İhtisab (İhtisâb, İhtisap)... |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İhtisab (İhtisâb, İhtisap)...Osmanlı devlet teşkilâtında köklü değişikliklerin yapıldığı Sultan İkinci Mahmud Han zamanında, 1826 yılında, yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra şehir idaresinde bir boşluk doğdu Bunu gidermek için de daha geniş salâhiyetlerle kontrolü sağlayacak yeni bir idari sistemin kurulması gerektiğinden, ihtisap nazırlığı kurularak, başlangıçta muhtesib, ihtisap ağası veya ihtisap emini unvanı ile ihtisap işine bakan kimse de ihtisap nazırı unvanını aldı Her türlü inzibatî görevi üstlenen bu teşkilâta, bostancıbaşı, mimarbaşı, hamam ve hamallar yazıcısı gibi vazifelilerle, mahallelerin nüfus kayıt ve yoklamasını yapan mahalle mukayyidleri, bazen de mahalle imamları yardımcı görevli kabul edildi 1845’te şurta (polis) ve 1846’da zaptiye müşirliği kurulduğundan, ihtisap nezaretinin bir kısım vazife ve salâhiyetleri yeni kurulan bu müesseselere devredildi Nezaret ise, sadece narh ve esnaf işine bakar oldu Nezaretin yetkilerinin sınırlanarak başka müesseselere devredilmesi ve memleketin içinde bulunduğu durum, birçok aksaklıkların meydana gelmesine sebep olunca, bazı tedbirler alındı 1854’te yapılan bir resmî tebliğ ile İstanbul Şehremaneti (Belediye) idaresi kuruldu ve ihtisap nezareti lağvedildi Muhtesib, devleti temsilen bu vazifeye getirildiği için geniş bir tâzir (cezalandırma) salâhiyetine de sahipti Okulları teftiş eder, düşmanın eline geçtiği zaman işine yarayabilecek her türlü harp malzemesinin satışını yasaklardı Çarşıların nizam ve intizamını sağlamaya, ölçü ve tartıları kontrol etmeye, dinle alay edenleri takibe, komşu hakkına tecavüzü önlemeye, zımmîlere ait binaların Müslümanlarınkinden daha yüksek yapılmamasına dikkat etmeye kadar varan yetkilere sahipti Muhtesip, herhangi bir şikâyet beklemeden kendi yetkisini kullanarak bizzat halk içinde dolaşıp gördüğü uygunsuz hâllere anında müdahale ederdi Bir muhtesibin uygunsuz hareket eden bir kimse hakkında işlem yapabilmesi için her şeyden önce, yapılan kötü işten haberdar olması gerekirdi “Falanca bu suçu işlemiş olabilir” gibi bir düşünce veya rastgele kimselerin lafları ile bir kimse hakkında işlem yapamazdı Kendisi veya kendisine yardımcı memurların şahit olmalarıyla münkerin işlendiğine bizzat kanaat getirmesi veya iki âdil Müslümanın şehâdet etmesi lâzımdı Bundan sonra muhtesib yapılan işin kötülüğüne göre suçluyu dil veya el ile cezalandırırdı |
|