Kitap Özetleri(Devami Gelecek) |
10-02-2006 | #1 |
mate
|
Kitap Özetleri(Devami Gelecek)1-KİTABIN ADI ADI AYLİN KİTABIN YAZARI Ayşe KULİN KİTABIN ÖZETİ : Aylin, Amerikan kız kolejini bitirdikten sonra, eğitimini tamamlamak üzere Paris’e gitti; bundan sonraki yaşamını bir uçtan diğer uca, baş döndürücü bir hızla akarak geçti Libyalı bir prensle evlendi, Prenses oldu Tıp okudu ünlü bir psikiyatrist oldu Tekrar tekrar evlendi, ama evliliklerinden sıkıldı, Amerikan ordusuna Albay rütbesiyle Subay oldu İşte bu kitap, kökleri Giritli Deli Mustafa Naili Paşaya kadar uzanan bir ailenin kızı olan Aylin DEVRİMEL ‘in fırtınalı yaşamının öyküsüdür Lise yıllarında uzun boylu ve sıka bir kız olan Aylin zamanla güzelleşmiş ve bir gün Esma teyzesinin daveti üzerine Paris’te bir otelde buluşurlar otelde prens olduğu söylenen bir Arap’la tanışır ve bu tanışmanın sonunda prensle görkemli bir yaşantı için evlenir Prenses olur Ancak her şey düşündüğü gibi gitmez Prens Senusi doğu kültürü ile yetiştiği için batı kültürü ile yetişen Aylin’e ters gelmekte zamanla Aylin’in özgürlüğü kısıtlanmaktaydı evliliğe başladığı gibi sakin değil büyük bir kaçışla son buldu; yaz sonunda Aylin, ablası Nilüferle Cenevre ye gider Yaşamanın ideali olan tıp okumaya karar verir ve büyük uğraşlar vererek Neuchatel Üniversitesine kayıt yaptırır Okulun ilk yıllarında hayatında çok büyük değişiklikler yaparak, ihtişamlı hayatından sıyrılarak sade bir öğrenci olur Tek hedefi olan tıp fakültesini bitirmek için çok çalıştı daha sonra fizik ve kimya derslerinde yardımcı olan Jean-Pierre ile evlendi İki öğrencinin bu evliliği zaman içinde Aylin’in dış görüntüsünde olduğu kadar iç dünyasını da değiştirecektir Aylin Jean-Pierre ile birlikte yaşadığı günlerde tıp ilmi ile yakından tanışıp ufkunun penceresini o zamana kadar hiç bilmediği yepyeni bir dünyayı ardına kadar açacak peşinden koştuğu gerçek zenginliğin dış dünyanın görkemli vitrinlerinde değil de insanlığın iç aleminde bulunduğunu öğrenecekti Okul sonunda Jean-Pierre Nos Alamus’taki nükleer araştırma merkezinden geri çeviremeyeceği bir teklif aldı Aylin de New Rachel Hospital Medical Center’dan teklif aldı ; onların birbirlerine karşı olan sorumlulukları artık bitiyor müşterek hayatları bir yol ayrımına giriyordu Ellerinde bu evlilikten altı yıllık sağlam bir dayanışma ve derin dostluk duyguları ile dopdolu gençlik anıları kaldı sadece Aylin çok ciddiye aldığı bu işine büyük bir heyecanla başladı New Rachel’de tanıştığı Afganistanlı genç meslektaşı Azim’in karısı 11 yaşından beri arkadaşı olan Zeynep TARZI çıktı Aylin, Zeynep ve Azim ile gittiği Afgan sefahati kokteylinde Paswak adındaki Birleşmiş Milletlerin Afgan esiri ile tanışır Paswak evli olmasına rağmen Aylin ile arasında duygusal bir bağ oluşmuştu Aylin o yılı aklı beş karış havada geçirdi Bütün vakitlerini beraber geçiriyorlardı Paswak bu yüzden önce Wall Dame’nin Birleşmiş Milletler genel sekreterliğine daha sonra 1974 yılında Hindistan sefirliğine tayini çıkmıştı Aylin kaderin ağlarını onlar için giderek daha çileli iplerle örmekte olduğunu nihayet görmeye başladı; ya sevdiği adamı peşinde dünyayı adım adım dolaşacak ya da mesleğini ön plana alacaktı Tam meslek uğruna değmez derken Hastanede Psikiyatri bölümü şefliğine terfi etti Sonunda Aylin’in sağduyusu aşkına galip geldi Aylin gönlü yaralı bar kuşunu çok kısa bir süre oynadı sonra toparlandı ve işinin başına döndü Arkadaşı Azim’in vasıtası ile kendi meslektaşı olan Michel RAMODİSLİ ile tanıştı Michel’i çok etkileyici bulmadığı halde evliliğe giden ilk adımları Michel’in evinde attılar Daha sonra Aylin bu evlilikten deliler gibi çocuk istemeye başladı Aylin’in bu isteğine karşılık Michel dinine ve geleneklerine çok bağlı olduğunu doğacak çocuğun Yahudi kültürüne göre yetiştirilebileceğini söyledi fakat Aylin bunu bile sorun etmedi dinini değiştirmeyi göze aldı Aylin’e göre insanları dinlerine, ırklarına ve dillerine göre ayırmak çok saçma idi ona göre insan, insan olduğu için çok değerli idi onun insan sevgisini bir din veya ırk engelleyemezdi Aylin çocuk yapma isteğinden 6 düşük yaptıktan sonra vazgeçecekti Aylin meslektaş olduğu Michel ile her an beraberdi işyerleri bir, evleri bir kısacası bütün zamanları birlikte geçiyordu belli bir süre sonra birbirleri ile bu kadar çok birlikte olmaları Aylin’i çok sıkmıştı gün geçtikçe birbirlerinden kopuyorlardı ve bir gün Aylin kocasına haftanın belirli günlerinde birbirlerine izin vermelerini bugünlerde değişik insanlar ile çıkabileceklerini bunu sonucunda diğer insanlarda görecekleri eksiklikleri kendilerinde tanımlayıp birbirlerine ölümsüz sevgi ile bağlanacaklardı Fakat düşünülen olmadı Aylin yurt dışında olduğu günlerden birinde Michel bir arkadaşının evinde Barbara adında bir bayanla tanıştı ve bu tanışma evliliklerinin sonunu getirdi Aylin sıkıntılı bir zamanında vardığı karar sonucunda kocasını kaybettiği için hem üzgün hem de suçluluk duygusu içerisindeydi Bu sıkıntı ve üzüntü uzun sürmedi her şeyi bir kenara bırakıp mesleğinde ilerledi fakat bu ilerleme bile onu tatmin etmedi Bir süre sonra Amerikan ordusuna katılarak Körfez savaşında ruf sağlığı bozulan hastaları tedavi eden doktor olmayı düşündü bu nedenle Oklahoma’ya körfez savaşında zarar görmüş askerleri tedaviye gitti Aylin Üniformasını ilk kez 1992’nin soğuk bir Ocak gününde giydi 9 Kasım 1992’de ordunun fiziksel aktiviteler sınavını yüksek bir puana kazanarak başarı sertifikası aldı Aylin ordudaki görevinde yine işine devam ediyor, hastalarına çare bulmaya çalışıyordu bir gün kendisine yeni bir hasta verildi bu kez hasta körfez savaşından sonra geldiği sivil hayata uyum sağlayamıyordu Bunun sonucunda hiçbir suçu olmayan bir çok sivili katletmişti Aylin bu hastası üzerinde çalışırken Amerikan ordusunun askerlerini cesaretlendirmesi için verdiği ilaçların yan etkisi sonucu hastanın bu duruma geldiğini saptadı ve bu sonucu tez bir halde askeri yetkililere bildirdi Aylin’in verdiği bu sonucu askeri yetkililer daha önceden bildiğinden Aylin’in bu olayın üstüne gitmemesini istediler ve onu uyardılar Aylin bu sessizliği sindiremeyerek sözleşmesinin bitmesinin ardından Albay rütbesindeyken ordudan ayrıldı Ordudan ayrılmasından sonra 19 Ocak 1995 Perşembe günü evinin bahçesinde o sabah evini temizlemeye gelen hizmetçisi tarafından kendi arabasının altında ölü bulundu Zengin, ünlü ve saygın insanların yaşadığı mahallede yerel polis ve yerel yöneticiler mahallenin adını polisiye bir olaya karıştırmamak için dosyayı apar topar denebilecek bir hızla kapattılar teşhis ise “Freak Accident” yani Garip bir kaza idi “ Yükseltilmiş sahnede kapağı açık maun bir tabut duruyordu uzun bir sıra oluşturan insanlar tabutta yatan albay üniformalı Amerikan subayını selamlayıp içlerinden dua veya veda ederek tabutun başından ayrılınca yanan yürekleriyle gelip salondaki koltuklarda yerlerini alıyorlardı Herkes etrafa hakim olan ordu düzeninin saygınlığını kutsar gibi sessizce ağlıyordu Katafalkın üstünde dört bir yanı rengarenk çiçeklerle donanmış tabutta yatan kişi, bir askerden çok, oraya bir film çekimi için öylece uzanıvermiş bir Hollywood yıldızını andırıyordu Bu albay üniformalı Amerikan subayı bir Türk kadınıydı KİTABIN ADI Atatürk Olmasaydı KİTABIN YAZARI Cemal KUTAY KİTABIN ÖZETİ : Atatürk olmasaydı, Çanakkale Zaferi olmazdı Çanakkale Zaferi olmasaydı İngiliz, Fransız, Ruslardan oluşan itilaf devletleri, savaşı planladıkları üzere en çok 17 ayda zaferle bitirir Rus çarlığı haşmetle sürer, İstanbul / Boğazlar Rusların eline geçer, Sevr antlaşmasının şartları gerçek olurdu Trablusgarp ve Balkan harpleri yenilgilerinden sonra morali sıfır benliği yok olmuş ezik ve bitik Türklük için destan devri kapanır Dünyanın hiçbir esir milletinde emperyalizmin baskısı altında, milli kurtuluş fikri oluşamaz ve hareket gelişemez Çarlık Rusya yıkılmasaydı Orta Asya ve Kafkasya’daki Türkler kısa süreli de olsa bağımsız devlet kuramazdı Çanakkale savunması dominyon sömürgelerde bağımsızlık ve haysiyet şuurunu uyandırdı Atatürk olmasaydı orduyu politika dışında tutmak mümkün olmazdı İkinci büyük Millet Meclisinde bu prensip tatbik edildi Bu durumda olanlar ya asker ya Milletvekili oldular Atatürk olmasaydı üzerinde çağın damgası olan hiçbir hareket ve müesseseyi maziden koparıp kuramazdık Ya hep ya hiç aydınlığını onda bulduk Milliyetçilik duygusundan yoksun kalmaya devam edecek, eşiğinde olduğumuz ümmetçilik kazanına düşecek, hiçbir zaman sağlam olamamış bir din kardeşliği kisvesi altında ya Arap ya Acem şoven milliyetçiliği potasında kaynayacaktık Araplaşma – araplaştırma düzeni (URUBE)’nin hammaddesi olacaktık Atatürk olmasaydı, Türkiye zamanın şartları içinde Bolşevik rejimini kabul edebilirdi Atatürk olmasaydı, kadın hak ve hürriyetleri öteki işlam ülkelerinin şartları içinde kalacaktı Atatürk olmasaydı, Devlet, hayat idare-i maslahat (yaşanılan günü kurtarma) Maslahat-amiz illetinden kurtarılamazdı Atatürk olmasaydı, Kurtuluş mücadelesi süreci içerisinde gerçek hürriyet ve istiklâllimizi imkansız kılan tatbik, safhasındaki bütün dünyanın Ermenilerle ilgili almış olduğu kararı hak-adalet-tarih hakikatleri içinde lehimize sonuçlanması asla mümkün olmayacaktır Atatürk olmasaydı, sanat ve sanatçının değeri bugünkü değerine gelemezdi Toplum içinde sanatkarı özlenen mevki, makamların üstünde görmek ve bunu tescil ettirmek o günlerde ancak ona has bir özellikti Atatürk olmasaydı bizler ve bizden sonrakiler, şahsi tercihini bir tarafa iterek, milleti için değişmesi şart bir çağ sanatı anlayışı adına fedakarlık örneği gösteremezdi Atatürk olmasaydı, bizi benliğimize kavuşturan gerçek tarihimizden de cehaleti yenmek için tek dayancımız olan Türk alfabemizden mahrum kalırdık Atatürk olmasaydı, bugün ülkemizdeki hümanizm kuruluşları ya hiç olmaz, olsalar bile yasal statüyü koruyamaz, içe açık dışarı kapalı kalmaya mahkum ve mecbur olurduk Milletin imkanlarının devlet hayatında daima göz önünde tutulması, lüks- gösteriş-şatafattan uzak, aynı zamanda vakarlı haysiyetli- zevkli, güzel-asil-cazibe olabilme yapısı devlet varlığına hakim onunla beraber gelmiştir Osmanlı İmparatorluğunun kaybettiği topraklar üzerinde bağımsız ve manda ferliği kabullenmiş 13 Devlet kurulur Atatürk sayesinde bunlar ile “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine uygun olarak dostluklar kuruldu Atatürk olmasaydı, yaşanılan şartlar ne olursa olsun, İstiklal ve hürriyet için açıkça ifadesi şart gayeleri devlet literatürüne o sokamazdık Atatürk olmasaydı, din ve maneviyatı akıl ve mantıkla böylesine bağdaştıran bir başka insan bulamazdık Atatürk olmasaydı, ülkemiz ve milletimiz üzerinde asırlarca oynanmış haksız, ahlaksız senaryoların tortularından kurtulamazdık Atatürk olmasaydı, Türk milleti için kusur olarak gösterilen haksız-yersiz-kasıtlı- mantıksız iddia ve kanaatler sonuna kadar yerinde kalacaktı KİTABIN ADI Başarı Şimdi Aslanın Ağzında KİTABIN YAZARI Sakıp SABANCI KİTABIN ÖZETİ : BAŞARI NEDİR? Tek kaleye gol atmanın zamanı geçti Şimdi marifet Dünya Kupası’nda gol atmak Artık bedava futbol yok golü atan parasını alıyor Nasrettin Hoca anlatımıyla başarı helva yapmaktır Bilimsel anlatım ile başarı, üretmektir Birbirinin içinden geçen kırk iğne hikayesi Kimsenin haberi olmayan başarı başarı sayılmaz Günümüzde dünya pazarında talebi olan mal ve hizmeti üretmek başarı sayılıyor Başarı neden şimdi aslanın ağzında? KENDİNİZİ BAŞARIYA HAZIRLAYINIZ Önce kendinizi geliştirin Eğitim öğrenim devam eden bir şey Her şeyin bir şeyini, bir şeyin her şeyini bileceksiniz Günü, zamanı planlamak, her şeye vakit ayırabilmek için mutlaka not defteri kullanın AYAĞINIZI YERE SAĞLAM BASIN Kökünüzü unutmayın Dinin ve inancın önemini ihmal etmeyin Aile müessesesine önem verin Ailede huzur önemlidir Karınıza çocuklarınıza vakit ayırın Çocuklarınız iyi yetiştirin Ölmüşlerinizi unutmayın BAŞARI İÇİN YOLA ÇIKMADAN ÖNCE HAZIRLIĞINIZI YAPIN Ne istiyorsunuz? Önce ona karar verin Alternatifler arasında tercihinizi yapın Boşluğu yakalayın Farklılıkları belirleyin Fırsatları değerlendirin Hedefinizi belirleyin Ayran gönüllü olmayın Zig zag yapmayın Güçlük ile başarısızlığı birbirinden ayırmayı bilin Başarısızlık halinde ısrarcı olmayın Ama yılmayın Cepheyi daraltarak dar cephede hücuma geçin Geçmişe bağlanmayın ama geçmişten ders alın Bir usta bulun Ustanın yanında çıraklık deneyimi yaşayın Üretimin hangi faktöründe yer alacağınızı açıklığa kavuşturun Mal ve hizmet üretmek için mutlaka birisinin emek vermesi gerekir Tek adam “one man show” devri geçti Başarı örneklerini inceleyin Takımınızı kurun Her başarı öyküsü bir “çekirdek kadro” nun eseridir Çekirdek kadroyu kaçırmayın, değiştirmeyin Başarının her aşamasında, başarının mükafatını takım arkadaşları ile paylaşmasını bilin TAKIMI KURMAK KADAR KORUMAK VE KULLANMAK DA ÖNEMLİ Adam yetiştirin Kurum kültürünüzü yaşatın Yöneticinin sabahtan akşama kadar masasının başından ayrılmaması dönemi geçti Yöneticileriniz, size güvensin, siz yöneticilerinize güvenin Bir yönetici manevi ve maddi tatmin var ise, takımdan ayrılmayı düşünmez Takım arkadaşlarınızın kişisel sorunlarına ilgi duyun, huzurlu yaşamalarına yardımcı olun Birlikte çalıştıklarınızı dinleyin ÇAĞDAŞ İMKANLARDAN YARARLANIN Bilgi toplumunda insanın değeri arttı Bilgili insan bilmiş insan değil, bilgideki değişimi izleyebilen insandır İnsan kaynakları zenginleşti Bugün dünyada en bol şey para Önemli olan proje üretmek Fizibilite (yapılabilirlik) çalışması, başarı arayana yol gösteriyor, başarıyı destekleyeceklere davetiye çıkarıyor Sınırların kalkması, hem tedariki hem pazarlamayı kolaylaştırdı Yardımcı müesseseler uzmanlık dallarında her türlü desteği veriyor Toplum başarıya doymuyor, başarıyı destekliyor İŞVEREN OLARAK ÇALIŞMA ARKADAŞLARINIZI İYİ SEÇİN, ONLARLA BÜTÜNLEŞİN Makinenin en iyisini nasıl seçiyorsanız adamında en iyisini seçeceksiniz Bugün çalışanın başarısı da mahalle çapında, ülke çapında değil, dünya çapında değerlendiriliyor Ucuzdur vardır illeti, pahalıdır vardır hikmeti İşçiyi aldığı ücrete göre değil verimine göre değerlendirin Çalışanlara yeteneklerine göre ücret verin Çalışmayanı, çalışana taşıttırmayın Çekirdek kadroyu koruyun Çekirdek kadro ile bütünleşin MÜESSESELEŞİN AMA KİT’LEŞMEYİN Başarının devamı için müesseseleşme şart Müesseseleşmek çok zor bir iş Başarılı insan isterse müesseseleşmeyi kendi gerçekleştirir Hiçbir danışman firma, ısmarlama müesseseleşme formülü yazamaz Aile ile işi ayırmayı bilin Yaşınızı işinize bulaştırmayın KİT’leşmeyin DEVLETTEN UZAK DURUN İşinize politikayı karıştırmayın Devletle iş yapmaya, devlete mal satmaya dönük tezgah ömür boyu işlemez BAŞARIYI YAKALAYANLARA ÖĞÜTLER Başarıya ulaşan tek kişi siz değilsiniz Başarının zevkini alın Başarıyı paylaşmayı bilin Vergiyi ve sosyal hizmetleri unutmayın Ölümsüz değilsiniz Kefenin cebi yok Adınızı temiz tutmaya özen gösterin Güvenilir olun İnsanlara kucak açın İnsanları kaçırmayın Dünyada sadece siz yoksunuz Başkaları da var Evinizi işinize, işinizi evinize taşımayın Şeyh uçmaz, onu müridleri uçurur Yağcılardan kaçının Hırçın olmayın Hem kendinize hem başkalarına huzur verin Dost olun, arkadaş olun Dostunuz olsun, arkadaşınız olsun Başarı ve para üstünlüğünü, güç üstünlüğü olarak kullanmayın Hayat sadece işten ibaret değildir Başka konulara da ilgi duyun Başka konularda konuşun Dinlemesini bilin Küçük bir çevrenin içine hapis olmayın İlgi duyduğunuz konuda rakiplerinizle tanışın, dostluk kurun Sık sık beyin fırtınası toplantıları düzenleyin Farklı kişileri ve farklı fikirleri dinlemekten korkmayın Başarınızı, paranızı, şöhretinizi taşımayı bilin BAŞKALARINI DİNLEYİN, İŞİN PÜF NOKTASINI ÖĞRENİN, SONRA KENDİNİZE UYGUN DONU KENDİNİZ BİÇİN Edward de Bono bilgi çağı bitti yeni dar boğaz düşünmek diyor Claus Moller, “değişimi görmeyen başarıya ulaşamaz” diyor Atasözlerinin yerini uzman sözleri almaya başladı Özgün olun fark yaratın Akıllı ama yaratamıyor Delilik iyidir Mantıklı olmaktan vazgeçin Unutkanlık strateji oldu Çok kültürlülük Başarısızlığa alkış Özgürlüğe mahkumuz BAŞARININ ZEVKİNİ ÇIKARIN Ömür kısa hayat zalim Yaşamadan ölmeyin, yaşayarak ölün Başarının zevkini çıkarın İnsan ölürken yaptıklarına değil, yapamadıklarına pişman olurmuş Önemli olan yapmaktır, yapmak başarmaktır 1 NUMARA OLMAK Her şeyin 1 numarası vardır BİTİRİRKEN Her bitiş bir yeninin başlangıcıdır Burası Türkiye Başarı para ile ölçülmez Hayatım boyunca başarının peşinde koştum Geriye bıraktığımız parayla değil eserler ile değerlendirileceğiz İsmimin uzun yıllar yaşaması başarımın ölçüsü olacak Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların özel fikirlerini yansıtmaktadır KİTABIN ADI İçimizdeki Çocuk KİTABIN YAZARI Doğan CÜCELOĞLU I Birinci Bölüm : İÇİNİZDEKİ ÇOCUKLA TANIŞIN: Hepimizin içinde bir çocuk vardır İçimizdeki çocuk her zaman sağlıklı bir ortam içinde gelişmez Aile, okul, genel kültür ortamı çoğu kere çocuğun sağlıklı gelişmesini engeller Birey bedenen büyür, fakat içimizdeki çocuk psikolojik anlamda sağlıksız ve cılız kalır İçindeki çocuğu sağlıksız olan bireyin kişiliği “bağlaşık”tır Çünkü bu birey yaşamın anlamını, mutluluğunu, kendi değerini ilişki içinde olduğu başkalarının gözünde, sözünde, davranışında kısacası başkalarının kendisine verdiği değerde arar; kendine verdiği değer başkalarının onu algılamalarına bağlanmıştır Bu anlamda "bağlaşık kişilik" temel yapıyı oluşturur II İkinci Bölüm : AİLE: Aile bir sistem oluşturur; ailedeki her bir kişi bu sistemin bir parçasıdır ve değişik roller üstlenerek sisteme işlerlik kazandırır Her bir sistem ve bu sistem içinde yer alan her bir rol, kendine özgü bir kişilik ve davranış yapısı oluşturur Bu kişilik ve davranış türlerinin bazıları bireyi uyuma, bazıları ise uyumsuzluğa götürür Sağlıklı aile, üyelerinin gereksinimlerini karşılar ve onların gelişmesi için olumlu bir ortam oluşturur Aile üyeleri arasındaki ilişki rahat, olumlu ve akıcı bir yapıya sahiptir Aile, toplumla ilişkisini dengelemiştir; ne toplumdan kopar, ne de toplumun baskısına tümüyle boyun eğer Böyle bir aileden iyi belirlenmiş benlik sınırları olan, kendini değerli bulan, yaşamın değişik yönleri arasında denge kurmuş, duygularını tanıyan ve ifade eden olgun insanlar yetişir Her aile sisteminin işlerliğini sağlayan aile kuralları vardır Bu kurallar sağlıksız ailede gizli ve örtük kalırlar Sağlıklı ailede kurallar daha belirgin ve açık-seçiktir Sağlıklı ailede çatışmanın var olduğu bilinir, tanınır ve üzerinde konuşulur; çatışmayı çözmede kullanılacak kurallar açıkça ifade edilmiştir ve aile üyelerince bilinir Sağlıksız ailede çatışmadan söz edilmez; kullanılan kurallar gizli olduğu için herşey dolaylı ve örtük olarak ifade edilir III Üçüncü Bölüm : UTANMA VE UTANÇ: İki türlü utanmadan bahsedilebilir Bize sınırlarımızı hatırlatan utanma sağlıklıdır; kendimizi sevmemeye yol açan duygu ise utançtır ve sağlıksızdır Sağlıklı utanma kişinin gelişimi sırasında yaşam deneyimleri sonucu hiçbir baskı olmaksızın, kendiliğinden oluşur Oysa utanç kişinin çevresindeki kişilerin hastalıklı iç dünyalarının baskısıyla oluşur ve çok büyük sorunlar yaratır En olumsuz etkisi kişinin kendi iç dünyasıyla ilişkisini kesmesidir Ayrıca çocuğa kendisini sürekli suçlu hissettirmekte onun zamanla utanca boğulmasına neden olmaktadır Çocuğa kötü davranmanın en sık rastlanan 3 türü vardır Bunları cinsel, bedensel ve duygusal kötü davranma olarak adlandırabiliriz Cinsel kötü davranmaya; cinsel olarak kucaklama, bir babanın kadınlardan bahsederken onları aşağılayıcı, “orospular”, “namuzsuzlar”, “kalleşler” gibi laflar etmesini gösterebiliriz Ayrıca kötü davranmanın en utanç verici olanı cinsel kötü davranmadır Bedensel kötü davranış ülkemizde en sık rastlanan ve üstelik bunun bir temel terbiye aracı olduğu yadsınamaz bir gerçektir Ayrıca çocukların duygu düşünce ve heyecanlarını ciddiye almamak ve bunları alay konusu haline getirmek, duygusal kötü davranışa bir örnektir ve bu gibi davranışlar çocukların normal olan duygu ve heyecanlarının normal dışına dönüşmesine yol açar Bu durumdaki çocuk ise mutlu ve doyumlu bir hayattan uzaklaşır Utançla dolu sağlıksız bir hayat sürmeye başlar Çocukların karşılanması gereken bazı temel gereksinimleri vardır Bunları; dokunulma, güven, düzen, sosyalleşme, uyarılma ve kendini değerli görme olarak sınıflandırabiliriz Bu gereksinimleri karşılanmayan çocuk kendinde bir eksiklik olduğunu düşünmeye başlar ve kendi özbenliğinde utanç duymaya başlar Bu şekilde gereksinimleri karşılanmayan çocuk terk edilmiş çocuktur Terk edilen çocuk normal gelişimini tamamlayamaz Bu tür insanları tanımlamak için “yetişkin çocuk” ifadesini kullanabiliriz Utanca boğularak yetiştirilen kişi, bu utancın verdiği acıdan kurtulmak için bir takım savunma mekanizmaları geliştirir Bu mekanizmalar sayesinde kişi içinde oluşan boşluğu ve anlamsızlığı ortadan kaldırmaya çalışır Bunun yanısıra bu kişilerin çevreleriyle kurdukları ilişkilerinde devamlı ve tutarlı bazı olumsuz karakter özellikleri gösterirler Ayrıca gerçekler bu kişilere acı verir ve sürekli gerçeklerle ilişkilerini kesmek amacıyla tutkunluklara yönelirler Kişi zamanla tüm enerji ve zamanını tutkun davranışa harcamaya başlar ve gerçekle ilişkisini tümüyle keser IV Dördüncü Bölüm : CEVAPLARINIZA BİR GÖZ ATALIM: Birinci bölümde iç çocuğunuzu gözlemlemeniz ve onun hakkında bilgi edinmeniz için 3 grupta evet ya da hayır diyerek cevaplayacağımız sorular veriliyor ve bu bölümde de bu sorulara verdiğimiz cevapların yorumları yapılıyor Mesela ilk grupta özbenlikle ilgili şu sorular ve yorumlar var: Ne zaman kendi hakkımı korusam içimi bir suçluluk duygusu kaplar; “keşke kendimi değil, diğerlerinin istediklerini yapsaydım” diye düşünürüm Yukarıdaki soruya “Evet” cevabı ile belirtilen pişmanlık duygusu, özellikle kendisi için bir şey yaptıktan, ya da kendi hakkını koruduktan sonra duyulan pişmanlık, “nedamet duygusu, sağlıksız iç çocuğun varlığının kuvvetli bir belirtisidir Bu duygunun temelinde kendi benlik sınırlarının kaybolması ve bağlaşıklık içinde olma yatar Eğer sık sık pişmanlık duyan bir kişi iseniz, içinizdeki çocuğu tanımaya, kendi sınırlarınızı belirlemeye çalışın İkinci grupta da temel gereksinimlerle ilgili şu gibi sorular var: Pek istemediğim halde cinsel ilişkide bulunmaktan kaçınmam Bu soruya “Evet”in anlamı şudur: “Benim isteklerim önemli değildir; benim bedenim senin kullanman için bir araçtır, istediğin gibi kullanabilirsin Ben bir insan olarak bağımsız, kendi düşünce, duygu ve istekleri olan biri değilim Benim değerim senin isteklerini yerine getirmekle gerçekleşir” Bağlaşık kişinin temel özbenlik anlayışı budur ve kendi psikolojik sınırlarının, haklarının, özgürlüklerinin farkında değildirler Bir nesne gibi kullanılmaya alıştırılmışlardır 3 ncü grupta ise sosyal yaşamla ilgili şu gibi sorular ve yorumlar var: - Bir grup içinde olduğum zaman kolayca çoğunluğun dediği yönde fikrimi değiştiririm - En büyük korkum sevdiklerimin beni terkedip gitmesidir Kendi değerine inanmayan, eğer başkalarını memnun edip sürekli onlarla hemfikir olmazsa herkesin kendini terkedeceğine inanan kişi, çoğunluk ne derse o yöne gider ve kimsenin kendini kendisi olduğu için seveceğine inanmaz Bu nedenle sürekli bir kaygı ve terk edilme korkusu içindedir V Beşinci Bölüm : İÇİMİZDE KONUŞANLAR: Herkesin içinde değişik sesler vardır Bu sesler İç ana-baba ve iç çocuğumuza ait seslerdir İç ana-baba gerçekçi, deneyimli, ciddidir ve sonuca yöneliktir İç çocuk oyuncudur, enerji küpüdür, şevk heyecan ondan gelir ve sonuca değil sürece yöneliktir Onun sesi kaybolduğu zaman yaşamın zevki de kaybolur Sağlıksız iç çocuk sevilmemiş yerilmiş, bastırılmış ve utanca boğulmuş bir geçmişin ürünüdür Sağlıklı iç çocuk ise sevilmiş, övülmüş, yüreklendirilmiş ve desteklenmiş bir geçmişin ürünüdür İç çocuğunuzun sesini duyarak, ne dediğini anlayıp iç çocuğumuzla sağlıklı bir iletişim kurmak, sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmemiz için gereklidir Çeşitli olaylar, çeşitli iç konuşmalar ortaya çıkarır Kendimizi dinleyip gözlemleyerek olayları ve sebep oldukları iç konuşmaları tahlil edebiliriz Bu da iç çocuk ve iç ana-babamız için önemli sorunların ne olduğu ile ilgili bize ipuçları verir İçimizdeki çocuk ve iç ana-babanın bir takım ihtiyaçları vardır Bu ihtiyaçlar birbiriyle uyuşmadığı zamanlarda aralarında bir anlaşmazlık doğar İhtiyaçlar arası bu anlaşmazlık iç çatışmanın asıl problemidir ve çözümlenemediği taktirde ömür boyu bile sürebilir Bu tür anlaşmazlıklarda iç çatışmalar kişiye huzursuzluk verir, aklı karıştırarak sağlıklı düşünmeyi engeller Dolayısıyla insan doyumlu ve verimli bir yaşam süremez İç çatışmaların en belirgin özelliği, çatışmanın temelinde yatan seslerin şiddetlerinin hemen hemen birbirinin aynı olmasıdır Bu durumda insanın belirli bir yönde karar almasını engeller Seslerden bir tanesi güç kazanıp kararımızı o sesin istediği şekilde verirsek, bu defa diğer ses bizi rahatsız etmeye başlayacak ve çoğu kez de bizi kararımızdan vazgeçirerek eski kararsız halimize dönmemize neden olacaktır İç çatışmaların çözümü için ilk adım iç ana-babadan gelmelidir ve iç çocuğa “hem benim istediklerimi, hem de senin istediklerini karşılayacak bir çözüm bulalım” (kazan/kazan) demelidir İç çatışmalara en sağlıklı yaklaşım budur VI Altıncı Bölüm : ARAYIŞ; İÇ ÇOCUĞUMUZA KAVUŞMANIN YOLLARI: İç çocuğumuzu tanımada en büyük sorumluluk içimizdeki ana-babaya düşer İlk başlarda iç çocuğumuz bize (iç ana-babaya) inanmayacak ve güvenmeyecektir Ama sabırla ve şevkatle onu bekleyip, onu yargılamaktan ve denetlemekten kaçınmamız gerekiyor Her gün otuz dakikamızı ona ayırmamız ve bu otuz dakika boyunca rahatsız edilmeyeceğimiz bir yer ve zamanda olmamız, atacağımız ilk önemli adımlardan biridir Kişinin yaşamını etkileyen ve çözümlenemediği zaman süregiden çatışmalar, endişeler, üzerinde düşünülen konular o kişinin temel sorunlarını oluşturur Bizim için önemli olan temel sorunları hemen göremeyiz İç çocuğumuzla yaptığımız oturumlar ilerledikçe iç dünyamızı anlamamıza daha bir yardımcı olur Yavaş yavaş sorunlarımızın ne olduğunu anlar ve iç çocuğumuzla onlar hakkında konuşmaya başlarız Kötü alışkanlıkları, korkuları bırakıp daha özgür, daha bilinçli olma yoluna girdiğimiz zaman yaşamımızın olumsuz yönlerini olumluya dönüştürmeye başlarız İçimizdeki çocuğun sağlıksız yönlerini deşmek bize acı verecektir, ne var ki bu acının yanı sıra yaşamın gerçek enerji kaynağına ulaşmış olacağız İç çocuğumuzun sözlerine iyi kulak vererek; onun sesini iyi dinler ve ilişkimizi ona göre ayarlarsak mutlaka sağlıklı bir dönüşüme ulaşırız Öze ulaşma aşamasına yaklaşınca bireyin manevi yaşamı zenginleşmeye başlar; yaşamı kendi dar kişisel çerçevesi içinde görmekten kurtulur, daha geniş boyutlarda yaşamla ilişki kurar Manevi yaşamı gelişmiş kişinin önemli özelliklerinden biri içindeki gözlemci özün gelişmiş olmasıdır Gözlemci özün gelişimine paralel olarak olumsuz duygulara dönüşme sürecine girer Özle ilişki kurulunca, olumsuz duyguların dışarıdan gelen kaynakları anında görülür ve bu nedenle kolayca etkisinden kurtulunur İç çocuğumuzu arayış uzun süreli bir yolculuktur Elma ağacını diktikten bir hafta sonra o ağaçtan elma toplamayı beklerseniz, kendinizi hayal kırıklığına baştan mahkum etmiş olursunuz Biyolojik gelişmelerde olduğu gibi, psikoloji alanındaki gelişmelerde yavaş adımlarla ilerler Yıllar boyunca süren bir hastalığı bir anda iyi etmeyi beklemeyin İç çocuğunuza inanarak her gün iç çocuğunuzla buluşmaya devam edin Not : Kitap özetlerindeki fikirler yazarların özel fikirlerini yansıtmaktadır |
10-02-2006 | #2 |
[KAPLAN]
|
Sitemize yakışır kaliteli paylaşımlarından dolayı kutluyorum seni mate Güzel paylaşım olmuş, teşekkürler |
10-02-2006 | #4 | |
[KAPLAN]
|
Alıntı:
İlgin için teşekkürler |
|
|