Ammâr Bin Yâser |
07-12-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ammâr Bin YâserAmmâr Bin Yâser Şehîd oğlu şehîd Ammâr bin Yâser, ilk Müslümanların otuzuncusudur Süheyb-i Rûmî ile birlikte, Dâr-ül Erkam'da aynı vakitte Müslüman olmuşlardı O zaman Peygamber efendimiz Dâr-ül Erkam'da bulunuyordu Ammâr bunu şöyle anlatıyor: Bir gün Hazret-i Erkam'ın evinin önünde Hazret-i Süheyb bin Sinan'a rastladım Ona dedim ki: - Burada ne yapıyorsun? - Sen ne yapıyorsun? - Ben içeri gireceğim ve Hazret-i Muhammed'in sözlerini dinleyip bildirdiği dîne gireceğim Müslüman olacağım - Ben de aynı maksatla buraya geldim İçeri beraber girdik Böylece ikimiz beraber içeri girdik O sırada Peygamber efendimiz de orada bulunuyordu Beraber Müslüman olduk, akşama kadar orada kaldık Akşamdan sonra evimize döndük İmâm-ı Mücâhid buyurdu ki: - Mekke'de Müslüman olduğunu ilk açıklayan, önce Resûlullah sonra da Ebû Bekir, Bilâl, Habbâb, Süheyb, Ammâr ve annesi Sümeyye hanımdır Peygamber efendimiz halkı açıktan îmâna çağırmaya başlayınca, müşrikler, kimsesiz Müslümanlara ezâ ve cefâ etmeye başladılar Ebû Tâlib hayatta iken, putperestler Resûl-i ekreme kötülükte bulunamazlardı Eshâbdan tanınmış kimselere de kavimlerinin himâyesi ve aşîretlerinin kalabalık oluşu sebebiyle, istedikleri gibi ezâ ve cefâ edemezlerdi Ancak Müslümanların kimsesizlerini ve fakirlerini bulup, bunlara çeşit çeşit azâb ile eziyet edip, türlü cefâlar ederlerdi Bunların içinde en çok eziyet görenler, Bilâl, Süheyb, Habbâb ve Ammâr bin Yâser'dir Müşrikler Ammâr'ı yalnız yakaladıkları zaman Ramda mevkiine, Mekke kayalıklarına götürürler, elbiselerini çıkarıp, demir gömlek giydirirler, günün sıcağında kızmış taşlarla dağlarlar, ba'zan da sırtını ateşle dağlar, kızgın güneş altında aç ve susuz bırakıp derlerdi ki: - Muhammed'in dîninden dön, Lat ve Uzzâya tap kurtul! Ba'zan da kuyuya daldırıp boğmak isterlerdi Onlar, bu dayanılmaz cefâlara sabredip, - Rabbim Allah, Peygamberim Muhammed aleyhisselâmdır, diyerek İslâm dîninden dönmezlerdi Ebû Huzeyfe bin Mugîre, Ammâr'ın babası Yâser'in dostu olduğu ve sözleşme gereğince yardım etmesi lâzım geldiği hâlde, o da müşriklerle bir olup, o Müslüman âileye, arkalarına ateş yapıştırmak sûretiyle işkence yapıyordu Dilim dilim doğrasanız Benî Mahzûm kabîlesinin ileri gelenleri, Ammâr bin Yâser'in babasına ve vâlidesi Sümeyye'ye işkenceye devâm edip, sıcak günde kuma gömerler ve üzerinde et pişecek kadar sıcak taşları, gövdesine dizerlerdi Sonra derlerdi ki: - Lât ve Uzzâ, Muhammed'in dîninden iyidir deyin! Bunun üzerine onlar da şöyle cevap verirlerdi: - Derimizi yüzseniz, etimizi dilim dilim doğrasanız sizi dinlemeyiz Allahtan başka ilâh yoktur Muhammed aleyhisselâm O'nun kulu ve Peygamberidir Yine bir gün, Resûlullah efendimiz Bathâ denilen yerden geçerken, Yâser âilesine işkence yapıldığını görüp çok üzüldüler Hazret-i Yâser suâl etti: - Yâ Resûlallah! Zamanımız hep böyle işkence ile mi geçecek? Peygamber efendimiz de buyurdu ki: - Sabrediniz ey Yâser âilesi! Sevininiz ey Ammâr âilesi! Hiç şüphesiz, sizin mükâfât yeriniz Cennettir Ammâr bin Yâser'in, Kureyşli müşriklerden gördüğü işkence, dillere destân olacak şekildedir Bir defasında Ammâr Resûlullah efendimize gelerek hâlini arz etti: - Yâ Resûlallah! Müşriklerin bize yaptığı işkenceler son haddine vardı Resûlullah efendimiz onların bu hâlini biliyor ve onlar için üzülüyordu Buyurdu ki: - Sabrediniz ey Yakzân'ın babası! Sonra da şöyle duâ ettiler: - Yâ Rabbî! Ammâr âilesinden hiç kimseye Cehennem azâbını tattırma Ey ateş, serin ol Yine bir gün Mekke müşrikleri Ammâr'a ateşle eziyet ve işkence ediyorlardı Resûlullah efendimiz orayı teşrif ettiler Buyurdular ki: - Ey ateş! İbrâhim'e (aleyhisselâm) olduğun gibi, Ammâr'a da serin ve selâmet ol Daha sonra Ammâr, sırtını açtığında ateşin izi görünüyordu Bu iz Resûlullah efendimizin duâsından önce idi Yine güneşin çok yakıcı olduğu bir gündü Güneş sanki bütün Mekke'yi yakmak istiyordu Toprağın üstünde ve altındaki bitkiler kavrulmuştu Çöl ve taşlık bölgeler, kızgın bir ekmek fırınını andırıyordu Kureyşli Mahzumoğulları, daha da kızgındılar! Yâser ve hanımı Sümeyye'ye, yapmadık işkence bırakmadılar Fakat bu Yemenli Müslümanlar, onların bunca işkencelerine rağmen onların isteklerini yerine getirmedi Nihayet Yâser'i kızgın taşlar üzerine yatırdılar Üzerindeki kısa çöl elbisesini yırttılar Burası, Mekke'nin baştan başa taşlık ve çorak bir semtiydi Hiç su bulunmadığı için zalimler, burayı seçmişlerdi Güneş en fazla bir saatte, her insanı pişirebilirdi Ama yere yatırılan Yemenli Müslüman, gülüyordu! Putperest Mahzumoğulları, hırslarından çatlıyacak gibiydiler Hepsi kıpkırmızı olmuşlardı Nihayet Yâser'in bir koluna, bir deve; öbür koluna, başka bir deve bağladılar Ayaklarına da, aynı şeyi yaptılar Sonra içlerinden, en dinsizi bağırdı: - Hemen şimdi, İslâm dînini inkâr edeceksin! Hazret-i Yâser: - Allah birdir, O'ndan başka tapılacak ilâh yoktur Muhammed aleyhisselâm, Allahın Resûlüdür, diye haykırdı Hâin müşrik, şiddetle üzerine doğru eğildi: - O hâlde, hiç görülmedik şekilde, can vermeye hazırlan! İşte o zaman, gerçekten, dünyada pek görülmemiş bir vahşet emri verildi Dağlar taşlar tekrarladı 4 gaddar cellât, 4 deveyi aynı anda; ellerindeki yanmış ağaçlarla dağladılar Can havliyle, dört bir yana koşuşan develer; Hazret-i Yâser'i, doğru Cennete uçurdular Dağlar taşlar, kurtlar kuşlar, yerlerdeki ve göklerdeki Melekler; aynı ilâhi kelimeyi tekrarlıyorlardı: - Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah Bu manzaraya, insan yüreği dayanır mı? Fakat Sümeyye Hâtun dayandı Çünkü kat'î olarak biliyordu ki; sevgili kocası Yâser şu anda, Cennet-i âlâdadır |
|