Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
sömürgecilik, tarihi

Sömürgecilik Tarihi

Eski 07-26-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sömürgecilik Tarihi



sömürgecilik nedir - müstemlekecilik - sömürge nedir - x yy yunan sömürgeleriSömürgecilik : sömürge elde etmeyi, bir milletin diğer milletleri siyasi ve iktisadi" hakimiyeti altına almayı öngören siyasi anlayış müstemlekecilik


Sömürge kelimesinin anlamı zamanla değişikliğe uğradı Değişmeyen tek unsur, insanların terkettikleri ülkeyle yerleştikleri ülke arasındaki coğrafi süreksizlik düşüncesidir Aslında, sömürgeleştirme amaç ve metotları büyük ölçüde değişmiştir Sayısız ve çeşitli yasalarda yer alan bu değişikliklerden burada ancak bazı örnekler verilebilir


Klasik ilkçağda sömürge hep, birbirine bağlı bir göçmen topluluğunun az veya çok uzaktaki bir toprak parçasına sahip çıkması biçiminde görüldü Aslında sömürgeyi meydana getiren insanların siyasi ve askeri kaygıları yoktu Onların anayurdu terketmeleri, verimli toprakları az olan Akdeniz ülkelerindeki nüfus artışından doğacak tehlikeleri önlüyordu


Oikistes (kurucu) yönetimindeki bir göçmen topluluğu, «ana-site»den tamamıyla kopabilir ve Delphoi kâhinine danıştıktan sonra, birtakım belirli dini törenlerle yeni bir site kurabilirdi Bu sömürgeleştirmenin ilham kaynağı Delphoi kâhiniydi Böylece kurulan site de, bundan sonra artık tamamıyla egemen ve bağımsız duruma gelirdi


X yy Yunan sömürgeleri (Ege denizi adaları, Küçük Asya kıyıları) veya MÖ VIII yy ile V yy arasında kurulan sömürgeler için de durum böyle olmuştur İki devlet arasında, çoğu zaman ancak soy birliği, ortak dini gelenekler ve dil gibi duygusal bağlar devam eder ve bunlar çoğu zaman belli bir ticari, hattâ siyasi dayanışma yaratmaya yeterdi MÖ 814'e doğru Sur'luların kurduğu Kartaca gibi birtakım Fenike sömürgelerinin gelişimi de böyle oldu Başka durumlarda, göçmenler anayurtlarına bağlı kalırlardı O zaman da, sömürge, anayurdun bir «ileri karakolu» durumunda olurdu


Bu karakolun amacı, isyan çıkaran veya askeri önem taşıyan stratejik bölgeleri gözetim altında tutmak ve servet kaynaklarını değerlendirmekti Eski Mısır'ın elde ettiği Nübye topraklarının durumu da bu tipe bağlanabilir Eski Mısır'ın Nil'in kaynağına doğru yayılması, MÖ II binyılda, daha Orta imparatorluk döneminde başlamıştı Nübye, Mısır'a köle, altın ve hayvan sürüleri sağladı


Buna karşılık Mısır'dan, Nübye'ye küçük memur, asker, tacir ve köylü toplulukları gitti Bunlar ikinci çağlayanın yukarısına, Semneh'in içerilerine kadar yerleştiler Böylece, Mısır'ın yerli halk üstündeki medenileştirici etkisi Beşinci çağlayanın ötesine, MÖ VIII yyda Mısır'a bir hanedan yetiştirmiş olan Kuş ülkesine kadar yayıldı


Bunun en ünlü örneklerine Yunan ve Roma tarihlerinde rastlanır: Yunan klerukhia'ları ve Roma hukuku kolonileri (başlangıçta 300 yurttaş) Bu koloniler, önceleri deniz sınırlarını savunmakla görevliydiler, ama daha sonraları municipium durumuna geldiler


Her iki durumda da, zaptedilen topraklara, askeri görevle yerleştirilen kolonlar, bağlı oldukları sitedeki yurttaşlık haklarını tamamıyla muhafaza ediyorlardı Böylece, Roma hukuku kolonileri, cumhuriyet döneminde, idari alanda kısmen muhtar olmalarına rağmen (bir decemvir kurulunun yardımıyla çalışan bölgesel duumvir idaresi), bir Roma yurttaşının bütün medeni ve siyasi haklarını ellerinde tutarlardı: Jus connubii veya Romalı bir kadınla evlenmek hakkı; jus commercii veya menkul ve gayrimenkul her çeşit mal ticareti yapmak ve bu hakları adli makamlar tarafından da geçerli saydırtmak için legis actio hakkından yararlanmak yetkisi ve jus suffragii veya oy hakkı; jus honorum veya bütün yüksek görevlere seçilebilmek hakkı


Bununla birlikte başka sömürgeler, bir anayurdun otoritesi altında bulunmalarına rağmen, anayurttaki yurt-taşlarıyla eşit haklara sahip değildiler Roma, sömürgelerinden başka, kara sınırlarını da savunmak amacıyla Latin hukuku sömürgeleri de kurdu Bu kolonilerde başlangıçta l 500 ilâ 6 000 Latin ve müttefik vardı Öbürleri gibi idari muhtariyete sahip olan (hattâ müttefik toprağı bile sayılan) bu «Latin» sömürgeler, üyelerine kısıntılı bir yurttaşlık hakkı veriyordu


Bu hak, MÖ II yy da, jus connubii (MÖ 268'de geri alındı) ve jus honorum dışında, Roma yurttaşının bütün haklarını kapsıyordu Toplam olarak, 46 Latin sömürgesi ile Marius, Sezar ve Augustus'un kurdukları askeri nitelikteki sömürgelerle aynı zamanda oluşturulan 200'ü aşkın Roma sömürgesi vardı Bununla beraber, Roma sömürgesi adı ve yasası, fahri bir unvan olarak da verilirdi


Gerek Kartaca sömürgelerinde, gerek Helenistik krallıklarına bağlı Yunan-Makedonya sömürgelerinde, bir anayurtta sahip olunan hâkimiyet ve yurttaşlık haklarına rastlanmazdı Bu ikinci sömürgelerde «site» sözünün hiç bir anlamı kalmamıştı Kendi kaynaklarıyla yetinmeye çalışan Erken Ortaçağ derebeyliği (İskandinav ülkeleri dışında) sömürge kurmaya elverişli değildi Ama XI yydaki nüfus artışları ve ticaretin gelişmesi ortaya yeni sömürge biçimlerinin çıkmasına yol açtı


XII yyın sonuyla XV yy arasına rastlayan bu dönemin en tipik kolonileri ile ticaret acentaları arasında büyük bir benzerlik vardı Akdeniz'de İtalyan (Pisalı, Cenovalı, Venedikli) tacirleri, Baltık ve Kuzey Denizi ülkelerinde Alman Hansa birliğine bağlı tacirler, alışveriş ettikleri hükümdarlardan, ya bir şehrin bütününde (meselâ, Kırım'da Feodosiya'da Cenevizliler) veya yalnız bir semtinde (meselâ İstanbul'da Beyoğlu [Pera] ve Galata veya Londra'nın küçük Steelyard mahallesi) yerleşmek hakkını elde ettiler


Bu şehir imtiyazları ya bir (Magusa'nın Cenevizlilere, Bergen'in Lübeck'lilere) veya birkaç (Don Kıyısında Tana) millete verilir ve bunlar, genel olarak bir sömürge başkanının sorumluluğu altında geniş bir adli muhtariyete sahip olurlardı Bu «konsül»lerin yargılama yetkisi, çoğu zaman, ayrı kökenli tacirlere kadar uzanıyordu Bunlar, itibari yurttaş sayılıyor ve «konsül»lerin himayesinden yararlanıyorlardı


Bu konuyla ilgili olarak dikkate değer bir olay da, XIX yy sonlarında buna benzer bir teşkilâtlanma biçiminin Çin imparatorluğunda ortaya çıkmış olmasıdır Çin'de de, önce Avrupalılar, sonra Amerikalılarla Japonlar, kendilerine kira ile bütün bir şehirle dolaylarının veya ülke dışı sayılması kabul edilen bir mahalle veya semtin verilmesini sağladılar ve kendi yurttaşlarına tanıdıkları imtiyazları yerlilere de tanıdılar


Eski ticaret sömürgeleri elde ettikleri güç sayesinde, çoğu zaman zayıf bir hükümdarı etkiliyor ve onu adeta himayeleri altına alıyorlardı Böylece, iktisadi sömürgeleştirme, XIV yyda (Kıbrıs'a Ceneviz sızmasında olduğu gibi) gerçek bir siyasi sömürgeleştirmeye yol açtı Bazen de bu iki sömürgeleştirme biçimi birlikte yürüyordu


Meselâ, 1204'te Venediklilerin entrikaları sonucu Bizans imparatorluğunun çöküşü Cenovalı ve Venediklilere büyük ticari teşebbüs imkânları sağladı Fief haline getirilen veya tamamıyla bağımsız durumda olan topraklar, ya ilk bölüşmede ya da Bizans'ın yeniden fethi sırasındaki pazarlıklar sonunda (deniz ticaretinin güçlü bir koruyucu deniz gücü gerektirmesi dolayısıyla) sağlam birer ticari ve stratejik üs oldu Bu üslerde İtalyanlar daha büyük bir hareket serbestliğine kavuştu


Daha sonra da, başlangıçtaki sömürge şehirlerin yerini, çıkarcı amaçlarla kurulan gerçek sömürge devletleri aldı veya bu şehirlerin yanı sıra sömürge devletleri kurulmaya başladı: Doğu Ege'de mali şirketlerin yönetimindeki Ceneviz imparatorluğu ve özellikle gelişmesini XV yyın sonuna kadar sürdürerek o tarihte İstria'dan Kıbrıs'a kadar yayılan geniş Venedik imparatorluğu Bu güçlü deniz üsleri, doğrudan doğruya Venedik hühûmetine bağlı topraklar (Methone ve Korone gibi Peloponnesos limanları, Korfu gibi küçük veya Girit gibi büyük adalar) ve Venedikli patricius'ların (Kyklades gibi) veya himaye altında olan birtakım kimselerin (Eğriboz'un [Euboia] «tercier»leri gibi) ellerinde tuttukları fieflerden meydana geliyordu


Bütün bu yerlerin arasında, stratejik önemi ve Venediklilerin geniş çaptaki göçleri dolayısıyla, Girit'in özel bir yeri vardı Böyle bir yayılma ve anayurtla siyasi ve iktisadi bağların sıkılığı, venedik sömürgeciliğinin bir özelliğidir, bu, daha sonraki sömürgelerin başlangıcı olmuştur


XVI yyın başından XX yyın başına kadar sayıları gitgide artan Avrupa sömürgelerinin hepsi de siyasi bakımdan bağımlı ve anayurt tarafından değerlendirilen topraklardı Ne var ki, bu sömürgelerin yeryüzünün çeşitli yerlerine yayılmış olması birbirinden çok değişik ve karmaşık sömürü biçimleri gerektiriyor, her birinin elde edilme yollarının değişik olması gibi sebepler de sömürgeler için ortaya çeşitli yönetim yasaları çıkmasına yol açıyordu


Ama, XVI yy ile XVII yyın başı arasındaki döneme rastlayan ilk sömürgecilik girişimlerinin bir tek amacı vardı ve gerek kişilerin gerek hükümdarın zafer kazanması biçiminde özetlenebilecek olan bu ana amacın yanı sıra, Hıristiyanlığı yayma çabalarının da en az servet peşinde koşmak kadar büyük bir rol oynadığı sanılır İşte bundan ötürü, sömürgelere önceleri, anayurdun, benimseyip kendisine mal etmesi gereken birer uzantısı gözüyle bakıldı


Gerçekte bu teorik görüş, bazı güçlüklerle ve en başta uzaklık meselesiyle karşılaştı Avrupa krallıkları, bazı maceralı teşebbüsleri birtakım özel kişilere bırakmak zorunluluğunu duyuyorlardı Ama bu işler, kişilerin tek başlarına yapacakları teşebbüsler değildi Onun için hükümdarlar, onları ya derebeylik ilişkileri çerçevesi içinde veya birtakım imtiyazlarla desteklenen dernekler halinde birleşmeye teşvik ettiler


Bu konuda öncü olan Portekizlilerle İspanyollar, XVI yym başında, Amerika'daki sömürgelerinde bu feodal formülü geniş ölçüde kullandılar: meselâ, görevleri babadan oğula geçen Portekizli kumandanlar, İspanyol «encomienderos»lar için durum böyleydi Madenlerin ve toprakların işletilebilmesi için geniş alanlar üstünde gerekli nüfuzu ancak bir avuç fatih bu şekilde sağlayabilirdi


Derebeylerin rahat durmasını ve kargaşalık çıkarmalarını önlemek için, monarşiler anayurttaki yönetim sistemine benzer bir sistemi sömürgelerde de kurmayı ve sömürge fatihlerini kesin bir kademeleşmeye zorlayarak bu sistemle bağlamayı tasarlamışlardır; bu kuruluşun başına çeşitli krallık temsilcileri (genel valiler, corregimientos'lar, yargıçlar, «audencias» sorumluları) getirilecek, bu temsilciler de Consejo de Las İndias'ın yüksek denetimi altında bulundurulacaktı


Ayrıca, bütün İspanya sömürge ticareti, önceleri Sevilla'nın, sonraları da Casa de Contratacion'un merkezi olan Cadiz'in onayı ile yapılıyordu Bu da, imtiyazlara ve tekellere alabildiğine yer verilen bir dönemde olağan sayılabilecek yükümlülüklerin çerçevesini bir hayli aşıyordu Bu durumda sömürge ticaretinin böylesine bir baskı altında bulundurulması ve fatih sınıfının hor gördüğü yerli halkı böylesine sömürmesi, Katolik kralların besledikleri benimseme ve kaynaşma umutlarının birer hayal olmaktan öteye gidememesi demekti; ayrıca merkezileşme de İspanyol Amerikasının derebeyliğe dönüşmesini önleyemedi


Fransızlar, İngilizler ve Hollandalılar işleri gördürmek için, daha çok imtiyazlı şirket'lere başvuruyorlardı Bu şirketler, belirli ticari imtiyazlar karşılığında sömürge yerleşmesinin (kolonların yerleştirilmesi, toprağın değerlendirilmesi, savunması ve hattâ hükümetin denetimi altında sömürgenin yönetilmesi) bütün masraflarını yükleniyordu Çoğu zaman, hele ilk dönemlerde masraf kazancı kat kat aşıyor; bu da işe para yatıranların hoşnutsuzluğuna sebep oluyordu; Fransızlar uzun süre güvensizlikten kurtulamadılar, bu yüzden de Fransızların işlettiği şirketlerin büyük bir kısmı çeşitli buhranlara düştü ve hiç değilse Amerika'da sömürgenin doğrudan doğruya anavatan tarafından yönetimine yol açtı (1674)


Esasta hepsi de aynı kanunla yönetilen sömürgelerde kanunların uygulanması her sömürgenin bünyesine göre değişirdi Tropikal sömürgeler (özellikle Antiller) büyük çiftliklerin şekerkamışı, tütün, çivit, kahve, pamuk) ağır bastığı bölgeler oldukları için doğrudan doğruya sömürge paktına göre yönetilirler, bu yönetimle çiftlik sahiplerinin meydana getirdiği aristokrasi de çoğu başarısızlıkla sonuçlanan birtakım tepkilere yol açardı


Kuzey Amerika'daki tropikal olmayan sömürgeler ise ayrı bir toplum bünyesine sahip oldukları ve iktisadi bir görevleri bulunduğu için büsbütün başka bir yönde geliştiler Birer besin ve strateji üssü olan, Antiller'deki zenginliğin korunmasını sağlayacak bir çeşit insan deposu sayılan bu sömürgeler, yerli halkın çok az ve dağınık olması, ayrıca da anayurttan memnun kalmayan veya anayurtta kalması istenmeyen kişilerin sığınmalarına elverişli bir uzaklıkta bulunmaları yüzünden beyazların yerleşmeleri için çok uygun düşen yerlerdi


Kanada'da sömürgenin kalkınmasında şart olan köylü sınıfını yerleştirebilmek ve orada tutabilmek için Fransızlar derebeylik düzenini uygulamaya başladılar ve bu düzen çerçevesinde soylulara «sömürge işletmeciliği» görevi düştü Birtakım İngiliz sömürgelerinde de aynı metot uygulandı Ne var ki, Yeni İngiltere veya Pennsylvania gibi en canlı hareketli sömürgelerde derebeylik düzeniyle bağdaşmayacak bireyci cemaatler kısa zamanda duruma hâkim oldu; bu cemaatler İngiliz geleneklerinin getirdiği temel hüviyetlere sıkı sıkıya bağlı olmakla kalmıyor, zaman zaman demokrasiyi bile örnek almaya kalkışıyorlardı


Dolayısıyla bu sömürgelere, anayurt geleneğine uygun olarak, şirket veya kral temsilcisinin denetimi altında mahalli bir yönetim bulmalarına imkân sağlayacak beratlar verildi XVIII yyda Londra'nın baskısına ve imparatorluk buyrultularına karşı direnmeye geçen ve bağımsızlık hareketini başlatanlar, bu topluluklardır


İmtiyazlı şirketler sistemi, XIX yyda yürürlükten kalkan sömürge paktından sonra da devam etti, fakat her türlü tekele karşı çıkan liberalizmin getirdiği yeni görüşlere de uymak zorunda kaldı Bu zorunluluğun başlıca sonuçlarından biri eski imtiyazların büyük ölçüde kısılması oldu Ne var ki, siyasi kısıntılar çoğu zaman sadece sözde kalıyordu


Bu kısıntıları uygulamayan ve hesaba katmayanlar arasında, çeşitli Alman sömürge şirketleri, İnsulinde'deki Hollanda ticaret şirketi, özellikle de daha 1885'te hâkim bir devlet durumuna geçen Kongo'daki Afrika Milletlerarası birliği sayılabilir Liberal kısıtlamalar İngilizler tarafından çok daha erken bir dönemde uygulandı ve İngilizler, Hindistan şirketinin siyasi iflasına rağmen (1858), bu uygulamaya yüzyılın sonuna kadar bağlı kaldılar (Nigerya, Güney Afrika şirketleri, İBEA vb)


Bununla birlikte, sömürgeci devletler, XIX yyda, kimi zaman fethedilen ülkelere kesinlikle elkoyarak, kimi zaman mahalli hükümdarlara himaye statüsünü kabul ettirerek sömürgelerin içişlerine daha sık karışmaya başladılar Eski kolonilerde gelişme çoğu zaman bir birleşme ve kaynaşma yönünde oldu; 1852'den itibaren Portekizliler, 1870'ten sonra da İspanyollar bu yolu benimsediler


Fransızlar ise uzun süre kesin bir karar alamadılar; gerçi eski Fransız sömürge imparatorluğunun kalıntılarında anayurttakilere benzer yönetim ve hukuk kurumları yürürlükte idi, fakat sömürge halkına hiç bir zaman anayurt halkına tanınan haklar tam bir eşitlik içinde verilmemişti; kaynaşmanın gerçekleşebilmesi, eşit hakların tanınması ancak XX yyın ortalarına doğru yapılan reformlarla gerçekleşti


Yeni sömürgeler genellikle çok daha otoriter ve baskıcı bir vesayet altında tutuluyordu; Hollandalılarla İngilizler «krallık sömürgesi» statüsünden çıkabilecek kadar gelişmemiş bazı eski sömürgelerde de bu baskı sistemini uygulamaya devam ettiler Bu sömürgelerde bütün yönetim genel valinin ve anayurttan gelen ve sadece kendi bakanlıklarına karşı sorumlu olan vali temsilcilerinin elindeydi («Colonial Office», Fransa'da 1897'de kurulan Sömürgeler bakanlığı vd); sömürgecilikte dolaysız yönetim veya doğrudan doğruya yönetim diye adlandırılan sistem budur


Bununla birlikte, yerli bir yönetim teşkilâtının bulunduğu sömürgelerde bu teşkilât bazen, fakat sadece alt kademelerde muhafaza edilebiliyordu (Fransız Çinhindi, Britanya Hindistanı'nın ilhak edilen bölümü) Fakat sömürgeci devletin bazen kendi himayesini («protektora») kabul ettirmekle yetindiği de olur Bu durumda sömürgeci devlet dolaylı yönetim'i uygular, yerli yönetim ve hukuk teşkilâtını bütün kademeleriyle muhafaza eder


Fakat teşkilâtın her kademesinde dışişleri bakanlığına bağlı kendi temsilcilerini bulundurur Bu temsilciler himaye edilen devletin dış ilişkilerini denetlemekle yetinebilirler; fakat tavsiyeleri (bu tavsiyeler birer emir niteliğindedir) çoğu zaman ülkenin iç gelişmesine de yönverecek tavsiyeler olduğu için, dolaylı yönetim'le dolaysız yönetim arasındaki farkı ortaya koymak her zaman kolay değildir


Avrupalı kolon sayısının önemli bir yekûn tuttuğu sömürgelerde otoriter bir yönetim uygulamak çok zordur; bu gibi sömürgelerde, oraya yerleşmiş Avrupalılar, anayurttaki vatandaşlarının bütün haklarından eşit olarak yararlanmak isterler Fransa'nın Cezayir'e öbür sömürgelerden apayrı bir statü tanıması (1870) bu yüzdendir


Avrupalıların ağır bastığı denizaşırı sömürgelerin çoğu İngiliz imparatorluğu çerçevesindedir; bu sömürgeler için Londra, İngiliz parlamento geleneğine uygun düşen muhtariyet («self-government») sistemini benimsemektedir Daha XIX yyın ikinci yarısında Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerinde temsilci meclisleri kurulmuştu; seçimle işbaşına gelen bu temsilciler, ülkenin tek hakimi olmakta devam eden genel valinin yardımcısı durumundaydı


Sonra zamanla meclislere karşı sorumlu hükümetler ortaya çıktı ve genel vali sadece bir hükümdarın temsilcisi olarak kaldı Bu gibi parlamento kurumlarına, ancak tam bir devlet kurabilecek nitelikte görülen sömürge federasyonlarında izin veriliyordu; bu şekilde özerkliğe kavuşan devletlerin ilki Kanada konfederasyonudur (1867)


Hukuki gelişmeden de anlaşılacağı üzere, XIX yyın sonunda ve XX yyın başında iskân sömürgeleri ile işletme sömürgeleri arasında günden güne artan bir fark ortaya çıktı Sadece statüleri değil, anayurdun müdahale nisbeti, sosyal gelişme ve değerlendirme teşkilâtı da bu sömürgeleri birbirinden ayırıyordu İskân sömürgelerinde Avrupa'daki sosyal yapıya benzer bir yapının belirlendiği, iktisadın da günden güne çeşitlendiği görüldü; öteki sömürgeler ise, yani işletme sömürgeleri anayurdun kaynaklarını tamamlayacak madeni veya nebati ilk maddeleri üretmeye devam ettiler


İngilizlerin muhtariyet sistemiyle beklenmedik bir başarıya ulaşmaları bu sistemin esnekleştirilmesine, genişletilmesine ve tam bir bağımsızlığa kadar götürülmesine yol açtı


Günümüzde, tarihe karışmak üzere olan sömürge statüsü yerini çeşitli bağımsızlık veya geniş muhtariyet biçimlerine bırakmakta (Commonwealth), sömürge kavramının yerini de gelişmemiş ülkelere yardım fikri almaktadır


alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.