|
|
Konu Araçları |
abdullah, büsr, eleslemî, ibni, riyazüsalihin |
Riyazü's-Salihin - Abdullah İbni Büsr El-Eslemî |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Riyazü's-Salihin - Abdullah İbni Büsr El-EslemîRiyazü's-Salihin - Abdullah İbni Büsr el-Eslemî HADİS icinde Riyazü's-Salihin - Abdullah İbni Büsr el-Eslemî konusu , Riyazü's-Salihin - Abdullah İbni Büsr el-Eslemî Abdullah İbni Büsr el-Eslemî Ebû Safvân künyesiyle meşhur olan Abdullah, iki kıbleye (Kudüs ve Kâbe) yönelerek namaz kılanlardandır Hz Peygamber mübârek elini onun başına koyup “Bu genç, bir asır yaşar” buyurmuştu Abdullah gerçekten yüz yıl yaşadı Kendisi, anası, babası ve kardeşi sahâbî olan Abdullah, Resûlullah’tan 50 hadis rivayet etti Buhârî ve Müslim birer hadisini rivayet ettiler Abdullah, Humus’ta yüz yaşında iken hicrî 96 yılında vefât etti Humus yöresinde en son vefât eden sahâbîdir ondan razı olsun Açıklamalar Ömür, her birimizin dünya pazarında kalma süresidir Onu takdir eden de Yüce Rabbimizdir Bizim bu süreyi ne tayin etme ne de bilme imkânımız vardır Görüntü ne olursa olsun, bu dünyadaki davranışların bir tek adı vardır: Amel Her birimiz hakkında tutulan zabıtların tümüne de amel defteri denilmektedir Kârlılık, zararlılık; hayırlılık veya şerlilik işte bu defterdeki kayıtlara göre tesbit edilmektedir Hadisimiz de kâr ve zararı ömür-amel ilişkisi noktasından değerlendirmektedir Zira hadisin bir başka rivayetinde “İnsanların en zararlısı da ömrü uzun, ameli kötü olandır”ilâvesi bulunmaktadır Bu duruma göre asıl önem taşıyan amelin vasfıdır Yani güzel mi, yoksa kötü mü olduğudur Ömrün uzunluğu kâr ve zarar hesâbında ikinci unsurdur Aslında her birimiz uzun bir hayatı isteriz “Tûl-i ömr ile muammer olma” duasına “âmin” demeyecek olanımız bulunmaz Zira ilgi duyduğumuz her şeyin farkına yaşarken varırız Bu sebeple de bizi kendilerine bağlayanlar arasında uzun süre kalmak isteriz Hem de bu işin bizim isteğimize bağlı olmadığını bile bile Hadisimiz uzunluğu istenen ömrün güzel amel ile değerlendirilmiş olması gereğini bize hatırlatmaktadır Zira herkes, âhiretteki hayatını bu dünyada hazırlamaktadır Buradaki güzel ameller, oradaki güzelliklerin çekirdekleridir Bu sebeple Peygamber Efendimiz bir başka hadisinde “Mü’minin ömrü uzarsa, hayrı artar”(Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 27) buyurmuştur Amelin güzelliği, öncelikle meşrû olması, sonra da ihsan kalitesine sahip bulunması ile mümkündür Bu ise, müslümanca yaşama sorumluluğu ve mutluluğuna sahip çıkmak demektir Böyle bir gayretle geçecek ömrün uzun olması, elbette en büyük kârlılık ve saadettir Bunun temini yani amelin güzelliğinin sağlanması, hiç şüphesiz nefsin arzularına uyarak değil, onunla mücâhede ederek mümkün olacaktır O halde yaşadığımız sürece nefisle mücâhedeye devam etmek durumundayız Hadisimizin mesajı budur Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Yalnız başına uzun yaşamış olmak bir fazilet değildir Ömrün uzunluğuna amelin güzelliği eklenirse bir kıymet ifade eder 2 Güzel amel sahibi olmak için mücâhedeyi sürdürmek gerekmektedir 110- الخامس عشر: عن أنسٍ رضي اللَّه عنه، قال: غَاب عمِّي أَنَسُ بنُ النَّضْرِ رضي اللَّهُ عنه، عن قِتالِ بدرٍ، فقال: يا رسولَ اللَّه غِبْت عن أوَّلِ قِتالٍ قَاتلْتَ المُشرِكِينَ، لَئِنِ اللَّهُ أشْهَدَنِي قتالَ المشركين لَيُرِيَنَّ اللَّهُ ما أصنعُ، فلما كانَ يومُ أُحدٍ انْكشَفَ المُسْلِمُون فقال: اللَّهُمَّ أعْتَذِرُ إليْكَ مِمَّا صنَع هَؤُلاءِ يَعْني أصْحَابَه وأبرأُ إلَيْكَ مِمَّا صنعَ هَؤُلاَءِ يعني المُشْرِكِينَ ثُمَّ تَقَدَّمَ فَاسْتَقْبَلَهُ سعْدُ بْنُ مُعاذٍ، فَقالَ: يا سعْدُ بْنَ معُاذٍ الْجنَّةُ ورَبِّ الكعْبةِ، إِنِى أجِدُ رِيحَهَا مِنْ دُونِ أُحُدٍ قال سعْدٌ: فَمَا اسْتَطعْتُ يا رسول اللَّه ماصنَعَ، قَالَ أنسٌ: فَوجدْنَا بِهِ بِضْعاً وثمانِينَ ضَرْبةً بِالسَّيفِ، أوْ طَعْنَةً بِرُمْحٍ، أو رمْيةً بِسهْمٍ، ووجدْناهُ قَد قُتِلَ وَمثَّلَ بِهِ المُشرِكُونَ فَما عرفَهُ أَحدٌ إِلاَّ أُخْتُهُ بِبنَانِهِ قال أنسٌ: كُنَّا نَرى أوْ نَظُنُّ أنَّ هَذِهِ الآيَة نزلَتْ فيهِ وَفِي أشْباهِهِ: [مِنَ المُؤْمِنِينَ رِجالٌ صدقُوا ما عَاهَدُوا اللَّه علَيهِ][الأحزاب: 23] إلى آخرها متفقٌ عليه قوله: «لَيُريَنَّ اللَّهُ» رُوى بضم الياءِ وكسر الراءِ، أي لَيُظْهِرنَّ اللَّهُ ذَلِكَ لِلنَّاسِ، ورُوِى بفتحهما، ومعناه ظاهر، واللَّه أعلم 110 Enes radıyallahu anh şöyle dedi: Amcam Enes İbni Nadr radıyallahu anh Bedir Savaşı’na katılmamıştı Bu ona çok ağır geldi Bu sebeple: - “Ey ’ın Resûlü! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım Eğer Teâlâ müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, neler yapacağımı elbette Teâlâ görecektir” dedi Sonra Uhud Savaşı’nda müslüman safları dağılınca, -arkadaşlarını kastederek- “Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı özür beyan ederim” dedi Müşrikleri kastederek de “Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu sana arzederim” deyip ilerledi Sa’d İbni Muâz ile karşılaştı ve: - Ey Sa’d! istediğim cennettir Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki, Uhud’un eteklerinden beri hep o cennetin kokusunu alıyorum, dedi Sa’d (olayı anlatırken) “Ben onun yaptığını yapamadım, ya Resûlallah” dedi Enes radıyallahu anh devamla şöyle dedi: Amcamı şehid edilmiş olarak bulduk Vücudunda seksenden fazla kılıç, süngü ve ok yarası vardı Müşrikler müsle yapmış, uzuvlarını kesmişlerdi Bu sebeple onu kimse tanıyamadı Sadece kızkardeşi parmak uçlarından tanıdı Enes dedi ki, biz şu âyetin amcam ve amcam gibiler hakkında inmiş olduğunu düşünmekteyiz: “Mü’minler içinde öyle yiğit erkekler vardır ki, ’a verdikleri sözlerinde durdular Onlardan kimi ahdini yerine getirdi (çarpıştı, şehid düştü), kimi de sırasını bekliyor Bunlar aslâ sözlerini değiştirmemişlerdir” [Ahzâb sûresi (33), 23] Buhârî, Cihâd 12; Müslim, İmâre 148 Açıklamalar Enes İbni Nadr radıyallahu anh, Hz Peygamber’in “’ın öyle kulları vardır ki, adına yemin etseler, onların yeminlerini yerine getirir” (Buhârî, Sulh 8; Cihâd 12; Müslim, Kasâme 24, Fezâilü’s-sahâbe, 225) diye tebrik ve takdir ettiği bir yiğit sahâbîdir Bedir Savaşı’nda bulunamayışı yüreğine dert olmuştu Onun için, iştirâk edeceği ilk harpte, müşriklerin analarından emdikleri sütü burunlarından getireceği mânasına gelen sözler söylemiş, onlarla kahramanca savaşmaya and içmişti “Bu söylediklerimin doğruluğunu teâlâ görecek ve âleme gösterecektir” diye de ’ı şâhit tutmuştu Uhud Harbi esnasında o bu sözünü yerine getirmiş, önce Resûlullah’ın yakın çevresinden ayrılmayan sahâbîlerden olarak çarpışmıştı Sonra da bozulan mücâhidlerin o durumuna üzülmüş, “Bunların yaptıklarından özür diliyorum” deyip ileri atılmış, müşriklerle kıyasıya çarpışmıştır “Cennetin kokusunu Uhud’da alıyorum” diye şehitliğe koştuğunu anlatmıştır Onun bu ifâdesi mecâz da olabilir hakikat de Burnuna gelen herhangi bir güzel kokuyu, cennet kokusu diye nitelemiş de olabilir “Şehitliğin sonu cennettir” anlamında da söylemiş olabilir Hâsılı Enes İbni Nadr radıyallahu anh nefisle öylesine bir mücâhede örneği vermiştir ki, herkes onu takdir etmiştir Üzerindeki seksen küsur ok, mızrak ve kılıç yarası onun nasıl bir cihad eri olduğunun delilidir Müşriklerin onun organlarını kesmiş olmaları, ondan yedikleri darbelerin ağırlığını gösterir Ona karşı duydukları hıncı ancak böyle tatmin etmiş olmalıdırlar Kızkardeşinin, kendisini parmak uçlarından tanıyabilmesi, uğradığı işkencenin boyutlarını göstermektedir Ayrıca parmak uçlarının ve parmak izinin, kişilerin kimliklerinin belirlenmesinde ölçü olduğu da anlaşılmaktadır Hadisin râvisi Enes İbni Mâlik radıyallahu anh hazretleri, Ahzâb sûresi’nin 23 âyetinin Enes İbni Nadr gibi, verdikleri sözü canları pahasına yerine getiren yiğitler hakkında nâzil olduğunu söylemekte, âyetteki övgüye böylesi müslümanların lâyık olduğunu belirlemektedir Bu olayda mücâhede, verdiği sözde canı pahasına durmuş olmak şeklinde tezâhür etmiştir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Güzel ve meşrû şeyleri vaadetmek câizdir Nefsi, va’dinde durmaya zorlamak da mücâhededir 2 Sahâbe-i kirâmın şehitlik istemekteki samimiyeti herşeyin üstünde ve önünde gelmektedir 3 Ahdine vefâ gösterenlerden Teâlâ razı olur Mü’minlere de verdikleri sözü yerine getirmek yakışır 111- السادس عشر: عن أبي مسعود عُقْبَةَ بن عمروٍ الأنصاريِّ البدريِّ رضي اللَّهُ عنه قال: لمَّا نَزَلَتْ آيةُ الصَّدقَةِ كُنَّا نُحَامِلُ عَلَى ظُهُورِنا فَجَاءَ رَجُلٌ فَتَصَدَّقَ بِشَيْءٍ كَثِيرٍ فَقَالُوا: مُراءٍ، وجاءَ رَجُلٌ آخَرُ فَتَصَدَّقَ بِصَاعٍ فقالُوا: إنَّ اللَّه لَغَنِيٌّ عَنْ صاعِ هَذَا، فَنَزَلَتْ {الَّذِينَ يَلْمِزُونَ المُطَّوِّعِينَ مِنَ المُؤْمِنِينَ فِي الصَّدَقَاتِ وَالَّذِينَ لاَ يَجِدُونَ إلاَّ جُهْدَهُمْ} [التوبة 79] الآية متفقٌ عليه «ونُحَامِلُ» بضم النون، وبالحاءِ المهملة: أَيْ يَحْمِلُ أَحَدُنَا على ظَهْرِهِ بِالأجْرَةِ، وَيَتَصَدَّقُ بها 111 Ebû Mes’ûd Ukbe İbni Amr el-Ensârî el-Bedrî radıyallahu anh şöyle dedi: Sadaka âyeti inince, biz sırtımızla yük taşıyarak, (hammallık yaparak) sadaka vermeye başladık Derken bir adam geldi çokca sadaka verdi Münâfıklar, “Gösteriş yapıyor” dediler Bir başkası geldi, bir ölçek hurma getirdi Yine münâfıklar, “’ın, bunun bir ölçek hurmasına ihtiyacı yoktur” dediler Bunun üzerine, “Sadakalar hususunda gönülden veren mü’minleri çekiştiren ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlarla alay edenler yok mu, onları maskaraya çevirmiştir Onlar için acı bir azab vardır” [Tevbe sûresi (9), 79] âyeti indi Buhârî, Zekât 10; Müslim, Zekât 72 |
|