Yalnızlaşan Yüreklerin Mutlu Sonu |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yalnızlaşan Yüreklerin Mutlu SonuYalnızlaşan Yüreklerin Mutlu Sonu Yazısı - Yalnızlaşan Yüreklerin Mutlu Sonu Ferhat Kaçar - Ferhat Kaçar Yazıları Gecenin karanlığında genç kadın kalabalıklardaki yalnızlığında öylesine mutsuz, öylesine yalnız yürüyordu, bir kurt düşmüştü içine bakıyordu karanlığın sabahın ışıklarına sabah onun üstüne belkide gelmeyecekti onu çeken deniz kıyısında gezinmeye çıkmıştı yudum yudum içtiği şampanyasıyla iç dünyasındaki minik deniz öylesine ağır bir kederde ki bir elinde yalnızlığı, diğer elinde paramparca olmuş bir hayat duruyordu bilmez bir rotasız gemi misali ilerlerken ayakları deniz kıyısında, düşünemiyordu geçmişini yüreğinden taşan göz yaşları genç kadının ayakları ıslak kumlarda nereye gittiğini, köpük köpük dalgaların, türküleri kulağında sesi yankılanıyordu türküye vokal tutan rüzgarın uzakta sesi karışıyordu cır cır böceklerinin nağmeleri yürüyordu gecenin içinde duyuluyordu nefesi ıslak gözlerini ay ve deniz köpüklerinin sihri dolunay, yıldızlar, ve o yakamozlardan izliyordu son deniz ışıltısını sessiz yürüyordu ayakları kumsalda geçmişine inat, yalnız yapayalnız tek başına duruyordu içindeki deniz kızı, dolunay, yakamozlar, dalgalar ve cır cır böcekleriyle silik geçmişiyle yürüyordu gecede ıssızlaşan bir yürek, yaşamak onun için nafile gözyaşları yanaklarından süzülüyordu usulca ıssız yüreğine, inceden bir yağmur düştü yağan yağmurda silikleşiyordu geçmişi onu düşler ülkesine götürüyordu deniz kenarında bir sandal duruyordu sandala yaklaşmışken üşüyen yüreğiyle sandala yaklaştı beyaz gömlekli genç bir balıkçı gözleri yaşlarla ufuklara dalmıştıbelkide geçmişine arkasından yaklaştı kadın, hıçkırıklarla ağlıyordu kayıkçı kumsal ateşi yanıyordu Adam bakıyordu umarsızca uzaklara dökülüyordu adamın dudağında, atlantis yürekli şiirler sigarasından bir yudum içti kadın, genç adama uzattı sonra ikisinin kaderi belki aynıydı genç adamın içinde binlerce kıpırtı, adrenalin çarpıntısıyla, aynı dolun aya, aynı dalgalara, aynı yıldızlara ve yakamozlara yalnızlığın ona verdiği cesaretle ağlıyor şiirlerini türkülerini paylaşıyordu gelen misafirine genç adam da düş kurmuş içinde yüzen deniz kızını düşlemişti adam en yasakladığı şiirleriyle başladı kadına anlatmaya şiirlerle dans eden göz yaşlarıyla, yanağından süzülenler genç kadının yüreğine umut düşürüyordu bu bir uyku haliyse uyanmak istemiyordu ikiside kadın kayığın yanına adamın yüreğinin köşesine oturdu onunla birbirine bakışlarında coşuyordu deniz ilk kez yalnızlık çekmiyordu kadın işte güneş okyanusun en son çizgisinde yepyeni bir hayatın başlangıcına merhaba diyordu, onu anlamaktan uzak geceye, ufuklarda kaybolan denize adam ayağa kalktı kayığını denize sürdü bir eliyle kayığını sürdü diğeriyle kadına elini uzattı ikisininde bakışlarında birbirinde alamayan gözleri ve ısınan içi sürdü şimdi bir eliyle kayığını tutuyordu diğer eliyle kadının uzattığı eli tutuyordu dönüp şehrin ışıklarına son bir kez bile bakmadı kadın tereddütsüzdü kadın, adamın elini tutup nereye gittiğini bile sormadı denizin en derinliklerinde bir yıldız gibi gidiyordu kayık gitmek, uzaklaşmak onun hayaliydi yağmurlu bir günden kurtulmak Kadın, boya ve kağıt hamurunda cümlelerle Sevmeyecekti balıkçıyı, özlenen günlere dönüyordu kadın Bakmadı geriye dönmek istemiyordu silikleşen geçmişine ikisinin dudağından tek bir kelime bile akmadı uzun bir yolculuğun ardından kimselerin bilmediği adamın gizli cennet dediği, kimsenin olmadığı bir yere gelmişti kadın inanmıyordu gerçekten düş mü? görüyordu çıktılar ıssız bir yereönce bir ev yaptılartoprağı kazdılar ektiler varsın evlerinde eşyaları olmasın, gece karanlığında, ay ışığında birbirlerine masal anlatılar okulda yoktu, medeniyetsizleşen geçmişleri de doğacak çocuklarına öğretmen zaten onlardı komşular rahatsız olur endişesi duymadan çığlık çığlığa türküleri vardı akşam oldu mu balık avlanmış toprak ekilmiş temizlik yapılmış bir hamakta koyun koyuna gri gökyüzünün seyrine dalıyorlardıgeceleri de cır cır böcekleri sessiyle uykuya dalıyordu yarınlarına, umutlarına, mutluluklarına doğmak için batan portakal rengi güneşi aynı okyanus ufkunun çizgisinde izliyor bir birlerine türkülerle, şiirlerle konuşuyorlardı her gün aynı güneş tekrar doğdu gülen yüzlerine beraber yaşlanabilecekleri uzun bir zaman tüketmişlerdi, çocukları serpilip büyümüştü Mutlu bir hayatın son anlarıydı ve iki ihtiyarın sahilde el ele gezmelerini gülen gözlerle izlemelerinde dünya gözünün dışında kadının baktığı pencereden o buruşmuş kırışmış derisi yüz hatları olan adam hala ilk gece gördüğü andaki genç balıkçıydı zamanın ilk bakıştıkları anda onlar için donduğunu salt ikisi biliyor yaşıyordu artık ihtiyar bedenleri yitirmek üzereydi direncini kadın otlardan şemsiyesini actı Yorgundu ama gülüyordu yüzü, ağırlaşan bedeni ruhunu taşıyamıyorduKadının ruhu terk edip kalbine girdi eşinino devasa aşkın ağırlığı iki kat daha artınca ihtiyar adamın dizleri de buna fazla dayanamadı önce dizleri üstüne çöktü usulcana eğildi büküldü küçüldü Karısının koynuna koydu başını, gözlerinde iki damla gözyaşı öylece gözlerini kapattı İlk zamanki gibi tutmuştu elinde kadını o muhteşem aşkı kimsenin bilmesine ihtiyaçları yoktuiki sonsuza aşk enerjisi el ele diğer boyutta da zamanı donduracak kadar güçlüydüeşler birbirini öyle yada böyle bulmuş, kalpler tamamlanmıştıikisinin düşü gerçekleşmişti? Ferhat Kaçar |
|