Rum Suresi Meali |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rum Suresi Mealirum suresi meali Mumine Sitesi 030-er-RÛM 30-er-RÛM 17 âyeti hariç, sûrenin tamamı Mekke'de nâzil olmuştur 60 (altmış) âyettir İranlılarla yapılan savaşta yenilmiş olan Rumların (Bizanslıların) tekrar galip gelecekleri anlatıldığından, sûreye bu isim verilmiştir Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'ın adıyla 1 Elif Lâm Mîm 2 Rumlar, yenildi3 Arapların bulunduğu bölgeye en yakın bir yerde onlar, Halbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir4 Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir5 Allah, dilediğine yardım eder,galip kılar O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir -Ehl-i kitap olan Bizanslılar, mecusi İranlılar tarafından mağlup edilmişti Mekke müşrikleri bu sonuca çok sevindiler ve müslümanlara: “Eğer Allah, sizin dediğiniz gibi yegane galip olsaydı, ehl-i kitaptan olan Bizanslıları üstün getirirdi” gibi şımarıkça sözler söylemeye başladılar Bunun üzerine Kur’an, bir mucize olarak, gelecekteki bir sonucu haber verdi 3 ila 9 yıl içinde, Bizanslılar İranlılara galebe çalacak ve müminler sevineceklerdi Nitekim 624 yılında Bizanslılar İran’a girdiler Bundan başka, aynı yıl müslümanlar Bedir’de önemli zaferler elde ettiler 6 (Bu) Allah'ın vâdettiğidir Allah vâdinden caymaz; fakat insanların çoğu bilmezler Nitekim Hz Ebubekir (ra) Allah’ın bu gerçek vadine candan inanarak mecusi İranlıların galibiyetine sevinen müşriklere, “Allah sizin sevincinizi fazla sürdürmeyecek; çünkü O, birkaç sene içinde Rumların tekrar galip geleceklerini haber verdi” deyince, müşriklerden Ubey b Halef bahse girişmeyi teklif etti On deve üzerine ve üç yıl içinde Rumların galip gelip gelmeyeceği konusunda bahisleştiler Hz Ebubekir, olup biteni Cenab-ı Peygamber’e anlatınca Efendimiz (sa), “bid’(birkaç)sene;” sözünün 3 ile 9 sene arasında bir süreyi ifade ettiğini, bu sebeble, sureyi de deve sayısını da üç katına çıkarmasını teklif etti Bu sefer, 9 sene içinde Rumların galip geleceğine dair 100 deve üzerine bahsi yenilediler Gerçekten –Tirmizi’nin Sahih’inde belirtildiğine göre- Bedir savaşına tesadüf eden günlerde Rumlar İranlılara karşı yaptıkları savaşta galip geldiler, böylece Allah’ın vadi gerçekleşti; Hz Ebubekir de Übey b Halef’in varislerinden, kazandığı develeri alarak Peygamber (sa)in tavsiyesi uyarınca fakirlere dağıttı 7 Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler Ahiretten ise, onlar tamamen gafildirler8 Kendi kendilerine, Allah'ın, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ancak hak olarak ve muayyen bir süre için yarattığını hiç düşünmediler mi? İnsanların birçoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr, etmektedirler9 Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler Ayette, su ve maden çıkarmak ya da ekip dikmek için toprağı işleyen ve bayındır beldeler meydana getiren, sonra da, inkarcılıkları yüzünden Allah’ın gazabına uğrayan Ad ve Semud gibi, eski kavimlere işaret edilmekte ve onların kalıntılarına bakılıp ibret alınması öğütlenmektedir 10 Sonunda, Allah'ın âyetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların âkıbetleri pek fena oldu11 Allah, ilkin mahlûkunu yaratır, (ölümden) sonra da bunu (yaratmayı), tekrarlar Sonunda hep O'na döndürüleceksiniz 12 Kıyametin kopacağı gün, günahkârlar (ümitsizlik içinde) susacaklardır13 (Allah'a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçı çıkmayacaktır Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir14 Kıyamet kopacağı gün, işte o gün (müminlerle inkârcılar) birbirlerinden ayrılacaklardır15 İman edip iyi işler yapanlara gelince, onlar, cennette nimetlere ve sevince mazhar olacaklardır 16 İnkâr edenler, âyetlerimizi ve ahiret buluşmasını yalan sayanlar ise, işte onlar azapla yüzyüze bırakılacaklardır 17 Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur 18 Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur Abdullah b Abbas (ra)’dan gelen rivayete göre, bu ayet, beş vakit namazı içine almaktadır Bu sebeple ekseri alimler beş vakit namazın Mekke’de farz kılındığı kanaatindedir Hz Peygamber (sa), bir hadis-i şerifte, büyük sevap kazanmak isteyenlere bu ayeti okumalarını tavsiye etmiştir 19 Ölüden diriyi, diriden de ölüyü O çıkarıyor; yeryüzünü ölümünün ardından O canlandırıyor İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkarılacaksınız Ayette, öldükten sonra dirilmenin hiç de öyle akıl almaz bir şey olmadığı, yeryüzündeki sürekli yenilenme olaylarına işaretle özlü bir şekilde anlatılmış olmaktadır Gerçekten, kupkuru topraktan ve ağaçlardan, yemyeşil bitkiler ve yapraklar, rengarenk çiçekler ve meyveler çıkarın ilahi kudret için, yoktan var ettiği insanı tekrar diriltmesinin zor olacağı düşünülemez Sayısız “ba’s ba’de’l-mevt” (öldükten sonra dirilme) olayına sahne olan yeryüzüne bir kez ibret gözüyle bakıvermek bile, Allah’ın kudretini kavramak için yetecektir 20 Sizi topraktan yaratması, O'nun (varlığının) delillerindendir Sonra siz, (her tarafa) yayılan insanlar oluverdiniz 21 Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır 22 O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır İnsanların bir erkek ve bir kadından yaratılmakla beraber farklı özelliklere sahip topluluklara ayrılmış olmaları konusunda Hucurat Suresi 13 Ayetin açıklamasına bakınız 23 Gece olsun gündüz olsun, uyumanız ve Allah'ın lütfundan (nasibinizi) aramanız da O'nun (varlığının) delillerindendir Gerçekten bunda, işiten bir kavim için ibretler vardır Ayet, “Geceleyin uyumanız ve gündüzün Allah’ın lütfundan (nasibinizi) aramanız” şeklinde de manalandırılmıştır Ancak, her iki zamanın her iki işe elverişli olduğu anlamı daha kuvvetli bulunmaktadır 24 Yine O'nun delillerindendir ki, size korku ve ümit vermek üzere şimşeği gösteriyor, gökten su indirip ölümünün ardından arzı onunla diriltiyor Doğrusu bunda, aklını kullanan bir kavim için (alınacak) dersler vardır25 Göğün ve yerin O'nun buyruğu ile durması da O'nun (varlığının) delillerindendir Sonra sizi topraktan bir çağırdı mı hemen (kabirlerinizden) çıkıverirsiniz 26 Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur Hepsi O'na boyun eğmiştir 27 İlkin mahlûkunu yaratıp (ölümden) sonra bunu (yaratmayı) tekrarlayan O'dur, ki bu, O'nun için pek kolaydır Göklerde ve yerde (tecelli eden) en yüce sıfat O'nundur O, mutlak güç ve hikmet sahibidir 28 Allah size kendinizden bir temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz Ayette, insanların, kendi cinslerinden ve aynı yaratılış evsafına sahip olan kölelerini bile kendilerine denk tutmaya, geçici dünya mülklerine ortak etmeye rıza göstermedikleri gerçeğine işaret edilerek; eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah’a şirk koşmanın, O’nun mutlak mülkiyetine ortaklık atfetmenin ne kadar akıl almaz bir iş olduğu temsil yoluyla anlatılmakta ve kölenin efendisine ortak olamayacağı vurgulanmaktadır Ayrıca Kur’an ayetlerinin, düşünen kafalara hitap ettiği de özellikle belirtilmektedir 29 Gel gör ki haksızlık edenler, bilgisizce kötü arzularına uydular Allah'ın saptırdığını kim doğru yola eriştirebilir? Onlar için herhangi bir yardımcı yoktur 30 (Resûlüm!) Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir Allah'ın yaratışında değişme yoktur İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler “Hanif” eğriliğe sapmaksızın doğru yoldan giden demektir Terim olarak, İbrahim Peygamber’in tevhid, yani “Allah’ı bir tanıma dini” manasında kullanılır Bir Allah’a inanan kimseye de “hanif” denir Buhari’nin Ebu Hüreyre’den rivayet ettiği bir hadise göre, her çocuk, fıtrat üzere (tevhide meyilli) doğar; sonra ana-babası onu yahudi, hıristiyan veya mecusi yapar İşte ayette zikredilen “fıtrat”, Allah’ın insanları doğuştan, “tek Allah inancı” na yatkın yarattığını ifade etmektedir31 Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın32 Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir 33 İnsanların başına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar Sonra Allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak koşuyorlar 34 Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!35 Yoksa onlara bir kesin delil indirdik de, o delil, müşrik olmalarını mı söylüyor? 36 İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler Şayet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenalık gelse hemen ümitsizlige düşüverirler 37 Görmediler mi ki Allah, rızkı dilediğine bol bol vermekte, dilediğininkini de daraltmaktadır Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır 38 O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir İşte onlar kurtuluşa erenlerdir Ayetteki “hakkını ver” diye ifadelendirilen emir, sıla-i rahimde bulunma, zekat verme, iyilik etme gibi manalarla tefsir edilmektedir 39 İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz Allah'ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekât veren o kimseler, evet onlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat arttıranlardır Ayetin ilk cümlesindeki “riba”, başlıca şu şekillerde tefsir edilmiştir: Verilen faizin kendisi, karşılığında maddi menfaat umulan herhangi bir bağış, faize verilen mal veya para Son mana esas alındığında, ayetin, “insanların malları arasında nemalansın, artsın diye verdiğiniz” şeklinde tercümesi uygun olur Ayette, müslümanları, ileride kesin olarak hükme bağlanacak olan riba yasağına hazırlayıcı bir ifade kullanılmıştır 40 Allah, (o yüce varlıktır) ki sizi yaratmış, sonra rızıklandırmıştır; sonra O, hayatınızı sona erdirecek, daha sonra da sizi (tekrar) diriltecektir Peki sizin (Allah'a eş tuttuğunuz) ortaklarınız içinde bunlardan birini yapabilecek var mı? Allah onların ortak koştuklarından münezzehtir ve yücedir 41 İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler Ayette, kötü fiillere, ibret olsun diye dünyada iken verilen karşılıklar için “bir kısmı” denmekte ve asıl cezanın ahirette olduğuna işaret edilmektedir 42 (Resûlüm!) De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, daha öncekilerin âkıbetleri nice oldu, görün Onların çoğu müşrik idi 43 Allah katından, dönüşü olmayan bir gün (kıyamet günü) gelmeden önce yönünü o gerçek dine çevir! O gün (insanlar) bölük bölük ayrılacaklardır 44 Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur İyi işler yapanlara gelince, onlar da kendileri için (cennetteki yerlerini) hazırlamış olurlar 45 Zira Allah, iman edip iyi işler yapanlara kendi lütfundan karşılık verecektir Şüphesiz O, kâfirleri sevmez 46 Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler yüzsün, fazlından (nasibinizi) arayasınız ve şükredesiniz diye (hayat ve bereket) müjdecileri olarak rüzgârları göndermesi de Allah'ın (varlık ve kudretinin) delillerindendir Kainatı yaratan da yöneten de Allah’tır Yaratmayı nasıl bir sıra ve düzen (kanun) içinde yapmışsa, yönetmeyi de aynı şekilde kanunlarıyla icra etmektedir Sebep-sonuç ilişkisi ilahi bir kanundur Yağmurun oluşumu da bir dizi sebep-sonuç ilişkisine bağlıdır Gafiller yalnızca sebep ve sonucu görürler, müminler ise sebeplerin yaratıcısını (müsebbibül’L-esbabı) da görür ve O’na şükrederler 47 Andolsun ki, biz senden önce kendi kavimlerine nice peygamberler gönderdik de onlara açık deliller getirdiler (Onları dinlemeyip) günaha dalanların ise cezalarını hakkıyla vermişizdir Müminlere yardım etmek de bize düşer 48 Allah O'dur ki, rüzgârları gönderir, bunlar da bulutu kaldırır Derken, Allah onu gökte dilediği gibi yayar ve parça parça eder; nihayet arasından yağmurun çıktığını görürsün Allah dilediği kullarına yağmuru nasip edince, onlar seviniverirler 49 0ysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi 50 Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak: Arzı, ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Şüphesiz O, ölüleri de mutlaka diriltecektir O, her şeye kadirdir 51 Andolsun ki, bir rüzgâr göndersek de onu (ekini) sararmış görseler, ardından muhakkak nankörlüğe başlarlar Ayetteki “onu sararmış görseler” diye meali verilen cümlede yer alan “onu” manasındaki zamir, şu şekillerde tefsir edilmiştir: a)Maksat, Allah’ın rahmetinin yani yağmurun eseri olan ekin ve yeşilliktir b)Maksat, buluttur; sararınca yağmur yağmaz 52 (Resûlüm!) Elbette sen ölülere duyuramazsın; arkalarını dönüp giderlerken sağırlara o daveti işittiremezsin 53 Körleri de sapıklıklarından (vazgeçirip) doğru yola iletemezsin Ancak teslimiyet göstererek âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin Bu iki ayette geçen ölü, sağır ve kör kelimeleri, kalpleri ölmüş, hakka kulak tıkamış ve kalp gözü kör olup hakikati göremeyen manasında tefsir edilmektedir 54 Sizi güçsüz yaratan, sonra güçsüzlügün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır O, dilediğini yaratır O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sahibidir İnsan cenin ve çocukluk döneminde zayıf ve çaresizdir Sonra gelişip güçlenir, daha sonra ise ihtiyarlayıp yine güçsüz hale gelir Ayette, insan hayatının bu devrelerine ve hepsinin Allah’ın kudretinin eseri olduğuna işaret edilerek, insanın yalnız Allah’a kulluk etmesi gereği hatırlatılmış olmaktadır 55 Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı Ayette, bir yoruma göre, günahkarların bu yemininin gerçekle bağdaşmadığına; diğer bir yoruma göre ise, kendilerine, kulluk edebilmek için yeterli süre verilmediği şeklinde yanlış bir iddiada bulunacaklarına işaret olunmaktadır 56 Kendilerine ilim ve iman verilenler şöyle derler: Andolsun ki siz, Allah'ın yazısında (hükmedildiği gibi) yeniden dirilme gününe kadar kaldınız İşte bugün yeniden dirilme günüdür; fakat siz onu tanımıyordunuz 57 Artık o gün, zulmedenlerin (beyan edecekleri) mazeretleri fayda vermeyeceği gibi, onlardan Allah'ı hoşnut etmeye çalışmaları da istenmez Kıyamet günü, artış iş işten geçmiş olacak, ileri sürülecek mazeretler bir fayda sağlamayacağı gibi, yapılanlardan pişmanlık duyma, tevbe etme vb yollarla Allah’ı hoşnut etmeye çalışmaları da bu zalimlerden istenmeyecektir 58 Andolsun ki biz, bu Kur'an'da insanlar için her çeşit misale yer vermişizdir Şayet onlara bir mucize getirsen inkârcılar kesinlikle şöyle diyeceklerdir: Siz ancak bâtıl şeyler ortaya atmaktasınız 59 İşte bilmeyenlerin (hakkı tanımayanların) kalplerini Allah böylece mühürler 60 (Resûlüm!) Sen şimdi sabret Bil ki Allah'ın vâdi gerçektir (Buna) iyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevketmesin! Son cümle “İyice iman etmemiş olanların seni hafife almalarına sakın fırsat verme!” şeklinde de anlaşılmıştır |
|