Ramazan Günlüğü-Ah Nerde O Eski Ramazanlar |
07-28-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ramazan Günlüğü-Ah Nerde O Eski RamazanlarRamazan Günlüğü-Ah Nerde O Eski Ramazanlar BİR TÜRK KLASİĞİ: "AH NERDE O ESKİ RAMAZANLAR!" Yaşlanmanın saçlarla başlayıp dişlerle sürüp giden çok çeşitli belirtileri vardırUnutkanlık ve sakarlığı da bunlara ekleyebilirsinizAma ben en çok bir insanın artık yaşlanmaya doğru gittiğini, kafasını şöyle bir kaldırıp bakışlarını ileride sabit bir nokta varmış da ona bakıyormuş gibi dikip "ah, nerde o eski ramazanlar!" diyerek içlenmesinde ararım Geçenlerde, şakaklarına daha yeni yeni kırlar düşmeye başlamış otuzluk bir arkadaşın, "ah!" dedikten sonra, hemen ardından ramazanla alel usul bağlantı kurmaya çalıştığını görünce, bu ifadenin, iyiden iyi topu taca atmak gibi bir kaçış, ya da yansıtma olduğu konusunda kanaatimi pekiştirdi Bu dostumuz topu o kadar uzak bir taca şutlamıştı ki yeniden bulup taç çizgisine getirinceye kadarki zaman kaçırdığı şeyle birlikte yakalanma riskini dağıtmaya yetmişti Nostaljik takılan insanlara şöyle bir bakın, bir çoğu bu günü ve yarını tüketen iştihayla dünü de tüketme oburluğunu gösterirler Eski paralar, tarihi evraklar,alaturka eşyalar, kopuk düğmeler biriktirir gibi geçmiş günlerin koleksiyonunu yaparlarSanki "bugün" dediğimiz şey, yarına hatıra malzemesi olmanın dışında bir anlam ifade etmiyormuşçasına, güzel ve pahalı günlerin antikacısıdır onlarBu, Heraklitous’a inat, "Bir nehirde ikinci kez yıkanma" teşebbüsünden başka bir şey değildirOysa, asıl olan geçmiş zamanları dondurup hayatımızın duvarlarına tablo niyetine asmak değil,şimdiki zamanı, ileride bize kendisini özletmesin diye, hiç yaşanmamış bir yanı kalmayacak şekilde yaşamaktır Modern zamanlar simülatif bir biçimde geçmişi, yaşanmış olanı yeniden plastik bir şekilde onararak insanlığa pazarlıyor Ramazan ve ramazan gelenekleri de bu pazarlamanın dışında değil Ramazan davulcularından Şehzadebaşı eğlencelerine, Karagöz Hacivattan pidenin kokusuna,güllaç’ın tadına varıncaya kadar uzayıp giden göz, kulak ve damak zevkine ait zevahirden, ramazan’ın künhüne inilip, ruhuna yükselmeye neredeyse fırsat kalmıyorDünkü ramazan muhabbetlerini bugünkünden ayıran belki de en büyük fark "medya münasebetsizliği"dir Dün, muhabbetin biricik medyası teravih ardı sahur vaktine kadar süren ocak başı sohbetleri ya da sözle dumanın birbirine sarılarak uzayıp gittiği nargile ve çubuk keyfini anlatan Ahmet Mithat romanları iken, bugün din’in derin mevzularının gelişigüzel, suyunu çıkarırcasına çerez niyetine milletin önüne atan görüntülü medya yerini almış Karagöz ve Hacıvat yerlerini çoktan talk show’culara ve stand-up’çılara bıraktı bile Omlet’in yumurtayla ilgisinin kesilmesi gibi ramazan’ın da nerdeyse "oruç"la alakası kalmadı Bizler hanelerimizi derin bir huşu ve huzur kaplasın diye beyhude beklerken,saatlerce süren yemek tarifleri, beslenme uzmanlarının tavsiyeleri çoktan odalarımızın köşelerine dek sinmişMidemizde kalan neyse ramazan adına çoğu kez aklımızda kalan da o Ramazan’ın folklorik bir öğeye dönüşen tarafları sadece iftar ve sahur değil elbette, ama nedense daha çok bunlar üzerine dinsel magazin oturtulmaya çalışılmışYoksulların kuru ekmeğe talim ettikleri yalnız açılan iftarlarının yanında, uzun mönü’lü, uzun dualı ve uzun protokol kuyruklu iftarları gördüğümüzde ipin nereden koptuğunu da anlamakta zorlanmıyoruzHele milyonların önünde ramazan gününde aleni su içip, kadeh tokuşturan ve kaşık sallayan devletlülerin hiç eksilmediği memleketimizde elbette ramazanın fazileti ve ruhumuzdaki esintisi gibi konuları derinden susmaya hiç mi hiç sıra gelmeyecektirİyi ki sığınacak bir saçak altı’mız var, neydi o? : "Nerde o eski ramazanlar!!" Din mütehassısları, irşat ediciler ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bizim memleketimizde dine kaynaklardan değil, geleneklerden varılırBu böyledirBulanık dahi olsa, nasıl olsa akarı var diye bu millet, duru denizler gösterseniz de çamurlu ırmaklarda yüzmeyi tercih ederRamazan ayı’yla birlikte hareketlenen türbe ve yatırlardaki aşırı hareketliliği başka türlü izah edemezsinizİtikadını kendi fantazyasına uydurmaya çalışır ya da kendi fantezilerine uygun bir itikat oluştururDurum öyle bir hal alır ki, ramazan ayı’ı otuz gün boyunca her gün ziyaret edilip önünde diz çökülen bir türbeye dönüşürİç çekiş sizi o kadar yanıltmasın: Ah, nerde o eski ramazanlar!" diye, bu yıllar önce bir iftar sofrasında unutulan çocukluğa ve gençliğe serzeniştir,geçen zamana ağlayıştırEmin olun, dünkülerde kendilerinden evvelki ramazanları aynı şekilde arıyorlardıİftar vaktini bekleyen fırından yeni çıkmış bir pidenin buğusuna kendini kaptırıp, ne zaman "nerde bu ramazanlar" diye başlayıp devam eden sızlanmalar duysam hep eskilerden az kullanılmış uzak bir şarkıyı çağırıp seslenirim: "Benim balonlarım vardı/ Onları kimler aldı?" diye sürüp giden Alaturka zamanlardan alafranga zamanlara hızlı geçiş yaptığımız şu günlerde elbette her şey gibi dua ve niyazlarımız da AB standartlarına uyum sağlayacak, bu fast food çağında en hızlı teravih kıldıran cami ve imamın adresini internetten bulup yola koyulacağız"Sanki Yedim" camiinin orda, "sanki kıldım" vaziyeti alarak cebimizdeki bozuk paralar ve yüzümüzdeki sivilcelerle, yediğimiz tulumba tatlısından kalan yeterince doymamışlık haliyle, ağzımızdaki geçmiş zamana ait tadı dilimizle yalayarak yine : "Ah, nerde o eski ramazanlar!" diyerek eve döneceğiz Önemli ve ağırlıklı şeyleri açıklamanın marşlara değil, manilere düştüğü bir çağda sahur vakitlerinin gezindiği, iftar vakitlerinin dolaştığı ve orucun acıktığı mekanlara kim bilir belki de maniler düzeceğiz Aynen aşağıdaki gibi: Al entarim asılsın Kasılanlar kasılsın Öğleyin oruç bozan Akşamleyin nasılsın? Ramazan geldi hoş geldi Mail kutum boş geldi Dar gelmedi gömleği Sadece liboş geldi Bahçelerde kereviz Olsa tabi ki yeriz Mısraya uysun diye Midemizden keseriz Sandalyeyi masaları Doldurdunuz kasaları Yakışmıyor ne giyseniz Hani uyum yasaları? O kula Yakışır mı o kula Kapıdan atıp atıp Şimdi ne diye dersin: ! Hüseyin Akın |
|