! Kur’an-ı Kerim’den ibadetini yapacak kadar ayet ve sure okuyup ezberlemek, her Müslümanın üzerine farzdır Yüce Allah (cc): “Ey Muhammed! Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku ” buyurmuştur Sevgili Peygamberimiz (sav) de: “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir ” buyurarak Kur’an’ı Kerim okuyanların ve getirdiği evrensel mesajlarını öğrenenlerin önemine dikkat çekmiştir Bir diğer hadis-i şerifte ise: “Kur’an okuyunuz Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir ” buyurmuşlardır Saygıdeğer Kardeşlerim! Gençlerimizin din konusundaki ihtiyacını, hurafelerden uzak, sahih dini bilgi ile karşılamayı; onları itikat, ibadet, siyer ve ahlak konularında aydınlatmayı amaç edinen Diyanet İşleri Başkanlığı, okullar kapanıp çocuklarımız tatile girdikten sonra her sene olduğu gibi bu sene de “Yaz Kur'an Kursları” planlamış, çocuklarımızın anlayabileceği tarzda eserler hazırlatarak yaz kurslarında okuyacak olan öğrencilerimizin hizmetine sunmuştur Bu kurslarda başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere temel dini bilgiler üzerinde durulmakta, iman esasları ile bazı sureler, dualar ve ibadetler öğretilmekte, vatan ve millet sevgisi çocuklarımızın anlayacağı şekilde verilmektedir Böylece çocuklarımızın camilerin manevi havasının yanında Kur’an’ı Kerim’in berrak ve aydınlık dünyası ile tanışmaları sağlanmakta; vatanına, milletline, devletine ve bayrağına bağlı nesiller yetiştirilmektedir Anne, babalar ve din görevlileri olarak bizler yaz tatili süresince kurslarımıza katılan çocuklarımızla yakınen ilgilenmeli ve gerekli özeni göstermeliyiz Hutbemi Sevgili Peygamberimiz (sav)’in konuyla ilgili Hadis-i Şerifi ile bitiriyorum: “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse, harap bir ev gibidir

Hazırlayan: Hasan DOĞANGÜR Çemişgezek Gülbahçe Ky İmam- Hatibi İL : TUNCELİ TARİH: 01102010 الْمَسَاجِدَ لِلّٰهِ فَلَا تَدْعُوا مَعَ اللّٰهِ اَحَدًاۙ وَاَن CAMİLERİMİZİN KAZANDIRDIKLARI Muhterem Müslümanlar! İslâm birleştirici, bütünleştirici ve toplumsal dayanışmayı sağlayıcı bir dindir Toplumların dayanışma içinde bulunmaları; birlik ve beraberliklerini sağlayabilmeleri, güçlü olmaları dışarıdan gelecek, yıkıcı tehlikelere karşı kendilerini koruyabilmeleri açısından oldukça önem arz eder Parçaları bir araya toplayan, bir şeyin bir kısmını diğer kısmına katan, uzlaştıran ve barıştıran anlamlarına gelen cami; toplumda ortak bir şuurun oluşmasına önemli katkılar sağlayan bir müessesedir Cami, toplumun her kesiminden insanın herhangi bir ayırıma gitmeden bir araya geldikleri, kaynaştıkları, aynı heyecanları yaşadıkları, kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularının doruk noktasına ulaştığı kutsal bir mekândır Bu yüzden İslâm'da cami özel bir konuma sahiptir Hz Peygamber'den günümüze kadar bu yönünü hep muhafaza etmiştir Aziz cemaat! Camiler dinî ve millî kültürümüzden ayrı düşünemeyeceğimiz değerlerimizin başında gelir Camilerimiz, çok çeşitli fonksiyonları ifa etmesi bakımından önemli müesseselerdir Camilerimiz mabet olarak görev yapmanın yanında, âdeta halkın birer eğitim ve öğretim yüksekokulu olarak da görev yapmaktadır Camilerde, müminlere her türlü kötülüklerden uzak durmalarının yanında; her türlü iyilik ve güzellikler, insan sevgisi, vatan, ezan, Kur'an sevgisi, ana-babaya, öğretmene, ulu'l-emre İtaat anlatılır! Camiler, zengin-fakir, köylü-şehirli, amir-memur, resmi-sivil, yaşlı-genç, siyah-beyaz, yerli-yabancı herkesi bünyesinde toplayan mekânlardır Bir ülkenin, Müslüman ülkesi olmasının mührü ve tapu senetleri gibidir Camiler; aynı safta omuz omuza, diz dize namaz kıldığımız mabetlerimizdir Üzüntülerimizi giderdiğimiz, moralimizi müspet anlamda düzelttiğimiz, birlik ve beraberliğimizi, kardeşlik duygularımızı, hoşgörü anlayışımızı güçlendirdiğimiz ve pekiştirdiğimiz yerlerdir Birbirimize merhamet etmeyi, acıları paylaşmayı, kimsesiz-yoksul, dul ve yetimlere yardım etme duygularını kazandığımız mabetlerdir Kâmil manada insan olmanın yollarını ve esaslarını, camilerimizde yapılan telkin ve nasihatlerden öğrenmekteyiz Kıymetli kardeşlerim! Camilerin birçok toplumsal fonksiyonu vardır Dini eğitim ve öğretimi tamamlayan merkez gibi değişik amaçlar için kullanılmışsa da onun asıl fonksiyonu Müslümanların toplu ibadet yapmalarını sağlamaktır Kur’an-ı kerimde cin süresinin 18 ayeti kerimesinde “şüphesiz mescitler, Allah’ındır O halde Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin”(1) Buyrularak camilerde Allah’ı anmanın gerekliliğini vurgulamaktadır Bununla birlikte tarihte; Camiler sadece ibadet ve dini eğitim ve öğretimin yapıldığı yerler değil, eğitim ve kültür faaliyetlerini tamamlayan ve alanda önemli bir unsur olan Kütüphane geleneğinin yaşatıldığı önemli mekânlardı Namaz vakitleri arasında boş vakti olan cemaat için bu kütüphaneler çok faydalı olmuştur Ayrıca camilerimizin dini ve milli kimliğin oluşmasında önemli yeri vardır Hutbemi Peygambermizin bir hadisi şerifle bitirmek istiyorum: HzPeygamber; “Şüphesiz bedende bir et parçası vardır ki, o iyi olursa bütün beden iyi olur, bozuk olursa bütün beden de bozuk olur, bilin ki o da kalptir”(2) şeklindeki meşhur hadisiyle ortaya koyduğu kalbin, insandaki merkezi konumu ne ise, bireysel ve toplumsal yaşamımız bakımından camilerimizin konumu da öyle olmalıdır

Hazırlayan: Hayrullah VERGİ Görevi : Yeşilyazı Köyü İmam-Hatibi Ovacık / TUNCELİ (1)Cin suresi 72/18 (2)Buhari İL : TUNCELİ TARİH : 08102010 17 / İsra - 9 KUR’AN-I KERİMİ OKUMANIN FAZİLETİ Muhterem Cemaat! Fazilet; bir şeyin taşıdığı seçkin ve kıymetli özellikler sebebiyle başka bir şeye üstün olmasıdır Fazilet hayırlı olan ve övülen bir özelliktir Noksanlığın karşıtı olup kemâli/olgunluğu ifade eder Yüce Rabbimizin (cc) biz insanlara ihsan ettiği faziletlerden biri de Kur’an-ı Kerim’i okumak ve anlamaktır Dünya ve Ahret selâmetine kavuşturan, gönüllerimizi feyiz ve bereketiyle coşturan, ebedî hayatın yolculuğunda sağlam rehberimiz olan Kur’ân-ı Kerîm’in okunmasının insana vereceği saadet ve kazandıracağı mertebe değişik Âyetler’de ifade edilmiş, Efendimiz (sav)’in bir çok Hadis-i Şerif’inde de sık sık üzerinde durulmuştur Ve biz inanan insanların yapması gereken bir görev haline gelmiştir Evet, hepimizin bildiği gibi Mushaftaki sıralamada doksan altıncı, iniş sırasına göre birinci sûre olan ve Kur’ân-ı Kerîm’in indirilen ilk Âyetler’i olan Alak Suresi’nin ilk beş Âyeti’nde Yüce Rabbimiz “Yaratan rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır Oku! Ka¬lemle (yazmayı) öğreten rabbin sonsuz kerem sahibidir 0, insana bilme¬diklerini öğretti” Buyurmaktadır Mekke’de bulunan Nur dağının Hira mağarasında HzPeygamberimiz (sav)’e indirilen ilk Âyetlerin “Oku!” emri ile başlaması ve bu emrin aynı surenin üçüncü ayetinde tekrar edilmesi okumanın ve ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunun, hem de Kur’an okumanın çok önemli ve faziletli bir görev olduğunun delilidir Kur'an'ın, canlılar arasında insanın farklı ve üstün yerini, onun öğrenme özelliği ile tanımlaması son derece anlamlıdır Âyet’te Hz Peygamber'e emredilen okumanın konusu belirtilmemiştir; çünkü başta kendisine in¬dirilen vahiy olmak üzere, okunması yani üzerinde inceleme yapıp zihin yorarak hakkında bilgi edinilmesi, ders ve ibret alınması ge¬reken her şeyi tanıması, hakikatini anlayıp kavraması da istenmektedir Kuşku yok ki yaratanı tanımak, bilimin de dinin de temelini teşkil eder Bu sebeple "Yaratan rabbinin adıyla oku" buyurularak Hz Peygamber'in okuma faaliyetine veya her¬hangi bir işe, başka varlıkların adıyla değil, yaratan rabbin adıyla başlaması ve O'ndan yardım istemesi emredilmiştir Sonuçta okumanın (veya herhangi bir faaliyetin) Al¬lah'ın adıyla, Allah için ve Allah adına yapılması emredilmiştir Değerli Müminler! Bir Müslüman’ın en önemli görevlerinden birisi de, Kur’an-ı Kerim-i okumak ve okutmaktır Zira Kur’an-ı Kerim’den ibadetini yapacak kadar ayet ve sure okuyup ezberlemek, her Müslüman’ın üzerine farzdır Yüce Allah (cc) “Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku Onun kelimelerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın” “Ey insanlar işte size rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet olan Kur’an geldi” buyurmaktadır Diğer yandan, Kuran öğretimi; hem öğrenen hem öğreten için ayrı ayrı bir fazilet kaynağıdır İnsanlar arasında ilk Kur’an Öğretmeni olan sevgili peygamberimiz, Kur’an öğretimine çok önem verirdi O, sahabeden çok sayıda güzel okuyucular yetiştirmiştir Her konuda olduğu gibi Kuran öğretiminde de örnek alacağımız kişi Efendimiz (SAV)dir Zira O (sav): “Sizin en hayırlınız Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve onu başkalarına öğretenlerinizdir” “ Kur’ânı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahyi getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir Kur’ânı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır” “Allah şu Kur’an ile bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da alçaltır” “Kur’an okuyunuzÇünkü Kur’an kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” “Evladına Kuran öğretene kıyamet günü cennette taç giydirilir” buyurarak Kur’an-ı Kerimi öğrenmeyi ve öğretmeyi bizlere tavsiye etmiştir Aziz Cemaat! İslam toplumu Kur’ân-ı Kerîm’in okunup okutulmasında elinden gelen gayreti göstermiş ve bu kutlu faaliyet için birçok eğitim ve öğretim müessesi inşa etmiştir Hz Peygamberin döneminde Ashâb-ı Suffe, sonraki asırlarda medreseler,günümüzde de Kur’ân Kursları… Muhterem Mü’minler! Kur’an’ın indirilişinin 1400 yılıdönümü münasebetiyle Diyanet İşleri başkanlığımız 2010 yılını Kur’an Yılı ilan etmiştir Bu vesileyle bu yıl Kur’an’la yeniden bütünleşme ve kaynaşma yılımız olsun Eğer bilmiyorsak, Kur’an okumasını öğrenelim, çocuklarımıza da öğretelim Gönüllerimizi harabeye çevirmeyelim Kur’an’ın bize ne dediğini anlamak ve yaşantımızı yeniden inşa etmek için de Kur’an Meali ve Tefsirlerini okuyalım Evimizde eşimiz ve çocuklarımızla birlikte yani ailecek, belirli bir zaman dilimini ‘Kur’an Saati’ olarak değerlendirelim Hanelerimizi ve gönüllerimizi Kur’an’la bereketlendirelim Hatim, mukabele ve Kur’an ziyafeti gibi merasimlere katılalım Kur’an konulu ilmî toplantılarda yerimizi alalım Yüce Rabbimiz bize Kur’an’ı dünyada arkadaş, kabirde yoldaş, Kıyamet gününde şefaatçi, Sıratta nur, cennette dost, cehenneme perde ve hayırlara sevkedici bir rehber kılsın Hutbemi başta okuduğum 17İsra Suresi’nin 9 Âyeti’nin meali ile bitiriyorum: “Gerçekten bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir mükafat olduğunu müjdeler” ******************************************** Hazırlayan:


Salih Zeki ÖZKAN Örenceler Ky İmam-Hatibi Çemişgezek / TUNCELİ İL: TUNCELİ TARİH: 17122010 اِنَّ هذاَ القُرْآنَ يَهْدي لِلَّتِي هى اَقْوَمُ وَيُبَشِّرُ المُؤْمِنينَ الَّذِينَ يَعْمَلوُنَ الصَّالِحَاتِ انَّ لَهُمْ اَجْرًا كَبِيرًا KUR’ÂN’IN FERT VE TOPLUM HAYATINA ETKİLERİ Muhterem Müminler! Her insan bilmelidir ki, bütün mutlulukların ve yüceliklerin kaynağı İslam; İslamın temel kaynağı ise Kur’an’dır Kur’an-ı Kerimi hem sözle hem de yaşayarak insanlığa tebliğ eden Rasulü Zişan’dır İslamı bir hayat nizamı olarak kabul eden, gönlünü Rasülüllah (sav)’e açan, şahsiyetini Kur’an’la dokuyan her insan, mümindir, müslümandır Kur’an-ı Kerim Müslümanın dilinde, gönlünde, hareketlerinde, bir sancaktır Müslümanın hayatı Kur’an’la dolu bir hayattır İlk Müslümanlar, Kur’an-ı Kerimi namazda okumak; içindekilerle amel etmek ve Allah’ın rızasını kazanmak için öğrenmişler ve öğretmişlerdir Onlar Kur’an’la yaşamışlar ve Kur’an’la o derece bütünleşmişlerdir ki geceleri Medine-i Münevvere sokaklarından geçenler evlerden yükselen Kuran sesleriyle huzur bulmuşlardır Böylece, evlerini Kuran mektebi haline getiren, çoluğuyla-çoçuğuyla cıvıl cıvıl Kuran okuyan Sahabiler, bir “Kur’an Toplumu” meydana getirmişler ve bu toplum huzur dolmuş, sevgi dolmuş, kardeşlik ve insanlık dolmuştur Yukarıda okuduğum ayeti kerimede Yüce Rabbimiz Kur’an’ın misyonunu bize şöyle anlatmaktadır: “Doğrusu bu Kuran en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan Müminlere büyük ecir olduğunu, ahirete inanmayanlara can yakıcı bir azap hazırladığımızı müjdeler ” Bundan da anlaşılıyor ki inananlar Onunla hidayete erer yolunu şaşırmaz; Onun nuruyla görür, karanlıkta kalmaz; Onun bilgisiyle kemale ulaşır cahil olmaz; Onun adaletiyle düzelir, zalim olmaz; Onun sevgisiyle dolar, kimseye kötülük yapamaz, onunla görür, onunla yürür Değerli Kardeşlerim! Kur’an toplumunda, zulüm yoktur Diktatörlük yoktur, baskı yoktur, zayıfın, fakirin, kimsesizin ezilmesi yoktur Kur’an toplumunda kundaktaki çocuğunu duvar dibine bırakıp kaçan

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.