Geceye Hüzün Yakışır |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Geceye Hüzün YakışırGeceye Hüzün Yakışır Öyküsü - Erol Balcı - Geceye Hüzün Yakışır Hikayesi - Hikayeler Geceye hüzün yakışır elbet Bir de sevgiliye duyulan özlem Ve geçmişe, hatıralara götürür gece Soğuk Sessiz Issız Yalnız Gökte ay ve yıldızlar Yıldızlarda üşür mü acaba Kutup yıldızı da görünmüyor epeydir Yolculuk; demek geçmişe Üşüyorum Dâhilik ve delilik arasında, kıldan ince bir köprü olur gece Aklım, her iki yanda sallanır Sırat köprüsüne döner duygularım Binen kim İnen kim Yürüyen kim üzerinde Bilmem İçimde yükselen dalgalar döverken yüreğimi; Farid Farjad' ın keman sesine karışır gözyaşlarım Duygularım, kemanın her bir teli oluverir Ve ben düşerim geceye; geçmişime Üşüyorum İnsanlığın geçmişine ait yazılı kaynaklar, yaklaşık beş bin yıllık bir geçmişe sahip Çivi yazısı, tabletler, hiyeroglifler Oysa, dünyanın yaşı ve insanlığın geçmişi milyarlarca yılla anılıyor Ve ben anlık sayılabilecek bir zaman diliminde çıkıyorum yolculuğa İnsanlığın anılarında kayboluyor zaman Yaşadıklarım nokta bir an Üşüyorum Sahi; o bilmediğimiz ilk insanlar neler yapardı acaba hiç düşündünüz mü? Nasıl yaşarlardı ve nasıl severlerdi mesela İlk ölümü nasıl tattılar İlk ölülerini nasıl gömdüler toprağa Acılara nasıl hüzünlendiler Mutlu olduklarında nasıl güldüler Onlarda terk ederlerken yerlerini Ayrılığın hüznünü nasıl yaşadılar acaba Ve bildiklerini nasıl aktardılar bir sonraki kuşağa Sözlerle mi ezberlerle mi Şiirlerle mi Şarkıları ilk kim mırıldandıkiYoksa resim mi çizdiler duvarlara Heykeller mi yaptılar topraktan Ve her şeyden önemlisi, neden duydular anılarını geleceğe aktarma kaygılarını Ve gerçekten duydular mı Bitkileri, sebzeleri nasıl yetiştirdiler Ağaçtan ilk elmayı nasıl yediler mesela Ve yediler mi gerçekten Bir yanılsama mı yoksa hayat Üşüyorum Korktular mıdır ki ilk insanlar doğadan Yıldırımlar, depremler de varmıydı o zaman Ya açlık Seller Ve bilinmeyene nasıl tapındılar Önce tanrıları mı yarattılar Sonra tek tanrıdan mı uzlaştı insanlık Yıldızları, gökyüzünü izlerken şiirler söylediler mi acaba Ay ışığında serenat yapmışlar mıdır acaba Ve gerçek miydi tüm bunlar Ve gerçek ney diki Ve kaç deha kayboldu insanlık tarihinde Yaşam kaç dehayı öldürdü sizce Üşüyorum İlk insanlar deyince Beynimizde canlanan hareketli görüntülerin aksine Belki de Çok daha fazla ruha, yaşam sevincine ve yaratıcılığa sahiptiler Kimbilir Ve belki de çok daha mutluydular Modern insana uzanan yolculukta; ilkellik kim bilir belki de insanlığın en güzel halleriydi Ve yıllar geçti Silindi mi izler Ve ben anlık geçmişimin izlerinde kayboldum Gece soğuk Gece ayaz Duygularım paramparça Üşüyorum İnsan; vedalaşmak zorunda kalırsa yaşadığı yerden Gezdiği sokaklardan, güldüğü, omzunda ağladığı arkadaşlarından ayrılırsa bir gün Ya elleriyle dokunduğu, geceleri içinde kaybolduğu o duvarlardan Her bir noktasına sinen hatıralar Yemek yediği masa Mutfak Seviştiği yatak odası Kimselerin bilmediği kokular Kilim ve halılar Su içtiğin çeşme ve yıkandığın banyo İlk kavgalarınızın ayak sesleri ve ateşli barışmalar Saatlerce süren sohbetler ve hararetli tartışmalar Ve hastalanıp inleyerek geçirdiğin sabahlar Bitmeyen gece Ve duvarlar Ve neden her yerde duvar var Yaşamın ayıpların kapatmak için mi; yoksa korunmak için mi tehlikelerden örülür duvarlar Bazı geceler, sarhoş gelip sevgiliyi uyandırmama adına önünde sabahladığın kapılar Ayak izlerini saklayan koridor İlk kucağına alıp sevdiğin çocuğunun kokusu Ya tavana sinen kokular Okuduğun kitaplar Tozlanan raflar Nasıl veda ederki insan onlardan Neler hisseder, hangi duyguları yaşar Ve neden göç eder insanlık Nasıl bırakır geride hatıraları Ve duvarlar Her şeye şahit olan duvarlar Ellerimizi, yüreğimizi gezdirdiğimiz duvarlar Duvarlar sıcak ve de çok soğuk Üşüyorum Toplanırken birer birer her şey, paketlenirken tüm eşyalar Arta kalan anılar konurken bohçaya El emeği,göz nuru hatıralar Kalır geride kırıntılar Ya duvarlara sinen kokular Diplerde biriken tortular Ah! o kapılar Ve el izleri İçilen demli bir çayın tadı Ya o içilen rakılar Zamanda yapılan yolculuklar Ve mutluluktan atılan kahkahalar Ve hüzün gözyaşları Üşüyorum Biyolog değilim elbet Antropolog ise hiç değilim Resim çizemem Heykel de yapamam Ama biliyorum ki yaşam Çok deha insanları gün yüzüne çıkarmadan boğdu; attı tarihin çöplüğüne Ve yazmadı insanlar yaşadıklarını Bir canlının vahşiliği ve ağırlığı arttıkça azalıyor ya sayısı Ve en yüksekte oturuyor ya insan En tepesinde piramidin İnsan vahşi, insan canavar Ve belki de bu yüzden çıkmadı dehalar Doğa belki de kurdu dengesini böylece Hiroşima, atom ve hidrojen bombası Ve bilimin geldiği yer Korkuyorum Üşüyorum Dâhilik ve delilik arasında ince bir çizgi var elbet Beynim savruluyor ya her iki yanda Yaratıcı insanların sayısını dengeliyor ya doğa Ya da tanrı İyimi; yoksa kötümü sizce Bilmem En vahşi ve en güçlü canlılar sayıca çok olsaydı Ve dehaların buluşları insanlığın yıkımını da hizmet etseydi eğer Göç etmelere fırsatımız mı kalmazdı sizce Göç zenginlik, göç yeni bir yaşama umut taşımak mıdır ki Hüzünlü bir toplum olmamız; yoksa çok göç etmemizdenimdir sizce Üşüyorum Dışarıda yağmur yağacak Göçmen kuşlar göçe hazırlanmakta Beynim her iki yanda sallanmakta Gözlerim duvarlara sinen kokuları aramakta Ve yeni bir gün ve yeni bir hayat başlamakta Göç anıları harmanlamakta Mutluyum İçim ısınmakta Erol Balcı |
|