Riyazü's Salihin - Ümmü Şerîk |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Riyazü's Salihin - Ümmü ŞerîkRiyazü's Salihin - Ümmü Şerîk HADİS icinde Riyazü's Salihin - Ümmü Şerîk konusu , Riyazü's Salihin - Ümmü ŞerîkÜmmü Şerîk Ümmü Şerîk künyesiyle anılan birkaç hanım sahâbî vardır İbni Hacer bu hadisin râvisi olan Ümmü Şerîk’in Kureyş kabilesinden olan Ümmü Şerîk el-Âmiriyye olduğunu söylemektedir Onun Devs kabilesine mensup olduğunu söyleyenler de vardır Adının Guzeyye, Guzeyle veya Uzeyle olduğu söylenmektedir Ümmü Şerîk Mekke’de müslüman oldu Ev ev dolaşarak Kureyşli kadınlara İslâm’ın güzelliğini anlatırdı İleri gelen müşrikler onun faaliyetlerini önlemeye karar verince, kendisini yakalayıp hapsettiler Kızgın güneşin altında bir lokma ekmek bir yudum su vermeden üç gün boyunca eziyet ettiler Kendisini büsbütün kaybedeceği bir gün Cenâb-ı Mevlâ'nın özel ikramına nâil oldu Sunulan bir suyu kana kana içip üstüne başına dökerek serinledi Bu manzarayı gören müşrikler önce onun elinin ayağının bağını çözüp kendilerine ait suyu içtiğini sandılar Durumun öyle olmadığını anlayıp mûcizeyi farkedenler İslâmiyet’in kendi dinlerinden daha hayırlı olduğunu söyleyerek müslüman oldular Ümmü Şerîk’in Resûl-i Ekrem Efendimiz ile evlenmeyi arzu ettiği, hatta ona nikâhlandığı, fakat evlenmenin gerçekleşmediği söylenmektedir Rivayet ettiği birkaç hadis Kütüb-i Sitte’de yer almakta, onun ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir ondan razı olsun Açıklamalar Bir gün Resûl-i Ekrem Efendimiz Ümmü Şerîk’in de bulunduğu bir mecliste deccâlden söz ederek “İnsanlar deccâlden kaçıp dağlara sığınırlar”buyurmuştu O yiğit İslâm mücâhidlerinin deccâl karşısında tutunamayıp kaçmaları Ümmü Şerîk’i hem üzmüş hem de meraklandırmıştı Bu sebeple: - Yâ Resûlallah! O gün Araplar nerede olacak? diye sordu 'ın Resûlü ona: - “Onlar o gün pek azdır”buyurmak suretiyle deccâlin karşısında duramayacaklarını, onun şerrinden ve fitnesinden kaçıp kurtulmaya çalışacaklarını ifade buyurdu Hadisimiz yukarıdaki kaynaklarda bu şekliyle rivayet edilmekle beraber, Nevevî’nin onu kısaca, can alıcı tarafıyla zikretmeyi yeterli gördüğü anlaşılmaktadır Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl, aşağıdaki hadiste açıkça görüleceği üzere büyük bir belâ ve çetin bir imtihan vesilesidir 2 Bu sebeple insanlar onu görünce veya ortaya çıktığını duyunca, şerrinden kurtulmak için kaçıp dağlara sığınacaklardır 1818- وعَن عِمْرَانَ بنِ حُصَيْنٍ رضي اللَّه عنْهُما قالَ : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ: « مَا بَيْنَ خَلْقِ آدَم إلى قِيامِ السَّاعةِ أمْرٌ أكْبرُ مِنَ الدَّجَّالِ » رواه مسلم 1818 İmrân İbni Husayn radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim dedi: “Hz Âdem’in yaratıldığı zamandan kıyametin kopacağı ana kadar deccâlden daha büyük bir fitne yoktur” Müslim, Fiten 126 Ayrıca bk Ahmed İbni Hanbel, Müsned, IV, 19-21 Açıklamalar Peygamber Efendimiz muhtelif hadislerinde deccâl fitnesinin dünyada meydana gelecek fitnelerin en büyüğü olduğunu ifade buyurmuştur (İbni Mâce, Fiten 33) Bu sebeple dualarında cehennem azâbından, kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden ’a sığındığı gibi, “ım! Kör deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım” (Müslim, Mesâcid 128) diyerek deccâl fitnesinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmıştır Zaten Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in, deccâli, kıyamet kopmadan önce çıkacağını belirttiği on büyük alâmet arasında sayması (Müslim, Fiten 39, 40), onun ne büyük bir belâ olduğunu göstermeye yeterlidir Cenâb-ı Mevlâ’dan bizi deccâl fitnesinden korumasını niyaz etmeliyiz Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl insanoğlunun başına gelebilecek en büyük tehlikedir 2 Deccâlin şerrinden ’a sığınmalıdır 1819- وعنْ أبي سَعِيدٍ الخُدْرِيِّ رضي اللَّه عَنْهُ عَنِ النبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « يخْرُجُ الدَّجَّالُ فَيتَوَجَّه قِبَلَه رَجُلٌ منَ المُؤمِنين فَيَتَلَقَّاهُ المَسالح : مسالحُ الدَّجَّالِ ، فَيقُولُونَ له : إلى أيْنَ تَعمِدُ ؟ فيَقُول : أعْمِدُ إلى هذا الَّذي خَرَجَ ، فيقولُون له : أو ما تُؤْمِن بِرَبِّنَا ؟ فيقول : ما بِرَبنَا خَفَاء ، فيقولُون : اقْتُلُوه ، فيقُول بعْضهُمْ لبعضٍ : ألَيْس قَدْ نَهاكُمْ رَبُّكُمْ أنْ تقتلوا أحداً دونَه ، فَينْطَلِقُونَ بِهِ إلى الدَّجَّالِ ، فَإذا رآه المُوْمِنُ قال : يَا أيُّهَا النَّاسُ إنَّ هذا الدَّجَّالُ الَّذي ذَكَر رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم فَيأمُرُ الدَّجَّالُ بِهِ فَيُشْبَحُ ، فَيَقولُ : خُذُوهُ وَشُجُّوهُ ، فَيُوسَعُ ظَهْرُهُ وبَطْنُهُ ضَرْباً ، فيقولُ : أوما تُؤمِنُ بي ؟ فَيَقُولُ : أنْتَ المَسِيحُ الْكَذَّابُ ، فَيُؤمرُ بهِ ، فَيؤْشَرُ بالمِنْشَارِ مِنْ مَفْرقِهِ حتَّى يُفْرقَ بَيْنَ رِجْلَيْهِ ، ثُمَّ يَمْشِي الدَّجَّالُ بَيْنَ الْقِطْعتَيْنِ ، ثُمَّ يقولُ لَهُ : قُمْ ، فَيَسْتَوي قَائماً ثُمَّ يقولُ لَهُ : أتُؤمِنُ بي ؟ فيقولُ : مَا ازْددتُ فِيكَ إلاَّ بصِيرةً ، ثُمًَّ يَقُولُ : يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّهُ لا يفْعَلُ بعْدِي بأَحَدٍ مِنَ النَّاسِ ، فَيأخُذُهُ الدَّجَّالُ لِيَذْبَحَهُ ، فَيَجْعَلُ اللَّه مَا بيْنَ رقَبَتِهِ إلى تَرْقُوَتِهِ نُحَاساً ، فَلا يَسْتَطِيعُ إلَيْهِ سَبيلاً ، فَيَأْخُذُ بيَدَيْهِ ورجْلَيْهِ فَيَقْذِفُ بِهِ ، فَيحْسَبُ الناسُ أنَّما قَذَفَهُ إلى النَّار ، وإنَّما ألْقِيَ في الجنَّةِ » فقالَ رسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « هذا أعْظَمُ النَّاسِ شَهَادَةً عِنْد رَبِّ الْعالَمِينَ » رواه مسلم وروى البخاريُّ بَعْضَهُ بمعْنَاهُ « المَسَالح » : هُمْ الخُفَرَاءُ وَالطَّلائعُ 1819 Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Deccâl ortaya çıkınca, mü’minlerden biri onun bulunduğu tarafa doğru gider Deccâlin silâhlı adamları onun önüne çıkarak: - Nereye gitmek istiyorsun? diye sorarlar - Şu ortaya çıkan adamın yanına, der Deccâlin adamları: - Sen bizim Rabbimize inanmıyor musun? diye sorarlar O da: - Bizim Rabbimizin gizli bir yanı yok ki onu bırakıp başkasına inanalım, der Deccâlin bazı adamları: - Öldürün şunu, derler Bir kısmı ise: - Tanrınız, haberi olmadan bir kimseyi öldürmeyi yasaklamadı mı! derler ve o mü’mini deccâlin yanına götürürler O mü’min deccâli görünce diğer mü’minlere: - Ey mü’minler! Bu adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisinden bahsettiği deccâldir, diye seslenir O zaman deccâl adamlarına: - Bunu iyice bir dövün, der Onu dövmek üzere tutarlar Deccâl tekrar, “Yakalayın şunu, yarın kafasını”, der Onun sırtını, karnını dayaktan geçirirler Bu defa deccâl, “Bana iman etmiyor musun?” diye sorar O mü’min: - Sen yalancı Mesîh’sin, der Deccâlin emri üzerine onu testereyle baştan aşağı ikiye biçerler Deccâl o zâtın ikiye bölünen cesedinin arasından yürüyüp geçtikten sonra ona: - Ayağa kalk! der O da doğrulup kalkar Deccâl tekrar: - Bana iman ediyor musun? diye sorar O da: - Senin hakkındaki kanaatim iyice pekişti, dedikten sonra halka dönerek, ‘Ey insanlar! O benden sonra artık kimseyi öldürüp diriltemez’, der Deccâl onu kesmek için yakalar Fakat Teâlâ o mü’minin boynundan köprücük kemiğine kadar olan kısmı bakır haline dönüştürür; bu sebeple deccâl ona bir şey yapamaz Bunun üzerine deccâl onun ellerinden ve ayaklarından tutup fırlatır Halk onu cehenneme attığını zanneder Halbuki o cennete atılmıştır” Resûlullah sözünü şöyle tamamladı: “İşte bu mü’min, âlemlerin Rabbine göre insanların en büyük şehididir” Müslim, Fiten 113 Ayrıca bk Buhârî, Fiten 27 Açıklamalar Hadisimizde yiğit bir mü’minin deccâle meydan okuyuşu anlatılmaktadır Deccâlin mahiyetini, onun hile ve düzenlerini çok iyi bilen bu mü’minin Hızır aleyhisselâm olduğunu söyleyenler vardır Ancak Hızır’ın ölüp ölmediği konusu ihtilâflıdır Fakihlerin, muhaddislerin ve diğer ilimlere mensup âlimlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım mutasavvıflara göre Hızır ölmüştür Tasavvuf erbabının büyük çoğunluğu ile bazı fakihlere ve diğer ilimlere mensup bir kısım âlimlere göre ise Hızır hayattadır Kitabımızın müellifi Nevevî de Hızır’ın ölmeyip yaşadığı kanaatindedir (Ali el-Kârî, Mirkât, IX, 393) Deccâlin adamlarının deccâle meydan okuyan bu âlim ve şuurlu mü'mine: “Sen bizim Rabbimize inanmıyor musun?” diye sorulması üzerine onun: “Bizim Rabbimizin gizli bir yanı yok ki onu bırakıp başkasına inanalım”, diye cevap vermesi, mü'minlerin Cenâb-ı Hakk’ı bütün sıfatlarıyla tanıdıklarını, O’nun varlığından, birliğinden ve kudretinden şüphe etmediklerini, O’nun kusursuz ve mükemmel olduğuna iman ettiklerini belirtmek içindir O mü’min bu sözüyle, hesapsız kusuru, aczi ve noksanı ortada olan, kendi kusurlarını gidermeye gücü yetmeyen birinin ilâhlık iddia etmesinin gülünçlüğüne işaret etmektedir Gerçek mü’min işte böyle olur Onlar gözbağcıların insanı hayret ve dehşete düşüren gösterilerine bakarak kesinlikle gevşemezler; deccâllerin o olağanüstü gösterilerine aldanmazlar İmanıyla, irfanıyla deccâl karşısında yiğitçe duran o mü’min, deccâlin karşısına çıkıp onu bütün özellikleriyle tanıyınca (bk 1823 hadis), oradaki müslümanlara, “Ey mü’minler! Bu adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendisinden bahsettiği deccâldir; ona inanan cehenneme, ona karşı gelen cennete girecektir” diye seslenerek kendilerini uyaracaktır Teâlâ’nın deccâl, ile mücadele eden o mü’minin boynundan köprücük kemiğine kadar olan kısmı bakır haline dönüştürmesi, o andan itibaren deccâlin ona bir şey yapamaz hale gelmesi, deccâl belâsının bir müddet sonra büsbütün tükeneceğini göstermektedir Şu halde mü’minlere düşen görev asla gevşemeden, imanlarını sarsmadan ve telâşa kapılmadan deccâl karşısında direnmektir Deccâlin o mü’mini ellerinden ayaklarından tutup fırlatması, bu hali gören halkın onu cehenneme attığını sanması, gerçekte ise o mü’minin cennete uçup gitmesi bize iki şeyi hatırlatmalıdır Biri, daha önceki hadislerde de gördüğümüz gibi, deccâlin cennetinin cehennem, cehenneminin de cennet olmasıdır Diğeri de, hadisimizin son cümlesinde buyurulduğu üzere, o mü’minin, zâlim ve yalancı deccâlin yüzüne karşı haksızlığını haykırdıktan sonra baştan ayağa ikiye biçilerek öldürülmek suretiyle en büyük şehit unvanını elde etmesidir Şehitlerin yerinin ebedî cennet olduğu Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle belirtilmektedir: “ yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın Bilakis onlar diridirler; ’ın lutuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar” [Âl-i İmrân sûresi (3), 169] Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Deccâl ortaya çıkınca bir mü’min ona meydan okuyacak, onun yalancı olduğunu yüzüne haykıracaktır 2 Deccâlin adamları onu testereyle ikiye biçtikleri halde o, asla deccâlden korkmayacaktır 3 Deccâl onu öldürüp dirilttiği zaman bile, onun deccâl olduğunu daha iyi anladığını, onun geleceğini Resûl-i Ekrem’in haber verdiğini söyleyerek diğer mü’minleri ona kapılmamaları için uyaracaktır 4 Deccâl onu bir defa öldürüp dirilttikten sonra kendisine bir daha fenalık yapamayacaktır 5 Teâlâ’ya göre bu yiğit mü’min, insanların en büyük şehididir 1820- وعَنِ المُغِيرَةِ بنِ شُعْبةَ رضي اللَّه عَنْهُ قَالَ : ما سَألَ أحَدٌ رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم عَنِ الدَّجَّالِ أكْثَرَ ممَّا سألْتُهُ ، وإنَّهُ قالَ لي : « ما يَضُرُّكَ ؟ » قلتُ : إنَّهُمْ يقُولُونَ : إنَّ معَهُ جَبَلَ خُبْزٍ وَنَهْرَ مَاءٍ ، قالَ : « هُوَ أهْوَنُ عَلى اللَّهِ مِنْ ذلِكَ » متفقٌ عليه 1820 Mugîre İbni Şu‘be radıyallahu anh şöyle dedi: Hiç kimse Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e deccâl hakkında benden fazla soru sormadı Resûl-i Ekrem bana: - “O sana zarar vermeyecek” buyurdu Ben: - Bazı kimseler deccâlin yanında dağ kadar ekmek, bir nehir kadar içme suyu bulunduğunu söylüyorlar, deyince: - “ yanında o, bu söylediklerinden daha değersizdir” buyurdu Buhârî, Fiten 26; Müslim, Âdâb 32, Fiten 114, 115 Ayrıca bk İbni Mâce, Fiten 33 Açıklamalar Mugîre İbni Şu‘be deccâl konusunu pek merak ettiği için, onun hakkında yeni bir şeyler duydukça Peygamber aleyhisselâm’a sorup doğrusunu öğrenmeye çalışıyordu Yine bir gün deccâl hakkında soru sormaya başlayınca, Sahîh-i Müslim’deki bir rivayetten öğrendiğimize göre 'ın Resûlü ona: - “Yavrucuğum! Sen onun için niye yorulup duruyorsun? O sana zarar vermeyecek” diye kendisini teselli etti Fakat Mugîre, halkın veya Ehl-i kitâbın deccâl hakkında söylediği yeni bir şey duymuştu Resûl-i Ekrem Efendimiz’e bunu sormak istedi: - Fakat bazı kimseler deccâlin yanında dağ kadar ekmek, bir nehir kadar içme suyu bulunduğunu söylüyorlar, deyince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem deccâle bir imtihan aracı olarak verilen bu nevi özelliklerin, bir önceki hadiste de gördüğümüz gibi, gerçek mü’minlere hiç zarar vermeyeceğini hatırlattı; hatta onun bu olağan üstü hallerini gören mü’minlerin, karşılarında deccâl bulunduğunu anlayarak ona inanmayacaklarını söyledi “ yanında o, bu söylediklerinden daha değersizdir”hadisinin mânası işte budur Deccâlin gösterileri gerçek mü’minleri kandıramayacak kadar basit ve kıymetsizdir; onun oyunları mü’minlerin gönlüne şüphe düşüremeyecek kadar önemsizdir anlamına gelmektedir Peygamber Efendimiz’in bu genç sahâbîsine, “ yanında o, bu söylediklerinden daha değersizdir”buyururken, deccâli gözünde büyütme, o bütün yiyecekleri ve içecekleri elinde bulunduracak kadar güçlü biri değildir, demek istemesi de mümkündür Hadisimiz bize şu dersi vermektedir: Deccâlin büyük bir fitne olduğunda şüphe yoktur Fakat onun belâsı, mü’minin sarp dağlar gibi güçlü imanına çarpıp parçalanmaya mahkûmdur Her şeyin başı, bütün belâ ve sıkıntıları göğüsleyebilecek sarsılmaz bir imana sahip olabilmektir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Bazı sahâbîler Resûl-i Ekrem Efendimiz’e deccâl hakkında çok soru sormuşlardır 2 Deccâlin elinde ne kadar büyük imkân bulunsa bile, imanı güçlü olan mü’minlere hiçbir zarar veremeyecektir 1821- وعَنْ أنَسٍ رضي اللَّه عنْهُ قالَ : قالَ رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : مَا مِنْ نَبِيٍ إلاَّ وَقَدْ أنْذَرَ أمَّتَهُ الأعْوَرَ الْكَذَّاب،ألا إنَّهُ أعْوَرُ ،وإنَّ ربَّكُمْ عَزَّ وجلَّ لَيْسَ بأعْورَ ،مكْتُوبٌ بَيْنَ عَيْنَيْهِ ك ف ر»متفق عليه 1821 Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bütün peygamberler ümmetlerini yalancı kör deccâlin tehlikesine karşı uyarmışlardır Şunu bilin ki, onun bir gözü kördür; ama sizin azîz ve celîl olan Rabbiniz tek gözlü değildir Deccâlin iki gözünün arasına kâfir (ke-fe-re) diye yazılmıştır” Buhârî, Fiten 26, Tevhîd 17; Müslim, Fiten 101, 102 Ayrıca bk Ebû Dâvûd, Melâhim 14, Sünnet 25-26; Tirmizî, Fiten 56, 62; İbni Mâce, Fiten 33 1823 numaralı hadisle beraber açıklanacaktır 1822- وَعَنْ أبي هُرَيْرَة رضي اللَّه عَنْهُ قالَ : قالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « ألا أُحَدِّثُكُمْ حَدِيثاً عنِ الدَّجَّالِ مَا حَدَّثَ بِهِ نَبيٌّ قَوْمَهُ ، إنَّهُ أعْوَرُ وَإنَّهُ يجئُ مَعَهُ بِمثَالِ الجَنَّةِ والنًّار ، فالتي يَقُولُ إنَّهَا الجنَّةُ هِيَ النَّارُ متفقٌ عليه 1822 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Hiçbir peygamberin ümmetine deccâl hakkında söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? Onun bir gözü kördür Yanında cennete ve cehenneme benzeyen bir şey olacaktır Onun cennet dediği şey, cennet değil cehennemdir” Buhârî, Enbiyâ 3; Fiten 26; Müslim, Fiten 109 Aşağıdaki hadisle beraber açıklanacaktır 1823- وعَنْ ابنِ عُمَرَ رضي اللَّهُ عَنْهُما أنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ذَكَرَ الدَّجَّالَ بَيْنَ ظَهْرَاني النَّاس فَقَالَ : «إنَّ اللَّه لَيْسَ بأَعْوَرَ ، ألا إنَّ المَسِيحَ الدَّجَّالَ أعْوَرُ الْعيْنِ الْيُمْنى ، كَأَنَّ عَيْنَهُ عِنَبةٌ طَافِيَةٌ » متفقٌ عليه 1823 İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem herkesin yanında deccâlden söz ederek şöyle buyurdu: “ Teâlâ tek gözlü değildir Şunu unutmayın ki, deccâlin sağ gözü kördür Onun bu gözü üzüm salkımından dışarı fırlamış üzüm tanesi gibidir” Buhârî, Fiten 26, Tevhîd 17; Müslim, Îmân 274 Ayrıca bk Tirmizî, Fiten 60 Açıklamalar 207 numaralı hadiste de geçtiği üzere, Peygamber Efendimiz “bütün peygamberlerin, ümmetlerini deccâl tehlikesine karşı uyardıklarını haber vermiş, “Nûh peygamberin deccâl tehlikesine karşı kavmini uyardığı gibi ben de sizi uyarıyorum” (Buhârî, Enbiyâ 3; Müslim, Fiten 109) buyurmuştur Burada sadece Nûh aleyhisselâm’dan bahsedilmesi, onun büyük peygamberlerin ilki olması sebebiyledir Demek oluyor ki, tarih boyunca bütün peygamberler ümmetlerine deccâlin geleceğinden bahsederek ona karşı uyarmışlar Resûl-i Ekrem Efendimiz de bu geleneği devam ettirmiştir Bu geleneksel uygulama, Resûlullah’ın vekili durumunda olan İslâm âlimlerine, bu ümmeti deccâl tehlikesine karşı zaman zaman uyarma görevini yüklemektedir İkinci hadisteki “Hiçbir peygamberin ümmetine deccâl hakkında söylemediği bir şeyi size haber vereyim mi? sorusu bir başka gerçeği dile getirmektedir Şöyleki deccâl belâsı geçmiş ümmetler zamanında çıkmayacağı için onların peygamberleri ümmetlerine bu konuda tafsilâtlı bilgi vermemişlerdir Deccâl bu ümmet zamanında çıkacağı için 'ın Resûlü ümmetine o konuda fazla bilgi verme gereğini duymuştur Bu üç hadiste ve daha başka hadislerde Resûl-i Muhterem Efendimiz deccâlin bazı özelliklerini hatırlatmıştır Bu özellikler şunlardır: * Deccâlin sağ gözü kördür Onun bu gözü üzüm salkımından dışarı fırlamış üzüm tanesi gibi patlaktır Daha önce de belirtildiği gibi gözünün biri, yani sol gözü tamamen siliktir Deccâlin herkes tarafından rahatlıkla görülebilecek, tanınabilecek ve hatırlanabilecek özelliklere sahip olarak yaratılması Cenâb-ı Hakk’ın mü’minlere bir lutfudur Onu bu kusurlarıyla tanıyacak her mü’min, deccâli gördüğü zaman ona “Hey şaşkın! Sen tanrılık dâvâsına kalkışacağına, yapabiliyorsan şu gözlerindeki kusurları gider!” diyebilecektir Hadîs-i şerîflerdeki “ Teâlâ tek gözlü değildir” cümlesinin mânası, deccâl kör gözüne bakmadan ilâhlık iddiasında bulunuyor Böylesine kusurlu birinin ilâh olduğunu söylemesi hiç de mâkul değildir Kâinâtın gerçek ilâhının hiçbir kusuru yoktur demektir * Deccâlin iki gözünün arasına, onun yalancılığını göstermek üzere, “kâfir” veya “ke-fe-re” diye yazılmıştır Her mü’min, Arapça’yı okuyamasa bile, kalbine doğacak bir ilham ile bu yazıyı anlayıp sezecektir İlâhî rahmetten nasibi olmayan kimse okuma bilse dahi bu yazıyı göremeyecektir * Deccâlin yanında, kendilerini imtihan ettiği kişilere mükâfat olarak vereceği cennete ve cehenneme benzeyen bir şey vardır Onun cennet dediği şey esasen cennet değil cehennemdir Açıkçası deccâlin cennetine giren kimse ona inanmış, oyununa kanmış olduğu için görünüşte cennete, fakat gerçekte cehenneme girmiş olacaktır Ona karşı çıktığı için deccâlin cehennemine atılan kimse de cennete girmeyi haketmiş olacaktır * Deccâlin saçı kıvırcık olup yaşı da oldukça gençtir * Hem iri cüsseli hem de kısa boyludur (Buhârî, Fiten 26; Ebû Dâvûd, Melâhim 14) * Deccâl doğu tarafından, muhtemelen Horasan veya İsfahan’dan yahut Şam ile Irak arasında bir yerden çıkacaktır (Müslim, Fiten 110) * Teâlâ Mekke ile Medine’yi meleklerle koruyacağı için deccâl bu iki mübarek beldeye giremeyecektir * Deccâl, kendisinden önce çıkacak olan otuz kadar yalancı deccâl gibi önce “Ben ’ın elçisiyim” diyecek (Buhârî, Fiten 25; Müslim, Fiten 84), sonra da ilâh olduğunu söyleyecektir Hadisteki otuz rakamı, büyük bir ihtimalle çok deccâl çıkacağını anlatmak için söylenmiştir Zaten tarih boyunca pek çok deccâl çıkmıştır * Deccâlin çıktığı zamanda yaşayan kimseler bir iman imtihanından geçirileceği için, deccâle yağmur yağdırmak, yeşillikleri kurutmak, yer altından defineleri çıkarmak gibi büyük yetkiler verilecektir (bk 1812 numaralı hadis) * Deccâl yahudi asıllı biri olduğu için (Müslim, Fiten 90), onlar kendisine büyük ilgi gösterecek ve onu destekleyeceklerdir * 1819 numaralı hadiste geçtiği üzere deccâl sadece bir kişiyi testereyle kesip ikiye biçecek, sonra onu diriltecek, buna rağmen o mü’min kendisinin bir yalancı ve deccâl olduğunu yüzüne haykıracak, bu olaydan sonra deccâl artık kimseyi öldürüp diriltemeyecektir * Onu Hz Îsâ öldürecek ve böylece deccâl belâsı son bulacaktır Yukarıda özetlediğimiz hususlar, deccâlin belli başlı özellikleri ve onunla ilgili önemli bilgilerdir Hadislerden Öğrendiklerimiz 1 Bütün peygamberler ümmetlerine deccâlden söz etmiş ve onun büyük bir imtihan vesilesi olduğunu belirtmişlerdir 2 Teâlâ bütün kusurlardan münezzeh olduğu halde, kendisini ilâh zanneden deccâlin sağ gözü kör ve salkımdan dışarı fırlamış bir üzüm tanesi gibi patlak olacaktır 3 Deccâlin iki gözünün arasına onun kâfir olduğunu göstermek üzere ke-fe-re diye yazılmıştır Mü’min; okuma bilmese bile bu yazıyı farkedecek, kâfir; okuma bilse bile bu yazıyı göremeyecektir 4 Deccâlin beraberinde sahte birer cennet ve cehennem bulunacaktır Onun cennetine girmek isteyen kimseler esasen cehenneme, onun cehennemine girmeyi göze alan mü’minler de gerçek cennete gireceklerdir 1824- وعَنْ أبي هُريْرَةَ رضي اللَّه عنْهُ أنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قالَ : « لا تَقُومُ الساعَةُ حَتَّى يُقَاتِلَ المُسْلِمُونَ الْيَهُودَ حتَّى يَخْتَبِيءَ الْيَهُوديُّ مِنْ وَراءِ الحَجَر والشَّجَرِ ، فَيَقُولُ الحَجَرُ والشَّجَرُ : يَا مُسْلِمُ هذا يَهُودِيٌّ خَلْفي تَعَالَ فَاقْتُلْهُ ، إلاَّ الْغَرْقَدَ فَإنَّهُ منْ شَجَرِ الْيَهُودِ » متفقٌ عليه 1824 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslümanlarla yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç yahudiyi kovalayan kimseye, ‘Ey müslüman! Arkamda bir yahudi var, gel onu öldür!’ diyecek Yalnız garkad ağacı bir şey söylemeyecek; çünkü o yahudilerin ağaçlarındandır” Buhârî, Cihâd 94, Menâkıb 25; Müslim, Fiten 82 Açıklamalar Müslümanlarla yahudilerarasında çıkacak ve artık yahudilerin işini büsbütün bitirecek olan bu harbin Hz Îsâ’nın yeryüzüne inmesinden sonra meydana geleceği anlaşılmaktadır Zira Îsâ aleyhisselâm yahudilerle savaşacak ve onların işini tamamen bitirecektir Hz Îsâ’nın asıl hedefi deccâl ve onun taraftarlarıdır Deccâlin yahudi asıllı olması sebebiyle onu en çok yahudiler destekleyecek, bu sebeple de Hz Îsâ’nın hışmına uğrayacak ve yeryüzünden silinip gideceklerdir Efendimiz’in bu hadisinde yahudilerin tükenişi, dikkat çekici bir misalle anlatılmaktadır Şayet bu savaşta bir yahudi müslümanların silâhından canını kurtarıp bir taşın veya ağacın arkasına saklanacak olsa, o taş, o ağaç dile gelip konuşacak ve yahudiyi kovalayan mücâhide, aradığı kişinin kendi arkasına saklandığını haber verecektir Ağaçların, taşların gerçekten dile gelip konuşması hâdisesi ise kıyamet yaklaştığı zaman olacaktır Demekki o zamana kadar yahudi-müslüman mücadelesi devam edip gidecektir Garkad Filistin taraflarında çokça yetişen dikenli bir ağaç türü, bir cins çalılıktır Arabistan’ın başka bölgelerinde de yetişmektedir Medine’deki Bakî‘ Mezarlığı (Cennetü’l-Bakî‘) vaktiyle garkad denilen çalılıkla kaplı idi Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Kıyamet kopmadan önce müslümanlarla yahudiler arasında son bir savaş olacaktır 2 Bu savaşta bütün yahudiler müslümanlar tarafından öldürülecektir 3 Bir yahudi hayatta kalıp herhangi bir şeyin arkasına saklansa bile, arkasına saklandığı canlı veya cansız varlık, yahudileri kovalayan müslüman mücahidlere orada bir yahudi bulunduğunu, gidip onu öldürmesini söyleyecektir 1825- وعَنْهُ رضي اللَّه عَنْهُ قالَ : قال رَسُولُ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « والذِي نَفْسِي بِيَدِه لا تَذْهَبُ الدُّنْيَا حَتَّى يَمُرَّ الرَّجُلُ بالْقَبْرِ ، فيتمَرَّغَ عَلَيْهِ ، ويقولُ : يَالَيْتَني مَكَانَ صَاحِبِ هذا الْقَبْرِ ، وَلَيْس بِهِ الدَّين وما به إلاَّ الْبَلاَءُ » متفقٌ عليه 1825 Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Canımı kudretiyle elinde tutan ’a yemin ederim ki, bir adam bir kabrin yanından geçerken kendini o kabrin üzerine atıp, ‘Âh! Keşke şu kabirde yatanın yerinde ben olsaydım’ diye kendini yerden yere vurmadıkça dünya hayatı son bulmayacaktır O kimse dindarlığı sebebiyle değil, başına gelen belâlaryüzünden böyle davranacaktır” Buhârî, Fiten 22; Müslim, Fiten 54 Açıklamalar Hadisimiz, kıyametin kopmasından önceki bir zamanda, hayatın bir azâb olacağı günleri tasvir etmektedir Bu günler insanı canından bezdiren, yaşadığına bin pişman eden korkunç günlerdir Resûl-i Ekrem Efendimiz’in haber verdiğine göre dünya öyle günler görecek, o günlerde can o kadar ucuzlayacak ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecektir (Müslim, Fiten 55, 56) Böyle bir dünyada yaşamanın gerçekten bir çile, dayanılmaz bir işkence olduğunu gören kimse, rastladığı bir kabrin üzerine kendini atıp o kabirde yatan kimsenin yerinde olmayı isteyecektir Omuzlarda taşınan bir tabuta imrenerek bakacak ve “Bu tabutta ben olsaydım” diyecektir Peygamber Efendimiz böyle bir zamanda dindar bir kimsenin üzülmesini, “’ın emirlerine önem veren kalmadı, ben de dinimi yaşayamıyorum” diye sızlanmasını tabii görmekle beraber, hadisimizde bahsedilen o dehşetli günlerde, dinle hiçbir ilgisi bulunmayan kimselerin bile hayattan bezeceğini, ölmeyi arzu edeceğini belirtmektedir İnsanların en çok korktuğu ölümün bile mûnis göründüğü böyle tâlihsiz bir zamanda dinini yaşamak, dinin gereklerini yerine getirmek şüphesiz çok daha zor olacaktır Cenâb-ı Mevlâ böyle bir zamanda yaşamaktan bizleri muhâfaza buyursun (Âmin) Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Kıyamet kopmadan önce, insanların hayattan bezeceği korkunç günler yaşanacaktır 2 O günlerde, insanlar kabirde yatan ölülere imrenecek ve onların yerinde olmayı arzu edeceklerdir 1826- وعَنْهُ رضي اللَّه عَنْهُ قالَ : قالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لا تَقُومُ السَّاعَةُ حَتَّى يَحْسِرَ الْفُرَاتُ عَنْ جبَلٍ منْ ذَهَبٍ يُقْتَتَلُ علَيْهِ ، فيُقْتَلُ مِنْ كُلِّ مِائةٍ تِسْعَةٌ وتِسْعُونَ ، فَيَقُولُ كُلُّ رَجُلٍ مِنْهُمْ : لَعَلِّي أنْ أكُونَ أنَا أنْجُو» وفي روايةٍ « يوُشِكُ أنْ يَحْسِرَ الْفُرَاتُ عَن كَنْزٍ مِنْ ذَهَبٍ ، فَمَنّْ حَضَرَهُ فَلا يأخُذْ منْهُ شَيْئاً » متفقٌ عليه 1826 Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyamet kopmaz” Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29 Ayrıca bk İbni Mâce, Fiten 25 Diğer bir rivayet ise şöyledir: “Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın” Buhârî, Fiten 24; Müslim, Fiten 29-32 Ayrıca bk Ebû Dâvûd, Melâhim 13; Tirmizî, Sıfatü’l-cenne 26 Açıklamalar Resûl-i Ekrem Efendimiz kıyamet kopmadan önce meydana gelecek hârikulâde olaylardan birini daha haber vermektedir Birinci rivayete göre insanı hayrete düşüren bu olay, Fırat nehrinin kuruması ve böylece altından bir dağın, belki büyük bir altın madeninin ortaya çıkmasıdır Buradaki dağ sözünün, ortaya çıkacak definenin büyüklüğünü anlatmak için kullanıldığı düşünülebilir Kıyametten önce meydana gelecek bu nevi olayları anlatan başka bir rivayete göre Peygamber Efendimiz: “Yeryüzü bütün değerlerini, altın ve gümüşten sütunlar halinde kusacaktır” buyurmuştur (Müslim, Zekât 62) Böyle bir hazine şüphesiz insanların iştahını kabartacak ve dünya malına her zaman aç olan insan, daha zengin olmak, bu hazineden en büyük payı veya kendine uygun bir hisseyi alabilmek için ölmeyi ve öldürmeyi göze alacaktır Kazanma şansının yüzde bir olduğu bu korkunç çarpışmaya katılanların yüzde doksan dokuzu, bir rivayete göre “onda dokuzu” telef olup gidecektir Resûlullah Efendimiz, “O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın” buyurmakla, “Bu hazineden bir pay da ben alayım” diye yola çıkan aç gözlü insanların çoğunun canından olacağına işaret etmektedir Dünyanın son günlerini yaşadığı böyle bir zamanda ele geçecek olan hazinenin zaten kimseye bir faydası dokunmayacaktır Bazı âlimler, Peygamber aleyhisselâm’ın o altın hazinesinden bir şey almayı yasaklamasının sebebini açıklarken,bu malın bütün mü’minlerin hakkı olduğuna, kendi hakkı olmayan bir şeyi almamak gerektiğine, üstelik herkesin bu hazineyi alması halinde paranın çoğalacağına ve değerinin kalmayacağına işaret ettiğini söylemiş ise de bu görüş fazla isabetli bulunmamıştır Zira Resûlullah’ın o hazineden kesinlikle bir şey almamayı tavsiye etmesi, onun fitneye, insanların birbirini öldürmesine yol açması sebebiyledir Fırat’ın kurumasıyla ortaya çıkacak olan bu hazine acaba bugünkü Fırat nehrinin yatağında mı bulunmaktadır? Yoksa bu nehrin yatağı herhangi bir sebeple değişecek midir? Hadisimizde bu sorunun cevabı bulunmamaktadır Binlerce kilometre uzunluğundaki toprakları sulayıp âbâd eden bu bereketli ırmağın kuruması, şüphesiz milyonlarca insanın helâk olup gitmesi demektir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Kıyamete yakın bir zamanda Fırat nehri kuruyacak, kurumasıyla birlikte yatağından bir altın dağı veya hazinesi çıkacaktır 2 İnsanlar bu hazineye sahip olmak için birbiriyle çarpışacak, yüz kişiden doksan dokuzu hayatını kaybedecektir 3 Peygamber Efendimiz, o günü gören mü’minlere, bu hazineden kesinlikle bir şey almamayı tavsiye etmektedir 1827- وعَنْهُ قال : سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : « يَتْرُكُونَ المَدينَةَ عَلى خَيْرٍ مَا كَانَتْ ، لا يَغْشَاهَا إلاَّ الْعوَافي يُرِيدُ : عَوَافي السِّباعِ وَالطَّيْرِ وَآخِر مَنْ يُحْشَرُ رَاعِيانِ مِنْ مُزَيْنَةَ يُريدَانِ المَدينَةَ ينْعِقَانِ بِغَنَمها فَيَجدَانها وُحُوشاً حتَّى إذا بَلَغَا ثنِيَّةَ الْودَاعِ خَرَّا على وَجوهِهمَا » متفقٌ عليه 1827 Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim dedi: “Bir gün gelecek, insanlar Medine’yi bütün hayır ve güzellikleriyle terkedip gidecekler; orada sadece vahşi hayvanlar ve kuşlar kalacaktır Medine’ye son olarak koyunlarına seslenip duran Müzeyne kabilesinden iki çoban girecek ve orayı ıpıssız, vahşi hayvanlarla dolu bulacaklar Onlar da Vedâ Tepesi’ne gelince yüzüstü düşüp öleceklerdir” Buhârî, Fezâilü’l-Medîne 5; Müslim, Hac 498, 499 Açıklamalar Kitabımızın bu bölümünde, kıyamet kopmadan önce dünyanın göreceği gariplikleri okumaktayız Bu hadîs-i şerîfte, dünyanın artık bir başka âleme dönüştüğü o karışık günlerde, hasretiyle gönüllerin yanıp kavrulduğu o güzelim Medine’nin yürek sızlatan yalnızlığı tasvir edilmektedir İnsanlar bu gönüller kâbesini, sahip olduğu bütün iyilik, güzellik, hayır ve bereketiyle başbaşa bırakarak çekip gideceklerdir Hadis hâfızı Kâdî İyâz, bir zamanlar İslâm dünyasının başkenti olan Medine’nin, dünyanın en mâmur şehri iken, ashâb ve tâbiînin ve daha nice İslâm büyüğünün hâtırasını sinesinde barındırdığını, fakat hilâfet merkezinin önce Şam’a, ardından Bağdat’a taşınmasıyla burada birtakım fitneler ve acı olaylar yaşandığını, oradaki kıymetli âlimlerin dağılıp gittiğini, şehri bedevîlerin işgal ettiğini, iyice tenhalaşan Medine’nin hurmalıklarında vahşi hayvanların ve kuşların mekân tuttuğunu, hatta kurtların ve köpeklerin Mescid-i Saâdet’te yattığını söylemekte, dolayısıyla hadiste işaret buyurulan hali Medine’nin daha önce yaşadığını ifade etmektedir Kâdî İyâz’ın sözünü ettiği olaylar, bazı Emevî ve Abbâsî halifelerinin kaprisleri yüzünden maalesef yaşanmıştır Fakat kitabımızın müellifi İmâm Nevevî’nin belirttiği üzere, hadiste anlatılan olay kıyametin yaklaştığı günlerde yaşanacaktır Müzeyneli iki çobanın Medine’de en son ölecek iki insan olarak belirtilmesi bunu teyit etmektedir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Kıyamete yakın bir zamanda insanlar, deccâlin bile giremediği o güzelim Medine’yi mânevî güzelliklerine bakmadan terkedip gideceklerdir 2 O zaman orada sadece vahşi hayvanlar ve kuşlar yaşayacaktır 3 Medine’ye son olarak Müzeyne kabilesinden iki çoban koyunlarıyla birlikte gelecek, onlar henüz şehre girmeden, daha Seniyyetü’l-vedâ’da iken kıyamet kopacaktır 1828- وعَنْ أبي سَعيدٍ الخُدْرِيِّ رضي اللَّه عَنْهُ أنَّ النَّبي صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « يَكُونُ خَلِيفَةٌ مِنْ خُلَفَائِكُمْ في آخِرِ الزًَّمَان يَحْثُو المَالَ وَلا يَعُدُّهُ » رواه مسلم 1828 Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dünyanın son günlerinde, halifelerinizden biri, malı saymaya bile gerek duymadan avuç avuç dağıtacaktır” Müslim, Fiten 68, 69 Ayrıca bk Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 317 Açıklamalar Hadisimiz kıyametin yaklaştığı zamanda iyi ve güzel şeylerin de olacağını göstermektedir Müslümanların başında halkının iyiliğini, bahtiyarlığını düşünen âdil bir hükümdar bulunacaktır Malın, servetin bollaştığı o günlerde bu haksever devlet adamı, kötü idareciler gibi malı ve serveti devlet hazinesinde biriktirmeyecek, yönettiği insanların daha müreffeh yaşamaları için onlara vereceği parayı saymaya gerek görmeden, hak ettiklerinden fazlasıyla birlikte verecektir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Dünyanın son zamanlarında mal ve servet bollaşacaktır 2 İyi bir devlet adamı, halkına, vermesi gerekenden fazlasını bol bol verecektir 1829- وعَنْ أبي مُوسى الأشْعَرِيِّ رضي اللَّه عنْهُ أنَّ النَّبيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قال : « ليأتيَنَّ عَلى النَّاسِ زَمَانٌ يَطُوفُ الرَّجُلُ فِيهِ بِالصَّدَقَة مِنَ الذَّهَبِ ، فَلا يَجِدُ أحَداً يَأْخُذُهَا مِنْهُ ، وَيُرَى الرَّجُلُ الْوَاحِدُ يَتْبَعُهُ أرْبَعُونَ امْرأةً يَلُذْنَ بِهِ مِنْ قِلَّةِ الرِّجالِ وَكَثْرَةِ النِّسَاءِ » رواه مسلم 1829 Ebû Mûsâ el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İnsanlar öyle bir zaman görecektir ki, bir kimse eline altın alıp onu sadaka olarak vereceği bir kimse arayacak, fakat bulamayacaktır Erkeklerin azlığı, kadınların çokluğu sebebiyle, kırk kadının bir erkeğin himayesine sığındığı görülecektir” Müslim, Zekât 59 Ayrıca bk Buhârî, Zekât 9 Açıklamalar Hadisimizde, kıyametin yaklaştığı günlerde iki değerin, gereğinden fazla çoğalacağı bildirilmektedir Bunlardan birincisi paradır Bundan önceki hadisimizde de işaret buyurulduğu üzere, âhir zamanda para bollaşacaktır Bir müslüman, fakirlere sadaka vermek arzusuyla yanına altın alacak, fakat dolaştığı hiçbir yerde bu sadakayı vereceği bir fakir bulamayacaktır Hatta bir hadiste belirtildiği üzere, kendisine sadaka verilmek istenen bir kimse, “Dün getirseydin alırdım; ama bugün ona ihtiyacım yok” diyerek kendisine verilmek istenen parayı kabul etmeyecektir (Müslim, Zekât 58) Kim bilir belki de insanlar bu olağan dışı hâdiselere bakarak dünyanın sonunun geldiğini düşünecek ve daha fazla kanaat sahibi olacaktır Şurası da bir gerçektir ki, varlıklı bir müslümanın sadaka verecek adam bulamaması bir tâlihsizliktir İşte bu sebeple Resûl-i Ekrem Efendimiz, sadaka verme sevabına nâil olmak için sokak sokak, şehir şehir dolaşacağınız bir gün gelip çatmadan önce sadakanızı vermeye bakın, buyurmaktadır Kıyametten önce sayısı artacak olan ikinci varlık kadındır 1826 numaralı hadiste, para ve servet uğruna birbiriyle çarpışacak insanlardan yüzde doksan dokuzunun ölüp gideceğini gördük Kıyamet kopmadan önceki bir zamanda, gerek maddî çıkar yüzünden gerek başka sebeplerle insanlar arasında savaşlar çıkacak, bu savaşta erkekler hayatlarını kaybedecek, onların görüp gözettiği kadınlar himayesiz kalacak, böylece bir erkeğin himayesine özellikle akraba ve yakınlarından pek çok kadın girmek isteyecektir Hadisimizdeki kırk kadın ifadesi, pek çok kadının himayesiz kalacağını anlatmak için olmalıdır Nitekim bir başka hadiste, o günlerde elli kadınıngeçimini bir erkeğin sağlayacağı belirtilmektedir (Buhârî, İlim 21) Dünyanın son günlerinde kadınların artıp erkeklerin azalması olayını, erkek çocukların az, kızların daha fazla doğmasıyla açıklamak isteyenler de vardır Hadisten Öğrendiklerimiz 1 Kıyamet yaklaştığı zaman, paranın çoğalması veya insanların kanaat sahibi olması sebebiyle, sadaka vermek isteyen bir kimse, sadaka alacak adam bulamayacaktır 2 O günlerde erkekler azalıp kadınlar çoğalacak, bu sebeple bir erkek kırk kadını koruyup gözetmek zorunda kalacaktır 1830- وعَنْ أبي هُرَيْرَةَ رضي اللَّه عَنْهُ عَن النَّبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : « اشْتَرَى رَجُلٌ مِنْ رَجُلٍ عقَاراً ، فَوَجَد الذي اشْتَرَى الْعَقَارَ في عَقَارِه جَرَّةً فِيهَا ذَهَبٌ، فقالَ لهُ الذي اشْتَرَى الْعَقَارُ: خُذْ ذَهَبَكَ ، إنَّمَا اشْتَرَيْتُ مِنْكَ الأرْضَ ، وَلَمْ أشْتَرِ الذَّهَبَ ، وقالَ الَّذي لَهُ الأرْضُ : إنَّمَا بعْتُكَ الأرضَ وَمَا فِيهَا ، فَتَحاكَما إلى رَجُلٍ ، فقالَ الَّذي تَحَاكَمَا إلَيْهِ : أَلَكُمَا وَلَدٌ ؟ قَالَ أحدُهُمَا : لي غُلامٌ وقالَ الآخرُ : لي جَارِيةٌ ، قالَ أنْكٍحَا الْغُلامَ الجَاريَةَ ، وَأنْفِقَا عَلى أنْفُسهمَا مِنْهُ وتصَدَّقَا » متفقٌ عليه 1830 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Vaktiyle bir adam bir başkasından bir arsa satın aldı Arsayı alan adam orada altınla dolu bir çanak buldu Arsayı satan adama: - Altınını al! Zira ben senden altın değil arazi satın aldım, dedi Arsanın ilk sahibi de: - Ben sana o arsayı içindekilerle beraber sattım, dedi Anlaşmazlıklarını halletmesi için bir adama başvurdular Hakem olan bu adam: - Çocuklarınız var mı? diye sordu Biri: - Benim bir oğlum var, dedi Diğeri de: - Benim de bir kızım var, dedi Hakem: - Oğlanla kızı evlendirin O altınların bir kısmını onlara verin, bir kısmını da siz harcayın, dedi” Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Akdıye 21 Ayrıca bk İbni Mâce, Lukata 4 Açıklamalar Belli bir konuya ait olmayan ilgi çekici hadislerin yer aldığı bu bölümde şimdi de geçmiş devirlerde, muhtemelen Hz Dâvud veya Zülkarneyn zamanında yaşanmış bir olayı görmekteyiz Bu olayın biri ahlâkî, diğeri hukukî olmak üzere başlıca iki cephesi vardır Ahlâkî cephesi şudur: Bir zamanlar dünya malına değer vermeyen, hakkına razı olan, hak etmediği bir şeye el uzatmayan, kul hakkı yemekten şiddetle kaçınan faziletli insanlar yaşarmış Arsayı satan ve alan insanların “Bu define bana aittir” diye ona sahip çıkmaları halinde, ilk bakışta her ikisini de haklı gösterecek bir durum söz konusu iken, böyle bir şeyi kesinlikle düşünmemeleri, onların tok gözlü, dünya malına gönül vermeyen faziletli insanlar olduklarını göstermektedir Meselenin bir de hukûkî cephesi vardır Bu konuda iki şey söylenebilir Biri, hem hukuku hem de ahlâkı ilgilendiren yönüdür İnsanlar bir konuda anlaşamayınca, aralarında çekişip kavga etmek yerine ya hâkime gitmeli veya ihtilâfı ortadan kaldıracak bilgili ve sözüne değer verilen bir kimseye başvurmalıdır Bu olayın, define açısından İslâm hukukunu ilgilendiren yönü ise şudur: Altın, gümüş cinsinden olan define eğer Câhiliye devrine ait ise,bunda devletin yani beytülmâlin de hakkı vardır Beytülmâlin hakkı beşte birdir Geri tarafı arsayı satan adama aittir Eğer define İslâm devrine aitse, yitik mal (lukata) sayılır ve onun hükmüne tâbi tutulur Diğer bir söyleyişle bir yıl bekletilir; sahibi çıkmazsa, o define arsa sahibinin olur Eğer definenin Câhiliye veya İslâm devrine ait olduğu bilinmiyorsa, zâyi mal sayılır ve beytülmâle verilir Orada beytülmâl yoksa fakirlerin, müslümanların çeşitli işlerine ve ihtiyaçlarına harcanır Hadisimizde anlatılan olayın geçtiği devirde yaşayan insanların hukukunda belki böyle bir tafsilat yoktu Zaten bu olayın bizi ilgilendiren yanı ahlâkî cephesidir Hadisten Öğrendiklerimiz 1 İnsan kul hakkı yemekten son derece sakınmalıdır ????: Tevbe ~ Tevbe Edenler'in Sitesi !! http://wwwtevbeorg/forum//showthreadphp?p=527693 2 Şüpheli konularda kendiliğinden yalan yanlış karar vermemeli, onu bilene sorup doğrusunu öğrenmelidir 3 Eski devirlerde dünya malına önem vermeyen, hakkına razı olan pek faziletli insanlar yaşamıştır 4 İslâm hukukunda definelerin tâbi olduğu kanunlar vardır 1831- وعنْهُ رضي اللَّه عنْهُ أنَّهُ سَمِعَ رَسُولَ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقُولُ : « كانَتْ امْرَأتَان مَعهُمَا ابْناهُما ، جَاءَ الذِّئْبُ فَذَهَبَ بابنِ إحْداهُما ، فقالت لصاحِبتهَا : إنَّمَا ذهَبَ بابنِكِ ، وقالت الأخْرى : إنَّمَا ذَهَبَ بابنِك ، فَتَحَاكما إلى داوُودَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فَقَضِي بِهِ للْكُبْرَى ، فَخَرَجتَا على سُلَيْمانَ بنِ داودَ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم ، فأخبرتَاه ، فقالَ : ائْتُوني بِالسِّكينَ أشَقُّهُ بَيْنَهُمَا فقالت الصُّغْرى : لا تَفْعَلْ ، رَحِمكَ اللَّه ، هُو ابْنُهَا فَقَضَى بِهِ للصُّغْرَى » متفقٌ عليه 1831 Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledi: “Vaktiyle iki kadın yanlarında çocuklarıyla giderken bir kurt gelip onlardan birinin çocuğunu kapıp götürdü Kadınlardan biri arkadaşına: - Kurt senin çocuğunu götürdü, dedi O da: - Hayır, senin çocuğunu götürdü, dedi Kadınlar dâvalarını halletmek üzere Dâvûd sallallahu aleyhi ve sellem’e başvurdular O da yaşlı kadını haklı görerek çocuğu ona verdi Kadınlar oradan ayrıldıktan sonra Hz Dâvûd’un oğlu Süleyman sallallahu aleyhi ve sellem’e giderek, meseleyi ona da anlattılar Hz Süleyman: - Bana bıçağı getirin de çocuğu ikiye bölerek aralarında paylaştırayım, dedi O zaman genç kadın: - sana rahmet etsin, öyle yapma! Çocuk onundur, dedi Hz Süleyman da çocuğun genç kadına ait olduğunu belirtti Buhârî, Enbiyâ 40, Ferâiz 30; Müslim, Akdıye 20 Ayrıca bk Nesâî, Âdâbü’l-kudât 14 Açıklamalar Çocuğunu kurt kapan kadının, başına gelene sabretmesi gerekirken, yol arkadaşının çocuğuna sahip çıkarak “Bu benim çocuğumdur; kurt senin çocuğunu kaptı” demesi anlaşılır gibi değildir Şayet bu kadının iyi niyetli ve saf biri olduğunu kabul edersek, iki çocuğun da aynı yaşta ve birbirine çok benzediğini düşünmek gerekecektir Bu en zayıf ihtimal olmalıdır Daha kuvvetli diğer ihtimal ise, bu kadının kötü niyetli ve yalancı biri olması, arkadaşının çocuğunu ele geçirip onunla teselli bulmaya çalışması, hep ben üzüleceğime biraz da o üzülsün diye düşünmesidir Anlaşmazlık Hz Dâvûd ile oğlu Süleyman aleyhisselâm’a intikal edince, her ikisi de mutlaka kendilerine sorulan meseleyi en doğru şekilde çözmeye çalışmışlardır Bununla beraber Dâvûd Peygamber’in çocuğu hangi gerekçeyle yaşlı kadına verdiği bilinmemektedir Belki de çocuğu onun kucağında görmesi veya o çocuğu yaşlı kadına benzetmesi yahut da diğer kadının kendini yeterince savunamaması onu böyle karar vermeye sevketmiştir Çünkü bir insan peygamber de olsa, bu gibi durumlarda kendisine aktarılan bilgilere ve görünüşe göre hüküm vermek zorundadır Haksız olduğu halde haklı imiş gibi kendini savunabilen insanlar bulunabilir Onların bu yolla elde ettiği menfaat, kıyamet gününde kendisi için pişmanlık vesilesi olacaktır Bu konuda geniş bilgi için 221 numaralı hadis ve açıklaması okunmalıdır Burada dikkatimizi en çok çeken, Hz Süleyman’ın, gerçeği yakalamak için ana şefkatini ön plana çıkarmak suretiyle bulduğu ilginç psikolojik yöntemdir Bu yöntem, gerçeği ortaya çıkarabilmek için hâkimlerin değişik usuller kullanabileceklerini göstermektedir Hadisimizde anne şefkatinin büyüklüğünü görmekteyiz Yaşlı kadın çocuğunu kurda kaptırınca, garip bir duygunun tesiriyle öteki çocuğa sahip olmak istemiş, fakat genç anne buna meydan vermemiştir Ama çocuğunun kesilip de hayatını kaybedeceğini anlayınca, ana şefkati ağır basmış, yavrum yaşasın da isterse başkasına ait olsun diye düşünerek ondan ayrı kalmayı göze almış, böylece gerçek ortaya çıkmıştır Hadisten Öğrendiklerimiz 1 İnce anlayış ve gerçeği seziş kabiliyeti ’ın bir lutfudur Bunun büyüklük, küçüklük veya yaşlılık, gençlik ile bir ilgisi yoktur 2 Peygamberler ’tan vahiy alan kimseler olsalar bile, yeri gelince kendi ictihadlarına göre hüküm verebilirler 3 Doğruyu bulmak için gerektiğinde değişik çarelere başvurulabilir 1832- وعَنْ مِرْداسٍ الأسْلَمِيِّ رضي اللَّه عَنْهُ قالَ قالَ النَّبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « يَذْهَبُ الصَّالحُونَ الأوَّلُ فالأولُ ، وتَبْقَى حُثَالَةٌ كحُثَالَةِ الشِّعِيرِ أوْ التَّمْرِ ، لا يُبالِيهمُ اللَّه بالَةً » ، رواه البخاري 1832 Mirdâs el-Eslemî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “’ın sâlih kulları birbiri ardından âhirete göçer; geride arpa ve hurmanın döküntüleri gibi değersiz kimseler kalır Teâlâ da onlara hiçbir önem vermez” Buhârî, Rikâk 9 Ayrıca bk Dârimî, Rikâk 11 |
|