Ebu Bekr-İ Sıddık |
07-12-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ebu Bekr-İ SıddıkEbu Bekr-i Sıddık Peygamberlerden sonra insanların en üstünü Hazret-i Ebû Bekir, daha Müslüman olmamıştı Çok te’sîrinde kaldığı bir rü’yâ gördü Gökten dolunay inip, Kâ’be-i muazzamaya gelmiş ve sonra parça parça olmuş, parçalar Mekke’deki her evin üzerine düşmüş, sonra da tekrar bir araya gelip göğe yükselmişti Fakat, kendi evine düşen ay parçası evde kalmış tekrar göğe yükselmemişti Hazret-i Ebû Bekir, evin kapısını kapayarak, ay parçasının çıkmasına mâni olmuştu Kavminden Peygamber gelecek Sabahleyin heyecanla uyanan Hazret-i Ebû Bekir, hemen bir Yahûdî âlimine gidip, rü’yâsını anlattı O da dedi ki: - Bu rü’yâ karışık rü’yâlardan biridir Bunun ta’bîri yapılamaz Fakat bu söz O’nu tatmin etmemişti Devamlı bu rü’yânın ta’bîrini düşünüyordu Bir zaman sonra ticâret maksadıyla gittiği yerde, râhip Bahîra’ya rü’yâsını anlattı Rü’yâ Bahîra’nın çok dikkatini çekti Bunun için Hazret-i Ebû Bekir’e sordu: - Sen nerelisin? - Kureyş’tenim - Tamam Şimdi rü’yânı ta’bîr edeyim Mekke’de, bu kavimden bir peygamber gelecek, O’nun hidâyet nûru her yere yayılacak Sen, O hayatta iken O’nun vezîri, vefâtından sonra da Halîfesi olacaksın! Hazret-i Ebû Bekir ne yapacağını şaşırmış hâldeyken, râhip Bahîra sözlerine şöyle devam etti: - Şimdi sen hemen memleketine dön! O’na ulaş! O’na vahiy gelmeye başladığında, git herkesten önce O’na îmân et! Hazret-i Ebû Bekir bu ta’bîri kimseye anlatmadı Peygamber efendimiz, peygamberliğini teblîğe başlayınca sordu: - Peygamberlerin, peygamber olduklarına dâir delîlleri vardır Senin delîlin nedir? Peygamber efendimiz buyurdu ki: - Peygamberliğime delîl, o rü’yâdır ki, bir Yahûdî âliminden ta’bîrini istedin O âlim, “Karışık bir rü’yâdır, i’tibâr edilmez” dedi Sonra râhib Bahîra, doğru ta’bîr etti Yâ Ebâ Bekr, seni Allahü teâlâya ve Resûlüne îmân etmeğe da’vet ederim Bunun üzerine, Hazret-i Ebû Bekir, kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu Zaten bir gece önce şöyle düşünmüştü: Aklıma yatmıyor “Baba ve dedelerimizin seçtiği din, hiç aklıma yatmıyor Zîrâ hiçbir zarar ve fayda vermeye kâdir olmayan bir heykele tapınmak, ibâdet etmek akıllıca bir iş değildir Bu kadar muazzam bir kâinâtın bir yaratıcısı olması lâzımdır Fakat bunu kendi aklım ile bulmam mümkün değildir Yarın gidip durumu Muhammed aleyhisselâma anlatayım Bu durumu ancak O’na arz edebilirim Zîrâ, olgun ve akıllı, doğru görüşlü, hiç yalan söylemiyen bir kimsedir Herkes O’ndan Muhammed-ül emîn diye bahsetmektedir O, ne yapmamı isterse ona göre hareket ederim” Resûlullah efendimiz de, aynı gece, Hazret-i Ebû Bekir’i İslâm’a da’veti düşünmüştü Sabah olunca her ikisi de aynı düşünce ile birbirlerinin evine gitmek üzere evlerinden çıktılar Yolda karşılaştıklarında, “Sözleşmeden birleştik” dediler Hazret-i Ebû Bekir, Peygamber efendimizin huzurlarında Müslüman olur olmaz, hemen yakın arkadaşları hatırına geldi: - Yâ Resûlallah, müsâade ederseniz, yakın arkadaşlarımı da huzûrunuza getirip, onların da Müslüman olmalarını arzû ediyorum Onların da ebedî saâdete kavuşmalarını istiyorum, diyerek arkadaşlarına koştu Arkadaşlarım dediği, Hazret-i Osman, Hazret-i Talhâ bin Ubeydullah, Hazret-i Zübeyr, Hazret-i Abdurrahmân bin Avf, Hazret-i Sa’d bin Ebî Vakkâs ve Hazret-i Ebû Ubeyde bin Cerrâh gibi, ileride Eshâb-ı kirâmın ileri gelenlerinden ve Cennetle müjdelenenlerden olacak kimselerdi Gelin îmân edin Hazret-i Ebû Bekir, yeni Müslüman olmasının aşk ve şevkiyle, Mescid-i Harâma vardığında, dayanamayıp, müşrikler tarafına dönerek seslendi: - Bütün kâinâtın yaratıcısı olan Allahü teâlâyı bırakıp, niçin gidip, bu âciz putlara tapıyor, onlara yüz sürüyorsunuz Gelin, Allaha ve O’nun resûlü Muhammed aleyhisselâma îmân edin! Bunun üzerine müşrikler, hep birlikte üzerine yürüdüler Kendisini çok fecî şekilde dövdüler Kabîlesinden gelen ba’zı kimseler, kendisini baygın bir hâlde evine götürdüler Hazret-i Ebû Bekir, uzun bir süre kendisine gelemedi Ayılması için yapılan bütün gayretlerden bir netîce alınamıyordu Artık, ümitsiz bir şekilde başında beklemeye başladılar Nihâyet akşam üstü biraz kendine gelir gibi oldu Gözünü açar açmaz, ağzından çıkan ilk kelâm şu oldu: - Resûlullah, ne yapıyor, O ne hâldedir? O’na birşey oldu mu? Annesi Ümmülhayr sevinç içinde dedi ki: - Yavrum, bir şey arzû eder misin, yiyip içmek ister misin? - Anneciğim, ben Resûlullaha birşey oldu mu diye soruyorum O’nun hakkında bana bilgi getirmediğin takdîrde, ne bir lokma yerim, ne de birşey içerim - Evlâdım, vallahi, O’nun hakkında bir bilgim yok Onun için sana cevap veremiyorum Sen biraz ye, kendine gel Sonra O’nun durumunu öğrenirsin - Hayır anne! Sen Ümm-i Cemil’e git ve de ki: Oğlum Ebû Bekir, senden Resûlullahı soruyor Acaba ne hâldedir? Annesi de îmân etti Annesi hemen gidip, Ümm-i Cemil’e durumu anlattı Daha sonra, annesi ve Ümm-i Cemil’in yardımıyla, yavaş yavaş Hazret-i Erkam’ın evine vardı Peygamber efendimizi sağ sâlim görünce çok sevindi, Resûlullaha sarıldı Artık bütün ağrılarını unutmuştu Peygamber efendimize dedi ki: - Yâ Resûlallah! Bu benim annem Selmâ’dır Ona duâ etmenizi istiyorum O da hidâyete kavuşsun! Peygamber efendimiz duâ buyurdu Böylece annesi de, îmân ile şereflendi ve ilk Müslümanlardan oldu Resûlullah efendimiz Mi’râca çıktıktan sonra, ertesi gün, Kâ’be yanında mi’râcını anlatınca, işiten müşrikler, inkâr edip, alay etmeye başladılar Müslüman olmaya niyetli olanlar da vazgeçtiler Müşrikler, “Tamam, bu defa bir koz yakaladık” diyerek Hazret-i Ebû Bekir’e gidip sordular: - Ey Ebâ Bekr! Sen çok defa Kudüs’e gidip geldin İyi bilirsin Mekke’den Kudüs’e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer? - İyi biliyorum Bir aydan fazla |
|