Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletinde, harem, osmanlı

Osmanlı Devletinde Harem

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Harem



haremin anlamı - harem kavramı - politik iktidara müdahale - harem düzeni - saray kadınları - şehzade mustafa


OSMANLI DEVLETİ’NDE SİYASAL İKTİDAR UNSURU OLARAK HAREM



Seyfettin ASLAN
Yrd Doç Dr, Dicle Üniversitesi İİBF Öğretim Üyesi

Hiyerarşik örgütlenmesi ve üyelerinin büyük çoğunluğunun zorunlu iffeti
bakımından daha çok bir manastıra benzeyen Harem, sözlük anlamıyla bir mabet ya da
kutsal alandır Genel girişin yasak ya da denetim altında olduğu ve içinde belirli kişilerin ya
da belirli davranış biçimlerinin yasak olduğu bir mekanı ima eder (Haremin anlamı ile ilgili
ayrıntılı bilgi için bkz Peirce, 1998, ss 2-4) Bu çalışmada harem kavramı, padişahın
saraydaki özel hayatına ait bölümü ifade etmektedir

Devşirme usulü ile toplanan erkek çocukların Enderun’da yetiştirilmelerine benzer
şekilde hareme alınan kızlar da eksiksiz bir eğitimden geçirilmekteydiler Burada dikiş,
nakış, aşçılık öğrenen kızlar kendilerinden mevkice üstün olan bir kadının himayesine
girerlerdi Katı bir disiplinle yönetilen ve tıpkı bir askeri birlik gibi örgütlenmiş olan
haremin üyeleri mevkice yavaş yavaş yükselir, servetler biriktirir ve sorumluluk gerektiren
bir kariyer (mücevher muhafızlığı, elbisecibaşılık, sofracıbaşılık, hamamcıbaşılık gibi)
yaparlardı Müslümanların köle olması mümkün olmadığı için haremdeki kadınların hepsi
istisnasız gayrimüslim kökenli, yani Hıristiyan’dılar Çoğu, güzellikleriyle ünlü
Kafkaslardı, aralarında Rumlar, Sırplar, İtalyanlar da vardı Harem kadınları ya köle
pazarından satın alınır, ya da sultanın hoşuna gitmek ve günün birinde sarayda kendisine
arka çıkacak bir koruyucu kazanmak isteyen bey ve paşalar tarafından sunulurdu (Clot,
1998)

Enderun’da yetiştirilen içoğlanları padişaha bağlı yönetici sınıfını oluşturdukları
gibi haremde yetiştirilen genç kadınlar da Enderun’dan çıkan bu yönetici sınıf üyeleriyle
evlendirilip sadakatleri pekiştirilmekteydi (Peirce, 1998)

Osmanlı kadınlarının taht üzerinde hak iddia etmeleri söz konusu olmadığına göre,
bunların nispeten serbest oldukları akla gelebilirse de, gerçekte otoriter rejim onları da bir
çok yönden sınırlandırmıştır Evlilik yoluyla iktidara bir tehdit oluşturmamaları için harem
kadınları kul statüsündeki yöneticilerle evlendirilmiştir Yabancı bir yazara göre, padişah,
herhangi bir paşanın dikkati çekecek oranda nüfuzunun artması veya zengin olması halinde
(padişah bu durumu kendi iktidarına rakip olarak gördüğü için) onu zayıflatmak amacıyla
saraya damat olarak alırdı Bu vesileyle paşa, nişan, nikah ve düğün masrafları dolayısıyla
muazzam servetler harcamak zorunda kalırdı (Kunt vd, 1997) Sultan kızı-damat
evliliğinden sadece sultanların değil annelerinin ve hasekilerinin de büyük yarar sağladığı
açıktır (Peirce, 1998) Bu şekilde hem saray kadınlarının ileride iktidara tehlike
oluşturabilecek kişilerle evlenmeleri hem de kul yöneticilerin iktidara tehlike
oluşturabilecek şekilde servet biriktirmeleri engellenmiş olmaktaydı

HAREMİN GÜÇLENME SEBEPLERİ

Osmanlı hanedanı, diğer birçok kurumda olduğu gibi cariyelik sistemini de iktidarı
saltanatın elinde toplayacak şekilde uyarlamışlardır (Peirce, 1998) Osmanlılar haremi
siyasal iktidardan uzak tutmak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir

Saray kadınlarının siyasi iktidara müdahalelerini engelleme yollarından biri olarak
cariyelik müessesesi kullanılmıştır Peirce, bunu şöyle ifade etmektedir: “Yabancı bir
prensesin ya da yerli elitten bir kadının ailesinin, hanedanla evlilik bağı kurulması
neticesinde besleyebileceği siyasi arzular ya da koymaya çalışabilecekleri siyasi ağırlık
cariyelerde söz konusu olamazdı Teorik olarak, efendilerinin üzerinde çok az yasal hakları
vardı ve Osmanlı toplumundaki belli çıkarları korumak için ona baskı yapma olasılıkları
pek yoktu” (Peirce, 1998) Padişahların, haremin siyasal iktidara rakip olmasını önlemek
için yabancılarla evlenme politikasının uzun bir süre başarılı şekilde sürdüğü söylenebilir
Buna karşın 16 yüzyılın sonunda yaşanan bir dizi saltanat sorunu bu süreci aksatmıştır Bu
yüzyılın sonunda ve 17 yüzyılın başında tahta çıkan padişahların çocuk yaşta veya akıl
ehliyetinden yoksun olmaları haremi güçlendirici bir etki yapmıştır

Saray kadınlarının siyasetle ilgilenmelerine yol açan sebeplerden birinin, 17
yüzyıldaki veraset sorunu olduğu söylenebilir 17 yüzyılın ilk yarısındaki altı sultanın tahta
çıktıklarında çocuk ya da aklen ehliyetsiz olmaları ve hiç değilse saltanatlarının başında
etkin bir şekilde hükmedememeleri sonucu bu belirsizlik daha da artmıştır (Peirce, 1998)
Siyasal iktidar boşluk kabul etmediğinden hükümdarların yetersizliği saray kadınlarının
daha etkin olmalarına yol açmıştır

16 yüzyıl sonlarında padişah hanesinin gelişmesi, hanedanın yönetici elitle
ilişkisinin niteliğini iki şekilde etkilemiştir: Şehzade saraylarının ortadan kaldırılması ve
sultan hanesine ikinci bir harem, dişi haremin katılması Şehzade sancağının ortadan
kalkması, şehzade hanesinin hanedanla ilişki kurmak için aracı olarak kullandığı yönetici
sınıf üyelerine ulaşmasının engellenmesi anlamına gelmekteydi Padişah hanesinde nüfuz
sahibi olmak da artık sadece erkek harem görevlilerinin hakkı olmaktan çıkmış, dişi harem
de bu nüfuzu kullanmaya başlamıştır Haremin kurumsal boyutunun büyümesiyle valide
sultan, padişahın baş cariyeleri, kethüda hatun ve hadım karaağalar grubu otorite
kazanmıştır (Peirce, 1998)

III Murad (1574-1595) döneminde, Eski Saray’daki harem örgütünün kadroları da
o zamanlar Saray-ı Cedide-i Amire denilen Topkapı Sarayına taşındı Akhadımlara
verilegelen Darüssade Ağalığı’na ise ilk kez Habeş (zenci) Mehmed Ağa atanarak haremin
bekçiliği zenci harem ağalarına geçti (Sakaoğlu, 1999)

III Murad dönemine kadar padişahın ailesini oluşturan annesi, zevceleri ve
cariyeleri Eski Saray’da kalmakta, Padişahlar ise, devlet işlerini Saray-ı Cedide denilen
Topkapı Sarayında yürütmekteydiler Fakat III Murad döneminde Eski Sarayda bulunan
padişahın ailesi de Topkapı Sarayına taşındı ve dolayısıyla harem siyasi iktidar üzerine
daha çok etki etme şansını yakalamış oldu (Turan, 1999)
Padişah hanesinin gelişmesinde Süleyman’ın saltanatında hasekiliğin önem
kazanması da rol oynamıştır (Peirce, 1998)

Şehzade sancaklarının ortadan kaldırılması ve kafes sisteminin getirilmesi, padişah
annesinin ve diğer şehzade annelerinin tek bir fiziksel alanda yerleşmeleri anlamına
gelmekteydi Böylelikle Saray’da oluşan bu fiziki ve siyasi yoğunlaşma en üstte valide
sultan tarafından temsil edilen bir güç hiyerarşisini gerekli kılmaktaydı Peirce’ın de
belirttiği gibi, “Osmanlı hanedan ailesinin yapısı ve üremeye ilişkin düzenlemeleri eşe değil
anneye itibar ettiği (Peirce, 1998) için böyle bir hiyerarşi doğal sayılmalıdır Nitekim bu
hiyerarşi, siyasi iktidara müdahalelerde padişah eşlerinden ziyade valide sultanların daha
etkin rol oynama sebebini de açıklamaktadır

Öte yandan Padişahın annesine resmi bir unvan olarak valide sultan denilmesi III
Murad’ın saltanatı sırasındadır Daha önceleri kendisi resmen ya “Padişah X’in annesi ya
da “mehd-i ulya” veya “sedef-i dürr-i saltanat” gibi mecazi deyimlerle anılırdı Bu resmi
ünvanla valide sultan, en yüce imparatorluk görevlileri saflarına katılmış oldu (Peirce,
1998)

Hanedanın yok olmasını önlemekle sorumlu olan valide sultan, bunu hem
şehzadelerin doğmasını teşvik ederek hem de öldürülmelerini önleyerek yerine
getirmekteydi (Peirce, 1998) Valide sultan hanedanın muhafazasının birinci derece
sorumlusu olduğu için üremeye ilişkin düzenlemeleri denetleme ve hanedan üyelerini
korumakla görevliydi

Valide sultan, kendi konumunu muhafaza etmek için çeşitli kaynaklar kullanırdı;
bunlar, zenginlik, sosyal statü ve bazen de politik güç olarak sayılabilir Sultanın
hasekisine sevgi ve saygısı ne kadar büyükse bu kaynaklar da o kadar büyük olurdu
(Peirce, 1998)

Valide sultanların güçlü olmalarının bir sebebi de padişah kadınlarının özellikle
erkek evlat doğurmadıkça ya da Hürrem Sultan gibi padişahı kendine hayran bırakmadıkça
etkin olamamaları ve özellikle II Bayezid’dan sonra padişah kadınlarının tamamen
cariyelerden seçilmesi, valide sultanları genellikle haremin tek kadını ve hakimi durumuna
yükseltmiştir Valide sultanın gücünün artması oranında yardımcısı durumundaki zenci
Kızlar Ağası’nın (Darüssaade ağası) saraydaki gücü de o oranda artmıştır (Kunt vd 1997)
Valide sultanın kariyeri sonuç olarak padişahın konumuna bağımlı ise de, gücünün
tek kaynağı padişah değildi Geniş nüfuz ağları vardı: Kızları ileri gelen devlet adamlarıyla
evliydi, azat edilmiş köleleri saray dışındaki önemli müttefikleriydi; yüksek rütbeli
hadımağalar ya da padişahın hocası gibi Enderun görevlileri üzerindeki etkisi önemli
olabilirdi Valide sultanın bu ağları sürdürmesi, taraftarlarını nüfuzlu ve kazancı bol
makamlarla ödüllendirmesine bağlıydı, dolayısıyla bu hükümet kaynaklarından mümkün
olduğu kadar çoğunu ele geçirmek isteyeceği anlamına gelmekteydi Sonuç olarak, bu
nüfuz mücadelesinde padişahın annesi korkulacak bir rakip durumundaydı (Peirce, 1998)
Valide sultanlar güçlü konumlarını sürdürmek için dış dünyayla ilişkilerini
geliştirmek zorundaydılar Hammer bu çıkar ilişkisine bir örnek vermektedir; “Harem
kadınlarının, kendi adamlarına verdirdikleri zeametlere “sepete düşmüş” tabir olunurlar
ve bazı nedimler bunun yirmisine otuzuna birden malik bulunurdu” (Hammer, Tarihsiz,
Sultan ailesinin karmaşıklığının artmasıyla birlikte, (Hürrem’den başlayarak sultan
cariyeleri tüm kariyerlerini harem-i hümayunda geçirdiler; sultan kızı-vezir evliliklerinin
rutinleşmesi de sultan kızlarının ve sultan ailesi damatlarının başkent şahsiyetleri haline
gelmesini sağlamıştır) sultan tarafından başkalarına verilen ya da paylaşılan otoritenin daha
büyük bir kısmı hane içinde kalmıştır (Peirce, 1998) Sultan ailesinin hükümet merkezinde
toplanması, sultanın çevresindeki güçlü kişilerin sayısını artırmış ve bu durum siyasi ortamı
olabildiğince gerginleştirmiştir

III Murad döneminde harem halkının saray dışındaki dünyayla ilişkisini
yasaklayan kanunun kaldırılmasıyla saray dışında bağımsız haneler edinmeye
başlayan harem halkı, siyasal nüfuzlarını ilmiye atamalarında bile kullanır hale
geldiler Bu gelişmeler ilmiye sınıfının siyasallaşmasına, başarı ölçütlerinin
düşmesine ve saray sırlarının da herkes için dedikodu malzemesi haline gelmesine
yol açmıştır (Fleischer, 1996)

Sarayda, hanedan kadınlarının etkinliklerini artırmalarının bir sebebi de, 16 yüzyıl
sonunda hanedan ailesinin yapısında ve üyeleri arasındaki ilişkilerin büyük ölçüde
değişmesi, şehzadelerin artık sancağa gönderilmemesi ve tahta geçiş sisteminin, açık
mücadeleden başlayıp, en büyük erkek çocuğun tahta geçmesi sistemine benzer bir
dönemden geçip, sonunda tahta hanedanın en yaşlı erkek üyenin geçmesine varan
değişimiydi (Peirce, 1998) Saltanat varislerinin kafes hayatı yaşamaları, tahttaki padişahın
bir nebze olsa da tahttan indirilme tehlikesini bertaraf etmesine rağmen eğitimsiz ve bazen
da psikolojik sorunlara sahip şehzadelerin tahta çıkmasına sebep olduğu için devletin
geleceği açısından çok olumsuz bir duruma yol açmıştır

Hanenin (hiç değilse yönetici sınıf için) yönetim modeli ve sosyal örgütlenmenin
temeli olduğu bir sistemde, hanedan hanesinin yapısı hükümetin idaresini derinden
etkiliyordu Saltanat yerleştikçe, aile hanesinin statüsü yükseldi: valide sultan sadece daha
fazla otorite edinmekle kalmadı, oğluyla ilişkisi de esas olarak özel bir ilişkiden toplumun
tümünü kucaklayan bir ilişkiye dönüştü (Peirce, 1998)

Öte yandan Koçi Bey de, değerli devlet adamlarının, padişahın nedimlerinin ve
yakınlarının kışkırtmasıyla suçsuz yere katledilmesinden dolayı daha sonra gelen devlet
adamlarının saray etkisine girdiğini (1998) İran’la yapılan savaşlarda büyük yararlılıklar
gösteren Ferhad Paşa’nın durumunu örnek göstermekte ve dolaylı olarak ehliyetsiz devlet
adamlarının devletin otoritesini hareme kaptırdıklarını ima etmektedir

Osmanlı devletinin kuruluş esaslarından biri olan Gaza ilkesi doğrultusunda yapılan
fetihlerin öneminin azalması ve devletin, yayılmacı askeri bir devletten idari, bürokratik bir
devlete evrilmesi de haremin gücünün artmasının başka bir sebebi olarak gösterilebilir Bu
evrim kesintisiz, istikrarlı bir evrim değildir, can alıcı dönemlerinden biri 16 yüzyıl
sonudur (Peirce, 1998)

HAREMİN DEVLET İŞLERİNE MÜDAHALESİ
Kadınlar saltanatı da denilen Harem’in devlet işlerinde aktif rol oynaması süreci,
Kanuni’nin son döneminde Hürrem Sultan’la başlayıp, IV Mehmed’in Validesi Turhan
Sultan’ın bu gücünü kullanmayacağını taahhüt edip sadrazamlığı Köprülü Mehmet Paşa’ya
vermesiyle sona ermiştir

İlk kez 20 yüzyıl başı popüler tarihçisi Ahmed Refik tarafından kullanılan kadınlar
saltanatı terimi harem kadınlarının siyasi nüfuz kullanma geleneğine işaret etmektedir
(Peirce, 1998)

Harem üyelerinin son derece iyi yetişmiş, terbiye edilmiş, zeki ve yetenekli
oldukları söylenebilir Kendilerine güvenen erkekler gibi, harem üyesi kadınlar da devlet
kademelerinde yükselmek istemekteydiler Bunun için de güzel olmak gerekmiyor,
kendisine verilen eğitimi en iyi özümsemiş olan, güzel yazan, konuşan bu yarışa avantajlı
başlamaktaydı Bundan dolayı haremin, belirli dönemlerde siyasi iktidara müdahalesinin
doğal karşılanması gerektiği (Akgündüz, 1995) ifade edilmektedir

Clot, haremin nüfuzunun kimi koşullarda padişah ve vezirlerin de nüfuzunu
aştığını, 150 yıl boyunca iktidar ve etkinliklerinin arttığını (1998) ifade etmektedir Nitekim
Uzunçarşılı, III Murad’ın validesi Nurbanu Sultan, III Mehmed’in validesi Safiye Sultan
ile IV Murad, İbrahim ve IV Mehmed devirlerinde bir süre yönetimi ele geçirmiş olan
Kösem Sultan gibi bazı valide sultanların devlet işlerine müdahalesinin birçok
kanunsuzluğa yol açtığını (1988) iddia etmektedir

Güçlü veziriazam Makbul İbrahim Paşa’nın öldürülmesi ve Şehzade Mustafa’nın
katli bu dönemdeki saray entrikalarının devlet siyaseti üzerindeki etkisini gösteren iki
önemli olaydır Sakaoğlu, Makbul İbrahim Paşa’nın öldürülmesinde padişah üzerindeki
etkisi tartışmasız olan Hürrem Sultan’ın parmağı olduğunu ve İbrahim Paşa’nın (Makbul
İbrahim Paşa’nın öldürülme sebepleri konusunda ayrıntılı bilgi için bkz Danişmend, 1971,
186-188) Taht’a göz diktiğine Süleyman’ı inandırdığını (1999) ileri sürmüştür

Kanuni devrindeki aile hiziplerinin en çok bilineni ve partizanca olanının Hürrem,
Mihrimâh ve Rüstem üçlüsünün oluşturduğu grup olduğu söylenebilir Bu grubun amacı,
önce Hürrem’in bir oğlunun tahta geçmesini güvence altına almak için Mustafa’yı tasfiye
etme (Şehzade Mustafa’nın öldürülmesi konusundaki ayrıntılar için bkz Danişmend,
1971,283-286; Turan, 1997, 26) sonra da Hürrem’in hayatta kalan iki oğlunun küçüğü olan
Bayezid’in konumunu güçlendirmeye çalışmaktı (Peirce, 1998)

Hammer’e göre, Kanuni devlet işlerinde ne kadar muktedirse Hürrem’de fikir ve
ahlakının yüksekliği sayesinde padişah üzerinde o kadar etkiliydi Entrikalarıyla iki
veziriazamın (İbrahim ve Ahmed) idamını, Şehzade Mustafa’nın katlini, daha sonra iki
şehzade arasında felaketli bir savaşı ve şehzadelerin haremde kafes hayatı yaşamasına yol
açan olayları tetiklediği için iktidarını kötüye kullanmıştır Şehzadelerin haremde kalması
tedbirinin devletin çökmesinde önemli rol oynadığı söylenebilir Zira haremin kadınca
terbiyesinin millete ancak gayretsiz ve iktidardan mahrum hükümdarlar yetiştirdiğini
ileri sürerek haremin müdahalelerini olumsuz bir şekilde değerlendirirken
Peirce, konuya değişik bir açıdan yaklaşmaktadır; Osmanlı toplumunda harem kadınlarının
etkisini gayri meşru gören hemen hemen evrenselleşmiş görüşe göre, Hürrem, oğullarından
birinin tahta çıkmasını garantiye almak için padişahı bencilce kullanan ve böylelikle
imparatorluğun refahını tehlikeye atan güçlü bir komplocu olarak sunulmuştur Fakat
yazar’a göre, Hürrem, Mustafa’yı taht savaşında tasfiye etmeye ve bu işte kendine müttefik
bulmaya çalışırken, bir şehzade annesinden beklenen rolü, oğlunu koruma rolünü yerine
getiriyordu Hürrem’in ikilemi ve sevilmemesinin başlıca kaynağı, birbirleriyle çatışan iki
bağlılık arasına sıkışmış olmasıydı: annenin şehzadeye ve eşin sultana bağlılıkları (1998)
Clot da, “Ne olursa olsun, Hürrem öyküleştirilerek anlatıldığı gibi, Süleyman’ın kötülük
meleği değildi Tarihin ona yöneltebileceği başlıca eleştiri, daha sonraları imparatorluğu
onca zayıflatacak olan gözdelerin ve saray kadınlarının saltanatını başlatmış olmasıdır
(1998) demektedir

Vezir-i azam Rüstem Paşa Padişah’a; yeniçerilerin Şehzade Mustafa’ya eğilimli
olduğunu ve “Padişah ziyade ihtiyarlığı cihetiyle bizzat düşman üzerine gidemiyor;
Şehzade’nin padişahlığına vezir-i azam Rüstem Paşa’dan başka bir mani yoktur; Rüstem’in
başını kesmek ve ihtiyar padişahı Dimetoka sarayında istirahate göndermek kolaydır
sözlerini askerlerin açıkça dile getirdiğini söylemekte ve bundan dolayı askerin
kumandasını bizzat Padişah’ın ele alması gerektiğini istemekteydi (Hammer, Tarihsiz, C:
3)
Bütün Osmanlı ve Hıristiyan tarihçileri Rüstem Paşa’nın bu katli, Haseki Hürrem
Sultan’ın telkinleri üzerine yaptırmış olduğu konusunda uzlaşırlar; ancak Hıristiyan
tarihçileri bir zehirlenme teşebbüsüne ve diğer bir çok durumla ilgili sahte mektuplardan
söz ederler ki, bunlar cinayete daha nefrete şayan bir şekil vermektedir (Hammer, Tarihsiz,
C:3) Başka bir yazar da, Hemen bütün Doğu ve Batı kaynaklarının Şehzade Mustafa
olayında Rüstem Paşa ile Hürrem Sultan’ın rollerinin olduğunda ittifak halinde olduklarını
(Yolalıcı, 1999; Peirce, 1998; Sakaoğlu, 1999) söyleyerek haremin etkisini açıkça dile
getirmiş olmaktadır

Tarihçi Mustafa Ali, 16 yüzyıl sonunda, Mustafa’nın “kadınların komplosu ve
namussuz damadın sahtekârlığı” yüzünden idam edildiğini ifade etmektedir Ayrıca Ali,
tarihinin giriş kısmında, ittifakın kışkırttığı bu sözde darbenin yıkıcı güçlerin zaferinin
simgesi ve imparatorluğun çöküş tarihinin başlangıcı sayılabileceğini (Peirce, 1998) ifade
etmiştir

Kanuni, hasekisi Hürrem Sultan ve kızı Mihrimah’ın telkinleri sonucu 29 Eylül
1555’te Veziriazam Kara Ahmed Paşa’yı idam ettirip Rüstem Paşa’yı ikinci kez sadarete
getirdi (Sakaoğlu, 1999; Uzunçarşılı, 1995a) Bu olay haremin siyasi olaylara ne derece
müdahale ettiği açısından da ilgi çekicidir
Sultan kızlarının evliliklerini hep politik amaçlarla kullanan hanedanın yanı sıra
harem kadınları da, saray dışındaki güç odaklarıyla olan bağlantıyı, kızlarını yani
hanedanın sultan kızlarını ileri gelen devlet adamlarıyla evlendirerek
gerçekleştirmekteydiler (Peirce, 1998)

Hammer, III Murad devrine atfen “bu devirde yalnız vilayet valilikleri değil,
sadrazamlık da kadınların nüfuzu altındaydı” der ve Hadım Hasan ve Süleyman Paşaların
ancak Valide Sultan sayesinde (III Murad devrinde haremin devlet işlerine karışmaları hk
ayrıntı için Uzunçarşılı, 1995b,; Danişmend, 1972; III Mehmed’in validesinin devlet
atamalarına ilişkin rüşvet aldığına dair ayrıntı için bkz Uzunçarşılı, 1995b) sadaret
makamına çıkmış olduğunu ve Evvela kapdan, sonra sadrazam kaymakamı olan Halil
Paşa’nın bu memuriyetleri Padişahın hemşiresi olan zevcesinin kuvvetiyle muhafaza
edebildiğini (Tarihsiz, C:4) ifade etmektedir

16 yüzyılda başlayan ve devlet işlerinin aksamasına yol açan kadınların devlet
işlerine müdahalesi, 17 yüzyılda da devam etmiştir Öte yandan IV Mehmed’in annesi
Turhan Valide Sultan gibi devlet düzeninin sağlanması için çalışan ve son derece olumlu
rol oynayan saray kadınlarının da bulunduğunu belirtmekte fayda vardır (Ünal, 1998)
Kanuni ile başlayan saray kadınlarının siyasete müdahaleleri süreci 1656 yılında
Turhan Sultan’ın Köprülü Mehmed Paşa’yı sadrazamlığa getirmesiyle sona ermiştir Bu yıl
Osmanlı hanedan kadınları tarihinde ikinci bir nedenle de bir dönüm noktasıdır IV
Mehmed’in saltanatından sonra bir daha hiçbir valide sultan oğluna naiplik etmedi Daha
önce de belirtildiği gibi valide sultana olağanüstü yetkiler veren naiplik, büyük ölçüde 17
yüzyılın ilk yarısındaki bir dizi hanedan arızasının bir sonucuydu (Peirce, 1998)
Devlet ricalinin, II Ahmed’i Topkapı Sarayının siyasi entrikalarından uzak tutmak
amacıyla Edirne’deki Sarayda kalmaya ikna ettiği (Sakaoğlu, 1999) ileri sürülmektedir II
Mustafa gibi bazı padişahlar da Edirne’de tahta çıkıp, tahttan indirilinceye kadar Edirne’de
kalmışlardır Bu durum, başkentteki saray entrikalarının boyutlarını göstermesi açısından
dikkat çekicidir

Bu dönemde olup bitenler, siyaset arenasında haremin gücünün çok fazla arttığına
delil teşkil eder Bu dönemin özelliği tahta geçen padişahların ya devlet idaresi açısından
yetersiz olması ya da çocuk yaşta başa geçmeleridir

HAREM’İN SİYASAL İKTİDARA ETKİSİ (KÖSEM SULTAN)
Naima’ya göre, Kösem Sultan kadın kölelerini iki üç yıl içinde azat eder (kısa bir
hizmet süresi) ve bu kadınların her birini evlendirip kendilerine çeyiz, mücevherler ve altın
dolu keseler verirdi (C5, 1969) Valide Sultanı hizmetkarlarını gözetmeye iten şey sadece
İslamiyet’in bir kölenin sahibi veya sahibesine yüklediği sorumluluk değildi Kölelerin azat
edilmesi ve onlarla himaye bağlarının sürdürülmesi valide sultanın saray dışındaki
dünyayla hayati bir bağ olan kendisine bağımlı bir taraftarlar ağı kurmasına yardımcı
olmaktaydı (Peirce, 1998)

Kösem Sultan, büyük oğlu IV Murad’ın çocukluk sürecinde sekiz sene kadar
çok nüfuzlu bir konumda bulunmuş ve adeta perde gerisinde hükümet eder vaziyete
gelmişti Sultan İbrahim tahta çıktığında da aynı şekilde hareket eden Kösem Sultan
bir ara saraydan uzaklaştırılmış ise de eski nüfuzunu kazanmak için ocak ağalarını
kullanmış ve sonunda Sultan İbrahim’i hal etmeyi başarmıştır ( Aksun, 1994)

Kösem Sultan’la Turhan Sultan arasındaki iktidar mücadelesi, 17 yüzyıl siyasi
hayatı açısından sarayın yek vücut olmadığını gösterir (Peirce, 1998) Sarayın bu iki
önemli sultanından (Bu iki valide sultan arasındaki mücadele hakkında ayrıntılı bilgi
için bkz Peirce, 1998) genç olanı oğlunun saltanatını, yaşlı olanı ise kendi
otoritesini sağlamlaştırmak istemekteydi (Ricaut, 1996)

Sultan İbrahim’in yerine IV Sultan Mehmed’in geçmesi ile birlikte valide sultanlık
payesini 6 yaşındaki padişahın annesi Turhan Sultan değil, babaannesi Kösem Mahpeyker
Sultan almıştı Onun 3 yıl, 26 gün süren saltanat naibliği dönemine, Ağalar Saltanatı
dönemi de denir Yeniçeri ağaları, cuntanın liderleri olarak, hükümeti aşarak ve devlet
düzenine aykırı olarak, bütün hakimiyeti ellerine geçirmişlerdir Cuntanın liderlerinin
amacı mal toplamak ve zengin olmak, onları destekleyen Kösem Sultan’ın amacı ise,
saltanat sürmek, emir vermek ve devlet yönetmekti Kösem Sultan iktidar hırsı olan ve
politikayı seven bir yapıdaydı (Öztuna, 1998)

IV Mehmed tahta çıktığı zaman henüz altı-yedi yaşındaydı ve bu durum saray
dalaverelerine fırsat vermekteydi Annesi Turhan, devletin ileri gelen şahsiyetleriyle
işbirliği yaparak idareyi denetim altına almaya girişti Turhan’ın baş rakibesi İbrahim’in
annesi, IV Mehmet’in babaannesi Kösem’inde seçkin zümre içinde destekçileri vardı
Kösem Sultan yeniçeri ileri gelenleriyle birlik olup Turhan’ı saf dışı etmek ve tahta
Mehmet’in biraderi Süleyman’ı geçirmek için bir düzen kurdu, fakat tasarladıklarının
sonucunu alamadan Turhan’ı destekleyenler tarafından öldürüldü (Itzkowitz, 1989)
Genç padişahın annesi Turhan Sultan’ın haremin yetkilerini eline almaya çalıştığını
anlayan Kösem Sultan, ocak ağalarıyla işbirliği yapıp annesi daha uysal olan diğer torunu
Süleyman’ı tahta geçirmek için harekete geçti (konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz
Hammer, Tarihsiz, C:5; Sakaoğlu, 1999; Uzunçarşılı, 1995b; Mustafa Naima Efendi, 1969)
fakat bu komployu daha önceden haber alan Turhan Sultan yanlıları tarafından boğulmak
suretiyle öldürüldü (Aksun, 1994)

Kösem Sultan’ın kışkırtmasıyla Bektaş Ağa (Yeniçeri Ağası) ve adamları IV
Sultan Mehmed’i tahttan uzaklaştırıp yerine kardeşi Süleyman’ı geçirmek isterler ve bu
niyetlerini Sadrazam Siyavuş Paşa’ya söylerler Bektaş ağa ayrıca padişaha hizmet etmesi
için dünyanın çeşitli yerlerinden getirtilen çeşitli erkeklerin bundan böyle saraya
sokulmamasını, onların yerine yeniçerilerin alınmasını talep etti (Ricaut, 1996) Bu talep,
yeniçerilerin siyasetin merkezi sayılan sarayı kontrol altına almak için yaptıkları bir
girişimdi

Saraydaki iki grubun mücadeleleri Kösem Sultan taraftarlarının yenilgisiyle
neticelenince olaya karışan ocak ağaları, esnaf ve halkın saraya yardım etmesiyle (Çınar
Vakası ile) tasfiye edilmiş ve böylelikle üç sene devam eden fiili hakimiyetlerine son
verilmişti (Aksun, 1994) Nitekim Sakaoğlu, Çınar vak’asının gerisinde Ocak ağalarıyla
saraydaki harem ağalarının “tegallup” (zorbalık) çekişmelerinin olduğunu (1999) ifade
etmektedir

DARÜSSAADE AĞASI
Saraylarda ve devlet yönetiminde hadım görevliler, hizmetliler kullanmanın doğu
monarşilerinin en eski ve köklü geleneklerinden biri olduğu söylenebilir
Valide sultanın “yürütme erki” olarak görev yapan darüssaade ağası, valide sultanın
dış dünya ve yabancı ülkelerin temsilcileriyle olan bağlantısını da kurmaktaydı Kızlar
ağasının gücü olabildiğince büyük, servetiyse muazzam miktarlarda olurdu Aynı zamanda
kutsal kentlerin de yöneticisi sıfatını taşır; ve sıralamada akağaların başından önce,
sadrazam ve şeyhülislamdan hemen sonra yer alırdı Çoğu zaman da onlardan daha etkindi
ve taşra vilayetlerine vali olarak gönderilmeden önce, 12-13 yaşlarına kadar haremde
yaşayan şehzadelerin eğitiminden de sorumluydu (Ahmed Resmi Efendi, 2000) Dişi
haremin III Murad döneminde padişah hanesine katılması, dişi haremin en üst yöneticisi
olan darüssaade ya da kara ağaların siyasal iktidar üzerindeki gücünü ve etkisini artırmıştır
Darüssaade ağası herşeyden önce, başında valide sultanın bulunduğu, kendine has
küçük bir krallık olan Harem’in önde gelen kişisiydi Şahsına bağlı özel bir teşkilat (kara
ağalar ocağı), üyelerinden her birinin hizmet alanları belirlenmiş bir hiyerarşik yapı ve daha
alt seviyelerde çalışan memurları vardı Ağa, valide sultan, harem kadınları ve padişah ile
dış dünya arasında irtibatı sağlardı İmparatorluktaki en güçlü adamlardan biri olan ve
nüfuzu sarayın çok ötelerine uzanan darüssaade ağası siyaseti etkiler, yönlendirir; iktidarın
paylaşımına karışır, zaman zaman sorumluluğunun ötesinde yetkiler kullanırdı Bu yüzden
ağalığın Osmanlı devlet ve saray teşkilatı içindeki konumunu dikkate almadan iktidar
denklemini açıklamanın pek sağlıklı olacağı söylenemez (Clot, 1998) Darüssaade
ağasının, padişaha ve valide sultana yakınlığı ve kendisine bağlı örgütlenmeyle saray içinde
ve dışında büyük bir nüfuza sahip olduğu söylenebilir

Kızlar ağasının ya da diğer adıyla darüssaade ağasının, 16 yüzyılın sonlarından
itibaren hem saray içi nüfuzları artmış hem de selatin ve haremeyn vakıflarının idaresi başta
olmak üzere yetkileri genişlemiştir Ağalar bir yandan bu büyük vakıflar kanalıyla
merkezin taşrayı denetiminde kritik roller üstlenmiş, diğer yandan da iktidar ve mevki elde
etme mücadelesinde önde gelen aktörler haline gelmişlerdir (Ahmed Resmi Efendi, 2000;
Mantran, 1990) 16 yüzyılın sonlarından sonra devlet katında mevki elde etmek
isteyenlerin konumundan dolayı darüssaade ağasına müracaat etmesi yetki ve kudretini
oldukça artırmıştır

III Murad’ın saltanat yıllarında, imparatorluğun büyük vakıflarının yönetimi de
darüssaade ağalarına verilmeye başlandı ve yönetim alanları zamanla genişledi Mekke ve
Medine’ye hizmet etmek üzere kurulan dini vakıfların; evkaf-ı haremeyn’in amiri (nazır
veya mütevelli) durumuna geldiler Keza, evkaf-ı selatin denilen sultan vakıflarının idaresi
de 1598’den itibaren (III Mehmed devri 1595-1603) darüssaade ağalarına verilmişti Fatih,
Kanuni ve I Ahmed devirlerinde İstanbul’un bütün cizye gelirlerinin sultan vakıflarına
tahsis edildiği hesaba katılırsa, bunun ne kadar büyük bir mali portresi olduğu ortaya çıkar
(Turan, 1999)

Darüssaade ağalarının siyasete müdahalelerine tipik bir örnek olarak IV Mehmed
döneminde Darüssaade ağası olan Yusuf Ağa ve onun icraatları gösterilebilir Yusuf Ağa
Veziriazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa aleyhinde çalışmaktaydı Viyana bozgunu
Yusuf Ağa’nın beklediği fırsatı yakalamasına sebep oldu ve Ağa bu bozgundan
faydalanarak Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı sadaretten indirmeyi ve yerine kendi
yandaşlarından Kara İbrahim Paşa’yı getirmeyi başardı Yusuf Ağa, Firari Mustafa
Paşa’nın harem ağası iken Kara İbrahim’de çuhadar ağası olduğundan ‘kapı yoldaşı’dırlar
Yusuf Ağa ile Süleyman Ağa, Kara İbrahim Paşa’ya, Merzifonlu’yu kastederek ‘bu herifin
daha ne kadar kılıcın salasın’, muradın sadaret değil mi, işte bundan iyi fırsat mı olur?”
derler Üçü birleşerek Kara Mustafa Paşa’nın katli için uğraşmaya başlarlar Gerçi
Viyana’da bozulan serdardan yalnız asker değil, halk da yüz çevirmişti Bunu da fırsat
bilirler Bir hafta sonra 13 Aralık Pazartesi günü toplanan mecliste, onun saltanat davasında
olduğuna, bazı ocaklara ve Anadolu’daki eşkiyaya vaadlerde bulunduğuna dair önceden
hazırladıkları sahte mektupları padişaha gösterirler Padişah ikna olur, bunlara inanır
(Turan, 1999)

I Mahmut devrinde darüssaade ağalığı yapmış Beşir Ağa şöyle anlatılmaktadır:
“Hacı Beşir Ağa’ya halef olan diğer Beşir Ağa, altı sene süren darüssaade ağalığında
hayli fenalık yapmıştır Sadrazamları çırâk-ı has diye kendi adamlarından tayin ettirirdi
Kendi arzusu üzerine hareket etmeyen sadrazamları azlettirmeye muvaffak olamayacak
olursa İstanbul’da yangın çıkartırarak, sadrazamın şeametini ileri sürdürüp el altından
arzusuna muvaffak olurdu Rüşvet ile devlet memuriyetlerini istediklerine verdirirdi”
(Uzunçarşılı, 1988; Mustafa Nuri Paşa, 1992; Şem’dani-zade Fındıklılı Süleyman Efendi,
1976)

SONUÇ
16 yüzyıl sonlarında şehzade sarayları ortadan kaldırılmış ve sultan hanesine ikinci
bir harem (dişi haremin) katılmıştır Şehzade sancağının kaldırılması, şehzadenin yönetici
sınıf üyeleri ve hanedanla ilişki kurmak için gerekli olan kaynaklarını yok etmiştir Bu
uygulama, siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan yetersiz şehzadelerin yetişmesine sebep
olmuştur Ayrıca padişah hanesine dişi haremin katılmasıyla, erkek harem görevlileri
padişah hanesindeki otoritelerini dişi harem üyeleriyle (valide sultan, padişahın baş
cariyeleri, kethüda hatun ve hadım kara ağalar) paylaşmak zorunda kalmışlardır Şehzade
sancaklarının ortadan kaldırılması ve kafes sisteminin getirilmesi, padişah annesinin ve
diğer şehzade annelerinin tek bir fiziksel alanda yerleşmeleri anlamına gelmekteydi
Osmanlı hanedan ailesinin yapı ve çoğalma düzeni eşe değil anneye dayalı olduğu için
saraydaki bu fiziki ve siyasi yoğunlaşmanın dizginlerinin valide sultanın elinde olması
doğaldır
Saray kadınlarının siyasete olan ilgilerini artıran diğer bir sebep de, 17 yüzyılın ilk
yarısında tahta çıkan sultanların çocuk ya da aklen yetersiz olmaları gösterilmektedir
Osmanlı devletinde harem kadınlarının siyasi alana müdahalesinin ilk defa
Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’la başladığı ve onu III Murad’ın validesi Nurbanu Sultan,
III Mehmed’in validesi Safiye Sultan ile IV Murad, İbrahim ve IV Mehmed devirlerinde
bir müddet idareyi eline almış olan Kösem Sultan’ın izlediği ve bu sürecin 1656 yılında
Turhan Sultan’ın Köprülü Mehmed Paşa’yı sadrazamlığa getirmesiyle sona erdiği
söylenebilir
Öte yandan valide sultanın emirlerini uygulayan ve dış dünya ile bağlantısını temin
eden ve gücü ve serveti büyük boyutlara ulaşan haremin önemli aktörlerinden biri olan
darüssaade ağasının (özellikle 16 yüzyıldan sonra) siyasi alandaki etkisi de oldukça
fazlaydı

KAYNAKÇA
Ahmed Resmi Efendi, (2000) Hamiletü’l-Kübera, (Haz:Ahmet Nezihi Turan),
İstanbul:Kitabevi Yayınları
Akgündüz, Ahmet (1995) İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik Müessesesi ve
Osmanlı’da Harem, İstanbul Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları
Aksun, Ziya Nur (1994) Osmanlı Tarihi, C:2, İstanbul:Ötüken Yayınları
Clot, Andre (1998) Muhteşem Süleyman, 5 Baskı, (Çev:Turhan Ilgaz), İstanbul:Milliyet
Yayınları
Danişmend, İsmail Hami (1971) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C:2,
İstanbul:Türkiye Yayınları
(1972) İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C:3, İstanbul:Türkiye Yayınları
Fleischer, Cornell (1996) Tarihçi Mustafa Ali, (Çev:Ayla Ortaç), İstanbul:Tarih Vakfı
Yurt Yayınları
Hammer, Baron Joseph Purgstall (Tarihsiz) Büyük Osmanlı Tarihi, C:3, (Yay
Haz:Mümin Çevik-Erol Kılıç), İstanbul:Üçdal, İkra ve Okusan
(Tarihsiz) Büyük Osmanlı Tarihi, C:4, (Yay Haz:Mümin Çevik-Erol
Kılıç), İstanbul:Üçdal, İkra ve Okusan
(Tarihsiz) Büyük Osmanlı Tarihi, C:5, (Yay Haz:Mümin Çevik-Erol
Kılıç), İstanbul:Üçdal–İkra-Okusan
Itzkowitz, Norman (1989) Osmanlı İmparatorluğu ve İslami Gelenek, (Türkçesi:İsmet
Özel), İstanbul:Çıdam Yayınları
Koçi Bey, (1998) Koçi Bey Risalesi, 2 Baskı, (Yay Hazr Yılmaz Kurt),
Ankara:Akçağ Yayınları
Kunt, Metin, Suraiya Faroqhi, Hüseyin G Yurdaydın, Ayla Ödekan, (1997) Türkiye
Tarihi, C: 2, İstanbul:Cem Yayınları
Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi Yıl:1 C:1 S:1 Kış 2011 (01-13)
13
Mantran, Robert (1990) 17 Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, C: 1, (Çev: Mehmet Ali
Kılıçbay, Enver Özcan), Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları
Mustafa Naima Efendi, (1969) Naima Tarihi, C: 5, (Çev:Zuhuri Danışman),
İstanbul:Zuhuri Danışman Yayınları
Mustafa Nuri Paşa, (1992) Netayic ül-Vukuat (Kurumları ve Örgütleriyle Osmanlı
Tarihi), (Sade: Neşet Çağatay), C: 3-4, 3 Bs, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları
Öztuna, Yılmaz (1998)Osmanlı Devleti Tarihi, C: 1, Ankara:Kültür Bakanlığı Yayınları
Peirce, Leslie P (1998) Harem-i Hümayun, (Çev:Ayşe Berktay), İstanbul:Tarih Vakfı
Yurt Yayınları
Ricaut, (1996)Türklerin Siyasi Düsturları, (Çev:M Reşat Uzmen), İstanbul:Milliyet
Yayınları
Sakaoğlu, Necdet (1999) Bu Mülkün Sultanları, 1 Baskı, İstanbul Oğlak Bilimsel
Kitaplar
Şem’dani-zade Fındıklılı Süleyman Efendi, (1976) Mür’i’t-Tevarih, C: 1, (Haz:M
Münir Aktepe), İstanbul:İÜEF Yayınları
Turan, Ahmet Nezihi (1999) “Bir Biyografi İnşa Denemesi: Kızlar Ağası Yusuf Ağa”,
İslamiyat (Osmanlı), C: 2, S: 4
Turan, Şerafettin (1997) Kanuni Sultan Süleyman Dönemi Taht Kavgaları,
Ankara:Bilgi Yayınları
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı (1995a)Osmanlı Tarihi, C: 2, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları
(1995b) Osmanlı Tarihi, C: 3, 1 Kısım, Ankara: Türk Tarih Kurumu
Yayınları
(1988) Saray Teşkilatı, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları
Ünal, Mehmet Ali (1988) Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta:Kardelen Kitabevi
Yolalıcı, M Emin (1999) “Osmanlı Devletinde Şehzadeler Meselesi”, Osmanlı, C: 6,
(Ed:Güler Eren)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.